Re: AKP'ye Kapatma Davası
AKP taraftarları ile sayın baş savcının laiklik tanım farkı nedir ?
En kaba hatları ile,
- AKP laikliğin bir devlet yönetim modeli olduğu , bunun toplum yaşamında şart olmadığı , her bireyin kendi özgün yaşamını sürmeye hakkı olduğu savındadır. Tek koşulla, başkasının özgürlüklerini engellemeden kendi özgürlüğünü yaşayabilme.
İşte işin özü bu...
- Sayın başsavcının laiklik tanımı ise daha totaliter ve sınırlayıcı olarak karşımıza çıkıyor. Laiklik sadece devlet için değil , toplumun yaşama biçimi içinde gerekli olduğu ve laikliğin bir yaşam biçimi olduğu şeklinde.
Devletin laik olması konusunda her halde kimsenin bir itirazı yok. Yani din ve devlet işleri ayrı olacak ve her türlü dinden ve dinsiz bireye eşit ölçüde yaklaşılıcak.
Peki laiklk bir yaşam biçimi midir?
82 anayasasında da belirtildiği gibi, 2 önemli tanım var.
1- Din ve devlet işlerinin ayrılması.Bu tanım tamamen devlet işleyişi ile ilgili. Nasıl bir yaşam biçimi için tanımlanabilir? imkansız. Bir insan kendi din işlerini ne ile ayrı tutacak? yaşamı ile mi ? Siz bireyin yaşamına karışma hakkına sahip misiniz ?
2- Her türlü dinden ve dinsiz insana aynı muameleyi yapmak zorundasınız. eşit olacaksınız.
Evet işte bu tanım toplum yaşamına uygulanabilir. Ama kural olarak değil, ahlaki ve sosyal olarak. Dayatma ile olmaz.
AKP'nin laiklik tanımını daha doğru buluyorum ve Türkiye'nin özgürleşmesi ve ilerlemesi açısından daha faydalı olduğunu düşünüyorum.
Ancak bir şartla;başkasının özgürlüklerini engellemeden kendi özgürlüğünü yaşayabilme.
Kurallarımızı koyalım, yasalarımızı koyalım, onları herkese eşit uygulayalım , zamanında uygulayalım. Ama bırakalım herkes istediği gibi yaşasın, istediğini söylesin. Türkiye artık bu düzeye erişmiş bir toplumdur.
Re: AKP'ye Kapatma Davası
Eski AİHM yargıcı Türmen'den çarpıcı yorumlar:
Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıcı Rıza Türmen, AKP'nin kapatılması halinde AİHM için en önemli kriterin ''demokrasi'' olacağını söyledi. Türmen'in kişisel değerlendirmesi ise şöyle: ''(Olası) kapatmayı haklı gösterebilecek kuvvette-somutlukta vakalara rastlamak güç.''
1998 yılında AİHM'ne yargıç olarak seçilen Türmen'in görevi, 1 Mayıs 2008’de sona erdi. Türmen'in Refah Partisi’nin kapatılması, Leyla Şahin davası gibi pek çok kritik davada imzası bulunuyor.
Hem siyasi, hem hukuki açıdan Türkiye’nin yakın geçmişine şahitlik yapan Türmen, hukukçu kimliğiyle CNN TÜRK'ten Şirin Payzın'ın sorularını yanıtladı.
Laiklik-demokrasi
Anayasa Mahkemesi'nin önündeki AKP'nin kapatılması davasını yorumlayan Türmen, "Laiklikle demokrasi arasında bir bağlantı vardır. Laiklikle demokrasi birbirinin ayrılmaz parçalarıdır. Bunlar doğrudur, ama siz kararınızda sadece laikliği koyarsanız, ‘laikliğe aykırıdır, odak noktası haline gelmiştir, o yüzden kapatıyorum' derseniz, korkarım ki bu İnsan Hakları Mahkemesi bakımından yeterli olmayacaktır" dedi.
"Onun için kapatıyorsa, mutlaka demokrasiye aykırı olduğunu söylemek lazım" diyen Türmen, "Kapatmıyorsa, ara tedbir uyguluyor, devlet yardımından mahrum bırakıyorsa, gerekçeler, yani 'demokrasiyi direk tehdit ettiği' gerekçesi belki o zaman mutlak bir zorunluluk olmayabilir" diye konuştu.
"Kapatmayı haklı gösterebilecek kuvvette vakalar..."
Türmen, "Anayasa Mahkemesi AKP'yi kapatmaya karar verirse, bu sefer AİHM'ni ikna etmekte zorlanır mı?" sorusuna, "AİHM diğer siyasi parti davalarında ne gibi kriterler kullanmış? En önemli kriter, demokrasi kriteridir. Yani o siyasi parti demokrasiye tehdit teşkil ediyor mu, etmiyor mu? Buna bakacaktır" yanıtını verdi.
Türmen, "Anayasa Mahkemesi’nin ne karar vereceğini bilmiyoruz, ama bir kapatma kararı verirse eğer, tabii tamamen bir varsayım bu, o kararda ne söyleyecek o önemli. O kararda kapatılan partilerin demokrasiye bir tehdit teşkil ettiğini açıkça gösterebilecek mi, somut olarak bu ortaya konulabilecek mi? Eğer bu böyleyse, tabii başka. Ama bu böyle yapılamıyorsa o zaman AİHM, İnsan Hakları Sözleşmesi açısından bakıyor tabii, o zaman vereceği kararda Anayasa Mahkemesi kararının sözleşmeye uygun olmadığını söyleyebilir" dedi.
Türmen, AİHM açısından bakıldığında, bunun demokrasiyi tehdit teşkil ettiğini göstermenin biraz güç olacağını düşündüğünü kaydetti: "Çünkü ortada somut olarak AİHM’ni ikna edebilecek, kapatmayı haklı gösterebilecek kuvvette ve bu somutlukta vakalara rastlamak biraz galiba güç."
"Google iddianamesi"
Rıza Türmen, AKP'nin iddianame için "Google iddianamesi" nitelemesini kullanmasını da, "Benim Google’a çok saygım var. Her zaman kullanıyorum, Google’de herşeyi bulabiliyorsunuz, onun için Google’ı küçümsememek lazım belki de" ifadesiyle değerlendirdi.
Türban tartışması
Yüksek mahkemenin kararıyla şimdilik noktalanan türban tartışmasını da değerlendiren Türmen, "Bu sorun galiba yumuşamıştı. Toplum içinde ve üniversitede büyük bir sorun olmaktan çıkmıştı. Fakat, 'velev ki...' ile başlayandan sonra (Başbakan Erdoğan'ın İspanya'daki demeci) yeni bir dönem başladı. Sonunda, galiba benim gördüğüm, çok sert yasaklar getirildi. Aslında belki bu süreç olmasaydı kendi kendine bu sorun çözüm yoluna girmişti. Herkesin buluşabileceği ortak bir noktaya doğru geliyordu" dedi.
Anayasa Mahkemesi'nin bağımsızlığı
Türmen, hukuk çevrelerinde "Anayasa Mahkemesi'nin bağımsız olmadığı" yönünde bir görüş olup olmadığının sorulması üzerine, "Hayır, katiyen böyle bir görüş yok. (AİHM) Anayasa Mahkemesi’nin bazı kararlarının doğru olmadığını, sözleşmeye uygun olmadığını tespit etmiştir siyasi partilerle ilgili. Ama öte yandan türbanla ilgili, mesela Leyla Şahin kararında Anayasa Mahkemesi kararıyla aynı görüşü paylaşmıştır ya da Refah Partisi kararıyla aynı görüşleri paylaşmıştır. Yoksa son derece saygınlığı vardır" dedi.
Yeni anayasa
Türkiye’nin içinde bulunduğu durumda yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç olduğunu söyleyen Rıza Türmen, "Bu yeni anayasa da yeni bir vatandaşlık anlayışı getirmek lazım, o vatandaşlık anlayışı farklı kimliklerin bir arada yaşayabilmesine izin veren bir vatandaşlık anlayışı olabilmesi lazım" dedi.
Yeni anayasanın hiçbir siyasi partinin anayasası olmaması gerektiğini söyleyen Türmen, TÜSİAD’ın yaptığı Anayasa Konvansiyonu önerisini olumlu bulduğunu kaydetti.
Türmen, "50 kişilik bir meclis kurulsun, sivil toplum katılsın, tabiî ki partiler katılsın, herkesin ortak bir eseri olsun anayasa" dedi.
Genellikle anayasalar için kurucu meclis kurulduğunu belirten Türmen, "Başka ülkelerde de bu böyle. Onun için Türkiye’de de bir kurucu organ kurulması daha doğru olur. İlle meclis tarafından yapılması şartı yok anayasada" diye konuştu.
AKPM raporu
Rıza Türmen, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin dün onayladığı Türkiye raporuna da değindi.
Türmen, "Bu girişim biraz garip gözüküyor. Şu açıdan; Türkiye aşağı yukarı dört yıl önce denetimden çıkmıştı. Denetimden çıkarken Türkiye'nin insan hakları ve demokrasi bakımından belirli bir olgunluğa eriştiği, kusurların ortadan kalktığı kabul edilmişti. O zaman aradan geçen dört yıl içinde ne olmuştur ki, Türkiye yeniden denetime sokulmak istenmektedir sorusu ortaya çıkıyor? Burada galiba olup biten dava meselesi, iki siyasi partinin kapatılması davası meselesi var" dedi.
Türmen, "O zaman tabi dava süreci devam ederken AKPM’nin bu dava sürecini etkileyebilecek böyle bir girişimi alması ne kadar doğrudur, ne kadar yerinde bir süreçtir? Tabii bunu sorgulamak mümkündür. Çıkan kararda hangi konulara değiniliyor, ona bakmak lazım. Yani Türkiye’deki genel demokrasi meselesi mi ön planda, yoksa iki partiyle ilgili devam eden dava sürece mi ön plandadır?" diye konuştu.
Türmen, Anayasa Mahkemesi kararları, AKP'nin kapatılması durumunda yaşanabilecekler, yargı reformu, yeni anayasa gibi pek çok önemli konuda da değenlendirmede bulundu.
Rıza Türmen röportajının tam metnine ulaşmak için tıklayınız
CNNTÜRK
Re: AKP'ye Kapatma Davası
Ünlü bilim adamı Isaac Newton doğada hüküm süren fizik kurallarını araştırırken “m” kütlesine,” V” hızına sahip bir cismin kinetik enerjisini hesaplayacak formulü bulur: “E= ½.m.V2” Bu formül Newton’un çağındaki “hızlar” için çok doğru sonuçlar verir. Newton’dan 3 asır sonra gelecek olan diğer bir ünlü bilim adamı Albert Einstein da Newton’un formülünden faydalanmak ister. Ama o da nedir! Formül deney sonuçlarını doğrulamamaktadır. Hata vardır! NEWTONUN FORMÜLÜ ÇALIŞMAMAKTADIR. Einstein zeki bir bilim adamıdır, hatanın kaynağını bulması uzun sürmez. Newton’un formülü elmanın ağaçtan düşerken ulaştığı hız, bir merminin namludan çıkarken ulaştığı hız gibi “düşük” hızlarda mükemmel işlemektedir. Ancak Einstein’in uğraştığı hızlar ise bu hızlardan binlerce kat yüksek tanecik hızlarıdır. Einstein sonunda fotonun enerjisini hesaplar: “E=mc2”. Newton’un formulün başındaki “½” foton için artık yoktur! Einstein tarihe “rölativite” olarak geçecek kuramının açıklarken, şu ilkeleri ortaya koyar:
1. Işık hızı (c) evrende limit hızdır, hiçbir cismin hızı ışık hızını geçemez.
2. Cisimlerin kinetik enerjileri hızlarının ışık hızına yakın veya uzak olması ile ilişkilidir.
Fizikte yeni bir sayfa açılır. Düşük hızlarda mükemmel sonuçlar veren, ancak yüksek hızlarda 2 misli hata yapan Newton’un formülü artık “Newton Fiziği” olarak anılacaktır. Einstein’in rölativite kuramı ise “Modern Fiziğin” başlangıcı olacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
İster fizik olsun, ister hukuk olsun, her şeyden önce tüm bunlar birer DİSİPLİNDİR. Her kim ki o disiplinin sınırlarının nereye ulaştığını bilmeden, sadece kendi ulaşabildiği yerle sınırlı kaldığına HAYALİNE kapılarak konuşur ya da yazarsa, çok YANLIŞ yazar, çok YANLIŞ konuşur.
Dünya üzerinde var olan her ne dinden, ideolojiden, görüşten, etnik kökenden olursanız olun, durduğunuz noktadan birazdan belirteceğim şu tespitin yapılması gerektir. Bu tespit bugün için değildir. Bu tespit yarınlar içindir.
Değerli arkadaşlarım,
AKP’nin kapatılması hususu sadece bir siyasi partinin kapatılması hususu değildir. Öyle olsa idi; kapatılacaksa kapatılacak, açık kalacaksa açık kalacak, “kime ne” der geçer giderdik.
AMA ÖYLE DEĞİL! YA?
AKP’nin kapatılması bilmem farkında mısınız sözüm ona birbirinden bağımsız olan devletin 3 erkinden YARGI’nın, İSTER HUKUKİ OLSUN AMA İSTER OLMASIN (hiç önemli değil) diğer 2 erki olan YASAMA ve YÜRÜTME’yi tasfiye girişimidir. Evet, bu husus SONUCU İTİBARİYLE tam da budur. (Dava sonuçlanınca hep birlikte göreceğiz.) Bu noktadan sonra AKP kapatılsa ne, kapatılmasa ne. Çünkü artık müvekkil millet değil, mahkemedir.
Değerli arkadaşlarım,
Bir az önce değindiğim husus bir DEVLET SİSTEMİ’NDE gelinebilecek EN ÜST DÜZEY kaostur. Diğer bir deyişle ışık hızına gelinen noktadır. ARTIK BU NOKTADA HUKUKUN “BİLDİK ANLAYIŞI” ÇALIŞMAZ. Yani bir kapkaççıyı suçundan dolayı hakim önüne çıkarıp, sonra da hapse atarsınız, bu bildik anlayıştır, gayet de normaldir. Ancak, o hakimin vereceği kararların sınırlarını çizecek bir gücü o hakimin karşısına çıkarıp, sonra da o sanıktan ve sanığın yakınlarından buna razı gelmesini kimse beklemesin. Kimse buna razı gelmez.
Çünkü, “Problemler onları oluşturan bilinç düzeyinde çözülemez. Albert Einstein”
Şu an Anayasa Mahkemesinin üzerinde haddinden fazla bir yük vardır. İnşallah karar sonrası hayırlısı olur. ( ya da ehveni şer olur.)
ÇÖZÜM NEDİR?
Bu derece yüksek problemlerde milletin hakemliğine gidilmelidir. Bu kadar yüksek sorumlulukları ancak MİLLET üzerine alabilir. Milletden başkası üzerine alsa doğru da yapsa yanlış da yapsa kavga bitmez.
Esen kalın.
Re: AKP'ye Kapatma Davası
AKP'nin kapatılması davası ile ilgili olarak bu forumda görüşlerimi yazmış ve bir hayli de tepki almıştım. Aynı şeyleri tekrar yazma gereği duymuyorum. "Ben demiştim" de demek istemiyorum.
AKP kapatılmadı, ama ciddi bir ihtar aldı. Yüksek mahkemenin verdiği bu avansı hovardaca kullanırsa başına daha ağır cezalar gelebilir. Duruma şükretsin ve "sütten çıkmış ak kaşık" olmadığını da bilsin.
Hukuki ve siyasi durum bunu gerektiriyordu. Karar kanaatimce isabetli olmuştur.
Ama seçim sonrası takındığı şımarık tavrı bırakarak, bir an önce AB yolundaki adımları atmalıdır.
Re: AKP'ye Kapatma Davası
Demokrasilerde parti kapatılmaz safsatadır. Demokrasinin altını üstünü oyup delikdeşik etmek isteyenlere nasıl engel olacağız. Hukuk olmazsa . esas faşişt ülkelerde parti kapanmaz. Çünkü tek parti vardır. Oda faşiştparti.
Bir ülkede herşey para ile ölçülüyorsa. O ülkede demokrasi ve hukuk yoktur.
Re: AKP'ye Kapatma Davası
Ergenekon sanığı Turhan Çömez'le yaptığı telefon görüşmeleri üzerine ifadesi alınan Anayasa Mahkemesi üyesi Osman Paksüt'ün eşi Ferda Paksüt'le ilgili Hürriyet'te çıkan haber metni ve telefon görüşmelerinin içeriği ilgi eçkici. Bizim bildiğimiz yargıçlar biraz da hayatın dışında yaşayarak mümkün olduğu kadar halkla temas etmemeye çalışırlar. Bunu da tarafsız kalma endişesi ile yaptıkları bilinmektedir. Ama Anayasa Mahkemesi'nin 11 yargıcından biri olan ve AKP'nin kapatılması yönünde oy kullanmış olan Osman Paksüt maşallah "eş durumundan" her gün medyada.. Ferda Hanım Turhan Çömez'le telefonla görüşürken, Osman Paksüt'ün telefonu eşinden alarak konuşmaya katılması da ilginç. Anayasa Mahkemesi sadece bir tanedir ve sadece 11 yargıcı vardır. Yani çok özel bir mahkemedir. Yargıçların özenli olmaları gerekir. Çağdaş hukuk devletinde bu şekildeki ilişkişeri medyaya dökülmüş kişiler derhal istifa eder. Ferda Hanımın ortalıkta fazla görünmesi eşinini ve yüksek mahkemeyi şaibe altında bırakmaktadadır. Sanıyorum onu bu göreve atayanlar da mahcubiyet yaşıyorlardır.
Haber metni ve telefon görüşme içeriği aşağıdadır.
’Suçsuzum sadece fikir paylaştım’
29 Ağustos 2008/HÜRRİYET
Nurettin KURT / ANKARA
Ergenekon soruşturması kapsamında hakkında arama emri bulunan eski AKP milletvekili Turhan Çömez ile yaptığı telefon görüşmeleri nedeniyle savcılığa çağrılan Ferda Paksüt, dün ’şüpheli’ sıfatıyla ifade verdi.
Adliyeye eşi, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt ile gelen Ferda Paksüt, telefon konuşmalarında hiçbir suç unsuru bulunmadığını iddia etti ve her vatandaş gibi fikirlerini paylaştığını söyledi.
ANAYASA Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt’ün eşi Ferda Paksüt, dün Ergenekon soruşturması kapsamında "şüpheli" sıfatıyla 5.5 saat savcıya ifade verdi. Ergenekon soruşturmasını yürüten savcı Zekeriya Öz’ün talimat yazısı üzerine Çeşme’deki tatilini yarıda keserek Ankara’ya dönen Ferda Paksüt, kendisine yöneltilen suçlamaları kabul etmedi. Sabah saatlerinde eşi Osman Paksüt ve avukatı Bülent Acar ile Ankara Adliyesi’ne gelen Ferda Paksüt’ü kalabalık bir medya ordusu karşıladı. Paksüt, adliyeye girerken gazetecilerin sorularına hakkındaki suçlamaları bilmediği yanıtını verdi.
Eşi başka odada bekledi
Ferda Paksüt, ifade vermek üzere terör ve organize suçlara bakmakla görevli Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili’nin odasına saat 10.00’da girdi. Osman Paksüt de 15 dakika kadar Bilgili ile görüştükten sonra eşini başka bir savcının odasında bekledi. Savcı Bilgili, Ferda Paksüt’e, Ergenekon operasyonu şüphelilerinden eski milletvekili Turhan Çömez ile telefon görüşmelerini okuyup, "Niye böyle bir görüşme yaptınız?" diye sordu. Paksüt de, "Biz ailece görüşüyoruz. Sürekli görüşüyoruz" yanıtını verdi. Ferda Paksüt, telefon konuşmalarında hiçbir suç unsuru bulunmadığını, her vatandaş gibi bazı fikirlerini paylaştığını söyledi. Hakkındaki diğer suçlamaları da reddeden Ferda Paksüt, Ergenekon örgütüyle ilişkisi olmadığını söyledi. Paksüt’ün ifadesi 37 sayfa tuttu.
Dimdik ayaktayım
Saat 12.00’de ifadesine ara verilen Paksüt çıkışta gazetecilerin sorularını yanıtsız bıraktı. Gergin görünen Ferda Paksüt, geçişini engelleyen kameramanlara, "Avukatım konuşma yasağı koydu. Soru sormayın lütfen. Geçmeme izin verin" dedi. Bu sırada polislerle gazeteciler arasında tartışmalar yaşandı. Yemek molasının ardından Ferda Paksüt, saat 13.35’te avukatıyla birlikte adliyeye geri döndü. Eşinin ifadesine devam edilirken Osman Paksüt de adliyeye geldi.
5.5 saat kadar süren sorgunun ardından Paksüt, adliyeden çıkarken gazetecilere, "Açıklama yapmak konusunda avukatım yasak getirdi. Devletin soruşturmasına yardımcı oldum. Ben işimi yaptım" dedi. Paksüt, gazetecilerin ısrarları üzerine, "Arkadaşlar eğer öğrenmek istediğiniz bir şeyler varsa avukatım Sayın Bülent Acar’a müracaat edebilirsiniz" diye konuştu. Paksüt, "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" sorusuna da "Dimdik ayaktayım, çok şükür. Görüyorsunuz gayet sağlıklıyım" yanıtını verdi. Ferda Paksüt, adliyeden sonra avukatının bürosuna gitti.
Sindirmeye çalışıyorlar
Ferda Paksüt, iddiaya göre daha sonra görüştüğü arkadaşlarına, "AKP’ye ters giden herkesi sindirmeye çalışıyorlar. Eşim AKP’ye kapatılması yönünde oy kullandığı için baskı yaratmaya çalışıyorlar. Eşimin de sinirleri çok bozuldu. İstifa noktasına getirdiler" dedi.
İşte o konuşmalar
YENİ Şafak gazetesinde 26 Ağustos’ta yer alan "Çömez’in cebinde kapatma sohbeti" başlıklı haberde, Ergenekon operasyonu şüphelilerinden eski milletvekili Turhan Çömez’in mahkeme kararıyla dinlenen telefon görüşmelerine yer verilmişti. Haberde, Ferda Paksüt’ün adı verilmeden ’Bayan X’, Osman Paksüt için de ’Bay X’ rumuzu kullanılkış, savcılık aynı gün Ferda Paksüt’ü ifade için davet etmişti. Gazetede yer alan Çömez-Paksüt görüşmeleri şöyle:
BİRİNCİ GÖRÜŞME
Ferda Paksüt: Alo haberin olsun, gitmen şeyi kitleyip gitmiş, savunmayı.
Turhan Çömez: Öyle mi?
Paksüt: Evet, kimseye dağıtılmadı AKP savunması.
Çömez: Enteresan enteresan.
Paksüt: Çok enteresan.
İKİNCİ GÖRÜŞME
Ferda Paksüt: Alo...
Turhan Çömez: Merhaba, Turhan ben.
Paksüt: Ha Turhancığım günaydın, nasılsın?
Çömez: Ya ben seni aradım; gizli numara diye kabul etmedin.
Paksüt: Ne yapıyorsun? Buna pislik atıyorlar Ergenekon’la ilgili ya.
Çömez: Yani adamlar kendileri gibi davranıyorlar aşağılık herifler.
Paksüt: Tamam kaçta geliyorsun? Kulübe gelebilirsin.
Çömez: Kaçta istersen gelirim ben.
Paksüt: Ya ben seni esasında bir Anayasa Mahkemesi üyesi var; emekli, Aysel hanım, onunla da tanıştırmak isterim.
Çömez: Memnuniyetle.
ÜÇÜNCÜ GÖRÜŞME
Ferda Paksüt: Alo Turhan sen misin?
Turhan Çömez: Benim ben.
Paksüt: Kusura bakma şimdi gördüm mesajını da.
Çömez:Kusura bakma; bu saatte seni ben rahatsız ettim.
Paksüt: Yok ya. Niye öyle dedin, ne bakımdan ilginç?
Çömez: Yani giden isimlere baktım da, bana enteresan geldi.
Paksüt: Ve bunlar gitmemesi gereken insanlardı biliyor musun? Yani esasında, normalde mahkemede sıra var. Sıra var ve o sırada biz vardık. Mesela biz gitmeyeceğimizi bildirdik.
Çömez: Başka bağlantıdan şüpheleniyorum onun için.... Diye düşünüyorum.
Paksüt: Bir dakika...
Osman Paksüt: İyi akşamlar, rahatsız ettik kusura bakma Turhan.
Çömez: Mesaj atayım istedim, konuya küçük de olsa dikkat çekmek için.
Osman Paksüt: Yok yani biliyorum da, şey işte, onlara tabi bir grup artık kanka yani anca beraber kanca beraber.
Çömez: Evet.
Osman Paksüt: Ama başka bir boyutu olabilir tabi bilemiyorum.
Çömez: Benim az çok hissetiğim şeyler var. Bir ara uğrarım ben.
Osman Paksüt: Oldu; ben bütün hafta mahkemedeyim, her zamanki yerimdeyim.
Çömez: Gelsem de eve falan gelirim.
Osman Paksüt: Fazla bir işimiz de yok aslında. Ha tabi eskiden olsa çok rahattı da şimdi kimliğinde belki şey olabilir. Bir şekilde haberleşiriz. Ben tekrar veriyorum Ferda’yı, iyi geceler.
Çömez: Tamam abi sağol, çok teşekkürler.
Re: AKP'ye Kapatma Davası
AKP'ye kapatma davası Ergenekon Davası ile iç içe geçmiş. Günlük hayatta da, hukuki.net'te de durum aynı.
İlker Başbuğ (Yeni Genelkurmay Başkanı), Paksütle ve Başbakanla iki görüşme yapmıştı. O zamana kadar AKP'nin kapatılmasına karar verileceğine kesin gözle bakıyordum. Ancak bu olaydan sonra fikrim değişmişti. Büyük bir suikast yapılarak o hengamede AKP'nin kapatılmayacağını ve Ergenekon'un da yavaş yavaş unutulacağını ve göstermelik bir iki ceza ile işin hallolacağını söylemiştim.
Güngören patlaması ve hemen akabinde gelen AKP kapatma davasının reddi kararı beni yanıltmadı.
Gelelim Turan ÇÖMEZ olayına;
ÇÖMEZ çıkıp dese ki; ben Ferda hanımla görüştüm. Zira o zaman partimizin kapatılma ihtimaline binaen parti içi muhalefe soyundum. Karşı tarafın güvenini kazandım. Kapatılma davası ile birlikte Ferda hanımla görüşmeye başladım. Aslında amacım dava ile ilgili bilgileri Ferda Hanımdan alıp AKP Genel Merkezine vermekti dese, ne olacak. Çok saçma değilmi?
ÇÖMEZ neden Ferda Hanımla konuşurmuş. Olmazmış. Neden olmasın? Siyasetçi biri ile bir yargıç eşinin görüşmesinde ne var. Adam siyasetçi, işinin bir yönü de bu. Hem Anayasa Mahkemesi Başkanı ve bir kısım üye AKP'lilerle yanyana sünnette, düğünde yemekte bir araya gelmedi mi?
Bu arada Vakitten A.İhsan Karahasananoğlu 29.08.2008 tarihli yazısında özetle;
Ferda Hanım, ÇÖMEZ'le görüşmüş. Ergenekon içindedir. Bu nedenle ifadesi alınmış (5,5 saat ve 37 sayfa üzerine vurgu yaparak da adeta suçluluğunu empoze ediyor). Osman PAKSÜT'ün de ifadesi alınabilmeliymiş. Zira suç ağır cezalık ve suçüstü (cürmü meşhut) imiş. Bu nedenle sırf Turan ÇÖMEZ'le görüştü diye Ferda Hanım'dan daha çok eşinin ifadesi alınabilmeliymiş. Suçüstü kavramı da tam evlere şenlik.
Turan ÇÖMEZ yukarıda dediğim gibi ifade verse hani ağır cezalık hem de suçüstü hali ya; aynı yazar RTE'nin de ifadesi alınsın, sanık olsun falan diyebilecek mi? Zıtt Erenköy.
Son dönem Türk Siyasi Tarihindeki en önemli olay, Genelkurmay, CHP ve AKP aynı amaç için ortak hareket ediyor. Hatta bunlar birbirinden habersiz rüya bile görmüyorlar. Bakmayın siz laiklik, mafya, çete, davanın avukatlığına, savcılığına soyunduklarına.
AKP kapatılmamıştır. Kapatılması zaten doğru olmayacaktı. Karar bu yüzden doğrudur. Ama bu karar alnırken neler feda edilip nelerin pazarlığının yapıldığı bilinmeden beynimiz birşeyleri kurcalamaya devam edecektir.
Re: AKP'ye Kapatma Davası
Alıntı:
32844 rumuzlu üyeden alıntı
ÇÖMEZ neden Ferda Hanımla konuşurmuş. Olmazmış. Neden olmasın? Siyasetçi biri ile bir yargıç eşinin görüşmesinde ne var. Adam siyasetçi, işinin bir yönü de bu. Hem Anayasa Mahkemesi Başkanı ve bir kısım üye AKP'lilerle yanyana sünnette, düğünde yemekte bir araya gelmedi mi?
Sayın 32844;
Anlaşılan siz Turhan Çömez'le Ferda Hanım'ın konuşmalarını normal buluyorsunuz. Bu şahıslardan birisi AKP'nin kapatılması için uğraş veren bir siyasetçi, diğeri de kapatma kararı verecek hakimin eşi. Bu arada, Osman Paksüt'ün telefonu eşinden alarak konuşmaya bizzat katılmış olmasını da galiba es geçiyorsunuz. Bunun neresi normal? Bu konuşma sizin dediğiniz gibi sadece bir siyasetçi ile yargıç eşinin görüşmesi gibi mi algılanmalı? Diğer üyelerin eşlerinin adını dahi bilmiyoruz, siz biliyor musunuz?
Tabi ki Haşim Kılıç'ın da bu tür ilişkisi varsa o da eleştirlmeli.. Ama düğün gereği veya protokol gereği bir arada olmak ile bu tür ilişkiyi karıştırmamak gerekir. Ferda Paksüt'ün davranışları eşini yıprattığı gibi eşi de bu durumdan pek rahatsız değil gibi görünüyor.
AKP, CHP ve Genelkurmay'ı gizli bir anlaşmanın aktörleri gibi göstermeye çalışan görüşleriniz bana çok gerçekçi gelmedi. Biraz komplo mantığına benziyor.
Bu arada Ferda Hanım'ın davranışı ile ilgili Milliyet'te Can Dündar'ın yorumunu aşağıda sunuyorum.
Can Dündar
Ada
can.dundar@e-kolay.net
Hangi ucundan tutalım?
Neresinden baksanız, hangi ucundan tutsanız pis bir iş... İki ucu kirli değnek...
Ama ille bir ucundan tutmamız, bu pisliğe bulaşmamız isteniyor bizden...
* * *
Düşünün, bir parti yargılanıyor,
Herhangi bir parti de değil; halkın yarısına yakınının oyunu almış bir iktidar partisi...
İktidar partisini yargılayan Anayasa Mahkemesi üyeleri tam ortadan bölünmüş haldeler.
1 oy bile altın değerinde...
Ve böyleyken “kapatma yanlısı” bir üyenin eşinin telefon konuşması, her nasılsa “dinlemeye takılıyor”.
Hanımefendinin, iktidar partisinden kopan “Ergenekon sanığı” biriyle yaptığı görüşme kaydediliyor.
Görüşmenin tutanağı hemen yandaş basına sızdırılıyor.
Sızdırılan tutanaktaki ifadeyle “Bayan X”, “Ergenekon zanlısı” ilan edilip sorgulanıyor.
Bütün bu telefon dinlemelerde, bilgi sızdırmalarda, soruşturma gizliliğini ihlal eden, yargıyı etkilemeyi hedefleyen, Anayasa Mahkemesi üyelerini tehdit eden, “Sen misin bizi yargılayan” tonunda bir intikam kokusu yok mu?
Gerçekten “derinler”e inmek yerine “Bulduk bir çete, hazzetmediğimiz herkesi ona dahil edelim” zihniyetiyle Deniz Baykal’dan AKP muhaliflerine, yargı içindeki karşıtlardan ordu içindeki engellere, herkesi birden cezalandırma iştahının adı “temiz toplum seferberliği” konulabilir mi?
* * *
Şimdi çevirelim madalyonu; öbür yüzüne bakalım:
Bir parti yargılanıyor.
Herhangi bir parti de değil; halkın yarısına yakınının oyunu almış bir iktidar partisi...
Bütün dikkatler Anayasa Mahkemesi üyelerinin üzerine çevrilmiş durumda...
Ve böyle bir ortamda karar verecek üyelerden biri, yargıladığı partiden kopmuş biriyle konuşuyor, onu Mahkeme’ye davet ediyor, buluşuyor, telefonu eşine verip “içerden tüyolar” sızdırıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin diğer üyelerini çekiştiriyor.
Üstelik bütün bunları gazetecilerin de bulunduğu bir ortamda, neredeyse “göstere göstere” yapıyor.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bir dönem danışmanlığını yapmış olan, telefon görüşmesinde “MHP tandanslı” olarak tanımlanan eşi ise davanın karar mercii kendisiymiş gibi bir tavır takınıyor.
Türkiye’nin en yüksek mahkemesinin itibarı yerlerde sürünüyor.
* * *
Değneğin iki ucunun görünümü bu...
Ve bu değneği tutmamız isteniyor bizden...
Ya o ucundan... ya bu ucundan...
Biz ise, hangi ucundan tutsak bizi de pisliğe bulayacak, hangi uç kazanırsa kazansın neticede muhtemelen bizim başımızda patlayacak bu değneği tutmaya yanaşmıyoruz.
Asıl soru şu:
Faili bulunamamış onca cinayetin, bunca provokasyonun, suikastın kanını elinde taşıyanları cezalandırması gereken bir yargılamanın, kişisel bir intikam davasına dönüşmesi nasıl önlenecek?
Yargı, gırtlağına kadar battığı bu siyaset çukurundan nasıl çıkacak?
Hukuk, bunca kirletildikten sonra yeniden nasıl itibar kazanacak?
Re: AKP'ye Kapatma Davası
Sayın Av.Abbas Bilgili,
Görüşmelerini çok normal buluyorum. Can Dündar'ın yorumu ise kendisini bağlar.
Normal olan herşey doğru mudur? Hayır.
Görüşmelerinde yadırganacak birşey yok fakat doğru değil. Bilmem anlatabildim mi?
Şimdi buradaki sorun şu; Ergenekon davası kapsamında Ferda ya da Osman PAKSÜT normal hukuk kuralları çerçevesinde mi dinlenmişlerdir. Yoksa Devletimizin bir bildiği var deyip dinlenilmiş ve Ergenekon dosyasında (çorbasında) bizim de tuzumuz bulunsun denilerek mi eklenmiştir.
Bu sorunun cevabı; dinlemeye takılan konuşmalardan çok daha önemli.