-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Ecevit'in gizli arşivini kurcalayan Can Dündar, başörtüsü ile ilgili olarak Ecevit'in ne düşündüğünü aktarmış. Bugünün ulusal solcuları, bu memleketin ünlü ulusal solcusu rahmetli Ecevit'ten farklı düşünüyorlar galiba.
Ecevit'in başörtüsü ile ilgili düşünceleri için aşağıdaki linke lütfen bakınız;
http://www.milliyet.com.tr/2008/01/2...l/axgun01.html
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Yani tebrikler, o metinden o anlam çıkıyor mu üstad?
Kaldı ki o ifadeler rahmetli Ecevit'in şahsi düşünceleridir, bu düşüncelerin % 100 doğru olduğunu kabullenmek mi gerekir?
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Ecevit diyor ki;
"başörtüsü ile uğraşmayın"
"başörtüsü ile uğraşmak gardrop Atatürkçülüğüdür"
"başörtüsünü yasaklamakla Atatürkçülük kanıtlanamaz".
Ben bu anlamları çıkardım, başka anlamı varsa öğrenmek isterim.
Selamlar.
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Sayın Bilgili size kısacık bir soru soracağım. Benim tanıdığım ve kendilerini liberal demokrat olarak ifade eden bazı kişiler, sınırsız özgürlükten yana ve halk istiyorsa ayrılsın, kendi topraklarında (Bu ne demekse?!) bağımsızlığını ilan etsin ve yaşamını kendi ülkesinde sürdürsün, yeter ki barış olsun, huzur olsun, istikrar (!) olsun diyor. Ne garip ki hiçbiri, devlet bu şartları kendi topraklarında versin, vermeli demiyor ve bu şartların oluşması için çaba sarf etmiyor da, devlet ülke bütünlüğünü sağlayamıyorsa, huzuru getiremiyorsa bırakınız ayrılsınlar diyorlar.
Siz de aynı görüşte misiniz?
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Alıntı:
'Başörtüsüyle uğraşmayın'
Ecevit'in 27 Aralık 1981 tarihli mektubu "Başörtüsü konusu" başlığını taşıyor:
"Arayış hâlâ elime geçmediği için son sayıda bu konuya değinildi mi, bilmiyorum. Değinilmediyse bence hiç değinilmesin.
Başörtüsü ile uğraşmanın gereksiz olduğuna inanıyorum. Gardırop Atatürkçülüğünün tipik bir örneği... Zaten ondan da dönüş yapacaklardır.
Olsa olsa Atatürkçülüğün başörtü yasaklanarak kanıtlanamayacağı belirtilebilir.
Atatürk'ün irticaa karşın da büyük güvence olan- partisi kapatılmış, vasiyeti çiğnenmiş, yeni bir ulusal kültür oluşuma katkı için kurduğu kurumlar ortadan kaldırılıyor. Atatürk'ün her türlü dogmacılıktan uzak bilimci yaklaşımı bırakılıyor; tüm bunların günahı, başörtü yasaklamakla örtülemez.
Kaldı ki bazılarının farkında olmadığı bir gerçek var: Atatürk kadınların kılığına kıyafetine hiç karışmamıştır. O konuda hiç yasa çıkarmamış, herhangi bir zorlamaya da gitmemiştir. Özendirme yoluyla ve zamana, gelişmeye bırakarak bu sorunun çözümünü daha uygun bulmuştur. Bu da sanırım Atatürk'ün kadınlara karışmayı Türk gelenekleri açısından uygun görmemiş olmasındandır.
Kadınlara her hakkı ve özgürlüğü tanımıştır, her olanağı sağlamıştır, ama ne giyeceklerine müdahale etmemiştir.
Kaldı ki, başörtüsü ile ilgili bir sorun varsa, bu sorunu başörtüsünde değil din sistemindeki bazı yanlışlarda, özellikle Kuran kurslarında aramak gerekir. Bu konularda devlet dine saygı ile çağdaş bilimsel yaklaşımı daha çok bağdaştırıcı bir yol izlese, böyle bir sorun ya kendiliğinden sona erer ya da sakıncasız boyutlara iner."
E vallahi helal, neredeyse rahmetli Ecevit'i de geçip, Atatürk türbana karşı değildi diyeceksin:o
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Sayın Gür;
Yazınızın sonunda;
"E vallahi helal, neredeyse rahmetli Ecevit'i de geçip, Atatürk türbana karşı değildi diyeceksin"
demişsiniz. Bence zaten öyle.. Atatürk türbana (veya başörtüsüne) karşı değildi.. Atatürk döneminde böyle bir sorun zaten yoktu. Atatürk'ün kılık kıyafetle ilgili çıkarttığı yasa ve konuşmalarında başörtüsünün (veya türbanın) yasak olduğunu gösteren bir bilgiyi göremedim. Bu sorunu Atatürk değil, "Atatürkçüler" çıkarttılar. Aşağıda Atatürk'ün bu konudaki görüşünü konu edinen bir yazıyı alıntıladım.
Aslında ben, Atatürk'ün her türlü konuda bu şekilde referans gösterilmesini de doğru bulmuyorum. Çünkü, Atatürk'ün hayatında değişik dönemlere göre değişik koşullarda ve tezatmış gibi görünen görüş ve konuşmaları var.
Örneğin, Milli Mücadele döneminde islamcı söyleme yakın bir tutumu vardır, camide hutbe dahi okumuştur.
Ruslarla yardım anlaşması döneminde sol söylemi açıkça belirgindir, o dönemde kullandığı "proletarya" kavramını daha sonra ağzına almamıştır.
Otuzlu yıllarda daha çok batıcı bir söylemi vardır.
Atatürk'ün empeyalizm, komünizm, batı, mazlum milletler, islam gibi konulardaki görüşlerini hangi dönemde ve hangi koşullarda açıkladığını iyi tahlil etmeden kendi görüşlerimize referans almaya kalkışırsak yanlış olur.
Hatta "Nutuk"u dahi bu gözle okumak gerekir. Çünkü Nutuk, muhaliflerin tasfiye sürecinin yoğun yaşandığı dönemde yazılmış ve en yakın silah arkadaşlarına dahi Nutuk'ta "hain" denilmiştir. Bazı yazarlar, "Nutuk, başka koşullarda yazılsaydı bu üslup kullanılmazdı" diyorlar. Nitekim, Atatürk'ün Nutuk'ta hain dediği yakın silah arkadaşlarına sonradan İsmet Paşa sahip çıkmıştır. Atatürk'ün çok yakınında olan bir yazar (Falih Rıfkı Atay), "keşke Nutuk yazılmasaydı" diye yazmıştır.
Aslında bu konuda yazmayı, Sayın D.K. Yüksel'in bir başka konuda Atatürk'ün "batı" konusundaki sözlerini aldığı bölümde açıklamak niyetinde idim, ama Namık Kemal Zeybek'in türbanla ilgili yazısında Atatürk'ten türbana destek mahiyetinde alıntı yaptığını görünce burada değinmeyi uygun gördüm.
Atatürk'ün dönemlere göre farklı olan görüş ve açıklamaları konusunda sizlerin pek de sevmediğiniz Sayın Taha Akyol'un çok yeni ve çok güzel bir kitabı çıktı Doğan Kitapçılık'tan.. Kitabın adı: "AMA HANGİ ATATÜRK". Henüz çok yeni çıkan bu kapsamlı araştırmada, Atatürk, dönemlere göre incelenmiştir.
Aşağıda, 25 Ocak 2008 günlü Radikal'de Namık Kemal Zeybek'in "Atatürk ve Başörtüsü" başlıklı yazısını sunuyorum. Takdir ve değerlendirme sizlerin;
Atatürk ve başörtüsü
Namık Kemal Zeybek
25/01/2008 (3310 kişi okudu)
Kız öğrencilerin üniversitelere başörtüleriyle gitmelerini engelleme konusunda direnenlerin en çok başvurdukları gerekçe ne? Atatürk ilke ve inkılapları öyle mi?
Peki bu konuyu bir de Ata'ya sormak neden akla gelmez?
Ben sordum ve Ata cevap verdi. Buyurun birlikte okuyalım (Söylev ve Demeçler 2. Cilt) : "Şehirlerdeki kadınlarımızın giyim tarzı ve örtünmesinde iki şekil tecelli ediyor; ya ifrat ya tefrit görülüyor. Yani ya ne olduğu bilinemeyen, çok kapalı, çok karanlık bir dış görünüm gösteren bir kıyafet, veyahut Avrupa'nın en serbest balolarında bile dış kıyafet olarak arz edilemeyecek kadar açık bir giyim. Bunun her ikisi de şeriatın tavsiyesi, dinin emri haricindedir. Bizim dinimiz kadını o tefritten de, bu ifrattan da tenzih eder. O şekiller dinimizin muktezası değil, muhalifidir. Dinimizin tavsiye ettiği tesettür hem hayata, hem fazilete uygundur. Kadınlarımız şeriatın tavsiyesi, dinin emri mucibince örtünselerdi, ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açılacaklardı."
"Giyim tarzımızı ifrata vardıranlar, kıyafetlerinde aynen Avrupa kadınını taklit edenler düşünmelidir ki, her milletin kendine mahsus ananesi, kendine mahsus adetleri, kendine göre milli hususiyetleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallidi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti dahilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki hüsrandır."
"Örtünmedeki ifrat ve tefritten kurtulmakla bu iki ihtiyacı da temin
etmiş olacağız. Giyim tarzımızda milletin ruhi ihtiyacını tatmin için, İslam ve Türk hayatını başlangıçtan bugüne kadar layıkıyla tetkik ve etrafıyla açıklamamız lazımdır."
"Eğer kadınlarımız dinin tavsiye ve emrettiği bir kıyafetle, faziletin icap ettirdiği hareket tarzıyla içimizde bulunur, milletin ilim, sanat, içtimaiyat hareketlerine iştirak ederse bu hali, emin olunuz; milletin en mutaassıbı dahi takdir etmekten geri duramaz."
Ne diyorsunuz? Peygamberin takvasını az bulan Oflu hoca gibi diyorsunuz... Atatürk'ü yeteri kadar çağdaş, laik ve Atatürkçü bulmadığınızı mı söylüyorsunuz.
Öyle diyorsanız size diyecek söz bellidir: "Hadi canım sende!..."
Başka türlü diyorsanız düşünmeyi sürdürelim ve soralım: Atatürk'ün kadın kılığı konusunda bir devrimi var mıdır?
"Vardır!..." diyorsanız, söyleyin bakalım nedir?
Kılık kıyafet devrimi mi?
O devrim erkek kılığı ile ilgilidir.
Bu konuda iki devrim kanunu vardır.
Birisi "Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun".
Madde 1 - Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri(milletvekilleri), İl Genel Meclisi ve yerel yönetim ve özel idareler ile tüm kurumlara bağlı memur ve hizmetliler şapka giymek zorundadırlar. Türkiye halkının da genel serpuşu şapka olup, buna aykırı bir alışkanlığın devamını hükümet yasaklar.
İkincisi "Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun".
Madde 1 - Herhangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar ruhanilerin mabet ve ayinler haricinde ruhani kisve taşımaları yasaktır.
Ne diyorsunuz? Laiklik mi? Asıl insanların dini inançlarının gereğini yerine getirmelerini engellemek laikliğe aykırıdır diyorum.
Diyorum ki; yazıktır bu ülkeye... Bırakın artık bu zalimlik özentilerini. Bırakın isteyen istediği gibi inansın ve inandığı gibi yaşasın. Kime ne zararı var?...
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
http://www.hakimiyetimilliye.org/fil..._992238970.jpg
"Kimi yerlede kadınlar görüyorum ki, başına bir bez, ya da bir peştemal ya da benzer bir şeyler atarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir, ya da yere oturarak yumulur. Bu durumun anlamı, gösterdiği nedir?
Efendiler uygar bir ulus anası, ulus kızı bu şaşırtıcı biçime, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum ulusu çok gülünç gösteren bir görünüştür. Hemen düzeltilmesi gerekir."
Abbas Bey, siz referans almamaya çalışmaya devam edin, aradan geçen onca yıldan sonra bile sözde liberal, gerçekte gericiler, O'nu isteseler de istemeseler de referans almak zorunda kalıyorlar ve tarihi çarpıtmaktan başka ellerinden birşey gelmiyor. İşte O'nun büyüklüğü de burada saklı...
1925 öncesi ve sonrası Türkiye resmine bakan herkes kimin neyi istediğini ve kimlerin de buna kalben uyduğunu görür, tabi gözü veya kalbi körelmişler için söylemiyorum bu hakikati, onlar bir ölüden?!!! korkularından ancak 2007'de kitap yazabilirler, fındık reklamı gibi olur, YERSENİZ...
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Sayın Gür;
Atatürk'ten yaptığınız alıntıda, "başına bez parçası bağlayan bazı kadınların, yüzünü ve gözünü gizleyerek, erkekler yanlarından geçerken arkalarını dönmesi veya yere oturarak yumulması" eleştirilmektedir. Bu sözlerden de açıkça anlaşıldığı üzere, kadınların toplum içine çıkamamaları eleştirlmektedir. Oysa, türbanlı kadınların bugünkü derdi türbanlarıyla üniversitede okumak, yani toplum içine girebilmek ve kültürlü biri olarak girebilmektir. Oysa, bugünkü Atatürkçüler türbanlı kadının toplum içine girmesine engel olmak istiyorlar. Bugünkü Atatürkçülerin amacı ile Atatürk'ün amacı çelişmektedir.
Siz, Atatürk'ün bu konuşmasını referans olarak alırken, Namık Kemal Zeybek'in "Söylev ve Demeçler"den aldığı;
"Şehirlerdeki kadınlarımızın giyim tarzı ve örtünmesinde iki şekil tecelli ediyor; ya ifrat ya tefrit görülüyor. Yani ya ne olduğu bilinemeyen, çok kapalı, çok karanlık bir dış görünüm gösteren bir kıyafet, veyahut Avrupa'nın en serbest balolarında bile dış kıyafet olarak arz edilemeyecek kadar açık bir giyim. Bunun her ikisi de şeriatın tavsiyesi, dinin emri haricindedir. Bizim dinimiz kadını o tefritten de, bu ifrattan da tenzih eder. O şekiller dinimizin muktezası değil, muhalifidir. Dinimizin tavsiye ettiği tesettür hem hayata, hem fazilete uygundur. Kadınlarımız şeriatın tavsiyesi, dinin emri mucibince örtünselerdi, ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açılacaklardı."
Şeklindeki alıntıya dair bir şey demiyorsunuz.
Ben Namık Kemal Zeybek'in bu alıntı ile amaçladığı hususu da sorgulamak gerekir diyorum ve eleştirel bakıyorum. Çünkü hangi sözün hangi konjoktürde söylendiğine bakılmadan Atatürk hakkında yanlış değerlendirme yapılır.
Çünkü bazı konuşmalarında islamcı, bazı konuşmalarında solcu, bazılarında batıcı, bazılarında batı düşmanı bir içerik var. Meclis gizli oturumlarındaki konuşmalarında Sovyetler ve komünizm hakkında ağır ifadeler varken, dışa açık konuşmalarda daha ihtiyatlı bir dil var. Dönemlere göre çok farklı ve tezatmış gibi görünen konuşmalar var. Siz bunların birini referans alırsanız Atatürk'ün "komünizm düşmanı" olduğunu, diğerini referans alırsanız "komünizm dostu" olduğu sonucuna varırsınız. Peki hangisini referans alacağız?
Atatürkçülüğü, bir dine iman eden müminler gibi algılayanlar, bu sözlere kutsal kitabın ayetleri gibi bakıyorlar. Oysa, bu sözlerin hangi dönemde, hangi koşullarda ve hangi ortamda söylendiğini tespit etmeden onu "tartışılmaz doğru" gibi görmenin hastalıklı bir bakış olduğunu anlatmaya dahi gerek yok. Eleştirel bakış açısı ile bakmak en doğrusu diye düşünüyorum.
İnsanları bir kalemde "gerici" "yobaz" diye silip atmaktan ziyade yazdıklarına söylediklerine bakarak değerlendirmek gerekmez mi? Ben, sevmediğim, beğenmediğim bir çok yazarı dahi okuyup, onlardan da birşeyler öğrenmeye çalışırım. Başlangıçta mahkum etmektense, eleştirel bir bakış açısı ile okuyup dinlemek ve ondan sonra karar vermek gerekmez mi? "Gericilk" artık siyasi literatürde geride kalan bir kavramdır ve "gerici" didiğiniz kişi, islamcı yazarlarla polemiğe girmiştir. Bu nedenle bu "gericilik" değerlendirmenize katılmak mümkün değil. Keşke gerici dediğiniz yazarın islamcı yazarlarla olan oldukça seviyeli araştırmasından haberiniz olsaydı.
Selamlar.
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Alıntı:
Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı
1925 öncesi ve sonrası Türkiye resmine bakan herkes kimin neyi istediğini ve kimlerin de buna kalben uyduğunu görür, tabi gözü veya kalbi körelmişler için söylemiyorum bu hakikati,
Abbas Bey, ben bu konuda her iki görüşün ne dediği konusunda oldukça araştırma yaptım. Burada sözler üzerine takılmamak gerektiği konusunda da sizinle hemfikirim.
Alıntıladığım kısımda da bunu belirtmek istedim. 1925 öncesi ve sonrası 1925-1938 arası resimlere bakın. Kadınlarımızın giyim kuşamları ile geldiği noktayı anlarsınız. Bu değişim herhalde durduk yere , yeni giyim tarzını teşvik edici ve hatta zımnen zorlayıcı bir el olmadan gerçekleşmemiştir. Forumlarda daha önce de yazmıştım. Atatürk'ün yakınında olan bir isim Prof. Dr. Afet İnan'ın 1925 öncesi ve sonrasında çekilmiş resimleri bu konuda size bir fikir verecektir. Şimdi bulamadım ama bulunca siteye eklerim, Atatürk'ün ölümü ile birlikte halkın gözyaşları ile sokağa döküldüğü, naaşının Etnografya Müzesi'ne nakli esnasında bir kaç resim vardır ki, o halk kalabalığında bir tane bile başı kapalı kadın bulamazsınız. Şöyle söylenmiş, böyle söylenmiş yerine, tarihe ışık tutan resimlere yani realiteye bakmak sanırım bizlere daha doğru bir fikir verecektir.
Düşüncesi , ideolojisi ne olursa olsun, 1925 öncesi kılık kıyafeti savunana ben gericiden başka bir sıfat bulamıyorum, yakıştıramıyorum.
Selamlar,
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Atatürk'ün, kadının toplumdaki yeri, kılığı kıyafeti ile ilgili görüşlerini merak edenler bence İpek Çalışlar'ın Latife Hanım kitabını okumalı. Atatürk'ün birbirine zıt gibi görünen (aslında dönemin şartlarına uygun olan) söylemlerini, o şartları değerlendirmeden yorumlarsak hiçbir yere varamayız. Atatürk, dini temellere göre yaşayan bir toplumu birden bire değiştirmek yerine, gerek kendi kılık kıyafeti gerekse Latife Hanım'ın giyim kuşamı ile örnek olarak, kendiliğinden değiştirmeye çalışmıştır. Bu nedenledir ki Latife Hanım dahi bazı yerlerde başı açık görünürken, bazı yerlerde başı örtülü görünmüştür. Bunu bile kullanarak, Latife Hanım'ın başının örtülü olduğu fotoğrafların tarihini ve dönemin şartlarını görmezden gelerek siyasi propaganda yapılırken, Atatürk'ün söylemlerini kullananlara hiç ama hiç şaşırmıyorum...
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Alıntı:
Av.Dilek Kuzulu Yüksel rumuzlu üyeden alıntı
Atatürk'ün, kadının toplumdaki yeri, kılığı kıyafeti ile ilgili görüşlerini merak edenler bence İpek Çalışlar'ın Latife Hanım kitabını okumalı. Atatürk'ün birbirine zıt gibi görünen (aslında dönemin şartlarına uygun olan) söylemlerini, o şartları değerlendirmeden yorumlarsak hiçbir yere varamayız. Atatürk, dini temellere göre yaşayan bir toplumu birden bire değiştirmek yerine, gerek kendi kılık kıyafeti gerekse Latife Hanım'ın giyim kuşamı ile örnek olarak, kendiliğinden değiştirmeye çalışmıştır. Bu nedenledir ki Latife Hanım dahi bazı yerlerde başı açık görünürken, bazı yerlerde başı örtülü görünmüştür. Bunu bile kullanarak, Latife Hanım'ın başının örtülü olduğu fotoğrafların tarihini ve dönemin şartlarını görmezden gelerek siyasi propaganda yapılırken, Atatürk'ün söylemlerini kullananlara hiç ama hiç şaşırmıyorum...
Sayın Dilek hanım;
dediğiniz üzere MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ ün kendi bulunduğu dönemin şartları düşünüldüğünde; topluma,onun dinine, örfüne-adetine verdiği önemi nazara alır isek 1920 ile 1930 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde Türk milleti bir çok savaş atlatmış bu mücadelenin en onurlusu ve yücesi olan kurtuluş savaşını bu millet, halkının sonsuz desteği ile kazanmıştır. O anki koşullar nazara alındığında zaten savaşlardan yıpranmış ve bitkin düşmüş halk üzerinde toplu ve keskin değişikliklere gitmenin getireceği olumsuzluklar dikkate alınarak, devrimler yavaş yavaş halka sindirilerek benimsetilme yoluna gidilmiştir. Mustafa Kemal hiçbir zaman yaptığı değişiklikleri kesin ve bir anda yıkıp dağıtır şekilde değil, süreci yıllara yayarak bu devrimleri gerçekleştirmiştir. Devrimlerin en bariz özelliği olan bir anda ve kesin şekilde olan değişiklikler oluşu, Atatürk devrimlerinde hayat bulamamıştır. İşte bu sebeple Atatürk’ün inkilapları şekil itibari ile devrim gibi görünmesede benimsemiş olduğu amaç ve içeriği doğrultusunda devrimdir. Çünkü monarşiden Cumhuriyete geçilmiştir. Bu değişiklik bir Fransız ihtilali gibi bir günde gerçekleşmemiştir.
1920 ‘de TBMM açılmış ardından cumhuriyetin ilanı akabinde halifeliğin kaldırılması yoluna gidilmiştir. Devamla tarikatların kaldırıması , tekke ve zaviyelerin kapatıması gerçekleştirimiş. Ardından 1926 tarihli TÜRK MEDENİ KANUNU düzenlenmiştir. Şapka ve kıyafet devrimi 1925 te gerçekleşmiş laiklikle ilgili ilk vurgulamaların gerçekleştiği tarih 1928 dir. Saltanatin kaldirilmasi, hilafetin kaldirilmasi, Seriye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldirilarak yalnizca din isleriyle ugrasacak Diyanet Isleri Baskanligi'nin kurulmasi, tarikat ve zaviyelerin kapatilmasi asamalarindan geçen laikligin tam anlamiyla yasal tabana oturtulmasi için, 1924 Anayasasi'nda yeralan "Türkiye devletinin dini Islam'dir" deyimini tartismaya koyulan TBMM, 10 Nisan 1928'de Anayasa'nin ikinci maddesini
degistirip, 16. ve 38. maddeler geregince milletvekilleri ile cumhurbaskaninin antiçerken söylemek zorunda olduklari "vallahi" sözcügünü maddelerden çikardi. Ayrica, 26. maddedeki "ahkami seriyenin tenfizi" (seriat hükümlerinin yürütülmesi) sözcükleri de Anayasa'dan çikarildi. Inananlarin ibadetlerini kendi dilleriyle yapmalarini dogal bir hak olarak gören Mustafa Kemal'in, aydin din adamlariyla yaptigi görüsmelerden sonra, 3 Subat 1928'de hutbelerin Türkçe okunmasinin kabul edilmesini, dualar ve ezanin Türkçeye çevrilmesi çalismalari izledi. 5 Subat 1937'de Anayasa'nin ikinci maddesinde laiklik ilkesine yer verilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet oldugunun yazilmasiyla, laiklik
devrimi tamamlanmis oldu. İşte görüldüğü üzere yapılan eylem ve değişiklikler tamamen sistemli, halkın tepkisini çekmeyecek tarzda ve uzun bir zamana yayılarak geçekleştirilmiştir. Bunun sebebi ise milli mücadele savaşı veren halkın devletinden ve yöneticilerinden soğumaması, Türkiye Cumhuriyeti’nin milli mücadele savaşında halkının desteğini sonuna kadar arkasında görmek istemesi sebebi iledir. Atılacak yanlış bir adımın, 700 yıldır Osmanlı kültürüyle yaşayan halkın çok büyük tepkisini çekmesi muhtemel olurdu. Atatürk zamanına ve karşısında bulunan topluma uygun davranmış devrimlerini alışılmışın aksine zaman yayarak gerçekleştirmiştir. Devrimlerinin kısa sürede benimsenmesinin ve yaygınlaşmasının sebebi de budur. O dönemdeki görüntünün ardın da Atatürk’ü kendi safalarına çekmek isteyen birçok örümcek kafalının düşündüğü gibi (Atatürk’de bizdendi ) gibi bir yaklaşım hiçbir zaman olmamıştır. Tamamı ile yeniliğe ve modern toplumlara ayak uydurma bağlamında yapılan, akılcı, çağa uyan hür TÜRK milletine yakışan devrimlerdi.
Nasıl ki kanuni döneminde Fransa’ya verilen kapitilasyonlar o anki şartlar dahilinde değerlendirildiğinde yararlı olmuş fakat sonradan devam ettirilmesi devlet ekonmisinde tamir edilemez yaralar açmış ise; işte her olay her yenilikte, çağının şartları dahilinde değerlendirilmeli, yapıldığı zaman ve halin icabı düşünülerek yorumlanmalıdır.
Bu safhadan sonra bizlere düşen ödev Ulu Önder Atatürkün çizdiği yolda sapmadan ilerlemek, devrimlerinin ve cumhuriyetimizin bekcisi olarak her türlü harici ve daimi düşmanlara karşı cephe alarak, bu başta laiklik olmak üzere tüm devrimlerimizle beslenen TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ sonsuza dek korumak olacaktır.
Saygılarımla
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Tüm bu tartışmalara gireceğimize, açıp da kaynak kitabımıza baksak daha kolay değil mi?
Kuran-ı Kerim'de başörtmek diye bir eylem kullanılıyor mu? Hayır.. Peki ne diyor ilgili surede (Yaşar Nuri Öztürk çevirisi) kadınlar, örtü/başörtülerini yakalarına vursunlar, ziynet lerini(kendiliğinden görünenler hariç) göstermesinler. Eee? Yazıyor mu başını ört diye? Yazmıyor. İsteyen takar mı? Taksın, ama nazi üniforması mantıgıyla takacaksa takmasın. Bir insan neden başını örtmek ister? Erkekler ona yan gözle bakmasın diye. Peki günümüzdeki başörtülülerin büyük kısmı nasıl giyiniyor? Vucut hatlarını gösteren kıyafet(artık eteklilerin de sayısı arttı), pür makyaj, kaşlar alınmış, sivri burunlu çizme, üstünde pasparlak bir türban... Eee? Hiç mi çelişmiyor bunlar kendi içlerinde...
Bir başka sözüm de türbanlı kızlara... Ey arkadaşlar, bacılarım...Seçtiğiniz hukumetler neden hala türban sorununu çözmediler? Al akp'yi, hele hele geçen dönem istediklerini yapma hakları vardı, neden yapmadılar? Siz onlara oy vermeye devam edesiniz diye... Bu hukumet, bu işi kökünden çözer mi? Çözemez. Neden? Çünkü çözmek işine gelmez de ondan! Bir genelkurmay başkanına "hocam" diye seslenen, şeyini şey etttiğimin şeyinden diyen bir vekili meclis baskanı yapan zihniyet ne yargıtayı takar, ne sayıştayı.... Yapabilir mi? Yapar. Ama yapar mı? Yapmaz. Neden? Çünkü sizin oylarınızı önümüzdeki dönem de isteyecek de ondan. Uyuyun...
-
Bu Hükümetin Saçmaladiğina Dair Bir örnek Daha..yunanlilari Koynumuzda Beslemek Için Insanlara Kumar Oynattiriliyor...
İddaa’dan telekoma kayarız, NBG’yi geçip en büyük Yunan yatırımı oluruz
Ayşegül AKYARLI GÜVEN
İddaa’nın yüzde 45 ortağı olarak Türkiye’deki ilk Yunan yatırımcı konumuna gelen Intralot, bağlı olduğu Intracom Holdings aracılığıyla Türkiye’ye şimdi de telekomünikasyon ve IT yatırımı yapmaya hazırlanıyor. Intralot’un CEO’su Constantinos Antonopoulos, "Uzun dönemde Türkiye’de yine en büyük Yunanlı yatırımcı konumuna geleceğiz" dedi.
İDDAA’nın yüzde 45’ine ortak olarak Türkiye’ye yatırım yapan ilk Yunan şirketi konumuna gelen Intralot, bağlı olduğu Intracom Holdings aracılığıyla şimdi de Türkiye telekomünikasyon ve IT yatırımı yapmaya hazırlanıyor. Türkiye’deki en büyük yatırımcı olma ünvanını Finansbank’ın yüzde 45’ini 2.7 milyar Euro’ya satın alan National Bank Of Greece’e kaptıran Intralot’un CEO’su Constantinos Antonopoulos, "Uzun dönemde Türkiye’de yine en büyük Yunanlı yatırımcı konumuna geleceğiz. 5-10 yılda yatırımlarımızın yarattığı değer açısından da birinci olacağız" dedi.
PROJELERİ İNCELİYORUZ: IT ve mobil telekomünikasyon alanlarında Intarcom’un Türkiye’de iyi projeler gerçekleştirebileceğine dikkat çeken Antonopoulos "IT sektörü Türkiye’de büyük bir hızla büyüyor. Abvrupa’da yüzde 150 olan kişi başı mobil telefon kullanım oranı, Türkiye’de yüzde 70’e kadar iniyor. Bu da büyüme potansiyelini gösteriyor. Bu alanda yyatırım yapacağız" dedi. Proje ve yatırım bedekli bazında bir karara varmadıklarını, ancak araştırma aşamasına geçtiklerinmi belirten Antonopoulos, yatırımlarının projelere dayalı olacağını ve bu nedenle henüz bir yatırım bedeli konusunda karara varmadıklarını söyledi.
BURNU BÜYÜK DEĞİLİZ: Yunan şirketlerin Türkiye’yi büyük pazar olarak gördüklerini belirten Antonopoulos şöyle devam etti: "Yunanistan küçük bir ülke. Bu nedenle de çok sayıds firmamız Yunanistan dışına yoğunlaşıyor. Başka türlü hayatta kalabilmeleri mümkün değil. Motiveler ve Avrupakilerden farklı mentaliteye sahibiz. Burnu büyük değiliz, iştahlıyız. Türkiye’ye bu özelliklerimizle Avrupa’daki aynı teknoloji ve know how’ı getirebiliriz. AB’ye girme aşamasındaki olan ülkelerin yaşam döngüsünü de çok iyi tanjıyoruz. Buna karşın Fransa ve Almanya bundan çok uzun yıllar önce gelişmiş ülke konumuna geldi."
DEZAVANTAJ YAŞAMADIK: Yunanlı yatırımcı olarak bügüne kadar Türkiye’de hiçbir dezavantaj yaşamadıklarını belirten Antonopoulas "Bence Iddaa’nın başarı hikayesi burada yapabileceklerimizin göstergesi. Türkiye şans oyunları konusunda Hong Kong ve Yunanistan’dan sonra üçüncü büyük ülke konumunda. Cirosu yılılk 1,5 milyar doları buluyor. Kişi başı yıllık oyun tutarı ise 22 dolar oluyor. İddaa Türkiye şans oyunları pazarının 40’ına hakim konumda. Tüm oyunlarla karşılaştırıldığında Iddaa dünyadaki en iyilerden. Dünyada en kárlı operasyonlar arasında yer alıyor" diye konuştu.
Sözleşmeyi iptal ettiniz kötü deneyim yaşattınız
YATIRIMLARININ gelişimi konusunda memnuniyet içindeyken bir anda ruhsat iptali ile hayalkırıklığına uğradıklarını söyleyen Antonopoulos şöyle konuştu: "3 yıl faaliyette kaldıktan sonra kontrat iptal edildi. 40 ülkede faaliyetteyiz. Ancak, bu çok kendine has bir deneyim bizim için. Genellikle kontratlar iptal olursa başladıktan kısa süre sonra olur. Türkiye’de bu kadar süre sonra yaşanan iptal olayı kötü bir deneyim oldu. Şimdi yeni bir ihale aşamasındayız. Ama iyimseriz. Bu kontratın riskte olmayacağını gösterecek yeni yasa bekliyoruz. Artık sürpriz istemiyoruz."
Özelleştirme doğru karar Milli Piyango’yla ilgiliyiz
ÖZELLEŞTİRMENİN artık global bir proses olduğunu söyleyen Constantinos Antonopoulos, "Milli Piyango özelleştirmesi ilk duyurulduğunda bunun iyi bir fikir olmadığına dair çok sayıda yorum yapıldı. Oysa Amerika’da her eyaletin kendine ait bir çekiliş kuruluşu var ve hepsi birden özelleştirilebiliyor. Bence bu Türk hükümetinin 4 yıl önce çok doğru bir karar olduğunu gösteriyor. Unakıtan bence Avrupa’nın en iyi Maliye Bakanı. Global pazarları iyi tanıyor. Ama Milli Piyango ihalesinin zamanı henüz netleşmedi. Yine de çok ilgiliyiz" dedi.
5 kıtada çalışıp 4.5 milyar Euro yönetiyor
BEŞ kıtada 40’tan fazla ülkede faaliyet gösteren Intralot, dünyanın en büyük 2’nci entegre oyun ve iş işleme sistemleri tedarikçi konunumunda bulunuyor. 2007 gelirleri 791.4 milyon doları bulan şirket 4.5 milyar Euro’yu aşan, dünyanın en geniş spor defterini yönetiyor.Dünya çapında, piyango harici iş işleme hizmetleri de veren 2 kumar şirketinden birini oluşturuyor.
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Kadın
Kadın babasından, abisinden, kocasından dayak yiyor.
Kadın babasına, abisine, kocasına hesap veriyor.
Kadını çocukları bile tepe tepe kullanıyor.
Kadın, evin hizmetlisi olarak görülüyor.
Kadın, kocasından izin almadan annesine bile gidemiyor.
Kadın taciz ediliyor.
Kadın tecavüze uğruyor.
Kadının üstüne kuma getiriliyor.
Kadın, kocasının ailesine de hizmet ediyor.
Kadın törelere kurban gidiyor.
Kadın zorla evlendiriliyor.
Kadın istediği kadar özgür olsun hiçbir zaman bir erkek kadar özgür olamıyor.
Kadının namusu hemencecik "lekeleniyor."
Kadın bazı yörelerde mirastan pay alamıyor.
Kadın, erkek çocuk "doğuramadığı" için suçlanıyor.
Kadın evlenmeden sevişemiyor.
Kadın tarlada çalışıyor, sırtında yük taşıyor.
Kadın 12 çocuk doğuruyor.
Kadın daima göz hapsinde tutuluyor.
Kadının bu dünyada bulunma nedeninin erkeği "rahatlatmak" olduğu düşünülüyor.
Kadın okutulmamış oluyor.
Kadının başarısı çok tuhaf, hiç beklenmedik, olmayacak bir şeymiş gibi görüldüğünden, başarılı kadınlar "kedi yakalamış fare" gibi şaşkınlıkla karşılanıyor. Siz hiç "başarılı erkekler" diye bir sunuma rastladınız mı basında, şurada burada?
Kadın "kadınlık görevi"ni yapmak zorunda oluyor.
Kadına şeytan gözüyle bakılıyor.
Kadın bekáret kontrolüne götürülüyor.
Kadın "mahallenin namusu" oluyor.
Kadın çalıştırılmıyor.
Daha böyle onlarcası sayılabilir.
Şimdi sorarım size, kadının başı açık olsa ne olur, kapalı olsa ne olur?
PAKİZE SUDA
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Ben her zamanki gibi tersten başlayacağım anlatmaya fakat öncelikle aytı olarak bir hususu yazmakta yarar buluyorum. Sayın Abbas Bilgili '' Atatürk'ün çok yakınında olan bir yazar (Falih Rıfkı Atay), "keşke Nutuk yazılmasaydı" diye yazmıştır.'' Her ne kadar kaynak belirtmesede bunu iddia eden bir kişi vardır '' Yakın Tarihin Karadelikleri'' isimli kitabıyla Mustafa Armağan...
Armağan bu sözü Falih Rıfkı Atay a mal eder. Armağan a göre Atay 22 Haziran 1951 de '' Dünya Gazetesinde'' yazdığı bir makalesinde ''Atatürk’ün Nutuk’u yazmakla belgeleri belli bir yoruma tabi tuttuğunu ve tarihçiyi hükümlerinde bağladığını söyler. Atay’a göre Atatürk Nutuk’u yazmamalı, bütün o belgeler, tutanaklar dosyalarda kalmalı ve tarihçiler hükümlerinde daha serbest olabilmeliydi. '' demiştir. Buda Keşke Nutuk Yazılmasaydı olarak Armağan tarafından duyrulmuş ve özellikle dinci medya bu konuya atlamıştır.
Ben ilk duyduğumda bir garip yorumlamakla birlikte bir başka terslik daha dikkatimi çekmiş ama sonra araya giren işlerden dolayı unutup gitmiştim. Kimsede üzerinde durmamıştı pekte durulmaya değmezdi.
Ancak şimdi Abbas Bey konuyu tekrar gündeme taşıyınca aynı rahatsızlığı daha şiddetli duydum '' Abbas bey gibi demokrat birisi'' bile bu söze böylesine bağlandığına göre düşünün siz cahil cühelayı...
İşte buradan yola çıkarak beni neyin cidden rahatsız ettiğini aradım da aradım. Kişilerin görüşlerine müthiş saygım vardır ama burada bir terslik vardı sanki kendisini inkar etme gibi sanki Sayın Atay ın okuduğum kitaplarında nitelediklerine bir terslik gibi asıl rahatsızlık buydu. Öyle ya bunu yazan böyle düşüncede olan birisi nasıl olurda '' Zeytindağı'' '' Çankaya '' gibi kitapları yazabilirdi. İşte bunlar beni rahatsız ediyordu. Armağanın kitabında bir kere daha baktım beni rahatsız edeni bulabilirmiyim diye baktım baktım sonra trene bakar gibi bakmaya başladım sonra 22 Haziran 1951 tarihi çok bende rahatsızlık vermeye başladı . İşte o an kafamda bir şimşek çaktı... Dünya gazetesinin kurucusuydu Atay ... Ama Dünya gazetesi 1951 de YOKTU Kİ.... Resmi künyesine 1953 yazılmasına rağmen 1952 sonlarında kurulmuş bir gazete idi... Hemen bilgilerimi doğruladım ve o an rahatladım. ( Bedii Faik sağ olsun onun Matbuat Basın derkeen... Medya larını okurken kah gülüp kah hüzünlenmiştim ama hiç böyle bir işime yarayacağı beni tereddüte düşürecek bir bilgi aldığımın farkında değildim ama Bedii faik haklıymış Dünya 1952 yılında kurulup 53 te künye almış.)
Yani sayın Armağan Belgeli tarihli yazarak '' Vay be '' dedirtmek istemiş gibi geliyor bana . Düşünsenize 22 Haziran 1851 de DÜNYA DİYE BİR GAZETE YOKKEN FALİH RIFKI ATAY ORADA NASIL MAKALE YAZABİLSİN....
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Şimdi tersten başlayayım ben kendimce commodore1tr ca hiç bir şeyi umursamadan gerçekten domokratik sosyal laik bir hukuk devletinin savunucusu olarak ve değerlere sahip çıkarak...
Uzun olursa Sayın Eyilik kusuruma bakmasın ama okusun sınav yapacağım....
Bundan üç büçuk ay önce gene buradaki forumlardan türbanla ilgili olanlarından birinde üniversitelerde serbest kalmasıyla ilgili tartışmada demişim ki...
'' Üniversitelerde Türbanın serbest bırakılması laikliğe vurulan bir darde olacağı gibi bir sürü kargaşanında peşinden geleceği ve bu hükümetin din üzerinden siyaset yapmasından başka bir şey değildir. Kaldı ki bu anayasa değişikliğide bu hükümetin daha önce yaptıklarındada beter bir hilkat garibesi olacak ne olduğu ne özgürlüğü olduğu anlaşılamayacak yeni kavganın ve şeriata giden yolun bir adımı olacaktır. Bu hükümet pılını pıtısını toplayıp gittikten sonra yargılanmaları haricinde hukuka ve kanunlara verdikleri zararın düzeltilmesi gitgide zorlaşacaktır....
Sadece üniversitede Türban serbestliği ne demektir ? Bunun neresi özgürlüktür ? Böyle bir dangalaklık olabilir mi? Yada tersten bakarsak özgürlük sadece türban mıdır ? Haham ın oğlu gelirse ne yapacağız ? Yada nüdizm e inanan birisi ??? Peki fes neden yasak şalvar kavuk ? peçe çarşaf ? Bikini? Peki ya bir ateist iyive garip bir şey giymeye kalkarsa ? yada bir satanist...
Hadi diyelim bunlar akıllı uslu uymazlar ''şeytana'' peki sadece bu üniversiteyle sınırlı çarpık ''özgürlük'' kalkanı biten kızlar ne yapacak ? Kanuna ' üniversiteye türbanla başlayan kızlar ölene kadar öğrenci kalır '' ilavesi mi yapılacak. Hukuk fakültesini bitiren bir türbanlı hakim savcı olamayacak mı ? Yada okulunda kariyer yapamayacak mı ? Öğretmen doktor Dış işlerinde görevli elçi yada vali kaymakam Emniyet müdürü... ? Peki bana şu soruya yanıt verin . Bu kızlar üniversiteye gelene kadar nasıl okuyorlar ????'''
Üç büçük ay sonra geldiğimiz noktaya bakınız dinci gazeteler en azından dah ''dürüst'' bu sorularımı dillendirmişler hükümet ''dincilik oynadığından'' şimdilik sus pus... nede olsa ilk kavga tartışma eni iyi şartla iki sene sonra çıkar o vakte kim öle kim kala... ve hala iş başındalarsa şeriata giden yolda en büyük adımı atmak için harekete geçeceklerdir. Özgürlüğü de türbana bağlayan kişilerse gene garip garip bakacak hatta savunacaktır...
Türban Laikliğin tam karşısında olduğu gibi daha gerçekçi bakarsak özgürlüklerinde teminatıdır. Bu gün siyasi iktidarın söylediği yalan Türbanın yasak olduğudur ? Yahu bu dolaşanlar kim o zaman ? Neden ''yasaksa'' kimse bir şey yapmıyor... İşte bu sapla samanın karıştırılmasıdır.
Gerçek anlamda türbanın hiç bir dini değeri olmadığı halde siyasallaştırılan islamda bir simge anlamını almış sonunda bir lider bunu itiraf etmiştir. Hala aksini söylemenin anlamı mantığı yoktur. Kaldıki bu konunun tartışıldığı hiç bir forumda bir kişi bile bana türmanın neden zorunlu olduğunu ne işe yaradığını söylememiştir. Hala beklemekteyim...
Dayanamadım hem konu biraz değişip Atatürk e gideceğinden hem de Tayfun bey in okuyabilmesi için bir bölüm arası veriyorum...
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Abbas bey dönmüş dolaşmış sonunda Atatürk ü ''türbancı'' yapmış Tebrik ederim. Türban çağdışılık demekken dinle ilgisi bulunmazken nasıl olurda Çağdaş lığı savunan Atatürk türbanı savunur yada türbancı olur anlayamadım gitti...
Yakında Atatürk idama mahkum edildiye kadar geleceğiz. Zaten 11 Mayıs 1920 de İstanbul'da toplanan Divan-ı Harp tarafından idama mahkum edilmiştir.( 24 Nisan 1920 Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti'nce ölüm cezasına çarptırılmıştır böylece iki kez oluyor .) Günümüz ikinci Cumhuriyetçilerinin tatlı su liboşlarının ve dincilerinin aslında Atatürk ü görevlendiren eşsiz kahramanı Atatürk ün dostu yapmaya çalıştıkları padişah efendi de 24 Mayıs 1920 de bu ölüm kararını onamıştır. ( Utanmadan bunuda dış güçleri kandırmak için olduğunu söylüyorlar. )
Bunu neden yazdım yakında bununlada da öyle bir oynayacaklar ki sanırsınız Atatürk azılı bir haydut aslında işe yaramaz birisi ( Dr. Rıza Nur u beğenenler için zaten öylede ...neyse..) bu pompolanacak ne kötü adammış bu yahu...
Gerek Gül gerek RTE farkında değil ama eğer Atatürk olmasaydılar topu topu kuldular kul.....
Ben bir türlü konuya başlayamadım ama şimdi başlıyorum Atatürk gibi düşünebilmek denen olayı yapmaya çalışalım bakalım ne bulacağız bulabilirsek...
31 Aralık 2007 yi 1 Ocak 2008 e bağlayan gece yani yeni yıl gecesi dünyaya rezil olduğumuz görüntüler geldi Taksimden. İşin ilginci işin içinde İranlılarda vardı. Hani resmen Şeriatla yönetilen İrandan.... Kendi ülkesinde yapsa aynını ne ceza alırdı bilemem ama burada yanına kar kaldı. Diğerleride bir takım tipler kızlar yabancı ama başı açık modern eğlenene tipler yani bu zihniyetçe ''orospu'' olmaya aday tacize müstehak kişiler. Kahraman polis!!! imizde olaya dahli evlere şenlik o yüzden tekerrür ediyor... Kepazelik diz boyu aslında verilen mesaj açık geçen senede verilmişti...
31 Aralık 2006 yı 1 Ocak 2007 ye bağlayan gece aynı yerde yani Taksimde gene aynı kepazelik gene rezalet kaçmak için otobüs durağına çıkmaya çalışan zavallı kızın etek altı görüntülerinin çekildiği rezil gece... Yakalndı belirli sayıda kişi hiç bir şey olmadı... Ama gene bir mesaj vardı mesajlar daha doğrusu tıpkı onbeş gün öncesi gibi...
16 Aralık 2006 İstiklal caddesi genç bir kız yürüyor havada soğuk aslında ama nasıl olduğunu anlamamama rağmen kız mini etekli ( Kız neden mimi etekli demiyorum bir erkek olarak oldum bittim anlamam bu kızlar nasıl soğuk havada etek giyip üşümezler diye.) Aynı zamanda aylardan Ramazan .. Yani oruç ayı iki ayı kızı çevirip sen ne biçim 'müslümansın'' diye güzelce bir dövüyor sonra sırra kadem basıyor nedense yakalanamıyorlar... Ama mesaj ortada tıpkı diğerleri gibi... hepsini yazmaya kalksam yer yetmez bende de mecal kalmaz....
Üç olayda da bir garabet var. Yılbaşı kutlamalarının baltalanması başı açıklara kötü gözle bakılıp taciz edilerek bakın örtünün denmesi ve kızlara bir şekilde baskı kurma...
Ne hikmetse devletimizin üst kademesinden hemen yorumlar geliyor ... '' menferit olaylar bir kesime mal etmek yanlıştır carttır curttur...'' Dinci basında aynı teranede ve daha da ötesi kızları suçlu çıkaran yazılar... Yakalananlar İranlı ve AKP gençlik kollarının tipleri... Ne tesadüf... Ne arıyorlarsa orada ne demek istiyorlarsa ne hikmetse benzer olayın tersi 2002 nin öncesinde olurdu Ne kadar neden türban taktığını bilmeyen kız varsa Her Cuma ortalığı bir birine katardı AKP iktidar oldu bir şey değişmedi ama kızlar rahatladı nedense... Olaylara bir bütün bakıldığında islam ı hafif şiddetlendiren de AKP nin ta kendisi olduğu görülüyor
Ama aynı kesim ve gazeteleri ordudan ihraç edilmiş yada ayrılmış bir kaç aklı evvelin yaptığı kabuledilemez davranışları ise aynı pişkinlikle tüm Atatürkçülere tüm TSK ya mal ederek yıpratmaya çalışıyorlar vede bunda maalesef başarılı oluyorlar. İnsaf ve izan asla yok. İşlerine gelince münferit öbürtürlü herkes... Ayıp diye bir şey de yok....
Bu üç olaydan sonra tarihte atlama yapalım gidelim Cumhuriyetimizin ilk yıllarına. Abbas bey doğru bir tespit yapmış '' Atatürk kadının giyimiyle uğraşmamış.'' Gerçi gördüğü kadınlara başınızı açın demiş ama olsun o kadarcık olur... Ama erkeklerle uğraşmış kılık kıyafet devriminde de şapkada da erkeklerle uğraşmış onların zihnini düzeltmeye çlışmış neden acaba ? Acaba yukarıdaki üç örnektede görüldüğü gibi asıl sorunun kadın değil de erkek olduğunu anladığı için mi? Sakın öyle olmasın ? Gerçektende asıl sorun asırlar boyu kadın değil erkeğin düşüncesi olmuştur. Türban din değil erkek zorbalığının kadındaki tahakkümüdür.7-8 yaşındaki kızlarımızın bohça gibi örtünmelerinin nedeni kendileri olabilir mi? Ne kadar saflık ne büyük bir kandırmaca ... En başta Hayrünisa ile Emine isimli hanımlara bakın ikisinin de başı açıkken evlenince örtünüveriyorlar. Hidayete mi eriyorlar müslüman olduklarını o zaman mı anlıyorlar ? Nereden bakarsanız bakın Türban ı kadınlar taksada aktıran erkeklerin kafasında ki örümcektir. Bu örümcek asla dinle ifade edilemez dinle bağdaştırılamaz. Günahtır. Ayıptır.
İşin ilginci bu hükümet Atatürk ün yaptıklarını çok iyi çalışmış anti Atatürkçülerle beslenip yönetilen bir hükümet nasıl mı birazdan ....
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Ben, namaz kılarken kalp krizi geçiren bir "mümine" yardım etmek için namazını bitirmeyi bekleyenlerin çoğunlukta olduğu bir ülkede, türban veya başörtüsünü tartışmanın kime ne yarar sağlayacağını anlayabilmiş değilim şahsen...
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Türbana ağır saldırıda bulunan Sayın Baykal'ın türbanlı bayanlarla samimi pozunu görmek için aşağıdaki linke bak,
http://www.milliyet.com.tr/2008/01/30/yazar/akyol.html
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Türbana ağır saldırıda bulunan Sayın Baykal'ın türbanlı bayanlarla samimi pozunu görmek için aşağıdaki linke bak,
Ben de Sn. Baykal'ı yatakta yakalamışlar sandım.:o
Şu uğraşılan ve çarpıtıldıkça çarpıtılan işleri gördükçe çok canım sıkılıyor.
1- Türban dinsel değil otantik bir giyim biçimidir ve biz Türklerle uzaktan yakından ilgisi yoktur.
2- Bu giyim tarzı ve hatta örtünme (tesettür denilince akla türban geliyor, oysa gerçek anlam bu değildir.) Dinimizin kesin emirleri içerisinde yer almamaktadır, emredici hüküm değildir, 32 farz içerisinde böyle bir emir bulunmamaktadır.
3- Hangi sebeple olursa olsun türban takan kadın da bizim insanımızdır. Benden farklı düşünüyor ve düşündüğünü uyguluyor diye olsa olsa eleştirimin hedefi olur, o insanı yok sayamam, aynı fotograf karesine de girerim, bir derdi varsa derdine derman olmaya da çalışırım, sıkı dost da olurum.
T.Akyol'un liberal demokrat ?!!! tavrındaki demokratlığın ölçüsünün ne olduğu konusunda bizlere fikir verecek ibret verici bir yazı... Belaltı vuruşlar ve çarpıtmada sınır yok, yola devam...
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Neyzen den,
Ne ararsın tanrı ile aramda/Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikaten gözün yoksa haramda/Başı açığa neden türban sorarsın?
Rakı,şarap içiyorsam sana ne/Yoksa sana bir zararı içerim.
İkimiz de gelsek kıldan köprüye/Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.
Esie iken mümkünmüdür ibadet/Yatıp kalkıp Atatürk e dua et...
Senin gibi dürzülerin yüzünden/Dininden de soğuyacak bu millet.
İşgaldeki hali sakın unutma/Atatürk e dil uzatma sebepsiz
Sen anandan yine çıkardın amma/Baban kimdi bilemezdin şerefsiz...
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Sonuçta türban ilk kez serbest kalmıyor. Laikliğe herhangi bir tehdit oluşturduğunu sanmıyorum. Ayrıca serbest bırakılan türban değil başörtüsü. Çene altından bağlanacak.
Ayrıca türban ve 301 konuları meclise ortak bir paket olarak getirilecekti. MHP'nin müdahalesiyle başörtüsü konusunda çözüm bulunmuş ve 301 AKP'nin elinde patlamıştır.
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Türban konusunu Atatürk dönemine kadar gidip irdelemenin gereği yok.. Bundan yaklaşık on onbeş sene öncesine kadar devlet dairelerinde türbanla çalışan memurlar vardı hiç kimsede bu konuda sesini çıkarmazdı. Üniversiteye türbanı ile giden kız öğrenciler vardı. O zamanlar hiç bir sorun yaşanmadı yada duymadık.. Şimdi ne oldu da sorun oldu acaba türban takan insanların sayısı mı? ama hayır istatistikler azaldığını gösteriyor. Peki acaba sayıları azalmakla birlikte türban takan kadınlar daha çok mu kendilerini sosyal alanda gösteriyorlar, türbanlı kızlar daha çok mu okuma öğrenme talebinde bulunuyor?
Ters bir noktadan tespit yapalım belki de türban takan insanlarımız hiçbir talepde bulunmadan evlerinde otursalar hiç bir sorun çıkmayacak o zaman
Önce buna bir cevap verelim...
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Abbas Bey milliyet gazetesini çok seviyor ama nedense ana sayfaya bakıp hiç yorum yapmadan destek veriyor. Bende o fotoğrafları koyayım dedim...
http://galeri.milliyet.com.tr/2008/1...ograflar/2.jpg
http://galeri.milliyet.com.tr/2008/1...ograflar/7.jpg
http://http://galeri.milliyet.com.tr...ograflar/5.jpg
Bu üniversite değil açık lise sınavı...yer Türkiye...
Önemli olan şu Türban değil... LAİK DEMOKRATİK SOSYAL HUKUK DEVLETİNİ Mİ SAVUNUYORUZ ? YOKSA ÖZGÜRLÜK KANDIRMACASI ALTINDA ŞERİATI MI?
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Açık lisede okuyanlar, çeşitli sebeplerle okuyamamış kişiler. Çoğunluğu da ev hanımlarından oluşuyor. Okuyup da ne olacaklar.. Okuyup aydınlanacaklarına evlerine tıkalım.. Yemek pişirsinler, çocuk baksınlar. Ama artık iyi yemek yapmanın, çocuk bakmanın da yolu kitaplardan geçiyor. Ne yapsak acaba? Bir lise diplomaları olsun istiyorlar. Bari onu da çok görmeyelim diyeceğim ama, bu kadınlar okursa cumhuriyet ve laiklik elden gidecek.
Bir tarafta altı üstü basit bir lise diploması, öbür tarafta koskocaman cumhuriyet ve laiklik var. Elbette cumhuriyet ve laikliği korumamız gerek. Korumazsak bu açık lise diploması peşinde olan kadınlar cumhuriyeti ve laikliği yok edecekler. Öyleyse hücüm bu okuma peşinde olan cumhuriyet ve laiklik düşmanlarına.. Okutmayalım onları.. Evlerinde kalsınlar. Karanlık dünyalarında kalsınlar. Aydınlıktan nasibini almasınlar onlar. Aydınlık ancak bizim hakkımızdır. Onlar da kim oluyor.
Gerçi aynı sınava erkekler de giriyor, ama onların içindeki cumhuriyet düşmanlarını nasıl ayıklayacağız diye kara kara düşünmüyor değilim. Eşitsizlik yapıyoruz. Cumhuriyet düşmanı kadınları sınava sokmuyoruz ama erkeklere bir şey yapamıyoruz. Bu dert beni öldürecek vallahi.. Eşitliği sağlayıp, şu erkekleri de almasak iyi olacak amma bir formül bulmalıyız arkadaşlar. Onlar da başlarına sarık veya fes gibi birşeyler koysalar ayırt edeceğiz. Ama şu aşamada henüz bu önemli memleket sorununa bir çözüm bulamadık. İnşallah bunu da memleketin yüksek menfaati için çözeceğiz. Bizler okuyan kişiler olarak inşallah bir gün sınava giren erkekleri de ayırt edecek bir formül icat edeceğiz, ya da kafalarını okuyan bir alet falan bulacağız. Bulmalıyız da..
Gerçi bu açık lisede okuyanlar yanılmıyorsam senede 2 defa sınava giriyorlar. Ama olsun, 2 defa da olsa evlerinde örttükleri başlarını 2 defaya mahsus olmak üzere açsınlar canım. Açınca kıyamet mi kopar. 2 defa deyip de küçümsemeyelim. Yılanın başını küçükken ezmeli.. Bunların işi belli olmaz. Bir defa yapmakla bir şey olmaz, iki defa yapmakla bir şey olmaz deyip de boş bulunmak olmaz. Dikkatli olalım!.. Uyanık olalım!.. Okumalarına fırsat vermeyelim!..
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Danıştay türbana son noktayı koydu
31 Ocak 2008
A.A
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, kılık-kıyafet kurallarına uymadığı için üniversite sınavı iptal edilen öğrencinin velisinin açtığı davayı reddetti.
Öğrenci Seçme Sınavı'na 17 Haziran 2001 tarihinde giren bir öğrencinin velisi, “sınavda kılık-kıyafet kurallarına uymaması” nedeniyle çocuğunun sınavının iptal edilmesine ilişkin işlem ile bu işlemin dayanağı 2001 yılı Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Kılavuzu'nun 3.4 No'lu bölümünde yer alan “başı açık olarak sınava gireceğine” ilişkin düzenlemenin iptali istemiyle Danıştay'da dava açmıştı. Danıştay 8. Dairesi, 17 Aralık 2002'de istemi reddetmişti.
Daire kararına itiraz edilmesi üzerine, dosyayı görüşen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu itirazı yerinde görmeyerek Daire kararını onamıştı.
Davacı veli, Kurul'un kararına karşı karar düzeltme isteminde bulundu. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu bugünkü gündem toplantısında davacının karar düzeltme istemini reddetti.
Şimdiii gelelim tekrar meseleye... Bakalım ilerici, AB'ci, demokrat, sosyal demokratlardan daha sosyal demokrat, yakında Sosyalist Enternasyonal'e bile kabul edilebilecek AKP ne yapıyor. MHP'yi hiç saymıyorum onların ne yaptığı belli...
Ortada Yüksek Yargı kararları var, ha evet Yüksek Yargı Kanun ne ise ona göre hüküm vermek zorunda, o zaman Kanunu değiştiririz, Yüksek Yargı da ona uyar (mı?)
Anayasa'da ilk 3 madde değişmiyor, değiştirilmesi teklif bile edilemiyor. Ne diyor o maddelerde, laikliğe vurgu yapılıyor. Sen ne yapıyorsun, Kanunu dolamaya çalışıyorsun ve Anayasa Mahkemesi şekil denetimi yapar diyorsun, TBMM'nin işine karışma diyorsun. Anayasanın özüne, ruhuna aykırı bir düzenleme toptan yok sayılır. Bunu bilmiyor musun, biliyorsun.
Hadi Anayasa Mahkemesi de sana geçit verdi diyelim. Sen uluslararası anlaşmalarla kabul ettiğin ilkeler ve mevzuat iç hukukunla çelişirse, o mevzuatın uygulanacağını kabul etmiş misin? Etmişsin. Ne diyor AİHM içtihadı, bu iş laikliğe aykırıdır diyor. Yarın AİHM'ye gidilirse ne olacağı belli, bunu bilmiyor musun , biliyorsun.
Bedevi-köle hikayesinde olduğu gibi "madem işin başına dönecektik, e biz bu boku neden yedik?" sorusunu sormaya gerek var mı?
Ne yazık ki var, savunduğunu söylediğin binlerce türbanlının hevesini kursağında bırakmak, toplumu germek, kutuplaştırmak ve hatta çatıştırmak, seni şakşaklayan liboşların pek sevdiği AB'ye toplumu iyice düşman etmek, bakın biz çok uğraştık ama beceremedik diye mağduru oynamak için bu boku yemeye gerek var.
Ne için gerek var? Yerel seçimde gelecek oylar için... Allah sizi ıslah etsin emi...
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Sabah Türkiye, her zamankinden çok daha farklı bir güne uyanacak. Laik sosyal hukuk devleti olan T.C nin kurucusu olan Mustafa Kemal'lin devrimleriyle inatlaşmanın sonucunun vücuda getirdiği ham meyveler toplanmaya çalışılacak. Yarın gün yeniden yine doğudan doğacak ama hiç olmadığı kadar doğudan. Kara. Karanlık.
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
soralım;
başın örtülmesi, hangi kritere göre çağdışıdır.
hangi kritere göre medeniyetin dogal sonucu salt "başı açıklık"tır.
referans hayat şekli ve kriteri belirleme hakkı kimdedir?
*demokrasi* ile *referans hayat şekli belirleme işi* birbiriyle bağdaşır mı?
Laiklik, bireyi mi özgür bırakır, yoksa dini mi hapseder.
iran'da başı açıklar "kötü",, bizim bazı insanlarımıza göre ise başörtülüler "kötü"...
peki hangisi doğru?..
bana göre ikisi de yanlış ve insan haklarına aykırı.
fikir oluşturmadan önce incelemenizi "eksiksiz" yapmalısınız aksi halde düşünceniz hatalı olur.
başörtüsü takanların samimi olup olmadığı siyasilerle yapılacak görüşmeler sonrasında değil bizzat başörtülülerle onlarla samimi bir söyleşiden sonra, mimiklerlerine sözlerine ve düşüncelerinin dayandığı ve yöneldiği fikre bakarak kanaat oluşturulmalıdır.
Kaygım var diyenlerin birçoğu samimidir fakat kasıtlı olmamak gerçeği bulmak için yeterli değildir.
diyelim ki bu iki parti gayrı samimidir. ne yani, siyasilerin samimiyetsizliğinde samimi başörtülülerin haklarını mahkum mu edeceğiz.
bir gemide yüz insandan sadece 1'i cani olsa veya abartalım 99'u cani olsa o gemiyi batırmak akla, hukuka, insan haklarına ve insanlığın ulaştığı evrensel değerlere ne kadar uygundur?
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Hüseyin Karakuş tan...
KARA SAKALIM
Sakal seni güzel için beslerem/Ben seni kesemem kara sakalım
Güzelleri görünce hafif kaşıram/Ben seni kesemem kara sakalım
Sakal değil benim iki gözümsen/Elde kullanmaya büyük kozumsan
Halkı kandırmaya bana lazımsan/Ben seni kesemem kara sakalım
Şeyhler gibi üç beş kadın almadan/Yobaz gibi yanlış namaz kılmadan
Camilerden ayakkabı halı malı kilim çalmadan/Ben seni kesemem kara sakalım.
Takkeli cübbeli kara sakallı erkeklerin yerine şimdi tesettürlü kadınlar aldı.Birazda onlar gövde gösteri yapsın.Kadınların da hakkı.
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Türban konusunda durumu izah eden ilgnç bir yazı (Radikal, 01.02.2008)
'Control freak'
İsmet Berkan
01/02/2008 (3973 kişi okudu)
Başlıktaki İngilizce tabiri 'Kontrol delisi' veya 'Kontrol hastası'
diye çevirmek belki de mümkündür. Bu son 20 yılda günlük dilde de kullanılmaya başlanmış davranış bilim kaynaklı bir 'argo' tabir.
Wikipedia'da yapılan tanımı çevirmeye çalışayım:
"Psikoloji kaynaklı bir argo olan 'control freak' etrafında olan biten her şeyin nasıl olması gerektiğini dikte etmeye çalışan insanlar için küçümseyici bir tabir olarak kullanılır. Ayrıca, sınırlı sayıda bazı şeylerin hangi özel yolla yapılması gerektiğini söyleyen kişiler için de kullanılır. Klinik psikoloji profesörü Les Parrott şöyle yazmıştı: 'Control freak'ler, herhangi bir şeyi sizin umursadığınızdan fazla umursayıp kendi istediklerinin olması için ısrarcı olmaktan vazgeçmeyenlerdir.'
Bazı durumlarda, control freak, kendi bitmez tükenmez müdahalesini daha iyi, hatta gerekli görür; bu da daha üstün hissetmekten, başkalarının bu şeyleri yeterince iyi yapmaya muktedir olmadığını düşünmekten veya kendileri her detayla ilgilenmezlerse işlerin yanlış gideceğine inanmalarından kaynaklanabilir. Başka bazı durumlarda ise sadece ellerindeki gücün etraflarında olup biten her şey üzerinde kontrol
hissi veriyor olmasının zevkini çıkarırlar."
***
Evet, Wikipedia böyle diyor. Eminim etrafınızda o türden insanlar vardır, belki siz de 'control freak'siniz. Mesela ben öyleyim. Kendimi 'control freak' olmaktan alıkoymaya çalışsam da çoğu zaman başarısız olduğumu biliyorum.
***
Kişiler için kullanılan bu kavramı acaba ülkeler, daha çok da devlet aygıtları için de kullanabilir miyiz?
Hiç kuşkusuz kullanabiliriz. Devletin başlıca işi vatandaşlarını kontrol etmektir. Totaliter bir rejimde bu kontrol çabası doruğa ulaşır. Bu halin en güzel anlatımını George Orwell'in '1984' adlı romanında okuyabilirsiniz. Totaliter rejimlerin 'kontrol delisi' olduğunu, demokratik rejimlerinse böyle olmadığını söylüyor değilim. Demokratik rejimler de vatandaşlarını bir dereceye kadar kontrol etmek isterler, en azından ne yaptıklarını bilmek isterler.
'Özel hayatın dokunulmazlığı', 'Kişisel haberleşmenin gizliliği' gibi ilkeler bu kontrol merakının sınırlanması amacıyla geliştirilmiş ilkelerin sadece bazıları.
Her devletin, her rejimin kontrol alanını genişletmek için bulduğu çeşitli bahaneler vardır. Bu bahaneler her zaman birtakım korkulara dayanır. Bu korkuların hepsinin sahte olduğunu, yapay olduğunu iddia ediyor değilim; mesela Kaide terörü son derece gerçek ama bu terör nedeniyle bir zamanların 'özgürlükler ülkesi' Amerika'da ve giderek bütün dünyada oluşturulmakta olan kontrol rejimi korkunun kendisinden bile daha büyük neredeyse.
***
Buradan sözü Türkiye'ye getirmek istiyorum.
Bizim devletimiz, totaliter bir kontrol çabasından demokratik bir kontrole geçmeye çalışan, yani vatandaşlarının üzerindeki merkezi kontrolu tamamen kaldırmasa da kontrol edilen alanı daraltmaya çalışan bir devlet. En azından ben böyle düşünüyorum; çünkü Türkiye'deki demokrasi mücadelesi tarihini vatandaşlar üzerindeki doğrudan veya dolaylı kontrolün azalması için verilen mücadelenin tarihi diye okumak da mümkün bence.
Tamam gidiş belki demokrasiye doğru, daha az kontrole doğru falan ama bu geçiş öyle sancısız ve direnişsiz de olmuyor.
Türban meselesini bir de böyle okuyalım. Devlet, her çocuğun hayatında ilkokul çağından üniversite mezuniyetine kadar olan maksimum 16-18 yıllık bir dönemini kılık kıyafetinden saçınının sakalının uzunluğuna, eteğinin boyundan boynundaki kravatına, ceketinin renginden boyna iliklenen yakanın kolasına kadar kontrol ediyor; aynen Wikipedia'nın tanımındaki gibi çocuklara (ve ailelere) bir şeyleri dikte ediyor.
Bu kontrolü de bize çeşitli soylu gerekçelerle takdim ediyor: İlkokulda, ortaokulda, lisede üniforma giyiliyor, çünkü farklı giyime izin verilirse sosyal statü farklılıkları ortaya çıkar. Üniversitede sakal, belli bir biçimin dışında bıyık, başörtüsü giyilemez, çünkü farklı giyimler farklı siyasi görüşlerin dışavurumu olur.
Devletin üzerimizdeki kontrolünü öylesine içselleştirmişiz ki, bu kılık kıyafet düzenini sorgulamak aklımıza bile gelmiyor. İlkokulda hepimiz o siyah formaları giydik elbette ama hangimiz bilmiyorduk kim zengin çocuğu, kim kapıcının çocuğu? Türbanı yasaklayınca, 'siyasal islam'cıların üniversiteden yok olduğunu mu sanıyoruz?
Kimsenin aklına, 'Bana ne, sana ne, kime ne' demek gelmiyor. 'Ben bir bireyim ve devletin emrettiği gibi değil kendimi ifade etmek istediği gibi giyinirim' demek gelmiyor. Bu çığlığın son derece normal, sıradan bir talebi dile getirdiği akıl edilmiyor.
***
Kendinizi bir yoklayın: Ne kadar 'control freak'siniz?
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Bu liberal demokratlara bakıyorum da hayal aleminde yüzmeye devam ediyorlar. Başlarını kuma gömmüşler , çevrede ne olup bittiği hiç önemli değil, gerçek nedenleri analiz etmek hiç dertleri değil varsa yoksa tutturmuşlar bir demokrasidir gidiyor... Kavramları, olayları işlerine geldiği gibi eğip bükmekte hiç beis görmüyorlar. Hem diyorlar ki (mesela Hayek) ; "pratikte demokratik bir devletin totaliter, otoriter bir devletin liberal olması mümkündür."
Bu temelden gidip en iyisi liberal demokrasidir , çünkü bu iki kavram birbirini tamamlar , demokrasi olmadan liberalizm hayat bulamaz secdesindeyken, teokratik devlet özlemcilerinin önünde rükuya durmaktan geri kalmıyorlar.
İlginçtir, liberal Anayasa hukukçusu Özbudun, Refah Partisi kapatma davasında AİHM'de Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini savunan hukukçudur. Verdiği savunmanın bir bölümünde şu ifadeler yer almaktadır:
"...Refah Partisi'nin, 1995 seçimlerinde yüzde 21'den fazla oy alarak geldiği nokta, ülkenin demokratik ve laik düzenine karşı büyük bir tehdit anlamına gelmektedir. Şayet köktendinci İslami parti yüzde 2-3'lük bir oy oranı olan marjinal bir parti olmuş olsaydı, belki hoş görülebilirdi. Fakat temsil ettikleri tehlike ve sahip olduğu güç dolayısıyla Anayasa Mahkemesi tarafından uygulanan yaptırım, demokratik bir toplumda gereklidir."
Özbudun, RP'nin kapatılmasını savunurken, İslamla ilgili yaklaşımını da şöyle aktarıyor:
"Hıristiyanlık, açıkçası, her ne kadar ilahiyatçı olmasam da, 'Benim krallığım bu dünyada değildir', 'Tanrı'nın hakkı Tanrı'ya, Sezar'ın hakkı Sezar'a' diyen İsa'nın öğretilerine dayanır.
Buna karşılık İslam sadece dini ve ahlaki meseleleri düzenlemekle kalmaz; aynı zamanda hukuki ve bir ölçüde devletin siyasi düzenini tanzim eder. Çünkü, İslam sadece bir din olarak değil, aynı zamanda bir devlet sistemi olarak tezahür etmiştir... Bu iki yön herhangi bir şekilde ayrıştırılamaz niteliktedir. Dolayısıyla devletin laik karakterini korumak konusundaki hassasiyetimiz anlayışla karşılanmalı ve demokratik düzenin bir şartı olarak takdir edilmelidir."
Bu liberal, 2. Cumhuriyetçi, orijinal demokrasici arkadaşlar liberalizm düşüncesini , ne denmişse doğrudur taklitçiliği ile kapitalist ve Hıristiyan Batı'dan ithal ettiklerinden , örneğin "aaa ne güzel bir bina" diye mimarisini çok beğendikleri çölde gördükleri büyük büyük pencereli , kuzeye bakan evleri , Alaska'da aynen ve aynı yönde inşaa etmek gibi bir liberal demokrat şablonu hatmetmişler. İyi de bu şablonun bize hangi nedenle uymadığını itiraf edebilmek ve konuya bir de rejim/demokrasi eksenli bakabilmek için illa AİHM'de savunma yapmaları mı gerekiyor? Yoksa bu da liberal takiyenin "control freak" i mi?
Selamlar,
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ : TÜRBAN TARTIŞMALARI İLE YARATILAN TOPLUMSAL GERGİNLİK TEHLİKELİ
29.01.2008
Siyasi partiler ve seçim sistemlerinde demokrasimizin eksiklerini giderecek değişikliklerin yapılmasını, işsizliğin önlenmesini, enerji açığının kapatılmasını, üretim sorunlarını, küresel ısınmayı, ulusal ve uluslar arası daha bir çok çözüm bekleyen sorunu konuşmamız gerekirken politikacılarımızın yeniden türban tartışmaları başlatmasını zaman kaybı olarak görüyor ve bu tartışmalar ile yaratılan toplumsal gerginliği tehlikeli buluyoruz.
Anayasa değişikliği ile yapılmak istenen, Yargı Erki’nin Türkiye Cumhuriyeti'nin laik niteliğine yönelik saldırıları engelleme dayanaklarını ortadan kaldırarak kadının dinsel amaçla örtünmesinin cumhuriyetin laik niteliğine aykırılığının yargısal denetimini engellemek ve böylelikle devrim yasalarının içinin boşaltmaktır.
Bugün, AKP ye oy verenlerin bir bölümü de dahil toplumun çoğunluğu, bütün bu gayretlerin sonucunda din kurallarının yaşamın her kesiminde egemen kılınacağından endişe etmektedir. Siyasi iktidar bu endişelerimizi gidermek yerine tersine her gün biraz daha kaygıları artıran söylem ve eylemler sergilemektedir. Sosyal yaşamı din kurallarına göre şekillendirme arzusu küçük küçük uygulamalarla sürekli gündemde tutulmakta ve toplumsal baskı ortamı yaratılmak istenmektedir. AKP milletvekili, üniversitelerden sonra sıranın kamu hizmeti gören kadınlara geleceğini söylemekten çekinmemekte, Başbakan kadın eli sıkmamakta ve hemen ardından, “Batının ilmini sanatını değil ahlaksızlığını aldık.” diyebilmektedir.
Daha niceleri sıralanabilecek örnekler ortada iken endişelerin haksız olduğu söylenebilir mi?
Fakültede türban takan hukuk öğrencisine yargıç ya da avukat olduğunda hangi kuralı uygulayacaksınız? Öğrencilik döneminde tanınan “özgürlük” meslek sahibi olduğunda nasıl esirgenecektir?
Çarşafa bürünüp, sarık cüppe giyerek sokağa çıkmak, devlet memuru olabilmek özgürlük müdür?
Cumhuriyetin temelindeki devrim felsefesini görmezden gelmek, teokratik düzenden laik düzene geçişi sorgulamak, Atatürk devriminin kadını çarşaftan çıkarıp sosyal hayata soktuğunu unutmayı “özgürlük” kavramı arkasına sığınarak hoş görmek Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine aykırıdır.
Laiklik ilkesi Anayasa'da durur ve devrim yasaları da yürürlükte olurken bütün bunların soyut “özgürlük” kavramı ile açıklanması olanaksızdır.
Siyasi iktidardan ve siyasi partilerimizden toplumu geren, huzurunu bozan davranışlar yerine herkesi kucaklayan çağdaş laik hukuka uygun çözüm ve uygulamalar bekliyoruz.
Kamuoyumuza saygılarımızla duyururuz.
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Alıntı:
Av.Dilek Kuzulu Yüksel rumuzlu üyeden alıntı
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ : TÜRBAN TARTIŞMALARI İLE YARATILAN TOPLUMSAL GERGİNLİK TEHLİKELİ
[RIGHT][B][B]
Cumhuriyetin temelindeki devrim felsefesini görmezden gelmek, teokratik düzenden laik düzene geçişi sorgulamak, Atatürk devriminin kadını çarşaftan çıkarıp sosyal hayata soktuğunu unutmayı
“özgürlük” kavramı arkasına sığınarak hoş görmek Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine aykırıdır.
Laiklik ilkesi Anayasa'da durur ve devrim yasaları da yürürlükte olurken bütün bunların soyut
“özgürlük” kavramı ile açıklanması olanaksızdır.
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ
Bireyler laik olamaz laiklik devlete mahsusu bir durumdur. Atatürk devrimiyle üniversitelerdeki türban meselesi alakasızdır. TÜRBAN MESELESİ tamamen bir özgürlük meselesidir. bunu empati yaparak ispatlamak çok kolay. insan hakları mahkemesinin kararına aykırı olması ise çok normaldir. AİHM fransadadır. fransızlarda özgürlük hareketi 'dinden özgürleşme' şeklinde kabul edilmiş ve dinden tamamen soyutlanmıştır.dolayısıyla AİHM kararına şaşırmamak gerekir.
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Soruyorum
İran'da yaşayan başı açık bir bayan olsaydınız iktidardaki mollaların "başınızı örtmeden okuyamazsınız asla!" dayatması karşısında ne düşünür ve nasıl davranırdınız?
Diyelim ki sırf okumak için başınızı kapattınız. Peki üniversiteyi bitirdikten sonra kamuda görev alabilmeniz için mutlaka tesettürlü olmanız gerektiği söylenirse ne yaparsınız?
-Siyasi bir partide aday olup meclise girmek istediğinizde, yani bir yurttaş olarak seçilme hakkınızı kullanmak istediğinizde karşınıza "örtün de öyle gel!" koşulu konursa ne tepki gösterirsiniz?
-Tesettürlü kadınların her hakka ve özgürlüğe sahip olduğu, ama tesettürlü olmadığınız için sizin en temel insan haklarından yoksun bırakıldığınız bir rejimde kendinizi hür ve eşit vatandaş olarak görür müydünüz? Tesettürlü yurttaşlarını tesettürsüz yurttaşlarından daha değerli ve ayrıcalıklı kabul eden bir yönetme anlayışı karşısında yüreğinizde ne hissederdiniz?
-Yurttaşı olduğunuz devletin sizin giyim tarzınızı veya yaşam biçiminizi "İslami rejime meydan okuma!" biçiminde değerlendiren resmi tezi karşısında kendinizi bir yurttaş olarak dışlanmış ve baskılanmış hisseder miydiniz etmez miydiniz?
Soruları çoğaltmak mümkün, ama gereksiz! Mukayese kadar empati de her şeyi yerli yerine oturtmak için çok gereklidir. İdeolojik dogmalara iman etmemiş vicdan sahibi herkes kendisi için istediğini başkası içen de ister, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına da yapmamak gerektiğine inanır. Kendileri için her şeyi isteyenler sıra başkalarına gelince "ama" diyorlarsa oturup düşünmek lazım!
Kendileri için özgürlük isteyenlere demokrat denmez, asıl başkaları için özgürlük isteyenlere demokrat denir. Kendi yaşam tarzlarını "laiklik" ve "modernlik" biçiminde ayrıcılıklı ve değerli ilan edenlerin, başkalarının yaşam tarzlarını "laiklik karşıtı" biçiminde ilan etmeleri hiç de anlaşılmaz bir şey değil! Burada sorun, laiklik ve modernliğin tam da demokrasi karşıtı bir konuma yerleştirilmiş olmasıdır.
Asıl görülmesi gereken gerçeklik budur." Ötekini kendi eşiti olarak görmek" yerine "kendini ayrıcalıklı ve üstün görmek" biçiminde tezahür eden bu seçkinci-dışlayıcı anlayış, haddizatında demokratik laiklikle bağdaşmayan bir anlayıştır. Dinci Molla-laikçi Molla! İran'daki dinci mollanın mantığı ile Türkiye'deki laikçi mollanın mantığı arasında ne yazık ki hiçbir fark yok!
İran'daki dinci molla asıl özgürlüğün ancak tesettürle gerçekleşebileceğine inanır. Bir başka deyişle, başı açıklığın veya tesettürsüzlüğün özgürlükle alakalı olmadığını söyler. Türkiye'deki laikçi molla ise başörtüsünün bir özgürlük meselesi olmadığını durmadan yineler durur. İran'daki dinci molla başı açıklığı "siyasi simge" sayar. Neyin simgesi? "İslami rejime ve değerlere başkaldırının simgesi!"
Türkiye'deki laikçi molla da başörtüsünü/türbanı "laik rejime düşmanlığın simgesi" olarak varsayar. "Siyasi simge" olarak ilan ettiği başörtüsünün/türbanın laik cumhuriyetin kazanımlarını tehdit eden bir olgu olduğunu söyler durur. Dinci molla "din adına" tehlike çanları çalar, laikçi molla ise "laiklik adına"... Dinci mollanın da "makbul yurttaşı" vardır, laikçi mollanın da...
Birincisininki "başörtülü yurttaş"tır, ikincisininki ise"başı açık yurttaş"!... Ne dincilik ne de laikçilik! Kendi adıma hem dinci mollanın mantığına karşıyım, hem de laikçi mollanın...
Başı açık yurttaşıyla başı kapalı yurttaşını hür ve eşit vatandaş statüsünde görmeyen her türlü ideolojik-ayrımcı yönetim anlayışlarına karşıyım. Demokratik devletin bütün yurttaşları aynı hak ve özgürlüklere sahiptirler. Eğer bu pratikte böyle değilse orada demokrasiden ve hukuk devletinden söz etmek mümkün değildir. Demokrasiden yoksun bir dincilik anlayışını da laikçilik anlayışını da o yüzden reddediyorum. Bu reddiyenin dine ve laikliğe karşı bir reddiye olmadığını söylemek bile gereksiz.
Bence sorun, din ile laiklik arasındaki bir sorun değildir; dincilik ile laikçilik arasındaki bir sorundur. Dini ve laikliği başka inanç ve yaşam tarzlarına mensup insanlar üzerinde bir baskı rejimine dönüştürenler dine ve laikliğe en büyük zararı veriyorlar. Dindarların da laiklerin de elinin tersiyle itmesi gereken kötücül bir anlayıştır bu. Demokrat olmak! Bırakalım artık şu "dini simge" mi, "siyasi simge" mi tartışmasını.
Çünkü bu kavramsallaştırma, ideolojik bir bağnazlık üzerinden kör bir dövüşü beraberinde getiriyor. İdeolojik bağnazlık, idrak kilitlenmesi yaratıyor ve herkesin yalnızca kendi haklılığı üzerinden bir başkasını suçladığı bir anlayışı önümüze koyuyor. Başkalarını kendi eşitimiz olarak gördüğümüz gün, sadece başörtüsü/türban meselesini değil her meselemizi kolaylıkla çözebileceğimizi görürüz.
Bunun için tek koşul var: Demokrat olmak! İlkeli ve tutarlı bir demokrasi anlayışında karar kılmak! Bizim aslında sorunumuz başörtüsü/türban sorunu değil; henüz yeterince ve kamilen demokrat olamama sorunudur.
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Benim derin din ve hukuk kültürüm yoktur.Anlamadığım birşey var.
Deniyor ki;İNANCA SAYGI. Demirel'in dediği gibi:Eyi..Tamam.
"İnanmak" inançsa,"İnanmamak"ta bir inançtır.Öyle mi?Öyle..
O halde nerede benim "Ramazanda içki,sigara içme ve yemek yeme hakkım"
Niye bu hakkıma saygı yok?
Bu meseleyi bir türlü çözemiyorum.
Ağır ağır çıkıyorlar,merdivenleri...
Sonra bakacağız semaya,ağlayarak...
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Abbas Bey,
Daha öncede sormuştum ama cevabını alamamıştım. Gerçekten içinizde en ufak bir çekince ve kuşku yok mu bu adamların farklı emelleri olduğu noktasında. Tamam daha öncede bahsettiğim gibi ben de durumun biraz abartıldığını düşünüyorum ama açıkçası sizin kadar da rahat değilim. Farkındaysanız adamlar bizden kat be kat güçlüler. Çok iyi kadrolaşmış bir durumdalar. Bizim ise onların karşısında hiçbir gücümüz yok. Bir nevi bu savaşı kaybettik gibi. Demokrasiyi savunduğumuz için aman birşey olmaz nasıl olsa askerimiz var deme lüksümüzde olmadığına göre bu rahatlığınızın nereden geldiğini gerçekten çok merak ediyorum.
Saygılarımla.
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Başı açık :Atatürkçü ve laik.
Başı kapalı:Atatürkçü olamaz,laik olamaz.
Başı açık:Her hakka sahip.Şeffaf,dürüst,milliyetci,çağdaş.
Başı kapalı:2.nci sınıf.Hakkı için mücadele etmek zorunda . Sinsi,ikiyüzlü,çıkarcı,faşist,çağdışı.
Başı açık:ülkenin çıkarlarını gözetir,"kendim için bir şey istiyorsam,namertim."
Atatürk ilkelerinin "i"sinden "n"sine kadar kayıtsız şartsız bağlıdır.Asla şaşmaz.Atatürkün bize bıraktığı bu güzel Türkiyemizi ,dış güçlerin çeşitli yollardan (her alanda) sızdırdığı ve sızdırmaya devam ettiği oyunlarına karşı değil,ama Atatürkün aklından geçirmiş olabileceği ihtimalleri dahi gözönünde bulundurarak-adeta medyumluk sertifikası almışcasına- içimizdeki "Türban özgürlüğü" adı altındaki geleceğin faşistleri Türk ve müslüman vatandaşlara karşı korumayı bir borç bilirler.Kılık ,kıyafet,kadın hakları (modern) ilkesini savunurken din,eğitim özgürlüğü,kadın hakları (yobaz) ilkesinin ne önemi var?
Ama bu tabi azınlık görünen dinler yada "açık müslüman"için geçerli değil.Sonuçta başı açıklığı savunanlar şeffaf ve dürüst ideoloji ve düşünceye sahip oldukları gibi,aynı zamandada şeffaf bir kalbe ve iç dünyaya sahiptirler.
Bu arada "açığım,müslümanım,türküm,atatürkçüyüm" kelimelerini bir cümlede kullanma hakkınada sahiptirler.Ve bunda son derece dürüstlerdir.Niyet anayasayı temsil etme çabasıdır, dine karşı olmak gibi bir durum sözkonusu olamaz.
.
"Kapalıyım,müslümanım,türküm,atatürkçüyüm".Bur da bir çelişki var,değilmi?Kapalı demek ,şeffaf kalbe sahip değil demek.Mutlaka tehlike arz ediyordur.Din için kapanmış olamaz,çünkü bunu biliriz.
Üniversiteden kapalı kızlarımızı uzak tutmanın sebebi politik bir amacı engellemek,belli bir ideolojiye savaş açmak ,din altında rejim değişikliği planlarına ulaşmaya çalışanların yoluna bir taş koymak ,olmadığını her sağlıklı düşünen insan aslında gayet iyi bilmektedir.Din ile siyaseti karıştırmayalım denilsede,çelişkiler apaçık ortada.Dış görünüş itibarı ile hangi dine mensup olduklarını saklamayan insanlarımızdan başlayarak ,sosyal ve aktif hayattan uzak tutma ,cahilleştirme ve pasifleştirme düşünceleri için girişimler ve yollar aranıyor gibi sanki.
Şahsi fikrim olarak eklemek isterimki,ben "açık" biri olarak "kapalı" bayanlarımızın haklarının savunulması gerektiğini düşünüyorum.Birincisi ,varsayım ve ihtimal üzerine kurulmuş bir "komplo teorisine" kurban edilmek istenen kızlarımızın hayallerine köstek olmaktansa,inancım gereği -tıpkı dünyadaki diğer dinlere mensup kişilerde olduğu gibi- kendi din kardeşlerimize destek olmayı yeğlerim.
İkincisi,kadınların haklarının savunulması gerektiği için.Durum tam tersi olsaydı,yani "açık" kızlarımızın eğitim haklarını ellerinden almaya çalışsalardı,yine bu şekilde yorumlardım.
Burda eminimki,"örümcek kafalı" sözü ile, ne pahasına olursa olsun,haklı çıkma çabasında,bin dereden su getirmekle meşgul olanlar devreye girecektir.
O halde devlet kuruluşlarında (okul,üniversite...),kamu alanında tesettür istenmiyorsa,imam hatip okullarına,yatılı özel eğitim kurumlarına veya herhangi özel sektör ve iş alanında karışılıyor?
Din eğitimi vermekle yükümlü olduğunu savunan anne ve babalara "çocuk hakları var,yani bir yere kadar karışabilirsiniz"derken,neden "bu çocukların haklarına" karışmayı yada engellemeyi kendilerinde bir hak olarak görmekteler?
Bu arada diğer dinlere mensup vatandaşlar çocuklarının dini eğitimini dilediği gibi verdirtmekte.Biz hoşgörürüz,hoşgörülüyüz.Hatta ruhban okullarınin açılmasını destekleriz;imam hatip olmasında.Biz hoşgörülüyüz.Üniversitelerde hatta güneydoğuda insanların zaaflarını ve maddi ihtiyaçlarını fırsat sayarak misyonerliklerini sürdürmekten çekinmeyenleride hoşgörürüz.Bizim ülkemiz ve yasalarımız için tehlike ,dışardan bakınca dinini açıkca belli eden giyim şekli ile başlar.Çünkü asıl önemli olan iç huzur,iç ekonomi,bilimsel ve sosyal gelişim,eğitim,birlik,beraberlik, hatta savunuyor göründüğümüz ilkeler değil.
Asıl önemli olan başkalarının bizim ülkemizi nasıl gördükleri ve onların emanet leri olan ülkemizde yaşayan azınlıklara olan tutumumuz.
Buna bazıları "kompleks " der.Siz ne dersiniz bilemem.
Ne ırkçıyım,nede aşırı dinciyim.Sadece herkes gibi özgür düşüncemi ifade etme hakkımı kullanıyorum.
Ayrıca bir hukuk forumunda bu konunun biraz daha hukuki açıdan tartışılmasından yanayım."Varsayım ve ihtimal" geçerli olmamalı.Ortada herhangi bir işlenmiş suç,ülkemizi tehdit eden elle tutulur bir ayaklanma,yağmalama,askere polise karşı şiddet,öğretim üyelerine veya açık yada başka din mensuplarına karşı bir saldırı varmı,ona bakmalı."Türban" siyasi simge diyerek asıl suçu işleyenler durumuna düşülmektedir.
"Gamalı haç" benzetmesi yapılıyorsa eğer,bazı site forum ve tartışma programlarında olduğu gibi,o zaman "SS" ve "SA" subayları ifade edildiği gibi "türban"ı savunanlar değil,"türbana" karşı çıkanlar olmuyormu?
Çünkü dini gereği örtünenler "fişlenmiş" oluyor,tehlikeli ilan ediliyor .
Anayasayı savunmak yanlış gibi anlaşılmasın.Ama aynı anayasada din,ırk,düşünce,eğitim gibi özgürlüklerede yer verilmiştir...
Bu kadar yeterlidir şimdilik....
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Sayın ilkine;
Bu sitede türban (ya da baş örtüsü) ve kürt sorunu çok tartışıldı. Ben genellikle sitedeki yetkili arkadaşlar içerisinde farklı bir bakış açısı ile yaklaştım bu konulara. Bu tavrımdan dolayı da AKP'li veya cumhuriyet ve laiklik karşıtı imiş gibi de görüldüm. Ama hiç ilgisi yok.
Her iki sorunun büyümesinde cumhuriyetin yasakçı politikalarının önemli fonksiyonu olduğunu düşünüyorum. Yasakçı politikalar olmasa idi bu sorunlar da olmazdı demek istemiyorum. Ama yasaklar bu sorunların büyümesine neden oldu.
Daha yakın geçmişte görev yapmış ve emekli olmuş paşaların kürt sorunu ile ilgili görüşleri Milliyet'te yayınlandı ve kitap halinde basıldı. (Bak; Fikret Bila, Komutanlar Cephesi, Detay yayıncılık). Bu paşalardan biri kürt sorununundan bahsederken, "en basit sosyal ihtiyaçları dahi terörle ilgili diye düşündük" anlamında sözler söyledi. Ecevit'in arşivinden çıkan belgeler de önce Milliyet'te özet olarak yayınlandı ve kitap halinde de basıldı. (Bak, Rıdvan Akar-Can Dündar; Ecevit ve Gizli Arşivi, İmge Kitabevi). Bu arşivden çıkan ve bir albay tarafından yazılan raporda, kürtlerden "kendini kürt sananlar" diye bahsediliyor ve karadeniz taraflarına hicret ettirilmeleri öneriliyor. Böyle bir zihniyet karşısında siz kürt olsanız ne düşünürsünüz? (Bu arada hatırlatayım, ben Kürt değilim, bizim kökenimiz bildiğim kadarı ile Türkmen).
Benzer yasaklama, bu ülkede türbanı (ya da başörtüsünü) çok büyük bir sorun haline getirmiştir. Bu sorun o kadar büyütülmüş ve abatılmış ki, içinden çıkılması da zor bir duruma getirilmiştir. Bugünkü konjoktür bu sorunu çözmek için uygun da değildir. Ayrıca, bu konunun anayasaya taşınarak çözülmeye çalışılması da yanlıştır. Hukukta "normlar hiyerarşisi" denilen bir şey var ki, normlar hiyerarşisine göre de kanımca türbanın yeri anayasa değildir.
Ama, Anayasa Mahkemesi'nin ve Danıştay'ın bu konuyu hiç ilgisi yokken Anayasa'nın laiklik ilkesi ile bağlantılı düşünmesi, çözümü de anayasada aramaya yöneltmiştir. Bu konu basit bir genelge ya da yönetmelikle dahi çözülebilecek iken, yüksek mahkemelerin dar ve katı yorumları artık genelge veya yönetmelik gibi çözümleri ortadan kaldırmıştır. Bizde hukuk henüz liberalleşmemiştir. Yüksek mahkeme yargıçları batı standartları anlamında liberal (özgürlükçü) düşünce yapısında değiller. Bizde yargıçlar, bireyleri korumayı değil, devleti korumayı vazife bilirler. Bu konuda yapılan anket çalışmalarında, yargıçların büyük çoğunluğu bireyleerden ziyade devletin koruyucusu olduklarını ifade etmişlerdir. Batıda durum tam tersidir. Orada öncelikli olan bireydir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin türban aleyhindeki kararının gerekçesinin de bizim iç hukukumuzdan kaynaklandığı düşüncesindeyim. Avrupa'nın ve Amerika'nın hiç bir üniversitesinde böyle bir yasak yok. Hatta bizdeki türbanlıların bir kısmı (imkanı varsa) yurt dışında türbanla okuyorlar. Viyana Üniversitesi'nde çok sayıda türbanlı öğrenci var. Avrupa'da zaman zaman türban konusu gündeme gelmekle birlikte, üniveristede değil, ilk ve orta öğretimde tartışılmakta.
Gelelim esas sorunuza.. Türbanlıların içinde bu işi militan düzeyinde savunanların olduğunu, bir kısmının çok hoşgörüsüz olduğunu, kendileri gibi olmayanlara hoşgörülü davranmayacakarını da tahmin edebilmekteyim. Ama bunlar benim kafamdaki düşünceler. İçimizdeki bu korkular yüzünden özgürlüklerin kısıtlanmaması gerektiğini düşünüyorum. Kaldı ki, bunların büyük bir kısmının da siyasetle, militanlıkla ilgisi yok.
Türkiye'nin İran gibi olabileceğine hiç ihtimal veremiyorum. İranın toplumsal yapısı, tarihsel süreci ve dini anlayış ve algılayışları bizimkinden çok farklıdır. Bunu burada izah etmenin yeri ve zamanı değil, ama "bizim ulusalcıların" hiç sevmediği Taha Akyol'un "İran'da ve Osmanlı'da Mezhep ve Devlet" isimli Doğan Kitapçılık'tan çıkmış eski bir kitabını bulabilirseniz, okumanızı haddim olmayarak önerecğim.
Atatürk'ün bu ülkede gösterdiği hedef çağdaş uygarlık idi. Çağdaş uygarlığı da bugün batı temsil ediyor. Batı'nın bizimle ilgili bazı takıntı ve önyargıları olmakla birliket, yönelmemiz gereken yönün batı olduğunu düşünüyorum. Hukuk standartlarımızın da batıdaki gibi olması gerekir. Hukuk, öncelikle devleti değil, bireyleri korumalı.
Bugün bizim insanımız batılı yaşam tarzını büyük ölçüde benimsemiştir ve bundan dönüşü kabul edemezler. Karşıtların da buna gücü yetmez. Batılı yaşam tarzı sadece "başı açıklık " değildir. Tüm kapalı insanları homojen (türdeş) bir topluluk olarak düşünmemek gerekir. Bunların içinde çok farklı anlayış ve farklı görüşte olanlar var. Bunların da önemli kısmı İran ya da Arabistan'ı tercih edebielecek kişiler değildir.
Ayrıca, özgür ortam sivriliklerin törpülenmesine yardımcı olur ve normalleşmeyi sağlar. Bizim normallşemeye ihtiyacımız var.
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Alıntı:
sakar rumuzlu üyeden alıntı
Benim derin din ve hukuk kültürüm yoktur.Anlamadığım birşey var.
Deniyor ki;İNANCA SAYGI. Demirel'in dediği gibi:Eyi..Tamam.
"İnanmak" inançsa,"İnanmamak"ta bir inançtır.Öyle mi?Öyle..
O halde nerede benim "Ramazanda içki,sigara içme ve yemek yeme hakkım"
Niye bu hakkıma saygı yok?
Bu meseleyi bir türlü çözemiyorum.
Güzel bir soru."Sizinkide dertmi?"dedirtecek tarzda.
Ramazanda bu saydıklarınızı yapamanıza mani olan bir durum yok.Varsada bulunduğunuz ortamdan kaynaklanıyordur. Buna yasak değil,çevreye saygı denir.
Bugüne kadar hiristiyan arkadaşlarımın ramazanda oruç tutmak zorunda kaldığını görmedim.:rolleyes:
-
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Aslında bu ifade Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının ne kadar haklı olduğunu gösteren bir ifadedir. Diğer yazılanlar işin teferruatıdır. Bunu böyle gören düşünen '' Türbanı dini simge'' gören ve hatta daha ileri giderek Türbana ve bunu savunanlara karşı gelmeyi Allah a karşı gelmek olarak algılayan bir zavallılar sürüsü oluşturuldu. İşte bu metin onun çelikleşmiş bir ifadesi.
Çoğuda aynı bu üye gibi sözcüklerin anlamını gerçekten dinin değerlerini bilmeden kulaktan dolma bilgileri siyasi yalanları hurafeleri din diye yutmuş kişiler. Aslında ne dinini tam biliyor ne geleneklerini tam günümüz siyasetçilerinin istediği cahil ama din dedinmi ateşlenecek insan tipi. 3 kg bulgur 1 çeki kömüre oyunu satan türban yutturmacasının peşinden koşan alacakaranlık kuşağı insanları. Bildiklerini sandıkları çoğu şeyin aslında yanlış olduğu ama yanlış olduğu anlatılamaz kişiler....
Bakınız yaptığı yazım hatası değil. Cehaletin yazıya yansıması '' layık olduk mu?'' ( Mu takısınıda ayırmış ilginç) Layık olduk mu dediği Laik olduk mu olacak aslında Laiklikle yayık arasındaki farkı bilmeyene bizim burada Allah layığını versin senin emi ? derler....
Şu cehaletten doğan cesarete nefrete bakınız ve bunlar çok fazla.. Şimdi glde anlat Türbanın dinle ilgisi olmadığını Ezan ın okuma dilinin de dini değerinin değil aslında alışkanlık ve bazıları için çıkar olduğunu...
Şimdi deki buna Ezan ın arapça olmasının nedeni Peygamberin Arap ülkelerinde olması halkın dilinin arapça olması ve onu anlamaları Peygamber bile sadece Arapça biliyor. Eğer Kuran Kızılderili kabilesine inseydi ve peygamber kızılderili olsaydı bu seferde o kızılderililerin kullandığı dilde yazılıp ezan o dilde söylenecekti. Bundan dolayı gerek Kuran gerekse ezan ın dili değil içeriği anlamı önemlidir dolayısıyla bunun anlaşılabilmesi içinde okuyanın dinleyenin dilende olması mantıklıdır evladır aklidir dinen caizdir. EĞER GERÇEKTEN ALLAH A İNANIYORLARSA BU KİŞİLER son derece net bilmeliler ki ALLAHIN DİL SORUNU YOKTUR. DİL BEŞERİ VE ADEMİ BİR SORUNDUR. Halkın yüzde doksandokuzunun bilmediği bir dilde ezan okunması bu açıdan ele alındığında aslında saygısızlıktır Hem Allah a hem kuluna... Kaldıki ezan Kur an şartı Kuran kelamıda değildir. Bu bayağı bir gösterişçilik ve dini aldatıcılıktan başka bir şey değildir. Bu satırları yazan kişini ezan ın Türkçe okunmasında ki sakıncalarıda çok net ortaya koyması gerekir değil mi? Ama nerede ? Salla gitsin. Öyle ezberletilmiş. Resmi dili Türkçe olan bir ülkede günde beş vakit Arapça ezan okunması devletin dine duyduğu saygıdır en fazla bana kalsa Türkçe okuturum ki herkes anlasın...
Türbanın hep siyasi bir simge olduğunu siyasetin din oyununun bir parçası olarak sanki dindarlar Türban takarlar denmeye çalıştığını ama bunun doğru olmadığını Kuran da Türban olmadığını bin kere söyledim. Hayatını dine adamış İlahiyatçılarda söyledi ama dini kullanan siyasiler laf kalabalığında bu kişileri yok etti görevlerinden aldı halkımızda dinin hocaları dururken dini şaklabanlara inanmayı tercih etti. Neden çünkü kömür ve erzak geliyor... Başka şeylerde dahil...
Büyük zevkle okudum yorumunuzu..