Bu gün 44 kişi düğünde can verdi, sizden tık yok:(
Printable View
Bu gün 44 kişi düğünde can verdi, sizden tık yok:(
Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifa, yakınlarına sabır ve metanet diliyorum. Ülkemizde hertürlü şiddet olaylarının son bulması ve HUZUR'a kavuşmamız dileğiyle, duyarlılığınız için teşekkürler Sayın milo, sağ olun var olun!
Saygılarımla,
Olaya İlişkin Haber ve Detayları:
Mardin'de düğün evine maskeli katillerin 4 değişik koldan otomatik silahlarla yaptığı saldırıda ortalık kan gölüne döndü. Katliama dönüşen baskında 6'sı çocuk, 16'sı kadın toplam 44 kişi hayatını kaybetti. Baskının ardından 8 kişi silahlarıyla birlikte gözaltına alındı. Gözaltına alınan kardeşlerden çoğunun soyadı, öldürülenlerle aynı. Saldırganlardan birinin bastığı düğündeki kızla evlenmek istediği öğrenildi. Katliamla ilgili son acı haber ise İçişleri Bakanı'ndan geldi: Ölen kadınların 3'ü hamile...
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11577560.asp?gid=233
http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=190752
Atalay: Korucular olayın içinde
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Mardin’deki katliamda korucuların parmağının olmasının çok üzücü olduğunu belirterek, “Ölenler ve öldüren zanlılar arasında korucular var. Silahlar da korucu silahları” dedi.
http://www.ntvmsnbc.com/id/24964167/
http://haber.mynet.com/detail_news/?...te=05Mayis2009
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11589024.asp?gid=233
Yıl 2009
Şeyhler şıhlar dergahlarında ölüm fermanları veriyor. Tekkeleri kapatalı kaç yıl olmuş. Bunca yıl tık dememişiz şimdi neyin hesabını soruyorsunuz?
Sevmediği bir adamla evlenirken tık etme hakkı olmayan bir gelin öldürülmüş. Hergün kaç kızımız kadınımız törelere kurban olurken sesimiz mi çıkmışki şimdi çıksın?
Kalaşnikof gölgesinde büyümüş, barut kokusunu kanıksamış çocuklar, başka çocukları anlının ortasından vurmuş. Onlarca yıl silah seslerini bastıramamış sesimiz şimdi hangi sessizliğin hesabını vereceğiz?
Sesimiz var mı gerçekten bizim? Siz ne zaman duydunuz kendi sesinizi en son? Yoksa katilin elindeki silahı eline veren olduğumuz için suçluluğun suskunluğumu bu..
Aşiret... Devlet... Güç
Mardin’in Mazıdağı ilçesinin 300 nüfuslu Bilge köyünde bir eve yapılan silahlı baskını “İki aile arasında ihtilaf ve husumet vardı” biçiminde değerlendirebilir miyiz?
Bir yaşındaki bir çocuğu, 16 yaşındaki bir kızı, hamile üç kadını çapraz ateşe tutan bir düşünce, ancak “aşiret toplumları”nda olur.
Televizyona çıkan Güneydoğulu milletvekillerinin bu durumu “Aşiret reislerine, kanaat önderlerine iş düşüyor” diyerek geçiştirmeleri ise ayrı bir konu.
İlkellik, bağnazlık, kin, nefret, öç alma!
Ortaya çıkan fotoğraf bu!
Ölen çocuklar, kadınlar, erkekler!
Ellerinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin verdiği uzun namlulu otomatik silahlar!
Köyün erkeklerinin hemen hemen tümü korucu.
Koruculuk sistemini tartışmaktan kaçanlar, Bilge köyündeki kan gölünü görmeli...
Çünkü, bu silahlar devlet tarafından verilmiş. Geçmişte olduğu gibi, devlet tarafından da hiç denetlenmemiş.
Oysa Güneydoğu’daki koruculuk sistemi öteden beri hep tartışılır olmuştur!
Köy düğünlerinde korucubaşları, korucular devletin verdiği o silahlarla havaya ateş açmışlar, o silahlarla coşkularını dışavurmuşlar ve yine o silahlarla daha önceleri nice cinayetler işlenmiş.
Türkiye’nin bu gerçeği görmesi gerekir!
***
Türkiye bu gerçeği görebiliyor mu?
Kürt kökenli yurttaşlarımız olayın feodal yapıyla, aşiret toplumuyla, gelenek ve göreneklerle ilgisi olmadığını söyleyip işin içinden çıkmaya çalışıyorlar:
“Bu tür cinayetler, salt Güneydoğu’da değil, Ege’de, Karadeniz’de, Trakya’da, Türkiye’nin dört bir yanında işleniyor.”
Güneydoğu’da bir aşiret toplumu yaratıldığının, bu toplumun siyasal erk tarafından beslendiğinin nedense farkında değiliz.
Elbet Mardin tüm renkleri, dinleri, dilleri içinde barındırır, sevgiyi bir yaşam biçimi olarak görür.
Belki 50-60 yıl önce böyleydi bu görüntü...
Ya şimdi?
Feodal yapı ve şeyhlik bölgede mutlak egemenliğini kurdu; koruculuk sistemi yörede aşiretleri daha da güçlendirdi.
Bu gerçeği görmezden gelirsek, Mardin’in Mazıdağı ilçesinin Bilge köyünde 44 kişinin neden katledildiğini kavramakta zorlanırız.
Bu bir töre eyleminden öte, bir kıyımdır!
Yasasızlık ikliminin geçerli olduğu toplumlarda eli silahlı korucular devleti arkalarına almanın getirdiği rahatlıkla bu kanlı eylemi gerçekleştirmişlerdir.
Güneydoğu’da koruculuk sistemi yıllardır tartışma konusu olmadı mı?
Devlet gücünü arkasına alan aşiretler, hem silahlandı hem de maaş aldı.
Bu işten aşiret liderleri para kazandı... İçlerinde uyuşturucu işine girenler oldu...
Devlet bunları koruyup kolladı geçmişte.
***
Saldırganların kanlı eylemi maske takarak gerçekleştirmeleri ne anlama geliyor?
Bazılarının aynı köyden olmadıkları, savlar arasında...
Mardin 1990’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerle adını duyurdu... Diyarbakır, Mardin ve Batman’da pek çok faili meçhul cinayet işlendi.
Sokak ortasında insanlar infaz edildi!
Cinayetlerin hiçbirisi aydınlatılamadı!
Boşalan, yakılan köyler, kan davası, aşiret terörü, Hizbullah ve PKK...
Bilge köyündeki katliamın amca kızıyla evlenmek için yapıldığı görüşü ne kadar inandırıcı olabilir?
Köy yakınındaki alabalık tesisleri, piknik yeri anlaşmazlığı da var.
Ancak katliamın bir başka boyutu daha var, o da şu:
“Bizi devlet korur, ne yaparsak yanımıza kalır!”
Bilge, bir korucu köyü...
Ellerinde devletin verdiği silahlarla çocukları, hamile kadınları, erkekleri, kızları, yaşlıları öldüren caniler o gücü nereden buldular?
***
Silahlı bir aşiret toplumu yaratan devlet canilere teslim etmişti Bilge köyünü!
Katliamı bu boyutuyla değerlendirmek gerekmiyor mu?
Mezopotamya ve İyonya tarihin, kültürün coğrafyasıydı Anadolu’da...
İlkelliğin, bağnazlığın değil!
Hikmet Çetinkaya
Mardin Bilge köyüne (Zenkırt) bağlı Kırkçeşme (Çelkani) mevkiinde gerçekleştirilen katliam insan kanını donduracak mahiyette. Olayın gerçekleştiği mevki bir piknik ve mesire yeridir. 5 km yakınında bulunan Sultanşeyhmus'un (Şeyh Musa) kabri günün her saatinde ziyaretçilerle dolup taşar.
Bölgenin her yerinden insanlar gelir, burada kurban keser, piknik yaparlar. Böyle bir mekânda böyle bir katliamın gerçekleştirilmiş olması çok düşündürücü. Demek ki katliamı yapanların kutsala saygıları yok. Olmadığını iki noktadan daha anlıyoruz:
1) Öldürdükleri şahıslar toplu halde yatsı namazlarını eda ediyorlardı. Ankara'dan yeni tayin edilmiş imamın arkasında namaz kılan erkekler, kadınlar ve çocuklar acımasızca kurşuna dizildi. İslam geleneğinde ibadethanelere saldırılmadığı gibi, ibadet sırasında da kimseye saldırılmaz.
2) Bu katliamda İslam bakış açısından işlenen diğer büyük suç 6'sı çocuk 17'si kadın ve içlerinde çok sayıda yaşlı insan olmak üzere 45 insanın öldürülmesi. Köyün erkeklerinin büyük bir bölümü korucu olduğundan görevlerinin başındaydı. Çocuk, kadın, yaşlı insan ve masum erkek öldürmek de büyük bir suç.
Fakat elbette en büyük suç (ve cürüm), şu veya bu husumetten dolayı bunca insanın katledilmesidir. Demek ki bu katliamı gözünü kırpmadan gerçekleştirenlerin din umurlarında değil. Olayın ekranlara düşmesinden itibaren aydınlanmacılar, bölgenin nasıl ağır bir "töre ve namus baskısı" altında inlediğini, "feodal ilişki ve yapılar"ın devam edip bu gibi katliamlara sebebiyet verdiğini anlatmaya; hemen arkasından bölgeye daha otoriter ve emredici modernizasyon politikalarıyla müdahale edilmesi gerektiğini söylemeye başladılar. Hakikatte bölgeyi bu hale getiren tam da bu önerilen "çözüm"den başkası değil.
Bu katliam, farklı din müntesipleri, farklı etnik gruplar arasında olmadı; aksine aynı dinden, aynı etnik gruptan insanlar arasında oldu. Serf-senyör ilişkisinin olmadığı bölgede feodaliteden de söz edilemez, bunu iddia etmek yaygın cehalettir. Töre ve namus cinayetlerinin varlığı gerçektir, ama töre ve namus cinayetleri tek başına olup bitenleri açıklamaya yetmiyor.
Bölge yakın tarihte kendi kaderine terk edilmiş; insanlar kültürel ve ekonomik olarak mahrumiyetler içinde yaşamış; ikna olmadıkları bir dünya görüşüne ve hayat tarzına mecbur edilmiş. Bunlar yetmiyorken bölge 1984'ten bu yana 40 bin öldürme hadisesine sahne olmuş. 17.500 faili meçhul cinayetten, yakılan veya sakinleri göçe zorlanan 3 bin köyden söz ediliyor. İtirafçılar, asit kuyuları, taranan minibüsler, helikopterlerden atılan insanlar Ergenekon davasının belli başlı konuları. Aşırı yoksulluk, eğitim, sağlık ve altyapının yetersizliği, gençlerin-köylerin Korucu ve PKK olarak bölünmesi bölgenin sadece iktisadi yapısını değil, beşeri yapısını da çökertmiş durumda. PKK ve devlet, biri diğerinin varlığını imha etmek, kökünü kazımak üzere savaşıyorlar. Düşman ancak imha edilerek cezalandırılabilir kültürü, mücadele ve rekabetin esası olmuş. Din baskı altında, bölgenin alimleri, şeyhleri itibardan düşürülmüş.
Öte yandan toplumun derin katmanlarında giderek kök salmaya başlayan bir şiddet kültürü söz konusu. Büyük şehirlerde bu şiddet başka şekillerde kendini açığa vuruyor: Annesini öldüren üniversiteli kız, yeğenlerini doğrayan dayılar-amcalar, kız arkadaşının kafasını kesip çöpe atan zengin-eğitimli gençler, kalabalıkları tarayan hasımlar, kendisine "minibüste lahmacun mu yenir?" diyen insanları anında bıçaklayan kabadayılar. Cinnet geçirenler, çoluk çocuğunu, karısını dövenler, intihar edenler, boşananlar, delirenler. Boşlukta yaşayanlar, adalet tesis edilmediği için ihkak-ı hak yapanlar, kendi hukukunu kendisi ihdas edip uygulayanlar. Türkiye toplumu iyi yolda değil. Zenkırt katliamı ders çıkaracağımız son musibet olsun. Kız, arazi veya kan davası... Husumetin sebepleri ne olursa olsun ceza veya intikamı bu değil. Bu başka bir şeydir.
Ali Bulaç, 6 Mayıs 2009
"Koruculuk nedeniyle aileler çocuklarının peşine düşemiyor"
http://www.bianet.org/bianet/insan-h...lahsizlandirin
Katliamla ilgili iddia
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11603745.asp?gid=229
Koruculuk sistemi ne olacak?
http://www.haber3.com/news_detail.php?id=472371
Asker koruculuğa bakışını açıkladı
http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=191234
Forumu açan değerli Milo dahil sayın Gecem 1970 hariç kimse bir şey yazmamış. Ne biçim forum bu . Gerçi böyle insanlık dışı bir olaya ne yazılabilir derseniz o da ayrı bir konu tabiiki...
Haberi ilk duyduğumda anlamakta güçlük çektim. Daha açığı algılayamadım. Gece mece demedim tvleri açtım ve inanamadım nutkum tutuldu hafif bir spazm geçirdim dersem yeridir. Bir şey olmuşta ne olmuş? Neden olmuş nasıl olmuş anlayabilmek İNSAN OLARAK MÜMKÜN DEĞİL bende o yüzden algılayamadım sanırım. Sonradan anladığımda midemi bulandırdı.... Hele hele üç kadının da hamile olduğunu öğrenince iyice bunaldım.
Bu olayın izah tarzı yoktur bana göre. Sadece saptırma yolları olabilir ki onu görüyoruz bazı köşe yazarlarında burada ki iletilerde. Olayların açıklaması olabilmesi için baştan insan faktörü olması gerekir ki sosyolojik psikolojik cart curt faktörleri değerlendirerek bir sonuç bulalım. Bunu yapana İNSAN diyecek birisi çıkabilir mi? Bunlar hatalı üretim. nasıl hatalı üretimdeki eşyalar imha ediliyorsa bu tip hatalı üretimlerde imha edilmeli. Bakınız idam edilmeli demiyorum! İmha edilmeli hatalı üretimden dolayı diyorum. Çünkü idam insana işlediği suçtan verilen yaşam fonksiyonunun izolesi cezasıdır. Bunlar İNSAN olamayacağına göre böyle bir ceza olsada düşünülemez. SAVAŞ dahil hiç bir gerekçe bu vahşeti haklı gösteremez. Bunu vahşi hayvan dediğiniz hayvanlar bile yapmaz. Bunu yapanlardan birisi sözde ''şıh''mış. Yani üst düzey DİNİ KİŞİLİK kendini öyle lanse etmiş bir zavallı bir hayvan... (Pardon hayvana hakaret oldu bir aşağılık yaratık) Şimdi bu İNSAN OLMAYANLARIN DİNİ OLUR MU? VARSA ACABA HANGİSİ? İşte işin acısı bu aşağılık yaratıklar ve başındaki şıh denen mahlukat emin olun din hakkında üçgün öncesine kadar büyük adamdı... İşte hep anlatmaya çalıştığım dinci dediğim tipler varya onlara tipik örnektir bu aşağılık kişilik...
Konuyu sapıttırmak isteyenlere asla taviz vermeyiniz ve saptırılmasına yol açan yazılara eleştiri yazınız. Bu sorunun temeli EĞİTİMSİZLİK VE FEODAL YAPININ KIRILMAK İSTENMEMESİDİR. Yani 2004 ten beri yazdığım bu tip yazılarda en çok değindiğim konu çağdaş eğitim ve uygar insan yetiştirememe sorunumuzdur. Rahmetli Ecevit hariç bir çok politikacımız DOĞUNUN bu feodal derbeylik aşiret yapısından oy uğruna yararlanmıştır. Aşiret reislerini eğitim durumuna bile bakmadan meclise taşıyan bundan dolayıda bu çağdışı yapıya göz yuman siyasetin sorumluluğudur aslında bu birazda...
Bu forumda yazılmış linklerde verilmiş özellikle siyaset eksenli olarak ''koruculuğa'' suç bindirilmeye çalışılmış... Ha koruculuğu savunduğum filan yok çok ciddi tartışılması kademeli olarak azaltılması ama o kişilerede iş bulunması gereken bir yapıdır koruculuk. Hiç bir güvenceleri olmadan belli bir para karşılığı işin acısı eğitim ve psikolojik konumlarına da bakılmadan yapılan bir görevlendirmedir koruculuk. Daha acısı bazı çıkar çevreleri aşiret ve ağalara bağlıdır koruculuk.... Bu yüzden çok ciddi değerlendirilmeli masaya yatırılmalı bir formül bulunmalıdır. AMMA BU OLAYDA ASLA VE KATA KORUCU FAKTÖRÜ YOKTUR. VAR DİYEN SADECE KONUYU BAŞKA YERE ÇEKMEYE ÇALIŞANLARDIR. KANMAYIN.
Şimdi diyorlarki silahlar devletin di koruculuk bu yüzden kötü!!! Sanırsın ki ülkede başka silah yok... Ulan PKK nın elinde ki silah ne ? O da mı devletin verdiği silah? 10 gün önce ki Bostancı'da ki rezalet ne ? Tek başına adamdan çıkan onca silah ve ölenlerin sorumlusu damı devletin silahı ? ( Ölenlerin sorumluluğu devletin dangalaklığı o ayrı orada vali ve Emniyet Müdürü de konu mankeni devleti temsil ettikleri yok... 1 Mayıs ta gaz sıktırma görevlisi muhteşem ikili...) Uyduruk maçlardan sonra savaş yerine dönen istanbulda atılan silahlarda mı devletin silahı ? Bu ülkede silah bulmak ekmek bulmaktan kolay be... Ha ülkede silah hiç olmaz tek devlette vardır o zaman bu sözün anlamı olur ama böyle bir ülkede olamaz. nereye dokunsan silah dökülüyor... Sanırsın ki eski SSCB silahları burada.... O zaman şunu kabul edeceğiz bu kişiler bu vahşeti zaten yapacaklardı ve planını yapmışlar. Namaza kadar ayarlamışlar silah teferruat burada.... Bu olay korucu devlet silahı filan değil insanllık eğitim feodalite sorunudur.
Bu sorun doğuyu başı boş bırakarak şeyhlere şıhlara teslim eden aşiret reislerini adam yerine koyan feodaliteye hoşgörü gösteren 12 yaşında ki kızın evlenmesine ses çıkarmayıp görmeze yatan dört eş alanı yok sayan devletin sorunudur... Köydeki tüm çocukların Kur'an bilmesi ( Bilmesinler diyen yok ) ama buna karşılık türkçe matematik bilmemesidir . Kur'an kursunun açık Okulun kapalı olmasıdır... Özetle devletin olmamasıdır... Ha devlet olmazsa ne olur ? İşte böyle mahlukatlar fink atar...
Sevgili komodor seni mi kıracam, yazalım bari:)
Amok : (Malezyaca, gözü kara, hiddetle saldıran ve öldüren) Malezya kültüründe katletmeye yönelik çılgınlık durumunu tanımlar. Filipinler'de juramentado olarak bilinir. Cinnet halinde olma, sonuçlarını hesap edemeden şiddet kullanma durumudur. Psikoloji biliminde amok, derin bir düşünce döneminin sonrasında gelen şiddet ve bazen cinayet ile sonuçlanan atakların görüldüğü disosiyatif bir tablodur. Durum erkekler arasında yaygın ve bir hakaret sonrasında başlama eğilimindedir. Bireyde kötülüğe uğradığına ya da uğrayacağına dair sanrılar bulunmaktadır. Psikiyatride ender görülen kültüre özgü sendromlar arasında geçen "amok" durumunun Malezya kültürüne özel olabileceği ve kültüre özgü sendromlara örnek gösterilebileceği ifade edilmektedir. Bazı kaynaklar ise günümüz toplumu ve "amok" durumunun tarihsel ilişkisini tartışarak modern endüstri toplumunda da benzer bir tablonun görülebileceğini ileri sürmektedir. Bu özel durum altında olan, ister silahla, ister bir araçla suç işleyen, toplu öldürme ya da yaralamalarda bulunan kişilere Amok koşucusu adı verilmektedir. Vikipedi' den alınmıştır.
Bu olayın ekonomik, sosyolojik, psikolojik, pedagojik vesairelojik pek çok açıklamasını, yorumunu yapabilirsiniz. Bahaneyle koruculuk sistemini sorgulayabilirsiniz. Hatta toplumda kadının yerini tartışabilirsiniz ( bir bölge milletvekili bu olayın ardına mutlaka kadın vardır demişti) Bu tür olayların neden hep doğuda olduğunu araştırabilir kilolarca bilimsel eserler verebilirsiniz. Bir Kürt arkadaşımın " Kürt olmaktan utanıyorum" ifadesi üzerine günlerce yorum yapabilirsiniz.
Ama olayın yukarıda tanımlanan amok durumu dışında bence başka doğru bir tanımlaması veya açıklaması yoktur.
Mardin'in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge köyündeki saldırıda ailesinden yaklaşık 23 kişiyi kaybeden Mekiye Çelebi (30), saldırıdan sonraailelerinden çok sayıda kişinin boşanmak istediğini söyledi. Aynı aileden Asuman Çelebi de, eşiyle severek evlendiklerini, saldırı sonrasında da isteyerek ayrıldıklarını belirtti.
Mekiye Çelebi, saldırının düzenlendiği gece köyü teröristlerin bastığını düşündüklerini, silahını alarak evinin camından dışarı bakıp, ne olup bittiğini anlamaya çalıştığını söyledi. Camdan saldırının düzenlendiği kayınpederinin evinin salonuna baktığını, üzerlerine mermi sıkılan yakınlarının hareket ettiğini gördüğünü bildirdi.
Katliam köyünde buruk Anneler Günü
Saldırının 2-3 dakika sürdüğünü ifade eden Çelebi, “Saldırıda annemi, babamı, 2 ağabeyimi, kayınpederimi, 4 amcamı, 4 teyzemi, dayımı, yengelerimi, amcamın çocuklarını ve iki görümcemi kaybettim. Ailemden 23 kişiyi saldırıda öldü. Benim çocuklarım da o evdeydi. Evin bir odasında çocukları yatırmışlar. Saldırıyı gerçekleştirenler salondakileri öldürdükten sonra çocukların nerede olduğunu da araştırmışlar” dedi.
“SALDIRIYI YAPANLARDAN BİRİSİ YARDIMA GELDİ”
Mekiye Çelebi, saldırıyı gerçekleştirenleri gördüğünde çok şaşırdığını belirterek, saldırganların kapı komşusu olduğunu öne sürdü.
Olaydan sonra evdeki yaralıları hastaneye yetiştirmeye çalıştığını anlatan Çelebi, saldırıyı gerçekleştirdiğini iddia ettiği kişilerden birinin de yanına geldiğini kaydetti. Çelebi, şöyle konuştu:
“Herkes öldü sandım. Sonra yaralıları battaniyelerle taşımaya başladım. Saldırıyı yapanlardan birisi yardıma geldi. Bütün misafirlerin çocukları oradaydı. Çocukları öldürmesinden korktum. İterek 'defol' dedim. Allah bana cesaret verdi. O anda beni de öldürebilirdi. Saldırıyı yapanlar konuşmalarında 'büyükleri öldürdük küçükleri de bırakmayın. Büyük Cemil'i yok ettik. Küçük Cemil'i de yok edin' demişler. Oğlumu halası ahırda hayvanların içinde saklamış.”
"ÇOCUKLARI EVLATLIK VERMEYİZ"
Saldırıda ailesinden çok kişiyi kaybettiğini, ancak güçlü olmak zorunda olduğunu belirten Çelebi, yakınlarının öksüz ve yetimlerine de kendisinin bakacağını söyledi.
Çelebi, saldırıda anne ve babasını kaybeden çok sayda çocuk bulunduğunu, ancak bu çocukları aile olarak evlatlık vermeyi düşünmediklerini dile getirdi.
Ekonomik sıkıntılarının bulunmadığını vurgulayan Çelebi, şöyle dedi:
“Saldırıda hayatını kaybedenlerin geride bıraktığı öksüz ve yetimlerin ekonomik sıkıntısı yok. Arazilerimiz var. Irak'a yük taşıyan kamyonlarımız var. Alabalık tesislerimiz var. Ekonomik sıkıntımız yok. Devletimiz köyümüze karakol ve çocuklar için okul yapsın. Çocuklarımızı vermiyoruz. Devlet yardım yapmak istiyorsa gereken yardımı yine yapsın. 5 çocuğum vardı. Ailemden kaybettiğim 23 kişinin çocuğuna da hem annelik hem babalık yapacağım. Yakınlarımın yetimine ben sahip çıkacağım. Yaşadıklarımdan sonra daha da güçlendim. 30 yaşında olmama rağmen kendimi 70 yaşında gibi hissediyorum. Hiçbir şeyden korkmuyorum. Olaydan sonra saldırıyı gerçekleştirenlerin evine giderek kapılarını çaldım. 'Çıkın dışarı' diye bağırdım. Korksaydım kendimi saklardım. O gece beni de öldürebilirlerdi. Ama fırsat kalmadı. Devletimize güveniyoruz. Devletimize sığınıyoruz. Hiçbir şeyden korkmuyoruz. Allah'a havale ediyorum. Ben de onlardan birisini öldürsem o yükün hepsi bana da geçecek. Onlar gibi olacağım. Onlar gibi olsam onlardan ne farkım kalır. Bizden korkmasınlar.”
-“ABİM DE EŞİNDEN AYRILDI”-
Mekiye Çelebi, yıllardır iki tarafın kendi aralarında kız alıp verdiğini ve iç içe olduklarını belirterek, saldırıyı gerçekleştiren aileye karşı güvenlerinin kalmadığını söyledi.
Saldırıdan sonra ailelerinden çok sayıda kişinin boşanmak istediğini ifade eden Çelebi, “Karşı taraftan aldığımız kızlara ve karşı taraftan olan damatlarımıza güvenimiz kalmadı. Saldırıyı gerçekleştirenlerle evli olan yakınlarımız da eşlerinden ayrılacak. Ağabeyim de eşinden ayrıldı. Ağabeyim Ferhat Çelebi karşı taraftan olan eşi Pınar Çelebi'den ayrılmak zorunda kaldı. 5 aylık bebekleri vardı. Onu da eşi ile birlikte gönderiyor. Onlarla bir bağımızın kalmaması gerekiyor. Severek evlenmişlerdi. Ama artık onlara güvenemeyiz” dedi.
İSTEYEREK AYRILIYORUZ
Mardin'in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge köyündeki silahlı saldırı sonrasında eşi ve oğlunu bırakan Asuman Çelebi de, eşiyle severek evlendiklerini, saldırı sonrasında da isteyerek ayrıldıklarını söyledi.
Çelebi, gazetecilere yaptığı açıklamada, eşi Şükrü Çelebi'nin olayla ilgili tutuklanan zanlılarla yakın akraba olduğunu hatırlattı.
Saldırı olayının namus veya kan davası olmadığını, köydeki herkesin kardeş ve akraba olduğunu ifade eden Çelebi, şöyle dedi:
“Çıkan haberler yalan. Benim babam karnımdaki bebeği kürtaj ettirmez. Bu tür çıkan haberler yalandır. Benim kocam karşı taraftandır. Biz severek evlendik. Bu durumdan dolayı da isteyerek ayrıldık. Gazetelerde çıkan yok (Asuman mağdur oldu) yok (Asuman arada kaldı) gibi haberler yalan. Böyle bir şey yok. Ben arada kalmadım. Seçimimi kendim yaptım. Oğlumu, kendi isteğimle bıraktım. Babasının da oğluma çok iyi bakacağıma inanıyorum. Bana hiç kimse (Oğlunu kocana ver) demedi. Oğlumu daha sonra da almayacağım. Onu kocama verdim. Babasıyla gitmesi daha doğru. Babam, (Ben senin çocuğuna bakarım) dedi, ama ben kabul etmedim. Kocamın yanında kalsın. Babası ona iyi bakar. Karnımdaki bebeğe de babam bakacak.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11619858.asp
Başta EĞİTİMSİZLİK , sonra da başıboşluk... Feodal yapı YOK aslında , kendiliğinden yok oldu... Yok olduğu için de yeri boş kaldı , dolayısıyla böylesi olaylar gelişiyor, gelişmekte..
Bugün polisin orantısız güç kullandığı yönünde birçok haberin çıktığını, çıkmakta olduğunu görüyor ve okuyoruz. Peki polisimiz kaç yıl eğitim alıyor? yıllarca öyle değil mi? bir RUH oluşuyor çünkü... Fakat buna rağmen beğenmediğimiz zamanlar da olmuyor değil; işkenceydi, kötü muamele vs diye!
Korucu kimdir? ne için vardır? ne kadar eğitim almıştır?
Bana göre ne güvenlik için güvenlidir; ne eğitimlidir; ne alt yapısı vardır! Eline silah verilmiş, " At ölür şan kalır, yiğit ölür meydan kalır" deyiminde olduğu gibidir. Başka bir şey değildir, tamamen YANLIŞTIR.
Ayrıca taş atan o çocukların yönlendirildiğini de düşünmüyorum; yıllardan beri süregelen olumsuz olayların bir yansıması olarak kendiliğinden oluşan bir olgu haline gelmiştir.
Haberlere baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliyoruz.
Teşhis bu ise çözüm ne olmalı? bulursam paylaşırım, düşünmem lazım!
1. Sevgili Çoban ;
demişsin. BÖYLE BİR DEYİM YOK. Aslında güzel ve komik olmuş. Ama maalesef yok....Alıntı:
" At ölür şan kalır, yiğit ölür meydan kalır" deyiminde olduğu gibidir.
''At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır'' diye bir tümce var. Bu da deyim değil ATASÖZÜDÜR . Birde buna ilave yapılmış bir halk deyimi hali vardiır...
'' At ölür meydan kalır, yiğit ölür şanı kalır, eşeklik baki kalır '' şeklinde aslında yazınıza cuk oturan söz de bu...
2. Sevgili Milo ;
AMOK Cumhuriyet gazetesinin bulmacalarında en çok sorulan sorulardan birisidir. '' Malezya halkında görülen öldürücü bir delilik'' diye sorar yanıtı yazarsın AMOK....
Ama hiç düşünmezsin öldürücü delilikte ne diye... Düşünsen bile varılan sonuç yanlış olur çoğu zaman belki de sorunun soruluş şeklinden varılan sonuç genelde ''kişinin delirerek ölmesidir''
İşe bak deliriyorsun neden delirdiğin belli değil !!! gidip 47 masumu katlediyorsun... Sonra sakin sakin oturuyorsun hatta suçu kabul etmiyorsun utanmadan ''biz yaralıları taşıdık '' diyorsun... EE buda aslında yazımı doğruluyor HATALI ÜRETİM. Nasıl hatalı ürün iade ediler üreticiye... Buradada hatalı üretim iade edilmeli Yaradana....
:p
Öyle olmuş biraz , olan da 70 çocuğa olmuş !http://www.gazeteoku.com/popup.php?u...w.haberler.com
Koruculuk için de aynı şeyi düşünüyorum , 14 yaşındaki çocuğun elinde ne işi vardı korucu silahının!
Sizin de belirttiğiniz üzere çokça tartışılması, uzun uzun düşünülmesi gereken bir konu, yoksa daha çok AMOK-ları yazar çizeriz buralarda, bu gidişle..
Bekçinin adı korucu oldu olalı , garip olaylar da aldı başını gidiyor dört nala..
Geç kalmadan mutlaka çözümünü bulmak lazım!
Siteye her girdiğimde bu konuda birşeyler yazayım diye içimden geçirdim ve ne yazacağıma bir türlü karar veremedim. Söylenecek ve yazılacak çok şey var aslında.. Bu ülkenin, eğitim, kültür, ekonomi ve sosyolojik sorunlarını içinde barındıran bir konu..
Ayrıca bak;
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/11619269.asp?gid=229
Neşe DÜZEL'in Dicle Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mazhar Bağlı’yla konu hakkında yaptığı röportaj:
http://www.haber7.com/haber/20090511...yikarlardi.php
Anlatmama gerek kalmadı...
Barış elçilerini devlet ve PKK azalttı. Onlara gösterilen itibar kayboldu. Artık hayatın içinde toplumun dengesini elinde tutabilecek böyle önemli kanaat önderleri kalmadı. Aşiret düzeninin barış elçileriydi bunlar. PKK ise aşiretlere karşıdır. Çünkü insanlara kendi ideolojisini yerleştirmek istiyor ve aşiret düzeninin insanlarına , ‘bunlar öz bilince sahip değiller’ diye kızıyor. PKK’nın insanlara kendi ideolojisini yerleştirmek istemesi aydınlanmacı bir yaklaşımdır. Cumhuriyet’in yaklaşımı da aydınlanmacıydı. Bu konuda ikisi paraleller.
Şimdi burada PKK Devlet ten de etkili olmuştur, bu doğru, fakat barış elçilerine itibarın kalmadığı konusunda katılamıyorum; çünkü barış elçileri daha aydın, güvenilir, eğitimli ve adil kişilerdi, kentli olmayı tercih ettiler, uğraşmak istemediler vs. Daha evvel de belirttiğim gibi bu oluşum, Devlet ve PKK' dan daha çok zamana ve ekonomik şartlara bağlı olarak kendiliğinden değişti, değişmekte..
Diğer taraftan sitede yeri geldikçe vurgulanmakta olan toprak ağalığından söz edilmekte, oysaki toprak ağalığı da tıpkı barış elçileri gibi kendiliğinden yok olmaya yüz tuttu; bunda da yine zamana bağlı olarak nüfusun artmasıyla birlikte hisselerin gittikçe azalması etkili olmuştur.
Sonuç olarak oradaki vatandaşlar aşırı GÜÇ kullanımından fazlasıyla olumsuz etkilenmişlerdir. Oysaki zamanında EĞİTİME önem verilmiş olsaydı, baskı altında kalmasalardı; herşey kendiliğinden düzelmeye mahkumdu..
Bölge halkı; bırakın doğru dürüst Türkçe konuşmayı-ki basın ve yayın aracılığıyla hepimiz görüyoruz bu durumu - derdini bile anlatamadıklarından alışık oldukları düzeni tercih etmişlerdir. Birbirlerini çok iyi bildiklerinden, önemli durumlarda kimin haklı ya da haksız olduğu bellidir, dolayısıyla karakoldan-askerden-polisten çekindikleri ve korktukları için iyi kötü kendi yağında kavrulmayı tercih etmişlerdir, bu vakte kadar!
Bu olayın, bir töre- kan davası -kadın meselesi veya yöreye mahsus bir olgu olduğunu düşünmüyorum; değil çünkü.. Başlarındaki bilge insanlarlar da tükenmeye yüz tutuğu veya hiç kalmadıkları için, meydan hiç bir alt yapısı olmayan; devletin sunduğu imkanlarla gücü ellerine geçirenlere kalınca olacağı budur! İnsanları yönetmek "güç"ten çok yetenek ve alt yapı ister çünkü. Öyle göründüğü gibi kolay değildir. Hele ki adı geçen bölgelerimizde HİÇ değildir, basit gibi görünse de bize...
Geçenlerde bir haber okumuştum; yeni bir yasa ile ilgili.. Yanılmıyorsam yargının yükünü hafifletmek amacı güden bir "arabuluculuk" yasa tasarısı mıydı , yoksa yasalaştı mı bilemeyeceğim, işte o yasa, geçmişteki bu oluşumun misyonunu üstlenebilecek bir yasa idi; bence çok işe yarayabilir bu anlamda!
Koruculuk sistemini son zamanlarda yaşanmış olan taşlama ve dipçik olayındaki polisin tutumuna benzetiyorum;
Çocuklar polisi taşa tutunca, polis de çocuklarla köşe kapmaca oynarcasına bir kovalamaca içine giriyor; tam bir traji-komik olay değil midir sizce de?!
Yine bir grup çocuğa "siz de onlara taş atın" diyerek kendine taraf oluşturma yoluna gidiyor; bu da tam bir drama değil midir!
Karşılıklı taşlaşmalar derken kabak kendi halinde olaylardan bihaber top oynamakta olan bir çocukcağızın başına patlıyor; bu da dramanın da draması değil midir yine!
Koruculuğun, verdiğim bu örnekten farkı var mıdır? YOK.. Tek farkı; koca çocukların eline verilen taramalılardır- ki bu, daha da VAHİM bir durumdur!
Diğer detaylara hele hiç girmeyeyim. Kısa ve öz olsun; kesinlikle kaldırılmalıdır, bunu bilir bunu söylerim!
Koruculara göre korucu sistemi
http://www.haber7.com/haber/20090516...cu-sistemi.php
Doğrudur fakat bir yere kadar..
Mesela 12 Eylül döneminde devlet istedi diye kendi imkanlarıyla silahlanıp karşı koydular , başarılı da oldular ancak devlet sonra ne yaptı? silahlar teslim edilsin emri verdi-ki o zamanlar iletişim hiç de sağlıklı değilmiş , bir kaç saat veya gün farkı ile belirtilen sürede teslim edemeyenler en az üç yıl açık cezaevlerinde tutuldular, karşılığı öyle mi olmalıydı? sonradan kısmi de olsa yavaş yavaş gittikçe karanlıklaştığı da bir gerçek!
Dilerim bundan böyle daha sıkkı denetlenir. Ama yine de yanlış derim, başka bir çözüm yolu bulunmalı, bence...
Petrol Katliamı
İddianameye yansıyan bilgilere göre Bilge Köyü arazilerinden BOTAŞ'ın boru hattı geçiyor. Ve katliamı yaptıkları öne sürülen kişiler, bu boru hattından petrol çalmakla suçlanıyor. Suçlayanlar arasında ise hemen hemen öldürülenlerin tamamı var.
Bilge Köyü’nde 4 Mayıs akşamı nişan evine düzenlenen silahlı saldırıda 44 kişinin katledilmesi, 3 kişininde yaralanmasıyla ilgili Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma genişletildi.
Soruşturma kapsamında tutuklanan 11 kişi ile ilgili de kapsamlı bir araştırma yapıldı. Halen Gaziantep’te cezaevinde bulunan zanlıların gerçekleştirdiği iddia edilen bu katliamın asıl nedenini araştıran Başsavcılık, soruşturma dosyasına esas olabilecek bilgi ve belgelerin temin edilmesi için Mazıdağı ve Mardin’deki ceza mahkemeleriyle yazışma yaptı. Olayın etraflıca araştırılıp aydınlığa kavuşabilmesi için sanıkların ölenlerle geçmişteki husumetleri birbirlerine karşı açtıkları davalara ilişkin evraklar da soruşturma kapsamında dosyaya konulmak üzere ilgili mahkemelerden istendi.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11689342.asp?gid=233
http://haber.mynet.com/detay/guncel/...X1242821241234
http://www.milliyet.com.tr/Yasam/Son...laniyor&ver=56
'Katliamla ilgili jandarma soruşturulmalı'
Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde oluşturulan ve Mardin Bilge köyü katliamını yerinde inceleyen alt komisyon raporunu tamamladı. Tespitler arasında öne çıkan, jandarmanın olay yerine geç gittiği iddialarıyla ilgili idari soruşturma yapılmasının istenmesi oldu.
Devamı: http://www.ntvmsnbc.com/id/24968936/
KOMİSYONUN RAPORU
Terör örgütü PKK’nın Türkiye-Irak sınırındaki kaçakçıları haraca bağladığı gözler önüne serildi
İŞTE PKK'NIN HARAÇ GÖRÜNTÜLERİ
Kanal D’nin ortaya çıkardığı görüntülerle PKK’nın kaçakçıları haraca bağladığı belgelenmiş oldu. Kuzey Irak’a götürülen her kaçak maldan haraç alan PKK’lı teröristler, korucuları da kullanıyor. Korucuların da karıştığı kaçak mal işinde, katır başı 50 dolar para alınıyor.
İstihbaratçıların çektiği bu görüntülerle de PKK'nın Türkiye ile Kuzey Irak arasındaki kaçak ticaretten milyonlar kazanıyor.
...
"Korucu sistemi doğrudur" diyebilenlere ithaf olunur.
Korucular korucu aracını taradı: 4 ölü
Diyarbakır'ın Ergani ilçesinde geçiçi köy korucusu 2 kişi, bir otomobili otomatik silahlarla taradı. Saldırıda 2'si köy korucusu 4 kişi yaşamını yitirdi. Olayın kız meselesinden kaynaklandığı belirtiliyor.
Ergani ilçesinde Akyol ile Aras arasındaki husumet, öğle saatlerinde çatışmaya dönüştü.
Geçici köy korucusu Necmettin Aras'ın kullandığı otomobil, ilçe merkezi çıkışında Güldoğan Petrol önünden geçerken, geçici köy korucusu A.A. ile oğlu İ.A. tarafından uzun namlulu silahla tarandı.
Olayda geçici köy korucuları Necmettin Aras ve Süleyman Aras ile Şevki Aras ve Zeynep Aras yaşamını yitirdi.
Saldırıyı gerçekleştiren 2 kişi olaydan sonra yakalandı.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25017452/
Koruculuk sistemi
Başbuğ, terörle mücadelede koruculuk sisteminin önemine de dikkat çekerek, "Sistemin tümünü suçlamak örgütün amacına hizmet etmek olur. Geçici ve gönüllü köy korucularının kanun ve devlet yanında bu mücadelede yer alması, sorunun etnik bir çatışma olmadığını ve bölücü terör örgütünün bölge halkının desteğini sağlayamadığının da çok önemli bir göstergesidir'' dedi.
Terörizmin yerel ekosistemini okuyarak, sahada edindikleri tecrübeler neticesinde geçici ve gönüllü köy korucuları sistemini uyguladıklarını, bu konunun da Türkiye'de çok tartışıldığına dikkati çeken Orgeneral Başbuğ, ''Ama inanın ki bugün 'bölücü terör örgütünün, PKK'nın nedir öncelikli istediği şey?' diye sorsanız, işte bu geçici ve gönüllü köy korucuları sisteminin kaldırılmasıdır'' şeklinde konuştu.
Başbuğ, "Geçici ve gönüllü köy korucularından hata yapanlar olmaz mı? Olabilir, elbette olabilir. Ama burada önemli olan şu; hata yapan varsa sistemden ayırırsınız. Ama üç, beş hata yapan için, yapanlar için sistemin tümünü suçlamak bir noktada örgütün amacına hizmetle doğru orantılıdır" dedi.
http://www.cnnturk.com/2010/turkiye/...3.0/index.html
Korucu sistemin yanlışığını anlatamadık gitti... :(
Hakkımızda hayırlısı ne ise olsun diyelim ama yanlış yanlış yanlış demeden geçemeyeceğim yine!!!
Çünkü YAN - LIŞ
Ağrı'nın Otlubayır köyünde korucu ile muhtarın tartışmasında kan aktı
Korucu, muhtar ve 4 yakınını silahla öldürdü. Ağrı Valiliği, merkeze bağlı Otlubayır köyünde çıkan, köy muhtarının da aralarında bulunduğu 5 kişinin yaşamını yitirdiği silahlı kavgada 3 kişinin yaralandığını bildirdi. CNNTürk
Korucu ağa abiler alenen bunu yapıyorsa artık kimbilir gerisi nasıldır!
Genelleştirme ,Komple suçlama,İsnad altında bırakma doğru bir teşhis olsaydı, NEDE GÜZEL SORUNLAR çözülürdü.Bir Milli Eğitim Bakanı NEDE GÜZEL SÖYLEMİŞTİ'' AH ŞU OKULLAR OLMASA NE DE GÜZEL YÖNETİRDİM''
Özel Harekatçılar için de Aynı Şekilde Büyük Bir Karalama Kampanyası Yapıldı.Toptan Teşkilata yönelik karalamalar sonucu, Statyumlarda görevlendirdiniz.
SONRA NE OLDU.
Tekrar muhtaç kaldınız ,sayılarını artırdınız ve Görev yerlerine YOLLADINIZ.
KORUCULUK TEŞKİLATINI KALDIRACAKLAR MIŞ............
KALDIRIN DA GÖRELİM..........
Bilge köyü katliamı sanığı kendini astı!
Mardin’in Bilge köyünde 4 Mayıs 2009’da 44 kişinin öldürülmesi olayına ilişkin davada 44 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan sanıklardan Süleyman Çelebi’nin, hükmen tutuklu bulunduğu Sincan 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu’nda önceki gün kendisini asarak intihar ettiği öğrenildi
Çelebi’nin cesedi, önceki gün saat 12.30 sıralarında banyonun penceresine çamaşır ipiyle asılı halde bulundu. Sincan Cumhuriyet Başsavcılığı adli, cezaevinin idari yönden bağlı bulunduğu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı idari soruşturma başlattı. Çelebi’nin cesedinin yanında içeriği öğrenilemeyen sir not da bulundu.
Muhtar: Öldürüldü
Katliamda yakınlarını kaybeden Bilge Köyü Muhtarı Abdurrahman Çelebi ise “Bizim için zaten ölmüştü ama intihar ettiğine inanmıyorum” dedi. Süleyman Çelebi’nin öldürüldüğünü iddia eden Çelebi, “Bu kişi kendini asmadı, asıldı. Olayla ilgili olarak konuşacağını söylüyordu. Konuşursa her şey ortaya çıkacak diye susturmak istediler. Savcılık bu konunun üzerine giderse her şey ortaya çıkar” diye konuştu.
http://www.milliyet.com.tr/bilge-koy...96/default.htm
Karçi davası zaman aşımından düştü
Mardin'in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge köyündeki katliamda kullanılan silahlarda yapılan balistik inceleme sonucunda 1994 yılında PKK'liler tarafından öldürüldüğü sanılan Davut Karçi'nin katilinin bir korucu olduğu ortaya çıktı.
Bilge köyünde 44 kişinin öldüğü katliam davasında, koruculardan toplanan silahların balistik incelemeleri sonrasında 5 Ağustos 1994’te öldürülen Davut Karçi cinayeti aydınlatılmıştı. Karçi cinayeti, uzun yıllar Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde 1994/6560 dosya numarasıyla PKK saldırısı olarak kayıtlara geçti. Ancak gerçek, katliamın ardından ortaya çıktı. Soruşturmayı yürüten Mazıdağı Cumhuriyet Savcılığı, Davut Karçi’nin katil zanlısı korucu Burhan Çelebi hakkındaki iddianameyi tamamladı. Mardin Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilen iddianamede Çelebi üzerine zimmetli olan 69Z1962 seri numaralı silahın Karçi’nin öldürülmesinde kullanıldığının tespit edildiği belirtilerek, Çelebi’nin 7675 sayılı TCK’nin 450/4, 281/1, 40, 31 ve 33 maddeleri uyarınca adam öldürmek suçundan yargılanıp cezalandırılması istendi.
İddianamede, 1994 yılında yapılan otopside Karçi’nin vücuduna üç ayrı silaha ait sekiz kurşunun isabet ettiği vurgulandı. Ancak iddianamede, kullanılan diğer silahların kime ait olduğu ve olaya karışan diğer kişilere ilişkin bir bilginin yer almaması dikkat çekti.İddianamede, Karçi’nin öldürülmesine yönelik Bilge köyü katliamı sanıklarından Mehmet Çelebi’nin göndermiş olduğu ihbar mektubuna da yer verilerek, Karçi’nin Burhan Çelebi tarafından nasıl öldürüldüğü detaylı bir şekilde anlatıldı. İddianamede, “Derecik köyündeki tarlasına zaman zaman gelen Karçi’nin Çelebi tarafından takip edildiği, son olarak silah zoruyla köyün yakınında bulunan bir tepeye götürdüğü, öldürme olayını daha önce tasarladığı ve 69Z1962 seri nolu üzerine zimmetli geçici köy korucusu silahıyla işlediği anlaşılmıştır” denildi.
Ancak mahkeme zamanaşımı nedeniyle davayı düşürdü. Ailenin avukatı Erdal Kuzu, AİHM’ye başvuracaklarını bildirdi.
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=213380