Anayasa mahkemesi bugün verdiği kararla Ak Parti yi Kapatmadı .
Printable View
Anayasa mahkemesi bugün verdiği kararla Ak Parti yi Kapatmadı .
Aslında 10 üye partinin odak olduğunu kabul ediyor ancak eylemlerin yeterli olmadığı görüşü kararı 1/2 oranında hazine yardımından yoksun bırakılma yönünde oluşturmuş.
Karar 6 ya 5 ile alınmış yani nitelikli çoğunluk bulunamamış.
Karmakarışık bir karar çıkmış ortaya. AKP kapatılmadı ama çoğunluk kapatılsın dedi ve odak olduğu konusunda birleşti.
Hukuk ne dedi ise o doğrudur ama içinden bir ses bu şekilde kapanmayı da pek kabul etmez idi. Gönlüm halkın tokadı ile gitmesini ister.
Oylar:
- 6 üye kapatma yönünde,
- 4 üye hazine yardımından mahrum bırakılması,
- 1 ret, (Başkan Haşim Kılıç ret oyu verdi)
Çoğunluk kapama yönünde oy vermesine rağmen, kapatma için 7 oy gerektiği için AKP kapatılmaktan kurtuldu. Böylece, Anayasa Mahkemesi AK Parti'nin kapatılmamasına karar verdi.
Buna göre, parti kapatılmayacak, hazine yardımının yarısı kesilecek. Hazine yardımının kesilmesi 1'e karşı 10 oyla alındı.
Kapatılsın diyenler:
Osman Ali Feyyaz Paksüt, Fulya kantarcıoğlu, Mehmet Erten, Necmi Özder, Şevket Apalak ve Zehra Ayla Pektaş.
Kapatılmasın, ama hazine yardımı kesilsin diyenler:
Sacit Adalı, Ahmet Akyalçın, Serdar Özgüldür, Sevih Kaleli.
Ret oyu veren:
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç.
Hayırlı olsun .Çok sevindim. Özellikle de Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk adına sevindim. Rahatlamıştır.
AKP kaç milyondan oldu?
AKP bu yıl Hazine'den 46.6 milyon YTL yardım almıştı
Bu yıl Hazine'den 46.6 milyon YTL yardım alan AKP'ye, Anayasa Mahkemesi'nin kararına göre 2009 yılında bu yardımın yarısı ödenecek. Hazine yardımı her yıl enflasyon oranında artıyor. Artmayacağı varsayılırsa Hazine, AKP'ye önümüzdeki yıl 23.3 milyon YTL yardım yapacak.
Bu yıl için Hazine, 22 Temmuz’da yüzde 46,5 oy alan AKP’ye 46,6 milyon YTL, yüzde 20,88 oy alan CHP’ye 21 milyon YTL, yüzde 14,2 oy alan MHP’ye 14,3 milyon YTL yardım kararı almıştı.
AKP’nin 22 Temmuz milletvekili genel seçimleri için 22.5 milyon YTL para harcadığı ortaya çıktı. 2007 yılı içinde teşkilatlara da 38 milyon YTL’nin üzerinde yardımda bulunduğu hesaplara yansıdı.
2006 yılında AKP’nin toplam 52 milyon 139 bin YTL gideri olurken 44 milyon 612 bin YTL geliri oldu. 2006 yılı içinde Hazine tarafından AKP’ye 40 milyon 73 bin YTL yardım yapılırken, partinin yıl sonu itibariyle giderleri gelirinden 7 milyon 527 bin fazla verdi.
22 Temmuz 2007 genel seçimlerde oyunu 13 puan arttıran AKP'nin Hazine'den aldığı yardım miktarı ise azaldı. Bunun nedeni, MHP'nin barajı aşması. Oyu artmasına rağmen AKP'nin alacağı Hazine yardımı, toplam yardım miktarı 3 partiye bölündüğü için azaldı.
AKP'NİN 2008 YILI KONSOLİDE BÜTÇESİ ŞÖYLEYDİ
Genel Merkez geliri: 57 milyon 264 bin YTL.
Devlet yardımı: 46 milyon 634 bin YTL.
Teşkilatlara ödenecek miktar: 13 milyon 990 bin YTL.
Satış, etkinlik, malvarlığı geliri (faiz dahil) ile bağış ve yardımlar: 10 milyon 630 bin YTL.
Giderler: 36 milyon 459 bin YTL.
Konsolide bütçe (Teşkilatlarla birleştirildiğinde): 93 milyon 967 bin YTL
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk, Anayasa Mahkemesi'nin, AKP’nin kapatılmaması yönündeki kararı üzerine, “Kendimi çok rahatlamış hissediyorum” derken "Ak Parti’nin karardan doğru sonuçları çıkararak eyleme geçmesini" de istedi.
Lagendijk, yaptığı yazılı açıklamada, "Türkiye daha büyük hız ve enerjiyle kendisini AB’ye götürecek reformları sürdürmeli. Buna en kısa zamanda sivil demokratik Anayasayla başlanmalı. Mevcut Anayasada partilerin kapatılmasına izin veren maddeler bir an önce değiştirilmeli" dedi.
AB Haber’e göre, Lagendijk, AKP’nin, kendisine oy vermeyenlerin endişe ve korkuları karşısında, daha fazla hassas davranması gerektiğini vurguladı. Lagendijk bu kesimin, AKP'nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik karakterini savunduğu konusunda daha açık işaretler görmek istediğini ifade etti.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/95...d=229&sz=60614
Anayasa Mahkemesi'nin kararını sayısal ya da farklı açılardan doğrudur ya da değildir şeklinde çok da irdelemeyi uygun bulmuyorum.Yüksek Yargı Organlarına olan inancım bu şekilde düşünmeyi uygun görüyor.
Karara konu partinin bu ilke karşısında genel düşünceleri bilinmektedir ve şüphesiz kapatma ya da alternatif herhangi bir kararla bu düşüncelerde bir değişiklik olmayacaktır fakat sanırım artık şu hissedilebilir; toplumun -tıpkı olması gerektiği gibi -laiklik konusunda bir hassasiyeti vardır.
AKP nin laiklik karşıtı eylemleri ile anayasaya aykırı davrandığı Anayasa Mahkemesi kararı ile hükme bağlandı...
Esasen sonuç budur....
AKP'liler böyle sevindi
Haşim Kılıç'ın AKP'nin kapatılmadığını açıklamasının ardından AKP'liler büyük sevinç yaşadı.
Tüm Türkiye'nin nefesini tutarak izlediği Anayasa Mahkemesi kararının ardından partilerinin kapatılmadığını öğrenen AKP'liler büyük sevinç yaşadılar.
TBMM Genel Kurulu'nda haberi öğrenen AKP'li vekiller birbirlerini tebrik ederken çeşitli illerdeki AKP'li vatandaşlar kararı sevinç gösterileriyle karşıladılar.
Resimlere buradan ulaşabilirsiniz.
AKP nin kapatılmamasına çok üzüldüm. Sanırım duyguları belirtmek mahkemenin karaına saygı duymama anlamına gelmez. Mahkemenin kararına saygılıyım. Şunu da belirtmek istiyorum. Haşim Kılıç açıklamayı yaparken AK parti yerine doğru kısaltmayı yapsa AKP deseydi bu kadar üzgün olmayabilirdim.
Anayasayı 'laikliğe aykırı fiillerin ODAĞI haline gelen politikası ile' kendi siyaseti ve varlığı gereği bilerek ve sistematik olarak ihlal eden bir parti hükümeti temsil ediyor ise;
demokrasi kavramını sorgulamak lazım...
Demokrasi bu kadar özgür ve faşizan bir erk mi???
Suça ve bir ülkenin anayasasına rağmen demokrasi mi???
O halde 'vatan hainliği'nin tanımı nedir???
Yeni tanımlamalar yapmak lazım..., demek.
Anayasa ihlal ediliyor ve demokrasi zırhına bürünerek Cumhuriyet'in ilkeleri alaşağı edilmeye teşebbüs ediliyor ise,,, burda demokrasi yerine hukuk devreye girmeli...
Hukuk demokrasiyi korumak zorunda değil..
Hukuk anayasal düzeni korumak zorunda.
AKP nin hükümeti ve başbakanı kendi nazarımda mundar olmuştur...
Onlar bayram yapıyor olabilirler,,,
Çünkü onlar ahlakın pekçok halinden yoksunlar.
Bu da ne yazık ki iktidar oldukları süre içinde hızla halka da sirayet etmeye başladı.
Ki; Ahlak din bezirganlığı ile kazanılacak bir haslet değil.
Ben şahsen bu aşamada AKP nin kapatılmamasına kendi adıma burukta olsa sevindim. Bunlar bu kafayla nasılsa kapattırırlar kendilerini byle devam ederse o sorun değil.
AKP'nin ve RTE'nin bu olayı yanlış yorumlayıp yanlış lanse edeceğinden bu kararı zafer aklanma gibi göstereceği düşüncesi bende burukluk yaratıyordu nitekim ilk açıklamaları o yönde oldu. Halkı sanki AKP aklanmış gibi göstererek daha ilk günden başladı.
Normalde bu karar AKP NİN LAİKLİK KARŞITI ORTAMLARIN ODAĞI OLDUĞUNU REJİME YÖNELİK HAREKETLERİN ODAĞI HALİNE GELDİĞİNİ ONAMIŞTIR. Hemde öyle böyle değil 10 oyla birden. Bu kararla aslında yasak istenen kişilerinde yani Cumhurbaşkanı ile Başbakanın da bu odakların içinde olduğu tespit edilmiştir.
Gerçekte bu karar normal olarak hükümetin düşmesini gerektirecek ağırlıkta bir karardır. 7 oyla kapatılmasından daha ağırdır aslında içerik olarak on üyenin bu kararı
Ancak Türkiye de böyle bir şey olmayacaktır. Ama umuyorum ki ciddi bir sabıkaya sahip olan AKP artık LAİK likle oynamayı bırakır ve Türkiye ye yönelik GERÇEKTEN YARARLI çalışmalara başlar.
AKP bunu sabıka olarak görmüyor,,, ironik olan BU....
"Başbakan Erdoğan ilk değerlendirmesinde seçimden sonra yaptığı balkon konuşmasındakine benzer bir mesaj verdi: Milletimizi, siyasi tercihi bizden yana olsun olmasın bütün olarak kucaklamayı sürdüreceğimizden kuşku duymayın
ANKARA - Anayasa Mahkemesi’nin kararının açıklanmasının ardından parti genel merkezinde basın mensuplarına ve partililere hitap eden Erdoğan, kararla Türkiye’nin önünü kapatan büyük bir belirsizliğin ortadan kalktığını söyledi:
KRİZİ İYİ YÖNETTİK: Davanın açıldığı ilk günden itibaren yetkili kurullarımızda ortaya çıkan ortak akılla bu sıkıntılı süreci milletimize bedel ödetmeyecek şekilde yönettik. Davanın kamuoyunda yolaçtığı gelecek kaygıları ve belirsizliklerin siyasi, sosyal ve ekonomik sonuçlarını en iyi şekilde idare ettik. AKP olarak bu süreci anayasal düzenimizin kuvvetler ayrılığına dayanan, parlamenter demokrasimizi ve en önemlisi toplumsal barışımızı güçlendirmek için bir fırsata dönüştürmeyi hedef olarak tayin ettik.
AKLI SELİMDEN AYRILMADIK: Milletimiz doğrudan etkilerine maruz kalacağı bu sonuçların yönetilmesini siyaset kurumundan beklemekteydi. Kamuoyunda çözüm üretme görevi siyaset kurumuna yüklenmekteydi. Ülkemiz için telafisi zor ağır kayıplara yolaçabilecek bir sürece iktidar partisi olarak, siyaset kurumunun kayıtsız kalması düşünülemezdi. Biz de bu hassasiyet içinde olduk. Aklı selimden ayrılmadan herzamanki gibi sorumlu ve sağduyulu davranmaya azami özen gösterdik. Geldiğimiz noktada milletimizin daha ağır bedeller ödememesini memnuniyetle karşılıyoruz.
LAİKLİK KARŞITI DEĞİLİZ: Hiçbir zaman laikliğe karşı eylemlerin odağı olmayan AKP, bundan sonra da cumhuriyetimizin temel niteliklerine sahip çıkmaya devam edecektir. Siyaset kurumu, demokratik siyasetin sorun çözme kapasitesini mutlaka korumalıdır. milletimizin yüksek iradesi talep ve beklentileri doğrultusunda demokratik siyasetin temsil ve uzlaşı kabiliyeti daha fazla geliştirilmelidir. Ancak bu takdirde kazanan hukuk sistemimiz olacaktır, siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarımız, milletimiz ve memleketimiz olacaktır.
BİR AYIPTAN KURTULDUK: Bu kararla sadece AKP değil Türkiye de büyük bir haksızlıktan kurtulmuştur. Demokrasimiz büyük bir ayıpla yaşamak zorunda bırakılmamıştır. Millet iradesi, anayasamıza göre yine millet adına yetki kullanan yargı kurumuyla karşı karşıya getirilmemiştir. İnanıyorum ki, demokrasimiz ve hukuk sistemimiz bu sınavdan birlikte güçlenerek çıkma fırsatını yakalamıştır. Ülkemizin dış görünümü, demokrasimizin itibarı, güven ve istikrarımız bu kararla ciddi bir badireyi geride bırakmıştır.
AB YOLUNA DEVAM: 14 Mart tarihinden bu yana Türkiye zaman ve enerji kaybetti. Şimdi bize düşen geçmişe takılıp kalmadan geleceğimize odaklanmak, milletimizin kayıplarını hep birlikte telafi etmektir. Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimiz için ‘Durmak yok, yola devam’ diyoruz. Bu yol Atatürk’ün işaret ettiği çağdaşlaşma yoludur. Bu yol Türkiye için, cumhuriyetimiz için çağdaşlaşma hedeflerini temsil eden Avrupa Birliği’ne tam üyelik yoludur. Bu yoldan dönüş yoktur, olmayacaktır.
HER ŞEY TÜRKİYE İÇİN: Önceliğimiz toplumsal barışımızı güçlendirmektir. Her türlü ayrımcılığa karşı milletimizi siyasi tercihi bizden yana olsun olmasın bir ve bütün olarak kucaklamayı sürdüreceğimizden kimse kuşku duymasın. Bu inançla karar hayırlı olsun diyoruz. Yolumuz, bahtımız açık olsun. Her şey Türkiye için.
Ben yukarıdan aşağı yorumları oluyarak geldim. Bırakın davayı bir kenara, sayın hukukseverler ben sizlerle aynı ülkeyi paylaştığım için kendi adıma talihsizlik hissediyorum. Burası bir hukuk sitesi ama görüşleri okuyorum, ama hep siyaset hep siyaset, hep siyaset.
Hukuğu umursayan yok!
"Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun" Adalet öyle bir yüce duygudur ki şuna buna bakılmaz, sahibine teslim edilir.
Anayasa Mahkemesi hukuken yetkili ama mantıken yetkili olmadığı bir davada hukuki bir karar alamamıştır. Memleketin sosyoekonomik durumunu gözeterek ortaya karışık söylemiştir.
Şimdi bu zaten patolojik duruma bakarak, sağlıklı yorumlar yaptığınızı sanmayın.
1. Hiç bir mahkeme şiddete bulaşmadıkça bir siyasi parti hakkında ne kapatılsın diyebilir, ne de kapatılmasın diyebilir. Böyle bir sistematiği kabul etmek, bundan sonuç ummak, baştan kanser başlangıcıdır.
2. Mahkeme 10/11 parti laikliğe karşı odaktır dedi. Şimdi seçim olsa bu parti %55 alsa ne olacak. Siz söyleyin ne olacak. Ben söyleyim ne mi olacak. Millet versus Mahkeme olacak. Peki sonra mı ne olacak. Bu üyeler de gidecek Cumhurbaşkanının atadığı yeni üyeler gelecek. Yeni üyeler farklı düşünecek.
Görmüyorsunuz, görmüyorsunuz. Çığ dağdan koptu bir kere.Bu devran artık başka devran. Esen kalın.
Kapatılması durumunda yapılacak bir erken seçimde, yerine kurulacak partinin yine iktidar olması ve CHP'nin hezimete uğraması kesin olmasaydı, beklenen sonuç gerçekleşir 9-2 kapatılırdı.
Vatanımız ve milletimiz için hayırlı uğurlu olsun. Adalet yerini buldu. Ülke büyük bir kaosun ve uçurumun eşiğinden döndü.
Buraya ilk girdiğimde ben de şaşırmıştım,ne biçim hukuk sitesi diye.Ama alıştım sonra.
Akp AB ilişkilerini hızlandırmalı. 2000li yıllara yakışan özgürlükçü bir anayasa çıkarmalı. Akp türban özgürlüğünü sağlamak istiyorsa bunu yaparken diğer dinlerin sorunlarına da el atmalı. Bunu al ver politikası anlamıyla söylemiyorum.Bu ülkenin daha iyi ve eşitlikçi demokrat politikacılara ihtiyacı var.Akp milliyetçi-dinci çizgi yerine,daha liberal ve özgürlükçü bir politika izlemeli.Bu herkesin yararına olur kanaatındayım.
Kesinlikle katılıyorum.
- Yeni anayasada Atatürk lafı geçmemelidir.
- Lozan feshedilmelidir
- Misak- milliye dokunmak gereksizdir, sadece haritada nostaljidir zaten
- Ruhban okulu açılmalıdır
- kiliseden camiye çevrilen ibadethaneler eski haline döndürülmelidir
- misyonerlik serbest bırakılmalıdır ki AB' ye uyum layıkıyla sağlansın
- türklere azınlık statüsü tanınmalıdır
- kıbrıs yunanistana bırakılmalıdır
- türban zorunlu olmalıdır (gavurlar ne halt ederse etsinler)
- tüm okullar İHL ve İHAL' ne döüştürülmelidir
- ceza kanunlarından zimmet-irtikap-rüşvet çıkarılmalıdır
- nüfuz ticareti serbest bırakılmalıdır
- hortumculuk zinhar yasaklanlamalı pipetçilik özgür bırakılmalıdır
- bütün kıyılarımız ve limanlarımız satılmalıdır
- baş harfi A ile başlamayan siyasi partiler kapatılmalı, A harfi ile başlayan yeni bir siyasi parti kurulması yasaklanmalıdır
- özgürlük ve demokrasi kavramlarının, izin verilen ölçüde kullanılması sağlanmalıdır
- "la" ile başlayan kelimeler yasaklanmalıdır.(lale istisnadır)
- ve ilh.
Önce Türkçeyi öğren de sonra cevap vermeye çalış.Yazdıkların ne içeriksel ne de biçimsel 5 para etmez.Şunu da bil ki insanları kışkırtarak hiç bir yere varamazsın.Alıntı:
Alıntı:
Delizehra rumuzlu üyeden alıntı
Buraya ilk girdiğimde ben de şaşırmıştım,ne biçim hukuk sitesi diye.Ama alıştım sonra.
Akp AB ilişkilerini hızlandırmalı. 2000li yıllara yakışan özgürlükçü bir anayasa çıkarmalı. Akp türban özgürlüğünü sağlamak istiyorsa bunu yaparken diğer dinlerin sorunlarına da el atmalı. Bunu al ver politikası anlamıyla söylemiyorum.Bu ülkenin daha iyi ve eşitlikçi demokrat politikacılara ihtiyacı var.Akp milliyetçi-dinci çizgi yerine,daha liberal ve özgürlükçü bir politika izlemeli.Bu herkesin yararına olur kanaatındayım.
Kesinlikle katılıyorum.
Yeni anayasada Atatürk lafı geçmemelidir.
Lozan feshedilmelidir
Misak- milliye dokunmak gereksizdir, sadece haritada nostaljidir zaten
Ruhban okulu açılmalıdır
kiliseden camiye çevrilen ibadethaneler eski haline döndürülmelidir
misyonerlik serbest bırakılmalıdır ki AB' ye uyum layıkıyla sağlansın
türklere azınlık statüsü tanınmalıdır
kıbrıs yunanistana bırakılmalıdır
türban zorunlu olmalıdır (gavurlar ne halt ederse etsinler)
tüm okullar İHL ve İHAL' ne döüştürülmelidir
ceza kanunlarından zimmet-irtikap-rüşvet çıkarılmalıdır
nüfuz ticareti serbest bırakılmalıdır
hortumculuk zinhar yasaklanlamalı pipetçilik özgür bırakılmalıdır
bütün kıyılarımız ve limanlarımız satılmalıdır
baş harfi A ile başlamayan siyasi partiler kapatılmalı, A harfi ile başlayan yeni bir siyasi parti kurulması yasaklanmalıdır
özgürlük ve demokrasi kavramlarının, izin verilen ölçüde kullanılması sağlanmalıdır
"la" ile başlayan kelimeler yasaklanmalıdır.(lale istisnadır)
ve ilh.
Sana bir tek cevap vereceğim.Benim baba tarafım Selahattin Eyyubi tarafına dayanıyor.Anne tarafım da aslen Türk ama Ermeni soykırımı sırasında kurtulmuş 5 yaşındaki bir kız çocuğunu, ki kendisi anneannem olur,yanlarına evlatlık olarak alıyorlar.Urfa'da çok eski bir kiliseyi Selahattin Eyyubi adıyla camiye çevirdiler ve ben bundan utanç duyuyorum.Hz Muhammed'in,Selahattin Eyyubi'nin de kemikleri sızlıyordur eminim.Ailemdeki herkes gerçekleri biliyor ve ben Türk,kürt,ermeni olarak hepsiyle de gurur duyuyorum,türk yada kürt olmalarından dolayı değil dürüst ve mert olmalarından dolayı.Bir müslüman olarak da,eğer haksız yere camiye çevrilmiş kiliseler varsa onların kiliseye çevrilmesini sonuna kadar da desteklerim.Bu hem islamın,hem yahudiliğin hem hristiyanlığın hem de ahlakın gereğidir.
Bilgi kolay öğrenilir cahillik de çok önemli değil ama aile çocuğa küçük yaşta terbiye vermemişse,o insan insanlığa fayda etmez.Bu da benim bu sitedeki son mesajım.Yöneticilerden ricam üyeliğimi lütfen siliniz.Karşı cevapta bulunmak için kendimi tutamayabilirim,düşük zekalı insanlarla tartışmak da istemiyorum.
2000li yıllara yakışan özgürlükçü bir anayasa çıkarmalı. & delizehra
Akp sadece, üç beş tane kendini seksi bombası, bilumum erkeklerinde imamını kendi yüzünden bozuldu zannedip (bundan başkada izaha yarar bir faydasını bir allahın kulu bulup gösteremedi) paketleyen libidosu tavan yapmış, başka da birşey düşünemeyen kız için anayasa yazıp yazıp bozmak için iktidar olmadı.
Şu akplilerin kurnazlığı da komikliğin ötesine geçti,,, 'anayasaya uygun değil mi? oldu hemen anayasayı uyduralım..., rektör cumhuriyetime bağlıyım ve uygulayıcısımıyım dedi,, oldu hemen uygulamayıcısını getirelim,,, Atatürkçü kesim akp nin Cumhuriyete bağlı olmadığını mı iddia etti,,, oldu onları çete'leyelim,,, musa'nın üç gülü'nü kim yazdı ise?? ilkin onu çete'leyelim'
Artık akp nin oynaşlığı ayağa düştü...
ılımlı islam, liberalizm, şeffaflık vs. vs. diye siz meşgul olurken akp niz 'bunları size vermiyor!!!' bilakis millet çene çalarken; haklarınız bir bir bir elinizden alınıyor....
Vatandaş akp ye sahip çıkmak onu korumak zorunda mı?? akp den önce bu millet sanki hiç demokrasi görmedi..., bugün kriz olmamasının sebebi akp nin mükemmel idaresi mi?? hah, komik!
Bankalar yabancıların, ödediğiniz vergi (bilumum sabit ücretler dahil) gelirinizin % 63'ü... devlet kriz de değil!!! vatandaş krizde.
Liberalizm için öncelikle HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ kabul edeceksiniz... Hukukun tu ka ka olduğu toplumlarda liberalizmden bahsedilemez, gücü olanın hukukundan bahsedilebilir,,, tabii kısa sürede organize olacak güçsüzler anarşisinden...
Yani liboş olmanın dahi eni konu etiği var...
akp yi TBMM çatısı altında görmek İSTEMİYORUM..., ancak kalması iyidir,,,
yaşayarak öğrenme hep en etkili öğrenme şeklidir...
Daha önceki hukukçu arkadaşların değindiği üzere mahkeme kararını şu veya bu şekilde oylara bölmek yalnıştır.Oradan çıkan karar aynen şu şekildedir : Akp laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmasına rağmen bu anayasa ikiye aykırılık çok kesin delillerle ispatlanamadığından mahkeme üyelerinde bu konuda yeterince kanaat uyandırılamamış dolayısıyla kapatma yerine mali yardımdan yoksun bırakma cezası verilmiştir.
Mahkemenin bu kararını bu şekilde yorumlamak gerekir, aksi halde laiklik karşıtlığının odağı olma hali gerçektende 10 üye tarafından kabul edilseydi akp kapatılırdı.Lütfen mahkeme kararlarını siyasilerin ağzıyla değil hukukçuların ağzıyla ve çarpıtmadan yorumlayalım, zira hukuku kirletmeye, siyasileştirmeye kimsenin hakkı yoktur.
Saygılar
Aslında Anayasa mahkemesi AKP ye ya süratle düzel yada kendini imha et dedi. Çok ağır vir sabıkayıda boynuna astı. Gerçi başta RTE olmak üzere bunu pek anlamış görünmüyorlar ama umarım ülkeyi bir felakete sürükleyecek davranış içinde olmazlar. Çünkü genelde bu güne kadar izledikleri tavır bu. Normal uygar bir ülkede bin kere istifa edecek tavırda bulundu gerek Gül gerek RTe ama maalesef burada durmak yok yola devam...
1924 te Ulu önder ATATÜRK '' dini siyasete alet etmek vatan ı hiyanedir .'' derken bu günleri anlatmış olsa gerek. Vatan a ihanetle eşdeğer sayılan bu eylem Laikliğin karşıtı odak olma olarak adlandırılmış ve ona göre karar verilmiştir.
Bence ortaya üç değişik sonuç çıkmıştır.
1. AKP nin laiklik karşıtı odak oluşturduğu tescillenmiştir.
2. Dikkat et anlamında çok sert bir uyarı gelmiştir ama kapanmamış sabıkalanmıştır.
3. Suç ve ceza olmasına karşın ''suçlu'' olmadığı bir garabet ortaya çıkmıştır.
Özellikle üçüncü madde bize kanun koyucunun yani TBMM nin ne kadar yetersiz kanun yaptığının göstergesi olarak geriye dönmüştür. Gerek kanun değişikliği gerekse yeni kanunların ne kadar vurdum duymaz baştan savma olduğunu ANAYASA olarak ispat etmiştir...
Anayasa mahkemesi başkanı'nın açıklama anı ilginçtir. İlgili partiye /AKP) ye uyarı gönderirken ANAYASAYI değiştir de gelme uyarısı da göndermiştir. İşin daha ilginci AKP kapatılmasın bile dememiş dava reddedilsin demiştir. Buda aslında hukuka saygısızlık olarak tarihe not düşülmüştür. Çünkü kapatılmasın demek ayrıdır dava reddedilsin demek ayrıdır.
AKP bundan sonra yer altından bu laikliğin içini oyacak daha güçlennerek gelmeye çalışacaktır. Anayasa mahkemesinin kararını algılaması gibi algılamayacağı yönünde ciddi kuşkularım bulunmaktadır. Umarım ki bir kata kulli ye getirilerek anayasa mahkemesi işlevsizleştirilmez.
Bazı paçavralarla AKP yanlısı dinci gazetelerin ve bizzat AKP nin çok ciddi bir özür borcu vardır Anayasa nahkemesine edilen onca hakaret aşağılama yanlarına kar kalmamalıdır. Aslında ülkede basın savcılığının da sukut ettiğinin göstergesidir bu tutum bir yerde de. Bu vakitten sonra kimse ama hiç kimse yürümekte olan bir dava hakkında konuşmak yasaktır diyemez...
Kendi kepazeliklerinin kendileri göstermiştir bu gazetecikler tarihe not için bunuda yazmak gerekir. Kapatma davası için YARGI DARBESİ yapacaklar diyen bu zavallılar bu sonuca da DARBE ÖNLENDİ demek aczine düşmüşlerdir. Hiç düşünmemişlerdir ki bu yargı darbesi yapacaklar dedikleriyle darbeyi önlediler dedikleri kişi ve kurum aynıdır. ANAYASA MAHKEMESİ KENDİ KENDİNE YARGI DARBESİ YAPMAYA ÇALIŞMIŞ VE KENDİSİ BUNU ÖNLEMİŞ !! Ve acıdır buna kendileride inandılar...
Ben Türkiye yi bildiğim için kapatılmamaya üzüldüm. Kayıtsız şartsız kapatma ve en az 50 üyeye yasak bekliyordum. Ama bu konuda konuşmak yersiz gereksiz. Ancak bir şey demek isterim ki bu forumda dahi bu AKP cicilerin ne kadar anti demokratik olduğu ortaya çıkmıştır. 9-2 oranında 9 kişiyi daima yerin dibine sokan 2 kişiyi daima haklı demokrat ve adil gören zihniyete ülke yönetimi bırakılmamalıdır.
Ancakkk ve bir ancak var ki bu kişiler yani AKP bir şekilde örgüt olarak buraya geldiler yani bir parti olarak kesinlikle taktir edilecek şekilde her nekadar anayasayı alenen ihlal etselerde çalıştılar çalıştılar çalıştılar... Özgürlüklerin kısıtlanmasını bile özgürlük diye kakaladılar millete... O zaman bunun karşısına örgüt olarak çıkmak gerekmektedir. Nasıl olacaksa olacak bir düzenli örgütlenme olacaktır. CHP ÇALIŞMALIDIR YANİ. MİRAS YEDİĞİ YETER....
Ne demek istediğimi bir anı ile anlatıp bırakayım...
Atatürk gençlerin köylerle ilgilenmesini bakmalarını isterdi. Bir gün karşılaştığı bir grup gence sordu...
'' Buraya en yakın köy ne kadar ?''
Gençler yanıt veremedi ATATÜRK sorusunu yineliyince gençlerden birisi
'' 20 dakika '' diye yanıt verir...
ATATÜRK gençleri süzer ve
'' Peki der, bu köyün ihtiyaçları nedir ? Köylülerin sorunları nelerdir? Derlerini dinlediniz mi?''
Gençlerden birisi yanıt verir...
'' Gazim, o köylere gidecek araba ve tahsisat yok ki ne bilelim...''
ATATÜRK ün o güzelim MAVİ gözleri ATEŞ saçar ve...
'' Menemeni basab şeyhin köyleri dolaşacak tahsisatımı vardı ..... '' der...
Umarım anlatabilmişimdir.
Saygılarımla.
Değerli kardeşlerim,
Söylediklerinizin anlamını iyi tartın, ölçünde ona göre konuşun zira dediklerinize göre bu ülkede laik olmasada bir parti varolabilir, bu anayasa madde ikiye aykırıdır.Sİyasi partiler kanununa görede hiç bir parti anayasaya aykırı olamaz.Dolayısıyla akp'nin laiklik karşıtı olduğu kesin delillerle ispatlanamadıysa o yönde kanaat oluştu yoksa on kişi birden böyle olduğuna kesin delillerle kanaat getirseydi partiyi kapatırlardı.
Saygılar
Bu karar bana çok garip geldi..
6/5 nedeniyle kapatma kararı çıkmadı.
Yardım kesme oyu 4 de kaldı. Dolayısıyla karar yeter sayısı çıkmadı.
CMK 229 yorumlandı 6 oy,4 oya eklenmiş. Bunu Başkan da pek anlatamadı.
Sonuçta 10/1 yardım kesme çıktı.O oy yetmedi. o zaman oyları değiştirelim öbürüne ekleyelim diye bir mantık nasıl oluşabiliyor.
Bence Karar'a göre AKP suçlu çıktı ama aldığı ceza yanlıştır..
Yani bir ceza almaması gerekirdi.
Haydi,Başkan hukukçu değil bir cezacı da yok mu? Yüce kurulda.
Kesin kanaat oluştu . oluşmasa ceza gelmez. Ancak anayasadaki değişiklikle Parti kapatılma yada hazine yardımından mahrum bırakılma ile cezalandırılır hükmü açık.
Bu şu demek. Eğer Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bir kez daha bu konuda dava açarsa AKP nin odak olup olmadığına bakılmayacak, dava konusu olayın Laiklik karşıtı olup olmadığı incelenecek ve bu inceleme sonucu o eylem yada sözler Laiklik karşıtı olduğu kabul edilirse AKP tarihe karışacak.
Aslında AKP ye beş senelik para ödülü verilecekti ama Anayasada hükmü bulunamadı.
On kişi AKP nin Anayasanın 2. maddesinde belirtilen laikliğe karşı odak olduğunda hem fikirler. Bunlardan altısı bu kapanma için yeterli diyor. Dördü ilk seferinde en ağırını vermek yerine bir alt cezayı vererek çok ciddi uyaralım diyorlar.
Kanun nitelikli çoğunluk olan 7 yi bulamadığı için kapatmayı gerçekleştiremiyor ancak bu altı oyla dört oy aynı şeyi söylediğinden dolayı bir alt cezaya geçiyor son derece yasal...
RTE çoğunlukla ilgili gürültüsünü anımsasın her daimde çoğunluğun dediğinin nasıl olmadığını anlasın belki hukuka ve demokrasiye saygısı artar...
Bak genç kardeşim, kesin kanaat oluştu demek parti kapatılmasın diyen 5 üye hukuksal değil siyasi karar verdiler demektir buda yüksek mahkemeye hiçte yerinde olmayan bir hakarettir.Hukukçumusunuz bilmiyorum ama hukuksal konularda siyasi yorumlar yapmakta israr ediyorsunuz ve biz hukukçularada bir nevi saygısızlık yapıyorsunuz, dolayısıyla cevap yazmadan önce lütfen mesajlarımı okuyunuz ayrıca sizi bilmem ama bizler için hukuk söz konusu olunca gerisi teferruattır.
Bakın şimdi yaşlı amcacım sizin yazınızı alıntı yaparak yanıt verdiğimden dolayı kırmızı kırmızı mesajımı okuyunuz yazısı anlamsız oluyor. Okumuşum ki yanıt vermişim.
Belki sizin kadar yaşlı ve bilgili değillerdir amma bakın ne demişler....
''Kanadoğlu, Anayasa Mahkemesi'nin bundan sonra AKP'nin laik cumhuriyet aleyhine olacak hiçbir eylemini "odak olma" yönünden incelemeyeceğini belirterek, "Çünkü, Anayasa Mahkemesi'nin 10 üyesi AKP'nin laik cumhuriyet aleyhine eylemlerin odağı olduğunu kabul etmiştir. Bu, artık araştırılamaz bir gerçek olmuştur"
'' Gerçekten on bir yargıçtan biri, eylemlerin odak olmadığı onu, eylemlerin odak olduğu altısı, temelli kapatma dördü devlet yardımının yarısının kesilmesi yönünde oy kullanmışlardır. Birinci kümedekiler hukuksal tanı ikinci kümedekiler ise yaptırımla ilgilidirler. Aynı görüşmede oylanamazlar. Özleri/nitelikleri/mahiyetleri başka başkadırlar. İlk oylama, sanık sandalyesine oturtulan partinin eylemlerinin odak olup olmadığı konusunda/sorununda olmak gerekirdi.
Böyle yapılmadığı için, mahkeme başkanı, daha sonraki konularda/sorunlarda görüşmeye yasaya uygun olarak katılmamıştır. Bu yüzden mahkeme yasaya göre oluşmamış, toplanmamıştır.
Kuşkusuz, oylama yasal görüşme ve oylama kurallarına uyularak yapılsaydı, büyük olasılıkla, bir yargıç dışında on yargıç odak olma konusunda/sorununda ‘evet’ diyeceklerdi.
Daha sonra uygulanacak yaptırım, yani kapatma ya da devlet yardımını kesme yaptırımlarından hangisinin uygulanacağı konusu/sorunu görüşülmeli ve oylanmalı, bütün yargıçlar, başkan dahil bu konuda görüşlerini bildirmeli ve oylarını kullanmalıydılar. Bu konuda/sorunda başkan hiç oy kullanmamış büyük olasılıkla görüşünü bildirmemiştir. Bir başka deyişle bu konuda/sorunda da mahkeme, yine yasaya göre oluşmamış on üye ile karar vermiştir.
Başkan bu konuda da görüşünü açıklamak zorundadır. Açıklasaydı belki de oylamanın yazgısı değişecekti.
Kapatma yaptırımı gereken çoğunluğu sağlamadığı takdirde, yardımı kesme yaptırımının dozu görüşülmeli ve oylanmalıydı.
Yine başkan dahil bütün yargıçlar bu konuda da/sorunda da görüşlerini açıklamalı ve oylarını kullanmalıydılar.
Mahkeme, başkan yaptırım aşamasında oy kullan(a)madığı için, yasaya uygun biçimde toplanamamıştır.
Bu nedenlerle başkanın ‘odak değildir’ oyu, özü/niteliği/mahiyeti başka oylara eklenemez. Çünkü, oyların toplanabilmesi için özlerinin/niteliklerinin/mahiyetlerinin özdeş olması kuralı çiğnenmiştir. Bir başka deyişle, yaptırım konusunda on yargıç oy kullandığı için, yargılanan parti yararına toplama kuralı da uygulanamaz.
Bu kurala başvurulamayacağı için de on oyla ‘devlet yardımının yarısı kesilmiştir’ denilemez.
Özetle oylamaya göre, devlet yardımının kesilmesi yaptırımı ancak dört oyla çıkmıştır.
Bu durum karşısında hem mahkemenin yasal biçimde oluşması, hem de toplama kuralı çiğnendiği için oylama butlan (hiçlik) ile sakatlanmış karar çıkmamıştır.
C. Başsavcılığı, karara karşı olağanüstü yollara başvurmalı, bu önemli kararın hukuka uygun biçimde çıkmasını sağlamalıdır.''
Bunu da Sami Selçuk diyor....
yani Odak olma da sorun yok ta ceza da sorun var...
Ha siz bunlardanda iyi biliyorsanız bilemem...
Evet bazı şeyler benim içinde teferruat....
En azından mesajımı okumuşsunuz, çok büyük bir gelişme var sizde (Mesajları okuyarak cevaplamak açısından )...
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın mahkemeye sunduğu 400'ü aşkın delilden sadece 50 kadarının AYM tarafından delil olarak kabul edilmesi de bence önemli.
Sayın savcı nelerin kanunen delil olacağını bilmiyor mu?
Kabul edilen delillerin çoğu da üniversitede kıyafeti serbest bırakan düzenleme hakkında partililerce yapılan beyanlar. Türkiye Anayasası'na laiklik 1937 yılında girdikten sonra başörtüsü/türban yasağının üniversitelerde uygulanmadığı bir dönem varsa, demek ki ya daha önce laikliğe aykırı bir uygulama senelerce devam etmiş ya da daha önce uygulanan bu serbestlik laikliğe aykırı değildir.
Ayrıca oylamalar sonucunda Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kapatılmaması yönünde karar çıktıktan sonra üyelerden Fulya Kantarcıoğlu'nun "Şimdi de kimlere siyasi yasak getirileceğini oylayalım." şeklindeki talebi de bir bilgisizliğin sonucu mu yoksa kasıtlı bir davranış mı?
Sayın Anayasa Mahkemesi üyesi Anayasa'nın 69. maddesindeki açık hükmü okumamış mı?
Bir siyasî partinin temelli kapatılmasına beyan veya faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dahil üyeleri, Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararının Resmî Gazetede gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamazlar.
Yoksa 367 garabetinden kalma bir alışkanlıkla kendisini anayasa ve yasa koyucu olarak mı görüyor?
Ben dün akşam Cevizkabuğunu da seyrettim. Daha önce okuduğum tüm anayasa uzmanlarıda aynen sayın commodore1tr ın dediği yorumu yaptılar hukuki olarak.
Ancak siyasiler ki sadece AKP tarafından bakanlar sayın padelt gibi düşünüyor genelde.
Bu bağlamda sayın commodore1tr ın mı sayın padelt in mi daha hukuki yaklaştığı tartışma dahi götürmeyecek şekilde açıktır.
Umuyorum ki siyasi kimliğiniz asla ve kata hukuki yaşamızında öne geçmez. Yoksa çok yazık hukuka
Sayın commodore1tr'ın kısa bir bölümünü alıntıladığı Sayın Sami Selçuk'un yazısını bir bütün olarak okumakta fayda var:
Birden çok yargıcın katıldığı toplu yargılamalarda görüşmelerin ve oylamaların nasıl yapılacakları hemen hemen bütün yargılama yasalarında ayrıntılarıyla belirlenir.
Ancak ülkemizde bu kurallara uyulduğunu söylemek olanaksızdır.
Türk öğretisi de, bu konuya yeterince eğilmemiştir. Yüzeysel değiniler sonucu, bu konuda verilen örnekler de çoğu kez yanlıştır.
Anayasa Mahkemesinin (AYM) 30 Temmuz 2008’de AK Partinin kapatılması isteği üzerine verdiği kararda da ağır yanılgılara düşülmüş; karar sakatlanmıştır.
Bilindiği üzere, 1983/2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa, siyasal partilerin kapatılmalarına ilişkin davaların, Ceza Yargılama Yasası (CYY) hükümlerine göre inceleneceğini ve ‘karara bağlanacağını’ öngörmüştür (m. 33).
Dolayısıyla parti kapatma davalarının görüşülmesinde ve oylamasında da CYY’nin 227-229. maddeleri uygulanacaktır.
Birden çok, yani on bir yargıcın katıldığı, toplu yargılamanın söz konusu olduğu AYM’de, geçerli/sağlıklı bir kararın çıkması için birbirini bütünleyen ve öğreti tarafından çokluk aşağıdaki biçimde adlandırılan kurallara, bu kuralların somutlaştığı maddelere uyulması zorunludur:
Yapısal kurallar:
a-Mahkeme yasaya uygun olarak oluşmalıdır.
b-Görüşme ve oylamada, hükme katılacak bütün yargıçlar bulunmalıdırlar (m. 227; Eski CYY, m. 382).
Bu kurallara uymamak, kesin temyiz ve bozma nedenidir (m. 289). Çünkü, böyle bir karar mutlak butlanla (hiçlik) sakattır.
Görüşme ve oylamadayöntem kuralları:
a-Görüşme ve oylama, dış etkileri engellemek için, gizli yapılır.
b-Oylama en kıdemsiz üyeden başlanarak yapılır. Başkan ya da kıdemli üyeden başlamaz. Amaç, kıdemsiz üyeyi kıdemli üyenin manevi etkisinden ve baskısından kurtarmak suretiyle yargıcın bir başka yargıcın görüşüne karşı bağımsızlığını sağlamaktır (2949 sayılı Y, m. 42, CYY, m. 229).
Konuları/sorunları birlikte oylama yasağı:
Görüşme ve oylamayı yöneten başkan, görüşülecek ve oylanacak sorunların sıralanmasını da belirler. Buna göre de görüşülen her konu/sorun bu sıraya uyularak ayrı ayrı görüşülür ve oylanır. Asla birlikte görüşülemez ve oylanamazlar.
CYY’nin 228. maddesinin gerekçesinde bu kurala değinilmişse de, derinliğine bir inceleme yapılmadığından verilen örnekler gelişigüzel, karışık ve tutarsızdırlar.
Bir ceza yargılamasında konular/sorunlar üç ana başlıkta toplanırlar:
a-Eylemin kanıtlanmasına ilişkin olanlar: Eylem olmuş mu olmamış mı? Olmuş ise sanık tarafından mı meydana getirilmiş, getirilmemiş mi?
b-Eylem var ve sanık tarafından meydana getirilmiş ise, eylemin hukuktaki tanısı, yani adı nedir? Sözgelimi, insan öldürmeye kalkışmamı, yaralama mı, hırsızlık mı, dolandırıcılık mı?
c-Yaptırım: Sözgelimi yaptırım, hapis mi adli para cezası mı, bunlarsa miktarları ne olmalı?
Bu üç ana başlık altında birçok konu/sorun alt başlıklar olarak gündeme gelecektir.
Nitekim, ağır ceza mahkemelerinde, özellikle Almanya, Fransa, İspanya, İtalya, Portekiz gibi bizimle aynı yargılama hukukunu benimsemiş ülkelerde, görüşülecek ve oylanacak konu/sorun sayısı, 90 ila 120 arasında değişmektedir.
Birbirinden ayrı olan bu konuların/sorunların birlikte görüşülmesi ve oylanması olanaksızdır. Mantığın gerektirdiği sıraya uyulmaması kararı geçersiz kılar.
Çoğunluk kuralı:
Her konu/sorun, oybirliği ya da en azından yalın, salt ve nitelikli çoğunlukla karara bağlanır (CYY, m. 229, Anayasa, m. 69, 149, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü, 12).
İşlevsel kural:
Bütün konular/sorunlar ayrı ayrı görüşülür ve oylanır. Sorunlar, kural olarak (iki) seçenekli ve birbirine karşıt durumları sergileyen diyalektiğe göre görüşülür ve oylanırlar. Burada özen gösterilecek nokta şudur: Özü/niteliği/mahiyeti aynı olan sorunlar karşıt durumlarıyla oylanabilirler. Sözgelimi, eylem var/yok gibi. Ancak eylemin varlığı/yokluğu konusu/sorunu, hukuksal tanı ya da yaptırımla birlikte oylanamaz. Böyle bir durum, armutlarla elmaların toplanmasını yasaklayan matematiğin/mantığın yasaları ile çelişir.
Görüşmeye ve oylamaya katılmaktan kaçınamama kuralı:
Mahkemede hazır bulunan her üye, her konuda/sorunda görüşlerini açık ya da örtülü olarak bildirmek, oylamaya katılmak zorundadır. Söz almasa bile esasen oylamaya katılarak görüşünü de açıklamış olacaktır. Hiçbir yargıç, daha önceki konuda/sorunda azınlıkta kaldığı bahanesiyle herhangi bir konuda/sorunda görüşmeye ve oylamaya katılmaktan kaçınamaz (CYY, m. 229/3).
Kaçınırsa yargılama görevini yapmamış ve suç (déni de justice) işlemiş olur.
Oylamada bu kurala uyulmadığı takdirde, ilkin mahkeme yasaya göre oluşmamış ve toplanmamış olur. Sözgelimi, on bir yargıcın katılımıyla oluşan bir mahkemede, yargıçlardan beşi eylemin kanıtlanmadığı yolunda oy kullanır, beşi kanıtlandığını ve biri eylemin hırsızlık olduğunu oyu ile açıklar, bir başkası da dolandırıcılık olarak sergilerse, beş yargıç eylemin hukuksal tanısına katılmamış, hukuksal tanıda mahkeme altı yargıcın katılımıyla karar vermiş; dolayısıyla mahkeme bu tanı aşamasında yasaya uygun olarak oluşmamış ve toplanmamış olur.
Bu kural, ne yazık ki, ülkemizde sık sık göz ardı edilmektedir.
Katıldığım bir Ceza Genel Kurul görüşmesinde, eylemin oluşmadığına inanarak oy kullanan bir yargıcı, hükümlülük kararında oy kullanmaya zorlamanın yanlış olduğu ileri sürülmüştü.
Bu kaba ve yüzeysel bir yanılgıydı.
Her yargılama yasasında var olan görüşme ve oylamadan kaçınamama kuralını öngören CYY’nin 229/2. madde ve fıkrası bu tür görüşleri engellemek için getirilmiştir
Bu madde olmasaydı bile, mahkemenin yasaya göre oluşması ilkesi ve matematiğe yaslanan hukukun mantığı bizi aynı sonuca ulaştıracak idi.
Batı öğretisinde bu konuda hiçbir tartışma yoktur. Eylem olmamıştır oyunu kullanan bir yargıç, mutlaka hukuksal tanıya katılmak zorundadır. Öğretideki biricik tartışma şudur: Sözgelimi, eylemin olmadığı yolunda oy kullanan bir yargıç, daha sonraki konularda/sorunlarda oylama yapılırken ilk oyunun etkisinde kalarak sürekli sanıktan yana oy kullanırsa ne olacaktır?
Buna şu yanıt verilmiştir: Yargıç, önceki oylarının etkisinde kalarak önyargıyla oy kullanmamalıdır. Sanki, eylemin kanıtlandığı yolunda oy kullanmış gibi davranmalıdır. Eğer yargıç, daha önceki oyunun etkisiyle oy kullanırsa, yargıçlık yeterliliğini yitirir.
Bu konuda doğru oy kullanmanın en çarpıcı örneğine 2409 yıl önce yapılan Sokrates’in yargılamasında rastlıyoruz: ‘Sokrates suç işlemiş midir, işlememiş midir?’ konusunda/sorununda 502 yargıçtan 281’i işlemiştir; 221’i işlememiştir yönünde oy kullanmış; suçun işlendiği konusunda/sorununda çoğunluk sağlanınca ikinci oylamaya geçilmiş; bu kez birinci oylamada ‘suç işlenmemiştir’ diyenlerden 30 yargıç, ilk oylamadaki görüşlerinden arınarak, ‘suç işlemiş olduğu saptanan Sokrates’in cezası ölüm müdür?’ sorusuna ‘evet’ demişler, Sokrates 311 oyla ölüm cezasına çarptırılmıştır.
Bu, hukuk tarihinin oylamada en çarpıcı örneklerinden biridir ve doğrudur.
Oyların sanık yararına (favor rei) toplanması kuralı:
Görüşme ve oylamalarda çoğu kimi zaman ikiden çok seçenek ortaya çıkar. O zaman en aleyhteki oydan sanık yararına en lehteki oya doğru gidilir, en aleyhteki oy kendisine en yakın oya eklenerek çoğunluk sağlanır (Eski CYY, m. 385, Askeri CYY, m. 170).
Ancak yineleyeyim ki, bu kuralın uygulanabilmesi için beşinci kurala uymak gerekir. Bir başka deyişle özünde/niteliğinde/mahiyetinde özdeş olan konuda/sorunda ikiden çok durum ortaya çıkması gerekir.
Yukarıda söylediğim gibi, kanıtlama ile hukuksal tanının, hukuksal tanı ile yaptırımın öz/nitelik/mahiyeti özdeş değildirler. Armutlarla elmalar gibidirler. Bu noktada toplama kuralı işlemez.
Ancak şu durumlarda bu olgu gerçekleşir. Sözgelimi, varsayalım ki, on bir yargıçtan üçü eylemin ‘kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından yararlanarak hırsızlık’ (TCY, m. 142/2-a, 3 yıldan 7 yıla kadar hapis), dördü ‘kendini tanınmayacak duruma sokarak yağma’ (TCY, m. 149/1-b, 10 yıldan 15 yıla kadar hapis), dördü de ‘kişinin içinde bulunduğu zor koşullardan yararlanarak dolandırıcılık’ (TCY, m. 158/1-b, 2 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 5000 güne dek adli para cezası) suçlarını işlediği yolunda oy kullandılar. En ağır yaptırımı içeren yağma tanısının oyları en yakın hırsızlık tanısı oylarına eklenir, sanık hırsızlıktan hüküm giyer. Kuşkusuz, yaptırımda da ikiden çok süre ortaya çıkarsa aynı işleme başvurulur.
Önceki bir oylama, daha sonrakileri gereksiz kılarsa, görüşme ve oylama son bulur
(Hukuk YY, m. 385).
Bu mantığın gereğidir. Sanık suç işlememiştir oyu çoğunluğa ulaşmışsa, daha sonraki konulara/sorunlara elbette geçmeye gerek yoktur. Gelelim AYM’de yapılan oylamaya.
Hemen şunu belirteyim ki, açıklamaya göre, gör üşme ve oylamada, yukarıdaki kurallardan sadece, 2. maddede belirtilen yöntem kurallarına, yani gizlik ve kıdemsiz yargıçtan oylamaya başlama kurallarına uyulmuştur.
Öbür kurallar çiğnenmiştir.
İlkin konuların/sorunların birlikte görüşülmesi/oylanması yasağı kuralı çiğnenmiştir.
Gerçekten on bir yargıçtan biri, eylemlerin odak olmadığı; onu, eylemlerin odak olduğu; altısı, temelli kapatma; dördü devlet yardımının yarısının kesilmesi yönünde oy kullanmışlardır. Birinci kümedekiler hukuksal tanı; ikinci kümedekiler ise yaptırımla ilgilidirler. Aynı görüşmede oylanamazlar. Özleri/nitelikleri/mahiyetleri başka başkadırlar. İlk oylama, sanık sandalyesine oturtulan partinin eylemlerinin odak olup olmadığı konusunda/sorununda olmak gerekirdi.
Böyle yapılmadığı için, mahkeme başkanı, daha sonraki konularda/sorunlarda görüşmeye yasaya uygun olarak katılmamıştır. Bu yüzden mahkeme yasaya göre oluşmamış, toplanmamıştır.
Kuşkusuz, oylama yasal görüşme ve oylama kurallarına uyularak yapılsaydı, büyük olasılıkla, bir yargıç dışında on yargıç odak olma konusunda/sorununda ‘evet’ diyeceklerdi.
Daha sonra uygulanacak yaptırım, yani kapatma ya da devlet yardımını kesme yaptırımlarından hangisinin uygulanacağı konusu/sorunu görüşülmeli ve oylanmalı, bütün yargıçlar, başkan dahil bu konuda görüşlerini bildirmeli ve oylarını kullanmalıydılar. Bu konuda/sorunda başkan hiç oy kullanmamış; büyük olasılıkla görüşünü bildirmemiştir. Bir başka deyişle bu konuda/sorunda da mahkeme, yine yasaya göre oluşmamış; on üye ile karar vermiştir.
Başkan bu konuda da görüşünü açıklamak zorundadır. Açıklasaydı belki de oylamanın yazgısı değişecekti.
Kapatma yaptırımı gereken çoğunluğu sağlamadığı takdirde, yardımı kesme yaptırımının dozu görüşülmeli ve oylanmalıydı.
Yine başkan dahil bütün yargıçlar bu konuda da/sorunda da görüşlerini açıklamalı ve oylarını kullanmalıydılar.
Mahkeme, başkan yaptırım aşamasında oy kullan(a)madığı için, yasaya uygun biçimde toplanamamıştır.
Bu nedenlerle başkanın ‘odak değildir’ oyu, özü/niteliği/mahiyeti başka oylara eklenemez. Çünkü, oyların toplanabilmesi için özlerinin/niteliklerinin/mahiyetlerinin özdeş olması kuralı çiğnenmiştir. Bir başka deyişle, yaptırım konusunda on yargıç oy kullandığı için, yargılanan parti yararına toplama kuralı da uygulanamaz.
Bu kurala başvurulamayacağı için de on oyla ‘devlet yardımının yarısı kesilmiştir’ denilemez.
Özetle oylamaya göre, devlet yardımının kesilmesi yaptırımı ancak dört oyla çıkmıştır.
Bu durum karşısında hem mahkemenin yasal biçimde oluşması, hem de toplama kuralı çiğnendiği için oylama butlan (hiçlik) ile sakatlanmış; karar çıkmamıştır.
C. Başsavcılığı, karara karşı olağanüstü yollara başvurmalı, bu önemli kararın hukuka uygun biçimde çıkmasını sağlamalıdır.
Bu süreç işlemedikçe devlet yardımının kesilmesi yaptırımı uygulanamaz.
Unutmayalım. Hukuk zar atmaz.
Ben Akpli değilim, daha doğrusu bir hukukçu olarak siyasi parti tutmam, tarafsızlığından şüphe ettiğim ve kendisine bu konuda çokça eleştirilerde bulunduğum cevizoğlunun programlarınıda izlemem.Ancak ve ancak anayasaya göre konuşurum.Öncelikle bir ön bilgi vermek gerekirse mahkeme kararları bir bütündür parçalanamaz dolayısıyla mahkeme üyelerinin kararını bir bütün olarak değerlendirdiğimizde Anayasa ve siyasi partiler kanunu derki kesin olarak odak olma hali varsa kapatın.Eğer kesin olarak odak olma hali vardıda anayasa mahkemesi üyeleri kapatmadıysa anayasa mahkemesi üyeleri açıkça suç işledi, yok eğer sayın sdt23'ün de ifade ettiği gibi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın mahkemeye sunduğu 400'ü aşkın delilden sadece 50 kadarının AYM tarafından delil olarak kabul edildiyse bu durum bizlere gösteriyorki mahkeme üyelerinin tamamında kesin kanaat oluşmamıştır.Ayrıca bu görüşlerimize ilaveten bir şey daha eklemek istiyorum, bazı arkadaşlar diyorki bu kararla odak olma hali tescillenmiştir bundan sonra aynı fiillerin olması halinde parti lapatılır oysaki bu kararı ceza hukuku açısından değerlendirdiğimizde iddianamede yer alan ve beraat eden fiillerden dolayı ikinci bir kez daha yargılama yapılamaz veya karardan sonra işlenen ve suçlamayı gerektiren fiillerle birlikte değerlendirilemeyeceği açıktır.Gel görki ortada anayasa mahkemesinin türban kararı ve yine sayın sdt23'ünde ifade ettiği gibi ''oylamalar sonucunda Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kapatılmaması yönünde karar çıktıktan sonra üyelerden Fulya Kantarcıoğlu'nun "Şimdi de kimlere siyasi yasak getirileceğini oylayalım." şeklindeki ifadesi anayasaya tamamen aykırı kararlar olduğundan bu mahkeme heyetinin ne yapacağı belli olmaz.Ancak demokrasilerde sebeplere takılmamak lazım bu karar sonucunda Türkiyenin önü açılmıştır, Akpyi değerlendirme yetkisi millete geçmiştir, umarım bundan sonra demokrasiye bu şekilde müdahaleler olmaz, ve türk hukuku dünya ile bütünleşir.
Her ne kadar müthiş hukuk bilginiz olsada anayasa kanunlarını tam bilmediğiniz kanaatindeyim.
AKP yatsın kalksın rahmetli Ecevit'e dua etsin bu gün bu parti kapatılmadıysa onun hükümeti zamanında ki değişiklik sayesinde olmuştur. Ancak şuda ortaya çıkmıştır ki yasama organımız YASAMAYI iyi yapamıyor. Çünkü bir kanunda bir değişiklik yapıldığı an ona bağlı fıkralarda da değişiklik yapılması gerekebilir. Nitekim bu karar bize bu kanundaki sakatlığı göstermiştir. Hiç okumadan sallayıp durduğunuz anayasanın 69. maddesi şöyledir.
MADDE 69. – (Değişik: 23.7.1995-4121/7 md.) Siyasî partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur. Bu ilkelerin uygulanması kanunla düzenlenir.
Siyasî partiler, ticarî faaliyetlere girişemezler.
Siyasî partilerin gelir ve giderlerinin amaçlarına uygun olması gereklidir. Bu kuralın uygulanması kanunla düzenlenir. Anayasa Mahkemesince siyasî partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun tespiti, bu hususun denetim yöntemleri ve aykırılık halinde uygulanacak yaptırımlar kanunda gösterilir. Anayasa Mahkemesi, bu denetim görevini yerine getirirken Sayıştaydan yardım sağlar. Anayasa Mahkemesinin bu denetim sonunda vereceği kararlar kesindir.
Siyasî partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır.
Bir siyasî partinin tüzüğü ve programının 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı bulunması halinde temelli kapatma kararı verilir.
Bir siyasî partinin 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir. (Ek cümle: 3.10.2001-4709/25 md.) Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır.
Ek: 3.10.2001-4709/25 md.) Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkralara göre temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir.
Temelli kapatılan bir parti bir başka ad altında kurulamaz.
Bir siyasî partinin temelli kapatılmasına beyan veya faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dahil üyeleri, Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararının Resmî Gazetede gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamazlar.
Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzelkişilerden maddî yardım alan siyasî partiler temelli olarak kapatılır.
(Değişik: 3.10.2001-4709/25 md.) Siyasî partilerin kuruluş ve çalışmaları, denetlenmeleri, kapatılmaları ya da Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmaları ile siyasî partilerin ve adayların seçim harcamaları ve usulleri yukarıdaki esaslar çerçevesinde kanunla düzenlenir.
Görüldüğü gibi 2001 yılında yapılan değişiklik ile odak olan parti kapatma yerine devlet yardımından yoksun bırakılabilmesine karar verebileceği hükmüne amir olmuştur. Ancak yoksun bırakma bile olsa esas koşul ODAK OLMAKTIR. Dolayısı ile 10 üyenin AKP nin LAİKLİK KARŞITI ODAK OLMASINDAN tereddütü yoktur. Sadece altısı kapatılsın dördü hazine yardımı kesilsin demiştir.
Kanun koyucu burada ek yaparak kaptma yerine devlet yardımından mahrum bırakma kararını verirken alt maddedeki değişikliği unutarak asıl garabete imza atmıştır. Yani kanundaki çarpıklık anayasa mahkemesinden değil Kanun koyucudan gelmektedir. Çünkü kapatma yerine odak olma durumu olduysa devlet yardımını kesersin dedikten sonra alt madde de yer alan
maddesini aynen muhafaza ederek hata yapmışlardır. Burada ki asıl cümle değişiklik sonundaAlıntı:
Bir siyasî partinin temelli kapatılmasına beyan veya faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dahil üyeleri, Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararının Resmî Gazetede gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamazlar.
'' Bir siyasi partinin temelli kapatılmasına veya devlet yardımını kesilmesine beyan.....'' diye olması gerektiği mantık gereğidir.
Kaldıki sayın Sami Selçuk beye göre burada ayrı birde oylama yapılmalıydı. O da ayrıca tartışılmalıdır.
Özetle on üye AKP nin odak olduğu konusunda hemfikirdir.
Mahkeme gerekçeli kararı ve nelerin konuşulduğu belli değildir. Ancak duyumlara göre konuşmalar yapılmaktadır ki buda pek hukuki değildir. Hele hele sadece bir paçavrada çıkan ''Fulya Kantarcıoğlu'nun "Şimdi de kimlere siyasi yasak getirileceğini oylayalım." sözcükleri adiliklerin de ötesindedir. Zaten bu paçavranın amacının yargıyı ve TSK yı yıpratmak olduğu açıktır. Onun için kaynaksız dayanaksız belgesiz sallamak bırakın paçavralarda kalsın.
Aynı şekilde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının iddianamesindeki delillerin hangilerinin kabul edildiğini de bilemeyiz. Her gazete on değişik delili yazıyor işin garibi hergün kendi kendilerinede bunları yenileyip arttırıyorlar. Bu hesapla bakarsak kesinlikle yanılacağımız gibi dörtyüz delil varsa ( siz dediniz diye diyorum) gazetelerimiz sayesinde bu 50-1000 arası değişmektedir. Kaldıki gen hukukun temel mantığı olarak iddianamedeki delillerin tamamı kabul edilecek diye bir kural yoktur. Van yüzüncü yüzyıl Üniversitesi davasında rektör aleyhine 300 e yakın delil vardı ama sonuç beraat çıktı. Sayın sdt23 bu konuda sessiz kalarak tarafsızlığına gölge düşürmeye devam etmektedir.
Ancak kesin olan bir şey vardır ki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bu davasında haklı olduğu mahkemece teyit edilmiştir. Hemde acımasızca bir iç ve dış baskı hakaret tehtit varken...
''bu kararı ceza hukuku açısından değerlendirdiğimizde iddianamede yer alan ve beraat eden fiillerden dolayı ikinci bir kez daha yargılama yapılamaz veya karardan sonra işlenen ve suçlamayı gerektiren fiillerle birlikte değerlendirilemeyeceği açıktır.'' demiş büyük hukuk üstadı sayın padelt.
Birincisi bu AYM sinde görülen dava ceza davası değildir. Kendine has özellikleri olan bir tespit davasıdır. Ceza davalarıyla tespit davalarını ayırmak gerekmektedir.
İkincisi ortada bir beraat yoktur. Bir tespit vardır oda AKP nin LAİKLİK KARŞITI EYLEMLERİN ODAĞI OLDUĞUDUR. İlle ceza diyorsunuz diye söylüyorum mahkum olmuş hüküm giymiştir. Cezası ertelenmiştir. Bir kez daha aynı suçtan mahkemeye gelirse bunun da cezasını çekecektir. HUKUK BÖYLE İŞLER.
Üçüncüsü 14 Mart 2008'den başlamak üzere AKP nin sıfırdan dosyası başlamıştır. Bu tarihten itibaren yapacağı LAİKLİK KARŞITI EYLEMLER OLURSA Cumhuriyet Başsavcısı istediği an dava açabilir. ANAYASA mahkemeside bu eylemlerin LAİKLİĞE AYKIRI OLUP OLMADIĞINA BAKAR ve eğer laikliğe aykırı bulursa kapatma gelir bu film aynen böyle işler. Başkada hukuk yolu yoktur.
Ve görülen o ki AKP pek akıllanmamış ve başta Meclis Başkanı olmak üzere bu hususta değişiklik yapmaya çalışıyorlar. Parti kapatmak için TBMM den izin alınsın formülü gündemde ve gene yargı diyor ki YAPMAYIN DENEMEYİN çünkü anayasaya aykırı... Ve eğer bunlar gene dinlemezse ki sanırım RTE kapanmak istiyordu ondan deneyebilir çünkü gidişat çok kötü mazlumu oynaması gerekir. Bu eylem ANAYASA mahkemesine gider iptal edilir ve Yargıtay C. Başsavcısı buna dayanarak dava açar AKP tarih olur.
AKP anayasayla oynamayı dinle insanları kandırmayı bıraksın hizmet etsin hükümete düşen görev budur.
Ve sayın sdt23 size yanıt vermek istemiyorum ben hiç ama lütfen biraz hukuki olun
Ne demektir ? Bu davadan da mı anlamadınız nitelikli çoğunluk ne demek ? 7 oy çıkarsa parti kapatılır çıkmazsa kapatılmaz çıkmadı bitti... 1. oylama için nitelikli çoğunluk isterim yani 367 var mıydı ? yoktu bitti... Budur. Nitelik iyidir... işine gelince beğenmek olmaz.Alıntı:
Yoksa 367 garabetinden kalma bir alışkanlıkla kendisini anayasa ve yasa koyucu olarak mı görüyor?
Beğenmediğimiz gazete paçavradır, ama ne idüğü belirsiz bir takım dedikodular gerçektir, öyle değil mi sayın commodore1tr? Bu haber birden fazla gazetede çıktı ve Fulya Kantarcıoğlu tarafından tekzip edilmedi. Sayın Levent Ersöz'ün yurda dönüşünü beklediğimiz gibi sayın Fulya Kantarcıoğlu'nun da tekzip etmesini bekleyelim en iyisi :o
Yücel Aşkın davası sırasında siteye üye değildim Güncel tartışmalar konusunda yorum yapmaktayım. Güncel bir tartışma olduğu zaman o konuda da fikrimi beyan ederim.
Yukarıdaki sözleri söyleyen kişinin aynı zamanda aşağıdaki sözleri söylemesi de enteresan. 367 ile ilgili maddeyi okuduğunuzda üçüncü ve dördüncü turlarda daha az karar yeter sayısı aranırken ilk iki turda daha çok toplantı yeter sayısı aranmasını hangi mantıkla açıklıyorsunuz?
Aşağıda kendinizce mantık yürüterek kanunda olmayan bir cezanın olması gerektiğini söylüyorsunuz.
367 konusunda ise hem kanunda olmayan bir konu söz konusu hem de mantığa ters bir durum.