Bu uygulama 1930 lu yıllardan buyana yapılıyorsa neden madem AKP Konuyu TBMM'sine getirip yasada diyişiklikler yaptı. Bu kadar insan basın hayelmi gördü. yazılan cizilenler basından öyrendiklerimiz yalan'mı şimdi?
Printable View
Bu uygulama 1930 lu yıllardan buyana yapılıyorsa neden madem AKP Konuyu TBMM'sine getirip yasada diyişiklikler yaptı. Bu kadar insan basın hayelmi gördü. yazılan cizilenler basından öyrendiklerimiz yalan'mı şimdi?
yok öyle bir şey.
Hakim ve savcıların mesleğe alınması, benim bildiğim kadarı ile çok eskiden bu yana (sanıyorum 1930'lu yıllardan bu yana) Adalet Bakanlığı'nca yapılan bir yazılı sınavla ve yazılı sınavı kazananların katıldığı mülakatla yapılıyor. Yazılı sınav, son yıllarda ÖSYM aracılığı ile yapılmaya başlandı. Yeni çıkan yasada da yazılı sınavın ÖSYM tarafından yapılacağı hükmü mevcut.
Benim bildiğim yanlış ise lütfen bilenler anlatsın da biz de öğrenelim; bugüne kadar bu işler nasıl yapılıyordu...
Yazılı sınav yapılmıyor muydu?
Mülakat yapılmıyor muydu?
Yapılıyordu. Zaten yazılı sınav duyuruları yapıldıktan sonra mahkemeye başvuruluyordu, bu yapılacak olan sınav yasal değildir diye, geçen sene de hatırlanırsa kasım ayında yapılacak sınav iptal edilmiş, yönetmeliğin yürütülmesi durdurulmuştu. Daha sonra sınav nisanda yapılmıştı. Bu davaları açan Yarsav, Adalet Bakanlığı'nın hakim, savcı adaylarını belirleme yetkisinin olmadığını, bu yetkinin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na verilmesi gerektiğini söylüyordu. Şimdiye kadar bu yetkinin kim tarafından kullanılacağı konusunda kesin bir yasal dayanak yokken, bu kanun değişikliği ile birlikte Adalet Bakanlığının yetkisi olup olmadığı hususu tartışmalardan arınmıştır.
Sayın Tangör Evren çok kısa ve öz söylemiş yok öyle bir şey diye. Çünkü muhataplarının bu konuda bilgili olduğunu varsaymış. Nitekim Değerli yöneticimiz Başak Şahin konuya aydınlık getirmiş hükümeti aklamış olmuş bitmiş. Ama külli hatalı...
Hadi bizleri geçtik genç hakim savcı ve avukatlarıda geçtik. Gelin bir bakalım;
Emekli Hakim ve Adalet Başmüfettişi Mehmet Orhan Yarar , son günlerde bakanlar ve bazı gazeteciler tarafından sık sık tekrarlanan “Hakim ve savcı adayları için 1934’ten beri mülakat yapıldığı” bilgisinin tamamen gerçek dışı olduğunu belirtiyor.
“Hakim adaylarının alınması başlangıçtan beri Adalet Bakanlığı’nca yapılmaktaysa da mülakat usulü 24 Şubat 1983 tarihinde uygulanmaya başlanmıştır” diyen Yarar buna örnek olarak kendi tayinini de göstermiş.
1965 yılında hakim adaylığı için Adalet Bakanlığı’na müracaat ettiğini, derecesinin “iyi” olduğunu ve geç kadro verildiği için sırasının 1967’de geldiğini, kendisinin ve 1983’ten önceki diğer hakim ve savcıların sadece “diploma dereceleri ve müracaat tarihine göre” kabul edildiğini anlatırken, sonradan getirilen mülakat sisteminin iyi niyetle başlatıldığını ama maalesef partizan iktidarlar için imkân yaratılmış olduğunu söylüyor.
1990 yılında Bakanlık tarafından yurt dışına gönderilen hakimler arasında olan Mehmet Orhan Yarar Fransa’nın Bordo şehrinde hakimlerin staj akademisine gittiklerini, orada adayların Adalet Bakanlığı’ndan tamamen ayrı ve özerk (malî özerkliği de olan) bu akademi tarafından imtihanla ve tamamen aldıkları dereceye göre seçildiğini anlatmış.
Bu seçilen adaylar da iki yıl boyunca psikolog, sosyal bilimci ve ruh sağlığı uzmanlarından oluşan bir kurul tarafından takip ediliyormuş.
“Hakim teminatı ve yargı bağımsızlığı olmayan yerde başta basın özgürlüğü olmak üzere vatandaşların temel hak ve özgürlükleri korunamaz.”
Şimdi şöyle bir düşünelim; 21. yüzyıl Türkiye’sinde “YÖK’ün başına daha özgür düşünceli biri gelirse iyi olur” diyerek Yüksek Öğretim Kurumu’nu da kararlarına hiç itiraz etmeyecek duruma getirmek isteyen bir iktidar “1934’ten beri böyle” mazeretiyle yargıyı siyasi iradeye bağımlı halde mi tutmaya çalışmalı yoksa Fransa’nın ve diğer medeni ülkelerin yaptığı gibi özgürleştirmeye mi?
Bağımlı tutmaya çalıştığına göre YÖK’le ilgili isteği nasıl bir çelişkidir?
Peki bir adım öteye gidelim. Bu kanun ne diyor ?( bizi ilgilendiren bölümü...)
Yazılı sınavda 100 üzerinden en az 70 alanlar arasında mülakat yapılarak hakim ve savcı seçilecek .Mülakata başlangıçta sadece Adalet bakanlığından bürokratlar katılıyordu ( Yani bakanın seçeceği kendisine bağlı üst düzey bürokratlar doğru deyişle sadece Ak partililer...) AB buna OHAAAA diyince lütfedilip 7 üyeden ikisinin Yargıtay ve Danıştay temsilcisi olmasını hükme bağladılar.
Şimdi Ab reformları içerisinde yer alan hukuk reformuna bağlı bu uygulama Ab nin ve Avrupa Konseyinin uzman hakimleri çalışması incelemesi sonucunda ortaya çıkan sonuç olan '' Türkiyede yargı bağımsız değildir.'' sonucu olacaktı.
Peki bu kişiler neden böyle demişti. Çünkü Hakimler ve savcılar Yüksek kurulunun başkanlığını siyasal bir kimlik olan adalet bakanının yapması müştaşarının da kurulun tabii üyesi olmasını yadırgamışlardı. ( Müsteşerı anımsayın sayıştay seçimini yaptırmamak için neler yaptı mahkemeye giderken döndü... ) Özlük işlerinin doğrudan yeniden oluşturulacak kurul tarafından görülmesini tayinlere ve görevlendirmelere adalet bakanlığının karışmaması gerektiğini belirtmişlerdi.
Şimdi merak ediyorum aynı uzmanlar yeni yasanın bırakın bunu sağlamayı tam tersine yargı ve savcı adaylarının çoğunluğunu adalet bakanlığı bürokratlarınca oluşan bir kurulca mülakata tabi tutulacağını öngörmesine ( Ki bunlar hukukçuda değil ) özelliklede Danıştay ın verdiği iptal kararını geçersiz kılmak amacıyla çıkartıldığını öğrendiklerinde ne diyecekler ? Hukuk eğer bu kanun dönmezse tamamen siyasallaşacaktır. En azından 2008 yılından itibaren atanacak hakim ve savcıların hep şaibe altında kalmasına yol açacaktır ki buna kimsenin hakkı yoktur... 35 yaşına kadar olan avukatlar ne demek onuda çok iyi düşünün...
Kadı ki burada benim hemen hemen tüm görüşlerine saygı duyduğum sayın Abbas Bilgili ye katılma şansım yoktur. '' Biz bu memlekette “Hükümetten 5 bin kişilik kadro çıkardım. Bu kadroları örgütüme vermeyip de MHP'ye mi verseydim, Refah'a mı verseydim?” diyen Adalet Bakanları gördük. Hafızam beni yanıltmıyorsa 50. Hükümetin CHP'li Adalet Bakanı Mehmet Moğoltay'dı bunu söyleyen. Bu sözler kadrolaşmanın ta kendisiydi.. Bunu yapan parti şimdi AKP'yi eleştiriyor. Senin eleştirmeye hakkın yok ki. Önce kendine bak, ondan sonra konuş. İnandırıcı olmuyor...'' demiş.
Ee aynı mantıkla gidersek biz bu ülkede hata yapan ve hatayla insan hayatını sona erdiren mahkemeler yargıtaylar gördük. O zaman tüm hatalı idamları afları hoş görelim nasılsa eskiden yapılmış daha beteri yapılsada olur. Kötü örnek, örnek değildir.
Selam.
Sayın commodore1tr,
"Hukuk eğer bu kanun dönmezse tamamen siyasallaşacaktır" demişsiniz. Bu kanun Sayın Gül tarafından yurt dışı gezisinden döner dönmez onaylandı. Hatta bu konu, geçen günkü 2008 bütçe görüşmelerinin yapıldığı TBMM toplantısında da gündeme getirildi (TBMM Tv de bizzat izledim), Deniz Baykal, jet onay yapıldı dedi, başbakan ise buna cevaben "biz bu ülkede 15. günün son dakikasına kadar bekletildiğimiz günleri de hatırlıyoruz, kimsenin buna hakkı yok" şeklinde bir beyanda bulundu. Sanıyorum yine bu toplantıdaydı, mülakat daha yapılmadan önce, mülakatı yapan kişilerin ellerine listelerin verildiği, bu listelere göre değerlendirmenin yapıldığından da bahsedilmişti, bunun dedikodusu bile korkunç. Neyse, bunlar biraz ayrıntı oldu, sonuç olarak kanun onaylanmıştır, geçmiş olsun. Mülakatı yapacak ve değerlendirecek olan kişilerin bulundukları görev bakımından bu görevi tarafsız bir şekilde yapamayacakları konusundaki düşüncelerinize tamamen katılıyorum. Umarım bu nedenden dolayı ilgili maddeler anayasa mahkemesine götürülür.
Bu konudaki ilk cevabımda da belirttiğim gibi, mülakat kötüye kullanmaya müsait bir yoldur. Bu mülakat hangi parti döneminde yapılırsa yapılsın mutlaka partizan amaçlara hizmet edecektir. AKP'nin kendi amacı için kullanacağı kesindir. Ancak aynı yetkiyi diğer partiler de kullansa onlar da kendi amaçları için kullanacaklardır. Ben bu konuda hiç bir siyasal partiye güvenmiyorum. CHP ve Mehmet Moğoltay olayı bunun geçmişteki somut bir örneğidir. Bukadar somut bir tarafgirlik olgusu bugünkü kadar eleştirilmemişti. Bu nedenle bugünkü eleştirileri bu açıdan çok samimi bulmuyorum.
Aslında, mükemmel bir sistemi bulmak da kolay değil. Bu işi tamamen siyaset dışı bürokrasi olması gereken Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na bırakmanın çözüm getireceğini sanmıyorum. İdeal dengeyi sağlamak lazım ama nasıl?
Bizde sistem tam oturmadığından ve demokrasimiz gerekli olgunluğa ulaşmadığından, sürekli eleştiri konusu olacaktır.
1930'lu yıllardan bu yana mülakat yapıldığını bir çok yerde okudum. Okuduklarım yanlış mı bilmiyorum. Şayet o yıllarda mülakat yapılmıyorsa, yazılıyı kazanan kapıdan içeri giriyor demektir ki, bu da biraz tuhaf gelmiyor mu size?
Sivil toplum örgütleri birlikteliği ile 9 Aralık 2007 Pazar günü saat 12:00’de Ankara Tandoğan Meydanında düzenlenecek “BAĞIMSIZ YARGI” mitingine tüm meslektaşlarımızın cübbeli olarak en geniş katılımı, BAĞIMSIZ SAVUNMA, BAĞIMSIZ YARGI’NIN, BAĞIMSIZ YARGI GERÇEK HUKUK DEVLETİ’NİN, GERÇEK HUKUK DEVLETİ DE EKSİKSİZ DEMOKRASİNİN VAZGEÇİLMEZ KOŞULU olduğuna inancımızı gerçekleştirme yolunda önemli bir ivme olacaktır.
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANLIĞI
Değerli forum katılımcıları,
Hadi biz meslekten değiliz,sade vatandaşız bilmiyoruz. peki bu tepkileri gösteren konunun sahibi örgütler, kişiler için yorumunuz nedir?
Forumda bu tür kayırma ve kurumları siyasallaştırmadan geçmişe dönük örnekler verilmiş, bunları önleyici tedbirler mi alınmalı yoksa körükleyici yöntemler mi geçerli kılınmalı?
Emniyet teşkilatı ne hale getirildi, sonra kolluk kuvvetlerinin yetkileri arttırıldı, sıra şimdi yargıya geldi.
Kamudaki siyasallaşmayı her kurum ve kuruluşta infialle, hiçbir dönemde olmadığı şekilde izliyoruz. Ama Yargı çok farklı, orada siyasallaşma hukuk devletinin sonu demektir.
Diğer kurumlarda da yazılı sınavlar yapılıyor, hem de 2-3 aşama, 13000 kişide 6.,17 000 kişide 8.olan kişi, mülakatta elenebiliyor. Bunları sineye çektik, çaresiz bırakıldık sesimizi duyuramadık ta, yargının bu interlanda girmesini polemik yapmamak konusunda duyarlı olmalıyız.
İşte size örnekler;
Tartışmalı hakim-savcı yasası yürürlükte
Barolar ile Hakimler ve Savcılar Birliği başta olmak üzere akademisyen ve sivil toplum kuruluşlarının da tepki gösterdiği, hakim ve savcıların mülakatla işe alınmasını öngören yasa, Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi.
5720 sayılı “Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bundan böyle hakim ve savcılar Adalet Bakanlığı’nca yapılacak mülakatla alınacak. Mülakatta, “muhakeme gücü, bir konuyu kavrayıp özetleme ve ifade etme, genel ve fiziki görünüm, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu, liyakat, yetenek ve kültür, çağdaş bilimsel ve teknolojik gelişime açıklık” kriterleri esas alınacak. !!!!!!!!!!!!!!!!
Hukuk fakültelerinin verdiği diplomaların geçerliliği nereye kadar, nedir?
Yargıçlar ve Savcılar Birliği, hakim ve savcı yasasıyla ilgili 'Anayasa'ya aykırılık' talebinde bulunacağını açıkladı. Birlik, ''Cumhurbaşkanı'nın yasayı bu kadar kısa sürede imzalaması üzüntüyle karşılanmıştır'' dedi.
Meclis'te YARSAV gerginliği
Hakim ve savcı atamalarına yeni düzenleme öngören kanun değişkiliği için komisyon toplantısına katılmak isteyen YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'na, ''Size resmi çağrı yapmadık'' diyerek izin verilmedi. CHP'liler tepki gösterdi.
Cumhurbaşkanı Gül’ün jet hızıyla onaylayarak rekor kırdığı Hakimler ve Savcılar Kanunu, yürürlüğe girdi
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ‘yargıda siyasallaşma’ eleştirilerine hedef olan barolar ile Hakimler ve Savcılar Birliği başta olmak üzere akademisyen ve sivil toplum örgütlerinin tepki gösterdiği, hakim ve savcıların mülakatla işe alınmasını öngören yasayı jet hızıyla onayladı. Yasa, dün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, hakim ve savcı atama yöntemini belirleyen yasanın, yargıya yönelik kuşatmanın bir uzantısı olduğunu savunarak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yasayı hızla onayladığına dikkati çekti. Baykal, "Cumhurbaşkanı'nın bu süreçte kendisine biçilen rolü itaatle uygulamış olması da olayın bir başka üzücü yanıdır" dedi. CHP Genel Başkanı Baykal, Parti Meclisi (PM) toplantısı öncesinde açıklamalarda bulunarak soruları yanıtladı.
Kim doğru,kim yanlış?
GEÇİCİ MADDE 1- 15/10/2006 tarihinde yapılan idarî yargı hâkim adaylığı yazılı yarışma sınavında, bu Kanunun 9/A maddesinin beşinci fıkrasında belirtilen bir katı fazla kadro içinde kalanlardan mülâkatta başarısız sayılanlar, bu Kanun hükümlerine göre yeniden mülâkata alınırlar. Bu şekilde çağrılanlar bakımından önceden kadro ilânı şartı aranmaz. Bunlar arasından başarılı olanların adaylığa atamaları yapılır.
Birinci fıkrada belirtilen yazılı yarışma sınavı ve 25/6/2007-6/7/2007 tarihleri arasında yapılan mülâkat sonucuna göre atamaları yapılanların hakları saklıdır. Bu adayların meslek öncesi eğitimleri kaldığı yerden devam eder.
**********
Eskiden beri bu sistem bu şekildeydi de, AKP neden durduk yerde bu sistemi değiştirme gereği duydu? Madem ki uygulama yeni yasada öngörülenle aynıydı da neden yasa değiştirildi? Bu uygulamanın 1930 lardan beri bu şekilde uygulanagelmekte olduğunu belirten AKP lilere sorulması gereken en önemli soru budur kanımca...
Benim aklıma şu cevap geliyor; Hakimlerin C.savcılarının mesleğe alınmasında mülakatı kimin yapacağı tartışmalarının gölgesinde kalan geçici 1. madde. Geçici maddeyi okuduğunuzda, Danıştay'ın geçtiğimiz dönemlerde İdari Yargı Hakimlik Sınavı'nı kazanan aday adaylarının mülakat sınavına alınmalarına ilişkin yürütmenin durdurulması kararı üzerine çıkarılan bir hüküm olduğunu göreceksiniz. Yani bu kanun, yargının kararını bertaraf etmek, hukukun üstünlüğü ilkesini ayaklar altına almak için çıkarılmıştır. Danıştay kararını ve geçici 1. maddeyi dikkatle okursanız ne demek istediğimi anlayacak, yargının önüne yasalarla geçildiğini, yargı kararlarının tanınmadığını, hukukun nasıl katledildiğini, daha da acısı hukukun gene hukukla vurulduğunu fark edeceksiniz. İşte asıl tepki buna olmalıdır, işimize gelmeyen her yargı kararını bertaraf etmek için yeni bir yasa değişikliğine giderek mi demokratlaşacağız, hukuk devleti olacağız?.. Lütfen artık siyaseti bir kenara bırakalım...
Dekanlar Hakim ve Savcılar Kanunu’nu eleştirdi
Hukuk fakültelerinin dekanları, hakim ve savcıların belirlenmesinde, mülakatın Adalet Bakanlığı mensupları tarafından yapılmasına karşı çıktı.
20 hukuk fakültesinin dekanı, Hakimler ve Savcılar Kanunu’nda değişiklik yapan kanunla ilgili bir duyuru yayınladı. Dekanlar, sınavın ikinci aşamasını oluşturan mülakatı yapacak kurulun Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenmesi ve kurulda belirli sayıda hukukçu öğretim üyesinin görevlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Duyuruda, “Mülakatın ağırlıklı olarak Adalet Bakanlığı mensupları tarafından yapılmasını öngören kanuni düzenleme, yargı bağımsızlığı açısından sistemsel bir sorun yaratmaktadır ve mutlaka değiştirilmesi gereklidir” denildi.