-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
VE HATA YAPABİLİR..
evet hepimiz allahın kullarıyız ve evet o ne derse o olur ancak eşitsizliklere ve hakkımızın yenmesi sonucu doğan trajik durumlara kader diyebilmemiz için ilk önce elimizden geleni yapmış olmamız gerekir..
aynı prensibi yöneticilere uygularsak halkı madem bilimsel değerlendirmeler yapabilecek kadar eğitemiyoruz ve bunu başaramamızın nedeni gözlerini bağlkayan din korkusu, o zaman en azından yöneticinin elinden geleni yapıp yapmadığına baksın yani tevekkül müessesesinin işleyip işlemediğine baksın..en azından böyle başlayarak belki düşünmeye yönelirler ve en azından belki şunu hazmederler ki YÖNETİCİNİN FİİLLERİNE ŞÜPHEYLE BAKMAK DİNE ZARAR DEĞİLDİR....
insanlara ulaşabilmeniz için ilk önce sizi kendilerinden "bizden" şeklinde algılamaları gerekiyor..çünkü bu tür insanların kimliklerinde barındırdıkları en önemli belki tek aidiyet müslüman dindar olmak..belki bunu yaparken samimiyetinizi yitiriyorsunuz etik açıdan çok doğru gelmeyebilir ama bugüne kadar chp elitçiliği ecevit halkçılığı bile işe yaramamışsa bir de pragmatizmi denemek lazım..onları iktidarı kendi silahıyla vurmak lazım...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
birdahadüşün rumuzlu üyeden alıntı
ben bunu kişisel özelliklerle,-din adamı için-insanın salt insan olmaktan kaynaklanan zaafiyetleriyle,-siyaset adamları için- hırslarıyla ilişkilendiriyorum..din adamının yaptığını herhangi bire de yapabilir..
kişinin mensup olduğu mesleğin gerektirdiği gibi davranamaması din görevlilerine özgü bir durum değildir..
genelde yazarlar fiilin -yani cinsel istismar suçunun-üstünde durmuş ve bu her meslekten kişi tarafından yapılabilir denmiş fakat meslek ve sorumlulukları olarak ele alındığında din görevlisinin yaptığı ahlaksızlığa hukuk alanında danıştay saldırısı tekabül eder..
unutmayınız ki lanetlediğimiz danıştay saldırısını gerçekleştiren kişi maalesef bir avukattır..hatta bu hukuk dışı boyutu..hukuki bir zeminde yasama faaliyetleri çerçevesinde hukukun kazanımlarını baltalayan hukukçu milletvekilleri de mevcuttur malum..
ben eleştirdiğiniz,uyandırmaya çaılştığınız kişilere bu söylemlerle ulaşabileceğinize inanmıyorum gerçi siz de kitaptan örneklendirmeler yapmışsınız ama bu din görevlisi örneği amaca uygun değil bence...
konunun başında anlattığım diyalogdan sonra bu insanlara bişeyleri anlatabilmek için illa ki dinden yola çıkılması gerektiğini anladım ve hukuk devleti ilkesine demokrasiye dini temeller aramaya başladım :)
bütün bunlardan çıkarılan ve bizi "olması gereken"e yaklaştıran en önemli gerçek :İNSANIN HATA YAPABİLECEĞİ,KUSURLU OLABİLECEĞİdir..ve elbette ki bu HERKES kelimesine YÖNETİCİLER de dahildir..
Yani yöneticiler de hata yapabilirler ve bu yüzden DENETLENMELERİ GEREKİR..
denetim mekanizmasını içermeyen yönetim biçimleri iktidarın keyfiyetine yol açar ve her ne kadar yöneticinin allah korkusu sebebiyle adalete aykırı davranamayacağı gibi naif inançlar bulunsa da yönetici de ahlaksızlık yapan din görevlisi gibi,danıştay saldırısını düzenleyen avukat gibi bir İNSANDIR
Din adamları, dini bütün diye etrafa nispet yapanlar, bu alemin dini yeterlilik tespit mercileri!!! pek tabii insandır,,, bunda sorun yok. Sorun bunların kendilerini SPECİAL bişey sanmalarında.., gerçi bu da sorun olmazdı, insanın tabiatı işte şahsım dahil hepimiz özel'izdir de,,, ne hikmetse bir kısım ahali bu SPECİALİTE sanrı'sına ehemmiyet verirler, bunlar kendilerini bişey zannederken,,, bişey! oldukları tasdik edilir... İşte sorun/mesele/trajedi/paradoks ??? hangisi ise, yoksa hepsi birden mi? neyse..., bu yüzden vardır.., akabinde bu mesnetsiz sanrı,,, bir bakmışız cakalı şovenizme dönüşmüşüz.
Bundan sonrası doğru orantılı bir gelişim gösterir, caka arttıkça tasdik artar,,, gerçi sanrılı manrılı dedimse de, IQ'yu kastetmiyorum burda. Ortalama insan zekası bu işi çözer...
Danıştay'a AVUKAT saldırı yapmamıştır,,,
Danıştay binasında silahıyla eylem yapan ve İkinci Dairesi Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin'in öldüren, aralarında daire başkanı Mustafa Birden'in de yer aldığı dört üyeyi yaralayan A.Arslan adlı bir saldırgandır.
A.Arslan;
"Saldırgan, şaibeli bir kişilik. Silahlı sağ örgütlere, İslamcı örgütlere, kısmen mafyaya bulaşmış; Hizbullah davalarına girip çıkmış. Her halükârda laik sistemle sorunu olduğu anlaşılıyor. Saldırıyı Danıştay İkinci Dairesi'nin türban kararı nedeniyle gerçekleştirdiğini ve türban yasağının kalkması için yaptığını bağırıyor; yakalandığı sırada polisler arasındayken de..."Murat Yetkin(Radikal)
A.Arslan'ın Avukatı'nın savunmasında özetle;
"olay din ve vicdan özgürlüğünü ilgilendirdiğinden, Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan, başörtüsünün hanımlar için farz bir ibadet olup olmadığı konusunda bilirkişi raporu alınması gerektiği, Çünkü, gerek Cumhuriyet gazetesine bomba atılması olayında ve gerekse Danıştay olayında bu raporun aydınlatıcı olacağı,,, Eğer başörtüsü ibadet ise Danıştay'a vaki saldırının terör sayılmayacağını belirterek ,,, şu tespitleri de aynen yapmıştır.
-Çünkü, terörde belirleyici olan amaçtır. İbadet amacı terör sayılamaz-
-Aslında başörtüsü yasağı, Türk ulusunu, bu ülke insanlarını, devleti değiştirmeye yönlendirmektedir.
Çünkü başörtüsü yasağı, Müslümanlar'ın kafasında, 'Devletin şeklini değiştirmedikçe, İslami nizamı kurmadıkça, dinimizi özel hayatımızda yaşayamayacağız. Hatta başörtümüze özgürlük bile alamayacağız' fikrini uyandırmaktadır. Başörtüsü yasağı Müslümanları silahlı militan saflarına itmektedir-...."
A.Arslan'ın AVUKAT olması 'her insan beşeri hatal yapabilir sıfatların, mesleklerin ne suçu var' mantığına (nerden aklınıza geldi onu da anlamadım, konuyla da alakalandıramadım ama) emsal olamaz,,, bilakis çürütücü delil olabilir.., zira A.Arslan bu saldırıyı yaparken, ya da bu saldırıya namzet olurken muvaffakiyetini 'avukatlığın imtiyazları'ndan istifade ederek temin etmiştir.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
İmamlar tarihi'nden kesitler;
Osmanlı dünyasının toplumsal örgütlenmesinde çok önemli bir yeri
olan imamlar, topluma hizmet veren kadrolar içinde en geniş yeri işgal
etmektedir (Beydilli, 2001:1).
Tanzimat’a kadar imamların köyde ya da
kentte bir mahallede devleti temsil etmekte olduğu bilinmektedir. Özellikle
köylerde ahali üzerinde etkili olmalarından dolayı köy hayatının önde gelen
simaları ve dolayısıyla köy idaresinin nüfuzlu şahsiyetleri arasındadırlar.
İmamların tayinlerinde, genelde bu hizmeti yerine getirmek için yeterli dini
bilgiye ve iyi ahlaka sahip olma şartları aranmış, ancak eğitim durumları
her zaman göz önüne alınmamıştır (Beydilli, 2000:181). Bu nedenle
imamlık, özellikle köy gibi küçük yerleşim alanlarında ve kırsal kesimlerde
babadan oğula veya aile fertlerinden birine geçebilmekteydi.
Bu noktada,
imamlık vazifesinin babadan oğula devredilmesi geleneğinin geçerliliği, bu
iş için gerekli dini eğitimin aile içinde alındığı ve imamların çocuklarını
kendilerine halef olmak üzere yetiştirdikleri kanaatini uyandırmaktadır.
Beydilli’ye göre, bu eğitimin kalitesini ölçmek mümkün olmamakla
beraber, özellikle küçük yerleşim birimlerinde ve köylerde eğitimin yetersiz
kaldığı ve genelde, avama lazım olacak dini meseleler ve ilmihal bilgi
düzeyini pek aşmadığı anlaşılmaktadır (Beydilli, 2000:183)
İmamların vazifeleri din işleriyle kısıtlı değildir. Aynı zamanda
köylerdeki eğitim işleri de imamlar tarafından yürütülmektedir. Köylü
halkın, tarlada çalışacak işgücüne her zaman ihtiyacı olduğundan,
çocuklarını sıbyan mekteplerine göndermediği anlaşılmaktadır. Bu yüzden,
köyde caminin yanında ya da bir köşesinde yer alan sıbyan mekteplerine
çocukların devam edip etmediklerine nezaret etmek de onların görevleri
arasındadır (Beydilli, 2001). Osmanlı Devleti’nde Sultan II. Mahmut
döneminde yapılan yenileşme hareketlerinden birisi de eğitim alanında
yapılan yeniliklerdir. Buna göre, 1824 yılında yayınlanan bir fermanla
ilköğretim zorunlu hale getirilmiştir.
Sıbyan mekteplerinde imamlar, namaz vakitleri dışında, kız-erkek
tüm köy çocuklarına Elifba, Amme Cüzü, Türkçe Tecvid (harflerin ve
Kur’an’ın okunma biçimi), İlmihal (dini bilgiler) ve Kur’an-ı Kerim (iki
kez hatim ettirilecek şekilde) okutmaktaydılar (Akyüz, 2001:148).
İmamların ücretleri ise, köylü tarafından karşılanmaktaydı.
Örneğin
Balıkesir köylerinden Kamçılı Köyü temettüat kayıtlarından bu köyde
oturan Hacı Mehmet Efendi, köylü tarafından yıllık 30 kile buğday ücretle
köye imam tayin edildiği görülmektedir.
Günümüzde küçük de olsa değişikliklere uğramasına rağmen
varlığını sürdürmekte olan muhtarlık kurumu kuruluncaya kadar Osmanlı
köylerinde idari anlamda “köy imamı”, “köy kethüdası” bazen de
“ihtiyar” denilen şahıslar bulunmaktaydı. Bunlar köyü temsilen bazı
görevleri yaptıkları gibi, köylü ile devlet arasındaki irtibatı da sağlamaktaydılar. Klasik dönem Osmanlı kentlerinde ise mahalle düzeyinde aynı görevleri imamlar yerine getirmekteydi (Çadırcı, 1991:38)
İmamların köylerin idaresindeki ağırlıklı konumu Tanzimat devrine
kadar değişmeden kalmıştır. XIX. yüzyılın ilk yarısında II. Mahmut’un
başlattığı “merkezi bir devlet kurma” çalışmalarının köylerdeki en önemli
yansımalarından birisi de muhtarlık teşkilatının kurulması olmuştur.
İmamların gelen gidenlerin mürur tezkerelerini kontrolde ihmal ve yolsuzlukları görüldüğünden, her mahalleye ahalinin önde gelenlerinden evvel ve sânî olmak üzere ikişer muhtar tayin edilmiştir (Ahmet Lütfi Efendi, 1999:445;Ortaylı, 2000:108).
Bu da Osmanlı’da köy ve mahalle muhtarlıklarının kurulmasına
Tanzimat’tan önce başlandığını göstermektedir.
Muhtarlık teşkilatının Anadolu’da yaygınlaşmaya başlamasıyla
birlikte imamların yapmakta olduğu yönetimle ilgili işler de (nüfus
kayıtlarının tutulması, ölümlerin kanunun ön gördüğü zaman içinde
bildirmek kaydıyla ilmühaber vermek gibi) muhtarlara devredilmeye
başlanmıştır. Nihayetinde nikah işlerinin de ellerinden alınmasından sonra
“gassallık” hizmetiyle yetinmek zorunda bırakılmalarıyla imamların büyük
geçim sıkıntısı içine girdikleri ve imparatorluğun son dönemlerinde bu
husustaki merkeze yaptıkları şikayetlerin giderek arttığı tespit edilmektedir
(Beydilli, 2001:12).
XIX. yüzyıl Osmanlı köy hayatında imamların ve muhtarların
görevleri bunlarla da sınırlı değildir. Köyde o yıl içerisinde askere alınacak
gençleri tespit etme işinin de imamların veya muhtarların görevi olduğu
anlaşılmaktadır.
Bundan başka, köy ve mahalle imamlarının askerlik
hizmetinden muaf olmaları, 1826’dan itibaren kurulan yeni ordunun asker
temini ile ilgili olarak yapılan düzenlemelere kadar devam etmiştir. Bu
tarihten sonra halen görev yapan imamların askerlik yaşında olsalar dahi
askerlikten muaf olarak vazifelerine devamı öngörülürken; yeni atanacak
olanların tayinlerinde askerlik yaşını geçmiş olmaları şartı aranır hale
gelmiştir (Beydilli, 2001:67)
Temettüat kayıtlarından gözlemlediğimiz bir diğer husus da,
köylerde fakir, sabi, yetim, âmâ, divane, amelmânde, talebe, asker,
ihtiyar, dul kadın, divane olanlardan başka köy imamı, muhtarı, kiziri, ve
hatibinden de vergi alınmamasıdır.
U.Ü. FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ
Sosyal Bilimler Dergisi
Yıl: 8, Sayı: 13, 2007/2
Yakın Tarih'ten;
"İhtilâlin Mantığı"Ş.Süreyya Aydemir,
Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950 seçimlerinin hemen öncesi;
"Cahil köy imamı ile, o güne kadar beklediği ve hakkı olan saygıyı, ilgiyi jandarmadan, hükümet idarelerinden göremeyen, daima hakir görülen köy muhtarlarına, ihtiyar heyeti adamlarına, sokak ve siyaset çığırtkanlarına kadar bütün güçler, yeni seçimler için, Halk Partisi ve İsmet Paşa aleyhine seferber olmuşlardı. Yalnız o günlerin, o yılların değil, 27 yıllık bütün eski defterlerin hesapları ortaya dökülmektedir.
Hele köy, kasaba, şehir kahvelerinde, şaşılacak kadar konuşkan, becerikli, kandırıcı, halk yahut sokak hatipleri türemişti. Bunlara o günün halk liderleri de diyebiliriz. Yalnız kahvelerde, evlerde değil, pazarlarda, mitinglerde, otobüslerde, minibüslerde, yeni partinin müjdesi rüzgâr, hatta fırtına gibi esiyordu. Bu türeyen hatiplerin çoğu, galiba Pir Aşkına çalışıyorlardı. Ama yürüttükleri bu fırtına, belliydi ki tesirsiz kalmıyordu. Şu da çok dikkat çekiyordu ki, bu ortaya atılanların, bu hatipler, müjdeciler ordusunun beyanları, davetleri, halkın şuurundan, aklında ziyade hislerine, uyuşmuş, gerilere itilmiş alt duygularına, yani bilinç altınaydı.
Hatta bazen birtakım işaretler, birtakım esrarlı sözler, “Biraz bekleyin, neler göreceksiniz!” cinsinden müphem, dumanlı vaatler veya bilinmeyen geleceklerden haber verişler şeklindeydi. Hatta cemaatin yüzlerine derin derin bakışlarla uzun, esrarlı, manalı sükutlar, bu yeni usul halka yönelişin başarılı taktikleri arasındaydı. Artık, kendisine yukarıdan bakılışlara, beylik hitaplara doymuş, kentlerde, köylerde, yalnız karşılama ve uğurlama figüranları olarak kullanılmaktan bıkmış insanlar için, bu yeni halka yöneliş manalıydı, çekiciydi. Halk buna muhtaçtı.
Bu tür hatiplerden birini tanırdım, 1950 seçim öncesinin hareketli günleriydi. Civar köylüler tetikteydi. “Efendi, köycek Demirgırat olduk gâri … ” sözlerini hemen her geçenden dinlerdim. Ortada bir de “Cebelici Hoca” türemişti. Adı Zeynelabidin’di.
Tipik bir demagog ve usta bir propagandacıydı. Eski İstiklâl Mahkemeleri’nin topladığı, sindirdiği, din ticaretçilerinden biriydi.
Eğer ortada başka dinleyenler de varsa, daha da hızlı konuşurdu. Celâl Bayar’ın sarayına kolunu sallaya sallaya girermiş, Bayar uykuda bile olsa kapısını açar, odasına dalarmış. Menderes onu kapıda karşılar, kapılara kadar uğurlarmış, vb. …
Öyle sanıyorum ki, bütün bunlara köylüler de inanmazdı. Ama o, “Efendi, bunlara böyle konuşacaksın. Atatürk köylünün aklına hitap ederdi. Halbuki sen köylüye masallar anlatacaksın. O, masallara inanır … ” der dururdu.
İşte bu Zeynelabidin Hoca bir gün, yanında da birkaç köylüyle gelmiş. Beni odamda bulamayınca bahçeye dalmış. Ona dere boyunda yakalandım. Bir şehri zapteden fatih gibi mağrurdu, muzafferdi. Haberini müjdeledi:
“Hasanoğlu Köy Enstitüsü’nün işi bitti efendi! Aha, köylüleri topladım. Tepeye çıkardım. Söyleyin bakalım, dedim. Şu enstitü binalarının planı neye benziyor? Şu baştaki bina, şu yana doğru uzanan, sonra şu sağa, sola kıvrılan binalar? Onlar evvelâ bir şey anlamadılar. Ama sonra anlattım: Bu binaların dağılışı orak-çekiç biçimindedir dedim. Göreceksin, bu köylerden Halk Partisi bir tek oy alamaz.”
Söylenen deli saçmasıydı, ama kullanılan silah keskindi. Sonradan söylendiğine göre de, Halk Partisi’ne Hasanoğlan’da bir tek oy çıkmış. O da muhtarınmış. Muhtarın bayanı bile oyunu “Demirgırat”a vermiş.
O günler öyle günlerdi ki, Ticanî şeyhi geçinen Pilavoğlu’nun bizim köye gelip köy berberine kestirdiği sakalından, iki tarafta iki kişinin, aşırı bir hürmet ve âdeta ibadet eder gibi, dualar okuyarak uçlarında tuttukları ipek örtüye dökülen kıllar, civar köylere tel tel satılırdı.
Civardaki Karapürçek köyünde şunları anlattılar: Bir cuma günü Pilavoğlu, âdet olan gösterişli karşılamalar içinde köye gelir. Cemaati dere kenarında toplayıp cuma namazını kıldırır. Sonra halka sorar:
“Bu namazı nerede kıldık?”
“Dere boyunca kıldık efendi.”
“Hayır! Ama siz körsünüz, görmediniz. Biz namaza el bağlar bağlamaz, cemaatçe uçtuk. Kâbe’ye vardık. Ama siz cahiller, siz nadanlar, toptan cehennemlikler, bunu görmediniz. Çabuk tövbe, istiğfar edin!” vb…
Bunu bana anlatan komşu köylüleri tanırdım. Temiz, bozulmamış eski Oğuzlardı. Ama Yemen’de, Balkan Harbi’nde, seferberlikte, Anadolu Savaşı’nda hemen bütün genç çocuklarını şehit vermişlerdi. Hepsi de ona inanmışlardı:
“Efendi,” diyorlardı, “biz essahtan cahalız. Uçmuşuk, Kâbe’ye varmışık, hacı olmuşuk da haberimiz yok!”
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Yukarıda benim anlattığım tüm olayların faillerinin '' din adamı'' veya büyük ''dini yazar'' ve '' tesettürü yaratan'' kişi olmasının nedeni varılacak sonucun ''işte dindarlar böyle yapar '' olgusuna varmak değildir. Herkesimden gayri ahlaki ve gayri tabii tipler çıkar. Arsızı hırsızı sahtekarı tecavüzcüsü dolandırıcısı katili. Örneklemelerin buradan seçilmesinin amacı '' bunlara gösterilen tepkinin '' ışığı altında kadını yerleştirmeye çalıştıkları noktanın iyice tespitidir. Yoksa Onbaşının sapıklık yapmasıyla bir imamın sapıtıklık yapması arasında fark yoktur. Mide bulandırır öfkelenilir bir yaptırım istenir. Çoğu zamanda toplumda bir infial oluşur. Yazılarla bunlar neredeyse lanetlenir. Ama bu olaylarda böyle mi oldu ? İşte zurnanın zırt dediği nokta burasıdır aslında.
Abbas beyin örneklediği kışla tuvaletindeki taciz olayına tepki inanılmaz büyük olmuştur. İki erde öncelikle tutuklanmıştır. Sonra gelişen olaylar askeri yargıtayı ikiye bölmüştür ki askeriyede özellikle eşcinsel suçlarda muvazzaflar haricinde daima sorun çıkmaktadır. Kargaşa buradan doğmaktadır. TCK ile askeri hiyerarşinin en karşı karşıya geldiği olaydır bu aslında. Çünkü TCK da eşcinsellik diye bir suç dolayısıyla cezası yokken askeri hiyerarşide ve askeri disiplinde kabuledilemez bir durumdur. Subay/Astsubay ın bu durumu tespit edilirse TSK ile ilişiğinin kesilmesi temayülen olmaktadır. Ancak gene askeri hiyerarşi içerisinde bu kişiler arasında rütbe farkı varsa enteresan bir şekilde ''memuriyet görevinin kötüye kullanılması'' durumundan söz edilmektedir. Gazetelere yansıyan onbaşı/ er olayında bu ikileme düşülmüştür. Er onbaşının ''zorla/emirle ''' tacizde bulunduğunu söylemesi olayıdır . Ama neticede gerekli tepki çok sert verilmiştir.
Bundan daha acı olaylarda yaşanmıştır güzel yurdumda örneğin devlet koruması altına alınan ufak kız çocuklarına Çocuk Esirgeme Kurumunda Tecavüz ve taciz olaylarıyla sarsılmıştır Türkiye . Hele bu kişilerin asker, savcı, polis gibi resmi görevli olmaları yani çocuklardan birinci derecede sorumlu olmaları gereken kişiler olmaları infiali büyütmüştür. Askerler anında tutuklanmış polisler ve devlet görevlileri açığa aşınmış, diğer zanlılar tutuklanmış v.s v.s. daha ötesi toplumsal bir olaydan yani Linç ten korkulduğu için tutukevleri dahi başka illere alınmış dava yeri değiştirilmiştir.
İşte toplumsal infial ciddi toplumsal kınama tepki ve hata olduğu çok büyük kesimce kabul edilmesi bu örneklemelerin bu forum içersinde olmamasına yol açmıştır. Bu olaylar sayın Akedemik Sultan'ın dediği gibi çocuk istismarında ele alınabilir. Ancak burada örnekleme yaptığım çocuk istismarlarında ki temel sorun bunu yapan kişiler değil bazı çevrelerin bunu ele alış biçimi ve yaklaşımlarıdır. Dikkat edilirse forumun orta yerinde KADIN durmaktadır.
İşte size bu gözle ufak bir tur attırıp hiç değilse bu bölümü geçici olarak sonlandırmak istiyorum.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Bu kadar kısa sürede peş peşe ortaya çıkan bu şaçma ötesi iğrenç olaylardan sonra özellikle kadınlarımızın ve bu yöndeki yazarlarımızdan ciddi tepki beklenirdi. Olması gereken buydu. Ama maalesef hiç öyle olmadı tam tersine kadına biçilen rol buymuşçasına algılanması için ''büyük!!!'' yazarlardan temkinli telkinler geldi.
Azıcık gelişmiş ve kendine öz saygısı olan bir yerde Tekbir giyim in sahibinin saçmalamaları olsaydı ki kendisi ;Hüseyin Gülme e destek olmak için bu saçmalamaları yapan birisidir; ertesi gün işlerinin çok kötü gittiğini bir Türban dahi satamadığını görürdü. Olması gereken aslında buydu. Tekbir giyimin tarihin karanlık sayfalarına katrışması... Adam kadınlara açıkça MAL demiş onlara öyle davranıp ikinci sınıf muamelesi yapılmasını savunmuş ama nedense destek görmüştür. İşte bizim KADINIMIZIN içler acısı hali aslında budur.
Bu durum sistematik olarak topluma ve özellikle kadınlara empoze edilmiş ve iki senedir de çok ciddi hayata geçirilmeye çalışılmıştır. İki ayaklı bir durum söz konusudur. İlki özellikle yılbaşlarında gördüğümüz başı açık mini etekli kadınlara yapılan İĞRENÇ ÖTESİ taciz aynı şekilde buna duyulan HOŞGÖRÜ etek giyen kızlara baskı ve hatta utanmadan bazı yerlerde polis dayağı müdür kovması ve nedense kızlara kötü davrananın MECZUP ilan edilerek asit dökmesine göz yumulmasıdır. İşin komiği bu kişiler nedense belirli bir partinin üyesi yada İRAN göçmeni çıkmaktadır. Yani sözde çok dindarlar... İnandıkları dinde yaptıklarının cezasını düşünmeyecek kadarda aymazlar... İstenilen açıktır . Kadınlar sinsin dışarı eğlenceye çıkmasın kapanmaya başlasın Nasıl olsa Çankaya'da ki AKP li 11. ve başbakan tersi konusunda konuşacak halkı kandıracaktır. Birinci ayak budur.... İkinci ayak ise kadının kapanmasından sonra DEĞERSİZLEŞMESİDİR. Kadın MAL dır. Erkeklere hizmet için yaratılmış AKLEN VE BEDENEN DUN YARATIKLARDIR. O yüzden tepki göstermeleri haklarını savunmaları eşit insan muamelesi görmek istemeleri düşünülemez. Bunuda nereden çıktığı belli olmayan dini hurafeler ile pompolamakta akla fikre mantığa uymayan her türlü acubeyi din böyle diye yutturmaya çalışmaktadırlar. Bundan dolayı 14 yaşında ufacık bir kız çocuğunun 78 yaşındaki bir adam tarafından taciz tecavüz edilmesini normal olarak kabul ettirmeye çalışmakta bu rezalete kulp takma yarışına girişmektedirler. Kadınlarımız sa TISSSSSS...
Büyük yazar ! Büyük yorumcu ! İslamın sesi Dilipak efendi arkadaşını çaktırmadan savunuyor. Diyor ki...
'' 14 Yaşında ki bir kadınla böyle bir şey yaşamak hoş olmamış. Ama tabiiki dini nikahları varsa bir şey diyemeyiz. O farklı yasal....'''
Ufacık kız çocuğu oluyor size kadın. Hoş değil demeye getiriyor ama İslama göre erkek İmam nikahı kıydımı anasının karnında ki kızı alabilir sanki o zaman olur diyor... Yani bu Medeni kanunun sorunu hatası Hüseyin abisi bu yüzden içeride yoksa imam çok kıy nikahı sıkılınca boşa başka bul... Biraz para geçtimi eline... Karısı kendinden 50 yaş küçük olabilir. Yahu diyelim ki bir iğrençlik oldu ve bir imam imam nikahı kıydı bunlara ( Medeni kanun beklesin azıcık .) Peki bu adam ne halt yemeye KAYNANASIYLADA YATMIŞ ? Nedense Dilipak buna yanıt vermemiş zaten de soranda olmamış.... Büyük düşünürün empoze ettiği düşünceyi algılıyorsunuz umarım EY KADINLAR Adam imam nikahını bastımı her haltı yer medeni kanun şimdilik engel....
M. Şevket Eygi de tesettürcüyü savunuyor çaktırmadan diyor ki...
'' Türkiye'de biliyorsunuz artık nikâhsız birleşmeler çok normal karşılanıyor. Nikâhsız bir erkekle bir hanım birlikte yaşıyor, bir çocukları oluyor, kaydettiriyorlar nüfusa, kimse kınamıyor. Nikâh ve erkekkadın birlikteliği konusunda artık bu kadar hoşgörülü bir toplumda çok istisnai bir vaka olarak birinin de iki veya üç hanım almasının üzerine gitmemek lazım.''
Nikahsız birlikte yaşamak ayrı bir konu ama evliyken başkasıyla olmak ALDATMADIR boşanma nedenidir. Evli bir erkeğin imam nikahıyla bir kaç kez daha evlenmeside ayrıca suçtur işte burayı atlıyıveriyor haklı çıkarmak için. Ve kadınlarımız gene susuyor....
Son bir iki önemli tespit daha yapıp bitiriyorum.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
ben her insanın hata yapabileceği çıkarımından çok "meslek" ve "mesleğin getirdiği sorumluluk" ilişkisini örneklendirmek amacıyla verdim A. Arslan örneğini..herkes için geçerli genel geçer değerlerin yanında bir de mesleğin mensuplarına yüklediği yükümlülükler vardır..cinsel istismar suçu genel geçer değerlere aykırıdır elbette ki kimse yapmamalıdır fakat imam dinin ve kitabın emirlerinin uygulanmasına yardımcı bir devlet görevlisi.. olağan hayat tecrübelerine göre kitabın içeriği ve ahlaki emirleri daha bi hazmetmiş hayata geçirmiş olması beklenir...ve dikkat ediniz commodorenin verdiği örneklerden birkaçında imam da mesleğinin kendine tanıdığı kolaylıktan yani kendisine mesleği sebebiyle duyulan güvenden faydalanmıştır..benzer şekilde hukuk eğitimi almış bir kişinin hukukun kazanımlarına herhangi birinden daha fazla sahip çıkması beklenirken böyle bir girişimde bulunuyor (din ve vicdan özgürlüğüne mevcut düzen de sahip çıkar ancak düzenin kendi kuralları içinde)
ben bu iki vakıa arasında bir benzerlik olduğunu düşünüyorum..aynı şekilde hukuk eğitimi almış milletvekillerinden beklenen duyarlılığı göstermemesi ile din görevlisi arasında da benzerlik kuruyorum..bu yüzden aklıma geldi..
hukuk eğitimi almak A.Arslan a engel olmamış
din eğitimi almak din görevlisine engel olmamış...ikisi de kişisel eğilimlerini hayata geçirmişlerdir..ve hatta belki de bu iki şahıs da mesleklerini seçerken özellikle eğilimlerini gerçekleştirmeye elverişli olduğu için bu meslekleri tercih etmişlerdir doğrudur belki..ancak yine de suç mesleğin değil.. kişinin karşı siyasi görüşte olan insanlara zulum yapmak için polis olması da polisliğin suçu değildir..
bunu ifade etmeye çalıştım..
şimdi diğer kısma geçelim..imama kendini özel hissettiren kendisine duyulan güven durum tespitlerimizde ihtilaf yok ve buna eğilimi olan insanlar mesleklerini kullanmaya devam edecekler..imamı değiştirmemizin bi yolu yok bana göre..fakat halka imamın da hata yapabileceğini anlatmak gerekir diyorum böylece imam da hareketlerinin gerektirdiği itibarı görsün..diğerlerinden fazla bir krediye sahip olmasın BUNU İMAM MAZUR GÖRÜLMEYE DEVAM ETSİN DİYE SÖYLEMEDİM aksine hata yapabilecek oldukları için herkesin denetlenmesi gerektiğini söylüyorum..imam olmak toplumsal tepkiden muafiyet sebebi oılmasın diyorum...itibar mesleğe değil hareketlere yönelmeli..siyasetçiye bakış açısı da aynı şekilde olsun..her Allah'ın adını ağzına alan yırtmasın sorumluluktan..çünkü hepsi insanlar hata yapabilirler ..imam tolere edilmediğini görünce bu kadar rahat olamasın artık ve toplumun göstereceği tepki onu engellesin...bunlara duyulan güvenin sebebi hepimizin yarası eğitimsizlik...ve biz birşeyleri kendi dilimizle anlatamıyorsak öyleyse nasıl kendini dindar sayan insanlar çıkarları doğrultusunda bizleri kitaba dayanarak kafir ilan ediyorlarsa biz de aynı şekilde onların gayrimeşru emellerini ve bize verdikleri zararları, BU ZARARLARIN KADER OLMADIĞINI, KADININ YERİNİN EV OLMADIĞINI, TÜRBANIN İMAN KRİTERİ OLMADIĞINI dine dayanarak açıklayalım..ki zaten comodore' nin anlattıkları da genelde bu yönde..dine biraz daha derinden girmek gerekiyor bence..çünkü din bilmediğimiz düşünülüyor ve sözlerimiz önemsenmiyor..
başını açmadan üniversiteye giren kız "bir yerde Allah'ın sözü bir yerde devletin yasakları..Allah'a mı ibadet edicem devlete mi?" diyor!hatta duyduğum kadarıyla tarikat yurtlarındaki kızlara türban davasının kendileri için en büyük sınav olduğu söyleniyormuş..ne yapabilirsiniz??
"büyük yazarlar"ın sözleri ne kadar etkili olacak?
tartışmada ilk açılan forumda odak konu kadın hakları farkındayım...fakat ilk önce bunu kadına anlatmanın etkili yolu nedir bunun üzerine düşünüyorum...veya kadına ulaşabilmek için önümüzdeki engel nedir bu engel nasıl aşılabilir? bunlar en az konuşmalarımızın içeriği kadar önemli çünkü böyle bir kız bu siteyi açıp yazılanı okuduğunda "bunlar din bilmiyor" diyor..hatta comodore siz de bir yerinde "biliyorum yine bi işe yaramayacak ama anlatayım" demişsiniz demek ki bu işe yaramıyor..kendi aramızda konuşmamız bişeyi değiştirmiyor!!!!!çözüm bulmak lazım yaa :(
sayın comodore tr1 zengin örneklemelerinizle bizi de zenginleştirdiniz..teşekkürler..tartışmaya devam edeceğiniz zamanı bekliyorum
saygılar..
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alındı anlaşıldı ;
Araya bunu sıkıştırıp öyle devam etmemiz gerekiyor demek ki.... Aslında bu bile bir gelişme olduğunu kabul edelim. Değeri kendinde saklı okan denen üye hariç belirli noktaya güzel bir şey olan DÜZEYLİ gidiyoruz. Normalde ben bu tartışmanın bir kaç ileti sonrası olmasını bekliyordum ama önemli değil kör topal da olsa anlaşılarak gidildiği sürece sorun yoktur.
Aslında dikkat edildiğinde sayın birdahadüşün ile sayın cognis in dedikleri arasında bir ayrım yoktur. Ama eğitimin ve bilginin güzelliği cümle farkı üzerinde çelişkiye düşüp bir birlerine kabuledilebilir izah sunuyorlar. Gerçek demokrasinin bir ufacık ışıması işte budur.
Sayın cognis danıştaya saldıran kişinin mesleğinin avukat olmasını içine sindiremiyor benim gibi hatta sayın birdahadüşün gibi ona isyanını dile getiriyor. Aslında durumu açıklayan şu var bu tip kişiler için.
Bir ata sözü var Eğitim cehaleti alır eşeklik baki kalır der. Biliyorsunuz bu atasözünün asıl söylenimi uyaklıda ben onu severim ki anlamı o tam perçinliyor. Mektep cehaleti alır merkeplik baki kalır. İşte okul sayesinde eğitim görmüş kişilerin beklenmedik davranışlarını bu söz güzel ifade eder. Aslında biraz birleştirme atasözü bile olsa yani uydurulmuş gibi de olsa ben genelde şunu çok kullanırım. At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır; eğitim cehaleti alır ama eşeklik sana baki kalır. Kime uyarlarsan uyarla....
''hatta comodore siz de bir yerinde "biliyorum yine bi işe yaramayacak ama anlatayım" demişsiniz demek ki bu işe yaramıyor..kendi aramızda konuşmamız bişeyi değiştirmiyor!!!!!çözüm bulmak lazım yaa'' demişsiniz. Evet doğru ama ben yılmadan bu forumda bu sitede başka sitede başka nicklerle yazmaktan girdiğim ortamlarda anlatmaktan bıkmıyorum. Ben imam susturmuş adamım. Sen bilmiyorsun dedim imama hiç sakınmadan.... Çevremde çok kişi var sizin gibi bu olanlardan rahatsız '' Tansiyonum düşüyor uyuyamıyorum '' diyip duruyorlar Ne yapıyorsunuz ? Diyorum bakıyorlar. İşte bilenin en büyük hatası rahatsız oluyor ama konuşup anlatmıyor tepkisini kooymuyor. Eylemini hukuki mücadelesini verrmiyor . Sessiz çoğunluk bir işe yaramıyor. Bana diyorlarki Commodore çok sert yazıyorsun başın beleya girecek yazma !!! Peki bana der misiniz
SEN YANMASAN BEN YANMASAM BİZ YANMASAK NASIL ÇIKAR KARANLIKLAR AYDINLIĞA...
Tansiyonla bu iş olmaz.... Sistem belli çoğalın, fakir ve eğitimsiz olun 1 çeki kömür 5 kilo kuru bakliyata satın oyunuzu biz da vatanı satalım ohhhh gül gibi geçinir gideriz... Hazırda da Gül var zaten.....
İlk başlarda bir üye girdi gerçi sonra yok oldu . Bunlar provakötör askeri konularda da var astsubay ayaklarına giren din bezirganları orduyu bozmak karıştırmak için belkide beyni yıkanmış garip bir astsubaydır bilemem ama onlara yanıt vermekten de sakınmamak lazım. Anımsarsınız forumun başında çok geride kaldı nickinide unuttum dinimizde cart curt diyordu bir soru sordum yok... Dinimizde böyle diye başlayınca susarsak kaybederiz. Sadece benliğimizi değil vatanımızı kaybederiz. İnanın dinimizce diye başlayanların yüzde sekseni din bezirganı ve dini bilmiyor. Tıpkı şimdiki iktidar gibi... Teokrasi altında yaşanan bir demokrasi... İşte böyle olur.... Aslında organize olmak parti kurmak lazım ama o güç yok ....
Bizlere düşen her ortamda her yerde bildiğimiz doğruları anlatmak din adına yalan söyleyenleri açığa çıkarmaktır. Eğitimli olmanın getirdiği hoşgörüyü eğitimsiz din bezirganlarına çıkarcı hırsızlara vatan satıcılarına bırakmamak lazım. Kadınlara kadınlık haklarını öğretmek hak aramasını bilmelerini sağlamak lazım. Kadınlarda kadın olmalı tabiii.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Bu konuda tartışmaya girmeden önce şunun altını açıkça çizelim. Ülkemizde dinini bilen gerçekten az kişi var. Hurafeler yanlış bilgiler ve çıkara uydurulmuş din ile daha açıkçası Allah ile insanların aldatıldığı kandırıldığı bir ortamdan kurtulmamız gerekir.
Bir forum vardı bu sitede '' 30 yıldır ateist olan Dr. Francis Collins Allah'a inanmaya başlamış'' Forum adı :30 yıldır ateisttim artık Tanrı’ya inanıyorum. Buraya bir üye ki eski bir üyedir erol kara demişki ''Aramış ki bulmuş. Ama şimdilik tanrıyı bulmuş. Allahı bulması için ömrü yeter inşaallah'' demiş. Gülmek istedim gülemedim. Ağlamak istedim ağlayamadım . Bir din bu kadar mı yanlış anlaşılabilir ? Hatta daha sonra açıklama yapmış
'' Tanrı için biz farklı bir dil demedik. Ancak tanrı yeryüzündeki putlara ve yeryüzündeki uydurulmuş dinlere mensup insanların inandıklar bir varlığın adıdıır. Oysaki Allah çok farklıdır. Ve Türkçedir. İlah kelimseinden kaynaklanmıştır.
İslam dininde Allah ismi, İlah, Allah ise belirlilik eki getirilmiş özel isimdir. İslam'da Allah'ın çeşitli sıfatlarından oluşan Allah'ın adları, Esmaül Hüsna yani Güzel İsimler mevcuttur. Modern zamanlarda İslami çevrelerde, Allah dışında ve bu Esmaül hüsnada olmayan sözcüklerin Allah sözcüğü yerine İslam'daki "Tanrı" kavramı için kullanılmasını rahatsızlık verici bulunduğu olmuştur.
İslamın dışındaki tüm din mensupları tanrı diyebilir bir Müslüman bunu diyemez.''
İşte garipliği açıklayan tümceler ki bu en basiti oluyor. İşin birde komik tarafı var. Değerli üye ilk iletisinde ''Aramış ki bulmuş. Ama şimdilik tanrıyı bulmuş. Allahı bulması için ömrü yeter inşaallah'' cümlesini çok ciddi yazmış. Hiç düşünmeye bile gerek görmemiş. Yahu adam yabancı muhtemel Türkçe de Arapçada bilmiyor. Bütük olasılıkla kendi dilnde konuştu 'god'' dedi, bizim tercümanlar böyle yapmış.... Bu basit mantığı kuramamış . Peki bu garibim Türk olaydı ve inanmaya başladım deseydi??? Emin olun ilk günden vaz geçerdi. Allah Tanrı Rab İlah kavgası olur mu ya ? Bizde olur !!! Neden bilinmiyorda ondan.... Gerçek inanan ne diyor biliyor musunuz ? Tek yaradana inanıyorsa ben Allah derim isterse o benim dilime ''süpürge'' olarak çevrilen bir şey desin önemli değil önemli olan inançtır kalptir ruhtur... Daha sonraki açıklaması ise daha beter.... Bu sadece görünen bir örnekti çok ta önemli değildi...
Benden size tavsiye din hakkında konuşanlara yani çok bilenlere !! İslamla diğer büyük dinler arasındaki temel farkları sorunuz birde neden namzda /cenaze namazında '' "Allah için namaza meyyit için duaya, er kişi (veya hatun kişi) niyetine uydum hazır olan imama" denir. bunu sorun. Yanıta göre devam edin. Hurafelerden şüphe ettiğinizde büyü ve islamı sorun bakalım ne diyecek ....
Bu kadar konudan çıkmak yeterli sanırım konumuza dönelim nerede kaldımsa bulayım bir....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sayın büyüğüm commodore1tr araya giriyorum kusura bakmazsanız konuyla ilğili Yaşar Nuri Öztürkün Allah ile aldatmak kitabını okudum komumuzla ilğilenen üyelere tavsiye ederim aynısını Kuran'dan belgelerle ve yapanları dünyalık insanları isimleriyle yazıyor. saygılarımla
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
hatta bu konuyu şu anda fox tv de anlatıyor.YAŞAR NURİ ÖZTEKİN
Muhtemelen YAŞAR NURİ ÖZTÜRK OLACAK.
YÖNETİM.