Musluğu açtık ki gör neler aka.:o Bu çeşmeden içenler ne niyetle içerse o olurmuş.:o
Printable View
Sayın sdt23,
Yazdıklarımı çok iyi anlayabilecek kapasitede olduğunuza inanıyorum. Ne var ki, anlamazdan gelerek ve bizleri saf yerine koyarak hemen hemen her konuyu bambaşka mecralara taşıma çabanızı da şaşkınlıkla izliyorum. Aslında şaşırmamam gerektiğini de biliyorum ama sonunda bana "Bu kadar da olamaz." dedirterek bir tebriği daha hak ettiniz...
Konuya dönecek olursak, bir hukukçu olarak hukuka ve hukukun üstünlğüne saygım sonsuz, adalete olan güvenim ise her şeye rağmen tam. Her şeye rağmen diyorum çünkü adalet sistemimizin ağır aksak işlediğini, bilerek veya bilmeyerek hukuk dışı bazı uygulamaların söz konusu olduğunu üzülerek görüyorum. Ancak tüm bunlara rağmen adaletin er ya da geç tecelli edeceğine de inanıyorum. Ha, geç gelen adelet, adalet midir değil midir, haksız ve usulsüz uygulamalardan kaynaklanan maddi-manevi zararlar tazmin edilebilir mi edilemez mi, o ayrı bir tartışma konusu.
Belirttiğim bu hususlar tek bir dava ile yani Ergenekon soruşturması/davası olarak anılan dava ile ilgili değil elbette, bunu da yanlış anlamamanız için baştan belirtmekte fayda görüyorum.
Şimdi ise, tuzağınıza düşmüş gibi yapıp sizi sevindireyim ve konuyu götürmek istediğiniz yere gelip adı geçen dava ile ilgili olarak, daha önce yaptığım yorumu yineleyeyim. Şüpheli ve/veya sanıkların (Bakın suçlu demiyorum.) yasalara ve usulüne uygun olarak sorgulanmalarına, yargılanmalarına, gözlem altına alınmalarına, tutuklanmalarına, üzerlerine atılı suçları işledikleri sabit bulunduğunda cezalandırılmalarına ve de cezalarının infaz edilmesine karşı değilim. Ancak bir hukukçu olarak çoğu hukukçu gibi ben de, bu soruşturma ve davada usule daha doğrusu usulsüzlüğe tepkiliyim. Bu dava ve kamuoyuna bu şekilde yansıtılması ile; masumiyet karinesinden tutun da, suçta ve cezada kanunilik ilkesine, sanıktan delile değil delilden sanığa gidilmesi gerekliliğine, özel hayatın gizliliğine kadar birçok ilke ihlal edilmiştir ve edilmektedir. Sizi bilmem ama ben evrensel ve ulusal ceza yargılaması prensipleri ile kaidelerinin bilerek veya bilmeyerek ihlal edilmesini, Anayasamızda dahi güvence altına alınan birçok temel hak ve hürriyetin gözardı edilmesini, sanık haklarının hiçe sayılmasını haksızlık/hukuksuzluk olarak nitelendiriyorum.
İşte ilk iletimden bu yana, insan olmanın gereği olarak, yapan ve maruz kalan kim olursa olsun, ne'ci olursa olsun ayırt etmeksizin, dava adı zikretmeksizin haksızlıklara sessiz kalınmaması gerektiğini vurgulamaya çalışıyorum. Bu bağlamda, verilen iki örnekte de anafikir bence, haksızlıklara sessiz kalmamak, haksızlıkları kanıksamamak gerektiğidir. Sizin çıkardığınız anafikir doğrultusunda, ne polisin, ne de yargı mensuplarının hukuka ve usule uygun uygulamalarına elbette itirazım olmaz, itirazım hukuka ve usule aykırı uygulamalaradır, itirazım keyfiyetedir. Verdiğiniz örnek diğer iki örnekle alakasız, konuyu çarpıtmaya yönelik olsa da; Sayın Gür'ün belirttiği gibi eğer orada da bir usulsüzlük, haksızlık varsa elbette ona da ses çıkarmalı, kayıtsız kalmamalıyız diye düşünüyorum.
Umarım ne demek istediğimi şimdi anlamışsınızdır, daha açık ifadeyle umarım bu kez anlamak işinize gelir...
Söylediğim yanlışlardan dolayı her türlü eleştirinize saygı duyarım.
Ancak söylediklerimin çarpıtılarak sunulmasını kabul edemem.
Söylediklerim aşağıda.
PKK'lılarla soykırıma uğramış yahudileri bir tutan ifadem nerede var?
Soykırıma uğrayan Yahudiler Hitler'in zulmünden çok çekti.
Benim orada dediğim şuydu:
Ergenekon sanıklarıyla veya kendi ideolojinizden suç işlediği iddia edilen kişilerle soykırıma uğramış Yahudiler bir tutulamaz.
Siz "benim sanığım iyidir, bana filanca suç işliyor dedirtemezsiniz" diye bunları soykırıma uğrayan Yahudilerle bir tutarsanız, PKK'lı da, Hizbullahçı da, DHKP'li de çıkar kendini onlarla bir tutar.
Savunduğum fikirlerin aslına olan her türlü itiraza varım. Ama asıl söylediğime değil çarpıtılmış haline saldırılardan lütfen vazgeçelim.
Ben sayın sdt23 ün yazdıklarının yüzde doksandokuzunu yanlış anlıyorum demek ki ( Hukuk konuları hariç) bu bağlamda kendimi bir SALAK olarak kabul edeceğim etmesine hiç o konuda sorunum yokta Sitede bu kadar çok ''SALAK'' nasıl bir araya geldi onu çözemediğimden kararsız kaldım...
Özellikle siyasi forumlara katılan üyelerimizin büyük çoğunluğu sayın Sdt23 ü sürekli yanlış anlayıp itiraz ettiğine göre ya hep birlikte bizler salağız yada sayın sdt23 bizlerle dalga geçiyor yada dediğini o anlatamıyor...
Şimdi nazi Almanyasının Nazist uygulamasına karşı bir rahibin dert yanması diyebileceğimiz dizelerini döndürüp ''Önce PKK'lıları götürdüler, sesimizi çıkarmadık, çünkü PKK'lıları götürüyorlardı ve PKK'lı değildik. Sonra Hizbullahçıları götürdüler, sesimizi çıkarmadık, Hizbullahçı değildik. Sonra DHKP'lileri, Ogün Samast'ları, Yasin Hayal'leri, Alparslan Arslan'ları götürdüler, hiç biri değildik ve sesimizi çıkarmadık. Bir gün bizi götürmeye geldiklerinde, sesimizi duyacak hiç kimse kalmamıştı." dendiğinde Hitler Almanya'sının Yahudileri kominist sosyalist bilim adamı v.s diye toplayıp götürdüğünü bilerek ne ilgisi var bununla diyince gelen
''PKK'lılarla soykırıma uğramış yahudileri bir tutan ifadem nerede var?''
sözcüklerden oluşan cümle karşısında susmak evladır dedim. Vallahi haklıydı hiç bir yerde '' Ha yahudi ha pkk dememişti'' ama cümleden anlaşılan oydu.. amma değil dedi bitti...Özetle ben salağım...
Size yüce insan Murphy' in 3 numaralı kuralını hatırlatayım.Alıntı:
sözcüklerden oluşan cümle karşısında susmak evladır dedim. Vallahi haklıydı hiç bir yerde '' Ha yahudi ha pkk dememişti'' ama cümleden anlaşılan oydu.. amma değil dedi bitti...Özetle ben salağım...
Salaklarla tartışma, dinleyenler aranızdaki farkı anlamayabilirler.
Bu başlık altında sadece sayın milo'nun ve ardından sayın Av. Dilek Kuzulu Yüksel'in hikayesi değil Ergenekon davasından cumhuriyet mitinglerine kadar pek çok konu tartışılıyordu.
Ben sayın Yüksel'in hikayesiyle Ergenekon davasına gönderme yaptığı yanlışına düştüm ve aşağıdaki mesajı yazdım.
Yazılarıma aşina olanlar Yahudi düşmanı olmadığımı ve verdiğim örnekteki tüm kişi ve örgütleri negatif anlamda kullandığımı bilmesi gerekirdi.
Söylemek istediğim "Ergenekon sanıkları Nazi zulmü altında kalmış Yahudilerle bu davanın yargıç ve savcıları Nazi subaylarıyla bir tutulmamalı." idi. Oysa sayın Av. Yüksel'in bu yönde bir kastı yokmuş. Benim bu çerçevedeki yanlışım sayin Av. Yüksel'in ima etmediği bir şeyi ima ettiğini düşünmek oldu.
Bu arada benim mesajımın başındaki iki cümleye dikkat etmeden yanlış anlayanlar olmuş. Ben sayın Yüksel'in mesajına cevap yazarak konuyu açıklığa kavuştururken (3 mayis 18:49) aynı gün 18:15 zamanlı sayın commodore1tr'ın yazısı yayınlanmamıştı.
Bu vesileyle gördüm ki, anlaşmazlık olan konuların büyük bir kısmında karşılıklı anlamama problemi var. Kendimizi daha iyi anlatabilsek ve karşımızdakini anlamaya çalışsak problemlerin büyük bir kısmı çözülecek.
Ben anlama ve anlatma konusunda kendime düşeni yapmaya devam edeceğim.
Benzer çaba içinde olanlarla daha iyiyi, daha güzeli bulmak adına, yaftalamadan, damgalamadan, önyargılarımızı bir kenarda bırakarak fikir alışverişinde bulunmaktan memnuniyet duyarım.
Ben fikir tartışmasını fikirlerimi empoze etmek için değil, düşüncelerimin olgunlaşması için yapıyorum. Yanlış olan fikirlerimden vazgeçmeye ve daha iyisini bulduğumda değiştirmeye açığım.
Hikayenin adı "müslümana haram" olunca hepiniz müslümanlıığa takılıp kaldınız.
Oysa ki özellikle Osmanlının kuruluş yıllarında (hikayede Başkent Bursadır) "müslüman", " Türk " ü ifade eder. Malum o zamanlarda millet yoktur, ümmet vardır.
Buyrun şimdi devam edin.