Mazrufa ayrıca yorum yapacağım da, "zarfı atan zarfçıya" da bir baksak fena mı olurdu?
Zarfçı : Tenha bir yolda yere zarf bırakan, sonra da zarfı bulup alan kimseyi suçlayarak ondan para alan hırsız...
Vallahi TDK öyle diyor, ben bilmem...:o
Printable View
Mazrufa ayrıca yorum yapacağım da, "zarfı atan zarfçıya" da bir baksak fena mı olurdu?
Zarfçı : Tenha bir yolda yere zarf bırakan, sonra da zarfı bulup alan kimseyi suçlayarak ondan para alan hırsız...
Vallahi TDK öyle diyor, ben bilmem...:o
Gündem12.02.2009 Perşembe 16:43 TSK'dan sert açıklama
Genelkurmay'dan Ergenekon tutuklusu İbrahim Şahin'in savunmasına yönelik açıklama geldi: 700 BİN KİŞİNİN KOMUTANI YASADIŞI OLUŞUMA İHTİYAÇ DUYMAZ
1. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yargı ve yargı sürecine, diğer bir deyişle Türk Adaletine karşı duyduğu güveni ve saygısı her zaman tamdır. Bu konularda büyük bir dikkat ve hassasiyetle hareket eden Türk Silahlı Kuvvetlerinin, diğer kişi ve kurumlardan da aynı şekilde hareket edilmesini beklemesi de doğaldır.
2. Tutuklu İbrahim ŞAHİN’in ifadesine atfen, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı personeline ilişkin haberlerin, 12 Ocak 2009 tarihinde, bazı yayın organlarında yer alması üzerine yapılan açıklamada, bu haberlerin gerçeği yansıtmadığı, aynı gün kamuoyuna açıklanmıştı.
3. 16 Ocak 2009 günü, Genelkurmay Karargahı’nda yapılan Haftalık Basın Bilgilendirme Toplantısında; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 157’nci maddesine göre, soruşturmaların gizli yürütülmesi gerektiği, aksi davranışların kişilere, kurumlara ve nihayetinde yargıya da büyük zararlar verebileceği ifade edilmişti.
4. Yaklaşık bir ay geçtikten sonra, aynı tutuklu kişiye ait ifadelerin bu sefer büyük bir bölümünün, 11 ve 12 Şubat 2009 tarihlerinde bir gazetede yer alması gerçekten düşündürücüdür. Bu haberler ile; Türk Silahlı Kuvvetleri, bir kurum olarak haberin odağına alınmaktadır. İfadeyi basına sızdıran veya servis edenler, neden 11 Şubat 2009 gününe kadar beklemişler ve bugün bu işlemi yapmaya karar vermişlerdir? Eğer söz konusu gazete bu bilgiye daha önce sahip ise, neden 11 Şubat 2009’a kadar beklemiştir? Sağduyulu medyanın ve kamuoyunun bunu sağlıklı olarak değerlendireceğini umuyoruz. Ayrıca, haberi sızdıran veya servis edenlerin telaş ve acz içinde olduklarına ve çaresiz kaldıklarına da inanıyoruz.
5. 11 ve 12 Şubat 2009 tarihlerinde bir gazetede yer alan haberlerde ismi geçen, Tuğgeneral Metin GÜRAK’ın, halihazırda yaptığı görevin hassasiyeti dikkate alınarak, konuya ilişkin olarak bilgisine başvurulmuş ve söz konusu kişi ile bugüne kadar hiçbir yerde ve hiçbir şekilde bir temas veya görüşmesi olmadığı tespit edilmiştir.
6. 700.000 kişilik bir orduya komuta eden, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel niteliklerinden birisini oluşturan “Hukuk Devleti”ne bağlılığı ile tanınan bir komutanın, 150 - 300 kişilik yasa dışı bir oluşuma ihtiyaç duyması ve bu oluşumu, daha önce aynı tip bir olaydan dolayı mahkum olmuş ve sağlık durumu tartışmalı olan bir kişiyle yapmaya kalkmasını düşünmek, gülünç ve gayri ciddi bir durumdur. Ancak, böyle bir durumu ciddiye alan kişi ve kurumların mevcut olduğunu görmek ise, gerçekten vahimdir.
7. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir kurum olarak, yasa dışı faaliyetlerde bulunan kişi ve kurumlarla hiçbir ilişkisi olamaz.
8. Yargının kısır tartışmalar içine çekilmesinden çok büyük rahatsızlık duymaktayız. Yargı üzerinde şüpheler yaratılması, Türk Adaletine karşı yapılabilecek en büyük kötülüktür.
9. Türk Silahlı Kuvvetleri olarak, aşağıdaki soruları sorma ihtiyacını duymaktayız. Bu sorulara verilecek cevapları da merakla beklemekteyiz.
a. 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 157’nci maddesinin, habercilik adına çiğnenmesi bir suç olmasına rağmen, neden bu suçun işlenmesine devam edilmektedir? Bunu yapanların en azından etik değerlere karşı hiçbir saygısı yok mudur?
b. Söz konusu ifadede adı sıkça geçen ve Kayseri Hava İndirme Tugayında görevli olduğu iddia edilen tutuklu Fatma CENGİZ isimli kişinin, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli Savunma Bakanlığının hiçbir biriminde görev yapmadığı tespit edilmiştir. Fatma CENGİZ kimdir? Kime ve hangi amaçlara hizmet etmektedir? Türk Yargısının da bunu açıklığa kavuşturacağına inanıyoruz.
10. 11 Şubat 2009 günü bir gazetede yer alan habere ilişkin, 12 Şubat 2009 günü, birkaç gazete hariç, çok sağduyulu bir davranış içinde bulunan yazılı medyaya da bu hassasiyetinden dolayı teşekkür ederiz.
11. Türk Silahlı Kuvvetleri, gelişmeleri büyük bir dikkatle yakinen izlemekte olup, kendisini tahrik etmek isteyenlerin amaçlarına hiçbir zaman alet olmadan, emir ve komuta birliği içinde bir bütün olarak, dimdik görevinin başındadır ve başında olmaya da devam edecektir. Bizim en büyük gücümüz, Türk milletinin ordusu olmamızdan gelmektedir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Hadi bakalım...:o Ergenekon sanığı SAMİ HOŞTAN' da tahliye edildi, nolcek şimdi???? Bu adam nasıl tahliye olur yahu, hem susurlukçu hem ergenekoncu, bi tuhaflık var bu işte????
Radikal/
13/02/2009
HASAN CELAL GÜZEL
hcelalguzel@yahoo.com
Yazıklar olsun size!
Ben 2000 yılına Ayaş Hapishanesi’nde girdim. Devlet hizmetinde dirsek çürütmüş; müsteşarlık, bakanlık yapmış bir siyasî parti genel başkanıydım. Suçum, bir ‘İnsan Hakları Mitingi’nde konuşma yapmaktı. Güya halkı isyana teşvikten 1 yıl hapse mahkûm olup ‘cezamı’ çekmiştim. Çünkü 28 Şubat Darbecileri böyle yapılmasını istemişlerdi.
Bir türlü ısıtamadığım soğuk hücremde sık sık hastalanır ama hastaneye gitmeyi reddederdim. Bir gün mide kanaması geçirince, beni zorla Ayaş Devlet Hastanesi’ne kaldırmışlardı. Ancak, tetkikler yapıldıktan sonra Hastane’de kalmayıp ısrarla hapishaneye dönmüştüm. Beni haksız yere hapsedenlerin merhametine sığınmayı zül addetmiştim. Halbuki isteseydim, mahkûmiyetimin tamamını lüks bir hastane odasında geçirebilirdim.
***
Adam, koskoca Jandarma Genel Komutanlığı yapmış bir orgeneral... Ergenekon terör örgütü olduğu iddia edilen bir dâvada sanık olarak tutuklanıyor. Tutuklandıktan kısa bir müddet sonra, merdivenden düştüğü söylenerek evvelâ Kocaeli Üniversitesi Hastanesi’ne, daha sonra da GATA’ya (Gülhane Askerî Tıp Akademisi) kaldırılıyor. Kamuoyuna komada olduğu söyleniyor. Darbe teşebbüsçüsü, fişlemeci ve demokratik rejime karşı olduğunu bilmemize rağmen, bu orgeneral için yüreğimiz sızlıyor, üzülüyoruz.
Olay tamamen düzmece miydi, yoksa bir kazadan yararlanarak böyle bir senaryo mu geliştirildi bilemiyoruz. Lâkin, emekli orgeneralin sağlam olduğu, eşiyle birlikte çekilen fotoğrafında açıkça görülüyor. Ayrıca, GATA Beyin Cerrahisi Şefi Kd. Albay Dr. Nusret Demircan ile sözde hasta Şener Eruygur’un eşi Mukaddes Eruygur’un kayda alınankonuşmasında, Tabip Albay şöyle diyor: “Hasta, yatıyor gözükecek, canı istediği zaman gidecek. Bir şey olursa (yani hüküm giyerse) burada olacak. Amacımız oydu” diyor ve devam ediyor: “Burayı daha emniyetli buluyorum. Hukukçuyla görüşün. Burada mı tutalım, taburcu mu edelim?” Diğer taraftan iki doktor da kendi aralarında konuşurken şöyle söylüyorlar:
“Emekli Sandığı’na nasıl fatura edilecek bu?
Bir tane kan testi, bir tane filmi gözükmüyor, bomboş yatıyor abi...”
Mukaddes Eruygur da kayıttaki konuşmaların doğruluğunu kabul ediyor.
***
Haydi diyelim ki, bütün bu dalavereler insanî bir zaaf neticesidir. Ancak, daha vahim olanı, Mukaddes Eruygur’un, ‘Kızgınlığımı dile getirdim’ gerekçesiyle ikrar ettiği, kayıttaki şu beyanlarıdır: ‘12. ve 14. Ağır Ceza Mahkemeleri bizdenmiş...’
Bu sözleri işitince tüylerimiz diken diken oluyor. Sanık Orgeneral’in eşinin bu iddiayı kendiliğinden uydurması mümkün müdür? Demek ki, araya giren bazı ‘kodamanlar’ ve hukuk esnafı bu iddiayı Hanımefendi’ye fısıldamışlar. ‘Yok canım, hiç öyle şey olur mu?’ diye düşünürken, birkaç gün önce diğer emekli orgeneral Hurşit Tolon’un, tartışmalı bir şekilde tahliyesini hatırlıyoruz.
İddiaya göre, Tolon’un avukatları, tahliye talebi için 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin nöbetini beklemişler ve bunu ayarlamak için ellerinden geleni yapmışlar...
İşte bu nokta, yargının iflâs ettiği noktadır.
***
Ergenekon Dâvası gibi, doğrudan ülkenin rejimiyle ilgili bir dâvada, eğer mahkemeler ‘sizden-bizden’ diye ayrılmışlarsa, artık ‘mülkün temeli’ de kaymaya başlamış demektir. Bu konuda herkes üzerine düşeni yapmalı ve skandalı açığa çıkartmalıdır.
Bu kafayla Ergenekon Dâvası çözümlenemez!...
Nepotizm ve kayırmacılıkla bir yere varılamaz.
Yakından takdirle takip ettiğimiz Genelkurmay Başkanımız Org. Başbuğ, bu skandallara el koymalı ve adaletin hür bir şekilde tecelli edebilmesi için gerekli ortamı sağlamalıdır.
Bu arada, generallerin çocuklarının ve yakınlarının askerlikten muaf tutulduğu yolundaki iddialar araştırılarak sonucu açıklanmalıdır.
***
Yargıya ve Orduya en ufak bir lekenin bulaşması, Türk Milleti’ni rencide edecektir.
Sonuna kadar ardınızdayım sayın Güzel...
Yargı kendisine çalım atmaya kalkışanlara gereken yanıtı vermelidir...
Ama
İNSANLARI ÇALIM ATACAK HAKLILIKLAR YARATMAMALIDIR...
Neden hala iddianame yok...
Delil diye sunulan HUKUKSUZLUKLAR yargıyı ilgilendirmiyor mu?
Bu ne menem bir davadır ki verilen ifadeler gazetelere servis edilebiliyor...
İddia edilen ve henüz savcı tarafından sanığa bile ulaşmamış bilgi veya "belge"ler ulu orta dolaşabiliyor...
Şüpheliler adlarını devletin TV kanallarından öğreniyor...
Sonuna kadar ardınızdayım sayın Güzel...
Yargı kendisine çalım atmaya kalkışanlara gereken yanıtı vermelidir...
Ancak bacaklarını açıp da BEŞLİKe davetiye çıkarmamalıdır...
Olmuyor sayın Güzel... Olmuyor...
Bu "oyun" sistemi ile yakında sizi kapının önüne koyacak takımın patronu...
Olmuyor...
:)
Mustafa Balbay 24 Şubat 2009 Cumhuriyet
Başbakan'ın Ergenekon'a ilşkin görüşleri de muhalefetin bugüne kadar yaptığı değerlendirmelerin nerdeyse tümünü doğrular nitelikte. Diyorki:"Ergenekon'nun peşini bırakmayacağız. Sonuna kadar takip edeceğiz... Gelecekte bizim için de bedel olacak, ama bunu düşünmüyoruz...
Bölge halkının çok mutlu olduğu açılmlardan biri de Ergenekon...
Nereye varırsa varsın devam edecek... Ergenekon'da durmak yok...
Bu arınma operasyonu...Biz yasamada, yürütmede varız, yargıya müdahale etmeyiz..."
M.E.S: Bu düşündürücü açıklama karşısında kanım dondu!...
Sedat bey bilgilendirdiğiniz için çok teşekkür ederim. Otantiğin yaptığı kaba sözlerden sonra cevabınız beni sevindirdi. Hukukla pek bir işim olmadı, bir de herkes değişik bir şey söylüyordu kafam karışmıştı. Şimdi rahatladım. Çok sağolun.
Süheyl Batum
Savcı nelere dikkat etmeliymiş
http://haber.gazetevatan.com/pics/yazarlar/45.jpg
Mustafa Mutlu’nun cumartesi günkü yazısına bakın. Adı geçenleri ve olayları bir düşünün. Sonra AİHM’nin 2003 Craxi 2 kararına bir göz atın. Bakalım Türkiye’deki bir olayla ve bir savcı ile bağlantı kurabilecek misiniz?
Bettino Craxi, (İtalyan Sosyalist Partisi Genel Sekreteri) 1983-1987 arasında İtalya Başbakanı olmuştur. İtalya’da Temiz Eller Operasyonu olarak bilinen soruşturma uyarınca soruşturulmuş, yargılanmış ve mahkûm olmuştur. Soruşturma ve yargılama aşamasında, Bettino Craxi, diğer siyasetçiler, iş adamları ve kamu görevlileri gibi ünlü kişiler hakkındaki soruşturma, işlemler ve elde edilen telefon kayıtları, medyada geniş şekilde yer almıştır.
Yargılama aşamasında, Savcı Paolo Ielo, iddialarını desteklemek için, bazı telefon kayıtlarını, Milano mahkemesi önünde okumuştur. Dinlenen telefon konuşmalarının metinleri ve konuşanların isimleri, basına yansımıştır. Bu gazeteler arasında yer alan L’Unita, Il Giorno, La Repubblica, Corriere della Sera, telefon görüşmelerini ve isimleri doğrudan vermiştir. Savcı Paolo Ielo, 29 Eylül 1995 tarihli duruşmadan hemen sonra, telefon kayıtlarının Craxi’nin avukatlarına verildiğini ve bunların birkaç gün sonra geri alındığını, bu süre içinde yayınların yapılmış olduğunu ileri sürmüştür.
***
“(Avrupa İnsan Hakları) Mahkemesi, telefon görüşmelerinin ’özel yaşamın gizliliği’ve ’haberleşme’kavramları ile ilişkili olduğunu hatırlatır. Buna göre, telefon görüşmelerinin kamuya yansıtılması, ’özel yaşamın gizliliği ilkesine’bir müdahale niteliğini taşır. Böyle bir müdahale, demokratik toplumun gerektirdiği ile orantılı değilse, bu ilkeye aykırı sayılacaktır.
Konu, devam eden bir yargılama faaliyeti olduğunda, genel gerçek, mahkemelerin bir vakum ortamında çalışamayacağıdır. Mahkemeler, bir kişinin suçlu ya da masum olup olmadığının tespit edildiği yerler olsa da, bu, ceza yargılamalarına ilişkin tartışmaların basında yer almayacağı anlamına gelmemelidir. Ancak, BUNUNLA BİRLİKTE, kamuya malolmuş kişiler de, diğer vatandaşların yararlandığı korumadan aynen yararlanırlar. Bu açıdan, basın, bilerek ya da bilmeyerek, iftira, ön yargı içerici nitelikteki yayınlardan kaçınmalı ve suçlanan kişinin özel yaşamına haksız müdahalede bulunmamalıdır.”
***
Konunun, devlete ve savcıya atfedilebilmesine gelince:
“Bu konuda yayın yapan gazetelerin hiçbiri kamunun kontrolü altında değildir. Mahkeme, telefon kayıtlarını, basına savcının sızdırdığına ilişkin iddialarını da kabul edilebilir bulmamaktadır. Savcının doğrudan bir eylemi bulunmadığı, sızdırmanın ya görevli kişilerin yanlış tutumu ya da taraflar ve vekillerinin açıklaması sonucu oluştuğu kanısına varmıştır. BUNUNLA BİRLİKTE, özel yaşamın gizliliğinin ve haberleşmenin korunması konusunda, devlet sadece doğrudan müdahale etmekten kaçınmakla yani bir negatif yükümle sınırlı değildir. Aynı zamanda, bu özgürlüklerin korunması yönünde pozitif bir yükümlülüğü de vardır.
Bu bağlamda, Mahkeme, kişinin özel yaşamının korunması için gerekli önlemlerin, devlet tarafından alınıp alınmadığını inceleyecektir. Somut olayda, özel yaşamın gizliliği kapsamında bilgiler içeren telefon kayıtlarının korunmasında, devlet yeterli güvenliği sağlayamamıştır. Metinlerin basına nasıl sızdığı konusunda ETKİN bir soruşturma yapılmamıştır. Kusur ya da kabahati bulunanlar hakkında hiçbir YAPTIRIM uygulanmamıştır. Mahkeme, tüm bunlara dayanarak, İtalyan makamlarının, üzerlerine düşen yükümlülüklere uygun davranmadığına, özel yaşamın ve haberleşmenin gizliliği ilkelerinin ihlal edildiğine karar vermektedir.”
Gördünüz mü Mahkeme ne demiş? Bir de Türkiye konusunda başvurulduğunda, olanlar ve sorumluluklar konusunda ne diyeceğini düşünün.
Bugün de Balbay tutuklandı tekrar. Balbay'ın çizgisini bilen bilir zaten.
Söylenecek ne var ki? Aslında çok şey de hangi bir tarafından girmeli olaya ona karar veremiyor insan.:rolleyes:
Dünkü gazetelerde Fethullah Hoca'nın Ergenekon davası ile ilgili ilginç yorumları yayınlandı.
Hoca, "Silivri Cezaevi'nden GATA'ya yatay geçişler var" diyor ve "bunda bir GATA'kulli olduğunu" söylüyor.
Hoca, bu dava ile ilgili genellikle sessiz kalmayı tercih ediyordu ve bu türden açıklamaları da bugüne kadar kendisi değil, "şakirt"ler yapıyordu. Doğrudan kendisinin açıklama yapması, davaya "müdahil" olmak istediğini gösteriyor. Bu gelişme kanımca ilginçtir.