Gürkan Hacır (Akşam)
Cunta icinde cunta
Ergenekon soruşturmasından başınız döndü değil mi? İddianame, gözaltılar, Tuncay Güney'in açıklamaları derken kimin kimle hareket ettiğini herkes karıştırmış durumda. Ama soruşturmada giderek yükselen rütbe durumuna bakınca sanki ordu içinde bir hesaplaşma var. Peki, kim kimden yana ve hangi kanat tasfiye ediliyor? İsterseniz bugün yaşananları biraz daha iyi anlayabilmek için yakın tarihimizden bir olayı hatırlayalım ve 1970'li yıllara gidelim...
Doğan Avcıoğlu'nun önderliğinde çıkan Yön dergisi, 27 Mayıs'ı örnek alan askeri bir müdahalenin ideolojik altyapısını oluşturuyordu. Demokrat Parti'nin devamı olarak kurulan Adalet Partisi 1965 seçimlerini kazanarak iktidara gelmişti. Bu, Avcıoğlu ve arkadaşlarına göre Atatürk devrimlerinden giderek uzaklaşmak anlamına geliyordu.
Avcıoğlu'nun kurduğu Yön ve Devrim gazeteleri -yine kendi ifadesiyle- 'Devrimci Ordu Gücü'nün sözcüsüydü. Birçok aydın, gazeteci, yazar bu hareket etrafında kümelenmişti. İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Mümtaz Soysal, Çetin Altan, Yön dergisinin yazarlarından bazılarıydılar. Bir kısmı daha sonra devrim yolculuğunun içinde yer almasa da Yön'ün 20 Aralık 1961'deki kuruluş ilanına imza atan 1041 aydın arasında bulunmuşlardı. Yön ve Devrim, sol Kemalist bir askeri müdahalenin adeta idelojik karargahı haline gelmişti.
1970 yılınının son aylarına gelindiğinde, ordu içinde birden fazla cunta, darbe peşindeydi. 13 Kasım 1960 hareketinde başarısızlığa uğrayıp sürgüne gönderilen 14'lerin liderlerinden Orhan Kabibay'ın öncülüğündeki Kabibay grubu, Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun liderliğini yaptığı Madanoğlu Cuntası en öne çıkan gruplardı. Madanoğlu asker-sivil işbiriliğine inanıyordu. Ankara'daki koordinasyonunu Doğan Avcıoğlu ve Cemal Reşit Eyüpoğlu yürütüyordu. Avcıoğlu'nun yardımcısı ise İlhami Soysal'dı. Devrim süreci hızlanınca Altan Öymen de acilen Paris'ten çağırıldı.
Milli Birlik Komitesi üyesi Osman Köksal İstanbul'daki toplantıları organize ediyordu. Ama Madanoğlu'nun en güvendiği isim başkaydı. Daha sonra MİT ajanı olduğu ortaya çıkacak olan Mahir Kaynak. (Cuntalar içinde ikili çalışan sadece Kaynak değildi. Korgeneral Atıf Erçıkan da bilgileri ve toplantıları 'başka' yerlere taşıyordu.)
Karacı ve Havacılar Tümgeneral Celil Gürkan'ın etrafında toplanıyordu. Denizcilerin öne çıkardığı isim ise Oramiral Vedii Bilget'ti. Bütün cuntacıların ortak güvendikleri iki isim ise Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur'du. İki paşa da birbiri içine geçmiş cuntalardan haberdardılar ve devrimin öncülüğünü yapıyorlardı. Deniz subaylığından atılma Sarp Kuray ile halen ordudaki görevini sürdüren Denizci Binbaşı Erol Bilbilik bütün cunta gruplarının ortak paydasındaki isimlerdi.
DEVRİM'İ ASKER OKUYORDU
Amerikancı olarak gördükleri Demirel hükümeti görevden uzaklaştırılacak ve yerine millici devletçi bir iktisat anlayışını hakim kılacak sosyalist-kemalist bir yönetimi başa getireceklerdi. Doğan Avcıoğlu ve Devrim gazetesinin o yıllardaki gücünü Demirel şöyle anlatıyor: 'Fethiye'den askeri bir gemiye binmiştim. Deniz tuttuğu için kaptanın köşküne çıktım. Orada komutanın yanında Devrim gazetesi duruyordu. Yani Devrim gazetesi ordunun her tarafında okunuyordu.'
Demirel'in anlattığı doğruydu. Doğan Avcıoğlu'nun 'Devrim Üzerine' adlı kitabı Hava Kuvvetleri kantininde kapış kapış satılıyordu. Ordu içinde herkes yapılacak müdahaleden emindi. Sadece hangi grubun yönetimi ele geçireceği merak konusuydu.
Tabii bu arada Amerika, Türkiye'de yaşanan bu gelişmelere seyirci kalmadı. CIA Başkanı Richard Helmes, İsrail gezisinden dönüşte Türkiye'ye uğradı! Ve rivayet o ki 'ilgili yerlere' bir liste verdi. 5 Mart günü ABD Ankara Büyükelçisi, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler'i ziyaret etti. Aynı günlerde Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, ABD'ye resmi bir gezi yaptı.
Bir haftaya sıkışan bu temaslar sonucunda hava birden değişmişti. Orgeneral Batur ve Gürler artık cuntacılarla daha isteksiz ve moralsiz konuşuyorlardı. Ama onların asker ve sivillerden oluşan Bakanlar Kurulu listesi bile hazırdı.
Adalet Bakanı: Prof. Dr. Bahri Savcı, Miraç Aktuğ, Bayındırlık Bakanı: Yük. Müh. Sedat Özkol, Şükrü Kaya, Çalışma Bakanlığı: Necdet Şehmuz, Erciş Kurtuluş, Dışişleri Bakanlığı: Sezai Orkunt, Osman Olcay, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı: İhsan Topaloğlu, Mehmet Erdemir, Gümrük ve Tekel Bakanı: Sebahattin Teoman, Cemal Silahoğlu, İmar ve İskan Bakanı: Selahattin Babüroğlu, Halit Karababa, Köyişleri Bakanlığı: O. Nuri Koçtürk, Cevat Geray, Maliye Bakanlığı: Ziya Kayra, Erhan Işıl, Milli Eğitim Bakanlığı: Prof. Dr. Fevzi Yavuz, Milli Savunma Bakanlığı: Fakih Özfakih, Devlet Bakanlığı: Mucip Ataklı, Şaban Demir, Plan Koordinasyon Başkanı: O. Nuri Tosun, Atilla
Karaosmanoğlu.
Yağmurlu bir 9 Mart sabahında cuntanın ideoloğu Doğan Avcıoğlu, Deniz Binbaşı Erol Bilbilik ile Ankara'daki Devlet İstatistik Enstitüsü'nün köşesinde buluştu. Söylediği tek cümleden ibaretti: 'Erol, Faruk (Gürler) bizi sattı.'
9 Mart gecesi darbe için düğmeye basılacaktı ancak 10 Mart'ta her şey tersine dönmüş ve tasfiyeler başlamıştı. Ve cunta üyeleri birer ikişer Ziverbey Köşkü'nde işkenceli sorguların yolunu tutmaya başladı. Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur sol cuntadan çekilmişlerdi.
Hiçbir ihtilal kağıda dökülmez!
27 MAYIS'IN önderlerinden biri de Suphi Karaman'dı. 1970'lerdeki cunta savaşlarında ona da teklif götürülmüştü. Ama o işleyişten rahatsızdı. Gizli hareketlerin kağıda dökülemeyeceğini ısrarla anlatıyordu:
'12 Mart 1971 öncesindeki örgütlenmelerden bir ölçüde haberim vardı. Cemal Madanoğlu ve Osman Köksal'la buluştuk. Daktilonun başında Köksal vardı. Gizli örgütün tüzüğünü yazıyordu! 'Paşam az kaldı' falan diyordu, Madanoğlu'na. Dayanamadım, 'Osman, bu paşa ihtilale sonradan katıldı. Bir ihtilal örgütlenmesini bilmez. Ama sen bilmiyor musun?' 27 Mayıs'ın çok rahat ve kolay olduğunu sanıyorlardı. Son derece bilinçsiz hareket ediyorlardı. Beni de aralarına almak istediler. 'Bu kağıtları yırtmazsanız aranıza gelmem' dedim. Aynı ekip içinde yer alan arkadaşım İlhan Selçuk'a da söyledim bu durumu. 'Böyle şey olmaz' dedim. Osman'a da söyledim; yazdığının bir sureti MİT'e gider.'
Karaman söylediklerinde haklı çıkmıştı. Yazılanların hemen hepsi aynı anda MİT'e ulaşıyordu. Çünkü Mahir Kaynak MİT ajanıydı.
Avcıoğlu'nu kimler uğurladı
DEVRİM'İN ideoloğu
Doğan Avcıoğlu, 4 Kasım 1983 günü yaşamını yitirdi. Son günlerini geçirdiği Büyükada'da toprağa verilecekti. Eski dava arkadaşlarının bir kısmı cenazede bir araya gelmişlerdi. Doğan abilerine son görevlerini yerine getireceklerdi. Kimler mi? Uğur Mumcu, Ahmet Güryüz Ketenci, Hikmet Özdemir, emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu, Avukat Turgut Kazan, yazar ve yayıncı Ümit Gürtuna, Devrim dergisindeki iki yardımcısı Hasan Cemal ve Uluç Gürkan, yazar Yaşar Kemal ve yakın dostu yazar İlhami Soysal. Ama cenazeye gelen ilginç bir isim homurtulara sebep olmuştu. Hemen herkes 'Niye geldi bu buraya' diye söyleniyordu. O da cenazeyi defneden kalabalıktan 20 metre uzakta defin işlemini izliyordu. Kimse onunla konuşmadı.
Cenazeyi sessizce uzaktan izleyen bu yaşlı adam, 9 Mart darbesinde son anda taraf değiştiren eski Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'dan başkası değildi.
Daha kardeşinin okulunu koruyamıyorsun!
1970'Lİ yılların sonlarına doğru silahlı ve bombalı provokasyonlar da başlamıştı. Sarp Kuray eylemlerin başrolünde yer alan isimdi. Milli Güvenlik Kurulu'nda Muhsin Batur'un Başbakan Demirel'e bir soru sormasına karşılık Ankara'daki Yükseliş Koleji'ne bomba atılmıştı.
Demirel'e sorulan soru şuydu: 'Sen daha kendi kardeşinin okulunu koruyamıyorsun, ülkeyi nasıl koruyacaksın!'
Ama kışkırtma eylemleri bununla da sınırlı değildi. Devrim dergisinin sorumlu yazı işleri müdürleri Hasan Cemal ve Uluç Gürkan da bu eylemlerde yer almışlardı. 1971 yılının ocak ayında DTCF'de yapılan Dev-Genç mitinginden sonra dağılan kalabalık, Sıhhiye Orduevi'ne yöneldiği sırada Cemal ve Gürkan, Yüksel Palas'ın olduğu köşeden toplum polisinin üzerine bomba atacaklardı. Ve kalabalık, orduevindeki subaylarla el ele slogana başlayacaktı: 'Ordu gençlik el ele milli cepheye!'
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Mitingden dağılan kalabalık, Sıhhiye yerine Ulus'a doğru yönelmişti.