-
Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
5 Aralık 2008 günlü Milliyet'te değerli hukukçu Rıza Türmen'in "Yeni bir sol partiye ihtiyaç var" başlıklı bir yazısı çıktı. Bu yazı nedeniyle "CHP sol bir parti değil mi?" sorusu yine kafama takıldı. Solcu (ya da kendisini solcu sanan) arkadaşlar şimdi bana "solun derdi sana mı düştü" diyecekler.. Ama ben yine de meraklısı için yazıyı aşağıya kopyaladım..
Rıza Türmen
Yeni bir sol partiye ihtiyaç var
5 Aralık Cuma 2008
Geçtiğimiz günlerde iki önemli olaya tanık olduk. Barack Obama’nın ABD Başkanlığı’na ve Martine Aubry’nin Fransız Sosyalist Parti’nin Genel Sekreterliği’ne seçilmeleri. Kuşkusuz iki seçimin niteliği ve sonuçları aynı değil. Ancak her iki seçim de daha eşitlikçi, daha adaletli, daha özgürlükçü bir dünya kurulması yolunda birer umut ışığı.
Martine Aubry, seçimden sonra yaptığı ilk konuşmada, Sosyalist Parti’yi kökten yenileme ve sola sıkıca bağlı bir siyasal çizgi izleme vaadinde bulundu. Bu sol çizginin işten çıkarılma korkusu taşıyan, alım güçlerini yitiren Fransız vatandaşlarını savunmayı ve kamu hizmetlerini eşit olarak herkese götürmeyi öngördüğünü söyledi.
Toplumsal krize doğru
Martine Aubry’nin konuşmalarından, ekonomik krizin doğurduğu toplumsal sorunların Sosyalist Parti’nin yenilenmesi çabalarının zeminini oluşturacağı anlaşılıyor.
Aynı düşünceler Türkiye için de geçerli değil mi? Mali kapitalizmin krizi, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bir toplumsal krizi beraberinde getiriyor. Giderek artan işten çıkarmalar, halkın azalan alım gücü, yoksulluk sınırının aşağıya çekilmesi, bir toplumsal krizin başlangıcında olduğumuzu işaret ediyor. Ekonomik krizin büyümesine paralel olarak toplumsal krizin büyümesi de beklenmeli.
Böyle bir toplumsal kriz karşısında çözüm öneren sol politikalara gereksinim kaçınılmaz bir hal alıyor. Ama gelin görün ki, bu politikalara şekil verecek bir sol parti yok Türkiye’de. O zaman içinde bulunduğumuz krizin Türkiye’de bir sol partinin kurulmasına yol açması ya da bu yönde çalışmalar varsa, bunları çabuklaştırması doğal olmaz mı?
Devletin rolü değişiyor
Ekonomik krizin yol açtığı toplumsal kriz karşısında solun rolü de, sorumluluğu da büyüdü. Krizin nedenlerinin sosyalist açıdan analizini yapan ve çözümler öneren bir siyasal kuruluşa gereksinim doğdu.
Böyle bir siyasal kuruluş, kısa vadede, toplumsal krizin boyutlarının büyümesini önleyecek, işsizi, yoksulu, işçiyi, emekliyi, esnafı krize karşı koruyacak, onlara destek olacak politikalar üretebilmeli. Uzun vadede ise, yaklaşık yirmi yıldır dünya ekonomilerine egemen olan hiper-liberalizm çökmekte. Uluslararası ve ulusal düzeyde yerine yeni bir sistem gelecek. Bunun ne olacağı henüz belli değil. Ancak devletin rolünün değişeceği, ekonominin düzenlenmesinde daha etkili bir role sahip olacağı anlaşılıyor. Prof. Ahmet İnsel “sermayenin devlet tarafından denetlenmesi döneminin başlayacağını” söylüyor. Yeni ekonomik ve toplumsal düzenin biçimlendiği bir dönemde etkili olabilecek bir sol sesin duyulmasına mutlak bir gerek var.
‘Öfkeli bir çığlığa’ ihtiyaç
Ama bunun ötesinde, Türkiye’nin yeni bir soluğa, yeni bir umuda gereksinimi var. Toplumu içinde bulunduğu kutuplaşmadan çıkaran, uzlaştırıcı, demokratik, bireysel hak ve özgürlüklere öncelik veren, cumhuriyetin temel ilkelerine sahip çıkan ama onlara çağdaş, modern bir nitelik kazandıran, kadın-erkek eşitliğini yaşama geçiren, üretilen zenginliğin daha adilce bölüşülmesini sağlayan, yoksullukla mücadeleyi dinsel hayırseverlik yoluyla değil, hak ekseninde sosyal politikalarla yürüten, rant ekonomisine son veren bir sol parti.
Böyle bir sol parti AB yolunda çok daha rahat yürüyebilecek, Avrupa’daki diğer sosyalist partilerle daha rahat bir ilişki kurabilecek. Bu parti, eşitlik, toplumsal dayanışma, özgürlük, insan hakları, laiklik temelinde mücadele veren, ahlaksal değerleri köşeyi dönme becerisine yeğleyen bir siyasal örgüt olmalı, tabandan yukarıya doğru fışkırmalı.
Sol her şeyin başında değişim demek, statükoya karşı olmak demek. O nedenle kurulacak bir partinin, paranın, dinsel istismarın ve yolsuzluğun karışıp bir bulamaç oluşturduğu düzeni kökten değiştirmeyi, emek ve sermaye arasında daha adil bir ilişkinin kurulduğu yeni bir düzeni hedeflemesi gerekli.
Türkiye’de işçinin, işsizin, yoksulun, kadının, itilenlerin, garibanların seslerinin birleştiği, yapıcı bir enerjiye dönüşecek, bir öfkeli çığlığa ihtiyaç var.
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
İşte tipik bir "tanzimat aydını" fantazisi...
"Yeni bir sol partiye ihtiyaç var."
Bu "tanzimat aydını", acaba şu soruların yanıtını hiç merak etmiş mi sayın Bilgili?
"NEDEN yeni bir sol partiye ihtiyaç var?"
"KİMLER İÇİN yeni bir sol partiye ihtiyaç var?"
Bu "tanzimat aydını" enflasyonunda insanın canı gidip bir ittihatçı fedaisi olmak istiyor bazen... :))))))))
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Türkiye'de yeni bir sol partiye ya da sağ ya da sol yeni bir oluşuma ihtiyaç olduğu kanısında değilim. Öncelikli hedef tam bağımsız Türkiye olmalı ve ulus olarak topyekün hareket başlamalıdır. Siyasetin yaptıkları değil yapamadıkları iz bırakıyor. Bu yüzden de arayış süreklilik kazanıyor, böyle olunca da ilerleme, yenilenme yerine, geriye gitme, eskime aynı zamanda ezilme başlıyor.
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Son birkaç forum başlığına baktım da uzaylı olduğumu hissettim.
Memleket kırılıyor, daha da kırılacak, bizim sağcıların derdi hala sol.:)
Açık yazayım: Adam olaydınız da 50 senelik iktidarlarlarınızda, memleketin derdine çare olaydınız.
Bence Türkiye'de yeni sol bir partiye ihtiyaç var arkadaşlar...:deli:
Hele liberal bir sol parti olursa tadından yinmez. ("yinmez" yenmez yerine yazlmıştır, umarım köylülük etmemişizdir.)
Bu liberal sol parti her derdin dermanı olur, ABD ile AB ile daha iyi geçinir ve "belki manda altında inançlarımızı daha iyi yaşayabilirdik" diyen içimizdeki mandacılardan da daha çok destek alır. Kesinlikle şimdi kendini solda tanımlayan , etnik (bölgesel) milliyetçi partilerden 1 puandan hadi bilemedin 3 puandan daha fazla oy alır.
Aklınızı başınıza toplayın diyeceğim bunu da demokrasiye sığdıramayacaksınız bilirim.:)
Benim önerim, geçmişinde milliyetçi, bugün liberal demokrat bir arkadaşımızın bu yeni sol partiye Başkan olması. Mesela Taha Reis fena olmaz, O olmazsa ikamesinde zorluk çekmeyiz, en azından Başkanlık yabancıya (kendini solcu sanmayan:)) gitmez.
Şu sistemli saldırılara bakıyorum da, bu memlekete Atatürk fazlaymış yahu...
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Türkiye'de sol partiler arasında mevcut bir birlik yok iken yeni bir sol partide gereksiz olacaktır.Zira hem sol da hemde sağda ülkeye yararadan çok zarar veren bir sürü parti mevcuttur. Bence ne yeni bir sol parti ne de yeni bir sağ partiye bu ülkenin ihtiyacı var mevcut partilerin artık rejim üzerinde tartışmlarından ziyade rejim içersinde tartışmaya ve Türkiye'yi çağdaş medeniyetler seviyesine getirmeye çalışmaları gerekmektedir.
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Türkiye'de sol parti var mı?
Bir sol partinin kitlesel oy aldığı görüldü mü?
(CHP, SHP, DSP sol/sosyal demokrat parti midir?)
Türkiye'de sol parti denince -her yönüyle sol parti olmasa da sol parti olmaya en yakın adaylar olarak- akla Mehmet Ali Aybar'in Türkiye İşçi Partisi,
bugünlerde de Özgürlük ve Dayanışma Partisi akla gelmeli.
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
kırıcı olmak istemiyorum ama akp başına 's' koysa eminim bu zihniyet yeni bir sol diye o partiye sarılır
siyaset te hala sağ sol diye bi bölünmüşlük var demek ki yeni bir sol arayanlar var kanaatlerince diğer partilerede sadece sağ kategorisinde bulundukları için yanaşmayan (görüşlerini anlamaya değer bile vermeyen belki anlamak isterlerse ivmelerinin sol değilde sağ olarak bildiği bir yere ait olduğunu görecekler) kişilerde mevcut tabiki ancak görüşlerin başında sağ yada sol ibaresinin yer alması sizin açınızdan sağ yada sol'un oradaki tutumla aynı olduğu anlamına gelmez şüphesiz chp'nin çarşaflılara rozet takması fln meseleleri onun sol anlayışının normal sol dan farklı olduğunu gösterir ayrıca mhp'nin ve akp nin de bazı bir kaç tutumu onların sağa farklı yaklaştıklarını göstermekte
diyeceğim o ki artık sağ-sol diye 2 kutup yada 2 görüş yada 2 grup yada vs vs .... diye bloklar bulunmamaktadır yani bu kollarda yeni arayışlar aramak gereksizdir.
bir siyasi partinin kendisini temsil etmediğini düşünenler var ise çok rahat şekilde kendi partilerini kurabilirler bence
şayet bilindiği üzere parti kurmak oldukça basit bir iş artık yeni çıkan siyasi partiler ve dernekler kanununa göre
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Türkiye'de mevcut durumda yani devam eden sistemde sol anlamında tam sol ya da sağ anlamında tam sağ parti olması zaten mümkün olamaz. Olsa da olanların ya da olmak isteyenlerin uğradığı, uğratıldığı akibet ortada. Onun için kimse burda kimseyi kandırmaya çalışmasın. Mümkün olmayan şeyler üzerinde tartışmanın boşa zaman kaybetmekten hatta fantaziden öteye gidemeyeceği kanısındayım.
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Bu ülkede SOL bir asır önce bitti.Şimdi sadece rant var kimi nasıl bir siyasal bürünüşte olduğu değil kimin nerelerde adamları olduğu bir dönemde sol yada sağın ne önemi kaldı?
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Eşrafımızla tam uzlaşıcılığına rağmen emperyalizm, rumluk ve ermenilik olarak karşımıza çıkınca bu durum tarihsel gerçekler ışığında Türk ve müslümanların can ve mal hakkı tanımayan bu unsurlar nedeniyle Anadolu’da birlik kurulabilmiştir.
Bu gerçek Kurtuluş Savaşının karakterini ortaya çıkarmaktadır…
EMPERYALİZME KARŞI ÇIKMADAN, FEODAL GÜÇLERE DE DAYANARAK ANTİEMPERYALİST BİR MÜCADELE VERİLMİŞTİR.
Bu özellik, yani feodal ile köylünün halkın aynı safta kol kola ve hatta köylü halk feodale bağımlı kılınarak verilen kurtuluş savaşı, diğer kurtuluş savaşlarının anti feodal bir nitelikte verilmesine rağmen BİZİM SAVAŞIMIZ ANTİ FEODAL ÖZDEN YOKSUNDUR.
İşte bu özellikten dolayı
“TAM BAĞIMSIZLIK İÇİNDE HIZLA ÇAĞDAŞ UYGARLIK DÜZEYİNE ULAŞMA”
olarak özetleyebileceğimiz Kemalizm’in ereklerine varmasını güçleştirmiştir…
güçleştirmektedir…
Feodale dayanıp feodalizmi tasfiye etmek, emperyalizme açıkça karşı çıkmadan emperyalizme karşı tam bağımsızlık savaşı vermek gibi çelişki,
Fakat tarihsel koşulların yarattığı kaçınılmaz durumun olumsuz etkileri,
Kurtuluş Savaşından sonraki çağdaşlaşma savaşında bütün ağırlığıyla görülecektir.
DOĞAN AVCIOĞLU
MİLLİ KURTULUŞ TARİHİ CİLT III, SAYFA 1050-1051
////////
Soruyu yineleyelim:
NEDEN ve KİMLER için sol parti?
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Yeni Bir Sol partiye İhtiyaç Var mı?
Başlıkta soru da bu yanıt açık ve net YOK.
Türkiye de iki şeye ihtiyaç var.
İlki inanılmaz gibi gelecek ama Türkiye ye gerçek bir SAĞ PARTİ gerekli. Çünkü Türkiye de sağ parti yok !!! Demokrat Parti den günümüze inceleyin ülkemizde sağ parti yok. DİNDARLARA DEĞİL DİNCİLERE HALKA DEĞİL AĞALARA TAVİZ VEREN SÖMÜRGECİ BİR PARTİ VAR ÜLKEMDE. Bu Demokrat Partiden günümüze böyle gelmiştir. Halk evlerine karşı çıkarak Kurulan DP den bu yana inceleyin SÖZDE SAĞ PARTİLERİ hepsi ağalara ve dincilere yaranmaya uğraşmış ve AKP ile bunun doruğuna varmıştır.
Tüm dünya genelinde olduğu gibi Türkiye de de SOL yüzde 40 ları aşamaz ancak daima iktidarda olup yürütmede olur. Çünkü Sol demek Aydın ve aydınlık demektir. Resim Sanat edebiyat sinema tiyatro tıp gelişme teknoloji eğitim sağlık halk köylü işçi hepsi sol içinde yer bulmakta ve sol dünyanın gelişmesine neden olmaktadır. Enteresandır ALLAH bile bunu böyle yaratmıştır. Solak olanlar çok az olmasına rağmen çok daha zeki bilgili okumaya ve sanata düzgün yönetici olmuştur !!! Tabiiki bu bir nazire amma gerçekte budur.
Sağ hiç bir zaman iktidar olamamıştır. Çünkü sağ aslında sömürgecidir ezicidir kandırma üzerine kurulmuş bir düzendir. O yüzden dünya da bile yönetimde olsalar asla iktidar olamazlar. Hele hele Türkiye de...
Türkiye de SAĞ var mıdır ? Asıl soru bu olmalıdır. Oy çok alıyorlar diye SAĞ hakimiyeti var saymak akla zarar bir düşüncedir. Bana insanların duygularını sömürmeyen bir sağ gösterin ülkemde VAYY DOĞRU diyeyim....
Forumu açan değerli yöneticinin partisi SAĞ parti midir ? Nerededir ? Ne yapmıştır ? Lideri Kimdir ? Yoksa kendileri AKP gibi PKK dan daha bölücü olan din taciri bir partiyi mi SAĞ saymaktadır ?
İlk SAĞ parti kabul edilebilecek olan ( Sadece bu ülkede ) DP ilk iş olarak din tacirliği yapıp ATATÜRK ilkelerinden devrimlerinden dönmemişmidir ? SAĞ demek dinci mi demektir ? Halkın din duygularını halkın inançlarını sömürme düzeni midir SAĞ? İnsanları cahil ve Fakir bırakıp oy toplamakmıdır SAĞ?
SOLla uğraşılacağına çağdaş demokrat sosyal hukuk devletine saygılı Laik ve ATATÜRK ilkelerine bağlı bir SAĞ kursanıza ... Bırakın sol içinde hesaplaşsın ... en azından bir sol var az da olsa... ne olduğu belirsiz olmasından daha iyidir....
Türkiye'nin ikinci ihtiyacı olan şey ise adam gibi adam ihtiyacıdır. O da bu konunun konusu değildir. Merak eden olursa açıklarım.... Ama adam gibi adam...
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Merhaba..Türkiye'de kendini sol olarak tanımlayan epey parti var sanırım. 1 tane parti var, bence bu parti şemsiyesinde emek verip partinin kalitesini yükseltmek gerekir. Bu arada sözkonusu partide ''avukat ve müteaahhit '' oranının azalması durumunda daha iyi projeler üreteceğine inanıyorum...
Toplumun her kesiminden üyeler olmalı fakat yönetime proje üretebilen, araştırmacı, çalışkan ve onurlu insanların gelmesi gerekiyor. Bu da pek kolay değil, sabır ve mücadele gerekiyor.....
Yaşanması gerekenler yaşanıyor.....Herkes kendi işini iyi yaparsa herşey daha güzel olacak......
Türkiye de 3 solcu biraraya gelse 1 konuda bile anlaşamazlar......Önce iyi insan olalım, sonra solcu,vs...olalım......
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Türkiye'de gerçek anlamda ne sol ne de sağ parti vardır. Soldakilerin ne olduğuna değilde sol'un bizzat kendisini düşünrseniz dediğimi net olarak görebilirsiniz.
Commodore1tr'nin solun aydınlığı, ilericiliği temsil ettiğine ilişkin görüşlerine katılamadığım gibi tam aksini düşünüyorum. Sol genel olarak
- Komünizm
- Sosyalizm
- Ilımlı Sosyalizm
- Sosyal Demokrasi
olmak üzere 4 grupta açıklanır. Her grubun kendine has alt bölümleri olabilir. Ancak her türünde temel unsur ezilenlerdir. Yani işçi ve köylü olarak ezilen sınıfları temsil eder. Bu sınıflar ise her zaman ilerlemeden (ilim, kültür vs) çok geçim derdindedir. Hatta köylülerin toprağa bağımlı olmaları nedeniyle devrimci ruha sahip olamayacakları bile iddia edilmiştir.
İlim, kültür, teknoloji, üretim araçları daha çok burjuva (sermaye) sınıfı tarafından geliştirilmiştir. Bu anlamda sol sadece ezilen insanları ölümsüzleştiren romanları ile edebiyata katkı yapmıştır. Yine burjuvanın yaşam ve üretim araçları üzerindeki devrimciliği sadece ve sadece sömürgecilikle sağlanmıştır.
Bu yazılanların tam aksini österecek elbette bilgi, belge ve yazılar mevcuttur. Ancak benim kanaatim bu yöndedir.
Olaya bu açıdan bakınca;
Ülkemiz sanayi devrimi ve sömürgecilik gibi bir aşamadan geçmediği için gerçek anlamda bir sol oluşamamıştır. Yarı aydın-tam modernlerin, önderliğinde bir sol hareket oluşmuştur.
Her zaman derim, eğer CHP, DSP vs. gerçekten bir sol parti olabilselerdi açık ara iktidar olurlardı. Solcuyum deyip, halka muhalefet etmek sol değildir.
Hangi parti olursa olsun, önce o partinin başındakiler önce solu anlamalı ve ondan sonra biz sol partiyiz demeliler.
Özetle sol partiye değil solcuya ihtiyaç var.
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Nedense genelde hep SOL ile ilgisi bulunmayanlar SOLU kurtarmaya soyunur. İşin garip yanıda budur zaten.
Galilei ''dünya dönmektedir.'' dediğinde solculuk yapmaktaydı. Onu yargılayanlar ve yok edenlerse tipik bir sağdı. Her zaman olan oldu. Galilei kaybetmesine karşın HAKLI çıktı. Dünya dönüyordu. hatta daha sonra ki yıllarda Güneşinde döndüğü hatta hatta güneş sisteminin döndüğü !! ortaya çıktı .Ama Gelilei hapse mahkum olmuş birisi olarak çağında hep lanetlendi.
Sağcı genel olarak karpuza bakar ve bu yeşildir der geçer. Solcu ise kabuğunun yeşil olduğunu ancak içinin bilinemeyeceğini savunur.
Şaka bir yana SOLCU ya ihtiyaç var ne demektir ? Yeteri kadar sağcı var biraz da solcu olsun mu demektir ? 1946 dan beri Türkiyeyi sözde SAĞCI partiler yönetmektedir. İşte geldiğimiz nokta!!! Ne olduğumuzu anlayan beri gelsin. Çıkar ilişkileriyle iktidardakiler ve yakınçevresinin cebini doldurduğu ve halkı din duyguları ile sömürme midir SAĞ? Böyle sağ olur mu?
Onun için siz bırakın sol u solcuyu Türkiye de bir tek sağ parti var mıdır ona bakın . Gerisini boş verin.
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Sn. Bilgili,
Türkiye de yeni bir sol partiye ihtiyaç yok. Türkiye'nin siyasi iklimi iki sol partiyi taşıyacak düzeyde değil. Solun Anadolulaşmasına ihtiyaç var. Aslında Sn Baykal bir ara bunu denedi. Fakat parti içi dirençle karşılaştı. Türkiye yi 50 yılda iflasın eşiğine getiren siyaset ikliminde biraz verimli muhalefet yapılabilse idi solun tek başına iktidar hedefleri rahatlıkla gerçekleşebilirdi.
Özetle yeni bir sol partiye değil, solun Anadolu ya açılmasına, Çiftçi ve esnaf ile barışmasına ihtiyaç var.:)
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Sayın commodore1tr;
Yazdıklarınıza uzun uzun cevap vermek ve konuyu enine boyuna tartışmak isterdim, ama bunu daha sonraya bırakarak bazı noktalara değinmek ihtiyacı duydum.
1) Konuyu açan ben olduğumdan, ve bir siyasi partide de görevli olmam nedeniyle (mensup olduğum partiye de dokunduğunuz için) özellikle bu konuya değinmeden geçemeyeceğim. Ben DP'de (eski DYP'de) görevliyim. Daha önce de bu sitede bir kaç defa belirttim. Aslında kafama uygun bir parti yok. Ama sorumluluk taşıyan biri olarak politikayla ilgilenmek istedim. İlgilenmezsem benim bir kaybım olmaz. Kişisel çıkar için ilgileniyor olsaydım, iktidar ya da iktidara yakın bir partide politika yapardım ve kolaylıkla da orada kendime bir yer edinebilridim. Çünkü bunu yapanlar benden daha zeki insanlar değil.
2) "Yeni bir sol partiye ihtiyaç var mı" konusunu açmamdaki sebep; bu soruyu soranın Rıza Türmen gibi gerçekten değer verdiğim bir kişiden gelmiş olmasındandır. Rıza Türmen; biliyorsunuz AİHM'de Türkiye'yi temsil eden bir yargıçtı. Mevcut ikitdar bu değerli yargıcın görevini uzatmadı. Sanırım bunda türbanla ilgili karardaki tavrının iktidara uygun düşmemesinin pay var. Şu anda da Milliyet'te köşe yazıları yazıyor. Yazılarında ideolojik tarafgirlikten oldukça uzak ve büyük bir deneyim ve bilgi birikiminden süzülmüş olarak gelen değerli fikirler olduğu kanısındayım. Rıza bey'in siyasi düşüncelerinin sağ mı yoksa sol mu olduğu konusunda net bir bilgi sahibi değilim, ama yazılarından edindiğim genel kanaatim sola daha yakın durduğu şeklindedir. Yani aslında sizin zannettiğiniz gibi "solun derdi sağa düşmüş" falan değil. Bu bir entellektüel tartışmadır. Bu konuyu dile getirenler sağcılardan çok solculardır. Sizin mantığınızla düşünecek olsa idik; daha önce tartıştığımız "türkçe ezan" konusunda; ezanın türkçe okunmasını isteyenlerin büyük çoğunluğunun aslında ezanla ve namazla ilgileri olmaması nedeniyle bu konuda fikir beyan etmemeleri gerekirdi. Beş vakit camiye koşanların ezanın Türkçe mi yoksa Arapça mı okunmasına karar vermeleri gerekirdi. Ama gözü namazda olmayanlar bu konuyu sürekli gündeme getirdiğine göre, bırakın da sağcılarında sol hakkında fikir beyan etmeleri normal karşılansın. Bu bir fikri tartışmadır ve fikri olan söyler. İster sağcı olsun ister solcu, ister camiye gitsin, isterse meyhaneye.. Özgürlükler bunu gerektirir.
3) Sizin sağ ve sol anlayışınız yazdıklarınızdan anladığım kadarı ile; "dünyada ne kadar iyi ve doğru şey varsa soldur, ne kadar kötülük varsa sağdır" şeklinde özetlenebilir. Siz belki "ben öyle demedim" diyeceksiniz, ama yazdıklarınızdan ve verdiğiniz örneklerden böyle anlaşılıyor. Ve sizin anladığınız anlamdaki bir sağ - sol anlayışı sağlıklı ve objektif olmaktan çok uzaktır. Burada hangisi daha kötü, hangisi daha iyi tartışmasına girmek istemem. Çünkü saçma ve gereksiz bir tartışma olur. Ben konulara genellikle eleştirel bakarım. Kendi tarafımı da eleştirmekten çekinmem. Dünyada gelişmeyi ve değişmeyi sağlayan eleştirel düşüncedir, sizin "sol" olduğunu zannettiğiniz eleştiriye tahammülsüz "tek tip düşünce" değil. Düşünce tarihine bir göz atıldığında; değişik düşünürlerin değişik ve eleştirel düşünceleri ile insanlık bugüne gelmiştir. Her düşüncenin iyi yanları olduğu gibi eleştirilecek yönleri de vardır. Sizin mantığınıza göre ise "bizimkiler hep iyidir, sizinkiler hep kötüdür". Oysa solun tarihinde de büyük kötülükler vardır. Bu konuyu fazla araştırmanıza dahi gerek yok; "Komünizmin Kara Kitabı"nı okuyun yeter. Aslında biraz genel kültürü olan bir insanın bu kitaptakileri başka kaynaklardan da biliyor olması gerekir. Dünyanın bir çok tanınmış edebiyatçılarının sol uygulamaları yakından tanıdıktan sonra görüşlerini gözden geçirmek zorunda kalmış oldukarını siz duymamış olabilirsiniz. Biraz araştırırsanız bulursunuz. Solda çok büyük edebiyatçılar vardır. Bunu inkar etmek bize yakışmadığı gibi gerçekleri inkar etmek olur. Ama siz sağı bir kalmede inkar ediyorsunuz.Sağda da sanaçı edebiyatçı vardır ve olacaktır da. Sağda olduğu bilinen bazı edebityatçıları sildiğinizde edebiyatta bir boşluk doğacağı kanısındayım.
4) Türkiye'de tüm sağ partileri kötü gösterirken; tipik bir demokrasi karşıtlığı sergilediğinizin bilmem farkında mısınız? Kötülediğiniz dönem çok partili dönemdir. Oysa çok partili dönemde de tek partili dönemde de eleştirilecek çok şey var. Siz sol partilerin yolsuzluk yapmadığını ya da yapmayacağını m ı iddia ediyorsunuz. Tek parti döneminde yolsuzluk olmamış mıdır? Biraz araştırırsanız bulursunuz. Bunun sağla solla ilgisi yok. Bu bir hastalıktır ve tarih boyunca olmuştur. Tek parti dönemi de buna dahildir.
Konuya sağ sol açısından değil, özgür ve eleştirel düşünce açısından ve biraz da insaf penceresinden bakmanızı önereceğim.
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Sayın Bilgili ;
Söylediklerimi bu kadar yanlış anlayabildiğiniz için sizi tebrik ederim. Her ne kadar verdiğiniz örneklerde yanlış olsa ben sizi gene de Kişisel çıkar için ilgileniyor olsaydım, iktidar ya da iktidara yakın bir partide politika yapardım ve kolaylıkla da orada kendime bir yer edinebilridim. sözünüzün doğruluğundan dolayı severim.
Şimdi ben SOL iyidir SAĞ kötüdür demedim. Haddimde değil bu bir. Bu belirli kişilerin yazılarına karşı yahu saçmalamayın diye verilmiş örnekleme idi. Aslında bunu net anladınız.
Rıza Türmen'i severim. Hatta Cumhurbaşkanlığı tartışmaları sırasında bence Rıza Türmen hepsin'den iyidir. O olsa ne iyi olur bile demişimdir. Solcu mu değil mi bilmem ama adam gibi adam. Hukuk'u guguk yapmayanlardan... O yüzden severim. Bir de Özbudun gibi Prof. lar var!! Knedi yazdığı kitabın tam tersini utanmadan savunan ikisinede hukuk diyen... Hangisini öğrenenlerin hukukçu olacağı ise ciddi bir tartışma konusu...
SOL ile komünizm i karıştırmayacak kadar bilgili olmanıza rağmen Komünizmin kara kitabından bahsetmeniz herhalde bir abartı sanatı inceliği olsa gerek. Siz anladınız benim SOl derken ne demek istediğimi. Arife tarif gerekmez diyeyim...
SOL un veya SAĞ ın iç sorunlarını ve gelişmesini kendi içinde tartışmakla EZAN ın nece okunacağı konusunda ki örneğiniz benzerlik varsaymanıza karşı tam bir hilkat garibesi olmuş... Ne ilgisi var ? Yoksa siz namaz kılmayanı müslüman saymıyor musunuz ? Yeni trend bumu ? Siz biz ayrı mı bu boyuta mı geldi ? Ben namaza gitmiyorum ama günde beş vakit ezanı duyuyorum Abbas bey... Hemde sabah ezanını en uzun dinleyen insanlar sıralamasına girebilirim... Türkiye de yaşayan, Türk olan, müslüman olan herkes Ezan ın dili hakkında konuşabilir. Bu bir hak bu bir ödevdir. Ancak sağ ve sol görüşler ideolojidir... Bunun eş değeri olsa olsa bir yahudinin bir hristiyanın ezan dili hakkında ciddi söylemde bulunmasıdır ki bu bile tam örtüşmez. Dolayısı ile örnek diye verdiğiniz konu örnek olamayacak kadar kötü .... Ha ayran Ha su konmuş rakı ne fark var ikiside beyaz... Ne kadar doğruysa örneğinizde o kadar doğru...
Elbetteki sağdan da çok değerli kişiler çıkmaktadır ve de çıkmaya devam edecektir. Ama bu çıkanlara dikkat ediniz Sola yeni soluk diyor mu? Kendi sağ ı ile mi uğraşıyor ...
Galileo Galilei çarpıcı örneklemedir. Türkiye açısından ... Kendisinin solcu mu sağcımı emperyalist mi faşist mi liberal mi ikinci cumhuriyetçi mi olduğunu bilmem ... Belkide düşünce olarak sağcıydı, orada demek istediğimi de net anladınız... Anladınız anladınız...
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
NEDEN ve KİMLER İÇİN sorusu bizleri bir yerlere taşıyacak ama konu sığ sulara çekilmeye devam ediyor malesef...
Sayın Bilgili,
Siz tek parti dönemi derken hangi dönemi kastediyorsunuz?
Cumhuriyetin ilk 15 yılını mı?
11 Kasım 1938'den Mayıs 1950'ye kadar olan dönemi mi?
Yoksa her ikisini mi?
Bir de size bir soru sormak istiyorum...
Devrim niteliğindeki yenilikler için toplumun ortak iradesinin oluşması beklenmiş midir?
Ortak irade ve ortak akıl kısaca GERÇEKLER toplumda nasıl yerini alacak?
Bu eğitimle mümkün mü?
Sayın Bilgili işte sizin anlamak istemediğiniz ve zihninizde oluşturulan yalan soldan farklı olan GERÇEK SOLu bulmanıza yarayacak sorular bunlar...
O 'tanzimat aydını'nın yanılgısı işte burada başlıyor Sayın Bilgili...
Kontrol edilebilir, şekil verilebilir bir sol istiyor bu aydınımız...
Üstelik toplumsal yapımızdan tamamen farklı ve dışardan yönlendirilen...
BİZ BUNA KARŞIYIZ sayın Bilgili...
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Sayın Commodore1tr,
Hem ülkede sağ parti (sağcı) yok diyorsunuz hem de olmayan bir partinin 50 yıldır memleketi berbat ettiğini söylüyorsunuz. Bu çelişkilidir. Sol ile komünizm farklı şeylerdir. Evet. Ancak kaçırdığınız nokta ilericikle solu özdeş tutmanız. Buna sebep ise muhafazakar (radikal) ile marjinali sol ve sağ kavramları yerine ikame etmiş olmanız. Galilei ne solcu ne sağcıdır. Sadece marjinaldir. Toplumun genelinden farklı şeyleri dile getirmiştir. İlerici dediğiniz insanlar muhafazakar olmayı kabul etmedikleri için (ki muhafazakarlar bu memlekette sağ partilere kapak atmıştır) solcu görünmektedirler.
Kimse benim kadar açık ifade edemez. Ama sol ayak (kesinlikle aşağılama yok/fakirliğe vurgudur) takımıdır. O nedenle ilericilikle yakından uzaktan ilgisi yoktur. İlericilik sağ solla açıklanabilecek bir kavram değildir.
Bu ülkede ne sağcı sağcıdır, ne de solu solcudur.
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Bu ülke ne sağcıdır, ne solcu, futbolcudur, futbolcu...:o
Sn. 32844,
Bu ülkede geçmişten günümüze solu temsil edenlere bir daha bakın isterseniz. İsim isim saymama gerek yok, arzu ederseniz sayarım da... Ayak takımı olmadıklarını görürsünüz, çoğu akademisyendir.
İlericilik sol ile açıklanır. Sağ, muhafazakar dedikleriniz değerleri muhafaza etmekle iştigal ederler, ileri götürmek dertleri yoktur.
Selamlar,
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Sayın Harun Gür,
Necmetgtin Erbakan, profesördür ve hala diploma notu olarak onu geçen çıkmamıştır. Haydar Baş o da profesördür (Azerbeycandan diplomalı). Devlet Bahçeli doktor ünvanlıdır. Üniversiteden ayrılmıştır. Kaldı ki MHP en fazla akademisyenle seçime girer. Şimdi sağ ilerici mi diyeceğiz.
Dediğim gibi ilerici-gerici ile sağ-sol tamamen ayrı kurumlar. Sol ilerici, sağ gerici denemez. Tam tersi de. Bence ilerici-geri felsefik ya da sosyolojik bir tartışma konusudur. Sağ-sol ise daha çok siyaset ve ekonomiye bakışla ilgilidir.
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Alıntı:
32844 rumuzlu üyeden alıntı
Sayın Commodore1tr,
Hem ülkede sağ parti (sağcı) yok diyorsunuz hem de olmayan bir partinin 50 yıldır memleketi berbat ettiğini söylüyorsunuz. Bu çelişkilidir. Sol ile komünizm farklı şeylerdir. Evet. Ancak kaçırdığınız nokta ilericikle solu özdeş tutmanız. Buna sebep ise muhafazakar (radikal) ile marjinali sol ve sağ kavramları yerine ikame etmiş olmanız. Galilei ne solcu ne sağcıdır. Sadece marjinaldir. Toplumun genelinden farklı şeyleri dile getirmiştir. İlerici dediğiniz insanlar muhafazakar olmayı kabul etmedikleri için (ki muhafazakarlar bu memlekette sağ partilere kapak atmıştır) solcu görünmektedirler.
Kimse benim kadar açık ifade edemez. Ama sol ayak (kesinlikle aşağılama yok/fakirliğe vurgudur) takımıdır. O nedenle ilericilikle yakından uzaktan ilgisi yoktur. İlericilik sağ solla açıklanabilecek bir kavram değildir.
Bu ülkede ne sağcı sağcıdır, ne de solu solcudur.
BEN SAĞ YOK DİYORUM. KENDİSİNİ SAĞ PARTİ SANAN ÇOK BUNA BİR ŞEY DİYEMEM . İşte 1950 den sonra iktidarda olan kendisini sağ sanan partilerdir ve ülkeyi bu hale getirmişlerdir. Bunda çelişki yok siz bunda çelişki yaratmak isterseniz sadece demogoji yaparsınız. DP AKP ANAP DYP DOĞRUYOL ve yine DP ek olarak MHP ve türevleri kendilerini hep SAĞ parti saymışlardır. Benim tanımıma göre şekillenmemişlerdir ki !!! Toprak ağası olan ve bundan dolayı feodal yapıyı savunan bunu güçlendirmek için dini sömürmekten geri kalmayan ilk DT kendisini SAĞ parti kabul ediyorsa ve çoğunluğa bu SAĞ olarak yutturuluşsa ben ne yapabilirim ?
Günümüzde AKP gibi toplumu her yönden sömüren ve bölücülüğün başını çeken bir aşağılık yapılanma SAĞ biziz diyorsa bununla da yetinmeyip kendisini merkeze oturtmaya çalışıyorsa ve bunu kabul edenler varsa ben ne yapabilirim ?
Aynı aşağılık yapılanma nasıl olduğu bilinmeyen bir yüzde 47 yi toplumun çoğunluk iradesi sayıp buna biat edilmesini isterken, aynı oranda yani yüzde 47 oyla tarihe gömülen abd seçim sonucunda da yüzde 53 ün büyüklüğünü kabul etmiyorsa ben ne diyeyim ? Farkında mısınız bilmem ama ABD de yüzde 47 ile seçim kaybetti iktidar partisi bizim aşağılıkların biat istediği oy oranı ile... EE hangisinin büyük olduğunu ben mi anlatayım !!!
Özetle dediklerimde çelişki yok ben BANA GÖRE yi yazıyorum. Galilei marjinal değildir . Galilei bilim adamıdır. Gerçeklik üzerinde durmuştur ! Gerçeklik ne zamandan beri marjinal olmaktadır ?
Gerçek anlamda sağ veya sol aynı mumdan çıkan ışık ve gölgesi gibidir. Mumun gerçek ışığı sola yattığında rüzgardan yansıması yani gölgesi sağa yatar !!! Bunu anlamak içinde çok zeki olmak gerekmez...
Amma Türkiye'mde sağ denilen oluşumun gölgesi yoktur efsane ruhlara benzer . Malumunuz mitoloji korku filmi ve efsanelerde Ruhun vampirin yada ölüler diyarındakilerin gölgesi yoktur.... Aynada da yansımaz !! Türkiye de sağ bana göre böyledir. Yansımaz dibine ışık vermez. Sömürür ve kandırır. Kömür verir bulgur verir 25 ytl lik çek verir dinini sömürür din dışını dayatır...
EEE böyle bir sağda YIKIL ÖYLEYSE SOL....
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
En başta bir ARİSTOKRASİ vardı...
TEOKRASİ buna yamanırdı...
Zamanla ARİSTOKRASİ zayıflayınca TEOKRASİ fırsatı değerlendirdi ve önemli imtiyazlar elde etti...
Zaman bu, hiç boş boş akar mı?
Akmaz elbet...
Yine zamanla ARİSTOKRASİ ve TEOKRASİ birlikteliği zayıflayınca veya ticaret ve "küreselleşme" (:)) bunları zayıflatınca BURJUVA denen birileri ortaya çıktı...
SAĞ ve SOLun burada sözde tartışılması özde de demogojisi yapılmaya çalışıldığını izlerken insanlığın bu kısa ve öz sosyolojik tarihini hatırlatmak istedim...
Bu insanlık tarihinde HALK yegane değişmeyen unsurdur...
İşte bu değişmeyen unsura, yani HALKa yakın olan BURJUVA hep SOL olmuştur...
ARİSTOKRASİ ve TEOKRASİye yakın olanlar ise hep SAĞ olmuştur...
BURJUVAnın bilim adamı SAĞ da olsa SOL da olsa elbette bilimadamıdır...
BURJUVAnın iş adamı SAĞ da olsa SOL da olsa hep işadamıdır...
...
buradan doğulu HALKLARın ve özellikle biz Türklerin Hakanlarına sevgi ve bağlılıkları ne ile açıklanabilir?
Hiç birşeyle elbet...
Çünkü değerlendirme batılı bir zihniyet denkleminin ürünü, gerçek ise doğulu olmamızdır...
Saygılar...
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Derya Sazak 13 Aralık Cumartesi 2008/MİLLİYET
Siyaset Günlüğü
dsazak@milliyet.com.tr
Baykal, Gorbaçov olur mu?
CHP’nin ‘çarşaf açılımı’ ve 1930’ların ‘tek parti’ uygulamalarını eleştiren sözleri nedeniyle ‘mevcut sistemin daha fazla ayakta kalmasını mümkün görmeyen’ Baykal, Gorbaçov rolüne mi soyunuyor?
Zaman yazarı Ali Bulaç’ın ‘Baykal, Türkiye’nin Gorbaçov’u olabilir mi?’ yaklaşımı muhafazakâr ve liberal çevrelerde hayli yankı uyandırdı. CHP liderinin ‘Muhafazakâr kesimleri cumhuriyet ile buluşturuyoruz’ sözlerinin yerel seçimlere yönelik oy beklentisi ve siyasal fırsatçılığın ötesinde bir anlam taşıdığına ilişkin yorumların geçerlik kazanması için Baykal gibi CHP’nin de ‘değişmesi’ gerekmiyor mu?
Cumhuriyetin yalnız muhafazakâr İslamla değil Kürtlerle barışması için de ‘devleti kuran’ parti olarak CHP’ye önemli görevler düşüyor.
Liberal ve muhafazakâr çevrelerin ‘Baykal’ı Gorbaçov’a benzetmeleri’ne gelecekte atacağı adımlarla ilgili iyimserliğin yol açtığı kesin. CHP’nin ‘katı laikçi’ çizgisinden uzaklaşacağı umuluyor.
Acaba öyle mi olacak?
Baykal’ın söylemleri, parti politikasına dönüşecek mi?
CHP’nin yakında Tüzük ve Program Kurultayı toplanıyor.
Kurultaya sunulacak, ‘Değişim için Pusula’ adını taşıyan program taslağını okuduk.
Programda, 21. yüzyılın demokratikleşme, çoğulculuk ve bireysel özgürlükler gibi değerlerine sahiplenilmekle birlikte, önceliklere ‘Türkiye’nin gerçekleri’ penceresinden bakılıyor. CHP’nin laiklikten hiçbir şekilde ödün vermeyeceği vurgulanırken, ‘CHP’nin çağdaş laiklik anlayışı; dini unsurların siyasi simge olarak kullanılmasını demokrasi anlayışı ile bağdaşmayan ve anayasamızın değiştirilemez hükümleriyle çelişen bir davranış olarak görür’ denilmektedir.
‘Gençler için Yeni Bir Dünya’ başlıklı bölümde eğitimde fırsat eşitliğinin mutlaka sağlanacağı, ‘eğitim hakkının önündeki tüm engellerin kaldırılacağı’ söylenmekle birlikte, başını örten kızların yükseköğrenim haklarına değinilmiyor.
Farklı etnik yapılara ve alt kültür ve kimliklere ulusal bir zenginlik olarak bakıldığı kaydedilen CHP’nin yeni program taslağında ‘anadilin özgürce kullanımı’ savunulmakta ancak ‘eğitim hakkı’ özel dershaneler ve kurslarla sınırlandırılmaktadır.
‘Kürt kökenli yurttaşlarımızın sorunları’yla ilgili paragrafın ‘Romanlar’dan daha kısa tutulmuş olması da ilginçtir!
Bireyin devlet vesayetinden çıkarılmasını öneren, askerin siviller üzerindeki ‘vesayet’inden hiç söz etmeyen, 12 Eylül darbesinin ürünü 1982 Anayasası yerine ‘sivil anayasa’dan hiç söz etmeyen bir programla CHP nasıl ‘sol parti’ olacak? Ecevit’in 1970’lerdeki ‘düzen değişikliği’ iddiasını sahiplenecek?
Baykal-Gorbaçov benzerliği, CHP yönetiminin eski Sovyet politbürosunu çağrıştırmasından başka neyi ifade edebilir ki?
Politbüro tasfiye olmadan politikalar değişmez!
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Sayın Bilgili,
Derya Sazak KİM? Taha Akyol KİM?
Nasıl birileridir?
Ne yerler, nereden yaşarlar?
Yapmayın allahaşkına...
CHP veya herhangi bir SOL parti hakkında bizler, sizlerin yani aynı safta bulunan halkın eleştirilerini duymak istiyor ve bu eleştirilerinizi değerlendirmek istiyoruz...
Oysa siz "Tanzimat Aydınları"nı bile aratan bu zatların "şaheserler"ini üstelik yorumunuzu da her ne hikmetse esirgeyerek buraya taşıyorsunuz...
Oysa siz tescilli CHP düşmanları olan sazan balıklarının "şaheserler"ini buraya taşıyorsunuz...
Bakın sazan balığı neler yumurtluyor (veya yumurtlatılıyor):
"...CHP liderinin ‘Muhafazakâr kesimleri cumhuriyet ile buluşturuyoruz’ sözlerinin yerel seçimlere yönelik oy beklentisi ve siyasal fırsatçılığın ötesinde bir anlam taşıdığına ilişkin yorumların geçerlik kazanması için Baykal gibi CHP’nin de ‘değişmesi’ gerekmiyor mu?..."
Bu sazan balığı hafızası ancak bir balık kadar olduğundan sanırım CHP'nin ne dediği ve ne yaptığı ile değil ne demesi ve ne yapması ile ilgileniyor... mazaallah gören de sazanı orkinos zannedecek... :)
Bir de paçavranın geneline bakarsak CHP nin 09 eylül 1922'den beri halkın karşısında olduğu algılatılması var... Ben yadırgamam bu sazanın algılatma çabalarına ama halkın en azından yadırgamaması içimi yakar...
"... Cumhuriyetin yalnız muhafazakâr İslamla değil Kürtlerle barışması için de ‘devleti kuran’ parti olarak CHP’ye önemli görevler düşüyor..."
Yuh olsun be sana sazan.. YUHHHH... Ne yapmış CHP kürtlere bir anlatsan da anlasak... Bir anlatsan da bizler de bir balık ağına yüzüp insanlık için kendimizi feda etsek... YUHHH...
"... ‘Gençler için Yeni Bir Dünya’ başlıklı bölümde eğitimde fırsat eşitliğinin mutlaka sağlanacağı, ‘eğitim hakkının önündeki tüm engellerin kaldırılacağı’ söylenmekle birlikte, başını örten kızların yükseköğrenim haklarına değinilmiyor.
Farklı etnik yapılara ve alt kültür ve kimliklere ulusal bir zenginlik olarak bakıldığı kaydedilen CHP’nin yeni program taslağında ‘anadilin özgürce kullanımı’ savunulmakta ancak ‘eğitim hakkı’ özel dershaneler ve kurslarla sınırlandırılmaktadır..."
Gören de bikini veya üstsüz eğitim hakkı isteyen zavallı genç kızlarımızın eziyetinden bahsediyor zanneder... :) Gören de fırsat eşitliğinin barlarda striptizci olmak için eğitim alamayanlar için bir araç olduğunu zanneder... :) Fırsat eşitliği bir türlü kılık kıyafetten gayri, maddi durum, sosyal çevre ve bölgesel farklılıkların giderildiği ve insanların eşit şartlarda istediğini yapabilme olanaklarının elde edildiği bir şey olduğunu bir türlü anlamaz veya anlatmak istemez... Bilkent'i kazanan ancak parasızlıktan okuyamayan gençleri yazmaz... Veya Boğaziçi'ni kazanıp bir mal gibi daha hayatının başında kendisini pazarlayan gençleri yazmaz, yazamaz... Onun fırsat eşitliği kılık kıyafetle sınırlıdır... Ne de olsa o bir sazan balığı... :)
"... CHP’nin ‘katı laikçi’ çizgisinden uzaklaşacağı umuluyor..."
KATI LAİKÇİ... Çok güldüm yahu... KATI LAİKÇİ... Birden mutfakta yumurta haşlarken izlenen telaş ve dikkatle yan yana buldum kendimi... Bu nasıl bir yumurta pardon laiklik tanımıdır yahu... Bilen beri gelsin...
"... 12 Eylül darbesinin ürünü 1982 Anayasası yerine ‘sivil anayasa’dan hiç söz etmeyen bir programla CHP nasıl ‘sol parti’ olacak?.."
Ah keşke moderatör ben olsaydım da içimden gelen "içten" ve "öz" duygularla bu sazan balığını afiyetle bir güzel yeseydim... Bu sözleri söylemek için çok lezzetli bi sazan balığı olmak yetmez hariçten tereyağ da ilave etmek gerek... YAZIKLAR OLSUN!
"... Politbüro tasfiye olmadan politikalar değişmez!..."
Dedik ya bu bir sazan balığıdır... O nedenle Gorbaçov'un Rusya'da şu anki itibarını hiç bilmez... Hele hele STALİN'in hiç bilmez, bilmek istemez... Aklında gençlik yıllarından kalma bir sözcük olarak POLİTBÜRO kalmıştır... Kullanır da kullanır... Ancak dünyayı haraca bağlayan sazan balığı çiftlikleri sahibi olan zihinsel patronunun yediği naneleri bir türlü yazmaz...
ÖRNEĞİN:
"... PENTAGON tasfiye olmadan politikalar değişmez!..."
"... İMF tasfiye olmadan politikalar değişmez!..."
"... WALLSTREET tasfiye olmadan politikalar değişmez!..."
"... ABD tasfiye olmadan politikalar değişmez!..."
yazmaz... yazamaz...
Zaten yazsa idi adı DERYA SAZAK olurdu...
vesselam!
(NOT: Sayın Bilgili, sizden özellikle rica ediyorum... Lütfen bu zatları foruma taşıyarak ayakçıları olmayınız... İlla taşıyacağım ben bunları diyorsanız en azından düşüncelerinizi de ekleyin de bizleri bunlarla muhattap etmeyiniz... Saygılar)
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
CHP’yi BARİ BEN SAVUNAYIM…”yorumsuz”
İlginç mi ilginç günler yaşıyoruz...
Sanki bellekler silinmiş..
Tarih sıfırlanmış..
Sap derken ne diyoruz?..
Saman mı?..
Sapan mı?..
Bunama değil; ama son dönemlerin meşhur hastalığı alzheimere yakalanmış gibiyiz…
Hele CHP’deki gereksiz karmaşa ve tartışmalara baktıkca insan ne diyeceğini bilemiyor…
Meğer bu CHP ne de kötü bir partiymiş canım…
Bari Cumhuriyet Halk Partisi’ni ben savunayım…
Diyorlar ki:
- CHP tek parti döneminin iktidarıydı…
Evet, öyleydi…
1923’te kuruldu…
Tüzüğüne göre devrim (inkılap) partisiydi…
ATATÜRK, devrimlerini CHP ile gerçekleştirdi…
Partinin ikinci kurultayında Gazi ‘Büyük Nutuk’u okudu…
CHP programında altı ilke, altı ok var vardır…
Peki, bu CHP tek parti döneminde neler yaptı?..
Bugün AB’ye girmek isteyen Türkiye’nin ve çok hızlı AB yandaşlarının şu basit gerçeği bilmesinde saymakla bitmez yararlar bulunuyor:
CHP’nin tek parti döneminde yaptıkları olmasa, AB’ye değil girmek, adını bile ağza almak olanaksızlaşırdı…
NASIL?..
Türk Medeni Kanunu (Yurttaşlık Yasası) 1926’da CHP iktidarınca benimsendi…
Ne demek bu?..
Medeni haklarda Avrupa hukukunu benimsemek demek…
Sonra?..
Kadınlara seçim hakkını Fransa’dan önce Türkiye’de benimseyen, CHP’nin tek parti iktidarıdır…
Soru:
Acaba ATATÜRK’ün tek partili CHP iktidarı olmasa kadınlara medeni ve siyasal hakları tanınır mıydı?..
Yanıt:
Bugünkü İslamcı iktidarın dinci erkek egemenliğine dönük haline bakarsanız, bu soruya olumlu yaklaşım çok zor…
Osmanlı Birinci Dünya Savaşı’na katıldı…
Birinci Dünya Savaşı’nda 10, İkinci Dünya Savaşı’nda 40 milyon insan öldü…
İkinci Dünya Savaşı’na uzak durup barışı savunarak dünyaya örnek olan Türkiye’nin iktidarında hangi parti vardı?..
CHP…
Peki, tek parti iktidarından çok partili demokrasiye Türkiye hangi parti döneminde geçti?..
27 yıllık iktidarından sonra hükümeti barış içinde Demokrat Parti’ye devreden parti kim?..
CHP…
CHP’nin günahları yok mu?..
Ohooo…
Ama, bugün Türkiye AB’nin kapısında üyelik bekleyebiliyorsa, CHP iktidarının ‘medeni’ ve ‘siyasal’ yapıda çağdaş HUKUKU benimsemesiyle ülkemiz bu olanağa kavuşmuştur…
CHP iktidarında üstü başı partal bir köylünün Kızılay ya da Ulus Meydanı’ndan kovulması öyküsüne gelince, pes demek gerkir…
Çünkü bu memlekette işçi-köylü iktidarını kurmak isteyen aydınların ve partilerin tepelenmesi, çok partili rejimde, CHP’den sonra gelen iktidarların marifetidir…
İlhan Selçuk. 5- Aralık-2008 Cumhuriyet G.Z.Tsi Sayfa 2
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Sayın horasan;
Bana aşağıdaki soruyu sormuşsunuz.
"Sayın Bilgili,
Siz tek parti dönemi derken hangi dönemi kastediyorsunuz?
Cumhuriyetin ilk 15 yılını mı?
11 Kasım 1938'den Mayıs 1950'ye kadar olan dönemi mi?
Yoksa her ikisini mi?"
Ben yolsuzlukların her dönemde olduğunu, buna tek parti döneminin de dahil olduğunu yazmıştım.Tek partinin öncesini sonrasını ayırmadım. Atatürk dönemi ile İnönü döneminin farklı tarafları olduğu kadar ortak tarafları da var. Yolsuzlukla ilgili olarak daha çok önceki dönemi kastetmiştim. Sizin farklı düşünceniz varsa öğrenmek isterim.
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Sayın commodore1tr;
Aşağıdaki cümleniz bana gerçeklerden çok uzak gibi geldi.
"Çünkü sağ aslında sömürgecidir ezicidir kandırma üzerine kurulmuş bir düzendir" diyorsunuz.
Gerçi ben sağ ve sol kavramlarını kullanmaktansa liberal, sosyal demokrat, muhafazakar gibi kavramları kullanmayı tercih ederim. Ama bu forumda konu sol üzerinden açıldığı için böyle kullanıyoruz.
Sağın da solun da uygulamada sömürgeci, ezici olduğuna dair örnekler var.
Sovyetler denilen dünya koskocaman bir yalan üzerine kurulmuştu. Bütün dünyayı kandırmaya yönelik bir yalan propagandası vardı. Sovyetlerde iki propaganda gazetesi vardı. Pravda ve İzvestiya.. Bunların birisinin anlamı "haber", diğerinin anlamı ise "gerçek"ti.. Ve o gazeteler için söylenen ünlü bir söz vardı. Haber'de gerçek yok, Gerçek'te haber yok... Yani hepsi yalandı.. İnsan hakları diye bir şey yoktu.. Ezilmenin daniskası vardı. Nazım Hikmet de orada adil bir düzen var zannederek oraya kaçmıştı ve sonra en yakın arkadaşlarından birine; "ne eşeklik ettik de buralara geldik" demişti. Kendi blokundaki ülkeleri ve özellikle de Türk dünyasını sömürüyordu.
İşte reel sosyalizm buydu. Gerçi siz "ben komünistleri kasetmedim" diyorsunuz ama sonuçta solun bir türevi olduğunu unutuyorsuz. Sağın sömürgeci, ezici örnekleri olduğu gibi solun da var.
Sağ partilerin toprak ağalarını barındırdığını söylüyorsunuz.. Doğrudur.. Ama bu toprak ağaları tek parti döneminde nerdeydiler? Çok partili döneme geçildiğinde gökten zembille mi indiler? Bu kadar toprağa hangi dönemde sahip oldular ve nasıl sahip oldular? CHP'de toprak ağası olmadı mı hiç?
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Sn. 32844,
Ne demek istediğimi anlamış olmanızı umardım.
Sol emeğin tarafındadır ve sizin ayak takımı olarak tanımladığınız işçileri, köylüleri kısaca ezilenleri savunur.
Bir sağ partide, toprak ağasının, müteahhitin, patronların ve hatta akademisyenlerin olması normal karşılanır.
Ülkemizdeki Siyasi Partiler Kanunu ve Milletvekili Seçim Kanunu solun doğal tabanının hakettiği ağırlıkta Meclis'te temsiline olanak vermemektedir.
Söylenmek istenen budur...
Yeni sol partiye ihtiyaç var mı başlığı dönmüş dolaşmış, zaten hedeflediği gibi CHP'ye dayanmış.:o
Yeni sol partiye ihtiyaç var.
Bu sol parti liberal olmalıdır. Bu partiye ÖZÜRCÜ liberal akademisyenler çok yakışır.
Bu parti Kürtlere özgürlük demelidir. Bu özgürlük federalizmi ve hatta bağımsızlığı içermelidir. Asla ve kat'a Kürt sorununun, bölgenin geri kalmışlığı ile ilgisi, bunun da bölgeye hakim feodalitenin eseri olduğunu ağzına almamalıdır. Kürtlere asıl özgürlüğün aşiretlerin, şeyh, şıh tayfasının ortadan kaldırılarak getirileceği düşünülmemelidir...
Bu sol parti Cemaatleri, Sivil Toplum Örgütü olarak görmelidir. Bu ülkede gerçek anlamda sivil toplum örgütü bir elin parmaklarını geçmez. Ancak yurt dışı fonlardan desteklenenlerin yanında Cemaatleri de katarsak, bu alanda bir dünya rekorunu kırarız. Sivil toplum örgütü demokrasinin gereğidir, kendi yapısında da demokratik olmalıdır. Cemaatler iki yılda bir kere seçim yapıp cemaat liderini özgür iradeleri ile seçip, değiştirebildiklerinden:o yeni sol parti içerisinde de temsilcilerinin bulunmaları gerekir.
Yeni sol parti ilerici olmalıdır. ABD ve AB ileri olduğundan onların ipine sıkı sıkı sarılmalıdır yani...
Yazacak çok şey var ya neyse...
Allah akıl fikir ihsan eylesin, amin.
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Abbas üstad seni pas geçmişim kusura bakma...:o
Şu her ağzını açışta tek parti dönemini eleştiren liberal demokratların pek sevdikleri bir isim 3 günlük bir yazı dizisi ile günah çıkarmış. Gerçi ne alakası varsa, eski huyundan vazgeçemeyip Kemalistlere, Ulusalcılara çamur atmaktan geri kalmamış ancak genel hatları ile doğru bir değerlendirme yapmış, sanırım yazarımıza araba çarpmış, kör olan gözleri açılmış.
Abbas üstad sana da araba mı çarpması lazım , yoksa başına CHP kadar taş mı düşmesi lazım, okuduğunu sandığım Hadi Uluengin'in Tek Parti ile ilgili yazı dizisini forumlara alıntılaman için...:o
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Evet yeni bir sol partiye ihtiyaç var ama gerçekten "sol" bir partiye...
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Sayın Harun Gür,
Sizi anlamış olduğumu biliyorum. Verdiğim örnekler akademisyenlik vurgunuzdan dolayı idi. Kısa ve fazla açıklama olmayan yazılarımdan dolayı beni anlamadığınızı düşünüyorum.
Söylemek istediklerim özetle şudur;
A- Türkiye'de kendilerine sol diyenler gerçekte sol değildir. Aynı şekilde kendilerine sağcı diyenlerde sağ değildir. Başlık altındaki yazılardan da anlaşılacağı üzere sol daha çok fakir kesimi temsil ettiği iddiasındadır. Oysa seçim sonuçları solun zengin yerleşim yerlerinde daha güçlü olduğunu göstermektedir. Buna mukabil varoşlarda ise sağ tavan yapmaktadır. İşte bu çelişkiden dolayı sol sol olamamış ve sağ da sağ olamamış. Commodater1tr ise bu konuda benimle aynı düşüncede gibi geldi. Ancak o ülkedeki sağ boşluğa vurgu vapıyor. Benimde özünde söylemek istediğim Türkiye'de sağ, sol, sağcı, solcu boşluğu olduğudur.
B- Solun ilerici olduğu önermesini kabul edemiyorum.
Bundan sonraki yazdıklarımda sol ve sağ; ülkedeki halihazır durumu ile dikkate alınmıştır. Dediğim gibi solun gerçek anlamda temsil ettiği insanlar ilericilik derdinde değildir. Solu temsil edenler de aslında ilericilik değil modernlik derdindedir. Solun laiklik anlayışına bu kadar sıkı sarılmasının gerisinde de ilericilik değil, modernlik vardır. Zira ilericilik hem sosyal hayatta hem de bilimsel gelişmelerde söz konusudur. Enerjisini de düşünceden alır.
Şimdi gerçek anlamda (modenlik + bilim) ilerici kimdir? sorusuna yanıt arayalım. Toplumun hayat anlayışını sürekli değiştirmeyi amaç edinen kimdir. Kılık kıyafetinden, beslenme alışkanlığına, kullandığı elektronik malzemeden, evinin boyasına kadar her alanda kim değişiklik ister. Basit bir kaç örnek;
1- Son zamanlarda herşeyin diyeti çıktı. Diyet cola, diyet büskivi vs vs. İşte bu diyet tüketime insanlar bir yılda milyarlaca dolar veriyor. Bunun gibi daha ne çok tüketim alışkanlığına ilişkin yeni ürün piyasaya çıkıyor. İşte beslenme alışkanlığındaki bu değişiklik bir ilerici hamledir (ya da bize öyle yutturuyorlar). Faydayı kim görüyor.
2- Gıda gibi, moda ve kozmetikte dönen paralar akıllara zarar. Her kıyafet, her kozmetik ürün yenilenen içeriği ve ambalajı ile piyasada tutunuyor. Yeni içerik ve yeni ambalaj ise bilim adamlarının fikir hamallığı ile gerçekleşiyor. Fakat faydayı kim görüyor.
3- Elektronik eşyalardan bahsetmiyorum bile. Nerede ise her yıl bilgisayarımızı ve cep telefonlarını yeniliyoruz. Faydayı kim görüyor.
4- Nano boyalar çıktı. Siliyorsun, kendi kendini yeniliyor. Bunları elbetteki bilim adamları gerçekleştiriyor. Ama kimin için ve faydayı kim görüyor.
İşte bunun gibi binlerce örnek ve aynı soru "Faydayı kim görüyor". Elbette bunlardan ben de faydalanıyorum. Ama asıl faydayı gören Sermaye sınıfı (Burjuva, Kapital). İşte asıl faydanın büyüğünü dünya ölçeğinde 1.000 bilemedin 5.000 kişinin gördüğü sistem anlı şanlı EMPERYALİZM. Bizler teknolojiden, modernlikten beslenerek yaşadığımızı düşünürken kimler malı götürüyor.
İşte sol bunları düşünmeli ve asıl faydayı gören kesimin genişlemesi (halka yayılması) için çaba sarfetmelidir.
Mecliste bu kadına haddini bildirin diyerek 100 küsür vekili gaza getirip dışarı dışarı diye tempo tutturmak mıdır sol?
Çarşaflılara rozet takarak politika üretmek midir? Ki bu bile yaklaşık 1 aydır gündem olmuşsa ve tartışılıyorsa durup düşünmek lazım. Demek ki sol bunları yıllarca dışlamış, alınan ufak bir makas bile gündem oluşturuyor. Ben de Baykalın uzaydan geldiğini düşünüp; "Merhaba, ben genelde dünyalı, özelde Türkiyeli, Bu da yurdumun çarşaflısı, biz dostuz" gibi saçmalarım. Kaldı ki çarşaflının veya türbanlının derdi CHP'ye üye olmak değil. Sorarsanız, "türbanımla okumak, türbanımla işyerinde çalışmaktır, derdim" diyeceklerdir.
O zamanlar söylemiştim. CHP 367 krizi çıkarana kadar, Abdllah GÜL'ün karşısına Hayrünisa GÜL adayımızdır (hatta kendisini mağdur ettik, Avrupa Mahkemelerinde süründürdük, gelin kendisine bir de üniversite diploması verip adaylığının önünü açalım) diye teklif verseydi, AKP'nin Abdullah Gül ısrarı gibi bir saçmalığına karşı tarihin en büyük siyasi manevrasını yapmış olurdu. Kanımca da AKP o gün iflas ederdi.
Eleştirilerimin ağır ve abartılı olduğunu biliyorum. Sol ne Ecevit'tir, ne de Baykal. Solun içinde gerçekten çok değerli insanlar vardır. Sağın içinde de bir baltaya sap olamamışından tutun değerli nice insanlar vardır.
Benim derdim insanların sağcı solcu olması değil; milli olması, yani mili değerlerimize sonuna kadar sahip çıkacak insanlar olmasıdır.
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Bir de Bay Bilgili...
Siz
"Mustafa Kemal yolsuzluklara göz yumdu, gerekli tepkiyi göstermedi ve hatta çanak tuttu!"
mu demek istiyorsunuz?
Veya
"Hani o kadar büyük ve ulu bir adamdı... Hani seçtikleri, milletvekilleri her dediğini yapıyordu... Peki neden toprak reformunu yapamadı, neden feodallere gücünü göstermedi?"
diye sitem mi ediyorsunuz?
Veya
"Ulen benim elimde o fırsatlar olacak da kodum mu oturtmayacağım haaa!"
mı demek istiyorsunuz?
SAHİ SİZ NE DEMEK İSTEMEYE ÇALIŞIP ÇABALIYOR ANCAK BİR TÜRLÜ BECEREMİYORSUNUZ ÜSTELİK BİR AVUKAT OLARAK?
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Sayın horasan;
CHP'nin Kürt politikasını eleştiren Derya Sazak'a "Ne yapmış CHP kürtlere bir anlatsan da anlasak..." diye veryansın etmişsiniz.
Sadece CHP'nin değil, tüm iktidarların Kürt politikası yanlıştır. Kürt sorununu sadece askeri önlemler ve sürgünlerle çözeceğini zannedenler bu sorunun bugünkü boyuta ulaşmasına neden olmuşlardır.
Daha bir sene önce Fikret Bila bir kitap yayınladı "Komutanlar cephesi" diye.. Ordudan emekli olan paşalarla yapılan söyleşilerden oluşan bu kitapta paşanın biri şöyle diyordu; "biz sosyal talepleri dahi terör zannetik." "Bu sözler CHP'nin değil, bir emekli generalin sözleri, CHP'yi bağlamaz" diyeceksiniz, ama CHP'nin ve diğer partilerin görüşleri farklı mı sanki..
Tek parti döneminin ünlü Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'un bir sözü var..
Bakın ne diyor o ünlü bakan; "Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır, Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı! Dost ve düşman ve hatta dağlar bu hakikatı böyle bilsinler.”
Böyle ırkçı düşünen birinin Kürtlere hangi gözle baktığını izaha gerek var mı?
Tek parti döneminde 33 Kürt'ü Van'ın Özalp ilçesinde sorgususz sualsiz kurşuna dizen Mustafa Muğlalı isimli generala dokunulmadığını kitaplar yazıyor. Bu adamı yargılayabilmek için DP iktidarının gelmesi beklenmiştir ve general cezaevindeyken aklını kaybetmiş ve ölmüştür. Şair Ahmet Arif'in "33 Kurşun" isimli şiirini bir okusanız diyorum. (Yolsuzluk konusuna geleceğim, unuttuğumu zannetmeyin).
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Bay Bilgili,
İşte bizi üzen nokta burası:
Anlaşılamamak ve yaftalanmak...
Hem şimdi anlaşılamamak hem de tarihte anlaşılamamak...
Hem şimdi yaftalanmak hem de tarihte yaftalanmak...
Ve siz henüz bir MAHMUT ESAT BOZKURT bile olamamışken onu anlayamamış 'premature' bir meslektaş olarak onun hakkında böyle bir yargıya ulaşıyorsunuz...
Ne olr üzmeyin kendinizi, bu sizin değil cumhuriyetin başarısızlığıdır...
Eğer ben bir hukukçu olsaydım MAHMUT ESAT olmak isterdim...
Eğer ben bir doktor olsaydım REŞİT GALİP olmak isterdim...
Sahi siz ne olmak için hukukçu oldunuz? Sizin bir soran büyüğünüz olmadı mı bu dünyada?
Yazııııkkk!
Kürt meselesini CHP üzerinden tüm diğer yöneticilere sıvamanız takdire şayanbir gelişme Bay Bilgili...
İyi gidiyorsunuz...
Ha gayret...
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Bence ne bir yeni sola nede yeni bir sağa nede bir başka ad yada ideoloji tabanlı partiye ihtiyaç yoktur. Çünkü dünyada hızla gelişen evrensel doğrular ve insan hakları ekseninde hangi parti olursa olsun kendi milleti ve dünya milletleri için "hak" olan doğruları savunmak ve buna uygun politika ve reformaları uygulamakla mükelleftir. Dünyada hızla ideolojik akımların önemini yitirdiği ortamda aslolan mevcut partilerin kendini hızla ilerleyen ve değişen insan sosyolojisi ve ihtiyaçlarına ayak uydurmasıdır.
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Sayın horasan;
Mahmut Esat Bozkurt'a dokunmam anlaşılan size de dokunmuş.
Oysa ben tek parti döneminden iki somut örnek vererek, bu dönemin ve bu bağlamda da CHP'nin Kürt politikasının çok da savunulacak tarafı olmadığını anlatmaya çalışmıştım.
Sizin gibi soyut laflardan ziyade somut örnek vermiştim. Siz bu somut örnekleri görmezden gelerek, bir takım laflarla konuyu geçiştirmişsiniz.
M. Esat Bozkurt'un Cumhuriyet tarihindeki önemini yadsımıyorum.
Hukuk devrimindeki işlevini ve Fransa ile Türkiye arasındaki Bozkurt - Lotus Davası" olarak bilinen uluslararası davadaki becerisi takdire şayandır. Yanlış hatırlamıyorsam Atatürk bu davadaki başarısından dolayı kendisine "Bozkurt" soyadını layık görmüştü.
Ancak bütün bu olumlu yanlarının yanında ağır bir ırkçılık kokan söyleminin de eleştirilmesi gerekir.
Nitekim daha önceki cevabımda örnek verdiğim konuşmasını 1931 seçimleri öncesinde Ödemiş'te yapmış ve CHF (Cumhuriyet Halk Fırkası) üyesi olmasının gerekçesini izah ederken söylemiştir. Bu konuşmada;
"Çünkü bu fırka bugüne kadar yaptıkları ile esasen efendi olan Türk milletine mevkiini iade etti. Benim fikrim, kanaatim şudur ki, bu memleketin efendisi Türktür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır" demektedir. (Kaynak; 19 Eylül 1930 tarihli Hakimiyet-i Milliye Gazetesi'den aktaran; Ahmet Yıldız; Ne Mutlu Türküm Diyebilene - Türk Ulusal Kimliğinin Etno-Seküler Sınırları 1919-1938, Sh.210, İletişim Yayınları) (Ara not: Bu kitap bir doktora tezidir).
Bu sözün, Amerika'daki veya Güney Afrika'daki zencilere yapılan ayrılıkçı ırkçı uygulamalardan ne farkı var?
Hitler'in (ve Nazilerin) yahudilere söylediklerinden ne farkı var?
Hatta bu sözün, bugünkü demokratik hukuk devletinde söylenmesi halinde suç teşkil edeceği açıktır.
Şimdi bir düşünün bakalım; bu düşüncede olan birinin Kürtler hakkındaki görüşü ne olabilir. Bunu okuyan, duyan bir Kürt bu adam hakkında ve bu adamın temsil ettiği yönetim hakkında ne düşünür. Böyle bir söylem Kürt sorununu çözer mi azdırır mı? Kürt sorununun bugünkü azgın duruma gelmesinde bunun payı yok mu? Bir çok Kürt yazar çizerinin bu konuşmayı örnek gössterdiğini ve kendilerine malzeme yaptıklarını araştırırsanız bulursunuz.
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Anlatmak istediğiniz veya gelmek istediğiniz yer itibarıyla
"Ne mutlu Türk'üm diyene!"
sözlerinin Mahmut Esat BOZKURT'un sözlerinden pek bir farkı yok bay Bilgili...
Burada görünüşte de olsa şeytanın avukatlığını, size avukatlığa yeğlerdim doğrusu...
Ama gelin görün ki ben ne sizin ne de şeytanın avukatlığını yapıyorum...
Burada sizlerin anlayamadığı bir gerçeğin peşinde koşuyorum...
Anlayamadığınız bu sözleri bugünkü ve bu şartlardaki anlamları ile anlamakta ısrarınızdır...
Sahi ben size tam olarak soruyu sormadım bile...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE sözlerinde ırkçılık VAR mı YOK mu bay Bilgili?
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Alıntı:
Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı
Abbas üstad seni pas geçmişim kusura bakma...:o
Şu her ağzını açışta tek parti dönemini eleştiren liberal demokratların pek sevdikleri bir isim 3 günlük bir yazı dizisi ile günah çıkarmış. Gerçi ne alakası varsa, eski huyundan vazgeçemeyip Kemalistlere, Ulusalcılara çamur atmaktan geri kalmamış ancak genel hatları ile doğru bir değerlendirme yapmış, sanırım yazarımıza araba çarpmış, kör olan gözleri açılmış.
Abbas üstad sana da araba mı çarpması lazım , yoksa başına CHP kadar taş mı düşmesi lazım, okuduğunu sandığım Hadi Uluengin'in Tek Parti ile ilgili yazı dizisini forumlara alıntılaman için...:o
Abbas üstadın dikkatini çekemedim yukarıdaki iletimle demek ki... Rica yerine bizzat yapmak farz oldu.
Tek parti dönemi (I)
BİZİM de ara sıra kullandığımız "anakronik" sözcüğü eski Yunancadan türetilmiştir.
Sondan başa; yukarıdan aşağıya; ileriden geriye dönmek durumunu çağrıştıran "ana" takısıyla, takvim, tarih, dizin anlamına gelen "kronos" kelimesinin bileşiminden oluşmuştur.
Ve, felsefede, siyasette, iláhiyatta vs. "anakronik" deyimini veya onun yöntemsel kavramını adlandıran "anakronizm" terimini kullandığımızda, şu yanlışı kastetmiş oluruz:
*
GEÇMİŞTE mevcut olmayan veya henüz genel kabul görmeyen ve ancak bugün geçerlilik taşıyan değerleri ve ölçekleri kıstas alarak, o geçmiş hakkında hüküm vermek.
Örneğin, şimdiki "insani ahlakçılık"ımızdan yola çıkar ve dönemin mutlakiyet kavramını ve sultanlar arası iç savaşlarını görmezden gelerek, Osmanlı padişahlarının kardeş öldürtmesini "vahşet" diye tanımlarsak, işte bu türden bir yanlışa sürüklenmiş oluruz.
Yahut, çağın köleci toplum gerçeğini unutup, esirlerin Atina forumundan dışlanmasını "sahte demokrasi" diye eleştirmeye kalkarsak, yine "anakronizm"e düşmüş sayılırız.
Çünkü, mutlak anlamda "normatif" bir tarih yoktur. Olmamıştır ve de olmayacaktır.
Her "normal" belirli bir mekánda; bilhassa da belirli bir zamanda; yani Yunani sözcüğün içindeki "kronos"tan oluşmuş olan kronolojide geçerlidir. Göreceli ve değişkendir.
Dolayısıyla da, "ana" türü geri sayımla "son"dan "baş"a dönüp, bizim o táa "baş"tan itibaren edindiğimiz birikimle aynı "baş"ı "yargılamaya" kalkışmamız, abesle iştigal eder
Tıpkı, "tek parti dönemi"ne ilişkin hem methiye, hem de eleştirilerde olduğu gibi.
*
ÖYLE, zira her şeyden önce, ben de dahil, yukarıdaki dönemin demokrasi eksikliğini; "Ebedi Şef" ve "Milli Şef" otoritarizmini; Jakoben dayatmacılığını; Türkleştirme aşırılığını; müdahil laikçiliğini vs. saptarken, bütün bir tarihi birikimi arkamıza almış durumdayız.
Başka bir deyişle, "kronos" kronoloji önümüzde durduğundan, bizim işimiz kolay.
Oysa, "Mütareke"den sonra bizzat o tarihi yapmış olanların böyle bir "lüks"ü yoktu.
Başta Büyük Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı'nın, Cumhuriyet'in ve Türk Devrimi'nin kadroları söz konusu tarihte el yordamıyla ilerlediler. Káh yenildiler, káh yendiler.
Üstelik de çok milletli ve çok dinli bir imparatorluğun tasfiyesi ertesi İslam Álemi'ndeki ilk modern ulus-devleti inşa ederken, tek bir örnekten ve tek bir deneyden yoksundular.
O halde, yanılgıya düşmeleri, aşırıya yönelmeleri, zigzaglar çizmeleri sonsuz doğaldır.
Artı, bugün bunları saptıyor ve inkarcılığa kaçmadan eleştiriyor olmamız da doğaldır.
Doğal olmayan ve tamamen "anakronik" çerçeveye giren iki vahim şey ise şudur:
*
BİR; kendilerine "ulusalcı" veya "Kemalist" diyenlerin yaptığı gibi, o yanılgıların ve aşırılıkların varlığını yok sayarak ve tarihin birikimden süzülen şimdiki durumu ve kıstasları reddederek, "tek parti dönemi"ni ve dayatmacı ideolojisini bugün de uygulamak istemek!
Burada hem köhne ve kokuşmuş bir "nostaljiya" mevcuttur, hem de dünden kopamadığı için bugünü de anlayamayan, ters yönlü bir "anakronizm" söz konusudur.
Laiklerine "liberal", din hassasiyetlilerine de "İslami intelligentsia" denilen ve zıt kutupta yer alan öteki "anakronik" yanılgı sahipleri ise, o "dün"ü o "bugün"ün terazisinde tartarak, geçmişi tu kaka etmektirler. Veya eleştirelliği inkárcılık raddesine vardırmaktırlar.
Dolayısıyla da, bunların birincisi "duragan" ve "arkaik"; diğeri ise "idealist" ve "mükemmeliyetçi" bir "anakronizm"e tekabül eden tarih anlayışını benimsemektedirler.
Oysa her iki de aynı ölçüde yanlıştır ve her ikisi de aynı ölçüde gerçekçilikten uzaktır.
Ne "normal"i ebedi, ne de bugünkü "normal"i dün de geçerli olan bir tarih vardır.
Ve şimdi tabii ki "anormal" olan ve öyle olması gereken "tek parti dönemi" ve onun ideolojisi aslında dün sonsuz n-o-r-m-a-l'di ki, bunun nedenlerini yarına bırakıyorum.
Tek parti dönemi (II)
BURUN duyarlılığına hitab edeceğim aşağıdaki benzetme belki biraz soyut kalacak.
Çünkü şöyle bir metafora başvurmak istiyorum ki, kesin bir kural değilse bile yine de genel olarak, tarihteki pek çok devrin, dönemin, dilimin belirli bir "koku"su vardır.
Buradaki "koku" kelimesiyle esas gidişatı, ana rotayı, hakim eğilimi kastediyorum.
Örneğin, Berlin Duvarı'nın yıkılması nasıl ki "demokratizm"i öne çıkardı, bundan iki buçuk asır önce de "aydınlanma çağı" dediğimiz mantıkçı devir hüküm sürmeye başlamıştı.
Zaten, Amerikan bağımsızlığı da, Fransız Devrimi de bunun doğal uzantısıdır.
***
İŞTE, bizim Cumhuriyet'imiz ve "Türk İnkilábı"mız; dolayısıyla bunların ikisinin de pekişmesinde iktidar aracı oluşturan "tek parti dönemi", böyle bir "koku" devrine raslar.
Ancak bu yeni "koku", yukarıdaki "demokratizm"in gerilemesine ve zıddındaki otoritarizmlerin ve totalitarizmlerin yükselmesine denk gelen bir döneme tekábül eder.
Şöyle ki, felsefi kökenleri 1. Harb öncesine uzanan yukarıdaki gelişme, modernitenin ve hümanizmanın reddiyle "havaya girmişti". Esas itibariyle de Nietzche'de hayat buldu.
Sonra, Almanya'daki "muhafazakár devrimcilik"; Fransa'daki "Action Française" ve İtalya'daki "arditizm - fütürizm" akımlarıyla, iyiden iyiye siyasi bir boyut kazandı.
Ve, Avrupa tarihinde yaşanmış en büyük kábusu oluşturan o 1. Harp bittiğinde, ABD Başkanı Wilson'un adını taşıyan "naif" prensipler,korkunç arbedeyle birlikte bir varoluş krizine gömülmüş olan Yaşlı Kıta'nın derdine devá sunamayınca, teorik çerçevesi zaten aşağı yukarı çizilmiş olan otoriter ve totaliter rejimlerin pratiğe uygulanma devri başladı.
Dolayısıyla, bizim "tek parti dönemi"miz de, tüm dünya sathında burun deliği kırmış olan bu "koku"dan soyutlayanamaz. Dış dinamiklerden ayrıştırılarak değerlendirilemez.
Yok eğer bunu yapar ve "demokrasi yoktu" diye eleştirirsek de, dün belirttiğim gibi, tarihi bugünkü kıstaslarımızla yargılamaya kalkışan o "anakronik" yanılgıya düşmüş oluruz.
***
ÖYLE, çünkü genç Cumhuriyet'te "tek parti dönemi"ni iktidara "mıhlayan" 3 Mart 1925 tarihli "Takrir-i Sukûn Kanunu"ndan itibaren, dünyaya şöyle bir göz atalım.
Komşu SSCB Bolşevik bir diktatörlüktür. İtalya'da zaten faşizm iktidardadır.
Almanya'daki Weimar Cumhuriyeti ise kurulduğundan beri buhranla boğuşmaktadır.
Bir yandan Nazilerin, bir yandan komünistlerin anti-parlemantarizmi yükselmektedir.
Fransa demokrasidir ama skandallar aynı anti-parlemantarist eğilime güç katmaktadır.
Polonya, Macaristan, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya, Portekiz ve az sonra İspanya, bunların hepsi kah kraliyetçi, kah değil, diktatorya hümranlığı altındadırr.
Özetlersek, söz konusu totalitarist akımların hızla güç kazanmasına rağmen hálá çoğulculuğu koruyabilen İngiltere, İsviçre, Çekoslovakya, Benelüks ve İskandinavya ülkeleri hariç, Avrupa'daki bütün "esaslı" ve "ağır top" devletletler, Türkiye'deki "tek parti yönetimi"ni dahi mumla aratacak ceberrut rejimlerin sultasına girmiştir.
Ve çok daha önemlisi, en başta geniş halk kitleleri, filozof Heidegger'inden yazar Celine'sine, "miadı dolduğuna" hükmedilen demokrasinin geleceğine kapik yatıran yoktur !
***
O halde şunu hemen saptayalım ki, böylesine bir "koku" ortamındaCumhuriyet'ten ve "Türk İnkilábı"dan "demokratik yol" beklemek ve ummak abestir. Hayal bile edilemez.
Kaldı ki, burada bir devrim; üstelik de çok milletli bir imparatorluktan ulus-devlete ve moderniteye geçişin devrimi söz konusudur. Daha üstelik, İslami bünyede gerçekleşmektedir.
Ve, devrimlerin zaten demokratik olamayacağı vakıası bir yana, aslına bakarsanız "tek parti yönetimi" pek çok devrimle karşılaştırılamayacak oranda da "müláyim" davranmıştır.
Bunu ve "tek parti yönetimi"nin iç dinamiklerini Cumartesi günü işleyeceğim.
Tek parti dönemi (son)
BATI düşmanlığı ve demokrasi karşıtlığıyla parsa toplamaya çalışan "ulusalcı-Kemalist" cihet istediği kadar tarihi nalıncı keseriyle yontsun, güneş balçıkla sıvanmaz.
Çünkü, tabusu arkasına sığındıkları Atatürk'ün de, ismini tekele almaya yeltendikleri Cumhuriyet'in de "esas proje"sini ve "ideal hedef"ini demokrasi oluşturuyordu.
Üstelik, "muassır medeniyet" derken de soyut bir Batı kavramı çağrıştırmıyorlardı.
O Batı'nın o demokrasiyi somut biçimde uygulayan ülke ve rejimlerini kastediyorlardı
***
EVET öyle ve de nitekim, Anglo-Sakson ve Fransız basınında çıkan ve genç cumhuriyeti "ışıltılı despotluk" olarak tanımlayan yorumlardan Gazi'nin büyük rahatsızlık duyması bir yana, birazdan Serbest Cumhuriyetçi Fırka'yı kur-dur-ta-ca-ğı Fethi Bey (Okyar) Paris sefirliğinden izne geldiğinde, 1930 Temmuzunda kendisine şöyle der:
"Manzaramız aşağı yukarı bir 'dictature' (diktatörlük) manzarasıdır. Halbuki cumhuriyeti şahsi menfaatim için yapmadım. Ben öldükten sonra arkamda kalacak şey bir istibdat müessesesidir. Bunu miras bırakmak ve tarihe öyle geçmek istemiyorum".
***
FAKAT hiç şüphesiz ki, kasten vurguladığım "kurdurtmak" fiilinden de anlaşılacağı gibi, zaten çok kısa bir süre sonra kendi kendini feshetmek zorunda kalacak olan aynı Serbest Cumhuriyetçi Fırka için "majestelerinin muhalefeti" dersek, büyük yanlışa düşmeyiz.
Bu açıdan da, ilk TBMM'deki "2. Grup"un devamı olarak doğan ve Kasım 1924'de kurulduktan sonra, dini veçheli bir Kürt milli hareketi olan Şeyh Sait isyanı ve Takrir-i Sukûn yasasıyla birlikte yedi ay sonra yasaklanan Terakkiperver Cumhuriyetçi Fırka'dan farklıdır.
Birincisi gerçek, ikincisi yapay muhalefettir. İlki özde, diğeri "vitrin"de bir girişimdir.
Ama "vitrin" deyip es geçmeyelim. Zira, totaliter ve otoriter rejimlerin dünya sathında yükselişe geçtiği bir dönemde; üstelik Gazi'nin arkasında hiçbir yumurta küfesi yokken, eksik-topal da olsa böyle bir deneye ihtiyaç duyulmuş olması bile, başlıbaşına bir göstergedir.
Aktardığım "istibdat müessesesi bırakmak ve tarihe öyle geçmek istemiyorum" temennisinin; artı, "demokratik Batı" hedef ve projesinin, heyhat ákim kalmış bir devamıdır.
***
HEYHAT dedim ama, aslına bakarsanız bu yakınma anlam taşımıyor. Abes kaçıyor.
Zira, istimi arkadan gelen böylesine yakınmalara tarihin zaten kulak asmadığı gerçeği bir yana, Atatürk'ün ve Cumhuriyet'in demokrasi iyiniyeti ne olursa olsun, "Türk İnkilábı", 1925-1946 arasındaki "tek parti dönemi"nden farklı bir ortamda gerçekleştirilemezdi.
Eh, yukarıdaki TCF ve SCF'nin kısacık sürelerde dahi "devrim muhalifleri" (!) için dev bir cazibe merkezi oluşturduğu düşünülürse, dobra dobra şu saptamayı yapmamız gerekir:
***
YA söz konusu "Devrim" bizzat Gazi'nin "dictature" olarak tanımladığı "ışıltılı despotluk" altında gerçekleşecekti, ya da hiç gerçekleşemeyecekti! Bunun orta yolu yoktu!
Çok "siyah-beyaz"mış gibi görünse bile kendimizi aldatmayalım, işin özü budur.
Fakat kabul, o "Devrim"in yanlış ve aşırılıklarını tabii ki eleştireceğiz. Ama bunlar ancak aynı yanlışve aşırılıkları bugün de empoze etmeye çalışanlar karşısında geçerlilik taşır.
Yoksa, benzerleriyle kıyaslandığında eli zaten çok "hafif" kalan "Türk İnkilábı"nı şimdiki kıstaslarımızla ve üstelik, deney sonuçlarını bilerek yargılamak hakkına sahip değiliz.
Tersi redd-i mirasa girer ki, yeni zengin müsrifliğiyle har vurup, harman savuramayız.
Dolayısıyla, tek parti döneminin anti-demokratizmini bugün de dayatmaya yeltenmek; zıddında ise, yumurtadan çıkıp kabuğu beğenmeyen civciv misali, demokrasi yoksunluğundan ötürü o dönemi "öcü" ilan etmek, aynı anakronik tarih gövdesinin ayrı başlı Siyam ikizliğidir.
Kaldı ki, her şeye rağmen "istibdat müessesesi mirası"nda yaşamadığımız ortadadır.
Eeee, Abbas üstad, Mahmut Esat Bozkurt konusunda hala aynı görüşte misin?
-
Re: Yeni Bir Sol Partiye İhtiyaç Var mı?
Sayın horasan;
"Ne mutlu Türküm diyene" sözü ile "bu memlekette Türkler efendidir, Türk olmayanların hakkı ise ancak hizmetçilik ve kölelikdir" sözlerinin aynı anlama geldiğini iddia ediyorsanız sizin anlayışınıza hayran (!) olmamak elde değil. Size göre bu sözler aynı anlamda olabilir, ama ben aynı anlamda olmadıklarını iddia ediyorum. zaten benim iddia etmeme de gerek yok. Arada çok büyük fark var. Bunu okuyanların takdirinie bırakıyorum.
"Ne mutlu Türküm diyen" sözü bir Türkü ve bu bağlamda beni rahatsız etmeyebilir, ama bu ülkede Türk olmayanlardan bu sözü söylemelerini ve bu sözü benimsemelerini beklemek ne kadar doğrudur. Zaten bu politikalarla memlekette Türk olmayanların çoğunun kökünü kuruttuk. Yunanistan'daki veya Bulgarsitan'daki Türklerden "ne mutlu Yunanım diyene" veya "ne mutlu Bulgarım diyene" demelerini beklemek ne kadar doğru olur.
Sayın Gür;
Hadi Uluengin'in yazısına katılıyorum. Benzer şeyleri daha önce bu sitede yazmıştım. Tabi ki, o dönemin koşullarının dikkate alınması gerektiğnin farkındayım ve bunu hiç inkar etmedim.
Ama o dönemi hiç eleştirilmez, dokunulmaz, kutsal bir asr-ı saadet devri olarak görenlere ve o dönemi bizlere örnek gösterip önerenlere hiç katılmıyorum. Mahmut Esat Bozkurt'un yukarıda değindiğim sözü o dönem için dahi çok ağır bir sözdür.