-
Üç general'in açığa alınmaları
Hukuk Gün Gelir Herkese Lazım Olur...
Açığa alma; tutuklama gibi, soruşturma geçiren kamu görevlileri hakkında yasal koşulların bulunması halinde, ifa edilen görevin selameti açısından zorunlu ise uygulanabilen bir emniyet tedbiri olup, tamamen yasal bir müessesedir.
Gündemdeki açığa alınmalar; Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup iki general ve bir amiral'e ilişkin ve de bir ilk olduğu için, kamuoyunda dikkat çekmiş ve tartışmalara neden olmuştur.
Üç generalin açığa alınmalarının yasal dayanağı, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Yasasının 65. maddesidir.
TSK Personel Yasasının 65/1-a maddesinde ; “Haklarında........5 yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren bir cürümden.........dolayı kamu davası açılanlar, mensup oldukları bakanlıklarca açığa çıkarılabilirler.” hükmü yer almakta olup, ilgili bakanlar, üç generali açığa alırlarken bu yasa maddesine dayanmışlardır.
Bu itibarla, açığa alma işlemi, görünürde ve şeklen yasal bir işlemdir.
Ancak, hukuk devletlerinde, bir işlemin şeklen yasal bir işlem olması, her zaman, o işlemin aynı zamanda hukuki olduğu anlamına gelemez.
İşlem, şeklen bir yasa maddesine uygun da olsa, amacı itibariyle, hukuka aykırı bir işlemin varlığı söz konusu olabilir.
Türkiye Cumhuriyeti, bir yasa devleti değil, bir hukuk devletidir.
Hukuk devletlerinde, yasaya uygunluk ve hukuka uygunluk ayrımı daima yapılmalıdır. Özellikle, idareye tanınan ve hukuki denetime tabi olan bir taktir yetkisinin kullanımında, hukuk devleti ilkesi önem kazanmaktadır.
İşlemin dayanağı olan TSK Personel Yasasının 65/1-a maddesi, açığa alma konusunda ilgili bakanlara taktir yetkisi tanımakla birlikte, yasal koşulları mevcut olsa dahi, ilgili bakanlar, haklarında kamu davası açılmış bulunan generalleri açığa alma konusunda bağlayıcı tutulmamışlardır.
Hukuk diliyle ifade etmek gerekirse, koşulların mevcut olması halinde, artık ilgili bakanın açığa almaktan başka bir alternatifinin bulunmadığı bir bağlı yetki söz konusu değildir.
Bu nedenledir ki, açığa alınan üç generalin de sanık oldukları Balyoz Darbe Planı davasının açılmasından bu yana uzun bir zamanın geçmesine, bu generallerin terfileri Ağustos 2010 Askeri Şurasında tartışılarak, haklarında yakalama kararları bulunduğu için terfilerinin askıya alınmasına rağmen, ilgili bakanlar, TSK Personel Yasasının 65/1-a maddesindeki açığa alma taktir yetkilerini kullanıp, bu üç generali o tarihlerde açığa alma gereğini duymamışlardır.
Yani, açığa alma da, tutuklama gibi bir emniyet tedbiri olduğundan, her sanığın mutlak surette tutuklu yargılanmayacağı gibi, bu üç generalimiz de, haklarında açılan kamu davalarına rağmen, zorunlu görülmemiş olacak ki, uzun bir süre açığa alınmamışlardır.
Kaldı ki, bugün (24.11.2010) açığa alındıklarını öğrendiğimiz bu üç generalimiz dışında, haklarında kamu davası açılan bir çok general ve amiral bulunmakta olup, onların açığa alınmalarına gerek duyulmamıştır.
Öyleyse, bu üç generalimiz, aradan geçen uzun zamana rağmen, bugün niçin açığa alınmışlardır sorusuna, ilgili bakanlar; makul, inandırıcı ve kamu vicdanını tatmin eden haklı bir cevap vermek zorundadırlar.
Bilinen gerçek şudur;
Yaptıkları itiraz üzerine, 2010 Yüksek Askeri Şurası öncesinde haklarında çıkarılan yakalama kararları geriye dönük olarak kaldırılan bu üç generalimiz, bu şekilde terfi etme hakkına kavuşmuşlar ve terfi ettirilmeme işleminin iptali için başvurdukları Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin verdiği yürütmeyi durdurma kararını, iki aylık zorunlu ve yasal süre içinde infaz etmemek amacıyla, hiçbir kamu yararı bulunmadığı halde, taktir yetkilerini kötüye kullanarak, bu üç general hakkında açığa alma işlemini tesis etmişlerdir.
Bu itibarla, bağlayıcı olan mahkeme kararını infaz etmemek için, kanuna karşı hile anlamına gelecek şekilde, üç generalimizin açığa alınmalarına ilişkin olarak tesis edilen işlem, görünürde ve şeklen yasal bir işlem sayılsa da, asla hukuka uygun bir işlem olarak kabul edilemez.
Yaptığı açıklamalardan, planlayıcıları arasında AKP Genel Başkanı Sayın ERDOĞAN'ın da bulunduğu anlaşılan, üç generalin açığa alınmaları işlemi; tamamen siyasi olup, AKP iktidarının hukuk devleti ve özgürlük anlayışının ilkelliğini de gözler önüne sermiştir.24.11.2010
Güner YİĞİTBAŞI ( Emekli Savcı )
VIII - AÇIĞA ÇIKARILAN, TUTUKLANAN VEYA FİRAR VE İZİN TECAVÜZÜNDE BULUNAN, CEZASI İNFAZ EDİLMEKTE OLAN SUBAYLAR HAKKINDA YAPILACAK İŞLEM:
Madde 65 - Açığa alınan veya tutuklanan subay ve askeri memurlar hakkında aşağıdaki esaslara göre işlem yapılır:
a) (Değişik bent: 26/03/1982 - 2642/10 md.) Haklarında ölüm veya ağır hapis cezasını gerektiren veya yüz kızartıcı bir suçtan ya da taksirli suçlar hariç olmak üzere 5 yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren bir cürümden veya emre itaatsizlikte ısrar, üste veya amire fiilen taarruz, üste veya amire hakaret, mukavemet suçlarından dolayı kamu davası açılanlar mensup oldukları bakanlıklarca açığa çıkarılabilirler.
Ancak, emre itaatsizlikte ısrar, üste veya amire fiilen taarruz, üste veya amire hakaret, mukavemet suçlarında; nezdinde mahkeme kurulan kıta komutanı veya kurum amiri tarafından fiilin işleniş şekli, niteliği ve disiplini ihlal derecesi bakımından açığa alınmayı gerektirip gerektirmediği hakkında bir görüş bildirilmişse bu görüş de dikkate alınır.
b) (Değişik bent: 26/03/1982 - 2642/10 md.) (a) bendi gereğince açığa çıkarılanlar yapmakta oldukları görevden alıkonulurlar ve kendilerine başka görev verilmez.
Düzenleyen: Noyan UMRUK
-
Cevap: üç general'in açığa alınmaları...
İlgili bakanlar,açığa alma konusunda bağlayıcı tutulmamış olabilirler,ama yetkileri var ve bunu yaptılar...
Neden sadece o 3 general diye soruluyor hükümete...Neden diğerleri değil de o 3 ü?
O halde şuna cevap verin,normalde hiçbirinin terfi ettirilmemesi gerekirken,neden diğerleri terfi ettirilmedi,''o 3 ü hariç?''
Şura üyeleri de bunun cevabını versin bize...
Şura üyeleri takdir hakkını mı kullandı?
Şura üyelerinin takdir hakkı varsa,siyasi otoritenin hayli hayli vardır,belki onlar da takdir hakkını kullanarak sadece o 3 ünü açığa almışlardır.Gayet normal bir durum.Zaten ilgili kanun maddesi ''açığa çıkarılabilirler'' diyor,''açığa çıkarılmalıdırlar'' değil...Hükümetin her yaptığından komplo teorileri üretmekten sıkılmadınız mı?
Herşeyi bırakın,olay zaten baştan hukuka aykırı...Biliyorsunuz,şura nın terfi kararları yargıya kapalıdır.O halde AYİM kim oluyor da yürütmeyi durdurma kararı alıyor?AYİM Anayasadan daha üstün de bizim mi haberimiz yok?Buna da cevap verin...
Yıllardır bu ülkede askeri vesayet mevcut.Bu sayede üst rütbeliler istediğkleri her şeyi yapıyor,her yaptıkları haklı görülüyor,hiçbir şekilde denetlenmiyorlar.O kadar ki,çağdaş ve medeni bir ülke olarak adlandırılan bu ülkede,genelkurmay başkanı kuvvet komutanlarını da arkasına alarak basın toplantısı düzenleyip hükümete ve medyaya gözdağı vermeye cesaret edebiliyor.Generaller hükümetin kararına saygı göstermeyerek,''anayasaya aykırı'' olduğu halde gidip AYİM e başvurabiliyor.Ama artık değil.Halk özgürlük ve istikrar istiyor,darbe ve işkence değil...Düzen değişiyor,herkes yerini bilecek,herkes işini yapacak.Bir asker kalkıp da hükümetin kararlarını eleştirmeyecek,baş kaldırmayacak.Burası Afrika ülkesi değil...
Lütfen herkes siyasi görüşünü,sağını solunu bırakıp mantıklı düşünsün.Atatürk'ün gelinmesini istediği çağdaş medeniyetler seviyesinde çift başlı yargıya,emri altında olmasına rağmen devlet yöneticilerine saygı göstermeyen bir silahlı kuvvetlere,devlet içinde başka bir devlete yer yok.Eğer şu ana dek olduğu gibi silahlı kuvvetler ''sorgusuz sualsiz ne yaparsa yapsın haklıdır'' zihniyeti ile kabul edilip meydan onlara bırakılırsa,darbelerin de kanunsuzlukların da ardı arkası kesilmez,bu ülke bir arpa boyu yol katedemez.Geçmiş acaba hiç mi ders vermedi bizlere???
-
Cevap: üç general'in açığa alınmaları...
Yazdıklarınıza aynen katılıyorum sayın yağanuğur.
-
Cevap: üç general'in açığa alınmaları...
Alıntı:
yağanuğur rumuzlu üyeden alıntı
İlgili bakanlar,açığa alma konusunda bağlayıcı tutulmamış olabilirler,ama yetkileri var ve bunu yaptılar...
Neden sadece o 3 general diye soruluyor hükümete...Neden diğerleri değil de o 3 ü?
O halde şuna cevap verin,normalde hiçbirinin terfi ettirilmemesi gerekirken,neden diğerleri terfi ettirilmedi,''o 3 ü hariç?''
Şura üyeleri de bunun cevabını versin bize...
Şura üyeleri takdir hakkını mı kullandı?
Şura üyelerinin takdir hakkı varsa,siyasi otoritenin hayli hayli vardır,belki onlar da takdir hakkını kullanarak sadece o 3 ünü açığa almışlardır.Gayet normal bir durum.Zaten ilgili kanun maddesi ''açığa çıkarılabilirler'' diyor,''açığa çıkarılmalıdırlar'' değil...Hükümetin her yaptığından komplo teorileri üretmekten sıkılmadınız mı?
Herşeyi bırakın,olay zaten baştan hukuka aykırı...Biliyorsunuz,şura nın terfi kararları yargıya kapalıdır.O halde AYİM kim oluyor da yürütmeyi durdurma kararı alıyor?AYİM Anayasadan daha üstün de bizim mi haberimiz yok?Buna da cevap verin...
Yıllardır bu ülkede askeri vesayet mevcut.Bu sayede üst rütbeliler istediğkleri her şeyi yapıyor,her yaptıkları haklı görülüyor,hiçbir şekilde denetlenmiyorlar.O kadar ki,çağdaş ve medeni bir ülke olarak adlandırılan bu ülkede,genelkurmay başkanı kuvvet komutanlarını da arkasına alarak basın toplantısı düzenleyip hükümete ve medyaya gözdağı vermeye cesaret edebiliyor.Generaller hükümetin kararına saygı göstermeyerek,''anayasaya aykırı'' olduğu halde gidip AYİM e başvurabiliyor.Ama artık değil.Halk özgürlük ve istikrar istiyor,darbe ve işkence değil...Düzen değişiyor,herkes yerini bilecek,herkes işini yapacak.Bir asker kalkıp da hükümetin kararlarını eleştirmeyecek,baş kaldırmayacak.Burası Afrika ülkesi değil...
Lütfen herkes siyasi görüşünü,sağını solunu bırakıp mantıklı düşünsün.Atatürk'ün gelinmesini istediği çağdaş medeniyetler seviyesinde çift başlı yargıya,emri altında olmasına rağmen devlet yöneticilerine saygı göstermeyen bir silahlı kuvvetlere,devlet içinde başka bir devlete yer yok.Eğer şu ana dek olduğu gibi silahlı kuvvetler ''sorgusuz sualsiz ne yaparsa yapsın haklıdır'' zihniyeti ile kabul edilip meydan onlara bırakılırsa,darbelerin de kanunsuzlukların da ardı arkası kesilmez,bu ülke bir arpa boyu yol katedemez.Geçmiş acaba hiç mi ders vermedi bizlere???
İradeli,güçlü,kararlı ve korkmayan bir siyasi güce alışık değil bizim insanımız.Olayın içeriğine fazla girmeyeceğim,ancak bu ülkede bir bakanın nasıl olurda general görevden aldığını anlayamamakta halkımız.Bakanın o yetkisinin olduğunu bile yeni öğrenenler var.
Yani sayın yağanuğur,daha aramızda ülkeyi kendilerinin seçtiği,yani halkın seçtiği siyasi iradenin,TBMM'sinin,Bakanlar Kurulunun yönettiğini kavrayamayanlar var.Ama mevcut irade,objektif olarak yetkisini kullanınca halince alışılagelmişin dışında bir durum söz konusu oluyor.Belkide doğru kullanılan bir yetki,önce yapılamadığı için olay yaratıyor.Durum bu.
-
Toplam 1 dosya bulunuyor
Sinan Meydan ( İÇİŞLERİ BAKANI ONU DA GÖREVDEN ALMIŞTI)
Dosya 1041
24 Kasım 2010 tarihinde gazetelerde ve televizyonlarda şöyle bir haber gördük:
“Son YAŞ toplantısında terfi ettirilmeyen ve Askeri Yüksek İdari Mahkemesi'ne (AYİM) başvurarak yürütmeyi durdurma kararı aldıran Jandarma Tümgeneral Halil Helvacıoğlu, Tümgeneral Gürbüz Kaya ve Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu Hükümet tarafından görevden alındı.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay Cumhuriyet tarihi boyunca bir ilke imza atarak, yetkisini kullanıp, Balyoz'da ve fişleme olaylarında adı geçen Jandarma Tümgeneral Halil Helvacıoğlu'nu görevden aldı.
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ise Tümgeneral Gürbüz Kaya ve Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu'nun görevlerinden alındığını açıkladı.”
MENDERES DE KOMUTANLARI GÖREVDEN ALMIŞTI
29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilan edilmesinden 88 yıl sonra “ikinci kez”, generaller hükümet tarafından (İçişleri Bakanınca) görevden alındı. Basında iddia edildiği gibi bu olay, Cumhuriyet tarihinde bir “ilk” değildi. llk olay, Adnan Menderes döneminde yaşanmıştı.
Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinden sonra, darbe yapma hazırlığı içinde oldukları iddia edilen, 16 general ve 150 albayın orduyla ilişkileri kesilmişti. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, bir albay aracılığıyla kendisine ulaşan “darbe hazırlıkları” yönündeki bilgi sonrasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı da ikna ederek 16 general ve 150 albayı emekliye sevk etmişti. Menderes tarafından emekliye sevk edilenler arasında Genelkurmay Başkanı Abdurrahman Nafiz Gürman ile Genelkurmay İkinci Başkanı, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanları ile üç ordu komutanı vardı.
91 YIL ÖNCE, O DA HÜKÜMET TARAFINDAN GÖREVDEN ALINMIŞTI
Yakın tarihimizde, hükümet tarafından generallerin görevden alınmasına yönelik son karar (Son olayı ve Menderes’in görevden almalarını saymazsak) günümüzden 92 yıl önce alınmıştı. Kaderin garip cilvesine bakın ki, 91 yıl önce (1919’da) dönemin Hükümeti ve İçişleri Bakanı tarafından görevden alınan o generaller arasında, 4 yıl sonra Cumhuriyeti kuracak olan Mustafa Kemal de vardı.
En başından alalım…
ORDUYU ETKİSİZLEŞTİRMEK İSTEYEN BİR HÜKÜMET
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’nın “ordular dağıtılacak”, “silahlara el konulacak” maddesi gereği harekete geçen İtilaf devletleri, İstanbul Hükümeti’ni ve Padişah Vahdettin’i de kontrol altına alarak, Osmanlı ordusunun başarılı generallerini “sudan bahanelerle” görevden aldırıp tutuklamaya başlamışlardır. Irak Cephesi Komutanlarından Ali İhsan Paşa ve Kafkas Cephesi Komutanlarından Yakup Şevki Paşa, İngilizlerce tutuklanarak Malta’ya sürgün edilmiştir. Sonraki dönemde de Osmanlı Genelkurmay’ında “İtilaf devletlerine güçlük çıkaracak” ne kadar “gözü pek” general varsa hepsi görevinden alınmış veya tutuklanmıştır. Fevzi Paşa, İsmet Paşa, Cemal Paşa, Cevat Paşa görevden alınan komutanlardan bazılarıdır.
Padişah Vahdettin, Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan hemen sonra, 5 Kasım 1918’de, “İngilizleri memnun etme politikası gereği” ordunun onda dokuzunun terhis edilerek erlerin memleketlerine gönderilmesine ilişkin kararnameyi, hiç itiraz etmeden, imzalamıştır.(1)
Padişah Vahdettin ve Damat Ferit Hükümeti, Osmanlı ordusundaki, Fevzi Paşa, Cevat Paşa, Cemal Paşa gibi “ulusalcı generalleri”, işbirlikçi Süleyman Şefik Paşa aracılığıyla tasfiye etmiştir. Damat Ferit, Kuvâ-yı Mıllîye'ye karşı istenilen şekilde hareket etmediğine kanaat getirdiği Harbiye Nazırı Nazım Paşa’yı görevinden alarak, 13 Ağustos 1919'da bu göreve, “Kuvâ-yı Millîye'nin hakkından ben gelirim.” diyen emekli Ferik Süleyman Şefik Paşayı getirmiştir. 14 Ağustos 1919 tarihinde Harbiye Nezareti makamına oturan Süleyman Şefik Paşa, Vahdettin’in Kuvayı Milliye’yi “ezmek” için kurduğu Kuvayı İnzibatiye (Halifelik Ordusu)’nin başına geçmekle kalmamış, Türk ordusunun kalbur üstü birçok kumandanını topyekûn görevden almıştır. Bununla da yetinmeyerek, kolordu kumandanlarının "Kolordu ahz-ı asker" başkanlıkları ile şifreli muhaberede bulunmalarını yasaklamıştır. Fakat kolordu kumandanları bu emri dinlemediği gibi, 28 Ağustos'ta azledilen 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa’nın yerine tayin edilen Mirliva Ahmet Hulusi Paşa’ya baskı yaparak bu görevi kabul etmesini engellemişlerdir.
Damat Ferit, İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiser Vekili Amiral Webb'e aralarında Ahmet İzzet, Mustafa Kemal, Kazım Karabekir ve Ali Fuat Paşaların da bulunduğu gizli bir liste vererek; "siyasî düşmanlarım" diye nitelediği bu kişilerin tutuklanarak Malta'ya sürgün edilmelerini istemiştir. Yani bir başbakan, en güzide komutanları “siyasi düşmanları” olarak adlandırabilmiştir. Damat Ferit, bununla da yetinmeyerek, 24 Ağustos 1920 tarihinde çıkarmış olduğu “Tashih-i Rüteb-i Askeriyye Kararnamesi”ne dayanarak, 30 Ağustos 1920'de Müşir Ahmet İzzet, Ali Rıza ve Salih Paşaların rütbelerini ferikliğe indirmiştir. Ancak, daha sonra, Tevfik Paşa’nın son sadareti sırasında, 30 Ekim 1920 tarihli irade üzerine, 22 Kasım 1920'de bu üç güzide askerin rütbeleri yeniden iade edilmiştir.
Damat Ferit Hükümeti, orduyu o kadar yıpratmıştır, ki İngilizler ellerini kollarını sallayarak Türk generalleri etkisiz hale getirmişlerdir. İngiliz Karadeniz Orduları Komutanı General Milne, 17 Şubat 1919 tarihinde İngiliz Hükümeti’nde gönderdiği bir raporda “9. Ordu Komutanı Yakup Şevki’yi attırdım, yardımcısı Ali Rıfat Bey’i yakalattım. Batum Tümen Komutanı Mürsel Bey’i tutuklattım…” diye övünmüştür.
Vahdettin’in Şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi, ordunun tasfiye edildiği o günlerde, üstelik İzmir’in işgalinden 15 gün sonra, “ORDUNUN GÖREVİ ORUÇ TUTMAKTIR!” diye bir açıklama yapmıştır.(2)
Şeyhülislamın bu açıklamasından üç ay sonra Alemdar gazetesinde çıkan bir yazıda: “ORDUNUN BEŞ VAKİT NAMAZDA PADİŞAH’A DUADAN GAYRI BİRŞEY BİLMEMESİ LAZIMDIR” denilmiştir. (3)
İstanbul Müftüsü Dürrizade de, 11 Nisan 1920’de yayınladığı bir fetvada: “ULUSALCI PAŞALARIN ÖLDÜRÜLMELERİNİN DİNEN CAİZ OLDUĞUNU” ve “KUVAYI MİLLİYE’YE KARŞI MÜCADELE EDERKEN ÖLENLERİN ŞEHİT, KALANLARIN GAZİ OLACAĞINI” bildirmiştir.(4)
MİLLİ GÜÇLERİ TASFİYE EDEN BİR HÜKÜMET
İçişleri Bakanı Ali Kemal, 26 Haziran 1919’da yayınladığı bir genelgeyle, “Valilerin, komutanların verdikleri emirlere uymamasını, bu emirlere uyanların şiddetle cezalandırılacağını” bildirmiştir.
Damat Ferit’in isteğiyle 30 kadar “vatansever” mutasarrıf ve kaymakam azledilmiş ya da istifa etmiş sayılmıştır. Bunların yerine, 54 kadar “işbirlikçi” yeni mutasarrıf ve kaymakam tayin edilmiştir.
Damat Ferit, kendisine muhalif olan çevreleri sindirmek amacıyla teşkil ettirdiği Divân-ı Harplerle, eski İttihad ve Terakki kabinelerinde görev almış birçok devlet adamını mahkemeye sevk etmiştir.
Damat Ferit Hükümeti, ayrıca Anadolu’ya Tahkik Heyetleri göndermiştir. Heyetlerin amacı, “taşrada huzur ve asayişi bozabilecek bazı ahval ve hadisat ve muamelatın meydana gelmekte olması sebebiyle, soruşturmalarda bulunup rapor vermek ve acil işleri telgrafla bildirmekti”. Bunun anlamı açıktı: Genellikle merkeze itaatkar olan mülkiye teşkilatına karşılık, “askerî teşkilatta” merkeze karşı bir baş kaldırma durumu vardı ve bu gibi şahıslar hizaya getirilecekti! Fakat Amasya Genelgesi yayınlandıktan ve Erzurum Kongresi toplandıktan sonra, bu gibi kararları uygulamaya koymak hiç de kolay değildi. Nitekim kabine üyelerinden bazıları, örneğin Ahmet İzzet Paşa, bu heyetlerde görev almayı reddetmişlerdir.
Damat Ferit Hükümeti’nin çarpıcı icraatlarından biri de, Anadolu’ya İngiliz kontrol subaylarının atanmasını kabul etmesidir. Milli mücadele yıllarında nerdeyse bütün Anadolu şehirlerinden bir İngiliz Kontrol Subayı vardır.
MUSTAFA KEMAL PAŞA’YI YOK ETMEK İSTEYEN BİR HÜKÜMET
İstanbul Hükümeti ve Padişah Vahdetin, “İngilizlere yaranma politikası” gereği bu alçakça girişimlerde bulunurken, Anadolu’da “kelle koltukta” vatan ve hürriyet mücadelesi ve Mustafa Kemal Paşa çok büyük sıkıntılar çekmiştir.
İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthrope’un, 21 Nisan 1919 tarihinde Harbiye Nazırlığı’na verdiği, “Anadolu’daki karışıkların derhal önlenmesi, Türklerin elindeki silahların toplanması, direniş düşüncesinin etkisizleştirilmesi” biçiminde isteklerin yer aldığı nota üzerine 9. Ordu Müfettişi (sonra 3.Ordu) olarak Samsun’a gönderilen Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’ya ayak basar basmaz, Havza ve Amasya Genelgelerini yayınlamış ve kendisine verilen görevinin tam tersine, açıkça “halkı direnişe çağırmıştır”.
Mustafa Kemal, Anadolu’ya çıkıp kafasındaki “kurtuluş planını” uygulamaya koyar koymaz, İngilizler, İstanbul Hükümeti Başbakanı Damat Ferit ve Padişah Vahdettin’den Mustafa Kemal’i derhal İstanbul’a geri çağırmalarını istemişlerdir. Bu doğrultuda hemen harekete geçen Damat Ferit ve Padişah Vahdettin, birkaç defa Mustafa Kemal’i İstanbul’a geri çağırmışlar, ancak Mustafa Kemal, bütün bu çağrılara olumsuz cevap vererek, “Sine-i millette bir ferdi mücahit gibi” mücadelesini sürdüreceğini bildirerek istifa etmiştir. (7/8 Temmuz 1919). Bunun üzerine Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’nın müfettişlik görevine son vermiştir. (8 Temmuz 1919).
Hükümet, 23 Haziran 1919 tarihli kararı ile, “çağrıldığı halde gelmediği” ve "halkı hükümete karşı tahrike teşebbüs ettiği" gerekçesiyle, Mustafa Kemal Paşa’yı azlederek yerine Bahriye Nazırı Hurşit Paşa’nın tayin edilmesine ve Mustafa Kemal Paşa’nın bundan sonra yapacağı “tebligat ve iş'arların resmî sıfatının kalmadığını” ilgili vilayetlere bildirilmesine karar vermiştir.
İçişleri Bakanı Ali Kemal Bey, Sivas’a gönderdiği 29 Haziran 1919 tarihli şifre telgrafla, Mustafa Kemal Paşa’nın "suret-i kat'iyyede" azledilmiş olduğunun (görevden alındığının) bilinmesini tebliğ etmiştir. 9 Temmuz 1919'da gönderdiği bir başka telgrafla da, “Samsun'a çıkarılan İngiliz işgal kuvvetleri için mümessiller nezdinde gerekli teşebbüsatın yapıldığını, bunun İngilizlerce bir işgal olarak kabul edilmemesi gerektiği cevabı alındığını” belirterek, “azledilmiş olan Mustafa Kemal Paşa’nın hareket ve tertiplerine iştirak ve muvafakat edilmemesini, Harbiye Nezareti’nce de kumandanlara bu yolda talimat verilmiş olduğunu” bildirmiştir. Aynı şekilde, 9 Temmuz 1919 tarihinde Diyarbekir vilayetine çekilen şifre telgrafla Mustafa Kemal Paşa’nın “azledilmiş” ve harekatının “merdud”, verdiği “emirlerin reddi” gerektiği vurgulanarak, “Erzurum Kongresi'nden maksadın ne olduğuna dair, acele bilgi verilmesi” istenmiştir.
Gelişmelerden son derece endişeye düşmüş olduğu anlaşılan Damat Ferit Hükümeti, "Müdafaa-i Millîye ve Redd-i İlhak Cemiyetleri”nin çalışmalarına asla yardımcı olunmayacağını ilan etmiştir. Mustafa Kemal Paşa kastedilerek, “bazı ordu müfettişlerine verilen yetkilerin, memleketin selamet ve asayişinin sağlanmasına ait tedbirleri almak olduğu” hatırlatılarak, direniş gösteren komutanlara karşı mülkî ve askerî kuvvetlerin birleşmesi gerektiği belirtilmiştir.
İç işleri Bakanlığı, 17 Temmuz'da Van ve 21 Temmuz'da da Bitlis, Hüdavendigar, Ankara ve Sivas vilayetleriyle Karasi Mutasarrıflığına gönderdiği şifre talimatlarla “lazım gelenlerin ikaz edilmesini ve etkili tedbirlerin alınmasını” istemiştir.
Damat Ferit Hükümeti, İçişleri Bakanı Adil imzasıyla 29 ve 30 Temmuz 1919 tarihiyle hemen tüm vilayet ve mutasarrıflıklara gönderdiği şifre telgrafla, Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey’in yakalanarak derhal İstanbul'a gönderilmelerini istemiştir.
İstanbul Hükümeti ve Padişah Vahdettin’in bilgisi ve isteği dahilinde İstanbul Müftüsü Dürrizade Abdullah Efendi’nin yayınladığı bir fetva ile, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının (Karabekir hariç) idam edilmelerinin “dinen caiz” olduğu bildirilmiştir. Bu “hıyanet fetvaları” Anadolu’ya İngiliz uçaklarınca atılmıştır. (11 Nisan 1920).
İstanbul Hükümeti ve Padişah Vahdettin’in bilgisi dahilinde toplanan Divanı Harp (Kürt Mustafa Divanı) Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını (Karabekir hariç) gıyaben idama mahkum etmiştir. (11 Mayıs 1920).
Ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın nişanları, madalyaları ve fahri yaverlik rütbesi elinden alınmıştır.
DEJAVU
30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Anadolu’da yaşanlar “dejavu” misali bugünün Türkiye’sinde yaşananlara benzemektedir.
Şöyle ki:
O günkü Hükümet, Türkiye’deki “milli güçlerden” rahatsız olarak bu güçleri tasfiye ederken, örneğin Anadolu’daki yerel yöneticilerin “milli” olanlarını “gayri milli” olanlarla değiştirirken; bugünkü Hükümet de “ulusalcı güçlerden” rahatsız olarak, bu güçleri tasfiye etmekte ve bu doğrultuda kadrolaşmaktadır.
O günkü Hükümet, “ulusalcı güçleri” tasfiye etme sürecinde İngilizlerden destek ve yardım görürken; bugünkü Hükümet de “ulusalcı güçleri tasfiye ederken” ABD’den ve AB’den destek ve yardım görmektedir.
O günkü Hükümet, yargıyı kontrol altına alarak “göstermelik yargılamalarla” bütün “vatansever” güçleri asker-sivil “suçlu” diye damgalayarak Bekirağa zindanlarına ve Malta Adası’na tıkarken, bugünkü Hükümet de yargıyı ele geçirerek, “bütün ulusalcı güçleri” asker-sivil “suçlu” diye damgalayarak Silivri’ye tıkmaktadır.
O günkü Hükümet, İngiliz kışkırtması ve baskısıyla Anadolu’da bir Kürt ve Ermeni devleti kurulmasına onay verirken, bugünkü Hükümet de ABD kışkırtması ve baskısı altında, Anadolu’da bir Kürt devleti kurulması çalışmalarına seyirci kalmaktadır.
O günkü Hükümet, Anadolu’da İngiliz “kontrol subayları” bulundurmasına izin verirken, bugünkü Hükümet de Anadolu’da “ABD gözlemcileri” bulunmasına, Türkiye’ye füze kalkanı konulmasına izin vermektedir.
O gün, “işbirlikçi”, “milli harekete karşı”, Hükümetin kontrolünde bir Mütareke basını varken; bugün yine “işbirlikçi”, “ulusal yapıya karşı”, Hükümetin kontrolünde bir Yandaş basın vardır.
O günkü Hükümet, “milli güçleri” etkisiz kılmak için “dinden” yararlanırken, bugünkü Hükümet de “ulusal güçleri” tasfiye ederken “dinden” yararlanmaktadır.
Ve
O günkü Hükümet, İngiltere’nin baskısı ve isteğiyle “orduyu tasfiye” ederken; bugünkü Hükümet de ABD baskısı ve isteğiyle “orduyu tasfiye” etmektedir.
TARİH ÇARKI:
23 Haziran 1919: Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Ali Kemal, Mustafa Kemal Paşa'yı görevden almıştır!
23 Kasım 2010: Tayyip Erdoğan Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Tümgeneral Halil Helvacıoğlu’nu görevden almıştır!
1919 Mütareke basınına göre Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları “suçluydu” ve bu “azil” doğru bir karardı.
2010 Yandaş basınına göre Halil Helvacıoğlu Paşa ve arkadaşları“suçluydu” ve “görevden alınması” doğru bir karardır.
İnsan bu tabloya bakınca “tarih çarkının” dönmeye devam ettiğini ve tarihin gerçekten de tekerrürden (tekrardan) ibaret olduğunu düşünmeden kendini alamıyor doğrusu….
Sinan Meydan
Odatv.com
http://www.sinanmeydancom.tr.gg/-Oe-...6%23350%3B.htm
Dipnotlar:
(1)Tarih Vesikaları Dergisi, 3387, Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, S.29, Belge, 745.
(2)Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı’nda İkili İktidar, s.71.
(3)Alemdar, 27 Ağustos 1919.
(4)Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıralarım, s.79.
Kaynaklar:
Sinan Meydan, Atatürk’ün Gizli Kurtuluş Palanları, “Parola Nuh”, İstanbul, 2009.
Sinan Meydan, Cumhuriyet Tarihi Yalanları, İstanbul, 2010.
Sinan Meydan, Atatürk İle Allah Arasında, İstanbul, 2009.
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı’nda İkili İktidar, İstanbul, 2000.
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Ankara, 1984.
Türk İstiklal Harbi Dergisi.
Tayyib Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, Ankara 1959.
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri.
Selahaddin Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, Ankara 1973.
Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, İstanbul, 1983
Ali Fuat Cebesoy, Millf Mücadele Hatıraları, İstanbul 1953
Bilal Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk, Ankara 1973
Atatürk, Nutuk, Kültür Bakanlığı Yayınları, C.I, İstanbul 1975.
-
Cevap: üç general'in açığa alınmaları...
Aslında bu konuyu burada tartışmak niyetinde değilim Abbas Bey bir iki satır yazsaydı ona yazardım ama şimdilik belirli anımsatmalar yapayım sadece ;
Cumhuriyet tarihinde ilk kez ilk kez diye şişirilip duran bu olaya bazı gerçekten bilgili kişilerim nasıl düştüğüne şaşırıyorum.Cumhuriyet tarihibi iyi bilenler bilir ki Kurtuluş savaşı sırasında iki (Ki teki Garp Cephesi Komutanı Fevzi paşa (Çakmak değil)) 1923 ten bu günede 2+2 diyebileceğimiz açığa alınmalar olmuştur.
1954-60 arasını iyi bilmek gerekir diye düşünüyorum.....
Amma yakın tarihimize baktığımızda (1900) sonrası böylesine garip görevden alma ikinci kez yaşanmaktadır. İlki 23 Haziran 1919 Damat Ferit Paşa hükümeti tarafından (Orada da içişleri bakanı Ali Kemal kullanılmıştı.) Mustafa Kemal (ATATÜRK) görevden alımıştı. ( O zamanki gazetelere bakarsak bu azil gayet normal ve gerekliydi tartışmak bile gereksizdi. Tartışmak ülkenin bekası için iyi değildi Mustafa Kemal Derhal Tutuklanıp İstanbul'a getirilip yargılanmalıydı. Yargılamayıda İngiliz ağırlıklı bir heyet yapmalıydı...) İkincisi ise RTE hükümeti tarafından görevden alınanlardı. ( Bu günkü yandaş medya ya görede bu açığa almalar gayet normal hukuka uygun ve gerekliydi tartışmak gereksizdi. Ülkenin demokratikleşmesi için bu kesin şarttı... 1919 dan tek farkı tekinde içişleri bakanının inisiyatifi kullanması 2010 da RTE nin emrini yerine getirmekti... )
Ha gerisini yazmak gerekirse sonra yazarız.
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Mehmet Emin Bey ;
Benden mi kopya çakiyorsunuz ne ?
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Üç askerin açığa alınması konusunda, askeri savunan arkadaşların Atatürk'ü ne zaman imdada çağıracaklarını merak ediyorum.
Çok gecikmedi ve konuyu Atatürk'a bağlamayı başardılar.
Bizde, Atatürk'ü referans göstererek kendi görüş ve eylemlerini meşrulaştırmak bir hastalıklı zihniyettir.
Bunların davranışı, kaçak gecekondusu yıkılmasın diye gecekondunun duvarına Atatürk ve bayrak asmasına benziyor.
Kardeşim, Atatürk resmi ve bayrak senin gecekondunun kaçak olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Bizim ulusalcılar da kafalarında oluşturdukları "zihinsel gecekonduları" yıktırmamak için hemen Atatürk'e sığınıyorlar.
İdeolojik önyargılarımız, herşeyin önünde..
İdeolojik şablonları kıramadığımız süresince bu hastalıklı düşünce devam edip gidecek..
Bu açığa almaların ne Atatürk'le ne Menderes dönemi uygulamları ile ilgisi var.
O mantıkla bakılırsa, sadece Menderes dönemi tasfiyeleri değil; 1960 darbesini yapanların hem askerler, hem üniversite hocaları ve hem de yargı mensupları konusunda yaptıkları tasfiyeyi hatırlatırız adama..
Askerle açığa alınmaz diye bir şey yok.
Askerin dokunulmazlığı mı var?
Siviller nasıl alınıyorsa onlar da alınacak.
Bugüne kadar askerin dokunulmazlığı vardı..
Bundan sonra gerekiyorsa donukunulacak.
Bu hükümetin en önemli başarısı; askerin siyasete müdahalesini büyük ölçüde önelemiş olmasıdır.
Bu durum, demokrasimiz açısından çok önemli bir gelişmedir.
Asker vesayetinde demokrasi olmaz.
Bu vesayetin kalkması gerekiyordu, kalkmaya başlamıştır.
Daha yapılması gerekenler var..
Örneğin, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) denilen mahkemenin de tasfiye edilmesi gerekir.
Dünyanın hiç bir ülkesinde böyle bir mahkeme yok..
Bizde neden var; askerler öyle istemiş, olmuş..
Askeri hakimler kendilerinden daha üst rütbedekiler hakkında karar verecekler ve bunun adı da tarafsız ve bağımsız yargı olacak..
Bu bağımsızlığa kim inanır.
Ben inanmam.
Zaten bizim keskin ulusalcılardan başka kimse inanmıyor.
Bütün dünya inanmıyor, ama bizimkiler inanıyor.
Siviller hata yaptığında nasıl hesap soruluyorsa, askerlerden de sorulmalı.
Siviller nasıl açığa alınıyorsa, askerler de alınmalı..
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
"Aciga Alinma" Konusu TSK Personel Kanununda Gayet Acik Bir Sekilde Yaziyor..
Generaller Hakkinda Olumlu Yada Olumsuz Idari Islemler Ceza Yargilamasi Sonunda Nasil Olsa Tesis Edilecek Burda Bana Göre En Önemli Ve Can Alici Husus; Askeri Yüksek Idare Mahkemesi Bir Mahkeme Gibimi Davranacak Yoksa Idare Gibimi..
Hic Detayina Girmek Istemiyorum Konunun, Benim Ilgilendigim Kismi Gündeme Gelen Bu Konuyla Askeri Idari Yargisinin Verecegi Sinav..Gerci Savciligin Yürütmenin Durdurulmasi Istemini Göz Önüne Alirsak Umutsuz Bir Beklenti Olacak Ama..Hele Bir Karar Ciksin Yine Degerlendiririz..
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Üç askerin açığa alınması konusunda, askeri savunan arkadaşların Atatürk'ü ne zaman imdada çağıracaklarını merak ediyorum.
Çok gecikmedi ve konuyu Atatürk'a bağlamayı başardılar.
Bizde, Atatürk'ü referans göstererek kendi görüş ve eylemlerini meşrulaştırmak bir hastalıklı zihniyettir.
Bunların davranışı, kaçak gecekondusu yıkılmasın diye gecekondunun duvarına Atatürk ve bayrak asmasına benziyor.
Kardeşim, Atatürk resmi ve bayrak senin gecekondunun kaçak olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Bizim ulusalcılar da kafalarında oluşturdukları "zihinsel gecekonduları" yıktırmamak için hemen Atatürk'e sığınıyorlar.
İdeolojik önyargılarımız, herşeyin önünde..
İdeolojik şablonları kıramadığımız süresince bu hastalıklı düşünce devam edip gidecek..
Bu açığa almaların ne Atatürk'le ne Menderes dönemi uygulamları ile ilgisi var.
O mantıkla bakılırsa, sadece Menderes dönemi tasfiyeleri değil; 1960 darbesini yapanların hem askerler, hem üniversite hocaları ve hem de yargı mensupları konusunda yaptıkları tasfiyeyi hatırlatırız adama..
Askerle açığa alınmaz diye bir şey yok.
Askerin dokunulmazlığı mı var?
Siviller nasıl alınıyorsa onlar da alınacak.
Bugüne kadar askerin dokunulmazlığı vardı..
Bundan sonra gerekiyorsa donukunulacak.
Bu hükümetin en önemli başarısı; askerin siyasete müdahalesini büyük ölçüde önelemiş olmasıdır.
Bu durum, demokrasimiz açısından çok önemli bir gelişmedir.
Asker vesayetinde demokrasi olmaz.
Bu vesayetin kalkması gerekiyordu, kalkmaya başlamıştır.
Daha yapılması gerekenler var..
Örneğin, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) denilen mahkemenin de tasfiye edilmesi gerekir.
Dünyanın hiç bir ülkesinde böyle bir mahkeme yok..
Bizde neden var; askerler öyle istemiş, olmuş..
Askeri hakimler kendilerinden daha üst rütbedekiler hakkında karar verecekler ve bunun adı da tarafsız ve bağımsız yargı olacak..
Bu bağımsızlığa kim inanır.
Ben inanmam.
Zaten bizim keskin ulusalcılardan başka kimse inanmıyor.
Bütün dünya inanmıyor, ama bizimkiler inanıyor.
Siviller hata yaptığında nasıl hesap soruluyorsa, askerlerden de sorulmalı.
Siviller nasıl açığa alınıyorsa, askerler de alınmalı..
Abbas Abi neredesin Allahaşkına? Bir daha böyle gecikme ayıp oluyor....
Gerçi çok ciddi bir form düşüklüğü hissettim yazınızda... Bu hükümeti savunmak size bile zor gelmeye başladı anladığım kadarıyla... ee vicdan var tabii... dayanamıyor... Eskiden yazılarınızda daha çok hukuk guguk filan derdiniz sizde artık boş ver hukuka uydurma hukuk (moda deyimi ile çakma) işe yarıyor... EEE üç kişiyle kanun çıkartılan ülkede bunlar normal.... Şimdi siz bir madde yumurtlanmasını beklersiniz olur demek için kapı gibi 184 toplanma 134 yeter oyu aransın değil mi?... Neyse bunlar başka konu... sıkmayayım canınızı gerçek hukuk ile...
Yazınızın yarısına geldiğimde ''Bunu Abbas Abi'mi yazmış''diye başa dönüp cidden tekrar baktım... Hani ilgisiz kişilerin yazısını okumayalım siz diye.... Bazılarıyla çok yakınlaşmış anlatımınız aman dikkat... Hani okumadığımız tipler vardır ya arada durur yazı öylesine yazılmış... sanki o okumadığım yazılardan birisi gibi geldi bana dikkat.....
Neyse bu kadar yazıdan sonra derdimizi anlatmaya başlamayalım çorbaya döndürmeyelim iletileri... Aşağıda anlatalım bunu burada sonlandıralım...
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Hastasıyım bu mantığın
EĞER ortada “alengirli” bir konu yoksa...
Hükümet yetkilileri de, muhafazakâr kalemler de...
Gür bir seda yükseltiyorlar:
- Genelkurmay Başkanı bir memurdur.
- General açığa almak rutin işlemdir.
- Sivil iktidar her şeye kadirdir.
- Devlet ile hükümet ayrımı olmaz.
- Başbakan tek egemendir.
Bakıyoruz her fırsatta hükümete destek atmayı bir vazife bilen anlı şanlı demokratlarımıza...
Onlar da “El hak doğrudur” diyorlar, başka da bir şey demiyorlar.
* * *
Ama ne zaman ki...
“Abdullah Öcalan’la müzakere” gibi... “İmralı ile pazarlık” gibi... “Kürt sorunu” gibi...
“Dokunma yanarsın” türünden bir mevzu söz konusu olsa...
İşte o zaman...
Hükümet yetkilileri de, muhafazakâr kalemler de...
Bambaşka bir telden çalmaya başlıyorlar:
- Öcalan’la görüşen devlettir, hükümet değil.
- Tabii ki bir devlet var, bir de hükümet.
- Öcalan’la askerler görüşüyor.
- İmralı ile ilişkileri derin devlet yürütüyor.
Bakıyoruz hükümete destek atan anlı şanlı demokratlara...
“Hani hükümet ile devlet aynıydı? Hani askeri vesayet ortadan kalkmıştı? Hani Genelkurmay Başkanı memurdu? Hani Başbakan tek egemendi?” diye çıkışmak yerine...
Susmayı, kaytarmayı, tavırsızlığı tercih ediyorlar.
Ne iş?
Ahmet HAKAN
*********************************
m.e.sezen "Gerekirse Yasa Çıkarırız" Füze kalkanı meselesini gündemden düşürmek için yapılmış Hukuksuz bir hamleki eldeki yasalara göre olmuyor Başbakanımız "Gerekirse Yasa Çıkarırız"diye açıklama yapıyor!
**************************
MELİH AŞIK
PKK silah bıraksın diyenlere selam yolluyor:
“Artık silahsızlanma en son aşamadır.”
Barışın önündeki engel kim? AKP, diyor Öcalan...
Adam tabancayı masanın üzerine koymuş. Arkasına ABD’yi almış... Barışı o koşulda görüşüyor. AKP, TSK’nın generallerini görevden alabiliyor ama PKK’nın başkomutanını görevden alamıyor! İşi o yüzden zor mu zor...
Beğenmedin kaldır
Yaşadığımız birinci sınıf demokrasi ve yüksek hukuk ortamında çözümlerimiz o ölçüde radikal ve çağdaş oluyor!
Anayasa Mahkemesi ve HSYK kararlarını beğenmiyor musunuz?
Üye sayısını ve kuruluş yasasını değiştirip iktidara bağlarsanız olur biter... Nitekim oldu bitti... O iş halloldu.
Sıra geldi Askeri Yüksek İdare Mahkemesi AYİM’e...
İktidarın istediği yönde karar almayan bu mahkemeyi ne yapacağız?
Burada da çözüm hazır:
“AYİM’yi kaldıralım...”
Gerekçe? Efendim zaten Avrupa ve Amerika demokrasisinde de AYİM yok...
Sanki o demokrasilerde olan diğer şeyler bizde var...
İyi de bu parlak fikir şimdi mi verilir?
İki - üç ay önce Anayasa’da kapsamlı değişiklikler yapılırken akıllar neredeydi? AYİM’i kaldırmak, komutanlar yasal haklarını kullanmaya kalktıklarında mı akla geldi?
Henüz kaldırılmadığına göre yapılması gereken AYİM kararlarına uymaktır.
AYİM, üç generalin son başvurusunu muhtemelen önümüzdeki cuma günü görüşecek. Hükümete yakın bir askeri hukukçu olan Ümit Kardaş şu tahmini yapıyor:
“İdare mahkemesine giden açığa alma işlemi büyük bir ihtimalle iptal edilecek. Ondan sonra ne yapacak hükümet? Yapacak bir şeyi kalmıyor. Kararı uygulayacak.”
Başbakan Erdoğan ise gazetecilere şöyle diyor:
- Sivil iradenin verdiği bu karar farklı yollarla aşılmaya çalışılırsa sivil iradenin de bu noktada atabileceği yasalar çerçevesinde veya yasama organıyla birçok adımlar vardır, bu adımı atar.
İlginç bir haftaya daha giriyoruz...
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Mehmet Emin Sezen ve Commodore1tr,arkadaşlar her konunun altına tarihten alıntılar yaparak günümüzle neyi karşılaştırmak istiyorsunuz pek anlam veremedim.Ama bir sorun var aramızda,biz 2010 dan bahsediyoruz.Nasıl olacak şimdi bu.Birşeylere direniş gösteriyormussunuz gibi bir panik seziyorum sizde.Rahat olun biraz.Alışacaksınız Demokrasiye,sivil iradenin gücüne.Halkı halkın seçtiği sivil siyasetin yöneteceğine herkes alışacak.Olayı karmaşık hale getirmeye gerek yok.Sonuçta yetkilerini kullanmışlardır Bakanlar.Grekçelerini ortaya koyarlar,inandırıcı olmazsa halk ilk seçimde geregini yapar.Degerli komutanlarımızında başvuracağı hukuki alanlar vardır onlarda onları yaparlar.Hoşunuza gitmeyebilir ama bakanlar yetkilerini kullanmışlardır.Mesele ilk kez oldu,ikinci kez oldu meselesi değildir.
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Sayın Commodore1tr;
Hemen cevap veremedim, çünkü İstanbul’da Kadir Has Üniversitesi’de bir sempozyumdaydım.
Bakıyorum da yazdıklarıma cevap vermektense kenarından dolanmayı tercih etmişsin.
Yazdıklarım konusunda iddialıyım.
Bu hükümetin her yaptığını elbette onaylamıyorum.
Ama yaptıkları iyi şeylerden birisi de, askerlerin siyasete müdahale etme hastalığını büyük ölçüde engellemiş olmalarıdır.
Aslında bu görüş, bana ait değil, Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Binnaz Toprak’a ait.
Binnaz hoca, o yazıda bunları yazarken, hükümeti başka konularda da eleştiryordu.
Yani hükümeti toptan red ya da toptan kabul etmek gibi hastalıklı bir bakış açısı ile bakmıyor.
Eleştirilecek noktada eleştiriyor, övülecek yerde övüyor.
Benim bakış açım da aynı.
Üç generalin açığa alınması konusunda da söyleyeceklerim var;
Askerlerin açığa alınmasını Menderes dönemi ile bir ilgisi yok.
Atatürk’le hiç ilgisi yok.
Açığa alma ile ilgili yasa 1967’de yürürlüğe girdi, 65. Maddesi de 1982, 83, 2001 ve 2008’de değişikliğe uğradı.
Yani bu yasa döneminde Atatürk ve Menderes hayatta değillerdi.
65. maddenin uygulamasının ilk olup olmadığını bu açıdan irdelemek gerekir.
Bu askerlerin davasına bakan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bu vesile ile gözden geçirilmesinde büyük yarar var.
Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde AYİM denilen mahkeme yoktur.
Var diyorsanız, öğrenmek isteriz.
Emir komuta içerisinde idari yargı olmaz.
Bu uygulama çağın çok gerisinde kalmış (gerici) bir uygulamadır.
Bu mahkemenin acilen tasfiye edilerek, idari yargıdaki çift başlılık giderilmelidir.
Bu mahkeme tasfiye edilerek, çağdaş dünyada nasılsa bizde de öyle olmalıdır.
Sizin gibi çağdaş bir yurttaşın da böyle çağdışı bir mahkemenin varlığını savunacağını zannetmiyorum.
Bu ülkenin insanları da çağdaş hukuk standartlarına layıktır diye düşünüyorum.
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Şimdi gelelim bu konuya;
Bu konunun hiç bir yerinde ATATÜRK referans gösterilemez, gösterilemez, yer, zaman ve durum uyumlu değil kaldıki şartlarda kişiliklerde uyumlu değil. Atatürk örneğinin verilmesi referans olsun diye değil tarihimizde çok daha önemli kişilerin de idarece alıdığının anımsatılmasıdır. Belirli bir kısım basınında her iki olayda da aynı çığırtkanlığı yaptığı husus ise bir tespit. Olayın başka hiç bir yönü Atatürk ile ilgili değildir olamaz.
Ha bu arada bugün gözlerimin önünde Tarihi Haydarpaşa Garı yandı... 104 senelik bir tarih ihmal ve mevcut hükümetin oradaki rant hesabı yüzünden ilgisizliğinden yandı gitti... Gökyüzünü Alev ve duman kapsadı, havadan müdahale yapılmadı denizde müdahalede yaklaşık 20 dakika önce denizi söndürmek için denize su sıktılar sonra binaya !! taklaşık 45 dakika gecikmeyle itfaiye geldi... 1. derecede koruma altında olan bir binada kalifiyesiz kişilerce hemde Pazar günü tadilat yapılırken yangın çıkmış... İşin acısı eve geldiğimde bizim tvlerde bir şey yokken BBC flaş olarak görüntülü veriyordu... Ulaştırma Bakanı İstanbul valisi İtfaiye genel müdürü TCDD müdürü Haydarpaşa müdürü hakkında ne düşünüyorsunuz acaba ???? Tarihi yaktılarda...
''Askerle açığa alınmaz diye bir şey yok.
Askerin dokunulmazlığı mı var?
Siviller nasıl alınıyorsa onlar da alınacak.
Bugüne kadar askerin dokunulmazlığı vardı..
Bundan sonra gerekiyorsa donukunulacak.'' demişsiniz. Bunu yazmak için mi yazdınız? İnanarak mı yazdınız yoksa savunma içgüdüsüyle mi ? çıkaramadım... Bu ülkede bu söylemlere dayanarak en çok dokunulan en çok eleştirilen en çok adam harcanan kurumdur TSK... ( Bu arada BJK penaltıdan gol attı.)
1960 öncesi mevcut hükümetin faşizan politikalarıyla TSK kendisinin emir eri yapılmaya çalışılırken kuvvet komutanı dahil bir çok subay açığa alınmış görevden ayrılmış emekliye sevk edilmiştir. 1960 ihtilalinden sonra da bir çok subay açığa alınmış atılmıştır, Talat Aydemir olayında gene aynı senaryo yaşanmıştır. 1938 de Kara Harp Okulu neredeyse mezun vermemiştir nedeni ise evlere şenliktir... 1972 de ise Deniz Harp Okulu hükümet gadrine uğramış çok az mezun vermiştir. Cumhurbaşkanı başbakan çekişmesinden kuvvet komutanları emekli edilmiştir. 1980 ihtilali sonrasında 1984 e kadar bir çok subay astsubay ordudan çıkarılmıştır Kuvvet Komutanı yargılanıp ceza almıştır, korgeneraller tüm generaller yargılanıp ceza almıştır, ast rütbelerden açığa alınmalar ise haber değeri taşımadığından bilimemektedir. Yaklaşık üç senedirde uçan kaçan her türlü abukluktan zırt pırt tutuklanmakta açığa alınmaktadır... Allah için Abbas Bey çok geçmişe gitmeyin Deniz Feneri ne oldu? Dink cinayetindeki tüm Jandarma görevlileri sorgulandı da bir tane ihbarın yapıldığı emniyet yetkisine soruşturma izni verildi mi? RTE ve CB hakkında karar veren Hakim ve savcılar anında soruşturulup sürülürken hakkarında yüzlerce iddia bulunana bazı savcılara neden hiç dokunulmuyor ? Asker asker diye diye gerçekleri görmekten uzaklaşmayınız... Ağlamaktan sorumlu bakan Bülent Arınç a suikast diye yer yerinden oynatan iktidar aşçıyı marangozu içeri alan, kozmik odaya giren ilgililer hiç bir şey çıkmayınca neden hiç geriye dönmez ? Yani aslında yazmışsınız ama biraz boş olmuş... Bu beşinci sınıf takiye söylemi Abbas Bey... vazgeçin bu saçma söylemden...
Şindi general ve amiralin hukuksal durumuna geçmeden önce trajik bir saptama yapalım da bu paragrafı bitireyim. Bu general ve amiralin terfilerinin olması için üçlü kararname lazım, MSB nin teklifi , Başbakanlığın İnhası ve CB nin onayı lazım...
CB Abdullah Gül Kayıp Trilyon davasının iki numaralı sanığı mahkum olan 1. numarayı (Necmettin Erbakan) ''affediyor'' kendi dosyası ise bekliyor... Yani yolsuzluk sanığı...
RTE hakkında ''Halkı din dil ırk olarak bölmek'' suçundak kesinleşmiş infaz edilmiş hapis cezası, mesubu olduğu partinin (refahyol) laiklik karşısı odak olmaktan kesinleşmiş kapatma kararı, lideri olduğu partinin (AKP) gene laiklik karşıtı ötgütlenmenin odağı olduğunun kesinleşmesi nitelikli kakpazanlıktan Ağır cezada iki dosyası, igdaş, Billboard,çiçek ihalesi, metro ihalesi, kaldırım ihalesi gibi yolsuzluk dosyaları mevcut beklemede (17 dosyası var çoğu yolsuzluk bir nitelikli kalpazanlık v.s)
MSB Mustafa Vecdi GÖNÜL 12 Eylül 2010 daki referandum da ki oylama sonucu kabul edilen 12 Eylül 1980 döneminin bir anda sanığı olan kişi ! 526 imzalı şikayet dilekçesi var hakkında 1977 Emniyet Genel Müdürüyken yapılan işkence ve faili meçhul cinayetlerden; 12 Eylül de Ankara Valisi olması öncesi ve sonrası Ankarada ki olaylardan, 12 Eylül ürünü YÖK ün kurucu üyesi olmasından... Ve RTE İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı iken Sayıştay Başkanı olarak yapılan yolsuzlukları hasıraltı etmekten....
Herhalde dünya da tekizdir devletin tepesinde bu kadar çok dosyası olupta devleti yönetenlerin bulunduğu.... Şimdi Allah için bu üçlümüdür Türkiyenin sivil işbaşındaki iradesi... İradeye bak... Boşuna değil 2005 teki yeni ceza kaununda ihtilas irtikap ve yolsuzlukların cezasız kalması:))) Abbas Bey bunları kim açığa alacak ?
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Ben yazana kadar araya bir iletiniz daha girmiş... İkinci iletizize çok üzüldüm İstanbul'a kadar gelip bir selam bile vermemek ne zamanla ne sempozyum ile izah edilemez... Çok üzüldüm çok... Neyse...
Şimdi devam edelim. Bu üçlünün açığa alınma gerekçesi nedir ? Balyoz adı verilen mahkemedir. Balyoz nedir ?
5-7 Mart 2003 tarihinde 1. Ordu Komutanlığı Selimiye kışlasında yapılan plan seminerinde sunulan bir rapor. “Sakal” “Çarşaf” “Suga” ve “Oraj” planlarınıda içeren bu plan bir gazete tarafından gündeme getirilmesini müteakip gündeme düştü. 19 Temmuzda da iddianame kabul edildi... İddianame gerçekten dudak uçuklatacak kadar sarsıcı iddialarla dolu olduğu görülünce daha da dikkat çekti. 196 sanıklı bir dava oldu bu dava ... İddialar korkunç olmasına rağmen tutuklu bir kişinin bile olmamasıda ayrı bir ilginçlikti...
Bu planda
• 1-E. Orgeneral Çetin Doğan
• 2- E. Oramiral Özden Örnek
• 3- E. Orgeneral İbrahim Fırtına
• 4- E. Orgeneral Ergin Saygun
• 5- Korgeneral Nejat Bek
• 6- Korgeneral M. Korkut Özarslan
• 7- E. Korgeneral Engin Alan
• 8- E. Orgeneral Şükrü Sarıışık
• 9- Korgeneral Ayhan Taş
• 10- Tümamiral R. Cem Gürdeniz
• 11- E. Tuğgeneral İzzet Ocak
• 12- E. Tuğgeneral Süha Tanyeri
• 13- E. Albay Bülent Tunçay
• 14- Mehmet Kemal Gönüldaş
• 15- Halil Yıldız
• 16- Binbaşı Refik Hakan Tufan
• 17- Orkun Gökalp
• 18- Erhan Kuraner
• 19- Yarbay Yunus Nadi Erkut
• 20- E. Tümgeneral N. Ali Karababa
• 21- E. Tuğgeneral M. Kemal Tutkun
• 22- Tümgeneral Gürbüz Kaya
• 23- E. Albay Mustafa Çalış
• 24- Tümgeneral Nurettin Işık
• 25- E. Albay H. Basri Aslan
• 26- Albay Ali Rıza Sözen
• 27- Albay İlkay Nerat
• 28- İhsan Çevik
• 29- Albay Veli Murat Tulga
• 30- E. Tümgeneral Behzat Balta
• 31- E. Tuğgeneral Halil Kalkanlı
• 32- E. Tümgeneral Tuncay Çakan
• 33- Tuğgeneral H. Fehmi Canan
• 34- Tuğgeneral Salim Erkal Bektaş
• 35- Tümgeneral Ahmet Yavuz
• 36- Albay Ahmet Küçükşahin
• 37- Albay Recai Elmaz
• 38- E. Albay Erdal Akyazan
• 39- Üsteğmen Ahmet Şentürk
• 40- E. Albay Mümtaz Can
• 41- Albay Ahmet Topdağı
• 42- Cemal Candan
• 43- Binbaşı G. Murat Üstündağ
• 44- Binbaşı Fatih Altun
• 45- E. Tuğg. F. Oktay Memioğlu
• 46- E. Tuğgeneral M. Kaya Varol
• 47- Albay Recep Yıldız
• 48- Tümgeneral Bekir Memiş
• 49- E. Albay A. İhsan Çuhadaroğlu
• 50- Harun Özdemir
• 51- Albay Mehmet Yoleri
• 52- Albay Namık Koç
• 53- E. Albay Fuat Pakdil
• 54- Behçet Alper Güney
• 55- E. Korgeneral M. Yavuz Yalçın
• 56- Korgeneral Yurdaer Olcan
• 57- Tümgeneral İhsan Balabanlı
• 58- E. Albay Emin Küçükkılıç
• 59- Tuğgeneral Kasım Erdem
• 60- Kemal Dinçer
• 61- Tuğgeneral Hakan Akkoç
• 62- Albay İkrami Özturan
• 63- Albay Burhan Göğce
• 64- Binbaşı Erdal Hamzaoğulları
• 65- Mehmet Alper Şengezer
• 66- Doğan Fatih Küçük
• 67- Timuçin Eraslan
• 68- Dursun Tolga Kaplama
• 69- E. Korgeneral Doğan Temel
• 70- E. Tümgeneral Hayri Güner
• 71- E. Tümgeneral R. Rıfkı Durusoy
• 72- E. Albay M. Fikri Kafradağ
• 73- E. Albay Hamdi Poyraz
• 74- Hasan Hakan Dereli
• 75- Tuğgeneral Gökhan Gökay
• 76- Fatih Musa Çınar
• 77- Albay Zafer Karataş
• 78- Aytekin Candemir
• 79- Albay Nihat Özkan
• 80- Albay Hasan Nurgören
• 81- Sırrı Yılmaz
• 82- Barbaros Kasar
• 83- Murat Ataç
• 84- Yarbay Bahtiyar Ersay
• 85- Binbaşı Mustafa Yuvanç
• 86- Nedim Ulusan
• 87- Soydan Görgülü
• 88- Albay İsmet Kışla
• 89- Albay Abdullah Zafer Arısoy
• 90- Tümgeneral Abdullah Dalay
• 91- E. Koramiral Lütfü Sancar
• 92- E. Koramiral A. Feyyaz Öğütçü
• 93- E. Tuğamiral Engin Baykal
• 94- E. Tümamiral Özer karabulut
• 95- Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu
• 96- E. Tuğamiral Hasan Hoşgit
• 97- Koramiral Kadir Sağdıç
• 98- E. Tümamiral Ali Deniz Kutlu
• 99- E. Tümamiral M. Aydın Gürül
• 101- Tuğamiral Turgay Erdağ
• 102- Albay Taylan Çakır
• 103- Tuğamiral Ayhan Gedik
• 104- Tuğamiral Ahmet Türkmen
• 105- Tuğamiral Mehmet Fatih İlğar
• 106- Tuğamiral Cem Aziz Çakmak
• 107- Albay Muharrem Nuri Alacalı
• 108- Albay Ali Semih Çetin
• 109- Şafak Duruer
• 110- Utku Arslan
• 111- Yarbay Mehmet Ferhat Çolpan
• 112- E. Kurmay Albay Ümit Özcan
• 113- Fatih Uluç Yeğin
• 114- Albay Levent Erkek
• 115- Yarbay Levent Çehreli
• 116- Hakan İsmail Çelikcan
• 117- Ahmet Necdet Doluel
• 118- Albay Dursun Çiçek
• 119- Yarbay Ertuğrul Uçar
• 120- Albay Ali Türkşen
• 121- Albay Tayfun Duman
• 122- Albay Nihat Altınbulak
• 123- Yarbay Ercan İrençin
• 124- Tuğamiral Mustafa Karasabun
• 125- Bora Serdar
• 126- Tuğamiral Levent Görgeç
• 127- Albay İbrahim Koray Özyurt
• 128- Albay Dora Sungunay
• 129- Albay Soner Polat
• 130- Yarbay Meftun Hıraca
• 131- Albay Barbaros Büyüksağanak
• 132- Albay Hasan Gülkaya
• 133- Albay Faruk Doğan
• 134- Albay Mücahit Erakyol
• 135- Albay Ergün Balaban
• 136- Cemalettin Bozdağ
• 137- E. Tümgeneral Taner Balkış
• 138- Tuğa. Abdullah Gavremoğlu
• 139- Kıvanç Kırmacı
• 140- E. Albay Yusuf Ziya Toker
• 141- Albay Cengiz Köylü
• 142- Albay Hanifi Yıldırım
• 143- Albay Cemal Temizöz
• 144- Tuğgeneral Ömer Mimiroğlu
• 145- Albay Hakan Sargın
• 146- Albay Hüseyin Özçoban
• 147- Albay Mustafa Koç
• 148- Ali Demir
• 149- Kahraman Dikmen
• 150- Yarbay Yusuf Kelleli
• 151- Yüzbaşı Hüseyin Polatsoy
• 152- Yüzbaşı Hüseyin Topuz
• 153- Kurmay Albay Murat Özçelik
• 154- Albay Mustafa Önsel
• 155- Tuğgeneral Ali Aydın
• 156- Hüseyin Bakır
• 157- Erol Ersan
• 158- Astsubay Selahattin Gözmen
• 159- Astsubay Fikret Coşkun
• 160- Yüzbaşı Altan Dikmen
• 161- Astsubay Osman Çetin
• 162- Astsubay Murat Balkaş
• 163- Üsteğmen Erdinç Atik
• 164- Recep Yavuz
• 165- Abdil Akça
• 166- Astsubay Uğur Üstek
• 167- Astsubay Duran Ayhan
• 168- Üsteğmen Levent Maraş
• 169- Hakan Öktem
• 170- Astsubay Mustafa Kelleci
• 171- Mustafa Aydın
• 172- Astsubay İmdat Solak
• 173- Astsubay Mutlu Kılıçlı
• 174- Hakan Yıldırım
• 175- Yüzbaşı Levent Güldoğuş
• 176- Astsubay Musa Farız
• 177- E. Astsubay Ertan Karagözlü
• 178- Başçavuş Arif Bıyıklı
• 179- Murat Bektaşoğlu
• 180- Ahmet Çetin
• 181- Hüseyin Durdu
• 182- Rifat Gürçam
• 183- Embiya Şen
• 184- Abdurrahman Başbuğ
• 185- Ahmet Tuncer
• 186- Binbaşı Gökhan Çiloğlu
• 187- Tümgeneral Halil Helvacıoğlu
• 188- E. Albay Kubilay Aktaş
• 189- E. Yüzbaşı Mehmet Ulutaş
• 190- Albay Memiş Yüksel Yalçın
• 191- E. Albay Suat Aytın
• 192- Ali Güngör
• 193- Albay Yüksel Gürcan
• 194- Taner Gül
• 195- İsmail Karaoğlan
• 196- Binbaşı Ahmet Yanaral
sanık oldu. 196 sanık, eski TCK’nın 147. maddesinde belirtilen 'Türkiye Cumhuriyeti icra vekillerini iskat ve vazife görmekten men etmek' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle yargılanacak. Ancak savcılar hazırladıkları iddianamede, eylemin teşebbüs aşamasında kaldığını belirterek, sanıklara eski TCK’nın 61/1’de düzenlenen eksik teşebbüs hükmünün uygulanmasını, şüphelilerin de 15 yıldan 20 yıla kadar hapis cezalarına çarptırılmalarını istedi... Korkunç iddialar ise
Asılsız haber çıkarma kışkırtma ;
Kendi camimizi bombalama,
Kendi uçağımızı düşürme,
İrtica tehtidi yayma v.s v.s
2002 de planlanıp mart 2003 te plan seminerinde konuşulan bu plan 2010 da bir gazetede yayımlanıp bu günlere geldi.. Amma iddiaamedeki inanılmaz hatalar olmayan olaylar hiç gündeme getirilmedi getirilmiyor. Daha ilginci Tubitak tutanaklarıyla belgenin sonn eşklinin verilme tarihinin 2002 Aralığı olduğu sözde tespit edildi. Garibim Dursun Çiçek bu iddianamede de yer aldı kurtulamadı...
Şakası filan yok iddialar korkunç hatta korkunç ötesiydi ... Peki ne olduda bu günlere böyle üç paşa ile geldik ? diğer 93 kişi ne oldu ?
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Şimdi bu davaların bir genel durumuna bakalım...
Dursun Çiçek isimli bir Deniz Piyade Kurmay Albay ( Akademik kariyeride var ) ülkenin hukuk sistemini , sivil/asker ilişkisini çok ciddi karıştırdı. Halen daha neyin e olduğu belli olmamasına karşın adam bir tutuklandı bir bırakıldı bir tutuklandı bir bırakıldı sonunda tutuklandı ve içerde kaldı... Rütbesi ve makamı yeter mi yetmez mi bakılmadan her türlü abuk senaryonun içerisine katıldı. Dursun Çiçek enteresan bir konumdadır TSK da... Aslında ne denizcidir ne karacı ne denizciye yaranabilir ne de karacıya ortada kalmış bir sınıftır deniz piyade.... Dursun Çiçek Deniz Piyade teğmen çıktığında kendisiyle birlikte mezun olan 10 deniz piyade teğmen dışında bir tek denizci tanımazken yaklaşık bin karacı teğmenle sınıf arkadaşıydı !!! Büyük karargahlar haricinde, Foça Deniz Piyade , büyük çıkarma gelileri yükleme bindirme subayı veya askeri okullarda piyadecilik dersi dışında deniz Kuvvetlerinde yeride yoktu... Yani ne denizci ne karacı... Hatta o kadar ki... bir arkadaşım bir deniz piyade subayının Deniz Harp Okulunda ki öğrencilere piyadecilik dersi verirken ( Bu piyade R.K muhtemel Dursun Çiçek in devre arkadaşı yada bir üstü bir altıdır.) '' Lan.. Piyade esastır tüfeği namustur... Gemi battı karadasınız , hepiniz piyadesiniz... önce bunu öğrenin'' dediğini anlatır durur... Tabiiki kimse 10 mil açıkta çatışmada batan bir gemiden piyade tüfeği ile karaya nasıl çıkacağını sormaya cesaret etmemiştir o da ayrı...
Neyse fazla uzun bir girizgah yaptım... İşte bu Dursun Çiçek in ıslak/kuru gerçek/sahte olup olmadığı belli olmayan, bir kopya bir sözde asıl haricinde nüshası bulunamayan, askeri hiç bir yazışma usulüne uymayan yarı doğru yarı yanlış olan ''irtica ile mücadele eylem planı'' denen tamim mi bildiri mi devamlı talimat mı emir mi ne olduğu anlaşılamayan yazıyı yazmakla şuçlanmıştı... Gerçi Balyoz da da sanık... Adamın son görevi sanık olmak !!! Balyoz da da önemli yer tutan Çiçek in çok uzun dosyası aslında Cem yılmaza taş çıkartacak bir dosya... İnsanlar acı çekmese gül Allah gül de insanlar acı çekiyor...
Polis savcı mahkeme üçgeninde bir iki dönem Çiçek dinlenmiş dosyaya konmuş... Balyoz da çok sayfa var... İşin acısı utanmadan koymuşlar oraya hepsini...
İlkinde çok uzun dinleme inceleme sonucunda Çiçek in ''bu eylemleri yaptığının anlaşıldığı ve hatta bunu sağlamak için Erzincan'a Savcı ile konuşmaya gittiği tespit edilmiştir'' kanısına varılıyor... Dursun Çiçek defaaten ben demedim ben gitmedim desede inandıramadı amma sonradan bu adamın 32 yaşında bir iş adamı olduğu kaldığı otelin hissadarı ve ortağı olduğu ortaya çıktı , çıktı çıkmasınada yargı aşamasında asla bu değere alınmadı iyi mi!!!! Haaa Maddi hata yapmışız dediler orada kaldı çünkü bir o bölümü çıkarsalar dosyanın yarısı ve ciddi değerlendirme yok olacaktı... Başka Dursun Çiçek ti Erzincanda ki amma Bu Dursun Çiçek Orada savcıyla konuşmuştu !!! Balyozdaki durum bu şu anda Ne hukuk değil mi ????
İkinci dinleme ilk altı ayın sonunda ''görülen lüzum üzerine'' uzatıldı... Amma ne polis ne savcı nede uzatma kararı veren hakim ilkinden kelalaka bir numaraya izin istendiğinin/verildiğinin farkına varmadılar ve izin verildi... dinleme başladı... Bu dinlenmede de ilginç bir özelliği keşfedildi Dursun Çiçek'in... Konuşmalarda bol bol '' Çimento, harç, harfiyat, tuğla, kiremit,demir, çelik'' geçiyordu... Anımsarsınız polis bir ara ''alınan istihbarat'' diye kepçe grayder ha bir sağı solu kazıp duruyordu... Bazı TV ler canlı yayımlıyordu bunu ama hiç bir şey bulunamadı... Üç su borusu patlatma iki hiç bir değeri olmayan testi maşrapa bulunması dışında bir şey çıkmadı amma bu tutanaklara ''Dursun Çiçek kullanılmak üzere bir kısım mühimmat ve silahı tespit edilemeyen yerlere gömdü. Bunun kanıtıda telefon görüşmeleridir.'' olarak geçti... Buda dosyanın ikinci büyük yarısını oluşturdu... Her zaman ki gibi hain !!!Dursun Çiçek bu telefon görüşmeleride bana ait değil dedi durdu... Amma ne gam tutanak vardı kapı gibi... savcı müzekkeresi polis tutanağı mahkeme kararı.... gerisi traş... Sonra yaklaşık iki ay önce bir gazetenin acar muhabiri tutanakta yer alan Dursun Çiçek in telefonunu çeviriverdi... Çok ilginç bir şey oldu telefon çalmaya başladı!!! Çalmakla Kalmadı açıldı birde !! İyi mi?!!!! Muhabir aptallaşmıştır kesin ama kendini toplayıp sordu ''Dursun Çiçek ?'' Karşıdan ne yanıt geldi sanırsınız? Yanlış numara filan değil mi? Hayır değil işte... Tam tersi oldu '' Evet benim buyurun !!!'' Aslında o an orada olup muhabirin fotoğrafını çekmek isterdim... kesin ödül alırdı... evet telefondaki Dursun Çiçekti ve telefon onundu... Aradaki tek UFACIK FARK buda bizim Dursun Çiçek Albay değil... İnşaatçı olan bir Dursun Çiçekti... O an anlaşıldı telefonda ki '' Çimento, harç, harfiyat, tuğla, kiremit,demir, çelik'' sözlerinin hikmeti... Adam inşaatçıydı ne konuşacaktı ki? Bu işten tek karlı belki de bu Çiçek çıktı!!! Harfiyatını devlet bizzat polis eliyle yaptı!! Bedavaya geldi... Amma işin komiği bu gerçeğin ortaya çıkmasıda bir şey değiştirmedi... İnşaatçı dursun Çiçekten kimse özür bile dilemedi oda ayrı amma ''Dursun Çiçek kullanılmak üzere bir kısım mühimmat ve silahı tespit edilemeyen yerlere gömdü. Bunun kanıtıda telefon görüşmeleridir.'' ifadeleride aynen kaldı...
EEE şimdi bu Balyoz a nasıl inanacağız ? Bunların bir 007 romanı okumadığına dair belge olan var mı elinde ?
Ha şimdi malum kişiler bir hatadan ne olur diyebilir... Aslında çok şey olur... Gerçek bir Avukat olan Abbas Bey baskıdan kurtulursa ne olacağını söyler yoksa kıvırır gene... Amma ben devam edeceğim.... Bakalım neler denecek !!!!
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Şu ana kadar ses yok ilginç.. neyse ben devam edeyim...
Barboros BÜYÜKSAĞNAK 1965 doğumlu, 1979 Deniz Lisesi Girişli 1987 Mezunu...Yani Harp okulu 1000 ler sınıfından. Şuanda Deniz Kurmay Albay , yani Amiral olma olasılığı olan bir subay... Bu kişi Balyoz/Suga planı nedeniyle ''sanık'' Buraya kadar hiç bir anormallik yok... SUç işlemiş ülkeye karşı bir darbe planında da yer almış olabilir ne var ki bunda diyebiliriz... Amma dosyayı soruşturmayı okudukça OHAAAA nidasını atmak geliyor insanların (hukuğa bağlı) içinden....
Bu Balyoz/Suga planının kasım/aralık 2002 de hazırlandığı ve Mart 2003 te seminerde tartışıldığı iddianamenin temeli... Dolayısı ile taslak plan kasım/aralık 2002 de hazırlanmış..Barbaros Büyüksağnak'ın adıda burada geçiyor... Yaşar Barbaros Büyüksağnak olarak... zurnanın ikinci zırt dediği yer... (ilkini aşağıda yazacağım....) tüm 87 harp okulu mezunları ''barbaros'' olarak biliyor bu kişiyi, diploması okul belgeleri hep Barbaros diye... 1987 de ki ilk atanması sonraki atamalarda aldığı eğitim diplomalarında taktir belgelerinde kısaca tüm yazışmalarda Barbaros... Deniz Kuvvetlerinin 1987 den 2007 Haziranına kadar olan tüm atamalarında görevlendirilmelerinde ki adıda Barbaros... 2007 Mayısında Barbaros Mahkeme kararı ile Adının önüne Yaşar ön adını ekletir. Ve ilk Haziran 2007 atamalarıyla birlikte Yaşar Barboros BÜYÜKSAĞNAK veya Y.Barbaros BÜYÜKSAĞNAK olur... AMMA NE HİKMETSE BEŞ YIL ÖNCE HAZIRLANDIĞI İDDİA EDİLEN DÜNYANIN EN GERZEK DARBE PLANLARINDAN BİRİ OLAN BALYOZ VE ONUN ALT SAFHASI SUGA PLANLARINDA İSMİ HEP YAŞAR BARBAROS BÜYÜKSAĞNAKTIR...!!!!::. Yani TAM MAHKEME KARARINDAN TAM BEŞ SENE ÖNCE ''YAŞAR'' ÖNADI KULLANILIR.. İŞİN İLGİNCİ İLK VE SON ''YAŞAR'' DA BUDUR... SONRA TAAAA 2007 HAZİRANINA GELİNİR BİR DAHA YAŞAR GÖRMEK İÇİN...
Zurnanın ilk zırt dediği yere bakarsak... 2002 Kasım/Aralık ta hazırlanan ve Mart 2003 te uygulanan seminere katıldığı ve planda ''Ankara Bölge Sorumlusu'' olduğu iddia ediliyor... Amma tüm belgeler Barbaros Albayın ''1 Kasım 2002 tarihi ile 1 Eylül 2003 tarihleri arasında Roma’da EUROFOR (AB ortak askeri gücü) karargahında gözlemci subay olarak görev yaptığı'' ve '' 23 Ekim 2002 tarihinde Türkiye’den çıkış ve 28 Ağustos 2003 tarihinde de giriş yaptığının ''belirlenmiş olması... Edirne İpsala dan çıkış ve girişi belgeli.... İtalya ya giriş çıkış belgeli... Görevlendirme oradaki işleri belgeli... Ama savcı için e gam Adam Roma da iken plan tatbikatına ''Ankara Bölge Sorumlusu olarak ''katılmış... Ya işte ciddi balyoz...
Birde çok teknik bir ''zırt'' var zurnada... O da şudur. Bu Barbaros Albay ''eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in 2002 yılında hazırladığı öne sürülen amiral listesinde, Büyüksağnak’ın 2010 yılında tuğamiralliğe terfi etmesi öngörülüyor. '' Yani şuanda Özden örneğin listesi doğru olsa yada gitse Amiral olması gerekli... Dışardan bakıldığında bu olayların kopması veya diğer şartlar nedeniyle Amiral olamaması normal görülebilir. Amma bilen bir göz bakınca kazın ayağı öyle değil... 2002 de ki Kurmay Binbaşı Barbaros'un o anki prosedüre göre Amiral olabileceği en erken yıl 2013 daha önce olamaz... Amma Barbaros 2003 yılında erken terfi almış, 2005 yılında master yaptığı için bir yıl daha terfi almış, ve aynı yıl 2005 te Albaylıktan Amiralliğe terfi bekleme süresi 6 yıldan 5 yıla düşürülmüştür. Acaba 2002 yılında 2005 teki gelişme sonuçları nasıl öngörülebilmiştir. (kaldıki prosedür gereği gene yanlış öngörülmüştür. Barbaros Albay 2011 de Amiral sırasında olabilir.)
Şimdi çok ciddi olduğu söylenen Balyoz bu mudur ? Adamların kendi terfilerinden kendi subaylarının erede olduğundan adından haberi olamayıp böyle olabilir mi? Duyalım lütfen....
Neyse biraz daha devam edip konuyu bağlayayım ben...
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Şimdi Balyoz ile ilgili son bir kaç saptama daha yapalım sonra konuyu kendime göre bağlayayım.
Şimdi bu balyoz planının temel iddiasını oluşturan 11 nolu cd var... Ne varsa bunda var... Çelişkilerde doğrularda planlarda ıvırda zıvırda... Bu cd yi hazırlayan ( yani üst verisini belgenin yazarı olarak beliren) kişi (Deniz Kurmay Kıdemli Albay Muharrem Nuri Alacalı), belgenin üstverisinde görünen oluşturma ve son kaydetme tarihlerinde (ve bu tarihler arasında) ABD’de eğitim için bulunuyor. Bu kişi Temmuz 2002 ve Haziran 2003 tarihleri arasında kesintisiz olarak yurtdışında. Gerek pasaportu gerekse ABD giriş çıkışları ve gerekse kurs katılım belgeleri bunu doğruluyor... Amma nedense ABD de eğitimde bulunan bu Albay'ın Birinci Ordu Selimiye Karargahında nasıl olupta veri yazdığı hiç açıklanmıyor...
İstanbul ilinde bulunan ilaç depoları listesinde “Yeni Recordati İlaç ve Hammaddeleri San ve Tic. AŞ.” isimli şirket 2003 yılında “Yeni İlaç ve Hammaddeleri San. Ve Tic AŞ” idi. İtalyan şirketi Recordati Ekim 2008’de Yeni İlaçı satın aldı ve ismi değişti. Amma bu bilgi 2003 teki seminerde aynen vardı!!! Ekim 2008 deki satış ve isim değişikliği 2003 de nasıl biliniyordu sorusuda asla yanıtlanmadı....
Özel hastaneler listesinde yer alan ''Medical Park Sultangazi'' hastanesi bu isme 2008 yılında Medical Park hastane grubuna satılmasından sonra kavuştu. 2003 yılında bu hastanenin ismi Sultan Hastanesi idi. EEE bu büyük bir öngörülü plan olduğundan seminere katılan ''darbeciler'' bunuda 2003 yılında bilmişti...
El konulacak ve kapatılacak dernekler listesindeki “Liberal Avrupa Derneği” bu isme Nisan 2006’da kavuştu. 2003 yılında bu derneğin ismi “Hür Demokratlar Derneği” idi. EE 2008 i bilen 2006 yı nasıl bilmezler diye düşünürsek sorun yok..
Belgelerde Avrupa Şafak Hastanesi 2006’da, Nisa Hastanesi ise 2004’te değişen isimleriyle yer aldılar. Sorun değil değil mi?
Bizzat emniyet müdürlüğünce doğrulamaya göre ''İstanbul İlinde Güvenilir Emniyet Personeli” listesinde adı geçen emniyet personeli Mart 2003’te farklı illerde görevliydi. Ogün Toprak Samsun’da, Salih Kara Eskişehir’de, Selami Hüner İzmir’de, ve Selim Kutkan Çorum’da görevliydi. Bu kişiler Temmuz 2003’te İstanbul’a tayin oldu.
Bursa ili basın yayın organları listesinde yer alan İlk Adım gazetesinin kuruluş tarihi 15 Ağustos 2005. Yine aynı listede 12 Eylül 2003’te kurulan Gürsu Ekspres haftalık gazetesi yer alıyor.
Savcılar, Cuma namazı sırasında camilerin bombalanmasıya ilgili planların (Çarşaf ve Sakal Eylem Planlarının) 5-7 Mart 2003’deki seminerde masaya yatırıldığını iddia ediyorlar. Ancak, bu planlarda bombalama eylemleri için belirtilen tarih 28 Şubat 2003 Cuma günü, yani seminerden önce. EE o kadar sonradan olacak hususların yanında birde eskisi olsa ne olur...
Ve bir son yapmak için askeri bir teknik konuyla bitireyim...
Türk Silahlı Kuvvetleri, Ege Ordu Komutanlığı’nın adını 2007’de Ege Ordusu Komutanlığı olarak değiştirmiştir. O tarihten önce TSK belgelerinde hep Ege Ordu Komutanlığı tabiri kullanılmıştır.Gerçi halk dilinde ve sivil ağızla (gazete v.s) genelde Türkçe zorlamasıyla Ege ordu yerine ege ordusu kullanımı çok yaygınndır. Hatta daha da öteye giderek Askerler arasında ki kouşmalarda bile Ege Ordusu deyiminin çok yaygın olduğunu görmekteyiz. Ancak hiç bir resmi yazışmada yani askeri yazışmada hele hele planda ''ege ordu'' asla ''ege ordusu'' olmamıştır... taki 2007 ye kadar... Ancak sırf askeri seminer olan ve sırf askeri yazışma olan bu balyoz darbe planında hep ''Ege Ordusu'' deyimi geçerki bu 5.5 sene öncesinden bu adın rsmi kullanılmasına belge olur !!! İşin ilginci bu plan haricinde 2007 ye kadar gene Ege Ordu yazılmasıdır !!!
Aslında normalde ''ergenekon'' denilen safsatadan da büyük olan bu safsatanın hiç bir tutuklusunun bulumaması gerçekte ne kadar ciddi olduğunun kanıtı olmalıdır ya neyse.... şimdi bu bilgiler ışığında olaya bir bakalım...
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Şimdi tam YAŞ öncesi; iddianamesi kabul edilmiş ilk mahkeme günü belirlenmiş bir dava kabul edilen BALYOZ planı ile ilgili ; hemen hemen terfi edecek albay ve general/amirallerle ilgili yakalama kararının çıkartılması ne kadar doğru ve hukukidir. Her türlü delil belge ifade toplanmışki dava açılmış dava kabul edilmiş gün verilmiştir.
İlgili mahkeme ve savcıları haricinde tüm ceza hukukçuları bu uygulamanın hukuk dışı olduğu görüşünde hemfikir olmuşlardır. Ancak neticeleri ortadan kaldırılamamıştır. Ve ne hikmetse YAŞ kararlarıın hitamında tüm yakalamalar bir anda kaldırılmış ne hükümet ne ilgili savcılık ''gık'' bile dememiştir. Başka koşullarda olsa bu yakalama kararlarının kaldırılmasına nedendir bilinmez hükümetin koparacağı gürültü inanılmaz olurdu, gık bile denmemesi isteilen sonuca hasıl olunduğunun göstergesidir.
Devamla iki general bir amiral'in bu operasyondan sonra terfilerinin hazırlanıp ilgili bakanlıklara gönderilmesi ve bu bakanların yetkilerini kullanarak bu terfileri imzalamayıp kararnameleri geri göndermesiyle kriz doğmuştur. (Aslında devlet yapısında seçilmişlerin yetkilerinin de tekrar düzenlenmesi gerektiğini gösteren en güzel örnek budur. Seçilmiş demek istediği gibi AT koşturmak demek değildir. Kanunlara Nizamlara ve anayasaya uygun devlet hiyerarşisi liyakat gibi değerlerle sınırlarının olduğunu bilmelidirler. Amma hiçbir şey bilmedikleri ortadadır. RTE nin bu konudaki son beyanları bunu açıkça göstermektedir. )
Bu kişilerin haklarını aramak için AYİM e gitmeleri üzerine kriz derinleşmiştir. Bazılarına göre haklı bazılarına göre haksız karar veren AYİM (Anayasal yüksek bir mahkemedir hali hazırda... RTE referandumda buu da yok etseydi!) yürütmeyi durdurmuştur. Başbakanlık ve iki ilgili bakanlığın yaptığı itirazıda reddederek gene kararında direnmiştir. Başbakanlığın ikinci itirazıda reddedilmiştir. Basına yansıyan itiraz dilekçeleri kelimenin tam anlamıyla evlere şenliktir. Hele hele Başbakanlığın Genelkurmay a bu kişilerin ''emeklilik işlemlerinin yapılarak'' başbakanşlığa gönderilmesini istemesi hukuki skandaldır. Hukuki zorunluluk yüksek mahkeme kararını 60 gün içinde uygulamaktır.
Ancak ne olmuştur bu 60 günlük sürenin dolmasına günler kala muhtemelen başbakanın arzusu ve talimatıyla bu kişiler açığa alınmıştır. Aslında burada ''hukuki'' görünen bir hukuksuzluk bulunmaktadır. İlgili bakanlar bunu keyfi canları istedikleri an uygulayamazlar. Balyoz planının mahkemece kabulünü takip eden bir iki hafta içinde ilgili bakanlar ''zorunlu gördükleri subayları açığa alma'' yetkisini kullansalardı işte o zaman tam bir hukuki zemin içerisine oturmuş olurdu. hiç bir yetki ve kanun keyfi uygulamaya açık olmamalıdır. Açığa alma yetkisinin neresinde yazmaktadır ki ''ilgili bakan keyfi olarak istediği an açığa alır'' Açığa alma yetkisinin uygulanmasının bir süresi olmalıdır. Buda mahkemenin davayı kabul ettiği andan itibaren 15 gün yada bir aydır. Bunun dışında bu yetkinin uygulanması hukuken mümkün olmasına karşın keyfiliğe girerki bu hem çok tehlikelidir hemde kamu vicdanını rahatsız etmelidir. Hele bu duruma gelindi ise bu hukuktan çok siyasal bir tercihtir ki TSK üstünde siyasal tercihler yapılmamalıdır. Bakanların yaptığı aslında geçersiz işlem olmalıdır. Çünkü hiç bir bakan kararı yüksekyargı kararını engellememeli onu engellemeye yönelik olmamalıdır. Dolayısı ile her ne kadar açığa alma işleme hukuki görünsede asla doğru değildir. Siyasetin hukuku zorlaması dersek yanılmış olmayız.
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
"Bu hükümetin her yaptığını elbette onaylamıyorum."
"Ama yaptıkları iyi şeylerden birisi de, askerlerin siyasete müdahale etme hastalığını büyük ölçüde engellemiş olmalarıdır"
"Yani hükümeti toptan red ya da toptan kabul etmek gibi hastalıklı bir bakış açısı ile bakmıyor"
"Eleştirilecek noktada eleştiriyor, övülecek yerde övüyor"
"Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde AYİM denilen mahkeme yoktur"
"Emir komuta içerisinde idari yargı olmaz"
"Bu ülkenin insanları da çağdaş hukuk standartlarına layıktır diye düşünüyorum"
Sayın Abbas beyin iletilerinden çıkardığım cümleler."Aslında bu görüş, bana ait değil, Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Binnaz Toprak’a ait" Diyor ve kendi düşüncelerini sıralıyor sayın Bilgili.
Sayın Prof.Dr. Binnaz Toprak hocayı tanımam,sayın Av.Abbas beyide buradaki iletilerinden takip ederim,ancak böyle düşünen insanları görmek,okumak demokrasimiz açısından umutlarımı yeşertiyor.Kendini bilgili sanıpta bir sürü yazı yazıp hiç birşey anlatamayanlara,konuyu çorba gibi karıştıranlara girdiği dar bir kalıptan,çerçeveden bir türlü çıkamayanlara bakınca,yukarıdaki sadece birkaç cümle bana o kadar sağlıklı geliyorki.Müthiş sağlıklı düşünceler bunlar.Teşekkür ediyorum düşünenlere ve paylaşana.Eh zeka işi.
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Bu forumda yazılanları Atatürk'e referans veriyorsunuz diyenler bence şunu da bir düşünsün. Atatürk neden kahraman oldu? Ülkeyi teslim ve bölünmeye götüren, vatandaşı dilediği yere çeşitli güçleri kullanarak sürükleyen padişahlık rejimine karşı geldiği için oldu. 196 sanığın "HEPİMİZ ATATÜRKÜZ" dediğini duymuyor musunuz? Askerin amacı hiç bir zaman siyasete müdahale etmek değil. Tam tersine siyasetten çıkan yani raydan çıkan olaylara müdahale idi. Atatürk de bunu yapmıştı. Yoksa padişaha çekil oradan ben padişah mı olayım demişti? Bu komutanlar da yönetmeyi amaçlamak bir kenara xxx tarihinde açıkça ortaya çıkan mahkeme kararı ile (Anayasa mahkemesi) "laiklik karşıtı eylemlerin odak noktası" olan bir partiye karşı Cumhuriyet rejimini korumak amacı ile davranmış olabilecekleri nedense kimsenin aklına gelmiyor. Haaa Cumhuriyet ve laikliğe karşıysanız açıkça cesurca yazın, söyleyin o başka...
Konuyu asker siyasete karışmasın gibi sloganize etmek son derece komik ve zavallı bir yaklaşım. Asker ne zaman şu parti seçilsin, şu partiyi destekliyor der işte o zaman evet "siyasete karışmıştır", şiddetle karşıyım, yanlıştır. Ama asker 1982 deki gibi ortalıkta siyaset sınırını çoktan aşmış, birbirini öldüren, ülkenin yıllarca gerilemesine, demokrasiden uzaklaşmasına neden olan eylemler görürse, yine Türk milletinin Anayasa ve diğer mevzuatla ona verdiği görevi yapmaya, yani müdahale etmeye mecburdur. Çünkü görevi TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ korumaktır !
Aklıma gelmişken, Abbas bey şu asker dokunulmaz mı sözünüze bayıldım. Tabi dokunulmaz değil de neden hiç milletvekili dokunulmazlığı getirilmiyor? Yoksa AKP artık kanun çıkarma yeter sayısını mı yitirdi?
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Alıntı:
litigation rumuzlu üyeden alıntı
Bu forumda yazılanları Atatürk'e referans veriyorsunuz diyenler bence şunu da bir düşünsün. Atatürk neden kahraman oldu? Ülkeyi teslim ve bölünmeye götüren, vatandaşı dilediği yere çeşitli güçleri kullanarak sürükleyen padişahlık rejimine karşı geldiği için oldu. 196 sanığın "HEPİMİZ ATATÜRKÜZ" dediğini duymuyor musunuz? Askerin amacı hiç bir zaman siyasete müdahale etmek değil. Tam tersine siyasetten çıkan yani raydan çıkan olaylara müdahale idi. Atatürk de bunu yapmıştı. Yoksa padişaha çekil oradan ben padişah mı olayım demişti? Bu komutanlar da yönetmeyi amaçlamak bir kenara xxx tarihinde açıkça ortaya çıkan mahkeme kararı ile (Anayasa mahkemesi) "laiklik karşıtı eylemlerin odak noktası" olan bir partiye karşı Cumhuriyet rejimini korumak amacı ile davranmış olabilecekleri nedense kimsenin aklına gelmiyor. Haaa Cumhuriyet ve laikliğe karşıysanız açıkça cesurca yazın, söyleyin o başka...
Konuyu asker siyasete karışmasın gibi sloganize etmek son derece komik ve zavallı bir yaklaşım. Asker ne zaman şu parti seçilsin, şu partiyi destekliyor der işte o zaman evet "siyasete karışmıştır", şiddetle karşıyım, yanlıştır. Ama asker 1982 deki gibi ortalıkta siyaset sınırını çoktan aşmış, birbirini öldüren, ülkenin yıllarca gerilemesine, demokrasiden uzaklaşmasına neden olan eylemler görürse, yine Türk milletinin Anayasa ve diğer mevzuatla ona verdiği görevi yapmaya, yani müdahale etmeye mecburdur. Çünkü görevi TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ korumaktır !
Aklıma gelmişken, Abbas bey şu asker dokunulmaz mı sözünüze bayıldım. Tabi dokunulmaz değil de neden hiç milletvekili dokunulmazlığı getirilmiyor? Yoksa AKP artık kanun çıkarma yeter sayısını mı yitirdi?
Yukarıdaki bazı söylediklerinize katılıyorum.Askerde dokunulmaz olmamalıdır,milletvekilleride.
Atatürkle ilgili dediklerinize de katılmayan olamaz heralde.
Hadi askerde siyasete müdehale etsin ama ne zaman;Cumhuriyet rejimi ve laiklik tehlikeye girdiğinde.Yani sizin deyimizinle siyasetin raydan çıktığında.
Türbanla sınava giriş serbes olması ve üniversitelere giriş izni oluşturulmaya çalışmasını,
Haklarında bazı iddialar olduğundan,bakanların 3 generali açığa almalarını,
Referendumdan evet çıkmasını,
Cumhuriyet resepsiyonunda,sayın Cumhurbaşkanının eşinin türbanla katılmasını,
Raydan çıkmak olarak tanımlıyorsanız o başka.
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Sevgili Abbas Bey ;
Konuyu bağlamış olsamda bir hususu atlamışım.
Ben askeri yargı konusunda düşüncelerimi çok açık ve net olarak bir çok yerde yazdım. Şimdi bunları uzun uzun tekrar etmenin anlamı yok.
Hiç bir ülkede olmadığını iddia ettiğiniz askeri idari yargı ve askeri yargıtay fikrine nereden kapıldınız bilmiyorum ama yanlış bilgi . Adı ve sistemi değişik olmakla birlikte başta ABD olmak üzere İngiltere Fransa Kanada Norveç İtalya v.b ülkelerde ciddi bir askeri yargı sistemi var. (İsmini verdiğim ülkeleri resmen bildiğimden yazdım. )
Bizim askeri yargıda benim çok rahatsız olduğum bazı hususlar bu hükümet döneminde düzeltildi. Sezar'ın hakkıı Sezar a vermek isterim ama işte hükümetten inanılmaz şüphelerim varya o da engel oluyor buna... Örneğin Bakaya suçunun neden sırf askeri suç olup askeri mahkemelerde yargılandığını öldüm bittim anlamamıştım. Bu konuda bir çokta yazı yazmıştım. İlginçtir HİÇ BİR ASKER bakaya suçunu işleyemez!! Ama suç sırf askeri suç!! Düzeltilmesi gereken askeri yargıdan çıkartılması gereken daha çok husus var.
Ancak söylenemeyen durum şudur. Ülkede Askeri Yargıtay veya AYİM sorunu yok! Ülkede mevcut iktidarın tüm anayasal kurumlarla savaşması hepsini kendine bağlamaya kendine benzetme çalışması var. Maalesef ülkemizde Laik demokratik sosyal bir hukuk devletine inanan bunu geliştirmeye çalışan bir iktidar yok. Bizde çok ciddi bir rejim korkusu var. Rejimle oynandığını gösteren çok ciddi emareler, karinalar deliller ve hatta mahkeme kararları var. Ve bunun sonucu ortaya çıkan devlet kurumları ile iktidar çatışması var. Önce bunu doğru tespit edip sonra alt verilere bakmak gerekir diye düşünüyorum.
Bir çok yerde bende gelişmiş demokrasilerden örnek istemişsiniz. Türkiye gelişmiş bir demokrasimidir ki örneklemeler otursun! Buna rağmen özellikle hukuk alanında çok ciddi örtüşmeler var bizde ki sorun dediğim gibi bir üst maddede. Bir çok gelişmiş ülkede son karar Cumhurbaşkanı/başkanın üst düzey atamalar konusunda amma terfilerin hazırlık aşamalarında sivil iktidar askeri kanatla bu kadar içiçe geçmiyorhatta belirli düzey terfilere kadar haberi bile olmuyor. Doğal olarak en üst makam terfilerini (Genel Kurmay Kuvvet k.Lıkları ve benzer,) sivil irade onaylayıp belirliyor. Hepsinde de yargı yolu açık olmak üzere.
1982 Falkland savaşlarından bu yana 1. 2. Irak Afganistan olaylarıda dahil, Guantanamo olayları dahil bize askeri yargı uygulamalarını göstermiştir. Bunları bir incelemenizi tavsiye ederim. Bu konulardaki askeri yargılamaları ve sonuçlarını ne olduğunu Türkçe kaynak yok denecek kadar az ama var. Hiç bir şey olmadı sizin gibi seçkin bir avukatın mutlaka izlediğini düşündüğüm A few good Men bu konudaki yargılamalara askeri yapıya en iyi örnek olan filmlerden birisidir.
Bu arada Abbas Abi ;
Bu forumu okurken bir şey dikkatimi çekti . Net bildiğin gibi Hukuk idiot ve embesiller de dahil gerizekalılarında hakkını koruyan, orta zeka düzeyindeki birisinin genel anlayacağı , bilgili akıllı ve zeki kişilerin gözlemleriyle olmuş bir bilim dalıdır aslında. Bu yüzden zaman zaman embesillerde okuyup kendi haklarını kendi haklarını savunanları görünce hukuku kendisinin yazdığını kendisinin yönlendirdiğini sanır. Ama aslında bir hiçtir ve onun haklarıda gene savunulmaya devam edilir. Şimdi sen bu ne demek diyeceksin bende sana boş ver abi diyeceğim ...
Bu arada da dikkat görüş ve düşüncelerini çok beğenen kişilerin durduğu yeri temsil ettikleri görüşü bilgi düzeyleri konusunda dikkatini çekeyim... Olduğunu iddia ettiğin yerden hızla kayan bir bağ gibi bunlar...
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Sayın commodore1tr;
Dünyada örneği yok dediğm şey, askeri yüksek idare mahkemesidir. Elbette bir çok ülkede askeri yargı vardır, ama askeri yüksek idare mahkemesi (askeri Danıştay) bir tek bizde vardır. Gitin gördün mü dersen, hayır gitmedim görmedim, ama benim okuduğum hukuk kitaplarının tamamında böyle yazıyor. "Askeri yargı" ile "askeri yüksek idari yargıyı" karıştıryor olmayasınız. Başka ülkelerde sakeri yüksek idari yargı yoktur. Konuya sivil yüksek idari yargı (bizdeki Danıştay) bakıyor. Diğer yargı alanında ise başka ülkelerdeki askeri yargı bizdeki kadar geniş alanlara bakmıyor, bizdekine göre görev alanı daha dar, örneğin askeri disiplin suçlarına bakmak gibi... Bizdeki askeri yargının alanı geniştir. Son düzenlemelerle biraz daratıldı.
Saygılar.
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Hukuk Gün Gelir Herkese Lazım Olur...
Başka yoruma gerek var mı?
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Alıntı:
yas2010 rumuzlu üyeden alıntı
Hukuk Gün Gelir Herkese Lazım Olur...
Başka yoruma gerek var mı?
var tabiiki bir kaç özür cümlesi edilmesi gerekir. Ağlamaktan sorumlu bakanın utanması gerekir v.s v.s.
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Askeri idare mahkemelerinin durumu dışarda çok ilginç. Belirli bir noktaya kadar ''askeri mahkeme ve disiplin mahkemeleri'' bazı konularda da sivil mahkemeler yetkili. Ancak dediğiniz gibi Askeri idare mahkemesi diye bir mahkeme ben görmedim.
İlgiçtir bizde asla gündeme dahi gelmeyen bazı konular oralarda gündeme geliyor. Bu forumdaki yazışmalar süresince yurtdışındaki iki arkadaşıma bu durumun nasıl olduğunu sormuştum. Fransa da askeri mahkeme en üst düzey askeri personel hariç idere ve idari davalarıda karara bağlıyor. Tek şartı sadece askeri konu olması... ABD de ise bu konuda son yetkili mahkeme (Federal mahkeme hariç) Pentagon üst askeri mahkemesi... Burada da askeri hakimlerin askeri ile ilgisi sadece askeri hakim sıfatının olması ABD adalet bakanlığı nezdinde görünüyor hepsi... Yani bizdeki gibi ''emir komuta altında askeri hakim ne yapsın'' endişesi asla yok..
Biz de olsa ne olur çok merak ettiğim bir davayı örnek vereyim (Bizde sivil asker farketmez hangi mahkeme olduğu değil merakım..)
Ülke (ABD) askeri kanunlarına göre yapmış olduğu bir suçtan dolayı üst rütbeye terfi edemeyen bir astsubay mahkemeye gider. Mahkemeye başvuru amacı rütbesini almak değildir işin garibi... Astsubay ''maaş ve hizmet tazminatının bulunduğu rütbeye göre değil buluduğu statüde orduya yaptığı hizmet süresine göre belirlendiğini rütbe alamadığı senede de hizmetini yaptığını dolayısı ile rütbe alamasa bile maaş ve hizmet tazminatının buna göre hesaplanması gerektiğini '' ileri sürer.. Virginia Norfolk askeri mahkemesi verdiği kararda ''işlediği suçun cezasının rütbe terfini engellediğini ancak bu durumun kişinin hizmet yapmadığı alamına gelmeyeceğini ve mevcut ABD askeri yasalarının ''hizmet senesine göre'' maaş ve tazminat hakkının doğması üzerine kurulduğu '' gerekçesi ile astsubayı haklı bulur...
Şimdi bu idare davası mıdır ? değil midir ? Tahmininizce bizde böyle bir dava açılsa ne olur ?
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Alıntı:
feyyar rumuzlu üyeden alıntı
Yukarıdaki bazı söylediklerinize katılıyorum.Askerde dokunulmaz olmamalıdır,milletvekilleride.
Atatürkle ilgili dediklerinize de katılmayan olamaz heralde.
Hadi askerde siyasete müdehale etsin ama ne zaman;Cumhuriyet rejimi ve laiklik tehlikeye girdiğinde.Yani sizin deyimizinle siyasetin raydan çıktığında.
Türbanla sınava giriş serbes olması ve üniversitelere giriş izni oluşturulmaya çalışmasını,
Haklarında bazı iddialar olduğundan,bakanların 3 generali açığa almalarını,
Referendumdan evet çıkmasını,
Cumhuriyet resepsiyonunda,sayın Cumhurbaşkanının eşinin türbanla katılmasını,
Raydan çıkmak olarak tanımlıyorsanız o başka.
Bakın kendi yazınızın içinde kaç kere türban demişsiniz sayın feyyar... Aydın insanlar türbana dinin gereği olduğu için değil, başka bir şeyin temsilcisi olduğu için itiraz ediyorlar. Daha doğrusu güzel dinimiz Müslümanlık kullanılarak bir simge oluşturuluyor ve bundan rant elde ediliyor. İtiraz buna, yoksa kimsenin ne türbana nede bilmem kimin iç çamaşırına karıştığı yok. Konular böylelikle karışıtırıldıktan sonra dağdaki çobandan değil, şehirdeki çobandan korkmaya başladım şahsen...
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Alıntı:
litigation rumuzlu üyeden alıntı
Bakın kendi yazınızın içinde kaç kere türban demişsiniz sayın feyyar... Aydın insanlar türbana dinin gereği olduğu için değil, başka bir şeyin temsilcisi olduğu için itiraz ediyorlar. Daha doğrusu güzel dinimiz Müslümanlık kullanılarak bir simge oluşturuluyor ve bundan rant elde ediliyor. İtiraz buna, yoksa kimsenin ne türbana nede bilmem kimin iç çamaşırına karıştığı yok. Konular böylelikle karışıtırıldıktan sonra dağdaki çobandan değil, şehirdeki çobandan korkmaya başladım şahsen...
İki kez türban kelimesini kullanmışım,
Neyin temsilcisi olduğu için bilim adamları itiraz ediyor türbana,
Bundan rant elde edilmesine bende karşıyım.
İç çamaşır olayına ben girmem,aman duymamış olayım,o konuyu size bırakıyorum.Üniversitelere ve sınavlara girsinler,kamuda çalışanlara ve ilk okul düzeyine indirgenmesine şiddetle karşıyım.
Sizdemi,bir çoban merakıdır gidiyor insanlarımızda,çözemedim gitti.Bırakın bu insanları rahat yahu.
Saygılar kabul ederseniz Litigation.
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM), Tümgeneral Gürbüz Kaya, Jandarma Tümgeneral Halil Helvacıoğlu ve Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu'nun, “Bir üst rütbeye terfi ettirilmeme işleminin iptali” için açtığı davayı bugün esastan görüştü. Nihai kararını generallerin lehine veren AYİM, generallerin bir üst rütbeye terfi ettirilmesi gerektiği yönündeki kararı oybirliğiyle aldı.
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
AKP nin ilk iki tepkisi evlere şenlik. Bunlar mı hukuk devletinin milletvekili dedirtecek cinsten.
Bekir Bozdağ AYİM'in kararını "AYİM’in almış olduğu bu karar Anayasanın ihlalidir” şeklinde değerlendirdi. Ama hangi Anayasa olduğunu söylemedi!! Muhtemelen AKP nin kafasındaki sivil dikta Anayasasına aykırı...
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 3 askerin açığa alınmasına karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin verdiği karara ilişkin olarak gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bakan Atalay “Neticede olay şu. Bakanlığımızın bir personeliyle ilgili biz idari işlem yapmışız o da idari yargıya gitmiş. Yargı da o konuda bir karar veriyor. Olay bundan ibaret Çok büyütülecek bir olay değil “ dedi.
Atalay “ Bundan sonra süreç nasıl işleyecek ? “ sorusuna ise, “ Ayrıca incelemedim ama bilgi alacağım o konuda. Bizim diğer kararımız var. Açığa alma kararı. Ben de kararı görmediğim için o netlikte bir açıklama yapamıyorum ama bir konuyu sadece size söyleyeyim. Daha önce açıklama yaptık. Bu konuda kararlılığımızı ifade ettik. Bu süreci yürütmede ve bu tasarrufla ilgili kararlılığımızı ifade ettik O kararlılığımız sürüyor ve sürecek. Gereken her neyse o konuda kararlı şekilde gerekeni yapacağız. Yasal düzenlemeyle ilgili açıklama daha önce yapılmıştı “ diye konuştu. Bu da söylemedi Yüksek mahkeme kararlarına uymazsa hükümet ne olacak...
Sahi hukukçular siz söyler misiniz? Bir hükümet yargı kararına uymazsa ne olur ? Ne yapılabilir ? Çok örneği varda merak ettim... Özellikle konunun erbabı Abbas Bey'den yanıtını bekliyorum...
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Sahi hukukçular siz söyler misiniz? Bir hükümet yargı kararına uymazsa ne olur ? Ne yapılabilir ? Çok örneği varda merak ettim... Özellikle konunun erbabı Abbas Bey'den yanıtını bekliyorum...
Sayın commodore1tr;
Benim fikrimi soruyorsan söyleyeyim. Ben geçmişte, kazandığım idare mahkemesi kararını uygulamayan Ticaret Bakanı'nın (Ahmet Kenan Tanrıkulu) şahsına karşı manevi tazminat davası açtım ve anılan bakanın 3 müvekkilime tazminat ödemesine karar verildi. Tazminatı tahsil edebilmek için bakanın maaşına haciz koymak için TBMM saymanlığına haciz müzekkeresi yazdırmaya hazırlanırken, paraları ödedi.
Ayrıca, idare mahkemesi kararını uygulamamak, görevi kötüye kullanmak suçunu işlemek anlamına geldiğinden, savcılığa suç duyurusunda da bulunabilir, ama biz bunu yapmamıştık.
-
Cevap: Üç general'in açığa alınmaları
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Sayın commodore1tr;
Benim fikrimi soruyorsan söyleyeyim. Ben geçmişte, kazandığım idare mahkemesi kararını uygulamayan Ticaret Bakanı'nın (Ahmet Kenan Tanrıkulu) şahsına karşı manevi tazminat davası açtım ve anılan bakanın 3 müvekkilime tazminat ödemesine karar verildi. Tazminatı tahsil edebilmek için bakanın maaşına haciz koymak için TBMM saymanlığına haciz müzekkeresi yazdırmaya hazırlanırken, paraları ödedi.
Ayrıca, idare mahkemesi kararını uygulamamak, görevi kötüye kullanmak suçunu işlemek anlamına geldiğinden, savcılığa suç duyurusunda da bulunabilir, ama biz bunu yapmamıştık.
Abbas Bey ;
Yanıtınıza çok teşekkür ederim. Eski Ticaret Bakanı olayı hariç yanıtınızı tahmin ediyordum. Yetmez AMA EVET diyeyim.
Aslında sorum bu değildi tam olarak, örneğin Anayasa mahkemesi TİM kanununu başkan seçimini iptal etti mevcut hükümet buna ''vayyyy'' dedi. Orada da kaldı. Ne başkan seçim kanununu değiştirdiler, neden düzeltme yaptılar. Yani Anayasa Mahkemesi Kararına göre şu anda TİM başkanı yok!! Ama orada birisi oturuyor maaş alıyor evrak imzalıyor makam arabasına biniyor bir sürü yaptırım uyguluyor... Ama kanunen YOK!
İşte böyle bir durumu soruyorum. Hükümet anayasa mahkemesi kararına uymuyor uygulamıyorsa, Danıştay sayıştay ı takmıyorsa hiç bir yaptırıma aldırmıyorsa ama buna karşın gürültü koparıp duruyorsa ne olur ? Ne yapılabilir ? Yaptırım erki kimdir ?