ABDullah Gül'ü T.C. Cumhurbaşkanı olarak göremeyenler.. nereye gideceğinize karar verdiniz mi?
Ben şahsen İzmir'e gideceğim.
Printable View
ABDullah Gül'ü T.C. Cumhurbaşkanı olarak göremeyenler.. nereye gideceğinize karar verdiniz mi?
Ben şahsen İzmir'e gideceğim.
Ankaralılar analarını babalarını ziyarete gitsin diyen Melih Gökçek daha başarılıydı bu konuda.
Gül'ün cumhurbaşkanlığını istemeyenler kimi ziyaret etsin, başbakana yakışmadı, insan onu da belirtir yahu, böyle olur mu? Beni şimdiden bir düşünce aldı, kime gitsem, nereye gitsem acaba?! :rolleyes:
biyere gitmeyin...AKP ye üye olun:)))
"Bana vatandaşlıktan çık diyor. Nereye gideceğim. Şu an Ayvalık’tayım. Benim takada yarım depo benzin var. Onunla Midilli’ye kadar gidilir mi bilmem. Bir defa Midilli’ye gitmeyi denemiştim. Gittim gittim, bir plaja geldim. (Midilli’ye geldim) diye seviniyorum. Kıyıya yaklaştım. Baktım Türkçe konuşuyorlar. (Neresi burası kardeşim) dedim. (Altınova) dediler. Plajda yüksek kumaşlarla çevriliydi. Meğer Erbakan’ın plajına çıkmışız…” Bekir Coşkun http://www.hurriyet.com.tr/gundem/71...d=180&a=373895
Sayın RTE, oğlunun gemiciğine binip gidebilir tabi. Biz buradayız.
Bundan önceki Cumhurbaşkanlarının hiç biri için 'Bu benim Cumhurbaşkanım değil' denmedi. Bu; 70 milyonluk ülkemiz insanının tamammının bugüne kadar seçilen Cumhurbaşkanlarının hepsini hiç firesiz benmsedikleri anlamına gelmez.Ama hiç kimse bu talihsiz kelimeyi kullanmadı. Çünkü Meclise saygının bir ifadesidir. Bu meclisin seçtiği her kese, her kanuna itaat edilir. Mahkemelerin verdikleri karara uyulması gerektiğinden daha ciddi bir şekilde. Çünkü bilindiği gibi mahkemelerin verdikleri hükümlerin dayanağı olan kanunlarda bu meclisten çıkıyor.
Vatandaşlık dersi sorusu
'Abdullah GÜL benim Cumhurbaşkanım değil'diyen kişi aşağıdaki hangi milletten olabilir.
a)Yunanistan b)Rusya c) Türkiye d)ürdün e)Benim dediğim olsunda nerde olursa olsun, Vatan benim için önemli değil.Benim demokrasi anlayışım bukadar.
Verdiğiniz cevabagöre seçin gideceğiniz yeri.....
Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür...
Yaşınız yetiyorsa eğer, Özal'ın Çankaya' ya çıkacağı zamanlarda Demirel'in Özal için neler söylediğini, %36 oyla Çankaya'ya çıkarsa bunun bir işgal olacağını, onu Çankaya'dan onursuzca indireceğini, Özal'ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra uzunca bir süre Özal'a
"864 rakımlı tepenin sakini" (yani Çankaya!!) diye hitap ettiğini
ANCAK HİÇ KİMSENİN DE NE DEMİREL'E NE DE DEMİREL GİBİ DÜŞÜNEN, KONUŞAN YAZAN ÜLKE VATANDAŞLARINA " beğenmeyen vatandaşlıktan çıksın" gibi şedit ve fütürsuz bir şekilde hitap ettiğini ben hatırlamıyorum. Ya siz???
Yılmaz Özdil'in bu günkü yazısını da siteye alıntıladık, okumanızı öneririm. Yazı şöyle sona eriyordu.
"Meclis başkanlığını da istiyorlar, başbakanlığı da, cumhurbaşkanlığını da, belediyeleri de, muhtarlıkları da, bürokrasiyi de, medyayı da, futbolu da, futbol federasyonu başkanlığını da...
Hepsini!
*
Ya ondansın... Ya rakip.
Çok parti, çok iktidar gördük ama... Böyle bir hırs, ilk defa."
Çok düşüncelisiniz Fırat Bey. :) Diğer Forumların birinde bana yeni Zelendayı önermişsiniz. Anzak kardeşlerimizi gidip memleketlerinde ziyaret etmek hoşuma gider. Hem iadeyi ziyaret olur. Onlar hep geliyor. Ancak adı üstünde ziyaret. Yani benden uzun vadede kurtulamazsınız. :o
Ama önerinizi bana bir iyi bir fikir verdi. Başbakan gitmemiz konusunda ısrarcı olursa Anzak mezarlığına çadır kuracağım.
Ben Sn Demirelin,Sn. Özal için söylediğini iddia ettiğiniz sözleri hatırlamıyorum ama söylemişse oda ayıp etmiş.Kim söylerse söylesin yanlış yapmış olur.
O makamı kim işgal ederse etsin, Yüce Türk Ulusunun Cumhurbaşkanıdır.
Orası devletin bir kurumu hatta en üst kurumudurda, konu Cumhurbaşkanlığı makamı olunca edilecek kelimeler özenle seçilmeli noktasını savunuyorum.
Hırs ve para düşkünlüğü,belki de tüm öteki ihtiraslardan daha fazla suç nedenidir......
Bekir COŞKUN
bcoskun@hurriyet.com.tr
Gidecek yerim yok...
SABAH sabah bizim Uğur Ergan aradı, Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği ile konuşmuş.
Uğur "Abi Başbakan’ın ’çek git’ ikazı üzerine BM Mülteci Yüksek Komiserliği ile görüştüm. Türkiye’den kovulma haberini gösterirsen seni mülteci kabul edecekler. Ama bir de işkence-mişkence gibi, darp izi var mı diye soruyorlar..." dedi.
Uğur’a "var" dedim.
*
Aslında gidecek yerim yok.
Ben başka hiçbir ülkeyi sevmedim.
Bu yurdun taşını, toprağını, sulaklarını, denizlerini, ırmaklarını, yaylalarını, kedilerini, kirpilerini sevdim, tanıksınız.
Bir dal kesildiğinde yanarım..
Ama orman alanını kaçak ev yapan, bana "Bu ülkeden çek git" diyor.
Bir yeşil alan yok edildiğinde çığlık attım, canım yandı, ormandaki bir vaşak öldürüldüğünde oturup ağladım.
Ama ormanları "2-B arazisi" diye satmak isteyen Başbakan bana ve benim gibi düşünenlere "Çekin gidin" diyebiliyor.
*
Ben bu ülkeyi severim.
Amerika’da okuyan kızlarım yok.
Oğluma Washington’da iş vermediler.
Kimse benim için yabancılara gidip "Delikten aşağı süpüreceğinize kullanın" da demedi, dedirtmedim.
*
Ben bu ülkeyi severim.
Devrek 125’inci alayda askerliğimi yaptım.
Nöbet tuttum.
Mataramı parlattım, potinlerimi kaybettim.
Askerlikten kaytarmak için rapor-mapor almadım.
*
Ama Başbakan "Çek git" diyor.
Gidemem.
Doğrusunu isterseniz bu toplumun göz göre göre dinimizi siyasete alet edenlerin peşine takılması, boşa giden yazılarım, o yalnız kalma duygusu... Bunların tümü canımı yaktı ve sevgili Uğur’a "Darp izi yok da, yürek yarası olur mu?" diye sordum.
Olsa da, olmasa da...
Benim gidecek başka bir yerim yok...
Zaten yaşınız yeterse demiştim. Yaşınız yetiyor da hatırlamıyorsanız söyenecek bir şey yok, olabilir. Zaten bizler balık hafızalıyızdır, çabucak unuturuz geçmişi.
Bir şey daha hatırlatalım yine Demirel vakti zamanında "türban takmak isteyen arabistana gitsin" dediğinde buna en büyük tepki RTE den gelmişti, bu da unutulmadı herhalde...
Şurası bilinmelidir ki, hiç kimse bu ülkeden bir başka ülkeye gitmek durumunda değildir, değil başbakan feriştahları gelse hiç kimse bir yere kıpırdamayacaktır. Abdullah Gül' ün cumhurbaşkanı seçilmesi halinde bunu içine sindiremeyenler olacaktır. Bunlar AKP' ye oy vermemiş olan seçmen vatandaşlarımızdır ve onların bu seçimlerine de saygılı olmak gerekir. Ne yazık ki AKP nin hırsı bu memlekette kutuplaşmalar yaratmıştır, bunu hiç kimse inkar edemez. Acı olan olay İngiltere'de yayınlanan TİMES gazetesinin şu yazısıdır, izleyin.http://www9.gazetevatan.com/haberdet...9&Categoryid=1
ve düşünün Batı dünyası neden bu AKP'yi bu kadar hararetle destekliyor diye.
Bekir Coşkun'un yazısında ise Abdullah Gül' e en ufak bir saygısız ifade yoktur. Bekir Coşkun sadece A.Gül'ü kendi cumhurbaşkanı olarak göremediğini söylemiştir, bu onun kişisel görüşüdür ve o söyledi diye A.Gül bu görevi terkedecek de değildir. "Saygısızlık" "al ananı da git" veya " vatandaşlıktan çık" dendiğinde söz konusu olur, ki bu gün yaşanan da budur.
Çok merak ettim,aynı tepkiyi Sayın Sezer'i yerden yere vuranlara da gösterdiniz mi?
Bir de iletinizde dikkatimi çeken bir kelime var, makamın "işgal" inden söz etmişsiniz. Evet buna ben de katılıyorum, bazıları makamına layık olur, bazıları ise makamı işgal eder. Nasıl mı? Örneğin, çoğunluk beni istiyor arkadaş der, zaten kendisinin de inanmadığı uzlaşma kavramını çöpe atar, hooop geçer oturur koltuğa, işgal eder makamı...
Ayrıca bir vatandaşın benim cumhurbaşkanım olmayacak demesini neden yadırgıyorsunuz ki? Seçim sürecine bakın, 11. cumhurbaşkanını kim seçiyor AKP, AKP'yi kim seçti, %47, AKP'ye oy vermeyen %53'ün benimsemediği bir cumhurbaşkanı seçiliyorsa buna tepki göstermek ve tepki gösterenlere saygı göstermek de demokrasinin gereği değil midir? Hepsinden de öte, yasalara aykırı olmadığı sürece eleştiride bulunmak bu ülkenin her ferdinin, gazetecisinin hakkı değil midir? Hani kendilerine oy vermeyenleri de kucaklayacaktı, hani herkesi çok iyi anlamıştı...
Allah aşkına, bir de başbaşkanın (Herhangi bir insandan bahsetmiyoruz, bir ülkenin Başbakanından bahsediyoruz.) şu tepkisine yorum yapın, bir vatandaşına vatandaşlıktan çık git deme hakkı var mıdır? Hem de daha 1 ay öncesinde söylediklerini, verdiği sözleri unutarak. Şimdi samimiyetine kim inanır bunların söyler misiniz???Şimdi hani o endişelerini boşa çıkaracağını ifade ettiği kesimin endişeleri 3 kat daha artmaz mı söyler misiniz???Ne yani,kendi topraklarımızdan kovaulmamak için dalkavukluk mu yapalım, susup oturalım mı???Evet istedikleri bu ama susturamayacaklar bizi, hiçbir yere de gitmiyoruz, Atatürk'ün Cumhuritetine, Türkiye Cumhuriyeti'ne sonuna kadar sahip çıkacağız...
İşte SORUNUZUN CEVABI c) TÜRKİYE CUMHURİYETİ
Demir el in sözü bir yana TSK dan bir üsteğmen arkadaş Özal a ALIŞAMADIM diye telgraf çekmişti...
myirtici istemeden de olsa doğrusunu yazmış. Çankaya işgal ediliyor. İşgal güçlerini tanımak zorundamıyız yani ? Ben de Tanımadığımı daha önceden yazmıştım Demek ki hürriyet gazetesi bizden çok okunuyor :) Abdullah Gül Türkiye nin Cumhurbaşkanı olamaz. Neden olamaz Kendi diyor yahu Cumhuriyetin hiç bir değerine inanmadığını...
Şimdi hep birlikte şaklabanlık yapılıyor hanımefendinin çağdışı türbanını modaya uydurma telaşı var. Sophia Loren teyze gibi yapacaklarmış ... Hani din içindi bu ? Dini moda olur mu ???? Siz hiç araba desenli seccade gördünüz mü ???? Hiç ezan ın değişip rock yada hiphop tarzı okunduğunu duydunuz mu ??? Ayıptır yazıktır günahtır ya. Bir din bezirganlığı bu kadar yapılır.
Utahtan da haber gelimş ya yağmur duası yanlış bu sıcaklar şundan bundan diye o da sallamış. Doğrusunu ben size diyeyim. Bu cehennemi sıcakların nedeni şudur. Allah dini ve kendisini pisliklerine alet edenlere çok kızdı birde onlara hile hurda ile oy verip iyice din sahtekarlığına izin verilince '' Alın size dünyada cehennem ateşi.'' dedi işte böyle oldu... Utah a ve ilgililerine duyurulur... (Şaka bir yana bunu sakallı bir hocaya söyletsem sağda solda and olsun ki iki ay içinde tüm Türkiye ye yayılır bu seferde Ak parti ve Utahta ki dünyevi işlere Allah ı karıştırmamak lazım diye başlarlar böylece onları laik yaparız. Bunada dinsizin hakkından imansız gelir derler... )
Cumhurbaşkanlığı makamına TBMM si tarafından layık görülen kişiye karşı, benim Cumhurbaşkanım değil kelimesinin kullanılmasını doğru bulmadığımı yine söylüyorum. Bu makamı işgal eden kişi Sn Atatürk başta olmak üzere Sn. İnönü Sn. Sezer, Sn Özal, ve diğerleri, o makamda kim bulunursa bulunsun, bu kelimenin kullanılması TBMM sini basiretsizlikle, doğruyu bulamamakla,bu ülkeye layık kişiyi bulamamakla suçlamak olurki, suçlayanların basiretsizliği vurgulanmış olur ancak.
Eleştiri sınırı diye bir şey vardır, bunu anlayan, anlama kaabiliyetine sahip olanlar için. İşte bu sınır bu kelimeyle aşılmış olurki; bu hakaret niteliği taşır. Ama sizler işgal kelimesinin, söylemek istemediğimiz anlamına takıldığınız için meramımız size aktarılamadı, yada devlete, ulusa, milletin iradesine, TBMM sine saygı anlayışlarımızda kalibrasyon ayar farklılığı var.
Ben kişilere yapılan eleştirilere değil, meclisin iradesinin tecellisine yapılan, aşılmış eleştirilere karşıyım. Bunu kim kime karşı yaparsa yapsın.Tabiiki, yanlışlar eleştirilerek törpülenmeli, ama törpülenen kurum, heleki TBMM si olmamalı.
Hem denemeden nerden bileceksiniz. Çorbanın tadına bakmadan tuz katan arkadaşlar.
Çorbanın tadına bakmadan tuz atan göremeim. O çorbadan ağzı yananları görüyorum ben. Bu çorba pişirilip pişirilip servis yapılıyor.
TBMM si iradesi demek başbakanın ( Yada parti başkanının ) ağzından çıkan dışında bir fikri olmadan emme basma tulumda gibi el kaldıran 341 kişinin iradesiyse o kadarda saygı duymak gerekmez Ak partiye saygı duymuyorum kaç milletvekili var 341 CB adayı kaç oy aldı 341 nerede TBMM si ? Kaldıki bu 341 kişinin çoğu Erdoğan açıklamadan önce ve Gül aday olmasın diye kıvranırken aday olmaması gerektiğini gerginlik yaratacağını söylüyordu. Kendilerine saygısı olmayan bir güruha ben neden saygı duyayım yahu...
Sayın Myirtici,
Eleştiri eşiği sizin dediğiniz noktada olan bir kişi "Benim Cumhurbaşkanım değil" sözünü doğru bulmayabilir. ( Katılmıyorum sadece anlıyorum)
Ancak Sayın Cumhurbaşkanımız A. N. Sezer'e yönelik tavrı , söylemi ortada olan, sayısız yazar ve AKP milletvekili tarafından defalarca hakarete varan uslupla eleştirilirken susan bir başbakandan söz ediyoruz. Nedense ben Dışişleri Bakanı Gül'ünde hiçbir tepkisini hatırlamıyorum.
Yani ne Erdoğan ne de Gülün sizin belittiğinize benzer bir hassasiyeti yok.
Ohoooo, ne zamandır uğramıyordum siteye sağlık sebeplerim yüzünden, maşallah şenlenmiş burası yahu.
myirtici, demişsiniz ki ben kişilere yönelik eleştirilere değil, makamlara, kurumlara yönelik eleştirilere karşıyım. İyi de be kardeşim, kim makama bir şey diyor ki, aksine makama sahip çıktığımızın farkında değil misiniz? Biz de kişiye yani Abdullah Gül'e yöneltiyoruz eleştirilerimizi, eleştiri sınırı demişsiniz, hakaret var demişsiniz? İstemiyorum diyor yahu, benimsemiyorum diyor, bunun neresi hakaret? Adam gönlünden geçeni dile getirmiş, vatandaş olarak bunu söylemeye hakkı yok mu, aha ben de söylüyorum, ben de istemiyorum, ben de benimsemiyorum, hadi bakalım ne yapacaksınız, artık beni paketleyip yurt dışına mı gönderirsiniz, susturmak için baskı mı kurarsınız, tehdit mi edersiniz tercih sizin...
Bakın siz sevgili başbakanınıza sahip çıkıp onun yapmadığını yapmış, bizlere gidecek ülke alternatifleri sunmuşsunuz, eyvallah sağolun bu jestiniz için ama sizin başbakanınız gene sözünün arkasında durmadi naberrrrr??.. Ben onu demek istemedim demiş, vatandaşlık hukukunu kast ettim demiş, çevir kazı yanmasın... Ha dememiş, dedirtmiş bu arada, bence de mantıklı davranmış, kendisi konuştukça maskesi düşüyor, cumhurbaşkanlığını netleştirsinler o zaman nasıl olsa meydan onlara kalacak, azcık daha sabretsinler maskelerini azcık daha tutsunlar yüzlerinde...
Onu bunu bırakın, takiyye yaparak lafı dolandırmayın da söyleyin bakalım, Sayın Sezer meydanlarda halka yuhalattırılırken kafanızı nerde toprağa gömmüştünüz, işine gelmeyeni görmez, duymaz, konuşmaz beyefendi?
Ahan da, Abdullah Gül'e çorba demişsiniz, tadına bakın demişsiniz. vay vay vayyyy, hakarete bak yaaaa... demek çorba haaaa, bu ülkenin 11. cumhurbaşkanı adayına çorba yakıştırması haaaaa.... cık cık cık yakıştıramadım size...
Demokrasilerde böyle seslerin çıkması normaldir.
Herkes herşeyi kuzu kuzu kabul etmek zorunda değildir.
Kabul edene de etmeyene söyleyecek bir şeyimiz yok.
Rahmetli Özal, "alışırlar" demişti, gerçekten de şimdi o günlerdeki hır gürü pek hatırlayan kalmadı.
Sanıyorum ileride bunlar da "anılarda iz bırakan" şeyler olarak kalacak.
İnşallah bu izler derin olmaz.
Selamlar.
Meydanlarda mevcut Cumhurbaşkanımızı yuhalayanlar kimlerdi? Kimse neden çekip gidin demedi.? Yoksa bu bir ilke değil, Cumhurbaşkanı'nın kim olduğu ile ilgili ilginç bir bakış açısımı?
Kulakları çınlasın sayın Demirel Çankaya'da oturan şahıs derdi.
Sn.arıza öncelikle geçmiş olsun.
Bende bir şans varki, düşman başına. Nezaman birisiyle fikir alış-verişinde (tartışma demiyorum, kimbilir ne anlarsınız) bulunsam, kelimeleri cımbızlamaya, muhabbeti sulandırmaya, başlarlar. Cevap olarak da sanki meramımı anlamış gibi, arıza lı cümleler kurarlar.(Çorba mecazına istinaden)
Sn Abdullah GÜL' ü eleştireyim derken Meclisi aşağıladığının farkında olmayanlara açıklama yapmıştır, Sn.Başbakan vatandaşlık hukukunu kast ettim derken.(Zaten vatandaşlık hukuku açısından söylenmediğini iddia etmek,Türkçe fukarası olmak demektir.Erdoğan, "Maalesef edep adap bilmeyenler de var. Onu diyebilen insanın önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkması lazım. Bu da benim hakkım. Çünkü bu ülkede cumhurbaşkanı kim olursa olsun hepimizin cumhurbaşkanıdır. Senin değilse o zaman çık buranın vatandaşlığından kimi seçiyorsan oraya git, oradaki cumhurbaşkanı senin cumhurbaşkanın olsun." dedi.
Bu Vatandaşlık hukuku açısından söylenen bir sözdür.Sizinkine benzer bir mantık bunu, o şekilde anlamış.)
Onu bunu bırakın, takiyye yaparak lafı dolandırmayın da söyleyin bakalım, Sayın Sezer meydanlarda halka yuhalattırılırken kafanızı nerde toprağa gömmüştünüz, işine gelmeyeni görmez, duymaz, konuşmaz beyefendi? diyen arıza beyefendi,
ülkemi kalkındırmak için çalışıyordum ve Sn Sezerle eylenmek, alay etmek, dalga geçmek için bir konu başlığı açılmamış olmasıdır desem, anlatabilmiş olurmuyum.
Nereden geldiler, nereye gidelim?
Neden Abdullah GÜL?
GÖZ UCUYLA
TÜRKEL MİNİBAŞ
Küresel Devlete Küresel Cumhurbaşkanı
17 Ağustos depreminde yitirdiğim arkadaşım Nesrin Arman ve öğrencim Duygu Paycı 'nın anısına...
22 Temmuz seçim sonuçları AKP'liler dahil nedense herkesi pek şaşırtmıştı! O gün şaşıranlar şimdi de Abdullah Gül 'ün Cumhurbaşkanlığı adaylığına şaşırıyorlar!
Oysa AKP:
° İdeolojik hedefleri nedeniyle 24 Ocak 1980'le başlayan "bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler" modelini koşulsuz uygulayacak tek partiydi. Bunu da I. AKP Dönemi'nde sağladığı kurumsallaşma ile yeterince ispat etmiştir.
° Kurumsal yapısını global sermayenin "salkım modeli" nde olduğu gibi dikey ve yatay örgütlenme üzerine kurmuştur.
° Milli Nizam, Milli Selamet, REFAH ve FAZİLET gibi daha önceki benzerlerinin aksine sermaye ve üst gelir gruplarının çıkarlarını kendini "İslami" olarak tanımlayan kesimin çıkarlarıyla buluşturmuştur.
° İlk bakışta alt gelir gruplarının partisi gibi gözükse de temel mesajı üst gelir gruplarınadır. Sermaye kesiminin ve üst gelir gruplarının her iki seçim döneminde de "istikrar" sloganı altında AKP'yi desteklemesi bunun somut kanıtıdır.
° Daha önceki hükümetlerin siyasi kaygılarla gerçekleştirmediğ i GATTs, GATS ve TRIPS anlaşmalarında yer alan yasal taahhütleri I. AKP Devri'nde gerçekleştirilmiş tir. Sosyal güvenlik, tarım ve enerji gibi piyasalaştırılması en zor olan sektörlerin bile büyük kısmını piyasaya açmıştır.
Kısacası AKP: Hem global sermayenin hareket alanındaki ekonomik ve siyasi hafriyatın büyük kısmını tamamlamıştır. Hem de global sermayenin çıkarlarına uygun bir imar ve inşa dönemine başlamıştır.
Bu öyle bir yeniden imar ve inşa dönemindir ki... Tayyip Bey 'in seçim beyannamesini açıklarken söylediği gibi "devlet öncelikli bir iktidar değil, insan öncelikli iktidar" dönemidir. Yani, anayasanın her yanına altın harflerle de yazılsa devletin giderek azalan sosyal devlet sorumluluğunun tamamen bittiği bir dönem olacaktır.
Moody's, Stand&Poors, Fitch IBC gibi kredilendirme kuruluşlarının Türkiye'nin kredi notunu açıklamakta acele etmemeleri, Cumhurbaşkanlığı seçimini beklemesi de zaten bu nedenle değil mi? Hepsi de AKP'nin Türkiye'yi globalizmin parçası yapmaktaki kararlılığında hemfikir. Sosyal devletin yerine kesimler arasındaki farklılıkları "barıştıracak", "arabuluculuk" görevi üstlenecek bir cumhurbaşkanı beklentisi içindeler!
Malum liberalizmde "insan" sözcüğü, çıkarlarını en akılcı (rasyonel) biçimde tanımlayan ve kullanan anlamında kullanılır ve... Bu akılcı insanın kendi bireysel gelişimi de dahil olmak üzere tüm çıkarlarını en yüksek getiri getirecek alanlardan karşılayacağı kabul edilir. Aksi davrananlar ya da bunu başaramayanlar sistem dışına itilirler. Ekonomideki karşılığıyla iflas eder, yoksullaşırlar; sağlık, eğitim, emeklilik gibi temel gereksinimlerini dahi en düşük seviyede karşılayacak hale gelirler.
Peki ya piyasalardan gelen bilgi akımlarını değerlendirme olanağı bulamayanlar? Yoksul köylüler, işçiler, memurlar? Üretime yaptıkları katkı kadar pay alamayanlar?
Demokrasinin hikmeti de zaten burada! "Kamu" tanımı altında herkesin üretime yaptığı katkı doğrultusunda pay alabileceği bir düzeneğin devlet eliyle işletilmesi. Böyle bir modelin işleyebilmesi ancak tarafsız, tüm bireylere eşit ölçüde davranan bir devlet modeliyle mümkün.
Laiklik ilkesinin Türkiye Cumhuriyeti' nin olmazsa olmazlarından biri olması ve bu denli hassasiyetle savunulması da zaten bu nedenle. Son Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer 'in mevcut anayasaya dayanarak yasa değişikliklerini veto etmesi de..! Abdullah Gül veya benzeri bir cumhurbaşkanı adayının bu denli tartışma çıkarması da aynı kaygıdan doğmakta.!
Yoksa, mesele ne ileri sürüldüğü gibi devlet katında din ve devlet işlerinin ayırılması, ne de kostüm meselesi.! Mesele, devletin yurttaşlarının çıkarlarını hangi eşitlik ölçülerine göre koruduğu meselesi!
Ama gün kapitalizmin sermayeye sınır tanımaz bir yapı kazandırarak kendini yeniden imar ve inşa etme günü olduğuna göre... Türkiye gibi İran ve Irak'taki petrole hem komşu hem müşteri; Rusya'daki doğalgaz hattının müşterisi; sosyal güvenlik fonları henüz piyasalaşmamış; sudan enerjiye kadar girdi piyasaları hâlâ bakir bir ülkenin devletinin de bu sınır tanımazlığa uygun bir anayasa ile yeniden yapılanması gerekiyor!
Aslında, "yeni anayasa" nın aileden cezaya, ticaretten uluslararası ilişkilere kadar hukuktaki karşılıkları IMF'ye taahhüt edilen yapısal reformlarla çoktan tamamlandı. Dolayısıyla, yeni anayasaya "globalizmin anayasası" demek daha doğru!
Kaldı ki yapısal reformların hepsi de IMF'li, IMF'siz sivil kostümlülerce hazırlandı ve uygulamaya sokuldu. Şimdi gelin de birkaç ay sonra yürürlüğe girecek anayasaya "yeni" ya da "sivil" deyin! Ne mümkün!
turkmini@superonlin e.com
www.turkelminibas. net
bu çerçevede, benim sorularım;
Niçin istenmiyor?
Dokunulmazlığı olmasaydı şimdi nerede olacaktı?
NEREYE GİDELİM?
ya da,
KİM GİTMELİ?
Teşekkür ederim,Allah sizden razı olsun.
Gene verilmek istenen mesajı almamışsınız, sizin Abdullah Gül'e söylenenlere hakaret demeniz karşısında ortaya koymuş olduğum bir ironiydi çorba meselesi. Siz kendinize göre Bekir Coşkun'un sözlerini hakaret sayarsanız, sizin de benzetmeniz hakaret sayılabilir anlamındaydı ama anlamak istememişsiniz belli ki. (Yırtın bakalım bir yerlerinizi belki anlarsınız; rumuzumla dalga geçilmesine istinaden. ;) Şimdi açıkladığıma göre, takkeyi koyun öününüze ve düşünün işinize gelen her şeyi hakaret sayarsanız kimleri zor durumda bırakabileceğinizi. Kaldı ki, Bekir Coşkun sözlerimde hakaret varsa yargıya müracaat etsinler, yargı gereğini yapar dedi.
Başbakan'ın ortalığı karıştırdıkan sonra sözcüsü aracılığı ile yaptığı açıklamalara gelince, bakın bakalım vatandaşlıktan çıkarılma nedenleri arasında cumhurbaşkanını sevmeme, istememe gibi bir hüküm var mı? Ondan sonra tekrar değerlendirin vatandaşlık hukukunu ve başbakanın sözlerini... Arkasında duracaksanız neyin arkasında durduğunuzu da bilin bari...
Bu sitede Sayın Sezer'i eleştirmek, sizin deyiminizle eğlenmek ve dalga geçmek için hiçbir forum açılmamış olması, ülkede herkesin O'na saygılı olduğu sonucunu çıkarmaz, ancak dümdüz bir mantık bu sonuca varır. Ayrıca varsa eleştirilecek bir konu açsaydınız forumu, demek ki siz de bulamadınız eleştirilecek bir nokta... Ya da açsaydınız da, Sezer'i meydanlarda yuhalatanları kınasaydınız, biz de size katılsaydık. Bunlara karşı sessiz kalıp da Gül'ü, RTE'yi savunmaya kalkar, arkasından da makamları, kurumları savunuyorum derseniz samimiyetinizden kuşku duyarım.
O zamanlar ülkeyi kalkındırmak için çalışan beyfendi şimdi bıraktı mı bu çalışmalarını, ne oldu da Abdullah Gül ve Erdoğan'ı savunmaya başladı?..
Hepinize saygı ve selamlar, ben insanları, tüm görüş düşünce ve anlayışlarıyla seviyor, bütün bu tartışmaların ufkumuzu genişlettiğine inanıyorum.
Sürçü lisan ettikse, af ola.
Gidelim de meydan onlara mı kalsın? Gerçi onlar da boş bırakmazlar, yerimizi dolduruverirler hemen...
RTE daha çok programa katılsa, daha çok konuşsa da dökse incilerini.
Oktay Ekşi: (Hürriyet): Hani Sayın Başbakan özgürlükçüydü; demokrat idi; hoşgörülü idi? Hani kendisine oy vermeyenlerin de görüşlerine değer verecekti? Hani herkesi kucaklayacaktı? Daha o sözlerin üzerinden bir ay bile geçmeden ne çabuk unutuverdi dediklerini? Sayın Başbakan’a birileri sormalıdır: "Babanın çiftliğinden mi kovuyorsun Bekir Coşkun’u?" diye...
Seçimden önce: Durmak yok, yola devam.
Seçim gecesi: Herkesi kucaklayacağız.
Seçimden sonra: Ya sev, ya terk et.
CEHENNEMİN DİBİNE GİDELİM.......
Orada bulunmak bile, böyle bir adamın cumhuru olma utancından daha kahredici olamaz......:kızgın:
Başbakan'ın Bekir Coşkun için söylediği (ya da söylediği iddia edilen) sözlere katılmak mümkün değil. Aynen, S. Demirel'in "türbanlılar Arabistan'a gitsin" demesi kadar abes ve saçma bir sözdür.
Ancak, konuyu biraz da toplumsal yapımız açısından irdelemekte yarar var. Bu ülkede insanlar ne yazık hoşgörülerini büyük ölçüde kaybetmiş durumdalar. Mevlana'nın "ne olursan ol gel" söylemi ve Yunus Emre'nin "yetmiş iki millet"i bir gören dizeleri bizim sadece övündüğümüzde dile getirdiğimiz sözler. Uygulaması kalmamış. Bırakın yetmiş iki milleti, kendimizle kavgalıyız.
Liberal özgürlükleri içine sindiremeyen çevreler, kendilerinden olmayanları çok kolay dışlıyorlar. Bir zamanlar ülkücü kesim solcular için "komünistler Moskova'ya" derdi. Şimdi de "ya sev ya terk et" diyorlar. Ulusalcılar da bu söyleme destek veriyor. Kendisi gibi düşünmeyenleri çok kolay şekilde hainlikle suçlayabiliyorlar. Bekir Coşkun'un da içinde bulunduğu dışlayıcı kesim bu konuda çok masum değil kanısındayım.
Söz Bekir Coşkun'dan açılmışken, onun yazıları üzerine de bir kaç kelam etmekte yarar var. Ben Başbakan'ın yerinde olsa idim, "ülkeyi terk et" demezdim. "Bekir Coşkun'u seviyoruz, iyi bir yazar, kelime oyunları ve mizahi üslubu ile ortalama okuyucuya hoş gelen bir tavrı var. Ara sıra doğru şeyleri yazdığı da oluyor, ama yüzeysel yaklaşımı ile oldukça yanlış şeyler yazdığını da söyleyebiliriz. Bazı düşüncelerine katılmasak da kendisini ayrı bir lezzet ve ayrı bir renk olarak kabul edereiz ve severiz. Fazla derine dalmak istemeyen vasat okuyucu için bulunmaz bir nimettir" şeklinde bir yorumu Bekir Coşkun için yapabilirim.
Bekir Coşkun bu ülkenin insanları için "karnını kaşıyan insanlar" diyerek hor görmüştür.
Bekir Coşkun'un çizgisindeki bazı yazarlar da halkımız için aynı üslubu kullanmıştır.
Yılmaz Özdil "bidon kafalılar" demiştir.
Özdemir İnce, "bunlar seçmen değil, müşteridir" demiştir.
Bir politikacı (Onur Öymen) ise benzer sözleri kendilerine değil de bir başka partiye oy verdikleri için "mantıksızlık" olarak nitelemiştir. Kendilerine oy verselerdi sanırım bu insanlar "çok mantıklı" olacaklardı.
Görüldüğü üzere, Bekir Coşkun'un da içinde bulunduğu kesim, aslında dışlama (ya da hor görme) konusunda Başbakan'dan çok farklı değil.
Oysa her iki kesimin de liberal (özgürlükçü) bir dünyada farklı düşüncelerin olmasının gayet doğal olduğunu, bunları olgunlukla karşılamak gerektiğini öğrenmeleri gerekiyor.
Şu Abbas beyin hem nalına hem mıhına vurduğu yazılarına bayılıyorum:o
http://img502.imageshack.us/img502/1...namemr3dx3.gif
Sayın milo, teşekkür ederim. Bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum.
Sayın Başbakan'ın bu sözleri Mersin'de ki çiftçiye söylediği sözlerden daha ağırdır. Hiç değilse O'na "ananı al da git" demişti.
Şimdi ise, bize yani AKP'yi desteklemeyenlere diyor ki:
"yedi sülalenizi alın gidin!"
Oyumu MHP'ye verdim. Umarım Sn. Bahçeli doğru yapıyordur..!
Ben Abbas Beyden birde Başbakana ne demek gerekir onu duymak isterim ki nal yada mıh ıskalanmasın. Görülen nalı gösterip mıha vurulmuş ama nal ne alemde ???
Gittiğimiz yerlerde ki harcamalarımızı karşılayıp karşılamayacağı hususunu açıkta bırakmış başbakan. Onuda belirtseydi ülke seçerken kriter olurdu.
Ben Bekir Coşkun u taa günaydın dan beri okurum. Yüzeysel yaklaşımı ile oldukça yanlış ne yazmış çok merak ettim 30 senelik bir duayen gazeteci ha bire yüzeysel oldukça yanlış yazarak bu günlere kadar gelebilmişse ne mutlu ona...
Bu ilkede insanların hoş görüyü kaybetmiş yada kaybetmek üzere olduklarına inanıyor ve katılıyorum. Ama nedenlerinin tam olarak irdelenmesinde veya tarihe mal olmuş bazı kişilikler hariç gerçekte hiç toplumsal hoş görü olmuş mu onun dürüstçe tartışmaya açmak gerekir sanıyorum. O zaman görürsünüz toplumsal hoş görümüzün aslında çağlardır pek olmadığını sadece dediğimiz yapıldıkça ses etmediğimizi ve bunu hoş görü saydığımızı böylece kendimizi aldattığımızı...
Trafik kazası geçiren bir insanın saatinin cüzdanının çalındığı tek ülkeyiz. Gasp te kapkaçta dünya yanımıza yaklaşamıyor ülkeler toplamını geçip gitmişiz. Bizim dışımızda ki herkes kuralları çiğneyen anlamayan salak sakar aptal kişilerdir ( Neredeyse ) Taksiciler her daim masum halk otobüsü sürecileri suçlu halk otobüsü sürücüleri masum minübüs şöförleri suçludur nedense ... Ama hiç biri çıkıp demezki yok aslında bir birimizden farkımız hepimiz suçluyuz... Hangi hoş görü... O kişiye saygı duyup dediğini kabul ettiğin sürece hoş görü vardır nedense bir de yeter ya buda böyle olsun diyelim bakalım o zaman hoş görüyü görürüz.
İran da kadınların saçının telini açtı diye ceza almasını kırbaçlanmasını nedense hoş görürüz çünkü İran kanunları öyledir uysunlar deriz de Bizde karaçarşaflıları toplasınlar olur mu bu diyince Devrim kanunları Kılık Kıyafet kanununu boş verip hoş görün canım özgürlük var herkes istediğini giysin deriz. İşin acısı İran ı da Türkiyeyi de haklı bulan aynı zihniyettir. Hoşgörü ha.. Kaf dağınınardın da uzak bir ülkede...
RTE nin ettiği densiz söze bile laf edenlere yükleniliyor bu mudur hoş görü...Şunu söyleyeyim ki Türkiye Faşizm den beter bir yöne doğru gidiyor hadi hayırlısı diyemiyorum görüntü korkunç.. Hoş görülü olmak istiyorum istemesinede Türk pasaportuda geçmiyor dünyada....
Sayın commodore1tr;
Bekir Coşkun'un fikir dünyamıza kazandırdığı fazla bir şey olduğunu zannetmiyorum.
Doğa, hayvanlar ve çevre sorunları konusundaki yazılarına katılmakla birlikte, aynı hassasiyeti kendisi gibi düşünmeyen insanalara göstermediğini düşünüyorum.
Daha seçimler öncesinde Tarhan Erdem'e "erdemli tarhana" diye hakaret eden Bekir Coşkun değil miydi? Bu hakaretin nedeni de Tarhan Erdem'in seçim sonuçları ile ilgili tahminlerinin Bekir Coşkun'un beklentileri doğrultusunda olmaması idi. Tarhan Erdem, sadece Bekir Coşkun'un değil, aynı doğrultudaki başka yazarların da hücumuna uğramıştı ve seçim sonunda örneğin Emin Çölaşan Tarhan Erdem'den özür dilemişti. Bekir Coşkun da diledi mi acaba? Ben anımsamıyorum. Ama Tarhan Erdem, seçim gecesi bu adamlar yüzünden ağladı. Çünkü kendisine saldıranlar karşısında mahcup olmamıştı.
Ben yazılarını genellikle içi boş olarak değerlendiriyorum. Üslubundan dolayı okuyorum ve okunmasını da büyük ölçüde üslubuna bağlıyorum.
Bekir Coşkun'u 30 yıldır okuduğunzu belirtiyorsunuz. Doğrusu merak ettim, darbe ile cumhurbaşkanı olmuşlara da "benim cumhurbaşkanım değil" demiş mi acaba?
Fazla bir katkısı olmasa da; bir divana uznmış, kahvemi yudumlayarak ve "karnımı kaşıyarak" okumak hoşuma gidiyor. O kadar...
Sayın Appas bey Bekir coskunla ilğili yorumlarınızı okuyoruz sayın Başbakanımızın ve sizin, Demokratik Toplum Partisi'nin 30 Ağustos zafer bayramı nedeniyle TSK hakında zehir zemberek açıklama yapan DPT gurup başkanı Ahmet Türk hakında söyleyeceklerinizi merakla bekliyorum.
Sayın Sezen;
30 Ağustos Zafer Bayramı ve Ordumuz hakkındaki düşüncelerimi aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz. Ahmet Türk'ün sözlerine katılmıyorum, ancak DTP'lilerin de diğer partiler gibi davet edilmesi gerekirdi diye düşünüyorum.
Selamlar.
http://www.adanabarosu.org.tr/HaberOku.Asp?id=184
Teşekkürler sayın Bilgili
FİNLANDİYA’YA KISA BİR BAKIŞ
Avrupa’nın kuzeyinde yer alan Finlandiya, toplam 338,000 km2 alanı ile Avrupa’nın en büyük altıncı ülkesidir.
6 Aralık 1917 tarihinde bağımsızlığını kazanmıştır. Bağımsız Cumhuriyettir.
Nüfusu 5,2 milyondur (2002). Nüfusun yüzde 60’ı kentsel kesimlerde yerleşiktir. Ortalama nüfus yoğunluğu 17/km2’dir.
Parlamento yasama yetkisine sahiptir. En üst yürütme yetkisi ise Kabineye ve Cumhurbaşkanına aittir. 2000-2006 yılları arasında Finlandiya Cumhuriyetinin seçilmiş Cumhurbaşkanı Sayın Tarja Halonen’dir.
Finlandiya 1995 yılından itibaren Avrupa Birliği’ne üye ülkedir.
Resmi dili Fince ve İsveç’çedir. Finlandiya halkının yaklaşık %6’sı ana dili olarak İsveççe konuşmaktadır.
Finlilerin %84.6’sı (2002) Protestan Hıristiyan’dır ve Evangelik Lüteriyen Kilisesine mensuptur.
Finlandiya, endüstrisi ve hizmet sektörü yaklaşık %90 işgücü kullanan gelişmiş bir batı ülkesidir. Serbest piyasa ekonomisi ile özel teşebbüslere Finlandiya ekonomisinin temelini oluşturur.
Ülkenin yaptığı başlıca İhracatlar, % 27.5 elektronik ve elektro teknik eşya, %27.1 metal ve işlenmiş ürün ve %26.5 orman endüstrisini içerir.
- Finlandiya dış ticaretinin %60’ından fazlasını diğer Avrupa Birliği ülkeleri ile gerçekleştirir.
Finlandiya
ATATÜRK İÇİN DİYORLAR Kİ!
Finlandiya
Atatürk'süz Türkiye, büyük bir devlet olamazdı.
Finlandiya
Atatürk, olağanüstü nitelikte bir devlet adamı, savaş sonrası dünya tarihinin en önemli simalarından biri idi. Atatürk olmasa idi, yeni Türkiye var olamazdı.
Fin. Hufvud Stadbladet Gazetesi
Büyük Atatürk'ün ölümü Finlandiya'da derin ve genel bir üzüntü uyandırdı. Türk inkılâbını büyük bir ilgi ile izleyen Finlandiyalılar, aynı soydan bir kardeş millet sıfatiyle büyük Türk Milleti'nin büyük acısına katılırlar.
Onnı TALAS
Finlandiya Heyeti Başkanı
YENİ ZELANDA http://www.bigglook.com/biggtravel/i...elanda/sag.jpg
Yeni Zelanda, güney yarıkürede Avusturalya'nın güneyinde 2 adadan oluşan bir ülke. Doğal güzelliklerin çok bol ve çeşitli olduğu bir yer, her iki ada da gezilmek istendiğinde en az 2 hafta gerekli. Uçaklar genelde direk Auckland'a iniyorlar (kuzey ada). Buzullardan fiyortlara, muhteşem göllere ve kilometrelerce kum plajlara kadar değişik opsiyon var, ve hepsi de çok güzel. Yeni Zelanda hakkında oluşturduğum tek olumsuz fikir, insanların genelde soğuk olduğu ve çok sessiz sakin bir yer olduğuBir Cumartesi öğleden sonrasında bile şehirlerde sokaklarda kimsecikler yok, en çok insanı sanırım sinemada gördüm. bir şehir. En büyük şehirler kuzeyde gibi, Auckland ve başkent Wellington, gökdelen görülebilen nadir yerler. Diğer şehirler kasaba gibi, ama özellikle güney adadaki bazı şehirler çok güzel ve turistik.
Vize almak kesin gerekiyor, konsolosluk Ankara'da, işten bir sürü belge istiyorlar, ama benim vizem için bileti ayırttığım seyahat şirketi başvurdu ve 1-2 gün içinde alındı.
Yalnız Türklere karşı biraz önyargılılar, ülkeye girerken acayip aranıp sorgulandım, içeride de herkesin bildiği tek şey eroin vs ticareti - bize sadece o gözle bakıyorlar.
İki ayrık kültür var gibi geldi bana ama bir arada oldukça rahat yaşayan: Maoriler ve beyaz ırk. Maoriler adanın ezelden beri yaşayan halkı, Polinesian ırkından oldukları ve adaya 1000 civarı yıllarında geldikleri sanılıyor. Maoriler görebildiğim kadarıyla acayip relax insanlar, eğlenceye düşkün olduklarını sanıyorum ve beyazlardan daha sıcaklar.
Beyazlar ise ilk 1650 yıllarında (Abel Tasman) gelmişler ama yerlilere yenildikleri ve fizki olarak da 'yenildikleri' (ilk başlarda Maoriler yamyammış) için fazla kalmamışlar. Daha sonra James Cook 1700'ün son yıllarında adaya tekrar gelmiş ve Tahitili çevirmeni sayesinde iyi ilişkiler kurmuş, bu adaya İngilizlerin gelmesinin ilk adımı olmuş. 1800'ün sonlarında kendini yöneten bir İngiliz kolonisi oldukları halde tamamen özgür ülke olmaları 1947'yi bulmuş. Bu arada ilk başlardan itibaren Maoriler'in nüfusu çok azalmış, yeni gelenlerin getirdiği hastalıklar ve kendi kabileleri arasında süren amansız savaşlar nedeniyle. Beyazlar bu savaşların bitmesi, Maori halkına da eşit haklar verilmesi için çok uğraşmışlar ve bu eşitlikten çok gurur duyuyorlar.
Her yerde hem İngilizce hem de Maori dilinde tabelalar var. Genel olarak da kendilerine 'Kiwi' diyorlar (ülkenin simgesi de bu uçamayan uzun burunlu kuş türü zaten).
Şu anda ülkelerine çok bağlılar ve özellikle çok güzel olan doğalarını sıkı bir şekilde koruyorlar, beyazlar son derece düzenli, dikkatli ve kültürlü - kişisel gözlemlerim görebildiğim az sayıda Maorinin aynı şekilde olmadığı. Beyazlar adaların korunması için ülkeye giren herkesi didik didik arayıp, içeri ekolojik dengeyi bozacak hiçbir şeyin alınmamasına özen gösteriyorlar, buna uçakta herkesin üzerine dezenfektan sıkılması da dahil.
Radyodan duyabildiğim kadarıyla intihar oranı oldukça yüksek, doğum oranı ise düşük bir ülke. Gördüğüm güzellikler bir yana biraz depresif hissettiğim doğru, bir Akdenizli olarak.
Sayın Milo,
Solun tartışılmadığı bir yere gidebiliriz.