Cevap: Asıl tehlike nedir?
FAŞİZM NASIL OLAĞANLAŞIYOR? ÜÇ FOTOĞRAF
EMRE KONGAR
Sevgili okurlarım, bir an için olağanüstü durumları...
Kitlesel tutuklamaları...
Cezaya dönüşen tutukluluk sürelerini...
Unutalım...
Günlük yaşamın olağan akışına bakalım:
Bugün size 21. Yüzyılın birinci on yılı biterken...
"Demokratik(!) Türkiye"den...
Makrodan mikroya doğru...
Üç fotoğraf sunacağım...
Yorumsuz!
* * *
Birinci fotoğraf: Başbakan.
Başbakan muhalefet partilerini, bir kısım medyayı, YARSAV'ı ve terör örgütünü "şer ittifakı" olarak aynı yere koydu!
Selçuk Şenyüz'ün Hürriyet gazetesinde yer alan 1 Ağustos tarihli haberine göre, Başbakan Tayyip Erdoğan, referandum turu kapsamındaki gezilerinin Hatay ve Adana durağında, 31 Temmuz'da özetle şöyle konuşmuş:
"Darbe anayasasına kim evet diyebilir. Bu anayasa değişikliğine kimlerin karşı çıktığına lütfen dikkat edin.
CHP, MHP, BDP karşı çıkıyor, bir kısım medya karşı çıkıyor.
Karanlık ortamdan medet uman çeteler karşı çıkıyor. Vesayet düzeninin devamından medet uman şebekeler karşı çıkıyor.
Tuzu kuru seçkinler karşı çıkıyor. Bütün bunlarla beraber terör örgütü karşı çıkıyor. Bundan daha açık net ne olabilir:
CHP, MHP, BDP, bir kısım medya, YARSAV, terör örgütü hepsi bir araya toplanmışlar, şerde ittifak ediyorlar."
* * *
İkinci fotoğraf: İstanbul Büyük Şehir Belediyesi.
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, kendisine karşı istimlak bedeli davası açan bir sitenin giriş-çıkışını engelledi!
Hürriyet gazetesinde 1 Ağustos'ta yer alan Eyüp Serbest'in haberi şöyle:
"Sarıyer İstinye'deki Boğaziçi Sitesi sakinleri, 500 metrekarelik arsalarının üzerinden kamulaştırmadan yol geçiren İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) tazminat davası açınca, hayatları kâbusa döndü.
Dava üzerine siteyi imar yönünden araştıran İBB, giriş-çıkış ve otopark olarak kullanılan alanın kendisine ait olduğunu tespit etti.
Zabıta ekipleri, sitenin girişini dubayla kapatıp kapıda nöbet tutmaya başladı."
* * *
Üçüncü fotoğraf: Polis.
Trafik polisi sokaktaki şortlu kızlara kimlik sordu!
Başak Sayan'ın Akşam gazetesindeki 1 Ağustos tarihli köşe yazısından:
"...Evin önünde arabama tam binmiştim ki bir ekip arabası girdi sokağa.
Sokak dediğimiz küçücük bir yer. Mahallenin tam ortasında durdular, benim arabamın önünde.
Elif, Serpil ve Devrim dışarıda, vedalaşma safhasındalar. Hepimizin ayağında şıpıdık terlikler, kısacık şortlar.
İki polisten biri camı açıp bizim kızlara seslendi;
'Türk vatandaşı mısınız siz? Kimlikleri görebilir miyiz?'
Kızlar şaşkınlıkla bakakaldılar. Sesleri tüm mahallede çınlarken bülbül gibi Türkçe konuştuklarını duymamaları imkansız.
Ben de o sırada arabamı çalıştırmaya çalışıyorum. Kan beynime sıçradı...
'Pardon' dedim; 'siz mahallenin ortasında, evin önünde, üstelik trafik polisiyken hangi nedenle bu soruyu soruyorsunuz?'
'Rutin kontrol' dedi...
...Acaba biz şortlu değil de muhafazakar giyinmiş olsaydık aynı şekilde gelip soru sorabilirler miydi?
'GBT'ye bakacağım' dedi.
Asayiş değil, trafik polisi olduğu için GBT cihazı yok elinde...
Oraya buraya telefon edip sormaya başladı...
Biz de GBT cihazının gelmesini bekleyeceğiz...
Kıyameti kopardık tabii. Hakkımızın hukukumuzun ne olduğunu bildiğimizden ne dese anında cevabımızı veriyorduk.
Baktı dayanağı yok 'buyurun' demek zorunda kaldı...
...Polis vatandaşın huzurunu korumakla yükümlü iken nasıl bu şekilde huzursuz eder?
'Beni rahatsız ediyor' diye kimi kime şikayet edeceğiz?
Polisi polise mi?..."
* * *
Fotoğraflar bunlar...
Yorum sizin!
http://www.kongar.org/aydinlanma/201...c_Fotograf.php
"Genç subaylar tedirgin" sloganı gitti,"Tehlike nin farkında mısınız?" sahne aldı?!
2003-2004 darbe tertipleri döneminde Cumhuriyet gazetesine "Genç subaylar tedirgin" manşetini çekenler,bu defa 2007 yılına"Tehlikenin Farkında Mısınız?" manşetleriyle girmişlerdi.Tehlike"İrticaydı"!. İktidar partisi Ak Partiden biri kesinlikle cumhurbaşkanı seçilmemeliydi. Çünkü bu kale düşerse ,devlet elden gidecekti, l aik cumhuriyet çok daha kolay yıkılacaktı. 5mart 2007 tarihli Cumhuriyet in "Tehlikenin Farkındayız" başlıklı yazısı şöyle noktalanıyordu:
Hükümetten sonra devleti tek başına ele geçirmekte olan AKP yönetiminin tutumu ,ısrarı ve muhalefetle inatlaşması , iktidar partisinin üstündeki takıye suçlamasının doğruluğunu besleyen ve kanıtlayan bir gösterge sayılıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihinde görülmemiş bir tehlike tehdidiyle karşı karşıyadır. Tehlikenin farkındayız. Cumhuriyet in başyazarı İlhan Selçuk gazetenin birinci sayfasından işaret fişeğini atmıştı. İki gün sonra 7 mart 2007 de ise bu kez ikinci sayfada Mümtaz Soysal ,"demokrasinin Cumhuriyet i öldürmesi"nden söz ederek her zaman ki gibi aba altından sopa gösteriyor,"demokrasinin Cumhuriyet i öldürmemesi için alınacak tedbirler"bir askeri darbeyle gelebilecek bir"mıntıka temizliğine" işaret ediyordu.
Asker de boş durmuyordu! Genelkurmay da hazırlanan bir andıçla gazeteler ikiye ayrılmıştı."Tsk karşıtları ve yandaşları" diye.. Cumhuriyetten "kuruluşundan itibaren Atatürkçü yayın politikasından taviz vermeyen gazete"diye söz ediliyordu.
Bu arada daha çok emekli askerlerin başını çektiği "ulusalcı" örgütler ve örgütlenmelerin kamuoyunda gittikçe görünür hale geldikleri bir dönem yaşanıyordu. "k"uvayı milliye "adını taşıyan dört dernek vardı. Her parti,dernek ya da platformun arkasından tanıdık bazı isimler ve bir dönemin ünlü paşaları çıkıyordu, emekli orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon , emekli tuğgeneral Veli Küçük ya da avukat Kemal Kerinçsiz gibi...
Şener Eruygur ,Hurşit Tolon ,Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz, bir yıl sonra Türkiye de bir darbe ortamı yaratmak için kurulduğu iddia edilen Ergenekon örgütüyle ilgili davanın önde gelen sanıkları arasında yer alacaklardı. Bir başka Kuvayi Milliye derneğinin basın sözcülüğünü emekli Kurmay Albay Aziz Ergen üstlenmişti.Emekli Kurmay Albay Fikri Karadağ ise başkanı olduğu dernekte kuran ve silah üzerine yemin ettiriyordu.
Bir yıl sonra Ergenekon sanığı olarak tutuklanacak olan sendikacı Mustafa Özbek in "Türkiyem Topluluğu"nun kurucuları arasında emekli tuğgeneral Alaettin Parmaksız , danışma kurulundaysa, yine Ergenekon sanığı olarak yargılanacak emekli orgeneral Hurşit Tolon yer alıyordu. Türk-metal-iş in 32 yıllık genel başkanı Mustafa Özbek 2006 da Türkiyem Topluluğunu kurmuştu. Danışma kurulu üyeleri arasında emekli tuğgeneral Alaettin Parmaksız vardı. TT nin 167 kişilik danışma kurulunda eski 1.Ordu Komutanı emekli orgeneral Hurşit Tolon da yer almıştı.
İnsan Hakları Derneği başkanı Akın Birdal a 1998 de,Genelkurmay andıcı üzerine silahlı saldırıyı örgütleyen Semih Tufan Günaltay , hapis yatıp çıktıktan sonra Ulusal Birlik Harekat Platformunu kurmuştu. Bu harekat ın Ankara temsilciliğini emekli orgeneral Şener Eruygur yürütüyordu. Eski Anayasa Mahkemesi başkanı Yekta Güngör Özden in kurduğu Cumhuriyetçi Demokrasi Partisi nin genel başkan yardımcısı , 28 Şubat döneminin başbakanı Erbakan a televizyon kameraları önünde "p....venk başbakan" diye küfreden , ama ertesi yıl rütbesi yükseltilen emekli tümgeneral Osman Özbek ti.Öte yandan Albay Metin Bozkurt 3 Aralık 2006 da Çağdaş Türkiye Partisini kurmuştu.
Evet tehlike nin farkındayım artık. İrtica değil faşizm."İrtica geliyor,Türkiye bölünmek isteniyor !" sloganlarıyla ulusalcı milliyetçi bir dalga kabartılıyor. Örgütlenmeler ,özellikle paramiliter yapılanmalar bunun için. Kuran a, bayrağa, silaha el basarak edilen yeminler , yapılan ayinler bunun için. Ayrıca , bütün bu örgütlenmelerin hemen hepsinde birçok emekli askerin , paşanın yer aldığı da dikkat çekiyor. İlginç değil mi?
Avrupa Birliğini sevmiyorlar. Kürt sözcüğünden hiç hoşlanmıyorlar. Kıbrısta çözüm diyenlere kötü gözle bakıyorlar. Ermeni meselesi deyince fena oluyorlar. Bu konuları gündeme getirenlere ise şu yakıştırmayı yapıyorlar. Vatan haini. Bu bir kuşatma harekatı. Hiç kuşkunuz olmasın aynen böyle. İrtica ve bölücülük perdesi altında demokrasi, hukuk devleti, hak ve özgürlükler kuşatılmak isteniyor. Tıpkı bir zamanlar , Soğuk savaş döneminde kominizm geliyor diye yapıldığı gibi.
Türkiye bu oyuna gelecek mi? Bilemiyorum. Hrant Dink suikastı , bu ülkede demokratik değerlerin , hak ve hukukun , ulusalcı-milliyetçi bir dalga kabartılarak, karanlık bir perdenin altında boğulmak istendiğini bana daha beter düşündürtmeye başladı.
Evet tehlikenin sonuna kadar farkındayım. İrtica değil faşizm....
Cevap: "Genç subaylar tedirgin" sloganı gitti,"Tehlike nin farkında mısınız?" sahne aldı?!
Cumhuriyet gazetesinden Mehmet Faraç’ın, ‘‘Evet’çileri Bekleyen Tehlikeler!..’ başlıklı yazısı şöyle:
“Yaygın bir kanı var; toplumun büyük bölümü 12 Eylül’deki referanduma niçin katılacağını bilemiyor!.. Yurttaşlar hem hukuksal deyimlerle donatılmış yasa maddelerinin kendileri için ne ifade ettiğini bilmiyor hem de yandaş medyanın kafa karıştıran yayınları nedeniyle iyice çıkmaza giriyor! Gelin, farkında olmadan “Evet” tuzağına düşmek üzere olanların başına gelecek olası tehlikeleri sıralayalım:
Önce şunu vurgulamak gerekiyor: 12 Eylül’deki oylama, teoride bir anayasa değişikliği oylaması değildir!.. O gün geleceğinizin şekillenmesiyle ilgili de çok önemli bir karar vereceksiniz... Bu kararın merkezinde şu sorular var: Yargıyı devlet mi yönetsin AKP mi?.. Mahkemeleri yüce divan korkusuna kapılanlar mı oluştursun devletin kuralları mı?..
Hukuk, Milli Görüş yobazlığının elinde mi olsun yoksa laik cumhuriyetin mi?..
Mesele işte bu kadar yaşamsaldır...
O yüzden referandumda “evet” derseniz 12 Eylül faşizminden biraz olsun kurtulduğunuzu sanacaksınız ama tam aksine, bu kez tek parti faşizminin tuzağına düşeceksiniz!..
Eğer 12 Eylül’de gaflete düşüp ‘evet’ oyunu kullanırsanız iyice biliniz ki, AKP’nin ülkeyi 8 yılda cehenneme çeviren uygulamalarından pek memnunsunuz!..
Şu demektir ki; kiranızı ödeyebiliyorsunuz, tarlanız ipotekli değil, traktörünüzün mazotu stokta, bankalara kredi borcunuz yok, arabanız hacizli değil... Yani işiniz bayağı tıkırında...
Ama şunları lütfen iyi düşünün; referandumda “evet” oyları fazla çıkarsa, AKP daha da şımaracak... Galibiyet coşkusu bir süre sonra pervasızlığa dönüşecek!..
Üstelik AKP bu şımarıklıkla “halk bizi destekliyor” havasına girecek ve hiç kuşkunuz olmasın ki, önümüzdeki süreçte Cumhuriyet rejimini tehlikeye düşürecek yeni yasa maddelerini de size dayatmaya kalkışacak!..
Gidişat, hilafet özlemcilerinin düşlerini süsleyen karanlık ve de dönülmez bir sürece dönüşecek!..
Gelin şimdi 13 Eylül’den itibaren alarm verecek tehlikenin kilometre taşlarını sıralayalım:
Olası referandum galibiyetini bir güven oylamasına dönüştürecek olan AKP, Nurcu-Nakşi kadrolaşmayı devletin en kritik noktalarına kadar uzatmaktan kaçınmayacak!.. Türkiye’yi molla bürokrasisi kuşatacak!..
Özelleştirme yağmasında sınır tanınmayacak, devletin satılmadık tek çivisi kalmayacak! 5 yıl sonra ekonomiyi tamamen tarikat holdingleri yönetecek!
Din-iman ticaretiyle yurttaşın inançlarını sömürenler, yarattıkları gerici gettolarla yaşamınızı tehdit edecek!..
Mahalle baskısı zirve yapacak, artık sokaktaki yurttaş AKP’li olmadığını söylemeye bile korkar hale gelecek!..
Tek parti faşizmi, yaşamınızı kıskaca alacak, telefonlarınız dinlenecek ve de fişleneceksiniz!..
Muhalif tüm kesimler susturulacak, demokrasi ve de özgürlük, mazideki solmuş bir takvim yaprağına dönüşecek!..
Mürit olmadığınız için iş bulamayacak ve hükümetin yoksullaştır-köleleştir zihniyetine kurban gideceksiniz!
Çocuklarınız tarikat yurtlarından destur almadığı için akademisyen olamayacak, kızlarınız ise cemaat yurtlarına mahkûm olacak!..
12 Eylül günü bir hata yaparsanız, bilin ki korku imparatorluğundan yakınma hakkınız da kalmayacak!.. O gün vereceğiniz evet oyu, yalnız sizin değil, torunlarınızın da hayatını karartacak!..
O zaman da ananızı da alıp belki de bu ülkeden gitmenin yollarını arayacaksınız!..
Kısacası, 12 Eylül’de AKP’nin gidişine yol vermezseniz cumhuriyetin geleceği açısından çok geç olacak!..
Yani taraf olmadığınız için bertaraf olacaksınız!..”
Cevap: Asıl tehlike nedir?
Bu tehlike masallarını 80 yıldır dinliyoruz.
Ama artık karnımız tok bu masallara..
Dünya ve toplum değişti.
Bu toplumu artık tek parti zihniyeti ile yönetemezsiniz.
1950'de DP iktidara geldiğinde "karşı devrimci" ve "irtica" suçlamalarına muhatap oldu..
Halkın oyları ile iktidara gelme şansı olmayanlar, seçimle gelen başbakanı alçak bir darbe ile indirip astılar.
Demirel de yıllarca "irticacılarla birlikte olmak" eleştirisine muhatap oldu..
Rahmetli Özal'a da aynı şeyleri söylediler.
Tehlike masalı hiç bitmedi..
Halkın oyları ile iktidara gelenler ya gerici ya da gericilerin yanında gösterilmeye çalışıldı.
28 şubat, bu tehlike masalcılarının yoğun sahne aldıkları dönemdi.
Artık darbeler dönemi bitti..
Bundan sonra darbecilerden medet bekleyerek iktidara yanaşmak mümkün görülmüyor.
Bu nedenle tek yok demokrasi yolu kaldı..
O halde, bize tehlike masalları anlatacağınıza halka yanaşıp halkın oylarıyla iktidara gelin.
Halkın oyları ile iktidara gelmiş olanların hataları varsa, bunun cezasını seçim sandığında verin.
Bu tehlike masallarına gerçekten karnımız tok.
Biliyorsunuz masallar çocukları uyutmak için anlatılır..
Ama artık bunu yutacak çocuk var mı bilmiyorum.
Cevap: Asıl tehlike nedir?
AKP'DE KANUNLAR BÖYLE YAPILIYOR!
http://www.facebook.com/video/video....2417854&ref=mf
Görüntülerde şuanki Başbakan!
http://www.facebook.com/video/video....6754062&ref=mf
Tüm Yalanlara 'HAYIR!'
Bu millet uzun zamandır yalanlarla boğuşuyor. Her gelen bir başka yalanla geliyor, yalanı yalan çamuruyla yuğup yıkıyor. Gerçekler her suda daha da kararıyor…
Ekranlarda danışıklı döğüşen hanımlar beyler, karşılarına oturtuyor siyasileri, seçme yalanlara çanak tutuyor…
Yeni bir stil deniyor ekrandaki sunucu. AKP’li yetkiliye en 'doğru' soruları‚ en 'komik' şekilde yönlendiriyor… Acaba Vamık Volkan’dan mı tavsiye alıyor? Böylece DOĞRULAR 'dehşet abartılı iddialar' olarak kulaklara değiyor…
’Söyleyin sayın bakan, AKP, Amerika’dan mı emir alıyor?’ (Gözlerinde ben ne zekiyim pırıltısı.)
’AKP PKK ile mi görüşüyor?’ (sesinde sorarım işte bu soruları tınısı)
’AKP ne var ne yok yabancılara satıyor diyorlar…’ ( omuzlarıyla haltetmişler havası…)
’Bitaraf olan bertaraf olur mu? Benden olmayan yok mu olur deniyor?’ (valla tüm ’ulusalcı’soruları sorduk işte! afrası…)
Sayın Bakan yanıtlıyor.. ’Külliyen Yalan. Bunlar korku yayarak koltuk sahibi olmak isteyenlerin uydurmaları. Kendileri Amerika ile işbirliği yapmadılar mı! O zaman oradan emir mi almış oldular! Onların kastettiği tarzda bir ilişki yok! PKK ile önceki hükümetler de ilişki kurmadı mı! Kim demiş haraç mezat sattık diye!Yabancıya satış bizim hükümetten önce de olmadı mı!’
Doğrular doğru olmayanlarla içiçe… Psikolojik terör bu işte!
Evet bu gidişin bir başı vardı.. Ve bu AKP’den önceydi. Gelen her hükümet Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yokuştan aşağıya yuvarlanmasına katkı verdi. Ve en son aşama AKP ile geldi. Artık bu ’gidişin’ sonundayız.
Ve bu aşamada Türk halkının ’yalan kaldırma’ istiab haddi doldu. Artık, TÜM YALANLARA 'HAYIR!' aşamasında… Ve bu milletin büyük çoğunluğu, bu aşamaya geldiğinin farkında!
Sayın bakan ekranda cevaplıyor:
’Kimi yoketmişiz bugüne kadar. Demokrasilerde herkes istediğini söyler!’
Sayın bakan, ben ve binlerce basın mensubu, ’istediğimizi’ değil, gerçekleri bile dile getiremedik. Sizinle aynı düşünmediğimiz için MÜEBBET İŞSİZLİĞE mahkum edildik!
Bizler şanslı olanlardık, bu meslekte gerçekleri dile getirenler, hayatlarını kaybettiler , esir evlerine gönderildiler, ya da en hafifinden suskunluğa gömüldüler.
Yani sayın bakan, ve danışıklı döğüşen meslekdaşım,
’DEMOKRASİLERDE İNSANLAR İSTEDİĞİNİ SÖYLEYEMEZLER!’
’Demokrasi’den anladığınız, sadece sizin gibi düşünenlerin olduğu bir sistemse, o ayrı!
O zaman doğaldır, muhalif olanlar ’bertaraf’ edilecekler.
Nerde muhalif televizyonların yöneticileri.? Acaba, Mustafa Özbek 70 küsur yaşında zindanda çürümek için hangi cürmü işledi?
Cevaplayalım: ’Gerçekleri söyledi!’
Ya Doğu Perinçek? O da sisteminize muhalifti…
Tuncay Özkan ve Mehmet Haberal muhalif yayın yapmak suçlusu değil mi?
Mustafa Balbay ‚ istediğini yazıp söylemek’ dışında nasıl bir cürüm işledi? Ya Emcet Olcaytu?
Genç meslekdaşım, Ufuk Akkaya 9 kasım 2009’dan 1 Eylül 2010’a kadar hangi gerekçeyle Silivrideydi? Söyleyelim: Gerçeklerden sözetti! Deniz Yıldırım’ın çilesiyse hala bitmedi…
Bu basın mensuplarının tek suçları düşündüklerini ve gerçekleri söylemekti!
Kraliyet Basını!
Onlar, özel kanalların özel stüdyolarında pek özel giysileri, afraları, tafraları, işten atıverdikleri ve alıverdikleri TEBAA basın mensuplarının KRALLARI olarak dolaşanlardan olmayı seçmemişlerdi. Onlar, düşündüklerini araştırma sonuçlarını halktan gizlememişlerdi.
Onlar çanak sorularla iktidar karşısına geçmemişlerdi. Onlar istedikleri gibi, çağın gerektirdiği gibi gazetecilik yapmaya yemin etmişlerdi. Ortaçağ karanlığında da olsalar 21. yüzyıl aydınlığını beyinlerinde taşımanın cezasını çekeceklerdi!
Ben onların meslekdaşı olmaktan gurur duyuyorum. Diğerlerinden de HİCAP!
Madem sayın bakan ’Demokrasilerde herkes istediğini söyler’ diyor, o zaman bunu söylediği gecenin sabahında Abdullah Öcalan ve hempaları kadar ifade özgürlüğü hakkımı kullanmak istiyorum.
’Kolay politikacılar’
’Komik elbiseli sorular’a CİDDİ sorular ekliyorum.
İktidarın 8 yıldır yakınen görüştüğü ‚danışmanların çoğu Amerikan istihbarat servisleri ile irtibatlı değil mi? Bunlar, Wolfowitz’den Graham Fuller’e, Paul Henze’den Henri Barkey’e, David Philips’den, Kemal Derviş’e ve Vamık Volkan’a ve tüm ABD, AB büyükelçilerine kadar geniş bir yelpazede Türkiye’ye her konuda yol haritası çizmediler mi?
ABD’nin 2003’de AKP’ye imzalattığı, 2 sayfa 9 maddelik anlaşma maddeleri neden halktan gizlendi? http://www.guncelmeydan.com/pano/abd...si-t17959.html
YANİ ABD ile bu iktidar arasındaki ultra bir ilişki! Emri veren alan kim, o okuyucunun işi!
Şu meşhur ’eşbaşkanlığa’ da ayrıca değinmeli!
İngiltere eski Başbakanı ve küresel memurlardan biri olan Tony Blair, anılarında Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül için “karşılaştığım en kolay Türk politikacılarıydı” demiyor mu?
‘Kıbrıs konusunda da “makul” olduklarını’ belirtmiyor mu?
Acaba Kıbrıs için ne sözler verildi?
Ermenistan sınırı konusundaki ısrar ve Patrikhane’nin ekümenik kabulü konusundaki emirler neyin hazırlığıydı? Bunların perde arkası neden halkla paylaşılmadı?
’Kolay politikacılar’ Batı ile ne gibi anlaşmalara Türk halkından habersiz imzalar attı?
ABD ile Güneydoğu Anadolu madenleri, petrolü ve suyu konusunda ne gibi anlaşmalar yapıldı?
Özelleştirmelerle bu ülkenin hangi değerleri küresel sermayeye pul parasına verildi?
AKP'nin hazırladığı ‘NEDEN ‘EVET’ broşürü bu soruya yanıt veriyor!
‘KAMU YARARI GİBİ SUBJEKTİF BİR KAVRAMLA, BİRÇOK ÖZELLEŞTİRME KARARI İPTAL EDİLMİŞ, BÖYLECE KÜRESEL SERMAYENİN TÜRKİYE’DE YATIRIM YAPMASI İLE İLGİLİ BİRÇOK ZORLUK ÇIKARILMIŞTIR.’
Demek ki EVET ile, ‘kamu yararı’ tarihe gömülüp, özellestirme kararları önünden Danıştay engeli kaldırılacak, ve küresel sermaye ‘yatırım’ adı altında Türkiye’nin tüm servetine el koyabilecek!
Sayın bakan ‘Daha öncekiler de yaptı!’ diyerek suçlamalara cevap veriyor. ‘Onlar yaptı biz niye yapmayalım’, diyerek iktidarı savunuyor.
Evet! Küresel sermaye daha önceki tüm hükümetleri kıskaca almıştı. Uzun zamandır yapılan özelleştirmelerle Türk halkının göznuru, cumhuriyetin yoktan varettiği ve onbinlerce kişinin ekmek kapısı KİT’ler yok pahasına uluslararası şirketlere gitti. Hepsinden hesap soruyoruz. Hepsinden şikayetçiyiz. Ama siz, iktidar sahipleri, onlardan fazlasını becerdiniz!
Yabancıların çıkardığı madenden alınacak devlet payını % 2'ye düşürdünüz.
350 yabancı maden firmasına bu toprakların dörtte birini satmaya kalktınız..
İsrail devletini kurduran Rothschild ailesi ile ortak oldunuz.
Ülkede tüm maden faaliyetlerini yabancıların denetimine verme kararındasınız. (bkz Selim Kotil: http://www.guncelmeydan.com/pano/sel...iz-t26117.html )
Yabancı ortaklı yakınlarınıza limanları, fabrikaları, maden sahalarını hidroelektrik santrallerini, bakır ve krom dağlarını hediye ettiniz. Kit arazilerini dönüm dönüm verdiniz.
Ve halkı referanduma dayadınız. Küresel efendilerin topraklarımıza el koyması, SEVR’in öcünü alması için, ve bölünmüş bir Türkiye için onay istiyorsunuz.
Tüm AB ve ABDnin Türkiye memurları da sizinle beraber ‘EVET’ diyor. Küresel sermaye, ağzından köpükler saçarak ‘EVETT’i destekliyor.
Ve federasyon soruları
Batının dayattığı bu referandumun sonunda bir federasyon mu amaçlanıyor.
Özerk Güneydoğu referanduma EVET ile mi mümkün olacak?
M.A. Güller’in yazdığı gibi, bu referandumdan İstanbul ve Diyarbakır merkezli bir konfederasyon mu doğacak? http://www.guncelmeydan.com/pano/ref...er-t26187.html
Böylece, Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanı Diyarbakır’ı bölgede merkez yaparak görevini ifa etmiş mi olacak!
Bölgesel Kalkınma ajansları bu sonun ilk adımları mıydı?
Başbakan, NATO askerlerine, Ahmet Türk BM askerlerine hangi mutabakat sonucu davetiye çıkardı!?
Irak’dan çekilen ABD askerlerine açılan bir yol var mı? Acaba ABD silahları bölgede kalacak mı? Türk halkı, yeni genel kurmay başkanı ve hükümetin ABD genel kurmay başkanı ile ne konuştuğunun detaylarına vakıf olacak mı?
Sayın bakan ’Statükoyu delmek ve demokrasi getirmek için EVET şart!‚ diyor.
Eğer buysa statükoyu delmek, küresel şirketlere ’geçit’ vermekse; demokrasiden anladığınız, ’HAYIR’ diyenleri dövmek içeri tıkmak, susturmak, öldürmekse, kendi topraklarımızda, küresel baronların marabası olarak yaşamaya mahkum edilmekse demokrasiniz, biz YOKUZ!
Kör topal da olsa HALA bir cumhuriyete sahip olduğumuz 2010’da, bu bereketli vatanı tamamen kaybetmemek için, ABD projelerine ram olmamak için, işçisi köylüsü çiftçisi esnafı öğretmeni öğrencisi, onurlu gazetecisi, siyasetçisi HEP BİRLİKTE DİRENECEĞİZ!
Sonra bir sonraki aşama için elele vereceğiz!
Banu Avar
Cevap: Asıl tehlike nedir?
Ama artık bunu yutacak çocuk var mı bilmiyorum.[/QUOTE]
Hemde dolu.Sadece çocuk olsa iyi.
Cevap: Asıl tehlike nedir?
25 Ağustos 2010 Sabahattin ÖNKİBAR
İkinci bayrağa ve özerklik talebine şerefsizlik diyemedi!
Tayyip Bey MHP’yi ima edip kadrolarına şerefsiz diyor! Niçin mi?
MHP, AKP’nin İmralı Sultanı(!)
Abdullah Öcalan’la gizlice anlaştığını ahaliye duyurduğu için!
Hayır haberin kaynağı aslında MHP değil!
MHP sadece perde gerisinde yaşananları halka aktarıyor!
Tayyip Bey de zaten ona çıldırıyor ve Habur misali yeni bir imaj vurgununu yememek için hemen ağzını bozarak bunun önüne geçebileceğini zannediyor.
İyi de ona buna şerefsiz demekle bu işi nasıl örteceksin?
Abdullah Öcalan’la görüşmek için MİT’i İmralı’ya sen göndermedin mi? Direkt sana bağlı olan ve Müsteşarını kendin atadığın bir kurum referandum öncesi gibi hassas bir dönemde sana sormadan ya da senin emrin olmadan İmralı’ya gider mi?
Kandil’deki PKK önderi Murat Karayılan’la, PKK’nın şehir kanadı KCK’nın ajanslara yaptıkları “Önderimiz Öcalan devlet (AKP iktidarı) ile anlaştı” açıklamaları ortada!
Efendim onlar yalan söylemiş olamaz mı?
Olamaz çünkü aynı şeyi Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Abdullah Gül de söylüyor, yani o da MİT’in Öcalan’la görüştüğünü teyit ediyor!
Dahası, bu görüşmenin hemen sonrasında PKK’nın sadece referandum tarihine kadar eylemsizlik kararını açıkladığı da vakıa!
Hadi Murat Karayılan yalan söylüyor, Cumhurbaşkanı Gül’ün sözlerini ve PKK’nın ilan ettiği eylemsizliği nasıl izah edeceğiz?
Tablo net, daha önce yazdığım gibi AKP, BDP oyları olmaksızın ‘evet’i çıkaramayacağını gördüğü an İmralı’ya müracaat etti ve ona vaatlerde bulunarak BDP’yi boykottan vazgeçirmeye uğraşıyor.
Kuşkusuz bu işi alenen yapamaz, zira böyle bir şey AKP’deki PKK muhalifi oyları partiden koparır! MHP’ye şerefsizlik ithamı da bu gizliliği afişe ettiği içindir!
Tam bu noktada soracağımız soru şudur:
MHP gibi çok geniş kitlesi olan yasal ve meşru bir parti ile kadrolarını, bin aydan daha hayırlı olan bu mübarek Ramazan ayında küfür anlamına gelen şerefsizlikle itham eden Başbakanımız, aynı şeyi Kürt bayrağını Diyarbakır Belediyesi’ne çekeceğim diyenlere ve özerklik talebinde bulunanlara niye söylemiyor?
MHP nihayet Cumhurbaşkanının bile kabul ettiği bir görüşmeyi
(MİT-Öcalan) gündeme getirdi ki bunu yapmak aslında onun Anayasal görevi!
Anayasal görevini yapan ve milyonlarca seçmeni olan bir parti şerefsiz, ama Kürt bayrağını Diyarbakır Belediyesi’ne çekeceğim deyip özerklik talep edenler şerefli öyle mi?
Cevap ver Tayyip Bey! MHP’ye bu mübarek ayda bile bel altı atışlar yaparken yıllar yılı densizlikler yapan ve hatta sana şahsen ağır hakaretlerde bulunan şu Osman Baydemir denen adama ve onun güruhuna bir kez olsun benzer bir sözü niçin etmezsin?
MHP, oy uğruna yaptığın son çılgınlığı millete duyurdu diye değil mi?
NOT: Mehmet Ali Birand mesaj gönderdi, oğlunun Kürtçe TV kurma gibi bir teşebbüsü yokmuş. Çeşitli yerlerde çıkan çok sayıdaki haber doğru değilmiş.
KAYNAK:http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr...hp?haber=14616
mehmet emin sezen notu: Bu kadar yaşanmış olaylara ve belgelere ragmen halendaha tehlike yok diyenler tehlikenin farkında olmadıkları için tehlikenin farkına varamıyorlar onlara iyi ninliler dilerim. Ülke elden gidiyor adamlar özerklik, bez parcası direklere asılsın diyor maşallah tık yok.
Cevap: Asıl tehlike nedir?
Mehmet Emin beyefendi tehlike irtica değil, okumadan anlamadan yorum yapıyorsunuz.Bu olaya yorum yapınız.Partilerin icraatlerini söylemlerini tartışmıyoruz.Gerçi işinize gelmiyor siz de biliyorsunuz neyin ne olmadığını
Cevap: Asıl tehlike nedir?
http://lh5.ggpht.com/_lj-a2SX2upM/TH...a-bertaraf.jpg
Asıl tehlike nedir?
"Ya taraf olursunuz ya da bertaraf!”
Cevap: Asıl tehlike nedir?
Alıntı:
bartelmi diaz rumuzlu üyeden alıntı
Gazetelerin birinci sayfalarında ,yargı büyükleriyle üniversite rektörlerinin sivil anayasa konusundaki zehir zemberek çıkışlarını okuyunca 30 yıl önceki o tören tekrar akıllara geliyordu.
Tarih 18 eylül 1980.Darbenin 6.günü.Tank sesiyle uyanmıştı insanlar.TBMM şeref salonu ,bütün devlet orada.Başta evren paşa ,askeri cuntanın üyeleri yanyana dizilmiş,biraz fazla süslü püslü üniformalarıyla ayakta put gibi duruyorlar.Balkonda Cumhurbaşkanlığı filarmoni orkestrası Beethoven ın Kader senfonisini çalıyor. Darbe, kutlamaları kabul ediyor.Yüksek yargı organlarının üyeleri, üniversite rektörleri sıraya girmiş, daha 6 gün önce parlementoyu kapatarak parti liderlerini hapsetmiş darbecileri tebrik ediyorlar.
Görüntü ilginç ama demokrasi adına hüzün ve utanç verici.
Asker-Yargı-Üniversite...
Bu ittifak yaptı,12 Eylül askeri yönetiminin anayasasını ,demokrasinin kolunu kanadını kırarak Türkiye'nin sırtına bir deli gömleği gibi giydirilen 1982 Anayasası işte bu ittifağın ürünüydü. Dün gazetelerin birinci sayfalarını okurken işte bu tören ve milletin oyuyla seçim sandığından çıkana öteden beri hiç güvenmeyen bu ittifağı anımsadım.
Rektörler konuşuyordu.
Başsavcı konuşuyordu.
Sivil anayasaya kırmızı kart çakılıyor, üniversitelerde türban yasağının kaldırılması halinde AKP nin de Refah ve Fazilet partileri gibi kapatılabileceği söyleniyordu. Kısacası yargı ve üniversite aba altından sopa gösteriyordu.
Nedir bunların anlamı?
"Çankaya savaşının devamı mı? Cumhuriyet mitinglerinin devamı mı? 367 nin devamı mı? 27 Nisan ın devamı mı? 22 Temmuz ve 28 Ağustos tan kaynaklanan hayal kırıklıklarının yaratabileceği yeni bir 28 Şubat hazırlığı mı?
Düşünmeye çalışın...
Eğer 22 Temmuz ve 28 Ağustos da vucüt kimyanız bozulduysa, biraz tatil yapıp kafanızı dinleyin. Yoksa bu gidişle ,Türkiye nin gündemini bulandırmak isteyen, Türkiyeye hedef şaşırtmak isteyenlerin bir kez daha yöneldikleri" psikolojik savaşların" gönüllü ya da gönülsüz aleti olacaksınız.
Geçmişte yaşandı bu ders almadık mı? Bugün bu ülkede demokrasi kavgası yaşanıyor. Sivil anayasa da bu mücadelenin bir parçası. Türkiyenin yüzde 80 küsurunu temsil eden bir parlemento var. İktidarda,oyların yüzde 47 sini almışbir partinin tek başına kurduğu bir hükümet var. Herşey meşru. Parlementonun da , hükümetin de meşruiyet tabanı son derece geniş ve sağlam.
Böyle bir parlemento mu anayasa yapamaz? Böyle bir hükümet mi yeni bir anayasa önerisiyle ortaya çıkamaz?Anayasaları bu ülkede sadece darbeciler ve onların müttefikleri mi yapacak? Üniversite de türban yasağının kaldırılmasını istemek, parti kapatma nedeni mi sayılacak? Bunun için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bile karaları koca koca hukukçular tarafından çarpıtılacak mı?
Ayıp,geçelim.
Türkiye yi Malezya ya benzetmek,Türkiye yi İranla , Cezayirle mukayese etmek, hiç kuşkunuz olmasın, Türkiye yi ve modernleşme tarihini küçümsemektir, bu ülkenin gelişmişliğini fena halde hafife almaktır.Altını çiziyorum,Türkiye de dinci darbe tehlikesi yoktur. Ama böyle bir senaryoyu sabah akşam medyada ısıtanlar , sivil-asker başka darbeleri tetikleyebilecek psikolojik kampanyaların aleti durumuna düşebilirler.
Asıl tehlike işte budur.
Bu yazı sizin mi? Yaşınız uygun değil böyle bir yazı yazmaya...
Asıl tehlike kendisine ait olmayan bir yazıyı yazarın adını bile yazmadan kendisininmiş gibi hemde bir hukuk sitesine koyan hukuk fakültesi öğrencisinin yetişmesidir.. gerisi hikayedir..
Cevap: Asıl tehlike nedir?
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Bu yazı sizin mi? Yaşınız uygun değil böyle bir yazı yazmaya...
Asıl tehlike kendisine ait olmayan bir yazıyı yazarın adını bile yazmadan kendisininmiş gibi hemde bir hukuk sitesine koyan hukuk fakültesi öğrencisinin yetişmesidir.. gerisi hikayedir..
Emin olabilirsiniz beyefendi bir yazardan alıntı olmadığına.Ama nedense sizi rahatsız eden bir yazı sanırım.Çünkü yorum da bile bulunamamışsınız.Konuyu geçiştirmek maksadıyla bir laf kalabalığı yapmışsınız.
Cevap: Asıl tehlike nedir?
Ama sizi rahatlatmak için söyleyeyim.Konferansta üniversite öğrencileri tarafından ortaya çıkarılan bir yazı.Bir çok gazete köşe yazarı bu yazımızı köşesinde yayınlamıştır.
Cevap: Asıl tehlike nedir?
Konuşursam yer yerinden oynar
Dailymotion.com adlı internet sitesinde yayınlanan ses kaydında JİTEM'in eylemleriyle ilgili çarpıcı ayrıntılar yer alıyor. Doğan olduğu iddia edilen kişi, "JİTEM'i benden başka bilen yok. O benimle beraber gider. Ben JİTEM'im. Benim dediğim kanundur." ifadelerini kullanıyor. Şahıs, söyleneni yapmayan JİTEM mensuplarının infaz edildiğini anlatıyor. Verilen emirlerin 'vatan için' olduğunu savunuyor, "Bak devlet tabirini de hiç kullanmıyorum." diyor. Ses, 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım'la Ankara'da olan görüşmelerini de anlatıyor. Ankara Oteli'nde olan bir görüşmeden bahsediyor. Yeşil'in doğrudan Genelkurmay Başkanı'na bağlı olduğunu söylüyor.
Kendisinin Jandarma Genel Komutanı ve Genelkurmay Başkanı'ndan daha üstün olduğunu iddia ediyor. Şöyle diyor: "Bir tane albay aradı, piyade albay. 'Genel Komutanımız sizinle görüşmek istiyor müsait misiniz?' dedi. Ondan sonra gittim konuştum. Hemen 24 saatte telafi ettiler. Vallahi bir konuşmaya başlarsam dünya birbirine girer dedim." ifadelerini kullanıyor. Bazı bilgileri sorulmasına rağmen Genelkurmay Başkanı'na bile aktarmadığını ifade ediyor. Onu pisliğe bulaştırmamak için bilgileri vermediğini savunuyor. JİTEM'in dönemin başbakanı Turgut Özal'dan habersiz hareket ettiğini aktarıyor. Muammer Güler'e yönelik hakaretlerin yer aldığı kayıtta, JİTEM'in siyasete olan "dayaklı müdahaleleri" anlatılıyor. Örgütün karşısında olan delegelerin dövüldüğü vurgulanırken JİTEM'in yanında olan siyasiler için ise 'miğfer' oluşturulduğu belirtiliyor. Kaydın sonunda, "Beni bu devlet iki kez öldürdü. Daha ne yapacak?" ifadesi yer alıyor. Zaman
Ah bir konuşsalar. Yakalananlar konuşursam yer yerinden oynar tabirini kullanıyor.Konuşacaları ele verecekleri kişiler malum.Asıl tehlikenin ne olduğunu aslında her aklı selim biliyor.Bu tehlikeyi %25 lik dilim kabul etmiyor. Bu onların nema kaynağı.
Cevap: Asıl tehlike nedir?
Alıntı:
bartelmi diaz rumuzlu üyeden alıntı
Emin olabilirsiniz beyefendi bir yazardan alıntı olmadığına.Ama nedense sizi rahatsız eden bir yazı sanırım.Çünkü yorum da bile bulunamamışsınız.Konuyu geçiştirmek maksadıyla bir laf kalabalığı yapmışsınız.
Alıntı:
bartelmi diaz
Cevap: Asıl tehlike nedir?
Ama sizi rahatlatmak için söyleyeyim.Konferansta üniversite öğrencileri tarafından ortaya çıkarılan bir yazı.Bir çok gazete köşe yazarı bu yazımızı köşesinde yayınlamıştır.
Sayın Bartelmi Diaz;
Beni sakın başkalarıyla karıştırmayın yada hayatı sadece google sınırlı birisi olarak algılamayın. Beni bilen herkesin ortak bir kanısı şudur ki ben tuvalet kağıdında yazı görsem okurum... İnanılmaz okurum okurum okurum... okuduğumuda bir yerlerden çağrışım yaptırırım... Şimdi size en kibar şeklilde ilk ve son kez ikaz edeyim.
1. Ben sadece çok kısa olarak bu yazının sizin olup olmadığını sormuştum ve sizin değilse okuduğunuz okuluda kasdederek asıl tehlike budur demiştim . Bu kadar... Ne laf kalabalığı ne yazıyla ilgili doğru yanlış diye bir yorum...
Bu kadar net ve kısa bir yazıyı ''laf kalabalığı'' olarak algıladığınıza göre okuma yazma konusunda ve idrak etmekte sorun yaşıyor olabilirsiniz. Yada daha önceden yaptığım tespit uyarınca Türkçe terim deyim bilginiz çok kıt ...
2. Önce kesinlikle bir yazardan alıntı değil diye net yanıt verip sonra beni rahatlatmak için 'konferansta üniversite öğrencileri tarafından ortaya çıkarılan bir yazı'' olduğunu söyleyerek açıklık getirmişsiniz. Çok teşekkür ederim çok rahatladım... O kadar ki birazdan uçmaya başlayacağım...
Söylediğinizibir an için doğru kabul etsek bile bu yazı gene sizin değil... Alıntı yazabilirsiniz anonim yazabilirsiniz benimde içinde bulunduğum öğrenci grubu diyebilirsiniz... Ama kendinizin gibi gösteremezsiniz...
3. Türkçe ile gerçekten sorununuz var sizin. AKP ye olan sevginiz işin yalan boyutunada girmiş... Sözde özde birlikmidir nedir ? Onlar halkın gözünün içine baka baka yalan söylüyorsa bende bir sitede şakır şakır yalan yazarım mı dediniz ? Ama uyanık olduğunuzu sanarak google den kontrol ettiniz cidden bu yazı yok !!! O zaman salla mı dediniz nedir ?
Yazıyı dikkatlice okuyunca özellikle dil bilgisi açısından okuyunca yazıyı bir grubun değil bir kişinin yazdığı son derece açık bir çok yerde 'anımsadım'' diye tekili ''düşünün'' diye karşıtı işaret ediyor... Demekki bir konferansta grup olarak üniversite öğrencileri tarafından yazılmış olamaz...
Gene dikkatlice yazıyı okuyunca yazının zamanlaması da dikkat çekici BU YAZIYI YAZAN 18 EYLÜL 1980 DE ORADA BULUNAN BİR KİŞİ yani olayları yaşamış kendi gözüyle anlatıyor Bundan dolayıda ne siz nede üniversite öğrencilerinin seminerinde OLAMAZ. Bu semineri yazan öğrencilerin yaşı en az 60 larda olmalı... Hem darbeyi yaşayacak hemde orada olacak kadar da protokoldan bir öğrenci grubu olmalıki bu izlenimi yaşasın....
YAPMAYIN YALAN SÖYLEMEYİN HER ŞEYİ ÇEKERİM YALANI ÇEKEMEM HEMDE GEREKSİZ BİR YALANI ''EMİN OLABİLİRSİNİZ BEYFENDİ BU YAZININ BİR YAZARDAN ALINTI OLMADIĞINA'' YAZINIZI YANLIŞLIKLA YAZDIĞINIZI KABUL EDİYORUM.
BU YAZI 21 EYLÜL 2007 CUMA GÜNÜ MİLLİYET GAZETESİNDE HASAN CEMAL TARAFINDAN YAZILMIŞ BİR YAZIDIR. İŞTE BUNDAN EMİN OLABİLİRSİNİZ HANIMEFENDİ...
isterseniz düzgün bir yeniden başlangıç deneyebiliriz yada bu böyle gider...
Cevap: Asıl tehlike nedir?
Beyefendi Hasan Cemal de yazdı ,Tayyar Şamil de yazdı,Fikret Bİla da yazdı..Bu yazıyı okulumuzda bir beyin fırtınası sonucunda oluşturduk zamanında.Ben kendime ait olduğunu söylemedim.Ama benim de katkım oldu dönemin insanlarıyla sohbet ederek.Emeğim olan birşey yazı.Konferansımızda dile getirildi sonunda ve yazımızı çok beğenen yazarlara birer nüsha verildi.Siz neden içeriğine birşey söylemiyorsunuz da hala kim yazmış , kim etmişin peşindesiniz.Sizi bu yazı bana ait olmadığından değil içeriğinden rahatsız etmiştir.Neden rahatsız oldunuz onu açıklayınız.
Cevap: Asıl tehlike nedir?
Alıntı:
bartelmi diaz rumuzlu üyeden alıntı
Beyefendi Hasan Cemal de yazdı ,Tayyar Şamil de yazdı,Fikret Bİla da yazdı..Bu yazıyı okulumuzda bir beyin fırtınası sonucunda oluşturduk zamanında.Ben kendime ait olduğunu söylemedim.Ama benim de katkım oldu dönemin insanlarıyla sohbet ederek.Emeğim olan birşey yazı.Konferansımızda dile getirildi sonunda ve yazımızı çok beğenen yazarlara birer nüsha verildi.Siz neden içeriğine birşey söylemiyorsunuz da hala kim yazmış , kim etmişin peşindesiniz.Sizi bu yazı bana ait olmadığından değil içeriğinden rahatsız etmiştir.Neden rahatsız oldunuz onu açıklayınız.
Peki güzel olduğu kadar hırçın ; ruhu bartelmi diaz kadar maceraperest sözleri cameron diaz gibi olan hanımefendi , dediğinizi yapalım ama önce bu konuda küçük bir açıklama yapmam gerekecek çünkü ben yazıyı yazarına göre değerlendireceğim bir bütün olarak kısaca...
Aslında boş verin diyip durduğunuz ve ısrarla sahip çıktığınız kim yazdı konusu yazıdan daha önemli, okuduğunuz hukuk fakültesinde sorun bakalım ne diyecekler yada buradan hukukçular görüş bildirsin. Tabiiki ben bu kadar laftan sonra Hasan Cemal'i savunacak değilim. '' Vay şerefsiz üniversite öğrencilerinin yazısını araklamış der'' geçer bıyık altı gülerim... O düşünsün hatta tam o tarihte Ankarada Cumhuriyet Gazetesi temsilcisi olarak bulunduğunu utanmazsada o tarihlerde yazdığı yazıları filan koyarak ispat etsin...
Hasan Cemal demişken aklıma geldi ;sizde alışırsınız benim gel git aklıma ; rahmetli Uğur Mumcu Hasan Cemal'e ''Senin deden Osmanlıyı batırdı sende Cumhuriyeti batıracaksın'' demişti... Gazete yollarını ayırarak kurtulduda Cumhuriyet nasıl kurtulacak bu GS ve Milli takım maçları ardında PKK kamplarını gezip duran gazeteciden onu bilemem . Bu bağlamda da bakarsak yazı aslında tam Hasan Cemal'lik...
Neyse şimdi gelelim emrinizi yerine getirmeye... Uzun uzun yazmayacağım çok kısa ve sadece bir örnekle anlatacağım yazının yazarının(yazarlarının) aslında nasıl yalan söyleyip çarpıttığını...
''Asker yargı Üniversite'' diyor yazının temelinde AKP ye karşı olarak ama hiç sormuyor bu asker yargı ve üniversitenin de temeli nedir diye onun temelide anayasadır daha önemlisi gerçek anlamda içinden çıktığı halktır halk , her ne kadar bu gün için üniversiteleri kendilerine benzettiklerinden dolayı asker ve yargı diyebilecek konumdaysada bunlar kurumlardır kurumlar... Tüm kurumlara karşı bir hükümetin rejime sadakatini sorgulamıyor hiç yazıda tam tersini sorguluyor hemde utanmadan yüzde kırkyedinin yüzde altmış üç milletvekiline denk gelmesinin de bu anayasanın kurumunun kanunu sonucu olduğuna karşı çıkmadan... İşine gelene eyvallah diyip gelmeyene giydirmek ikiyüzlü yalakalığın dik alasıdır dik... Her kim yazdıysa...
Cevap: Asıl tehlike nedir?
Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Hatay Şubesi tarafından organize edilen "Türkiye nereye gidiyor" konulu panale Danıştay eski Başsavcısı Tansel Çölaşan ve eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu katıldı.
Panelde konuşan Çölaşan referandumda yüzde 42'lik dilimin dışındakileri gaflet dalalet ve ihanet içinde olmakla itham etti.
Referandumda oy kullanan vatandaşları bilinçli oy kullanan ve kullanmayanlar olarak ikiye ayıran Çölaşan, "O oylar bilinçli ise ne ala. Bilinçli olmayan yani yüzde 42'lik dilimin dışında olan oylar bana göre, gaflet, delalet ve ihanet içindedirler." dedi.
Eski Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ise konuşmasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)'nin Hrant Dink davasındaki kararının Adalet Bakanlığı'nın yüzünde patladığını savundu.
AİHM'nin Hrant Dink davası hakkında verdiği kararı değerlendiren Eminağaoğlu "Acaba Adalet Bakanı Sadullah Ergin istifa etmeyi düşünüyor mu?" diye sordu.
.
Yönetim Notu: Eğer bu bir haber ise, kaynağını belirtmelisiniz.
Bknz: Basın ve Yayın Hukuku
Cevap: Asıl tehlike nedir?
FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU (1)
Kanun Numarası : 5846
Tanımlar
Madde 1/B – (Ek: 21/2/2001 -4630/2 md.)
...............
b) Eser sahibi: Eseri meydana getiren (…)(1) kişiyi,
................
Madde 2 – İlim ve edebiyat eserleri şunlardır:
1. (Değişik: 7/6/1995 - 4110/1 md.) Herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan eserler ve her biçim altında ifade edilen bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması koşuluyla bunların hazırlık tasarımları,
...........
II – Eser sahiplerinin birden fazla oluşu:
Madde 9 – Birden fazla kimselerin birlikte vücuda getirdikleri eserin kısımlara ayrılması mümkünse, bunlardan her biri vücuda getirdiği kısmın sahibi sayılır.
Aksi kararlaştırılmış olmadıkça, eseri birlikte vücuda getirenlerden her biri bütün eserin değiştirilmesi veya yayımlanması için diğerlerinin iştirakini istiyebilir. Diğer taraf muhik bir sebep olmaksızın iştirak etmezse, mahkemece müsaade verilebilir. Aynı hüküm mali hakların kullanılmasında da uygulanır.
...........
1. Umuma arz salahiyeti:
Madde 14 – Bir eserin umuma arzedilip edilmemesini, yayımlanma zamanını ve tarzını munhasıran eser sahibi tayin eder.
Bütünü veya esaslı bir kısmı alenileşmemiş olan, yahut ana hatları her hangi bir suretle henüz umuma tanıtılmıyan bir eserin muhtevası hakkında ancak o eserin sahibi malumat verebilir.
.............
Madde 25 – (Değişik: 21/2/2001 - 4630/15 md.)
Bir eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını, radyo-televizyon, uydu ve kablo gibi telli veya telsiz yayın yapan kuruluşlar vasıtasıyla veya dijital iletim de dahil olmak üzere işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla yayınlanması ve yayınlanan eserlerin bu kuruluşların yayınlarından alınarak başka yayın kuruluşları tarafından yeniden yayınlanması suretiyle umuma iletilmesi hakkı munhasıran eser sahibine aittir.
..............
4. Eğitim ve öğretim için seçme ve toplama eserler:
Madde 34 – (Değişik birinci fıkra: 7/6/1995 - 4110/13 md.) Yayımlanmış musiki, ilim ve edebiyat eserlerinden ve alenileşmiş güzel sanat eserlerinden, maksadın haklı göstereceği bir nispet dahilinde iktisablar yapılmak suretiyle, hal ve vaziyetinden eğitim ve öğretim gayesine tahsis edildiği anlaşılan seçme ve toplama eserler vücuda getirilmesi serbesttir. 2 nci maddenin üçüncü bendinde ve 4 üncü maddenin birinci fıkrasının birinci ve beşinci bentlerinde gösterilen neviden eserler, ancak seçme ve toplama eserin münderecatını aydınlatmak üzere iktibas edilebilir. Ancak bu serbestlik,hak sahibinin meşru menfaatlerine haklı bir sebep olmadan zarar verir veya eserden normal yararlanma ile çelişir şekilde kullanılamaz.
Münhasıran okullara mahsus olarak hazırlanan ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onanan (okul-radyo) yayımları için de birinci fıkra hükümleri uygulanır.
(Ek: 21/2/2001 - 4630/18 md.) Yayımlanmış musiki, ilim ve edebiyat eserlerinden ve alenileşmiş güzel sanat eserlerinden, iktibaslar yapılmak suretiyle eğitim ve öğretim gayesi dışında seçme ve toplama eserler vücuda getirilmesi ancak eser sahibinin izniyle mümkündür.
Bütün bu hallerde eser ve eser sahibinin adı mutat şekilde zikredilmek icap eder.
.........
6. Gazete münderecatı:
Madde 36 – Basın Kanununun 15 inci maddesi hükmü mahfuz kalmak üzere basın veya radyo tarafından umuma yayılmış bulunan günlük havadisler ve haberler serbestçe iktibas olunabilir.
Gazete veya dergilerde çıkan içtimai, siyasi veya iktisadi günlük meselelere mütaallik makale ve fıkraların iktibas hakkı sarahaten mahfuz tutulmamışsa aynen veya işlenmiş şekilde diğer gazete ve dergiler tarafından alınması ve radyo vasıtasiyle veya diğer bir suretle yayılması serbesttir. İktibas hakkı mahfuz tutulsa bile sözü geçen makale ve fıkraların kısaltılarak basın özetleri şeklinde alınması, radyo vasıtasiyle veya diğer bir suretle yayılması caizdir.
Bütün bu hallerde, iktibas edilen gazete, dergi ve ajansın ve eğer bunlar da başka bir kaynaktan alınmışlarsa o kaynağın adı, tarih ve sayısından başka makale sahiplerinin adı, müstear adı veya alameti zikredilmek icabeder.
.............
7. Haber: (1)
Madde 37 – (Değişik: 21/2/2001 - 4630/19 md.)
Haber mahiyetinde olmak ve bilgilendirme kapsamını aşmamak kaydıyla, günlük hadiselere bağlı olarak fikir ve sanat eserlerinden bazı parçaların işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan vasıtalara alınması mümkündür. Bu şekilde alınmış parçaların çoğaltılması, yayılması, temsil edilmesi veya radyo ve televizyon gibi araçlarla yayınlanması serbesttir. Bu serbestlik, hak sahibinin hukuki menfaatlerine zarar verecek şekilde veya eserden normal yararlanmaya aykırı biçimde kullanılamaz.
..............
Hukuk ve Ceza Davaları
A) Hukuk davaları:
I – Tecavüzün ref'i davası:
1. Genel olarak:
Madde 66 – Manevi ve mali hakları tecavüze uğrıyan kimse tecavüz edene karşı tecavüzün ref'ini dava edebilir.
Tecavüz, hizmetlerini ifa ettikleri sırada bir işletmenin temsilcisi veya müstahdemleri tarafından yapılmışsa işletme sahibi hakkında da dava açılabilir.
Tecavüz edenin veya ikinci fıkrada yazılı kimselerin kusuru şart değildir.
Mahkeme, eser sahibinin manevi ve mali haklarını, tecavüzün şümulünu, kusurun olup olmadığını, varsa ağırlığını ve tecavüzün ref'i halinde tecavüz edenin düçar olması muhtemel zararları takdir ederek halin icabına göre tecavüzün ref'i için lüzumlu göreceği tedbirlerin tatbikına karar verir.
(Ek: 7/6/1995 - 4110/19 md.) Eser sahibi, ikamet ettiği yerde de tecavüzün ref'i ve men davası açabilir.
2. Manevi haklara tecavüz halinde:
Madde 67 – Henüz alenileşmemiş bir eser, sahibinin rızası olmaksızın veya arzusuna aykırı olarak umuma arzedildiği takdirde tecavüzün ref'i davası, ancak umuma arz keyfiyetinin çoğaltılmış nüshaların yayımlanması suretiyle vakı olması halinde açılabilir. Aynı hüküm, esere, sahibinin arzusuna aykırı olarak adının konulduğu hallerde de caridir.
Eser üzerinde sahibinin adı hiç konulmamış veya yanlış konulmuş yahut konulan ad iltibasa meydan verecek mahiyette olupta eser sahibi 15 inci maddede zikredilen tesbit davasından başka tecavüzün ref'ini talep etmişse, tecavüz eden gerek aslına, gerek tedavülde bulunan çoğaltılmış nüshalar üzerine eser sahibinin adını derç etmeye mecburdur. Masrafı tecavüz edene ait olmak üzere, hükmün en fazla 3 gazetede ilanı talep edilebilir.
32, 33, 34, 35, 36, 39 ve 40 ıncı maddelerde sayılan hallerde yanlış veya kifayetsiz kaynak tasrih edilmiş veyahut hiç kaynak gösterilmemişse ikinci fıkra hükmü uygulanır.
Eser haksız olarak değiştirilmiş ise hak sahibi aşağıdaki taleplerde bulunabilir:
Sayfa 23
2412
1. Eser sahibi, eserin değiştirilmiş şekilde çoğaltılmasının yayım ve temsilinin, yayım ve temsilinin, radyo ile yayımının menedilmesini ve tecavüz edenin, tedavülde bulunan çoğaltılmış nüshalardaki değişiklikleri düzeltmesini veya bunların eski haline getirilmesini talep edebilir. Değişiklik, eserin, gazete, dergi veya radyo ile yayımı sırasında yapılmışsa eser sahibi, masrafı tecavüz edene ait olmak üzere, eseri değiştirilmiş şekilde yayımlamış olan bütün gazete, dergi ve radyo idarelerinden değişikliğin ilan yolu ile düzeltilmesini talep edebilir.
2. (Değişik: 7/6/1995 - 4110/20 md.) Güzel sanat eserlerinde eser sahibi asıldaki değişikliğin kendisi tarafından yapılmadığını veya eserdeki adının kaldırılmasını yahut değiştirilmesini talep edebilir. Eski halin iadesi mümkün ise değişikliğin izalesi ammenin veya malikin menfaatlerini esaslı surette haleldar etmiyorsa eser sahibi eseri eski hale getirebilir.
3. Mali haklara tecavüz halinde:
Madde 68 – (Değişik: 23/1/2008-5728/137 md.)
Eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya hertürlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir.
İzinsiz çoğaltılan kopyalar satışa çıkarılmamışsa hak sahibi çoğaltılmış kopyaların, çoğaltmaya yarayan film, kalıp ve benzeri araçların imhasını veya üretim maliyet fiyatını geçmeyecek uygun bir bedel karşılığında kendisine verilmesini ya da sözleşme olması durumunda isteyebileceği miktarın üç kat fazlasını talep edebilir. Bu husus, izinsiz çoğaltanın hukuki sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
İzinsiz çoğaltılan kopyalar satışa çıkarılmışsa hak sahibi, tecavüz edenin elinde bulunan nüshalar hakkında ikinci fıkradaki şıklardan birini kullanabilir.
İkinci ve üçüncü fıkraların eser sahibinden başka hak sahiplerince uygulanabilmesi için eser sahibinin bu Kanunun 52 nci maddesine uygun yazılı çoğaltma izni aranır.
Hak sahiplerinden biri, ikinci ve üçüncü fıkralar uyarınca talepte bulunduklarında Ceza Muhakemesi Kanununun el koymaya ilişkin hükümleri delil elde etmek amacı dışında uygulanmaz.
Bedel talebinde bulunan kişi, tecavüz edene karşı onunla bir sözleşme yapmış olması halinde haiz olabileceği bütün hak ve yetkileri ileri sürebilir.
II – Tecavüzün men'i davası:
Madde 69 – Mali veya manevi haklarında tecavüz tehlikesine maruz kalan eser sahibi muhtemel tecavüzün önlenmesini dava edebilir. Vakı olan tecavüzün devam veya tekrarı muhtemel görülen hallerde de aynı hüküm caridir.
66 ncı maddenin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarının hükümleri burada da uygulanır.
III – Tazminat davası:
Madde 70 – (Değişik birinci fıkra: 7/6/1995 - 4110/22 md.) Manevi hakları haleldar edilen kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat ödenmesi için dava açabilir. Mahkeme, bu para yerine veya bunlara ek olarak başka bir manevi tazminat şekline de hükmedebilir.
Mali hakları haleldar edilen kimse, tecavüz edenin kusuru varsa haksız fiillere mütaallik hükümler dairesinde tazminat talep edebilir.
Birinci ve ikinci fıkralardaki hallerde, tecavüze uğrayan kimse tazminattan başka temin edilen karın kendisine verilmesini de istiyebilir. Bu halde 68 inci madde uyarınca talep edilen bedel indirilir.
Sayfa 24
2413
B) Ceza davaları:
I – Suçlar:
1. Manevi, mali veya bağlantılı haklara tecavüz (1)
Madde 71 – (Değişik: 23/1/2008-5728/138 md.)
Bu Kanunda koruma altına alınan fikir ve sanat eserleriyle ilgili manevi, mali veya bağlantılı hakları ihlal ederek:
1. Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı hak sahibi kişilerin yazılı izni olmaksızın işleyen, temsil eden, çoğaltan, değiştiren, dağıtan, her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma ileten, yayımlayan ya da hukuka aykırı olarak işlenen veya çoğaltılan eserleri satışa arz eden, satan, kiralamak veya ödünç vermek suretiyle ya da sair şekilde yayan, ticarî amaçla satın alan, ithal veya ihraç eden, kişisel kullanım amacı dışında elinde bulunduran ya da depolayan kişi hakkında bir yıldan beş yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
2. Başkasına ait esere, kendi eseri olarak ad koyan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılır. Bu fiilin dağıtmak veya yayımlamak suretiyle işlenmesi hâlinde, hapis cezasının üst sınırı beş yıl olup, adlî para cezasına hükmolunamaz.
3. Bir eserden kaynak göstermeksizin iktibasta bulunan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılır.
4. Hak sahibi kişilerin izni olmaksızın, alenileşmemiş bir eserin muhtevası hakkında kamuya açıklamada bulunan kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
5. Bir eserle ilgili olarak yetersiz, yanlış veya aldatıcı mahiyette kaynak gösteren kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
6. Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı, tanınmış bir başkasının adını kullanarak çoğaltan, dağıtan, yayan veya yayımlayan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılır.
Bu Kanunun ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında bahsi geçen fiilleri yetkisiz olarak işleyenler ile bu Kanunda tanınmış hakları ihlâl etmeye devam eden bilgi içerik sağlayıcılar hakkında, fiilleri daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Hukuka aykırı olarak üretilmiş, işlenmiş, çoğaltılmış, dağıtılmış veya yayımlanmış bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı satışa arz eden, satan veya satın alan kişi, kovuşturma evresinden önce bunları kimden temin ettiğini bildirerek yakalanmalarını sağladığı takdirde, hakkında verilecek cezadan indirim yapılabileceği gibi ceza vermekten de vazgeçilebilir.
2. Koruyucu programları etkisiz kılmaya yönelik hazırlık hareketleri (2)
Cevap: Asıl tehlike nedir?
http://www.supermeydan.net/forum/for...read15430.html
Sözü edilen Makale Hasan CEMAL 'in bir başkasından alıntısıysa HASAN CEMAL alıntı olduğunu neden belirtmemiş?
Belirtmemişse kendi yazısı mı?
Cevap: Asıl tehlike nedir?
www.atillayayladestek.org sitesinde forum alanında yayımlanmış.?
Asker-Yargı-Üniversite İttifakı
Yazan: vedatBu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır tarih: 2007-09-21 11:45:44Merhaba arkadaşlar
Size Hasan Cemalin makalesini aktarayım.
"Türkiye'de dinci darbe tehlikesi yoktur." diyen Hasan Cemal asıl tehlikenin ne olduğunu geçmişten örnek vererek yazdı.
"Türkiye'de dinci darbe tehlikesi yoktur." diyen Hasan Cemal asıl tehlikenin ne olduğunu geçmişten örnek vererek yazdı.
Hasan Cemal / Milliyet
Asıl tehlike nedir?
Gazetelerin dünkü birinci sayfalarında, yargı büyükleriyle üniversite rektörlerinin sivil anayasa konusundaki zehir zemberek çıkışlarını okuyunca, 27 yıl önceki o tören gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti.
Tarih, 18 Eylül 1980.
Tank sesiyle yeni uyanmıştık.
Darbe altıncı günündeydi.
TBMM Şeref Salonu.
Bütün devlet orada.
Dikkatle izliyorum.
Başta Evren Paşa, askeri cuntanın üyeleri yan yana dizilmiş, biraz fazla süslü püslü üniformalarıyla ayakta put gibi duruyorlar.
Balkonda, Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası Beethoven'ın Kader Senfonisi'ni çalıyor.
Darbe, kutlamaları kabul ediyor.
Yüksek yargı organlarının üyeleri, üniversite rektörleri sıraya girmiş, daha altı gün önce parlamentoyu kapatarak parti liderlerini hapsetmiş darbecileri tebrik ediyorlar.
İlginç bir görüntüydü.(x)
Demokrasi adına da hazindi.
Asker-yargı-üniversite...
Bu ittifak yaptı, 12 Eylül askeri yönetiminin anayasasını. Demokrasinin kolunu kanadını kırarak Türkiye'nin sırtına bir deli gömleği gibi giydirilen 1982 Anayasası, bu ittifakın ürünüydü.
Dün gazetelerin birinci sayfalarını okurken yine o töreni ve milletin oyuyla seçim sandığından çıkana öteden beri hiç güvenmeyen o ittifakı anımsadım.
Rektörler konuşuyordu.
Başsavcı konuşuyordu.
'Sivil anayasa'ya kırmızı kart çakılıyor, üniversitelerde türban yasağının kaldırılması halinde AKP'nin de Refah ve Fazilet gibi kapatılabileceği söyleniyordu.
Kısacası:
Yargı ve üniversite aba altından sopa gösterisi yapıyordu.
Nedir bunların anlamı?..
Düşünmeye çalışın.
'Çankaya Savaşı'nın devamı mı?
Mitinglerin devamı mı?
367'nin devamı mı?
27 Nisan'ın devamı mı?
22 Temmuz'la 28 Ağustos'tan kaynaklanan hayal kırıklıklarının yaratabileceği yeni bir 28 Şubat hazırlığı mı?
Düşünmeye çalışın.
Eğer 22 Temmuz ve 28 Ağustos'ta vücut kimyanız bozulduysa, biraz tatil yapıp kafanızı dinleyin.
Yoksa bu gidişle, Türkiye'nin gündemini bulandırmak isteyen, Türkiye'ye hedef şaşırtmak isteyenlerin bir kez daha yöneldikleri 'psikolojik savaşlar'ın gönüllü ya da gönülsüz aleti olacaksınız.
Geçmişte yaşandı bu.
Ders almadık mı?..
Bugün bu ülkede demokrasi kavgası yaşanıyor. Sivil anayasa da bu mücadelenin parçası.
Oysa, Türkiye'nin yüzde 80 küsurunu temsil eden bir parlamento var. İktidarda, oyların yüzde 47'sini almış bir partinin tek başına kurduğu bir hükümet var.
Herşey meşru.
Parlamentonun da, hükümetin de meşruiyet tabanı son derece geniş ve sağlam. Böyle bir parlamento mu anayasa yapamaz? Böyle bir hükümet mi yeni bir anayasa önerisiyle ortaya çıkamaz?
Anayasaları bu ülkede sadece darbeciler ile onların sivil müttefikleri mi yapacak? Üniversitede türban yasağının kaldırılmasını istemek, parti kapatma nedeni mi sayılacak? Bunun için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları bile koca koca hukukçular tarafından çarpıtılacak mı?
Ayıp, geçelim.
Türkiye'yi Malezya'ya benzetmek, Türkiye'yi İran'la, Cezayir'le mukayese etmek, hiç kuşkunuz olmasın, Türkiye'yi ve modernleşme tarihini küçümsemektir, bu ülkenin gelişmişliğini fena halde hafife almaktır.
Altını çiziyorum:
Türkiye'de dinci darbe tehlikesi yoktur.
Ama böyle bir senaryoyu sabah akşam medyada ısıtanlar, sivil asker başka darbeleri tetikleyebilecek psikolojik kampanyaların aleti durumuna düşebilirler.
Asıl tehlike budur.
Hasan Cemal / Milliyet
—————————
x TBMM'de yapılan 18 Eylül 1980 tarihli bu törenin ayrıntılı öyküsünü öğrenmek isteyenler, Hasan Cemal'in Tank Sesiyle Uyanmak isimli kitabının ilk bölümüne bakabilirler.
Cevap: Asıl tehlike nedir?
Asıl Tehlike, Milliyet'in arşivine sahip çıkamamasıdır.. :)
Daha evvel okumuş olduğum bu yazıyı burada gördükten sonra aynı mı değil mi diye bakmak istediğimde nedense ulaşamadım yada aramasını bilemedim.
Önbellekten ulaşmak mümkün fakat arşivde yok dolayısıyla emin olamayınca link de veremedim.
Eğer yazara ait bir yazı olmasaydı zaten gerekli açıklamayı yapardı.
Cevap: Asıl tehlike nedir?
Hasan CEMAL Asıl tehlike nedir?
Gazetelerin dünkü birinci sayfalarında, yargı büyükleriyle üniversite rektörlerinin sivil anayasa konusundaki zehir zemberek çıkışlarını okuyunca, 27 yıl önceki o tören gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti.
Tarih, 18 Eylül 1980.
Tank sesiyle yeni uyanmıştık.
Darbe altıncı günündeydi.
TBMM Şeref Salonu.
Bütün devlet orada.
Dikkatle izliyorum.
Başta Evren Paşa, askeri cuntanın üyeleri yan yana dizilmiş, biraz fazla süslü püslü üniformalarıyla ayakta put gibi duruyorlar.
Balkonda, Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası Beethoven'ın Kader Senfonisi'ni çalıyor
Kaynak yazının tamamı:http://www.milliyet.com.tr/2007/09/21/yazar/cemal.html
Asıl tehlike budur.
(Yazan: bartelmi diaz, 26-08-2010 12:26:15 )
���������-
x TBMM'de yapılan 18 Eylül 1980 tarihli bu törenin ayrıntılı öyküsünü öğrenmek isteyenler, Hasan Cemal'in Tank Sesiyle Uyanmak isimli kitabının ilk bölümüne bakabilirler.
h.cemal@milliyet.com.tr
Cevap: Asıl tehlike nedir?
26-08-2010 10:26:15
bartelmi diaz
Asıl tehlike nedir?
Gazetelerin birinci sayfalarında ,yargı büyükleriyle üniversite rektörlerinin sivil anayasa konusundaki zehir zemberek çıkışlarını okuyunca 30 yıl önceki o tören tekrar akıllara geliyordu..
__________________________________________________ ____________
.18-09-2010 09:29:49 Asıl tehlike nedir? commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı Bu yazı sizin mi? Yaşınız uygun değil böyle bir yazı yazmaya...
Asıl tehlike kendisine ait olmayan bir yazıyı yazarın adını bile yazmadan kendisininmiş gibi hemde bir hukuk sitesine koyan hukuk fakültesi öğrencisinin yetişmesidir.. gerisi hikayedir..
__________________________________________________ _____________________
18-09-2010 09:29:49 Asıl tehlike nedir?
bartelmi diaz
Kıdemli Üye
Emin olabilirsiniz beyefendi bir yazardan alıntı olmadığına.Ama nedense sizi rahatsız eden bir yazı sanırım.Çünkü yorum da bile bulunamamışsınız.Konuyu geçiştirmek maksadıyla bir laf kalabalığı yapmışsınız.
__________________________________________________ ______________________
27-09-2010 11:08:37 N'olacak Bu CHP'nin Hali?
Sevgili Tangör bey birincisi Hasan CEMAL yazısıyla ilgili çok yakında sizlere bir kanıt sunacağım ve umarım o zaman benden özür dilersiniz
__________________________________________________ __________________
01-10-2010 00:20:24 N'olacak Bu CHP'nin Hali?
feyyar rumuzlu üyeden alıntı
Chp nin parmağı çıkar ne demek sayın Bartelmi diaz,kesinleşmiş bir mahkeme kararı varmı?Elinizde bir kanıt varmı.Yok öyle 3 kuruşa bir simit.Maliye kıskacından korkup yandaş diye adlandırılan medyada yazılanlara göremi söylüyorsunuz bunları.O bunu demiş bu şunu demişi bırakın.Köşe yazarlarından alıntılarıda bırakın.Sallıyacaksanız bir kuruma elinizde belge olmalı.Burası hukuk sitesi.Dedikodulara dayanarak ileti yazmayın lütfen.
sayın bartelmi diaz Bana ait dediğiniz yazınızın 26-Ağutos-2010 tarihinden 13-10-2010 tarihine kadar gecen 49 gün içersinde iddia sahibi olarak sizden bu güne kadar verdiğiniz sözü ve yazınızı ıspatlamanızı site üyeleri ve ben beklemekteyim .