Nereden geldiler, nereye gidelim?
Neden Abdullah GÜL?
GÖZ UCUYLA
TÜRKEL MİNİBAŞ
Küresel Devlete Küresel Cumhurbaşkanı
17 Ağustos depreminde yitirdiğim arkadaşım Nesrin Arman ve öğrencim Duygu Paycı 'nın anısına...
22 Temmuz seçim sonuçları AKP'liler dahil nedense herkesi pek şaşırtmıştı! O gün şaşıranlar şimdi de Abdullah Gül 'ün Cumhurbaşkanlığı adaylığına şaşırıyorlar!
Oysa AKP:
° İdeolojik hedefleri nedeniyle 24 Ocak 1980'le başlayan "bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler" modelini koşulsuz uygulayacak tek partiydi. Bunu da I. AKP Dönemi'nde sağladığı kurumsallaşma ile yeterince ispat etmiştir.
° Kurumsal yapısını global sermayenin "salkım modeli" nde olduğu gibi dikey ve yatay örgütlenme üzerine kurmuştur.
° Milli Nizam, Milli Selamet, REFAH ve FAZİLET gibi daha önceki benzerlerinin aksine sermaye ve üst gelir gruplarının çıkarlarını kendini "İslami" olarak tanımlayan kesimin çıkarlarıyla buluşturmuştur.
° İlk bakışta alt gelir gruplarının partisi gibi gözükse de temel mesajı üst gelir gruplarınadır. Sermaye kesiminin ve üst gelir gruplarının her iki seçim döneminde de "istikrar" sloganı altında AKP'yi desteklemesi bunun somut kanıtıdır.
° Daha önceki hükümetlerin siyasi kaygılarla gerçekleştirmediğ i GATTs, GATS ve TRIPS anlaşmalarında yer alan yasal taahhütleri I. AKP Devri'nde gerçekleştirilmiş tir. Sosyal güvenlik, tarım ve enerji gibi piyasalaştırılması en zor olan sektörlerin bile büyük kısmını piyasaya açmıştır.
Kısacası AKP: Hem global sermayenin hareket alanındaki ekonomik ve siyasi hafriyatın büyük kısmını tamamlamıştır. Hem de global sermayenin çıkarlarına uygun bir imar ve inşa dönemine başlamıştır.
Bu öyle bir yeniden imar ve inşa dönemindir ki... Tayyip Bey 'in seçim beyannamesini açıklarken söylediği gibi "devlet öncelikli bir iktidar değil, insan öncelikli iktidar" dönemidir. Yani, anayasanın her yanına altın harflerle de yazılsa devletin giderek azalan sosyal devlet sorumluluğunun tamamen bittiği bir dönem olacaktır.
Moody's, Stand&Poors, Fitch IBC gibi kredilendirme kuruluşlarının Türkiye'nin kredi notunu açıklamakta acele etmemeleri, Cumhurbaşkanlığı seçimini beklemesi de zaten bu nedenle değil mi? Hepsi de AKP'nin Türkiye'yi globalizmin parçası yapmaktaki kararlılığında hemfikir. Sosyal devletin yerine kesimler arasındaki farklılıkları "barıştıracak", "arabuluculuk" görevi üstlenecek bir cumhurbaşkanı beklentisi içindeler!
Malum liberalizmde "insan" sözcüğü, çıkarlarını en akılcı (rasyonel) biçimde tanımlayan ve kullanan anlamında kullanılır ve... Bu akılcı insanın kendi bireysel gelişimi de dahil olmak üzere tüm çıkarlarını en yüksek getiri getirecek alanlardan karşılayacağı kabul edilir. Aksi davrananlar ya da bunu başaramayanlar sistem dışına itilirler. Ekonomideki karşılığıyla iflas eder, yoksullaşırlar; sağlık, eğitim, emeklilik gibi temel gereksinimlerini dahi en düşük seviyede karşılayacak hale gelirler.
Peki ya piyasalardan gelen bilgi akımlarını değerlendirme olanağı bulamayanlar? Yoksul köylüler, işçiler, memurlar? Üretime yaptıkları katkı kadar pay alamayanlar?
Demokrasinin hikmeti de zaten burada! "Kamu" tanımı altında herkesin üretime yaptığı katkı doğrultusunda pay alabileceği bir düzeneğin devlet eliyle işletilmesi. Böyle bir modelin işleyebilmesi ancak tarafsız, tüm bireylere eşit ölçüde davranan bir devlet modeliyle mümkün.
Laiklik ilkesinin Türkiye Cumhuriyeti' nin olmazsa olmazlarından biri olması ve bu denli hassasiyetle savunulması da zaten bu nedenle. Son Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer 'in mevcut anayasaya dayanarak yasa değişikliklerini veto etmesi de..! Abdullah Gül veya benzeri bir cumhurbaşkanı adayının bu denli tartışma çıkarması da aynı kaygıdan doğmakta.!
Yoksa, mesele ne ileri sürüldüğü gibi devlet katında din ve devlet işlerinin ayırılması, ne de kostüm meselesi.! Mesele, devletin yurttaşlarının çıkarlarını hangi eşitlik ölçülerine göre koruduğu meselesi!
Ama gün kapitalizmin sermayeye sınır tanımaz bir yapı kazandırarak kendini yeniden imar ve inşa etme günü olduğuna göre... Türkiye gibi İran ve Irak'taki petrole hem komşu hem müşteri; Rusya'daki doğalgaz hattının müşterisi; sosyal güvenlik fonları henüz piyasalaşmamış; sudan enerjiye kadar girdi piyasaları hâlâ bakir bir ülkenin devletinin de bu sınır tanımazlığa uygun bir anayasa ile yeniden yapılanması gerekiyor!
Aslında, "yeni anayasa" nın aileden cezaya, ticaretten uluslararası ilişkilere kadar hukuktaki karşılıkları IMF'ye taahhüt edilen yapısal reformlarla çoktan tamamlandı. Dolayısıyla, yeni anayasaya "globalizmin anayasası" demek daha doğru!
Kaldı ki yapısal reformların hepsi de IMF'li, IMF'siz sivil kostümlülerce hazırlandı ve uygulamaya sokuldu. Şimdi gelin de birkaç ay sonra yürürlüğe girecek anayasaya "yeni" ya da "sivil" deyin! Ne mümkün!
turkmini@superonlin e.com
www.turkelminibas. net
bu çerçevede, benim sorularım;
Niçin istenmiyor?
Dokunulmazlığı olmasaydı şimdi nerede olacaktı?
NEREYE GİDELİM?
ya da,
KİM GİTMELİ?

