-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Bakın ben gözlemlerime dayalı olarak kadınla erkeğin temel farkını söyleyeyim. Anlaşıp anlaşamama konusunda.
Bir dört yol ağzı düşünün birisi stada birisi alışveriş merkezine birisi sinemaya birisi lokantaya çıksın.
Bu dört yol ağzına dört kadın getirin. Diyin ki ''konuşun anlaşın nereye gideceğinize karar verin Sonra ona göre hareket edin.'' Bu dört kadın gayet medeni bir şekilde seslerini yükseltmeden '' tırı pırı''konuşurlar. Gülümseyerek sohbet edercesine . Sonra '' Karar verdiniz mi?'' diyin. Hepsi kafa sallar. '' Buyrun o zaman '' diyin. Ağzınız açık kalsın!!! Dört kadının aldığı karar her birinin ayrı yöne gitmesi olduğunu görürsünüz. Hangisi nereye neden gider kendiside tam bilmez ama öbür tarafa '' SIRF O GİTTİ!!'' diye gitmez. Ama sorsan Anlaşmışlardır...
Aynı dört yol ağzına dört erkek getirin aynı şartı koyun. Erkekler asla ''tırı pırı'' konuşmaz. '' Hırala Gürele'' bir tartışma başlar. Sesler yükselir medeniyet tek dişi kalmış canavar gibidir. '' Bu iş karakolda bitecek!!'' diye düşünürsünüz baştan. Yüzler asılır sesler yükselir gözler öfkeden kızarır. Sohbet değil kavga olduğunu anlarsınız. Sonra '' Bunlar karar veremedi kavga çıkmadan istediğiniz yere gidin.'' diyin Ağzınız gene açık kalsın !!! Önce hafif bir durgunluk sonra bir kimin maçı hangi film konuşması hafif sesle ve dört erkeğinde aynı yöne gittiğini görürsünüz hemde kolkola... Maçı sevmeyen bile takılır onlara '' SIRF O GİTTİ!!!'' diye gider.....
Kıssadan hisse iki tarafta ''SIRF O'' diye hareketle başlarlar teki O na uyar öteki O'ndan kaçar....
Tabiiki bu anlattığım aklı başında okumuş mantıklı kadın ve erkeklere yönelik gözlemdir. Birde böyle olmayanlar vardır ki onu anlatmayayım çünkü konum PARAMPARÇA OLDU... Sanıyorum ki bundan sonraki tartışmanız bebeklere hangi mama iyi olacak üzerine olacaktır....
He he saygılarımla ben konuma dönüyorum.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
25 Eylül 2007 New York/ Amerika....
Türkiye'de kocasının yanında bir kere törene katılmayan Anıtkabir'e gitmeyen Emine Erdoğan, kocasının özellikle abd ziyaretlerine teknik ve taktik destek vermek,temaslarda bulunmak için daima katılır. Parasınıda devlet erkanı sayıldığından bizler öderiz. İşte gene öyle bir geziydi....
Hafif yağmur çiseliyordu gün boyu Türkiye için koşuşturmaktan yorulan Bayan Erdoğan otel lobisine girdiğinde resimsiz bir afiş dikkatini çeker. İngilizcesi mükemmel olduğu için afişe bakar bakar ama anlayamaz çünkü afiş Amerikan İngilizcesidir ve içinde ne YES ne NO bulunmaktadır. Yanındaki Türkçe bilen CİA görevlisine sorar
''Be ne ?'' Görevli şöyle bir afişe bakar ''AFİŞ'' diyemeyeceği için daha geniş bir açıklamada bulunur.
'' Uzun süredir kapalı gişe oynayan '' Aslan Kral'' müzikalinin afişi'' der.
Emine Hanım Afişe bir kez daha bakar....
'' Alla Allah bu çizgi film Türkiye'de de oynamıştı gitmemiştik. Adam çizgi filme müzikal diyor. Ama neyse bozmayayım bunu kızımda sever '' diye düşünür.
Yanında kocalarını desteklemeye gelen Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in eşi Meserret Ekren, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in eşi Anna Şimşek, Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın eşi Zeynep Babacan ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Edibe Sözen ile küçük kızı Sümeyye vardır. Onlara döner ve
'' Hanımlae çok çalıştık çizgi filme gidiyoruz.'' der. Hepsi ( Şimdi yukarda Allah var hepsi demeyeyim Anna hariç ) sevindirik olurlar. Anna bir afişe bir Emine ye bakar sadece yutkunur...
Emine Hanım CIA görevlisine '' Bu akşam buna gitmek istiyoruz'' diyince CİA görevlisinin yüzü allak bullak olur oysa ne kadar açık söylemiştir. '' Kapalı gişe '' oynadığını dolayısıyla yer olmadığını Neticede orası abd dir Türkiye değil... Bu gerçek Tokat gibi yüzüne vurulup gidemeyeceğini öğrenince Emine Hanım ın yüzü iyice asılır, Anna müdahale etme ihtiyacı duyar
'' Emine hanım biz dünyaca meşhur "The Phantom of the Opera'' ya gidelim ''
Emine Hanım bir kaşını kaldırıp Anna ya bakar. '' Ne diyor ki bu'' diye düşünür ve klasik sorusunu sorar...
'' O ne ?''
Anna hafif bozulur ama hemen toparlanır. Bozulduğu sıra muhtemelen '' Ne işim var benim bunlarla Ahhh Mehmet Ahhh yaktın beni...'' diye düşünür ama söylemez.
'' Operada ki hayalet dünyanın en meşhur müzikallerinden birisidir. Bu şansı kaçırmayalım '' der.
Emine Hanım da '' Operadaki Hayaletten bana ne hem ben hayaletten korkarım.'' diye düşünsede kıvırmak için
'' Biz Tayyip le Ankarada Akün de gittik ona '' der.......
Tam burada duralım. Neden duralım bendeniz naçizane saçmalama yazılar üstadı size kısacık bilgiler vereceğim....
ASLAN KRAL : Broadway'de senelerce oynanan ve altı kez Tony bir de Grammy kazanan 'Lion King' (Aslan Kral) bir müzikaldir. 'Aslan Kral'ın müziğini ise çağımızın en büyük bestecilerinden biri olan Elton John'a ait. Söz yazarı Tim Rice'la çalışan Elton John yaptığı bu müziklerle haklı olarak bir Tony Ödülü'nün sahibi oldu. Bu gösteride seyirci Disney'in çizgi film ruhuyla buluşuyor. Kral Mufasa, hain amca Scar, şaman maymun, yabandomuzu Pumbaa, Timon, Simba... İyi kral, yakışıklı prens ve hükümdarın yerine geçmek isteyen kötü amca... Afrika ormanında gün doğuyor. Simba güneşli bir günde dünyaya geliyor. Babası Kral Mufasa'dan sonra kral olmasına kesin gözüyle bakılan küçük aslan prens Simba gençliğini sorumsuz ve eğlenceli bir şekilde sürdürürken amcasının entrikalarıyla karşı karşıya kalıyor. Kötü niyetli amcası, babasının tahtına göz dikiyor ve Simba'yı yok etmek için plan yapıyor. Genç Simba karanlık ormanda saklanıyor ve tehlikelerle karşı karşıya kalıyor. Ama ormandaki zor koşullar sayesinde, yavaş yavaş kendine olan güvenini kazanan Simba edindiği yeni dostlar ve de özellikle âşık olduğu sevgilisi sayesinde güçlüklere göğüs geriyor ve geriye dönüp hakkı olan tahtı geri almak için mücadeleye başlıyor. Eserin yönetmeni ise Juliette Taymor. Ekim 2007 de abd deki grev nedeniyle Paris'te Mogador Tiyatrosu'nda sahnelendi. 40 Oyuncu 20 müzik sanatçısı görev alır ülkemize maalesef hiç gelmedi. İşte Erdoğan ın çizgi film dediği müzikal buydu....
OPERADAKİ HAYALET :Andrew Lloyd Webber’in Operadaki Hayalet adlı müzikali, New York’ta Broadway ve Londra’da West End’de en uzun süre sahnelenen müzikallerden birisi olma ünvanını taşıyor.Erik(ya da diğer lakabıyla Phantom) adlı bir adamla ilgili. Onu sıradan olmaktan uzak yapan, normal insanlardan çok daha yetenekli ve üstün özelliklere sahip, bir besteci, mimar ve tam bir deha olmasının yanında, yüzündeki korkunç yara. Çocukluğunda, annesi yüzünün korkunç halini görmemek için, ilk maskesini almış. O zamandan sonra, maskesiz dolaşmamış. Paris Opera binasında, bir şeyden memnun olmadığı zaman esen terör rüzgarlarının baş aktörü de yine kahramanımız oluyor. Operadaki herkes, bir hayaletin varlığına inanıyor. Ve bir gün, genç ve güzel korist, Christine Daaé’ye aşık oluyor kahramanımız, ancak gerçek kimliğini göstermektense, Christine’in de saflığından faydalanarak ona söylediği “Opera Hayaleti” olduğu iddiası ile, kızın aklını karıştırıyor. Güzel Christine’e müzik dersleri verip, melekleri ağlatacak kadar güzel bir sese sahip olmasına neden olurken, asla kendi yüzünü göstermiyor. Christine Daaé’nin çocukluk aşkı, yıllardan sonra tekrar karşılaştığı Vikomte Raoul’a olan aşkı ile Phantom’a duyduğu korkunç çekim yüzünden arada kalması, Phantom’ın hayalet değil de, gerçek bir insan olduğunu fark ettikten sonra, çirkinliğinden korkması, adama bakarken ölümü gördüğünü hissetmesi, Erik’in kendisinden sesini ve müziğini esirgeyeceğinden ve birilerini öldüreceğinden korkması, ve kendini beğenmiş, ruhsuz diva Carlotta ile opera yöneticilerin saçmalıkları ile, konumuz renklenip gidiyor.
Peki bu müzikal hiç Türkiye ye geliyor mu? Sergilendi mi? Yanıt Hayır. Neden ? 2005 te gelmek istediler Bütçe bulunamadı... Anlayın artık...
Neyse yazı uzadı ben aşağıda devam edeceğim....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Neyse çok uzattım Anna Hanım Akünde seyrettiğinin olsa olsa film olacağını bildiğinden kibarca bunu söyler. Emine Hanımda kabul eder. Tiyatroda buluşmak üzere ayrılırlar.
New York'un meşhur meydanı Times Sqare'de bulunan Majestic tiyatrosuna kızıyla birlikte yürüyerek gelen Emine Erdoğan'ı, Edibe Sözen ve beraberindekiler karşılar. 11 Senedir kapalı gişe oynadığını öğrenince şaşırır ama bozuntuyada vermez. Tiyatronun orta sıralarda kızıyla yan yana oturarak şovu izleyen Emine Erdoğan, verilen 10 dakikalık arada kızı Sümeyye ve Ali Babacan'ın eşi Zeynep Babacan'la sohbet eder. Meraklı bakışlar altında ve yoğun bir güvenlik önlemi olmadan tiyatroya gelen ve iki saat yirmi dakika boyunca dünyanın en meşhur müzikalleri arasında gösterilen Phantom of the Opera'yı izleyen Erdoğan çıkışta da salına salına gider. Tiyatroyu nasıl bulduğu sorulunca
'' Çok etkilendim. Ama adamın yüzü neden maskeliydi amlamadım. Bizde kadınlar örter burada adam ama neden bir adam ?'' Gibi ulvi bir yanıt vererek ne kadar anladığını dosta düşmana gösterir.
Ne Baş başı bağlı bayan Hayrünise Gül nede Türban takmamak için intiharı düşündüğü ileri sürülen Emine Erdoğan Türkiye de Tiyatroya gitmemiş sahnelenen eserleri izlememiştir. CSO ya bile gitmemişlerdir. Bu konuda düşünceleri sorulduğunda ise. genelde kaçamak yanıt vermişler ama ağızlarında da kaçırmışlardır sanata bakış açılarını.
Sanat pek caiz değildir. Hele kadın sanatçı zinhar olamaz. Kadının başı örtülü ve evinde durması gereken bir yaratıktır. Zaten sahne oyunlarıda nedir ? Kadının erkeklerin önüne çıkması şarkı söylemesi oyun oynaması olmaması gereken bir şeydir.
Ressamlarda dikkat etmeli nü denen saçma resimleri yapmamalı yapılanlar ise sansürlenmeli sergilerden kaldırılmalıdır.
Zaten kendilerinin Erkek tarafıda bunun için çalışmakta heykelleri kaldırtmakta nü resimleri tülle örttürmektedir. Giyinme özgürlüğü vardır ve türban kullanılması zorunlu özgürlüktür. Bundan dılayı üç yaşındaki kızlar özgürce çarşafa sarılıp yamalı bohça gibi dolaştırılmalıdır. Değil santla uğraşmaları seyretmemeleri lazımdır.
2000 de böyle bakalım geçmişte nasılmış.....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
18 Yaşındaki Ali çok heycanlıydı, ertesi gün sınavı vardı. Hayatını değiştirecek belki istediği yere gelecekti. Bütün gece heyecandan uyuyamadı. Sabahı zor etti. Giyindi koştura koştura evden çıktı sınava yetişmeliydi...
15 yaşındaki Peyami hayata küsmüştür.Zaten 8 yaşında yakalandığı kemik hastalığı kendisine çok çektirmiştir. Galatasaray Lisesinde okuma hayalleri suya düşmüştür. Gazetede gördüğü yazılardaki sınav kendisi için bir şanstır. Sınava girecektir İstediğini yapacak bir düzeyde olmasada sınava girecektir...
23 yaşındaki Halit de sınava girme kararı almıştır yeni bir açılım yeni bir rüzgar yeni bir oluşum. İçindeki çocuk ille girmesi gerektiğini söyler oda girmeye karar verir. Tatlı bir heyecan onuda sarar.
Behzat ta 23 yaşındadır. Hayatı boyunca yerinde duramamış hep tiplemeler yaparak çevresindekileri etkilemiştir. Gazetede sınav olduğunu duyunca heyecandan kalbi yerinden çıkacak gibi olmuş sınav zamanına kadar da yerinde duramamıştır.
Celal sınav haberini gazeteden okuduğunda ikircimde kalır 31 yaşındadır. Hayatı boyunca beklediği bir olay bu yaşta karşısına çıkmıştır. Ama yaşı ah şu yaşı.. Haberi bir kez daha okur sınav yere zamanı herşey vardır çağrı vardır ama yaş sınırlaması yoktur. Gideyim yahu ne kaybederim ki der.
İsmail 20 Yaşındadır. Tiyatroyu o kadar sevmektedir ki her şeyi göze alıp okuduğu okul olan Kuleli Askeri Lisesini yarım bırakıp buna yönelmiştir. İlk kez Ahmet Fehim Efendi’nin topluluğunda, Ahmet Vefik Paşa’nın Tabib-i Aşk oyunuyla sahneye çıktı; Namık Kemal’in Akif Bey oyunundaki başarısıyla dikkati çekti. 1910’da Burhanettin Bey (Tepsi) topluluğuyla Selanik turnesine katıldı, olumlu eleştiriler aldı. Sınav ilanını okuyunca eli ayağına dolaşır Mutlaka girmelidir sınava mutlaka...
Muhsin kendisini sinema ve Tiyatro için doğmuş hissediyor ve ona göre yaşıyordu. 1909'da Erenköy'deki Burhaneddin Kumpanyası’nda Arthur Conan Doyle'ın Sherlock Holmes oyununda 'Bob' rolüyle ilk kez sahneye çıktı. Bu toplulukla birçok oyunda rol aldı. 1911'de tiyatro eğitimi için Paris'e gitti. Orada çok kişiyle tanıştı. Açılacak sınavı biliyordu yardımcı öğretmen sınavına girecekti ama oda heycanlıydı....
Bu kişileri böyle heycanlandıran sınav da neyin nesiydi ?
Herşey Türkiye’de, düzenli bir tiyatro kurulması ve sahne sanatçılarının yetiştirilmesi fikrinin 1914 yılında, Şehremini (Belediye Başkanı) Operatör Cemil Topuzlu tarafından ortaya atılmasıyla başlamıştır.
Cemil Topuzlu Bey, Şehremini olarak, İstanbul’da bir belediye konservatuarı kurmak istiyordu. Belediye meclisinde kendisine taraftar bulunca, alınan kararla, bu iş için o zamanın parasıyla 3000 lira ayrıldı. Meşhur tiyatrocu, Parisli (Paris Tiyatro Müdürü) Andre Antoine’la, Paris elçiliğimiz aracılığıyla anlaştı. Antoine, anlaşma gereği İstanbul’a geldi ve konservatuar için Şehzâdebaşı’nda Letâfet apartmanı (Rıza Paşa Han) tahsis olundu. 14 Temmuz 1914 günü burada sınav yapılacağı duyrulur. Bu gazete ilanını ve yazılarını yazanda Yahya Kemal Beyatlı'dır.
Peki bizim konumuzun bununla bir ilgisi var mıdır ? EE olmasa yazmazdım değil mi? Hadi gelin şimdi 14 Temmuz 1914 e dönelim sınav nasıl olmuş yapılmış mı işe yaramış mı bakalım.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Tabiiki bu anlattığım aklı başında okumuş mantıklı kadın ve erkeklere yönelik gözlemdir. Birde böyle olmayanlar vardır ki onu anlatmayayım çünkü konum PARAMPARÇA OLDU... Sanıyorum ki bundan sonraki tartışmanız bebeklere hangi mama iyi olacak üzerine olacaktır....
He he saygılarımla ben konuma dönüyorum.
Sayın commodore1tr.. Hayır bebek maması konusunu tartışmaya gerek yok. En iyi markayı anneler kendisi bilir ve alır.:rolleyes: Siz de bakın arada nasibinizi alacaksınız gibi görünüyor ona göre:) Kadınlar anlaşamaz demenin kısa yolları da vardır. Anladık:))
Tamam araya girmiyorum ben artık, konunuz yeterince bölündü zaten.. Fakat kadınlar sadece bebek maması ,bebek bezi, makyaj malzemesi, botox, bitkisel çaylar, yılın modası konularından farklı şeyleri de tartışabilirler. Hani bir hatırlatma fena olmayacak gibi..
Saygılar..
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sınav günü apartmanın önü umulandan kalabalıktı. Tam tamına 197 kişi sınav için başvurmuştu. Bizimkilerde dahil!
Başvuruda bulunan 197 kişi arasında bir kaç Türk kızıda bulunuyordu. Sınava giren heyetin önüne geliyor heyetin sorularını yanıtlıyor biraz konuşulup çıkılıyordu. Fransız Antoine heyetin içinde durmuyor konuşmaları mimikleri dikkatlice takip edip sadece başıyla onaylıyor not alıyordu. Zaten sorsa ne soracaktı ? Tek kelime Türkçe bilmiyor. Sınava girenlerin çoğuda Fransızca bilmiyordu.
Beklenen an gelmişti. Türk kızları müslüman oldukları gerekçesiyle sınava alınmıyor başları önde gidiyorlardı. Ama bir Türk kızı diretti ileri doğru yürüyünce kapıdaki görevli kaçıldı kız sınav heyetinin karşısına gelmiş dikilmişti. Sınav heyeti kısa bir şaşkınlık geçirip kıza baktılar kızda peçenin altından onlara bakıyordu.
'' Ben sınava girmek istiyorum. '' dedi titrek ama azimli bir sesle sanki sesindeki titreklik heyecandan değilde öfkedenmiş gibi geldi oradakilere...
'' Olmaz'' dedi heyetten birisi. Ama kız inatçı çıktı diretti...
'' Niçin ? Niçin ? ''
Sınav kurulu birbirine baktı, içlerinden birisi gülerek yanıtladı.
'' Peçeyle tiyatro olmaz da ondan kızım...''
Genç kız doğal olarak peçeliydi. Antoine yaslandığı duvardan doğrulmuş büyük bir merakla sahneyi seyrediyordu. Yanındaki yardımcısı hızlı şekilde tercüme ediyor Antoine başını sallayıp olacaklara bakıyordu.
Bir anda zaman ve dünya durdu sanki. Dimdik duran uzun boylu genç kız hiç sesini çıkartmadan bakıyordu . Ve o ana geldi son derece zarif bir el hareketiyle peçesini açıverdi.....
Odaya sanki Atom bombası düşmüş gibi oldu Antoine nin tercumanı bile susup kalmıştı. Muhteşem güzel bir yüz iki harika göz. ... Meydan okuyan, hesap soran öfkeli bakan iki harika ela göz.... Birden konuşmaya başladı o an herkes anladı sesindeki titreme öfkedendir. Sinirden yanacıklarıda kızarmıştı....
'' İşte yüzümü açtım. Hani ne oldu ? Ne deprem oldu, ne ateş yağdı, ne salgın hastalık çıktı. Yüzümüzü peçeyle örtmemiz için dini bir zorunluluk var mı? Hayır. ANADOLUDA KADINLAR PEÇELİ Mİ? HAYIR Peçeyle tarla sürülür, üzüm toplanır, inek sağılır mı? Bu durum şehir bağnazlarının yarattığı , zorladığı , savunduğu saçma bir görenek. Sizler bunun yanlışlığını, dayanaksızlığını görüyor biliyor anlıyor ama kılınızı bile kıpırdatmıyorsunuz, böyle gelmiş böyle gitsin diyorsunuz. Bizleri toplumdan uzak tutuyor umacı gibi gezdiriyorsunuz... YAZIKLAR OLSUN...'''
Döndü çarşaf eteklerini havalandıra havalandıra yüzünü örtmeden çekti gitti. Kurul üyeleri birbirine baktı. Konuşmadan anlaştılar bu olayı hiç olmamış kabul ettiler. Ama Fransız hayatının en enemli anısı olarak bunu sakladı...
İşte 1914 ün genç kızı işte bizim ucube zevksiz giyim bir numaraları... Eleştrip bir iki söz söylemek bile gereksiz....
Ha merak eden olurda yahu şu Ali, Peyami Halit filan kim diyorsanız söyleyeyim. Belki tanırsınız bir kaçını....
Ali ALİ NACİ KARACAN OLDU....
Peyami PEYAMİ SAFA ( SERVER BEDİİ)
Halit HALİT FAHRİ OZANSOY
Behzat BEHZAT BUTAK
Celal CELAL SAHİR EROZAN
Galip İSMAİL GALİP ARCAN
Muhsin MUHSİN ERTUĞRUL.
Meraklısına son bir not Muhsin Ertuğrul sınavı birincilikle kazandı. Tek Türk kızı alınmadı ama 7 Ermeni kızı okudu...
Bu günlük bu kadar yeter değil mi?
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Bu foruma katılımım ve ortaya koyduğum fikir ve içerikler çok çok çok değerlidir.
Hiç kimseye yöneltilmediği halde; hiçbirinizi tanımam bilmem üstelik!!!
Durup durup üzerinize alındınız, ACABA CÜMLELERİMİ OKUDUNUZ MU???
Oysa OKUMALISINIZ,,,
EVET ANLAMADINIZ...
Oysa tam da bunu diyordum, tuhaf bir alınma, kapris, gösteriş hali???
Bu forumda bir iki kişiye brifing filan veriyor değilim. Sizin icazetinize ihtiyacı yok fikirlerim,,, ancak tacizi de haketmezler.
İlkin birdahadüşün, ardından akademik sultan,,,
Kendiniz haddinizi aşıp müdahale ediyor, şahsi yargılar, sınırlamalar belirliyor, EĞLENİYORSUNUZ!!!
İyi eğlenceler de,,, masturbasyonvari bir hal aldı vaziyet,,,
Bir dolu da BEN kelimeniz uçuşuyor forumda,,,
BENimde bu tarz hiç hoşuma gitmez.
Oysa foruma 'fikren' eklediğim iletilerin her biri çok anlamlı ve değerli fikirler barındırıyor,,, belki hiç farkına varmadığınız, varamayacağınız...Yazının erkini seviyorum bu yüzden))) Belki birgün daha objektif olur okursunuz, düşünürsünüz,,,
Bu foruma herhangi bir katılım yapmayı düşünmüyorum, Teşekkür ederim,
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Birdaha düşün de kim ? Sayın cognis alınganlık yapmayınız. Değerli fikirleriniz her zaman bizim için önemlidir. Zaman zaman tartışmada işin tuzu biberidir.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
Sayın cognis alınganlık yapmayınız.
Neden??? Herkes kadar BEN de alıngan olabilir'dim, ancak alınmadım, alınamadım, fırsatım olmadı)))
Bunca üst'üne alıngan'ı teskin ve telkin etmek hayli zamanımı aldı...
E canım birkaç fikrimi daha konu içine serpiştirmek istiyor ama,,, tırstım tabii... :!
Forumu açanda haklı,,, yazıyor yazıyor yazıyor,,, okunan ve 'alıntı'lanan yerler tamamen inadına 'kişisel'((
Hani dedim, en azından 'gerekçe' yaratmıyayım, zira bir iki mevzu'ya daha temas etsem,, (ki mevzu ile ilgilenen de pek yok ya) iş hepten çığırından çıkacak.
alınmak,, alınmak,, alınmak,......., sıkıldım da üstelik bu kavramdan. Ama epey rating yaptığına göre bu 'alınmak' kavramı ya kendini iyi pazarlıyor, ya da ilgi bekliyor.
Hadi ben ilgi göstereyim,
NEDİR ALINMAK;
*önce bakalım ne demişler???
kendine sölendiini sanmak
abartıp paranoya yapmak
*yarasi olan gocunur olayi
*(bkz: girilen butun entryleri ustune alinmak)
*bir elestiri ya da sozu kendisi icin soylenmi$ zannetmek, ve yerine gore hemen savunmaya gecmek. ki$iye yarasi olan gocunur atasozunun hatirlatilmasiyla tarti$ma anlamsizca uzar.
genelleme amaçlı söylenen bir şeyi kendisi için söylenmiş sanmak
(dreamer, 11.10.2002 17:16)
aliniyorsa insan ustune, vardir elbet bir sebebi. vardir bir bildigi*.
(oza, 11.02.2003 18:07)
*ani tepkiler vererek gulunc duruma dusmeye sebep olan davranis (ozellikle haksiz yere boyle bir tepki verildiginde).
ozellikle de hakaret iceren tepkiler vermek, gelecekte, bu tepkiyi verenin, ettigi hakaretten beter durumlara dusmesine sebep olacaktir.
hakli oldugu durumlarda bile (ozellikle elde yeterli kanit yoksa) verilen tepki haksiz duruma dusulmesine sebep olabilir.
(mylia, 18.06.2003 00:41)
*(bkz: üstüne rahat bir şeyler alınmak)
*bazen gülünç duruma düşüren hafif paranoyak bir yaklaşımdır.. yazılan bir entry paste edilip, onun üzerinden yorumlar geliştirilir, bir şekilde kişiye ulaşır. obsesiflerin en sevdiği oyunlardan biridir. her ne yazarsan yaz, öyle beklediği için kendine yorar. zihni boşa yormaktır.
*bir metnin, bir sözün neresinde kimlerden bahsedildiğini farkedemediğiniz durumlarda isminiz geçse bile onun tamamının sizden bahsettiğini sanmamak gerekir her zaman. bu durumda bir kaç defa daha okuyun derim. yazıda maymun ifadesi de olabilir. ne gerek var adım geçiyor diye metnin tamamının kendiniz için yazıldığını sanmaya. gereksiz bir atraksiyondur.
(orhan perver floydian, 01.04.2007 00:34)
*özellikle yakından tanımadığı insanları uzaktan izleyen kişilerin çokca düştükleri durum. hiç kendileriyle ilgili olmayan şeyleri kendilerine yorup boş yere üzülürler, bol bol zaman kaybederler, kısır döngüye girerler. bir süre sonra hastalık haline getirirler bunu. çoğu kişi bu nedenle düşmanıyla karmasal bir ilişkiye girmiş olur. düşman bellediği kimsenin herşeyini takip edip üzerine alına alına, bir süre sonra ona benzemeye başlar. ona benzedikçe ondan hoşlanmaya başlar. bu sefer de kendisinden nefret etmeye başlar. sonrası i hate myself and i really want to die.
EKŞİ SÖZLÜK
Bir de TDK'ya bakalım, sözlüğünde nasıl açıklamış??
1 . bir davranışın kendisine karşı olduğunu sanarak tedirgin olmak, alınmak:
"Otomobilin dinmeyen yaygarasını üstüne alınmaya mahal yoktu." Ö.Seyfettin
2 . bir işi yapmaya söz vermek, ödev alınmak:
"Her biri, ayrı bir defter sayfasının gözden geçirilmesini üstüne aldı." P.Safa.
____________________________________________
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Birdahadüşün bir profil ismi,,,
QUOTE]Sayın cognis alınganlık yapmayınız[/QUOTE] neden bana yasak mı???
Ayrıca 'alınganlık' yaptığım filan da yok. Hem sırayla vardiya usulü gibi 'üstüne üstüne alınan' lardan fırsat mı kaldı??? Habire telkin, teskin etmek de cabası!!!
HTML Kodu:
Zaman zaman tartışmada işin tuzu biberidir
Fikirlerin tartışılmasında, fikirler bir kenara atılıp, şahsiyetler kendini sergilemeye başladığında,,, tuz'lama biber'lemeden bahsedilemez.
Üstelik fikirler hemen kenara çekilirler, meydanı şahsiyetlere terkederler.
Prensibim gereği bende böylesi ortamlardan terk-i diyar eylerim.
HTML Kodu:
Değerli fikirleriniz her zaman bizim için önemlidir.
Bilmukâbele:)
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Ben bir özgürlük sevdalısıyım.
Özgürlüğü, insan zekâsının, onurunun ve mutluluğunun içinde filizlenebileceği biricik ortam olarak değerlendiriyorum.
Özgürlük derken, devlet tarafından bağışlanan, ölçülüp biçilen, düzenlenen özgürlüğü kastetmiyorum; zira böyle bir özgürlük, halkın büyük bir kesiminin köleliğine dayanarak küçük bir azınlığın ayrıcalıklarını temsil eden ebedi bir yalandan başka bir şey değildir.
Bireyci, egoist, aşağılık ve sahte özgürlüğü de kastetmiyorum; böyle bir özgürlük, bireylerin haklarını zorunlu olarak sıfıra indirecektir.
Hayır, ben, ismini hak eden tek özgürlüğü, hepimizin iç dünyasında saklı duran tüm maddi, entelektüel ve ahlaki yeteneklerin tam gelişimi anlamına gelen özgürlüğü kastediyorum; bireysel doğamızın yasaları dışında hiçbir kısıtlamayı kabul etmeyen özgürlüğü kastediyorum.
Bu yasalar herhangi bir dışsal yasa koyucu tarafından bize dayatılmadığı ve bizden daha üstün olmadıkları için, sonuç olarak özgürlük üstünde hiçbir kısıtlama yoktur.
Bu yasalar sübjektiftir, bize içkindir; varoluşumuzun temelini teşkil ederler.
Bu yasalardan kurtulmaya çalışmak yerine, özgürlüğümüzün bu yasalar içindeki gerçek koşullarını ve etkin kaynağını görmeliyiz;
başka birinin özgürlüğü benim özgürlüğümü sınırlamadığı gibi, özgürlüğümü onaylayarak daha da genişletir;
eşitlik içinde dayanışmayla iç içe geçen bir özgürlük.
Acımasız bir güç ve bu gücün her zaman gerçek ifadesini bulduğu otorite ilkesi karşısında galip gelen özgürlüğü kastediyorum.
İnsanlığın evrensel dayanışmasını esas alan yeni bir dünyayı inşa edecek olan özgürlüğü kastediyorum.
Kararlı bir ekonomik ve toplumsal eşitlik savunucusuyum, çünkü böyle bir eşitlik olmaksızın, ulusların refahının ve bireylerin özgürlüğünün, adaletinin, insanca onurunun, ahlakının ve maddi refahının bir yalan yığınından başka bir anlama gelmeyeceğine inanıyorum.
Özgürlüğü insanlığın ilk koşulu olarak savunduğum için, dünya çapındaki bir eşitliğin sağlanması gerektiğine inanıyorum.”
Mihail Bakunin
*ne tanrı, ne devlet!! Aşk, aşk Hürriyet:iyi:
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
*Entia non sunt multiplicanda praeter necessitatem
Zorunlu olmadıkça varlıkları çoğaltmamak gerekir.
Ockham'lı William,
Şimdi bu ilkeye göre; sakalımız yok ki lafımız dinlensin, foss bir tespit.
Ama bu sadece tespit değil ki, hatta vallahi billahi ben söylemedim, literatürlere geçmiş deyimlerimizden biri.
Kültürümüze ait böyle bir deyim, bu memlekette "sakal eşittir itaat" anlayışının hayli etkin olduğuna da delalet eder.
Öyleyse bu başlığa bir de 'sakal' kavramının ilavesi bence şart.
Ayrıca; sakal ve türban aynı mahiyette değil mi?? Biri erkek, biri dişi,
Ama kadınlar dişli çıktılar,,,, üstelik erkeklerde kadınlar koşulsuz destek verdiler, onlarla omuz omuza mücadele ettiler!!!!
Şaşırtıcı bir dayanışma???? da; merak edilmeli yine de, erkekler bu feragati neden yaptılar?
_________
Can Dündar ve 'Sakal'
Kabil'de Taliban cinnetinden kurtulanların, şehir meydanında bir günah abidesi gibi direğe bağlanmış teyp bantlarını çözüp notaların zincirini çözmesi ve şehre gümbür gümbür müzik yayını yapması ne muhteşem bir görüntüydü.
Ya, tıraş yasağından dolayı püsküle dönmüş sakallarını kestirmek için sevinçle berbere koşan Afganlar?...
Ben Berberler Derneği'nin yerinde olsam o fotoğrafı afiş yapar, altına da "Tıraş özgürlüktür" yazardım.
Kudret Emiroğlu, "Gündelik Hayatımızın Tarihi" kitabında (Dost, 2001) 1910'da Osmanlı Meclisi'nde yaşanan bir tartışmayı anlatır.
Osmanlı tebasına hüviyet cüzdanı verilmesini öngören bir yasa görüşülmektedir. Ancak yasada bu cüzdana "sakal renginin yazılması" hükmü de vardır. Bazı mebuslar sakal kesilebileceği için bu hükmün gereksiz olduğunu anlatır. Bunun üzerine Amasya Mebusu Fazıl Arif Efendi kalkıp onlara haddini bildirir:
"Vicdanlı, hamiyetli bir insan, hiçbir vakit sakalını tıraş etmez. Bıyık ve sakalı kazıyanlar, birtakım adi sahtekarlardır."
Aynı kitapta, bu tartışmadan yıllar önce "Türkiye'nin ilk gazetecisi" sayılan Şinasi'nin sakalını kesti diye memuriyetten atıldığı da hatırlatılıyor.
Bugün bize "bir tutam tüy" gibi görünen şey, bir asır önce atalarımızın "kimlik kartı"ydı.
Şimdi daha yakın tarihten bir başka sahne anımsatacağım:
Sene 1983...
YÖK, bir "Kılık - Kıyafet Yönetmeliği" yayımlayarak üniversitede sakalı yasakladı. Sadece öğrencilere değil, öğretim üyelerine de...
Akademisyenlere "Ya berbere, ya kapıya" denildi.
Bu dayatmaya "Kapıya" diye karşılık verenler üniversiteden atıldı.
O dönem sakalını kesmeyi reddedenlerden biri olan hocam Alaaddin Şenel, gerekçesini çalıştığım Yankı dergisine şöyle açıklamıştı:
"Sakalımı kesmek için harcadığım zamanı hesapladım: Ayda 300, yılda 3600 dakika ediyor. Ben bu süre içinde bir kitap çevirdim."
O günleri hatırlıyorum; sakallarından çok, giyim - kuşam ve düşünce özgürlüklerine sahip çıktıkları için üniversiteyi terk etmek zorunda kalan hocalarımızı uğurlarken üniversite, zihniyet olarak bana "Taliban karargahı" gibi görünüyordu.
"Sakal mecburiyeti" ile başladığı bir yüzyılı, "sakal yasağı" ile kapatmış bir ülkenin evlatları olarak artık anlamamız gereken şey şu:
Sakal kesebilme özgürlüğüne inanıyorsak, sakal bırakabilme özgürlüğüne de aynı şekilde sahip çıkmalıyız.
Bağnazlığın alternatifi, yeni tür bir bağnazlık olamaz.
Sakal kestirmeyen yobazların karşısında demokratik tavır, "Bütün sakallar kesilecek" zorbalığı değil, "Sakal, kişi haklarındandır. Dolayısıyla devletin ilgi alanı dışındadır" yaklaşımıdır.
Demokrasileri, diktatörlüklerden ayıran şey, kişilik haklarına ilişkin eski yasaklar yerine yeni yasaklar getirmesi değil, o haklara saygı göstermesidir.
O yüzden Taliban kafasına nasıl karşı çıkıyorsak, üniversite kapısında ("keçi"ydi, "top"tu, "çember"di demeden) sakal kesen o militarist kafaya da aynı kararlılıkla karşı çıkmalı, "tıraş özgürlüğü"nü savunmalıyız.
Yeni çağ, Taliban dayatmacılığına da, kışla yasakçılığına da sakalı kaptırmamalıdır
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Çok güzel bir dönüş tebrik ederim. Bir alınmayın dedim bu kadar birbirinden hoş yazılar dizisi geldi. Ben zaman zaman size böyle laflar atayım en iyisi...
Alıntı:
Bu foruma katılımım ve ortaya koyduğum fikir ve içerikler çok çok çok değerlidir.
Hiç kimseye yöneltilmediği halde; hiçbirinizi tanımam bilmem üstelik
Öyle olduğuna kesinlikle katılıyorum. Bu forum uzun süreden beri zevkle okuduğum iki üç forum arasına rahat girer. İlk iletilerdeki ileti açma sevdalısının araya yaptığı anlamsız giriş bile bir tat verdi. Oda forum açma özgürlüğünü nasıl kullanacağını öğrenme özgürlüğünü burada kullandı. Öğrendi ama nedense sonra yok oldu...
Sizi okurkende büyük keyif alıyorum hem bu forumda hem diğer forumlarda. Yazılan onca şey arasında çöldeki vaha gibi geliyorsunuz inanın çoğu zaman.
Bu forumlar onaya tabii biliyorsunuz. Emin olun çoğu yazıyı hale bazılarını okurken patlıyorum. Bazılarının ne dediğini de anlamıyorsunuz ya bazen ''offf'' derken sizin yazınızı okuyorum güzel oluyor.
Bence insan kendi fikrinide sonuna kadar savunabilmekte özgür olmalı. Hakaret ve kavga etmeksizin tabiiki işte o yüzden yazdığınız.
Alıntı:
Bu foruma herhangi bir katılım yapmayı düşünmüyorum, Teşekkür ederim
sözü hoşuma gitmedi. Siz bildiğiniz gibi yazmaya devam edin bence. Çünkü sayın commodore1tr ın anlattığı son öyküdeki kız gibilerine çok ihtiyacımız var bu dönemde.
Ben birdahadüşün ü bulana kadarsanırım o bi rdaha düşünüp ortadan kaybolmuş. Kendince fikrini belirtmiş hoş görünüz geçiniz. Sayın Akademik Sultan'da biraz muzipliğine yapıyor o da belli. Yazıları düzeyli azıcıkta neşeli sanırım doçent oldu ataması yapıldı keyfi yerinde... Biraz kızdırmaktan bir şey olmaz.
Saygı ve sevgilerimle.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
Akademik Sultan rumuzlu üyeden alıntı
Susmayın efendim:) Sustukça sıra size gelecek..
Farkında değilsiniz ancak kadınları anlamazlıkla itham ediyorsunuz. Kendi kişisel çıkarımınız dahi olsa Bunun gerekçesini de vermeniz ve alacağınız tepkilere karşı da hazırlıklı olmanız gerekir. Zira hiç bir kadının kendisine ilişkin sorunlarda duyarsız olduğunu düşünmüyorum. Bazıları daha az, bazıları daha fazla. Anlama kapasitelerimiz)) ise birbirinden farklı olmakla birlikte erkeklerle kıyaslayarak kadınları anlamaz ilan etmek hoş değildir..Sizin yaptığınız bu idi, bundan dolayı tepki aldınız..
Özgürlüğünüze sınır getirmek benim haddime değildir. Sizin de benim özgürlüğüme aynı şekilde. Yasal çerçevede bunu kullanırız.. Sizden kısa ve öz yanıt istemem size baskı koyma değil aksine anlamamızı:) kolaylaştırma açısından gereklidir..
Bugün beni kızdırmaz hiç bir şey))) Valla çok keyifliyim..aslında şu yazılan cümle kolay yutulur bir şey değil ama, bu kadar yanıtı kafi buluyorum..
Sayın cognis.. yanıt yukarıda koyu hale getirilmiş kısımda gizlidir. Daha önce yazmış olduğum için tekrar yeni bir şey eklemeye gerek duymadım.
Alınganlıklar konusuna gelince, alınılması gereken durumlarda elbette alınılmalıdır. Kişiliğinize yönelik herhangi bir şey söylenmemiştir. Ayrıca sadece sizinkiler değil burada ileri sürülen tüm fikirler sırf insanlar inananarak yazdıkları için değerlidir. Katılırız katılmayız doğrudur yanlıştır ancak yine de değerlidir..Çünkü bizlerden bir parçadır.. Tüm yazdıklarıma tekrar bakın isterseniz onları da arkadaki sayfalardan öne alalım ,yeniden inceleyelim.. Bugün de keyfim yerinde, sınav sonucum çok iyi geldi. Yine beni hiç bir şey kızdıramaz:)
Saygılar:)
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Hımm.. Ne güzel forum olmuş bu. Neyse bugün en azından şimdi bu tartışmaya girmeyeceğim. Tarihteki kısa gezintimize ara vermeden bir yok yok iki olay daha anlatayım sizlere önce ikincisini anlatayım.
Şimdi diyeceksiniz ki 1914 1915 yıllarında kadınlarımız ve erkekler daha mı özgürlükçüydü. Hiç mi buişlere karşı çıkan çarşaftı peçeydi savunan uğraşan yoktu.. Vardı olmaz mı hemde çok. Hele birisi çok ilginçtir . Onu arz edeyim size...
21 Ağustos 1915 ;
Osmanlı imparatorluğu can havliyle dört bir yanda savaşmakta. Cephelerin teki hariç hemen hemen hepsinden kötü haber gelmekte Osmanlı İmparatorluğu tam anlamıyla inim inim inlemekte. Ertesi gün Çanakkale savaşının tarihini değiştirecek olan 2. Anafartalar zaferi olacağını kimse bilmiyor ve 2. Anafartalar savaşı başlamış durumda.... Diğer tüm cephelerde toz duman...
Aynı gün günümüzde din tacirlerinin kullanacağı Çanakkale zaferindeki ''bulutun bir taburu yok etmesi'' olayıda yaşanıyor. Bizim dinciler sallar ama bilmezler o olayın tarihide 21 Ağustostur. Gerçi dedikleri olmamıştır ama olsun varsın genede ben söylemiş olayım. O apayrı bir öyküdür burada şimdi yeri yoktur. Konumuzla ilgisi yok ha birileri çıkar ''kadın bulut gibidir''derse o başka o zaman onuda bir yerlere sıkıştırırız.
Böyle bir durumda Osmanlı İmparatorluğunun Harbiye Nazırı aynı zamanda Genel Kurmay Başkanı ve padişah adına Başkomutan olan kişiden ne beklenir ? Ordularının durumunu takip etmesi en ciddi çarpışmanın yaşandığı Çanakkaley'le bizzat ilgilenmesi, taktik ve stratejik çalışmalar yaptırıyor olması. ordunun ihtiyaçlerı için uğraşıyor olması beklenir değil mi? Peki bizm bu görevlerdeki şahsımız ne yapıyor 21 Ağustos 1915 te ???
Enver Paşa hışımla odasına daldı. Enver Paşa ki Osmanlıyı durduk yere dünya savaşının içine atan gizli anlaşmayı yapan gizli emri veren şahsiyettir. Hışmını görenler cephelerde bir şey oldu sandılar. Ama Enver paşanın gözü cephe bile görmüyordu. Derhal merkez komutanını çağırttı. Ters bir şey olmuştu ama ne ?
Merkez komutanı koşarak gelid selamını çaktı. Enver paşa
'' Duydun mu duydun mu ?'' diye dehşetle sordu. Merkez komutanı hiç bir şey duymamıştı kaldıki neden bahsedildiğini bile bilmiyordu ki...
'' Kadınlar yeni bir moda yaratmak istiyorlarmış. Bu moda da çarşafların etek boyunun ayak bilekleri görünecek kadar kısa olacakmış...'' dedi sustu Merkez Komutanının tepkisini görmek için yüzüne baktı. Tepki yoktu belliki Merkez komutanı hala anlamamıltı dehşetli olayı... Çığlık atar gibi konuştu...
'' Derhal bir bildiri yayımlayalım Gazetelere verelim. Kadınların çarşaflarının etekleri ayak bileklerini gösterecek kadar kısa olmayacak. Bu emri dinlemeyenler göz altına alınacak... '' ve ekledi '' koş koş...''
Ertesi gün Gazetelerin baş sayfasında 2. ANAFARTALAR zaferi 3. Sayfasında ise Osmanlı Harbiye Nazırlığı'nın kadın Çarşaf eteği boyu bildirisi vardı....
Ee anlayın artık Osmanlı birazda neden battı.... Ve ne gariptir ki o gün Çarşafı peçeyi savunan orduyla bugünün ordusu tam zıt şeyi savunuyor. Aslında bu bize çok açık başka bir şeyi gösteriyor ama bunun da yeri şimdi değil...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Tarihte gezinmeyi sanattan başladık sanatla yapalım. Hemde sezon finaline yakışır bir kişilikle İlk lerin ve acıların öyküsüyle hatta bir efsane öyküyle...
Ondan sonrada ben sezon finali oldu diyip belirli süre kayıplara karışayım nasıl diziler teker teker gidiyor. Belirli bir süre sonrada kaldığımız yerden devam ederim. Ama devamde konuda azıcık değişeceğinden gene günümüzde dolaşacağım öncelikle Şimdiden allahasmarladık. Zaman zaman yoklarım o kadar...
1902 yılında istanbul kadıköyde Dr. Sait Paşa'nın bir torunu olur. Çok sevinirler ailecek. Bu sevinçleri ufak kızın Tiyatroya olan tutkusuyla gitgide yok olur sorunlar başlar. Ama kız tiyatro aşkıyla yanıp tutuşmaktadır. İstanbul Kız Sanayi Mektebi'nde okuyordu. Ama onun aklı tiyatrodaydı.O yıllar Müslüman kadınların sahneye çıkmasının yasak olduğu yıllardı. Bu yasağa rağmen 1918'de,10 Kasım 1918 de Darülbedayi'ye resmen başvurdu adını sordular
'' Jale''' dedi önüne baktı birdaha fısıldadı ''Jale''
Bir de Türk kızı vardır oda Refika dır. 18 Aralık 1918 de , Refika tiyatronun süflör, Jale de "mülazım artistlik" (stajyer oyuncu) kadrolarına alınmışlardı. Jale bir yılı aşkın bir süre boyunca bütün provalara katıldı, kendini sahneye hazırlar ama bir türlü sahneye çıkamaz . Öte yandan Refika, sahne gerisinde görev alan ilk müslüman Türk kadını olarak tarihe geçer.... Ama bizim öykümüz Jale dir ...
1920 yılında Darülbedayi'de, Hüseyin Suat'ın "Yamalar" adlı oyununu, Kadıköy'deki Apollon Tiyatrosu'nda (şimdiki Reks Sineması) sahneye koymaya hazırlanıyordu. Bu oyunda Emel adlı kızı oynayan Eliza Benemenciyan topluluktan ayrılıp Paris'e gidince , bu rolü yüklenecek bir kadın sanatçıya ihtiyaç duyuldu ve bizim Jale'ye gün doğdu, bu rol için seçildi. Tiyatro sorumlusu Kınar Hanım bir terslik olduğunu oyundan önce anlamıştı. Jale hiç ermeniye benzemiyordu. Çekti oyundan önce sıkıştırdı. Jale gözleri biraz yaşlı fısıldadı adını benim adım
'' Afife ben Afife Jaleyim....'' Kınar Hanım bir şey demedi ve İlk kez Emel rolüyle sahneye çıktı. Böylece ilk Türk Müslüman kadın Tiyatroda oynamış oldu...
Ne hikmetse o gün Zaptiyeler tiyatroyu bastı. Yöneticilere bir uyarıda bulundularsa da, genç sanatçı bir hafta sonra da "Tatlı Sır" oyununda yeniden sahneye çıktı. Sanatçı polis tarafından tutuklanmak istenince, Kınar Hanım tarafından arka bahçeye kaçırılarak polislerin elinden zor kurtuldu. Peki uslandı mı? Hayır Üçüncü piyesi olan Odalık'ta oynarken, polis yine tiyatroyu bastı. Afife bu kez de makine dairesinden kaçırıldı . Bu zaptiye baskınında, Afife arkadaşlarınca kaçırılmışsa da, daha sonra sokakta polisce yakalanarak karakola götürüldü . "Dinini, milliyetini unutan sen misin?" diye hırpalandı. Aile içinde, Babası Hidayet bey de, onun tiyatrocu olmasına karşıydı. kızını bu sevdadan vazgeçirmek için çok uğraştı. Başaramayınca sertleşti. Ona "Fahişe" dediği bir gün, "Benim Afife diye bir kızım yok" diye gürledi. Zaten Afife artık sahnede, "Jale" adını kullanıyordu. Sanatı için baba evini terk etti. 1921'de dahiliye nezaretinin bir buyruğu ile belediye, 27 Şubat günü 204 sayılı bildiriyi Darülbedayi Yönetim Kurulu'na gönderdi. Bildiride, Müslüman kadınların kesinlikle sahneye çıkamayacakları yazıyordu. Bu bildiri üzerine Afife'nin, Darülbedayi'deki ücretli görevine de son verildi.. Artık hayat onun için çok zorlaşmıştı. Güvencesiz ve parasızdı ama tiyatro onun için bir tutkuydu ve gözü başka bir şey görmüyordu.
Bitti mi? Hayır. Önüne gecilmeyen şiddetli başağrıları başlar. Tiyatrosuz kalması Afife'nin zaten zayıf olan sinirlerini alt üst etmiş, kaçışı haplarda ve uyuşturucularda bulmaya başlamıştı. Sonradan aşık olduğu Suriye'li bir eczacının , yaptığı iğneler de onda bir alışkanlık başlatmıştı. Eczacı morfinle tedavi yoluna giderek büyük bir yanlışlık yapar. Bunun sonucu Afife artık bir morfinmandır. Ortalık biraz durulunca, birkaç yıl sonra Burhanettin Tepsi Kumpanyası ile Anadolu'da turneye çıkmış, yeni tiyatro topluluğu ile Kadıköy'de oynamış, daha sonra da Fikret Şadi'nin Milli Sahne'siyle çeşitli kentlerde temsiller vermişti. Ama hayat çok zordu yıl 1923 tü...
İlk tiyatroya çıkışını o tarihi geceyi altı yıl sonra Refik Ahmet Sevengil'e anlatırken "Hayatımda mesut olduğum ilk gece..." diyordu; "Sanatın, ruhuma verdiği güzel sarhoşluk içinde idim. Opiyekte güzel bir sen (scene:sahne) vardır; ağlama sahnesi...Orada taşkın bir saadetle ağladım. Sahiden ağladın...Alkış,alkış, alkış...Perde kapandı; açıldı, bana çiçekler getirdiler. Muharrir Hüseyin Suat bey, kuliste bekliyormuş; ben çıkarken durdurdu; alnımdan öptü: "Bizim sahnemize bir sanat fedaisi lazımdı; sen işte o fedaisin." dedi.
Bitti mi ??? hayır bitmedi...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Bu forumun başından beri hiç anmadığım kişi 1923 te gene karşımıza çıkıyor. O ulu önder O gerçekleri akılcılıkla çözen O müthiş insan ATATÜRK 1923 te Türk kadınına Tiyatroda rol alabileceğini söylüyor ve sesleniyor
'' Çevrenize dünyaya iyi bakın gördüğünüz her güzellik kadının eseridir. Türk kadını da hak ettiği değeri almalıdır alacaktır.''
Tüm o yasaklar sözde din buyrukları bir anda yok oluyor. Afife Jale nin açtığı yoldan yüzlerce kadınımız kızımız geçiyor ve tiyatromuz bugünlere geliyor. Ama bizim öykü bitmiyor.
Afife nin eroine alışması çok ama çok kötü sonuçlar doğuruyor kendi yaşamında istemesede 1928 de sahneyi bırakıyor ve Kuşdili Çayırına Hafız Burhan ı dinlemeye gidiyor. Orada bir aşk doğuyor ikide şarkı ..
''anladım sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçek
hasta gönlüm yine hicranını yalnız çekecek
belki ruhum seni çılgınca severken ölecek
yine sensin beni bir lahza şifayab edecek''
Ama asıl ikincisi...
'' Sarkilar seni soyler; dillerde nagme adin
Ask gibi, sevda gibi huysuz ve tatli kadin
En guzel gunlerini demek bensiz yasadin
Ask gibi, sevda gibi huysuz ve tatli kadin'
İşte bu huysuz ve tatlı kadın Afife Jaledir aşkı ise büyük üstatselahattin Pınar bu iki şarkı Afifeyi mest eder 1929 da evlenirler. Mutludurlar ama mutluluk uzun sürmez eroin Afifeyi yiyip bitirmektedir. Tiyatrosuzluğun acısı nı eroinle kapatmaya çalışır. Pınar a yalvarır terket beni diye ama Pınar onu bırakmaz taki 1935 yılına kadar zorla ayrılırlar Ayrılık besteside vardır...
'' nereden sevdim o zalim kadini
bana zehir etti hayatin tadini
soylemem sormayin asla adini
bana zehir etti hayatin tadini''
Sonra sonrası Bakırköy Akıl hastahanesi ve 39 yaşında bir deri bir kemik 24 Temmuz1941 yılında vefat. Vefatı haber bile olmaz gazetelerde sanat camiasında sadece dört kişi vardır onlarda tabut taşımak için. Sonra mezarıda kaybolur . Bir Selahattin Pınar 1960 yılında ölene kadar unutmaz aşkını...
Bittimi hayır Efsane olur. Bir anda efsane olur Yaşarken göremediği saygıyı ölümünden seneler sonra kazanır. Adına ödül konulur . O kadınlara Tiyatroyu açan bir Efsane Türk kadınıdır.
'' "Beni acıyarak değil, düşünerek severek, kucaklayarak hatırlayın. Tiyatro varsa ben varım...'' der...
Ee kadınlarımız hadi sahip çıkın....
Şimdilik Hadi bana Eyvallah....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sayın commodore1tr ; siz şunuda anlatsanıza...
30 Mayıs'ta, M.S.'nin eve gelmemesi üzerine ailesi jandarmaya başvurdu. Yapılan araştırmada, M.S. bir inşaatta bulunurken, her ikisi de boyacı olan A.O.K. ve M.D.'nin, kadına burada tecavüz ettikleri iddia edildi. Bunun üzerine Bayat AKP İlçe Başkan Yardımcısı, evli ve 3 çocuk babası 39 yaşındaki A.O.K. ile İlçe Sekreteri evli ve 2 çocuk babası 36 yaşındaki M.D., gözaltına alındı. A.O.K. ve M.D., sorgularının ardından çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklanarak Afyonkarahisar Kapalı Cezaevi'ne gönderildi.
Bayat AKP eski İlçe Başkanı Emin Yener, bu 2 kişinin halen AKP İlçe Yönetimi'nde olduğunu doğruladı. Yener, “Bu olay iftiradır. O kadın sokaklarda gezen, akli dengesi yerinde olmayan biridir. Bizim arkadaşlarımız bu tiynette değildir. Zaten olsalar partimizde yer almazlardı. İftiraya kurban gittiler” dedi.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
HTML Kodu:
Yazılan onca şey arasında çöldeki vaha gibi geliyorsunuz inanın çoğu zaman.
Teşekkür ederim,
de keşke iklim çölleşme için bu kadar müsait olmasa diyorum.
Velhasıl vahalarda çok da mucizevi imkanlar sunmazlar üstelik,,, birkaç ağaç gölgesi, bir de SU!!!
Bu dünyanın kaçta kaçı su idi?? kim içti? içti de geri dönüşüm trafiğine kim mani oldu? hani buhar, hani ter, hatta hani idrar??? nereye gitti? Renk scalasında 'yeşil ve mavi' hem tek başlarına, hem de birlikte iken ne çok becerikliler ne çok üretkenler değil mi? Ve de ne çok hassaslar.
Oysa yeşil ve mavi'yi örtmeye, yahut bambaşka ve kopkoyu karanlık renklere maske etmeye kalktığımızda,,, bir bakarız ki önce yeşili kaybetmişiz, yeşil giderken maviyi sırtına atmış götürmüş,,, artık elimizdeki sarılarımız da kimsesiz, üstelik bundan sonra,,, yeni bir sarımız hiç olmayacak((, turuncumuz, lilamız, pembemiz, al'ımız olsa dahi, mor'umuz olmayacak!!! En, en, en vahimi;
hani nerde gözümüzün gördüğü 'beyaz, bembeyaz' ışık!!!
Velhasıl ÇÖLLEŞMEYE HAYIR:)
Benim beynimin garip bir düşünme öğretisi vardır. Kim öğretti ise??? Durmadan 'çağrıştırır' bir konu, diğerini, diğeri ötekini,,,
teşekkür edeyim dedim, iş renklere geldi,,, renklerden bahsederken de; açıkçası 'yeşil' yazdım, hatrıma hem sırtını ufkun mavisine dayamış uzun upuzun yemyeşil kırsal, hem de ne alakaysa tuhaf tuhaf literatürel kavramlar geldi??? Şimdi düşünmek lazım, hangisi daha yeşil?? illa yeşil?? hani yeşil olmaz ise olmayacak olan hangisi?? düşünüp bulmak lazım, hangisi olmazsa olmaz'dır 'yeşil'in nazarında,,, bulmak lazım... Zira biri ne kadar can katarsa katsın yeşil'in özüne,,, hani diğeri yok mu diğeri iklim bozan, renk küstüren, çölleştiren,,, yeşertmeyen! :(
Neyse ben susayım, biraz da renkler konuşsun;)
Bu forum ile alakası yok ise de;) eh renk, desen olsun,,
Bir gri kıvrım içinde, nedensiz
Eflatun bir sis bulutu tattım belli belirsiz,
Çok ağaçlı bir orman gibi
Bilge ve gizemli
Sırrına ermek için Eflatun olmalı.
İçinde zaman zaman lacivert
Mora boyar, zora koyar eflatunu..
Eflatunu açtım.
Bir gri kıvrım içinde, nedensiz
Lacivert derinlikler buldum okyanus misali sessiz
Maviden daha yakın, daha zor ve sıcak
Bazen nar ağacı, bazen dar.
Okyanus dibinde gizli bir dünyada saklı sevgi
Derinden bir kaç damla olsa da nasibim
Lacivertten, önce yetinmeyi öğrendim.
Laciverti açtım.
Bir gri kıvrım içinde, nedensiz
Mavi enginler gördüm uçsuz bucaksız
Uzağın rengi mavi kadar sonsuz
Buzulun rengi gibi soğuk
Ve bir mavi çam kadar asil gökyüzüne doğru
Gözümü kamaştırdı mavinin güzelliği ve ihtişamı
İçimi acıttı ulaşılmazlığı
Maviyi açtım
Bir gri kıvrım içinde, nedensiz
Kızıl bir kor yakaladım henüz külsüz
Uzak zamanlardan sıcak çarpıcı ve yakıcı
Grubunda Ankara'nın
Daha bir kızıla yandı
Kırmızı yapraklı Japon elmaları
Kırmızıyı açtım
Bir gri kıvrım içinde, nedensiz
Turuncu muzip bir gülümseme gördüm eşsiz
Siyah beyaz bir resmin içinden göz kırptı
Taze portakal kokulu
Bilmem başında estimi hiç kavak yeli
Ben portakal ağaçlarının meltemini gördüm yalnız
Güzel saçlarını taradı geçti.
Turuncuyu açtım
Nedensizler bitti
Son gri kıvrım içinden çıktı nasılı
Işığın rengi sarı
Bütün renklerden daha sıcak ve parlak
Daha bilge ve yakın
Ve aslında en derinde
Korkularını, hüzünlerini
İncinmişliklerini zayıflıklarını
Yani en insanca yanlarını
Saklamış bunca renge
Bin maskeye bin matruşka bebeğe
En sıcak
En yakın ve parlak
En içerde
Gizlenmiş en küçük bebek
Yani sarı çekirdek
Gri aklın ve zekanın rengi
_________
Yıldız Yıldız,(02/02/2004)
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Kadını sadece belirtilen şey kullanmıyor. Şu an Dünyada bir çok şeyde kadın sömürüsü yapılıyor. Aslında bu "kadın"a yapılan en büyük hakarettir. Filmlerde, Müziklerde şu an hep var bu. Kadınla fethedilmeye çalışılıyor herkes. Bir fitne oldu bu. Dediğim gibi kadın erkek eşitliğinden bahsediliyorsa kadınlara saygı duyulduğundan bahsediliyorsa bunlar hep palavra. Resmen dünya "kadın"ı sömürüyor.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Parti tercihine göre örtünme biçimi değişiyor
Araştırma, siyasi tercihlerle örtünme ve örtünme biçimleri arasındaki ilişkiyi de çok net şekilde ortaya koyuyor. Özellikle türbanla ilgili veriler dikkat çekici.
AKP seçmeninin başını örtmeyenleri yalnızca yüzde 14 iken CHP seçmeni arasında başını örtmeyenler yüzde 59.3, MHP seçmenleri arasında yüzde 32.4 oranında çıktı. Başörtüsü kullananlar ise AKP seçmenleri arasında yüzde 58.9, CHP seçmenleri arasında yüzde 31.6, MHP seçmenleri arasında yüzde 41.8 oranında.
Türban kullananlar AKP seçmenleri arasında yüzde 21.3, CHP seçmenleri arasında yüzde 2.7, MHP seçmenleri arasında yüzde 11.7 oranındadır. Çarşaf, peçe kullananlar ise SP seçmenleri arasında yüzde 6.7, AKP seçmenleri arasında yüzde 1.7 oranındadır.
AKP başını örtenlerden ortalaması üzerinde oy alırken, CHP örtmeyenlerden ortalaması üzerinde oy almaktadır. Başını örtenler arasında AKP seçmeni yüzde 62.3, CHP seçmeni yüzde 9.4 iken; türban kullananlar arasında AKP seçmeni yüzde 72, CHP seçmeni yüzde 2.6 çıkıyor.
Başörtüsü kullananlar ağırlıklı olarak AKP seçmeni iken, türban kullananların öncelikli partilerinin AKP ve SP olduğu görülüyor.
http://www.milliyet.com.tr/2007/12/03/guncel/agun.html
Tüm araştırma için;
http://www.milliyet.com.tr/2007/12/0...l/axgun01.html
http://www.milliyet.com.tr/2007/12/05/guncel/agun.html
http://
www.milliyet.com.tr/2007/12/06/guncel/agun.html
http://www.milliyet.com.tr/2007/12/04/yazar/asik.html
http://www.milliyet.com.tr/2007/12/08/guncel/agun.html
http://www.milliyet.com.tr/2007/12/09/guncel/agun.html
Yorumlar;
http://www.milliyet.com.tr/2007/12/05/yazar/pulur.html
http://www.milliyet.com.tr/2007/12/05/yazar/bila.html
http://www.milliyet.com.tr/2007/12/04/yazar/asik.html
http://www.milliyet.com.tr/2007/12/0...r/zbirand.html
http://yenisafak.com.tr/yazdir/?t=07...27&y=fehmikoru
http://www.milliyet.com.tr/2007/12/09/yazar/gursel.html
http://www.milliyet.com.tr/2007/12/10/yazar/akyol.html
http://www.milliyet.com.tr/2007/12/11/yazar/akyol.html
http://www.milliyet.com.tr/2007/12/0...emelkuran.html
http://www.ilkhavadis.net/haberler/40777
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Bir şarkıyla bitirmişim giderken o zaman ilgisizde olsa bir şarkı anısıyla başlayalım.
TRT İstanbul radyosu Harbiye'de dir. Ne işim varsa bir gün gitmiştim. Daha doğrusu bir arkadaşın sınavı vardı bende bakayım ne var diye gittim. Oradakilere müzik hakkında ki dahiyane fikirlerimi söylemezsem ayıp olurdu :)
Tanıdık gibi gelen birisinin odasında oturup konuşurken ben müthiş müzik bilgimi döktürüyordum...
Ne kadar güzel bir ney....
O ney değil sipsi delikanlı...
Pardon pardon neye benziyorda....
Ama zu zurnada hoşmuş...
Devirmeseniz! O da zurna değil obua....
Bu çok özel yapım bir saz sanırım....
Ben size bir dergi vereyim orada resimler var bakarsınız o saz değil Tambur...
Diğer aletler hakkında da fikrimi belirteceğim ama adamla anlaşamıyoruz ki... Ne bilgisiz se herdediğime başka birşey diyor... Benimde canım sıkılıyor gitgide... Neyse ben durumu toparlayayım derken çam üstüne çam deviriyorum. Zaten bir kere başladımı saçmalama durdurayım dedikçe daha beter olur. Adam durduk yere sorulacak en salak sorulardan birisini soruyorum.
Siz burada mı çalışıyorsunuz ?
Aslında bu sorunun mantıklı bir yanı yok adamın odasında sorulacak sorumu bu . Deseki yok ben hırsızım soymaya girdim siz geldiniz bende çaktırmıyorum diyecek lafım yok... Ama adam kibar ...
Evet
Ne iş yapıyorsunuz ?
Radyo konserlerini ayarlıyorum.Metin yazarlığı ve içerik sağlıyorum. Danışmanlık yapıyorum...
İlginç sanki ben sizi bir yerde gördüm !! Bestekar sanmıştım...
Bir ikide bestem vardır....
Öyle mi ne güzel bildiğimiz var mı acaba ?
Bir çok varda siz Hiç bir şeyde gözüm yoku bilirsiniz....
O an yerimden zıplayabilirdim. Karşımda duran gerçekten bir bestekardı ve ben o ana kadar sadece saçmalamıştım som bir toparlama gayreti ile....
O muhteşem bir aşk anlatımı ne kadar sevmiş olmalısınızda böyle sözcükler dökülmüş ne güzel büyük bir aşkmış dedim...
Baktı bu sefer cidden gülmeye başladı. Ben şaşırdım.
Evet çok büyük bir aşktı delikanlı çok büyük... Kıştı kar yağıyordu. Elektrikler kesilmişti ve evde gaz yağı yoktu o yüzden buz gibiydi. Benim gaz yağı aşkım depreşti ona yazdım... O şarkı gaz yağınadır....
Buyurun size büyük aşk gaz yağı şarkısı.....
Hiçbir şeyde gözüm yok
Sen yanımda ol yeter
Kapkaranlık odama
Mehtap gibi dol yeter
Sızlayan her yerimin
Şu çileli serimin
Sahipsiz dertlerimin
Çaresini bul yeter
Yağmur vururken cama
Dalarken gece gama
Özleyen kollarıma
Usulca sokul yeter
Büyük üstat Fethi Karamahmutoğlu... Sanırım Öbür taraftan cennetten baktı ve anılmak istedi. Yoksa bu forumda bunun ne işi vardı ???
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
AAsıl konunun merkezinde kadın durduğu için konuya girişi resmen şarkıyla yapayım. Geçmişten buyana gelen kadına verilen aşka verilen değer ne işse...
Abdül Hak Hamit Fatma hanımla evlidir. Amma hayat bu Fatma hanım hakkın Rahmetine kavuşur. Amma Abdülhak Hamit harab ve bitap düşer Hayat zindan olur ona Ah Fatma vah Fatma... Mezarının başında 1886 yıllarına doğru şiiri yazar...
"eyvah ne yer ne yar kaldı
gönlüm dolu ah u zar kaldı
şimdi buradaydı gitti elden
gitti ebede gelip ezelden
ben gittim o haksar kaldı
bir köşede tarumar kaldı
baki o enisi dilden eyvah
beyrut'ta bir mezar kaldı
bildir bana nerde nerde ya rab
kim attı beni bu derde ya rab
nerde arayayım o dilrübayı
kimden sorayım bi-nevayı
derlerki unut o aşnayı
gitti tutarak reh-i bekayı
sığsın mı hayale bu hakikat
görsün mü gözüm bu macerayı?
süratle nasıl da değişti halim
almaz bunu havsalam hayalim.
çık fatıma! lahteden kıyam et
yanımdaki haline devam et
ketn etme bu razı söyle bir söz
ben isterim ah öyle bir söz
güller gibi meyl-i ibtisam et
dağı dile çare bul meram et
bir tatlı bakışla bir gülüşle
eyyamı hayatımı temam et
makber mi nedir şu gördüğüm yer
ya böyle reva mı ey cay-ı dilber"
Derlerki bu adam ölecek mezarlıkta... Sonra hemen şarkısı gelir tabiiki..
her yer karanlık pür nur o mevki
mağrip mi yoksa makber mi ya rab
ya habgah-ı dilber mi ya rab
rüya değil bu, ayniyle vaki
kabri çiçekten bir türbe olmuş
dönmüş o türbe bir haclegahe
bir haclegahe dönmüşse türben
aç koynunu aç maşukanım ben"
Sonra üstünden çok çok çok çok çok zaman geçer. Tam iki hafta sonra Abdülhak 17 lik bir kızla evleni verir. Bizede bu şarkısı kalır...
İşin komiği bu şarkıyı söyleyen çok meşhur kişiler olmasına karşın şarkı Hamiyet Yüceses le özleşmiştir... Hamiyet Yüceses ise kocasını Dumlupınar da kaybetmiş ve yasını ömrü boyunca tutmuştur... İşte böyle garip bir ikilem vardır burada diyeyim şarkı konusundan kendi konuma döneyim ....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sayın milo; bazı kendini bilmez kişilerden ve hürriyet-milliyet gazetelerinden alıntı yapmışsınız ve bu alıntılarda Peygamberlerle ve Evliyalarla alay ediliyor. Bu alıntıları buraya yazmanız hoş olmadığı gibi yine aynı fikirleri destekleyerek sizin de alay etmeniz çirkin olmuş.
AKP nin dini alet etmesi beni de rahatsız ediyor. Ben de bir AKP karşıtıyım ama bir kaç cahil insanın İslam dini hakkında ki yorumlarına değer vermemek gerekiyor. Bahsettiğiniz isimler dini temsil edemezler.
Lütfen insanların inançlarına saygılı olalım.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
erdem53 rumuzlu üyeden alıntı
Sayın milo; bazı kendini bilmez kişilerden ve hürriyet-milliyet gazetelerinden alıntı yapmışsınız ve bu alıntılarda Peygamberlerle ve Evliyalarla alay ediliyor. Bu alıntıları buraya yazmanız hoş olmadığı gibi yine aynı fikirleri destekleyerek sizin de alay etmeniz çirkin olmuş.
AKP nin dini alet etmesi beni de rahatsız ediyor. Ben de bir AKP karşıtıyım ama bir kaç cahil insanın İslam dini hakkında ki yorumlarına değer vermemek gerekiyor. Bahsettiğiniz isimler dini temsil edemezler.
Lütfen insanların inançlarına saygılı olalım.
Önce siz bana karşı saygısızlık yapmayın. Zülfüyare her dokunuşta siz ve sizin gibilerin ( İslam' a hakaret, siz müslüman değilmisiniz gibi DÜZ MANTIK ESERİ) aynı basmakalıp savunma ve suçlamalarınızdan artık ikrah gelmiş durumda. Nerede neyi yazacağımı nereden kimden ne alıntı yapacağımı size soracak değilim.
Ülkemi İNANÇLI-İNANÇSIZ nitelemesiyle tam ortasından ikiye yaran eylemler, söylemler, uygulamalar, okullar vs. gündeme geldikçe pire için yorgan yakasım geliyor. Bir kez daha tekrarlayım, sizin allahınız benim Allahım değil, sizin kitabınız benim Kitabım değil, sizin peygamberiniz benim Peygamberim değil artık. Siz Allah'a şirk koşan, bağnazlığın, yobazlığın yolunda şahsi ve cemaat menfaatleri peşinde koşarken, alnınız secdedeyken dahi günah işlemeye devam ederken,insanları bir torba kömür, 3 kilo bulgura mahkum ederken, İslamın içini, özünü safsata ve hurafelerinizle boşatırken, İslamı ticaretinize araç kılarken, anamızdan atamızdan aldığımız İNANCI katmerliyorsunuz, tıpkı Dedem Korkut' un Tepegöz destanı gibi.
Buyrun okuyun...
Alıntı:
BASATIN TEPEGÖZÜ ÖLDÜRDÜĞÜ DESTANI BEYAN EDER HANIM HEY
MEĞER hanım bir gün Oğuz otururken üstüne düşman geldi.
Gece içinde ürktü göçtü. Kaçıp giderken Aruz Koca'nın oğlancığı düşmüş. Bir
aslan bulup götürmüş, beslemiş.
Oğuz yine zamanla gelip yurduna kondu. Oğuz Han’ın at çobanı gelip haber
getirdi, der: Hanım sazdan bir aslan çıkıyor, at vuruyor, sallana sallana
yürüyüşü adam gibi, at basarak kan sömürüyor. Aruz der: Hanım, ürktüğümüz zaman
düşen benim oğlancığımdır belki dedi.
Beyler bindiler, aslan yatağı üzerine geldiler. Aslanı kaldırıp oğlanı tuttular.
Aruz oğlanı alıp evine getirdi. Şenlik yaptılar, yeme içme oldu.
Amma oğlanı ne kadar getirdilerse durmadı, geri aslan yatağına vardı. Tekrar
tutup getirdiler. Dedem Korkut geldi, der: Oğlanım sen insansın, hayvanla
arkadaş olma, gel güzel ata bin, güzel yiğitlerle at sür, at koştur dedi. Büyük
kardeşinin adı Kıyan Selçuk'tur, senin adın Başat olsun, adını ben verdim,
yaşını Allah versin dedi.
Oğuz bir gün yaylaya göçtü. Aruz'un bir çobanı var idi. Adına Konur Koca Sarı
Çoban derlerdî. Oğuz'un önünce bundan evvel kimse göçmezdi. Uzun Pınar denmekle
meşhur bir pınar var idi. O pınara periler konmuştu. Ansızın koyun ürktü. Çoban
erkeçe kızdı, ileri vardı. Gördü ki peri kızları kanat kanada bağlamışlar,
uçuyorlar. Çoban, keçesini üzerine attı, peri kızının birini tuttu. Tamah edip
derhal temasta bulundu. Koyun ürkmeğe başladı. Çoban koyunun önüne koştu. Peri
kızı kanat vurup uçtu, der: Çoban yıl tamam olunca, bende emanetin var, gel al
dedi. Amma Oğuz'un başına felaket getirdin dedi. Çobanın içine korku düştü.
Amma, kızın derdinden, benzi sarardı.
Zamanla Oğuz yine yaylaya göçtü. Çoban gene bu pınara geldi. Gene koyun ürktü.
Çoban ileri vardı. Gördü ki bir kütle yatıyor, parıl parıl parlıyor. Peri kızı
geldi, der: Çoban emanetini gel al, amma Oğuz'un başına felaket getirdin dedi.
Çoban bu kütleyi görünce dehşete düştü. Geri döndü, sapan taşına tuttu. Vurdukça
büyüdü. Çoban kütleyi bıraktı kaçtı. Koyun ardına düştü.
Meğer o sırada Bayındır Han beylerle gezinti için ata binmişlerdi. Bu pınarın
üzerine geldiler. Gördüler ki bir alamet şey yatıyor, başı kıçı belirsiz.
Etrafına toplandılar. İndi bir yiğit bunu tepti. Teptikçe büyüdü. Bir kaç yiğit
daha indiler teptiler. Teptiklerince büyüdü. Aruz Koca da inip tekmeledi.
Mahmuzu dokundu, bu kütle yarıldı. İçinden bir oğlan çıktı, gövdesi adam,
tepesinde bir gözü var. Aruz aldı bu oğlanı eteğine sardı. Der: Hanım bunu bana
verin, oğlum Başat ile besleyeyim dedi. Bayındır Han senin olsun dedi.
Aruz Tepegözü aldı evine getirdi. Buyurdu, bir dadı geldi. Memesini ağzına
verdi. Bîr emdi, olanca sütünü aldı. İki emdi kanını aldı, üç emdi canını aldı.
Bir kaç dadı getirdiler, helak etti. Gördüler olmuyor, sütle besleyelim dediler.
Günde bir kazan süt yetmiyordu. Beslediler büyüdü, gezer oldu, oğlancıklar ile
oynar oldu. Oğlancıkların kiminin burnunu, kiminin kulağını yemeğe
başladı. Hasılı, halkın bunun yüzünden çok canı yandı, aciz kaldılar.
Aruza şikayet edip ağlaştılar. Aruz Tepegözü dövdü, sövdü, men etti, o
dinlemedi. Nihayet evinden kovdu.
Tepegözsün peri anası gelip oğlunun parmağına bir yüzük geçirdi, oğul sana ok
batmasın, tenini kılıç kesmesin dedi. Tepegöz Oğuz’dan çıktı, bir yüce dağ
vardı. Yol kesti, adam aldı, büyük harami oldu. Üzerine bir kaç adam
gönderdiler, ok attılar batmadı, kılıç vurdular kesmedi, mızrak sapladılar
işlemedi. Çoban çoluk kalmadı hep yedi. Oğuz'dan dahi adam yemeğe başladı.
Oğuz toplanıp üzerine vardı. Tepegöz görüp kızdı, bir ağacı yerinden kopardı,
atıp elli altmış adam helak eyledi. Alplar başı Kazan'a darbe vurdu. dünya basma
dar oldu. Kazan'ın kardeşi Karo Göne Tepegöz'ün elinde perişan oldu. Düzen oğlu
Alp Rüstem şehit oldu. Uşun Koca oğlu gibi pehlivan elinde şehit oldu. Zayıf
canından iki kardeşi Tepegöz'ün elinde helak oldu. Demir giyimli Mamak elinde
helak oldu. Bıyığı kanlı Bügdüz Emen, elinde perişan oldu. Ak sakallı Aruz
Koca'ya kan kusturdu. Oğlu Kıyan Selçuk'un ödü patladı. Oğuz Tepegöz'e kar
etmedi, ürktü kaçtı. Tepegöz çevirip önünü kesti. Oğuz'u bırakmadı, geri yerine
kondurdu. Velhasıl Oğuz yedi kerre ürktü, Tepegöz önünü kesip yedi kerre yerine
getirdi. Oğuz Tepegöz'ün elinde tam perişan oldu.
Vardılar Dede Korkut'u çağırdılar, onunla konuştular, gelin kesim keselim
dediler.
Dedem Korkut'u Tepegöz'e gönderdiler. Geldi selam verdi, der: Oğul Tepegöz, Oğuz
elinde perişan oldu, bunaldı, ayağının toprağına beni attılar, sana haraç
verelim, derler dedi. Tepegöz der: Günde altmış adam verin yemeğe dedi. Dede
Korkut der: Bu şekilde sen adam bırakmaz tüketirsin dedi, amma günde iki adam
île beş yüz koyun verelim dedi. Dede Korkut böyle söyleyince Tepegöz der: Pekala
öyle olsun, evet hem bana iki adam verin yemeğimi benim pişirsin, ben yiyeyim
dedi.
Dede Korkut döndü, Oğuz'a geldi. Der: Yünlü Koca ile Yapağılı Koca'yı Tepegöz'e
verin yemeğini pişirsin dedi ve hem günde iki adam ile beş yüz koyun istedi
dedi. Bunlar da razı oldu.
Dört oğlu olan birini verdi, üçü kaldı Üç olan birini verip
ikisi kaldı. Kapak Kan derler bir adam var idi. İki oğlu var idi. Bir
oğlunu verip biri kalmıştı. Tekrar sıra dönüp dolaşıp ona gelmişti.
Anası feryat edip ağladı, figan etti. Meğer hanım, Aruz oğlu Basat
gazaya gitmişti, o sırada geldi. Yaşlı kadıncağız der: Basat şimdi
akından geldi, varayım, belki bana bir esir verir, oğlancığımı
kurtarırım dedi.
Basat altınlı gölgeliğini dikip otururken gördüler ki bir hatun
kişi geliyor. Geldi içeri Basat'a girdi selam verdi, ağladı, der:
Avucuna sığmayan karaçalı oğlu
İri teke boynuzundan katı yaylı
İç Oğuzda Dış Oğuzda adı belli
Aruz oğlu hanım Başat bana medet
dedi. Basat der: Ne istiyorsun? Yaşlı kadıncağız der: Yalancı dünya yüzünde bir
er ortaya çıktı, otlağında Oğuz elini kondurmadı, kara çelik öz kılıçlar
kesilecek kılını kesmedi, kargı mızrak oynatanlar saplayamadı, kayın oku atanlar
kar etmedi, alplar başı Kazan'a bir darbe vurdu, kardeşi Kara Cöne elinde
perişan oldu, bıyığı kanlı Bügdüz Emen elinde perişan oldu, ak sakallı baban
Aruz'a kan kusturdu, meydan üzerinde kardeşin Kıyan Selçuk ödü patladı can
verdi, kudretli Oğuz beylerinin de kimisini perişan edip kimisini şehit eyledi,
yedi defa Oğuz'u yerinden sürdü, haraç dedi kesti, günde iki adam beş yüz koyun
istedi. Yünlü Koca ile Yapağılı Koca'yı ona hizmetkar verdiler, dört oğlu olan
birini verdi, üçü olan birini verdi, ikisi olan birini verdi, iki oğlancığım var
idi, birini verdim biri kaldı, döndü sıra tekrar bana geldi, onu da istiyorlar,
hanım bana medet dedi. Basanın karanlıklı gözleri yaşla doldu. Kardeşi için
söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
Der:
Kenar yerde dikilmiş otağlarını
O zalim yıktırdı demek kardeş
Koşucu olan atlarını tavlasından
O zalim seçtirdi demek kardeş
Cins cins develerini katarından
O zalim ayırdı demek kardeş
Şöleninde kestiğin koyununu
O zalim kesti demek kardeş
Güvencimle getirdiğim gelinciğini
O zalim senden ayırdı demek kardeş
Ak sakallı babamı oğul diye ağlattın demek kardeş
Akçe yüzlü anamı sızlattın demek kardeş
Karşı yatan kara dağımın yükseği kardeş
Akıntılı güzel suyumun taşkını kardeş
Güçlü belimin kuvveti kardeş
Karanlıklı gözlerimin aydını kardeş
Kardeşimden ayrıldım
diye çok ağladı, feryat figan kıldı.
O hatun kişiye bir esir verdi, var oğlunu kurtar dedi. Hatun aldı, oğlunun
yerine verdi. Hem oğlun geldi diye Aruz'a müjdeledi. Aruz sevindi, kudretli Oğuz
beyleri ile Basata karşı geldi. Basat babasının elini öptü, ağlaştılar
bağrıştılar. Anasının evine geldi. Anası karşı geldi, oğlancığını bağrına bastı.
Basat anasının elini öptü, görüştüler ağlaştılar. Oğuz beyleri toplandı. Yemeler
içmeler oldu.
Basat der: Beyler kardeş uğruna Tepegöz île buluşacağım, ne buyurursunuz dedi.
Kazan Bey burada söylemiş, görelim hanım nasıl söylemiş:
Kara ejderha oldu Tepegöz
Gök yüzünde çevirdim yenemedim Basat
Kara kaplan oldu Tepegöz
Kara kara dağlarda çevirdim yenemedim Basat
Kükremiş aslan oldu Tepegöz
Kalın sazlarda çevirdim yenemedim Basat
Er olsan bey olsan da bre
Ben Kazan gibi olmayasın Basat
dedi.
Ak sakallı babam ağlatma
Ak bürçekli ananı sızlatma
Basat der: Elbette varırım. Kazan der: Sen bilirsin. Babası ağladı, der: Oğul
ocağımı sahipsiz koyma, kerem eyle, varma dedi. Baaat der: Yok ak sakallı aziz
baba varırım dedi, dinlemedi. Okluğundan bir tutam ok çıkardı beline soktu,
kılıcını omzundan çaprazlama kuşandı, yayını koluna taktı, eteklerini kıvırdı,
babasının anasının elini öptü, helalleşti, hoşça kalın dedi.
Tepegözün bulunduğu Salahana Koyasına geldi. Gördü Tepegöz güneşe karşı yatıyor.
Çekti belinden bir oç çıkardı. Tepegöz'ün sırtına bir ok vurdu. Ok geçmedi,
parçalandı. Bir daha attı. O da parça parça oldu. Tepegöz ihtiyarlara dedi: Bu
yerin sineği bizi usandırdı dedi. Basat bir daha attı. O da parçalandı. Bir
parçası Tepegöz'ün önüne düştü. Tepegöz sıçradı baktı. Basat'ı gördü, elini
yarıldı, yedi yerden kapı açıldı. Birinden dışarı çıktı. Tepegöz künbede elini
soktu, öyle kaçtı ki künbet altüst oldu. Tepegöz der: Oğlan kurtuldun mu? Basat
der: Tanrım kurtardı dedi. Tepegöz der: Sana ölüm yokmuş, şu mağarayı gördün mü?
Basat der: Gördüm. Der: Orda iki kılıç var, biri kınlı biri kınsız, o kınsız
keser benim basımı, var getir, benim basımı keş dedi.
Basat mağara kapısına vardı. Gördü bir kınsız kılıç durmaz iner çıkar.
Basat der: Ben buna hemen tedbirsizce yapışmayayım deyip kendi kılıcını çıkardı
tuttu, iki parçaya böldü. Vardı bir ağaç getirdi kılıca tuttu, onu da iki parça
eyledi. Sonra yayını eline aldı, ok ile o kılıcın asıldığı zinciri vurdu. Kılıç
yere düştü gömüldü. Kendi kılıcını kınına soktu. Sapından o kılıcı sımsıkı
tuttu. Geldi, der: Bre Tepegöz nicesin dedi. Tepegöz der: Bre oğlan daha ölmedin
mi? Basat der: Tanrım kurtardı. Tepegöz der: Sana ölüm yokmuş dedi. Çağırıp
Tepegöz söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Gözüm gözüm yalnız gözüm
Sen yalnız göz ile
Ben Oğuzu kırıp geçirmiştim
Ela gözden ayırdın yiğit beni
Tatlı candan ayırsın Kadir seni
Öyle ki ben çekerim göz acısını
Hiç bir yiğide vermesin kadir Tanrı göz acısını
dedi. Tepegöz gene der:
Memleketten doğum yerinden yiğit yerin neresidir
Karanlık gece içinde yolu kaybetsen ümidin nedir
Büyük sancak tutan hanınız kim
Savaş günü önden at tepen alpınız kim
Ak sakallı babanın adı nedir
Alp erenin erden adını saklaması ayıp olur
Adın nedir yiğit söyle bana
dedi. Basat Tepegözce söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
Memleketten doğum yerinden yerim güney
Karanlık gece içinde yolu kaybetsem ümidim Allah Tek.
Büyük sancak tutan hanımız Bayındır Han
Savaş günü önden at tepen alpımız Ulaş oğlu Salur Kazan
Babamın adını sorar olsan koca ağaç
Anamın adını dersen kükremiş aslan
Benim adımı sorarsan Aruz oğlu Basattır
dedi. Tepegöz der: Şimdi kardeşiz, kıyma bana dedi.
Basat der:
Bre kavat ak sakallı babamı ağlatmışsın
İhtiyarcık ak bürçekli anamı sızlatmışsın
Kardeşim Kıyanı öldürmüşsün
Akça yüzlü yengemi dul eylemişsin
Ela gözlü bebeklerini öksüz koymuşsun
Bırakır mıyım seni
Kara çelik öz kılıcımı çekmeyince
Tepeli börklü başını kesmeyince
Alca kanını yer yüzüne dökmeyince
Kardeşim Kayanın kanını almayınca
Bırakmam
dedi. Tepegöz de burada söylemiş, der:
Kalkıp yerimden doğrulayım derdim
Kudretli Oğuz beyleriyle ahdimi bozayım derdim
Yeniden doğanını öldüreyim derdim
Bir defa adam etine doyayım derdim
Kudretli Oğuz beyleri üzerime toplanıp gelsin derdim
Kaçıp Salahana Kayasına gireyim derdim
Ağır mancınığı taşla atayım derdim
İnip taş başıma düşerek öleyim derdim
Ela gözden ayırdın yiğit beni
Tatlı candan ayırsın Kadir seni
dedi. Tepegöz bir daha söylemiş der:
Ak sakallı yaşlıları çok ağlatmışım
Ak sakalının bedduası tutmuş olacak gözüm seni
Ak bürçekli ihtiyarcıkları çok ağlatmışım
Gözünün yaşı tutmuş olacak gözüm seni
Bıyıcığı kararmış yiğitcikleri çok yemişim
Yiğitlikleri tutmuş olacak gözüm seni
Elceğizi kınalı kızcağızları çok yemişim
Bedduaları tutmuş olacak gözüm seni
Öyle ki çekerim ben göz acısını
Hiç bir yiğide vermesin kadir Tanrı göz acısını
Gözüm gözüm ey gözüm yalnız gözüm
dedi. Basat kızıp yerinden kalkıverdi. Erkek deve gibi Tepegöz'ü dizi üzerine
çökertti. Tepegöz'ün kendi kılıcı ile boynunu vurdu. Deldi, yay kirişini taktı.
Sürüye sürüye mağara kapısına geldi. Yünlü Koca ile Yapağılı Koca'yı Oğuz'a
müjdeci gönderdi.
Ak boz atlara binerek koşturdular. Kudretli Oğuz ellerine haber geldi. At ağızlı
Aruz Koca evine dört nala geldi, anasına Basat'ın sevinç haberini verdi,müjde,
oğlun Tepegöz'ü tepeledi dedi.
Kudretli Oğuz beyleri yetiştiler. Salahana Kayasına geldiler. Tepegöz'ün başını
ortaya getirdiler. Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı, gazi erenlerin
başına ne geldiğini söyleyi verdi Hem Basat'a dua verdi:
Kara dağa seslendiğinde cevap versin
Kanlı kanlı sulardan geçit versin
dedi. Erlikle kardeşinin kanını aldın, kudretli Oğuz beylerini yükten kurtardın,
kadir Allah yüzünü ak etsin Basat dedi.
Ölürn vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Günahınızı adı güzel Muhammed
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Bu işi gerçekten anlayamıyorum ülkemiz ne hallerde..
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Herşey 19 yaşındaki Kirsten adlı bir genç kızın Amstetten’de hastaneye kaldırılması ile başlamıştı. Hastaane yetkilileri kızın durumundan şüphelenmiş ailesine ulaşamamış. Kızın hiç güneş yüzü görmediği kapalı bir ortamda kaldığı anlaşılmıştı. Doktorlar polise başvurdu. Polis yaptığı araştırma sonrası kızın annesi sandıkları kişiye ulaştı. Rosemarie'nin hiç birşeyden haberi olmaması kızı tanımaması üzerine şaşıran polis araştırmayı derinleştirince ortaya korkunç bir gerçek çıktı.
Rosemarie'nin öz kızı Elisabeth 18 yaşında eevden kaçmış bir tarikata katılmıştı. Anne öyle diyordu ama gerçek kızın evden kaçmadığı 24 yıl boyunca evin mahzeninde kapalı kaldığı ve öz babasının tecavüzüne defalarca uğradığıydı. Baba emekli elektrikçi Josef Fritzl müthiş bir plan yapmıştı. Kızı adına mektup yazmış sonra kızını bir barda sarhoş edip uyuşturucu vererek bayıltıp evin bodrumunda hazırladığı gizli sığınağa kapatmıştı. Anne mejtubu okuyunca çok üzülmüş ama yıllar geçtikçe duruma alışmış kabullenmişti taki olay ortaya çıkana kadar.
Sapık baba 24 yıl boyunca öz kızına tecavüz etmiş ve öz kızından yedi çocuk sahibi olmuştu. Çocuklardan birisinin doğumdan sonra ölmesi üzerine baba hiç çekinmeden çocuğu evin arka bahçesinde yaktığı da ortaya çıkmıştı. Baba suçunu itiraf etmişti ama Avusturya'lılar buna inanamadı DNA testi yapıldı ve acı gerçek tm çıplaklığı ile ortaya çıktı.
Fritzl'in ifadelerinde "Ben çocuklara cinsel tacizde bulunacak biri değilim... Elisabeth'in onunla yaptığım şeyi istemediğini biliyordum. Ona zarar verdiğimi biliyordum ancak bu uyuşturucu gibiydi" dediği ve devamla "karanlık barlarda içki ve sigara içtiği için, o zamanlar 18 yaşındaki kızını dış dünyadan, gerekirse zor kullanarak, koruması gerektiğini" , "Elisabeth'den çocuklarımın olmasını istedim, çocuklarla mutluydum. Bodrumda bir kadın ve çocuklarla gerçek bir ailenin olması da hoştu" "24 yıl boyunca yaptığımın iyi olmadığını biliyordum ancak aynı zamanda bodrumda ikinci bir aileye sahip olmak tamamen normal hale gelmişti..."Nazi döneminde büyüdüm, disiplin ve itaatin hüküm sürdüğü dönemde. Bilinçsizce bunu kabullenmiş olabilirim ancak canavar değilim" demesi bardağı taşıran son damla oldu. Avusturya ayağa kalktı.... Bu haberler dünyaya da Türkiye'ye de bomba gibi düştü.....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Avusturya ilk şoku atlatır atlatmaz tüm çocukları bakıma aldı sapık baba tutuklandı. Yetmedi anne ve çocuklar daha çabuk adapte olsun diye psikoloklar atandı. İşin daha garibi çocuklara bakan hemşire ve ifadeleri alan polislerinde psikolojisi bozuldu onlarada psikolojik destek verildi. Babanın daha öncede bir tecavüz suçu olduğunun ortaya çıkması insanları iyice çileden çıkardı. Avusturya müferit bir sapık yüzünden tüm dünya ya rezil olmuştu ama infial dinmiyordu.
Kanunlar en fazla 15 sene hapis cezası alabileceğini belirtmesine rağmen dinmeyen öfke devleti harekete geçirdi. Babanın konacağı hapis bile sorun oldu. Sonunda şimdilik tek kişilik hücreye kondu, devlet bu olaya özel ''kanun'' yapmak için harekete geçti. Olay tam bir şoktu Avusturya temellerinden sarsılıyordu.
Avukatı ''akli dengesinin bozuk olduğunu çift kişilikli olduğunu ''savunuyordu ama öfke dinmek bilmiyor tam tersine artıyordu. Çocukların sağlık durumlarının iyiye gitmesi tek sevindirici haberdi. Baba birde 3 milyon borç yapmıştı bu ailenin asla ödeyemeyeceği bir miktardı tüm kent seferber oldu bankalar faizleri sildi devlet tüm çocukların bakım ve okul masraflarını üstlendi eve gelen ipotek kaldırıldı babasız bir aile yapılması için seferber olundu...
Dava ne olur ne biter bilemeyiz tabiiki bundan sonra ama bu olay ülkemizde de infial yaprattı her nekadar Avusturya Avusturalya orası burası karıştırılsada bu olaya tepki gösterildi hatta RTE durduk yere
Avrupa bize ahlaksızlığını veriyor
dedi. O hırala gürelede anlaşılamadı ne demek istediği ama bu münferit acı olayın ithal nasıl edileceği ortada kaldı. Acıydı çok acıydı ama buradanda kel alaka bir yere gitmişti bizim RTE sanki biz çok iyiymişiz gibi....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
19 yaşındaydı altı aylık hamileydi üç aydır kaçarak yaşıyordu. Kah parkta kalıyor kah günü birlik akrabalara gidiyor yarı aç yarı tok kaçıyordu. Kaçtığı hukuk değildi kanun kaçağı değildi genç kız ''Töre'den kaçıyordu. O batası töre kendisi hakkında ''ölüm'' kararı vermişti. 19 Yaşında bekar ve hamileydi ''Töre'' nin ölüm kararı vermesi için başka ne gerekliydi ? Küçük abisi ''aile meclisi'' kararı gereği töreyi ''icra''ile görevlendirilmiş kardeşinin peşine düşmüştü. Kendisi kaçıyor ufak abi kovalıyordu. Ne abiydi ama ne töreydi ama....
Doğu'da ufak bir köyde doğmuştu, 1989 un çok sıcak bir Temmuz günü. Hayatta sanki bu sıcak Temmuz ayına nazire yaparcasına sıcağın yanına acıda katarak bir yaşam sunmuştu kendisine yaşa diye... Ne Türk , ne müslüman olmayı nede Türkiye'nin en sorunlu yumuşak karnı olan Doğusunda doğmayı kendisi seçmişti. Cinsiyetinide kendisi seçmemişti ki!!! Ama doğumuyla birlikte hepsi bir anda kendisini bulmuş yetmezmiş gibi birde ne olduğu, kimden,neden, nereden çıktığı belli olmayan bir ''töre''de başına kalmıştı.
Annesi babası ve iki abisiyle ufacık köyünde o malum şartlar altında büyümüştü. İlkokulu okumuş liseye anneciğinin ısrarı üzerine yan köye gönderilmişti. Okuyor makus talihini yenmeye kaderini değiştirmeye çalışıyordu ama bilmediği birşey kader in ona çok ama çok kötü bir oyun hazırladığıydı , hayatının en kötü oyununu....
Sonra o meşum gün geldi. 2007 nin Haziranı Anneciği birden fenalaşmış doktor hastane yokluğu, araç bulup yetiştirememe yüzünden bu dünyadan göçüp gitmişti Bir şekilde biricik kızınıda kendisiyle birlikte ölüme mahkum ettiğini bilemeden.... Kız yıkıldı duygusal olarak çöktü ölü gibi oldu ama bu duygusal ölümün yanında bir çok ciddi orunların ekleneceğini bilemezdi yaşamına bilemedide....
Önce okuldan alındı annesinin yokluğunda ev işleri ve yemek yapma yükü ona kalmıştı. Okulunu ağlayarak bıraktı eve kapandı. Abileri ve babası gaddardı çok kötü davranıyorlardı . Zaten tek göz odalı evde hayat zordu iyice zorlaştırıyorlardı....
Kasım 2007 nin sonuna doğru karnı şişmeye başlayınca hamile olduğunu tüm aile anladı ve hakkında karar verildi '' Ölüm'' Kasım ı aralığa bağlayan gece evden köyden kaçtı. Yaşamak herkes kadar onunda hakkıydı. Ama her gittiği yerde erkekler kendisine sadece bir et bir cinsel obje olarak bakıyordu. Akrabalarında fazla kalamıyor bir gün içinde abisi geliyordu haydi gene kaçmak... Polise başvurmuştu ama aldığı yanıt abin rahatsız ederse bizi ara oldu... Zaten abisi topu topu bir kere rahatsız edecekti...
Soğuk bir Şubat günü İstanbul a gelmek üzere otogarda beklerken otobüsten önce azrail ile randevusu oldu. Ufak abisi nereden öğrendiyse öğrenmiş otogarda bitivermişti. Zaman ve dünya durruverdi. Genç kız sadece Abi diyebildi... Patlayan silahtan çıkan kurşunlar yorgun ve çelimsiz bedenini parçalarken gözlerindeki yaşam ışıltısı söndü gitti....
Abisi kaçamadan yakalandı hiç pişman değildi Allah ın verdiği bir canı hatta iki canı aldığından polislerin arasında giderken bağırıyordu
Ailenin şerefini iki paralık ettin Orospu bu sana az bile....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Cumhuriyet savcılığı soruşturmayı açmıştı. Olay sıradan basit bir töre ve namus cinayetiydi. Aile meclisi kararı uygulanmış ufak abi kardeşini hayatının baharındayken öldürmüş yaşam nefesini hiç yetkisi yokken hayvanca elinden almıştı. Tutuklu yargılanacaktı. Savcı iddianameyi bitirmek üzereyken Jandarmadan bir not geldi. Birisi Jandarmaya bir not bırakmış Jandarmada C.Savcılığına iletmişti. Savcı notu okudu okudu bir anlam veremedi. Not kısacık bir bilgi taşıyordu
'' Annesinin ölümünden sonra evden dışarı adımını atmadı....
Okudu okudu bir anlam veremedi. İşte hamileydi kaçmıştı öldürülmüştü... Ama akşam iyice kafasına takıldı bu basit olayda üzücüde olsa bu ne demekti ? Sabah ilk iş Jandarmaya Notun sahibini bulmaları için talimat verdi. Notu çaktırmadan bırakanda acemi olduğundan Jandarma kolayca buldu . Cumhuriyet Savcısının karşısına dikiverdiler...
Cumhuriyet Savcısı şöyle bir baktı karşısındakine 20 yaşlarında sevimli bir kızdı.
Sende kimsin ? dedi.
Karşı komşularıyım en yakın arkadaşımdı....
Anladım başın sağolsun dedi Savcı...
Kızcağız önüne bakıyord. Sessizlik çöktü sonunda Savcı
Kızım üzüldüğünü anlıyorum ama anlamsız bir not yazmışsın bir şey diyeceksen açıkça de bir bildiğin mi var abisi zaten suçunu itiraf etti daha ne ? dedi...
Kız yere bakarak inançlı ve ısrarcı bir şekilde nottaki yazıyı tekrarladı...
Annesinin ölümünden sonra evden dışarıya adımını atmadı....
Savcının canı sıkıldı anlamamıştı gene ne demek istiyordu bu kız ?
Eeeeee ne olmuş yani dedi .....
Kız kızardı bozardı titrek bir sesle....
Hiç evden çıkmayan arkadaşım Hamile kaldı diye öldürüldü savcı bey diyebildi ağlamaya başladı......
Cumhuriyet Savcısı yumruk yemiş gibi oldu... Gözleri faltaşı gibi açıldı sadece
Tanrım.... diyebildi....
Hemen Adli tıbbı aradı otopsi raporunun yanında DNA testinin yapılmasını istedi.... Sonra kıza döndü...
Kimseye bir şey deme dedi...
Ertesi gün baba ve büyük ağabey Cumhuriyet Savcısının karşısındaydılar. Cumhuriyet Savcısının o anlayışlı yumuşak yüzü gitmiş çok sert bir ifade gelip yüzüne oturmuştu. Hapishaneden ufak tutuklu kardeşte gelmişti.
İfadelerde eksik kalan yerler için ek ifadenizi alacağız ancak yeni kanun gereği bir muayeneden geçeceksiniz malum işkence filan yaptı olayları dedi....
Doktorun haberi vardı kısacık muayenede ayrı ayrı istediğin herbirinden aldı. Üçüde anlamadı ne olduğunu.... Tekrar Savcının karşısındaydılar...
Savcı öylesine havadan sudan sorular sorduktan sonra babayı tek aldı
Anlamadığım bir şey var bu kız nasıl hamile kaldı kimdi sevgilisi ? dedi...
Baba kızardı yanıt veremedi
Sürtük kırıştırıyordu herkesle dedi...
Cumhuriyet savcısı kafa salladı peki dedi aynı soruyu abilerede sordu her kafadan bir ses çıktı....
Sonunda DNA raporu geldi. Cumhuriyet savcısı bu sefer resmi yazı ile baba ve büyük abiyi çağırttı ufak kardeş hapisten çağrılmamıştı...
Önce baba sonra büyük abi savcılıkta ifade verdiler ama alışılmadık sorularla sonra tutuklu yargılanmaları talebiyle mahkemeye sevkedip tutuklandılar.....
Bu üç aşağılık kişinin aile meclisi olarak ölüm kararı verdikleri orospu kardeşleri ile gerçek asllında şu olduğu çıktı ortaya...
Tek göz evde yaşanırken babada iki abide sırayla kız kardeşlerine tecavüz ediyorlardı ve herbiri diğerinin tecavüz ettiğini biliyordu. Ama sonunda olan olmuş kız hamile kalmıştı karında şişince en kolay yol seçilmiş önce Orospu ilan edilmiş sonra Töre gereği ölüme mahkum edilmişti...
Bundan sonrası gizli mahkeme kızın karnında ölen çocuk üç hayvandan birisinin
Peki hangi olay çok daha kötü ? Avusturya'mı Bizimki mi ?.... Sakın yanıt vermeyin.... Konuyu dağıtmayalım... Konumuz kadın.....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Onlar var ya, onlar...
Aslında evliliğe herkesden daha çok meraklılar.
Ama bir türlü alıcıları çıkmaz.
Çünkü....,
Hangi yemek örtüsünün üzerine, ne renk tabak koyulacağından haberleri yoktur.
İnce askılı beline kadar açık gecelik sevmezler, eşofmanla yatarlar.
Ayakları ve bacakları seksi gösteren ayakkabılar yerine, altı lastik, kalın botlar giymeyi tercih ederler.
Saçları genelde kısadır, yatakta erkeğin boynuna, yüzüne dolanmaz.
Çocuk doğurmak mı? Öyle zor işlere gelemeyecek kadar tembeldirler!
Bir evin içindeki olayları organize edecek kadar pratik zekaları da yoktur.
Sevgililerinin arkadaşlarıyla bir araya geldiklerinde "Bir sonraki bunlardan biri mi?" diye düşündükleri için, hiçbir erkek onlarla birlikte olmanın gururunu yaşayamaz.
YİNE DE BİR KISMI EVLENİR.
Ama çekilecek gibi olmadıkları için, bir süre sonra erkekler onları aldatmaya başlar.
İşler bu noktaya geldiğinde, "Ben zaten bunu hakettim. Hayranlık duyacağı bir kadın olmayı beceremedim!" demezler, diyemezler.
Şöyle ahkamlar kesmeye başlarlar:
- Bütün erkekler aldatır.
- Bütün evlilikler tükenir.
- Bütün kadınlar kocalarına güvendikleri için salaktır.
Siz ÖYLE SANIN anacığım!
Poponuzu sıkar da, bir gün bizim gibi olursanız, neler kaçırdığınızı anlarsınız...
Neler mi kaçırıyorsunuz?
1) Yeni bir sevgili buluncaya kadar, yalnız geceler geçirmişsinizdir. "Keşke yanımda biri olsaydı şu anda!" demişsinizdir.
Oysa bizlerin, her akşam eve geleceğini bildiğimiz erkeklerimiz var. Ve onlar hep yanımızda.
2) Sizler, genelde yalnız yaşar ve eve gelirken aldığınız yavan, sık sık tekrarlanan yemekleri yersiniz. Ne kadar da bıktırıcı bir şey! Ama biliyorum, mutfağa girmektense dumanı tüten tabaklardan yemek yeme zevkinden mahrum kalmaya razısınız!
3) Sizler hiç bir zaman güvenilir, dizine yatılır, rol yapma ihtiyacı duymadan her sıkıntı anlatılır, çare olur, neşe olur eşler olamazsınız. Bıkana kadar yaşayacak, sonra tekrar yeni bedenler arayacaksınız! Asıl riya evlilikte mi, sizin kurduğunuz ilişkilerde mi?
4) Hayattaki en önemli şey olarak bahsettiğiniz sekse gelelim. Evet, sizlere bakan gözlerde seks isteği var. Oysa bizim buluştuğumuz gözlerde sadece bu yok! Siz bunu bilemediğiniz için bütün erkekler "seks seks" bakar zannediyorsunuz. Bir ömürde, gözlerin, ellerin, sözlerin hissettirdiği; ihtirastan başka, daha ne duygular vardır, ah bir bilseniz.
Neyse.
Sizler her zaman realist,
seks hayatı gelişmiş,
değişik erkeklere özgürce davetiye çıkarabilen medeni kadınlar olun...
Ama biz "demodeler" e dil uzatıp "Hepiniz aldatılıyorsunuz!" demeyin sakın!
TAMAM MI!!!
İsteseniz de,
istemeseniz de bizler,
bir erkeği uzun yıllar elinde tutmaya başarabilen akıllı, güzel, değerli kadınlarız.
Bunu keşke sizler de becerebilseniz,,,,
__________________________________________________ ____
EVLİLİK KURUMUNA BURUN KIVIRANLARA
Nazlı Zeynep cevap VERİYOR....
Nazlı Zeynep, iki kız çocuğu olan 20 yıllık evli bir kadın.
Ve halinden çok memnun. İtirazınız varsa buyrun...
(alıntı/ayşe arman'a gelen maillerden)
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
orchoon rumuzlu üyeden alıntı
Bu işi gerçekten anlayamıyorum ülkemiz ne hallerde..
evet orchoon,
anlaşılacak gibi de değil. aynı topraklar üzerinde, aynı bayrak altında yaşayan ve dahası da;
"çanakkale destanını ballandıra ballandıra anlatan" bir millet.
daha ne demeli ki?
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
:)
bir daha düşünüp kaybolmadım...
sınavlarımla uğraştığım için vakit ayıramıyorum...
gerçi artık sınavların bi anlamının da olmadığını düşünüyorum...
henüz mesleğe başlayamadan "savunma yapmak"tan fenalık geldi bana..
sayın cognis...inanın her yazınızı hatta beni umursamadığınızı söylediğiniz yazınızdan sonrakileri de kelime kelime okuyorum...
sadece altında yatan şeyleri anlayabilmek için okuyorum....
sizin tarzınızla kişiliğinizle ilgilenmeden...
ama yazılarınızın ucu hep biryerlere içimizden birine veya hepimize birden dokunuyor...
kendimi anlatma açıklama ihtiyacı duyup da yazdıklarınıza açıklama yapınca özgürlüğünüzün kısıtlandığını hissediyorsunuz...hissedersiniz özgürsünüz ama ben de rahatsızlığımı dile getirmekte özgürüm değil mi?
sürekli BENli söylemlerden rahatsız olduğunuzu söylemişsiniz...bu forumda tanıdığım hakkında yorum yapabileceğim tek kişi benim..başka hayatlar başka kişilikler vardır ve bunları hiç bilmediğim için kendi üzerimden giderek anlatırım bişeyleri...
isyan dolu iletiler yazmışsınız ben girmeyeli..
samimi bir şekilde ben de bir kadın olarak sizden fikir rica edeceğim....ya ben ne yapayım??
bu foruma girdim gireli feminist kadın oldum
entel kadın oldum
sosyal etkinlik bağlamında gösteriş için buralara takılan kadın oldum
komik oldum
"bir daha düşün de kim" oldum
bilip de susan insan oldum...
bu benim takıldığım ilk forumdur...
güncel hukuk haberlerini daha kolay takip etmek için girmiştim...
bu konu bana bir anımı çağrıştırdı ben de yazayım dedim..
aynı zamanda insanların olayları nasıl algıladıklarıyla ilgili tespitler vardı...
birkaç ileti sonra mahalle kavgasına döndü neredeyse...
hayır bi de öyle bi enteresanlık var ki benim söylediğimin tam olarak aynısını söylediği halde yine de bana dokundurmadan geçemiyo insanlar:)ama tabi bu üstü kapalı yapılıyo:)
ben gerçekten artık söylenenleri umursamıyorum...
olayları konuları biraz daha farklı noktadan ele alıyorum sanırım...bunları konuşmanın yeri burası değilmiş...
herkesin her bişeyi çok kıymetli benimkiler değersizmiş...
çok teşekkürler ediyorum herkese..
ben güncel hukuk haberlerime dönüyorum...ve orada kalacağım :)
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sahtekárlığın belgeleri
VAKİT Gazetesi şeytanın bile aklına gelmeyecek planlarla...
"Hakaretleri yağdır / Tazminat davalarından sıyır" şeklinde özetleyebileceğimiz...
BİRİNCİ BELGE:
Şeytani bir plan
http://www.hurriyet.com.tr/_np/5984/5825984.jpg
Basın İlan Kurumu’ndan Aydın Doğan’ın avukatlarına gelen yazı...
Basın İlan Kurumu, Aydın Doğan’ın avukatlarına, "Gazete bütün gelirini Adana’daki bir şirkete devretmiş" diyor...
Bir yöntemle tazminat cezalardan kurtulmanın yolunu bulmuş...
Sözde "dini bütün" şeytanların, buldukları yöntem şudur:
Gazetelerinde hedef aldıkları kişiye çirkin hakaretler yağdırıyorlar...
Hedef alınan kişi, bu hakaretlerin hesabını sormak için mahkemeye gidiyor...
Mahkeme cezayı kesiyor, tazminata hükmediyor...
Ve sıra geliyor alacaklının parasını almasına...
Ama o da ne?
Vakit Gazetesi, gelmiş geçmiş bütün ilan gelirini Adana’da bulunan "Arslan Güneydoğu Gazetecilik, Matbaacılık ve Kağıtçılık AŞ" adlı bir şirkete devir ve temlik ettirmemiş mi?
Bu durumda alacaklıya düşen, "alacaklı sırası"na yazılmaktan başka bir değildir...
Yani bir nevi "yaz tahtaya" hesabı...
İşte bu sahtekarca oyun nedeniyle...
Gazete, kaybettiği tazminat davalarını ödemekten sıyrılmış oluyor...
Nasıl ama? Hakka riayet sıfır... Mahkeme kararına saygı sıfır... Hukuka inanç sıfır...
Meğer "inananların yüz akı" diye hava basan gazete "şeytanın gururu" imiş...
Helal olsun vallaha!
Helal olsun ama işi de burada bırakmayalım...
Ben şimdi buradan Maliye Bakanlığı yetkililerine açıkça soruyorum:
BİR: Adana’da "İstiklal Caddesi No: 44" adresinde "Arslan Güneydoğu Gazetecilik, Matbaacılık ve Kağıtçılık" adlı bir şirket bulunuyor mu?
İKİ: Böyle bir şirket varsa bu şirket ile Vakit Gazetesi arasında nasıl bir ticari ilişki vardır...
ÜÇ: Gazete gelmiş geçmiş bütün gelirlerini bu şirkete ne karşılığında bağışlamıştır?
DÖRT: Gazete borçlarından kurtulmak için bu şirketle muvazaalı bir ilişki mi kurmuştur?
Maliye Bakanlığı yetkililerinden bu soruların yanıtını bekliyorum...
İKİNCİ BELGE: Şark kurnazlığı
DUYDUNUZ mu?
http://www.hurriyet.com.tr/_np/5985/5825985.jpg
Vakit’in sahibi olarak görünen Nuri Aykon adlı şahıs Şişli İcra Müdürlüğü’ne gönderdiği yazıda, "Hasan Karakaya ve Ali İhsan Karahasanoğlu gazeteden ücret almıyor" diyor.
Vakit Gazetesi’nin en önemli ismi olarak gazetelere röportajlar veren, yazdığı her yazıda sağa sola terbiyesizce bulaşan Hasan Karakaya adlı şahıs hiçbir ücret ya da maaş almadan çalışıyormuş...
Yani Hasan adlı şahıs, meccanen ya da Allah rızası için çalışıyormuş...
Nereden mi çıkarıyorum bunu? Yine bir hukuki metinden... Yine bir alacak davasından...
Olay şöyle gelişiyor: Hasan sağa sola hakaretler yağdırıyor... Bu nedenle mahkeme tarafından tazminat cezasına çarptırılıyor...
Ama sıkıysa Hasan’dan parayı al...
İstiyorsun vermiyor... Gazetesine müracaat ediyorsun, oradan gelen cevap şu: "Hasan bizden para almaz... Hasan bize para almadan yazı yazar... Yıllardır bu böyledir."
Peki Hasan, sigortasız mı çalışmaktadır? Bilinmez...
Peki Hasan, ailesini nasıl geçinmektedir? Geceleri taksicilik mi yapmaktadır? Bilinmez...
Ama bildiğimiz bir şey var: Hasan kurnaz... Herkesi aptal, bir tek kendisini akıllı sanacak kadar kurnazdır...
Sadece Hasan mı? Ali İhsan diye bir yazar var Vakit Gazetesi’nde...
Meğer o da beş kuruş para almıyormuş... O da hobi olarak takılıyormuş...
Geçimini nasıl sağlar, çocuklarının okul parası nereden gelir, kira parası nasıl denkleştirilir?
Bunlar meçhul...
Çünkü o da kurnaz...
Hem de şark kurnazı...
* * *
Ne diyeyim bilmiyorum ki?
Vallahi helal olsun sana Hasan...
Helal olsun sana Ali İhsan...
Siz şeytana bile pabucunu ters giydirecek yöntemlerinizle...
Bu Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz tavırlarınızla...
Yağdırın kardeşim hakaretlerinizi, yağdırın...
Nasıl olsa sıyırmanın yolunu bulmuşsunuz...
YAHUDİ LANETLİDİR DİYEN ARKADAŞA"YAHUDİLER lanetlenmiştir" diyorsun...
Kutsal kitabı, bu "sıradan faşist" görüşüne referans gösteriyorsun...
Ve tepeden tırnağa bir yanlışa imza atıyorsun...
Yanlışı fark etmen için "kelam", "fıkıh", "akait", "emsile", "bina" gibi dersleri yemiş yutmuş olmana hiç gerek yok...
Kafanı biraz çalıştırman, çok az bir empati hissine sahip olman ve azıcık da "insani bakış açısı" ile olaya bakman yeter de artar bile...
Mesela şöyle düşün: Diyelim ki sen, Kastamonu’da Müslüman bir ailenin içine doğmadın da Polonya’da bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldin...
Yani minik bir Müslüman bebeği değil de bir Yahudi bebeğisin...
Ve senin tezine göre: Lanetlenmiş bir bebeksin!
Şimdi söyle bakalım:
99 isminin her birinde, her sıfatında adil olduğunu düşündüğün Allah, günahsız bir sübyanı lanetler mi?
19/Haziran/2008 Ahmet Hakan. Hürriyet
M.E.Sezen.Hangisine uyuyor Din'mi, İman'mı Don'mu Kadın'mı ya da Kurufasulye'nin faydaları mı...?
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sayın milo; daha önce yazdığım yazıyı dikkatlice okursanız; size ''siz müslüman değilmisiniz'' diye birşey yazmadığımı, AKP nin dini siyasete alet etmesine ve AKP ye karşı olduğumu görürsünüz.
Buna rağmen yazınızda siz öylesiniz-siz böylesiniz, bir torba kömür-3 kilo bulgur...... gibi alakasız şeyler yazıyorsunuz.
Ben inançlı-inançsız diye kimseyi de eleştirmedim. Sadece kişiler neye inanıyorsa veya inanmıyorsa(ki bu da benim için bir şeye yani var olmadığına inanıyor demektir) kişilerin inançlarına saygılı olmak gerektiğini yazdım.
Ayrıca sizin neye inandığınız veya inanmadığınız da beni hiç alakadar etmez. Sizden öyle bir açıklama bekleyen yok. Destan yazacağınıza biraz fazla okumanızı tavsiye ederim.Ola ki okuduğunuzu anlamaya başlayabilir ve basmakalıp düşüncelerinizle hemen cevap yazmaya kalkışmazsınız.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sayın;erdem53 Bu Formda sayın Milonun 1 ci ve 3 sayfalarında iletisi var
fakat sizin bukadar tepki vermenize yol acaçak ve sizin adınızı yazarak sen böylesinin veya sende böyle yapıyorsun diyen bir yazısın ben göremedim.
Bunu yapanların hekezce bilinmesine ramen neden bukadar rahatsızlık duy
duğunuza anlam veremedim.
Destan yazacağınıza biraz fazla okumanızı tavsiye ederim.Ola ki okuduğunuzu anlamaya başlayabilir ve basmakalıp düşüncelerinizle hemen cevap yazmaya kalkışmazsınız.19-06-2008 20:12:05
Sayın Miloya önerdiginiz görüşü size tafsiye ederim.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Yeteri kadar ara verdik . Şimdi konumuza bir ''değer '' daha katarak derinleştirelim. Yok öyle uzun uzadıya üzerinde duracak değilim. O kadar çok laf edildiki artık bunun üzerinde sadece saptamaları yapıp tarihte yolculuklarla devam edeceğim. Tabi kısa dedikse o kadarda kısa olmayacak şunuda bunuda derken gene bir yerlere varırız. Ama unutmayınız aslında tüm tartışmanın temelinde Kadın var. Yani bu forum aslında Kadın ı anlatan kadına bakış açısını anlatan bir forum lütfen katkılarınızı bu yönde yapınız.
Kadına bakış açışı demişken hemen o konuyla giriş yapmak istiyorum. Din bezirganlarının aslında kadına bakış açısını en güzel anlatan bir tv programından alınmış replikler....
8 Haziran akşamı Tv lerde zaplarken ''ülke'' diye bir kanalda takıldım kaldım. İlk defa gördüğüm bir kanaldı aslında daha da doğrusu ben TRT i bile ilk defa görmüş gibi bakarım genelde pek aram olmadığından...
Neyse bu kanalda her işi çözmüş ama gelip Türbanda takılmış ki Türbanı tartışıyor. Yeni bir fikir edinebilirmiyim diye yarım kulak dinlerken nereden bilebilirdim hayatımın bakış açısını birisi sayesinde yakalayacağımı...
Konuşmacılardan birisi Ortadoğu Teknik Üniversitesinde öğretim üyesi bir bayan doçent... Çok ciddi bir görüş ortaya attı benim hep dediğim görüşün seslendirilmesi çok hoşuma gitmişti dinledim.
'' Türbana özgürlük kadınlar tarafından ortaya atılan , talep edilen bir hak arama konusu olmamıştır. Olamazda. Bu tamamen erkeklerin kadına dayattığı ve sorun yaptığı bir şeydir. Kadınlar burada sadece kurbandır.'' ;
mealinden bir söylem gerçekleştirdi. Ben oradaki dinci tayfasın ne diyecek ki diye pür dikkat oldum. Molla kılıklı bir tip söz aldı. Vay canına bu ne kepazelik dedirtecek lafını zort diye söyledi acı olan alkış almasıydı.
'' Bu hak kadınlar tarafından dile getirilmemiştir ama unutulmamalıdır ki Hayvan hakları ve hayvanlar günü de hayvanlar tarafından dile getirilmemiştir. Aynı durum söz konusudur.....''
Ekran karşısında dondum kaldım... Şimdi adamı parçalayacaklar dedim ama türbanlı kadınlar alkışladılar inanılmaz üzüldüm... Vay benim canım ülkem vay dedim...
Molla kılıklı dangalak Annesini, varsa kız kardeşlerini muhtemelen karı(lar)sını ve tüm diğer kadınları hayvanla bir tutuyor bunu savunuyor ve benim kafa dışı türbanlı kafa içi örümcekli kadınlarım alkışlıyor... Adam alenen kendilerine hayvan diyor onlar alkışlıyor !!! pes...
İşte bu kesimin kadını görüş açısı ve maalesef bazılarının bunu kabullenişi böyle... Ama bu bugünün görüşü değildir tarihten bugüne belirli kesim bunu böyle yapmaya çalışmıştır. Acı olan dini kullanmıştır . Gelin biraz bakalım.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Ben zaman zaman diyanetin sitesinde dolanır okurum ne yazmışlar ne yazıyorlar diye hatta soru sorulma olanağı bile vardır. Bende ne yaptım soru sordum !!! Diyanet işleri yüksek kurulu diye bir yer var . Sanırım din konusunda bilgili olan birileri siteden gelen sorulara yanıt veriyor. Birazda benim soruma gelen yanıttan edindiğim bilgiyle söyleyeyim yanıt nabza görede oluyor...
Örneğin '' Armut yemek günahmış. öyle duydum , doğrumu ?'' diyorsunuz. Normalde küfür gelmesi gereken bir yanıt dolambaçlı geliyor. Hele hele bu konuda biraz iddialı iseniz '' Armut çok pisse pisliğe düşmüşse helal olmayan yerde ve yoldan kazanılmışsa yana yatmış çamura batmışsa ...'' gibi bir yanıt geliyor az daha zorlarsanız günah olabilir !!! Aslında gelmesi gereken yanıt bellide esprili olacaksa şöyle olabilir...
'' O armut değildir. Ayva yada elma olmasın !!! Malum şeytan Adem'le Havva'yı elma ile kandırmıştır, kötü bir şey oluncada insanlar ayvayı yer... Bu bağlamda bunlar günah olabilir... Ama armutun yenmesi zinhar günah değildir velev ki armudun iyisi vede yanında ayı olmasın....''
Neyse böyle bir gayri ciddi girişten sonra sadete gelelim. Ben bu diyanet işlerine soru sordum. Ama aynı soruyu iki kere sordum. Tekini bir garip isim altında bir arkadaşın mailini vererek tekini bilinen nickim commodore1tr olarak.
İlkinde sadece bu doğru mu dedim , ikincisinde kendi yorumumu yaparak bu doğru mu ????
Koyu yazdığım yerler rivayet olunan iki sorumunda temeli olan hadistir. şimdi ilk bölümde öylesine bir isimle yazdığım ve aldığım yanıtı yazacağım sizlere ...
'' Sayın yetkili...
Aişe'nin bir hadiste '' Kadınlar başörtülerini yakalarının üstüne salsınlar(24 Nur 31) ayeti indiği zaman, izarlarını aldılarda etekleri yönünde yardılar ve bunlarla başlarını örttüler'' demektedir. Buda Sahih-i Buhari ve tercemesi, hadis 279 olarak yer almaktadır bu doğru bir hadis midir ? ''
Diye sordum... Burada bilmeyen için bir dip not izar demek uzun etek demektir. Yani kadınlar eteklerini yırtıp başlarını sarmışlar...
El cevap iki gün içinde geldi...
'' Değerli Okuyucumuz.
Bahsettiğiniz hadis Nur suresinin inmesi üzerine Hz. Aişe tarafından söylenmiş olup belirttiğiniz gibi Sahih-i Buhari ve tercemesi, Kitabu't- Tefsir X/4619, Bab :226, Hadis no 279 da açıkça anlatılmaktadır. İmam Buhari 810-869 yılları arasında yaşamış büyük bir din bilginidir. Yazmış olduğu 13 ciltlik eser en güvenilir hadisler olarak kabul edilmektedir. Bundan dolayı bahsettiğiniz hadis doğrudur.
Din soruları yanıtlama kurulu ...''
Okudum bir şey demedim... Şimdi sizde okudunuz. Alt bölümde ise commodore1tr olarak sorduğum aynı soruyu okuyacağız....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Commodore1tr olarak sorduğum soru ise şöyledir.
'' Sayın yetkili;
İmam Buhari nin Sahih-i Buharive Tercemesi Kitabu't Tefsir adli eserinde Aişe'ye dayandırılan bir hadis bulunmaktadır. Hadis şöyledir. '' Kadınlar başörtülerini yakalarının üstüne salsınlar'' (24 Nur 31) ayeti indiği zaman,izarlarını aldılar da etekleri yönünde yardılar ve bunlarla başlarını örttüler.''
Bu hadis doğrumudur ? Doğru olabilir mi?
Bir kere ilgili ayette '' başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar '' ifadesi yoktur. Muhammed Hamdi Yazır 'ın ( Elmalılı) tercümesinde bu ayet '' Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler'' olarak geçmektedir. İlginçtir sitenizde 2004 e kadar aynı bu tercüme esas alınırken nedense birden değiştirilerek '' Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar.'' şekline dönüştürülmüştür ki bununda anlaşılması dinen mümkün değildir. Allah ın kitabı kabul edilen Kur'an ın sözleride doğal olarak Allah'ın kelamıdır. Allah'ın '' Ta'' oraya kadar buraya kadar diye betimleme cümlesi kurdurulacağı düşünülemeyeceğinden burada insani bir zorlama olduğu kanaatindeyim. Bunuda ayrıca belirterek soruma devam edeyim.
Arap kadınlarının bir kısmının o zamanlarda zaten başlarına aksesuar olsun diye örtü taktıkları bilinen bir gerçektir. Yani bu aksesuar haricinde bilinen bir dini başörtüsü yoktur kaldı ki bir çok kadında da başa atılan bir örtü yoktu ... Olmayan bir başörtüsü nasıl TA YAKALARINA kadar salınacaktır ?
Çok daha önemlisi malumlarınız izar uzun etek demektir. Yani bu hadise göre kadınlar eteklerini yırtıp başlarını mı örttüler ? Daha açık deyimle bu kadınlar kıçlarını açıp başlarını mı örttüler ? Ağır avret yerleri denilen ön ve arka tarafı örten eteğin yırtılıp baş örtüsü yapılması oralarının açıkta kalması hangi DİNE, AHLAKA VE MEDENİYETE sığar ?
Özetle Aişe nin altınızı açın başınızı örtün anlamına gelen ve kendisiyle çelişik bu hadis i hakkında bilgi vermenizi...''
Bir hafta yanıt gelmedi. Ben umudu kesmişken geldi .
'' Değerli Okurumuz ;
Kur'an Allah ın kelamıdır. Tercümesi şartlara göre değişmektedir .Sitede revizyon yapılırken bazı ayetlere ek yapılmıştır durum bundan ibarettir.
Bahsettiğinz hadiste maalesef başkanlığımızca düzeltilmeye çalışılan yalan hadislerden birisi gibi gözükmektedir. İlginize teşekkür ederiz.''
Benim fikrim mi Diyanet bana diyor ki : yersen !!!!
Kur an ın tercümesinin şartlara göre değişmesi ne demektir ??? Feto nun istediği şekilde ufak ufak oynanmasıdır. Buna hizmet edenler kimlerdir. İşte onuda hepimiz biliyoruz. Oynanan oyun kadın üzerinden tüm toplumladır. Aslında başka şeylerde olmaktadır. Üniversitede türban affı filan palavradır. Bu hükümetin hiçte umruda değildir gerçekte... Bakalım. Ne zaman Kısmetse yarın ...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
mehmet emin sezen rumuzlu üyeden alıntı
Sayın;erdem53 Bu Formda sayın Milonun 1 ci ve 3 sayfalarında iletisi var
fakat sizin bukadar tepki vermenize yol acaçak ve sizin adınızı yazarak sen böylesinin veya sende böyle yapıyorsun diyen bir yazısın ben göremedim.
Bunu yapanların hekezce bilinmesine ramen neden bukadar rahatsızlık duy
duğunuza anlam veremedim.
Destan yazacağınıza biraz fazla okumanızı tavsiye ederim.Ola ki okuduğunuzu anlamaya başlayabilir ve basmakalıp düşüncelerinizle hemen cevap yazmaya kalkışmazsınız.19-06-2008 20:12:05
Sayın Miloya önerdiginiz görüşü size tafsiye ederim.
Sayın mehmet emin sezen;
siz sayın milo nun avukatlığına soyunacağınıza formu okumuş olsaydınız 11. sayfada bana hitaben yazılmış yazısını görebilirdiniz.
Asıl ben sizin neden tepki gösterdiğinizi anlayamadım.Ben sadece herkesin inançlarına (her ne olursa olsun) saygılı olunmasını istedim.
Sayın milo ya önerdiğim görüşü size de önermem gerekiyor.Hemde fazlasıyla.