-
Muhalefetimiz bile bir keyfiyet, çifte standart içinde. Yeri geldiğinde olayları acımasızca eleştiren ana muhalefet partimiz de olay kişi ve konu seçmeye başladı. Bazı kişi ve olaylar daha fazla müsamaha gösteriliyor.
Hep yine olaylara, olgulara göre değil, kişilere göre davranıyoruz. Olayın kahramanı bizden mi değilmi çelişkisi. Bu çelişkiyi atamadıkça, fikirleri kimden geldiğine göre değilde, ne dediğine göre değerlendirmedikçe de bu durum sürüp gidecek.
-
Maalesef demokrasinin kurumsallaşmadığı, hak ve özgürlüklerin keyfi olarak dağıtıldığı bizim gibi ülkelerde aynı sorun var. Feodal düşünce yapısı bizi zorluyor. her zaman olaylara objektif bakmamız gerekirken(hukuk böyle emrediyor) çoğunlukla subjktif bakıyoruz.
İdam tartışması yapılıyor gelen yanıt" senin kızını bir vahşice öldürse ne yaparsın?" oluyor. Toplum düzeni benim kızımın başına gelecekler üzerine kurulmuyor ki.
Ya da bir yolsuzluk tarttışmasına giriyoruz, "senin görüşünden olan falan partinin filan adamı da yolsuzluk yaptı" Ya kardeşim, yolsuzluk, falan parti ya da filan parti yöneticisinin, işlediği zaman suç sayılan bir şey değil ki.
Dediğim gibi, sorun kuralsızlık.
Adliyeden örnek verelim. Aynı suçtan yargılanan iki insandan biri tutuklanıyor, diğeri tutuksuz yargılanıyor. İki hakimin takdiri farklı. Bir bakıyorsunuz tutuksuz yargılanan biri ağır cezadan 21 sene almış, tutuklu sanık beraat etmiş. Sorun tutklamada, kefalette hakime gereğinden fazla takdir yetkisi tanımak ve kural oluşturamamak.
Elbette ki, adamın bir kalkıp"hakim avanta aldı adamı tahliye etti" diyecektir.
Demokrasiyi artık bir kurum olarak yerleştitmenin zamanı geldi