Külliyât-ı Letâif'ten Bir Fıkra
Faik Reşad'ın, "Külliyat-ı Letaif" isimli eserinde şöyle bir fıkra kayıtlıdır:
"Pinti Hamid, birgün hastalanmış.Adamlarından birisi geçmiş olsun ziyaretine gelirken kesilmiş bir tavuk getirmiş. Pinti Hamid, cariyesini çağırıp:
- "Devlet! Şu tavuğu al, kaynatıp suyuna bir çorba pişir.Eti dursun; yarın öbür gün yine suyuyla çorba yaparsın" demiş.
Evde üç-beş gün bu minval üzere tavuk kaynatılıp suyu alınmışNihayet Devlet, birgün tavuğu çömleğiyle birlikte Hamid'in önüne koyup demiş ki:
"Efendi! Kaynaya kaynaya tavuğun işi bitti, posası kaldı. Bir daha kaynarsa dağılacak. Şunu böylece ye, gitsin!" Hamid'in pintiliği üzerinde olmalı ki atılmış:
"-Devlet'çiğim! Eğer, bu tavuğu dağıtmadan bir kere daha kaynatır, çorbasını yaparsan vasiyet ederim ki ben öldükten sonra seni malımdan azad etsinler, hatırını hürrem ü şad etsinler."
Devlet'in cinleri bu sefer tepesine fırlamış:
"-Teşekkür ederim efendi!...Benim yerime şu tavukcağızı azad etsen, daha büyük sevaba gireceksin!"
Cevap: Külliyât-ı Letâif'ten Bir Fıkra
" Kemal-i hısset-i denâet ile meşhur olan Pinti Hamid bir gün hasta olup kendüye mualece itmek içün bir tabib getürtmüş.Tabib geldükde , hastanun hastalığını bildiğinden " Peşin kendüye kırk guruş virilür ise tababet iderüm " deyu cevab virmek ile Pinti-i mezkur " Yarın gel, sana cevab vireyüm " dimiş.Tabib gitdükde mahalle imamını çağırup sual ider ki; " Ben vefat ider isem kaş guruş ile kaldurursun?" ; imam dahi "Yirmi guruş ile kaldururum" dedikde Pinti Hamid, " Bu suretde ölmek, tabibe bakdırmakdan kârlı oluyor." diyerek tabibi tard eylediği(kovduğu) menkuldür."
Cevap: Külliyât-ı Letâif'ten Bir Fıkra
Süpper fıkralar cidden. Bir de hayal meyal bi fıkra hatırlıyorum Osmanlı'da tembeller için bir barınak nevi yer yapılmış bir süre sonra dolup taştığı görülmüş padişahın vezirine millet tembelliğe yeğliyor nasıl çözeriz bu işi diye sorunca vezir tambelhanede yangın çıkaralım hakiki tembelleri tespit ederiz diyor sonra çıkan yangınla tabi herkes kaçışıyor bir tembel oturduğu yerden "imdaaat yanıyoruuum" diye sesleniyor diğer yanda bir tembel "söyle iki kişiiiiii" diyor :)
Cevap: Külliyât-ı Letâif'ten Bir Fıkra
Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi'nde Bulunan El Yazması Bir Eser: Atalarsözü Külliyâtı
Atasözlerini sistemli olarak derleme işi, Tanzimat döneminde başlamış, Cumhuriyetle birlikte artarak devam etmiştir. Bu dönemde kaleme alınmış eserlerden birisi de Hüseyin Görbil'e ait olan Atalarsözü Külliyâtı'dır.
El yazması olan bu eser, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi Y/693 numarada
kayıtlıdır.
Yirmi dosyadan oluşan eser, atasözlerinin yanında deyim, tekerleme, duâ ve ilenç gibi halk biliminin çeşitli ürünlerini içermektedir. Görbil, Külliyâfın "Medhal" kısmında, "atalarsözü"ne dâir kendi dönemine kadar yazılanları, kısmen veya özetleyerek bir araya getirmiş; bunlar üzerinde yer yer değerlendirmelerde bulunmuştur. Eser, iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda (1-9 arası dosyalar) "atasözleri", alfabetik olarak sunulmuştur. İkinci kısımda ise (10-19) bunlar, konularına göre sınıflandırılmış; başlıklar altında ilgili sözlere yer verilmiştir. Son dosya, Fâik Reşâd'ın Külliyât-ı Letâif inden derlenmiş fıkralardan oluşmaktadır.
Türk halk bilimi, Türk halkına ait her şeyi içine alan, halkın maddî ve manevî kültürünü konu edinen önemli bir bilim dalıdır.
Türk milletinin dün¬ya görüşünü, dinî duygu ve inançlarını, yaşam biçimini, sanat zevkini, âdet, gelenek ve göreneklerini aksettiren ürünleri inceleyen halkiyat, nesilden nesile aktarılarak günümüze ulaşmış önemli kültür hazinelerini sınıflandırarak değerlendirir.
Halk biliminin başlıca konularından olan "düğün, bayram, kandil, doğum, ölüm, ad koyma, kan kardeşliği gibi gelenekler; cin, peri, büyü, efsun, muska gibi halk inançları; türkü, mâni, masal, efsane, tekerleme, bilmece, atasözü gibi halk edebiyatı ürünleriyle halk musikisi, halk tiyatrosu ve halk oyunları" bizleri içinde bulunduğumuz toplumun sosyal örgüsüne bağlayan önemli unsurlardır.
Bu münasebetle halk arasında canlı bir gelenek hâlinde yaşayan türlü inanış ve davranışlar, halk biliminin ilgi alanına giren eserler aracılığıyla bizi etkiler, içimize siner.
"Atalarımızın, uzun denemelere dayanan yargılarını genel kural, bilgece düşünce ya da öğüt olarak düsturlaştıran ve kalıplaşmış biçimleri bulunan kamuca benimsenmiş öz sözler" i olan atasözleri de, halk biliminin ilgilendiği önemli dil varlıklarından birisidir.
Veled İzbudak, atasözlerinin değer ve önemiyle ilgili şöyle der: "Türk'ü anlamak için malûm olan birçok vasıtaların birincilerinden sayılan tarihten, hattâ Türk'ün kendisinden ve lisanından ve eş'ârından, âdâtından ve âsârından ziyâde bence (Atalarsözü) hepsine tercih olunur." Dehri Dilçin de atasözlerine ve derlenmeleri husûsuna büyük önem atfedenlerdendir: "... herhangi bir ulusun ictimaî ve kültürel sahalarda ne gibi merhalelerden geçtiği, nasıl bir istihâle devresi yaşadığı ve bugün ne durumda bulunduğu öğrenilmek istenirse o milletin millî tarihi ve diğer hususî varlıkları yanında atasözlerini de, muhtelif tabakalara ve sınıflara ayırarak gözden geçirmek ve incelemek icap eder.
Fakat bu yolda bir inceleme yapabilmek için her şeyden evvel gerekli malzemenin toplu bir hâlde elde bulunması lâzımdır."
"Hikmetü'l-avâm" olarak da tanımlanan Türk atasözlerinin adı bilinen ilk derleyicisi, Kaşgarlı Mahmuddur.
Aynı dönem eserlerinden olan Kutadgu Bilig ile Atabetü 'l-Hakâyık'da ise atasözlerinin nazım içerisinde kullanıldığı görülür.
Oğuz Türkçesi ile söylenmiş atasözleri bakımından oldukça zengin bir kaynak olan Dede Korkut Kitabı, Berlin Devlet Kütüphane si'ndeki Oğuznâme ile Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde kayıtlı Oğuznâme' deki atasözleri, Süleymaniye Kütüphane si'nde bulunan Kitab-ı Atalar*, Bibliothèque Nationale'deki Türk Atasözleri yazması, sahanın önemli kaynak eserlerindendir.
Şâirlerin dîvânlarının da bu hususta önemli kaynaklardan olduğu vurgulanmalıdır. Özellikle Güvâhî'nin Pend- nâme ' sinin, içerdiği atasözleri, deyimler, fıkralar ve masallarla, manzûm eserler arasında ayrı bir yeri bulunmaktadır.
Atasözleri ile ilgili önemli çalışma alanlarından birisi de derleme ve yayınlama yönünde yapılan çalışmalardır. Atasözlerini sistemli olarak derleme işinin, Tanzimat döneminde başladığı söylenebilir. Bu dönemde yapılan çalışmaların başlıcaları şunlardır: Vâcid Efendi'nin Durûb-ı Emsâl'i, Şinâsî'nin Durûb-ı Emsâl-i Osmâniyye'si, Ahmed Vefik Paşa'nın Atalar Sözü-Türkî Durûb-ı Emsâl'i, Ahmed Midhat Efendi'nin Durûb-ı Emsâl-i Osmâniyye-Şinâsî Hikemiyyâtının Ahkâmını Tasvîr.
Tanzimat dönemi edebiyatçılarının atasözlerine dâir yazdıkları bu eserler, onların halk dili ve kültürüne karşı duydukları alakanın tabîî bir neticesi olarak meydana gelmiştir.
Bu ilgi ve alaka Cumhuriyet döneminde de artarak devam etmiş; atasözleri, yeni derleme ve inceleme çalışmalarıyla üzerinde en çok durulan konulardan biri olmuştur. Bu dönemde kaleme alınmış eserlerden birisi de Türk Tarih Kurumu Kütüphane si'nde bulunan Hüseyin Görbil'e ait olan Atalarsözü Külliyâtı' dır.
Bu eseri konu edinmemizin sebebi, atasözleriyle ilgili kendi dönemine kadar yapılmış çalışmaların özetini sunması ve zengin folklor malzemesine sahip olmasının yanı sıra, tespit edebildiğimiz kadarıyla eser üzerinde günümüze kadar herhangi bir çalışmanın yapılmamasıdır.
ABDÜLMECİT İSLAMOĞLU
Dr., ANKARA Ü. İLAHİYAT FAKÜLTESİ
NOT:Özet alıntı.
http://www.nuveforum.net/1601-ilahiy...ozu-kulliyati/
Cevap: Külliyât-ı Letâif'ten Bir Fıkra
Osmanlı zamanında bir beyefendi bir hanımefendinin karşısına geçer der ki;
''-Ey ...dilberi rana! ...Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsıldım... Niyetim acizane-i taciz etmek değildir...Bilakis efkar-i umumiyede ufak bir aile bacası tüttürmektir.. Sözlerim sizi temin ve tatmin edecekse şayet,zevc-i izdivacınıza talibim!..''
Hanımefendi de cevaben der ki;
''-O mahrem suratınıza bir sille-i osmaniye nakşedersem sekte-i kalpten terk-i hayat edersiniz...''
Cevap: Külliyât-ı Letâif'ten Bir Fıkra
Arkadaşlarıma, açmış olduğum konuya alâkalarını esirgemeyip, kaydettikleri fıkralar ve bilgiler için teşekkür ediyorum.