ekinoksday80 rumuzlu üyeden alıntı
Artık bu anayasal süreci hukuki açıdan değerlendirmek inanın benim açımdan mide bulandırıcı bir hal almaya başladı. Niçin bu insanlar, toplumsal tepkilerin sosyolojik ve psikolojik boyutunu sorgulamazlar da bu toplumsal olgulara sürekli hukuksal açıdan yaklaşırlar, gerçekten merak içerisindeyim. Yapılması gerekeni yapmak yerine, bir türlü çözüme götürmeyen yöntemlerde ısrar etmek hiç rasyonel olmasa gerek!
Birisi duymak istemediği için, diğeri ise yalana hazır olmadığı için gerçekleri duymak istemez. Türkiye'de, herhangi bir kurumun ne ölçüde sağlıklı işlediğini görebilmek için en sağlıklı yöntem, o kurumla bir şekilde yüz yüze gelmektir. Değer verdiğiniz, önemsediğiniz, demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları olarak gördüğünüz pek çok kurumun veya yapının aslında balon olduğunu, toplumun her kesiminde var olan yozlaşmadan onların da bir şekilde nasibini aldığını görmenizi sağlar bu yüzleşme. Bu vurdumduymazlık, bu kanıksamışlık, bu boşvermişlik, bu nizamsızlık öyle günlük yaşantımızda veya siyasal anlanda pek alışkın olmadığımız bir durum değildir oysa; fakat insanın canını asıl sıkan şey yöneten zümrenin içerisinde nelerin döndüğünü bilmeye muktedir olmayan "yönetilenleri" de bu çirkefleşmiş çarka destek vermeleri yönünde manipüle etmeleridir ve bunu da bir şekilde başarabilmeleridir.
21. yy'ın modern mesleği makine mühendisliği filan değil toplum mühendisliği olmuş. "Makine mühendisliği" makinelerin istenilen şekilde dizayn edebilmesi yada amaçlara uygun şekilde tasarlanabildiği bir mühendislik sahası iken "toplum mühendisliği" insan karakterlerinin şekillendirilmesinde, toplum algısının istenilen noktaya kanalize edilmesinde kullanılan yeni dünya düzeninin post modern bir mesleğidir.
Bu mühendisler bir ülkenin demografik yapısıyla, sosyal dokusuyla, tarihten gelen bağlarıyla, o ülkenin milletinin hissiyatlarıyla ve duygularıyla, toplumun ahlaki yapısıyla ve sayması can sıkıcı bir çok dinamiği ile oynayarak bunları değiştirmeye çalışırlar. Kendi fikirlerini benimsemelerini, onlar gibi düşünmelerini ve kendi değirmenlerine su taşımalarını sağlamak için kendi istikametlerine kanalize etmek için çalışırlar. Esasında bunlar belli çıkar grupları yararına toplum algısını değiştirmeye yönelik eylemlerden başka birşey değildir.
Not: Neyse ki bu şekillendirme operasyonu toplumun her kesimine sirayet etmemiş!
Toplumu kitle iletişim araçlarıyla ve paralı kalemşörleriyle manipüle eden "o" sosyal mühendislerin pompaladığı haberler, artık milleti kendileri gibi tefekkür ettirmek için yeterli değil. Çakma hukuk sistemiyle, tepeden inme modernleşme yaratmaya çalışan vesayetçi sosyopatlar ile hala bu çürümüş Fransız ekolünden medet uman psikopatlara artık geçit yok, yok, yok. Bunu o akıllarına soksunlar...
Bu ülkenin temsili demokrasi ile yönetilmesini beğenmeyeceksin, millet iradesine saygı göstermeyeceksin; irade-i milliyenin senin beğenmediğin bir partide tecelli etmesini içine sindiremeyeceksin sonra da "demokrasi" diyeceksin öyle mi?
Bu ülkede neredeyse her 2 kişiden birinin oy verdiği bir partinin seçmenlerine "Bidon Kafalı, çoban, cahil" vs gibi sıfatlar yakıştıranlara arka çıkacaksın sonra da kalkıp "halkçılık" naraları atacaksın öylemi?
Envai çeşit general, amiral, albay vs gözaltına alınınca teyakkuza geçip kitleleri provake edeceksin sonrada "hukuk devleti" diyeceksin öyle mi?
Hak, hukuk, demokrasi buysa şayet, hepsinin dayandığı temel ilkeleri kökten değiştirmek gerek!
Yesinler sizin demokrasi anlayışınızı ey kendine demokratlar...
"Kendi devr-i iktidarında örgütleneceksin, kadrolaşacaksın ve gün gelecek o kadrolar senin önünü açacaklar" diyen malum zihniyetlerin yarattığı bu çivisi çıkmış hattı zatında çürümüş düzenin sadece tek bir "EVET" oyu ile değişecek olmasından mutluluk duyuyorum...
Sen kendi "devr-i iktidarının" verdiği gücü kullanarak bu ülkede kafana göre düzen tesis edeceksin ama haleflerin bu ülkede "devr-i sabık yaratmaya" kalkıştığında feveran edeceksin öyle mi? Yok öyle, yemezler güzelim...
Ankara'nın o kasvetli havasında, köhneleşmiş binaların tozlanmış raflarındaki pembe-yeşil dosyalara sıkışıp kalmış bir bürokrasiyle ve kendi milletini hakir görmek bir kenara kendi milletinden korkarak içe kapanıp dışarıyla bağını kesmiş yargı kurumları ile 21. yy'da nereye kadar gidilebilir, bu yapıdaki kurumlarla yola devam etmenin mümkünü var mıdır?
Kimine göre "Sanat" sanat için yapılır, kimine göre ise "Halk" için. Siyaset yapmak edebi bir sanat olmadığına göre "Halk" için yapılmayan siyasete "siyaset" denmez. O halde bize edebiyat değil, siyaset yapacak adam lazım..!
Kendi milletini hakir göreni, bu millet başına vezir mi edecekti? Değişim yüzlerde değil, bedenlerde değil ruhlarda olmalıdır. Değişin ki, değiştirebilesiniz! Yok öyle 3 kuruşa 5 köfte..! Demokrasi bir meydan okumadır, okumasnı bilene!
Saygılar...