 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 2007/750
K: 2007/2427
T: 8.3.2007
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, maliki olduğu 2516 parsel sayılı taşınmazın geldisi 46 parselin Kıbrıs Köyünde 1950 yılında yapılan kadastro tespiti ile oluştuğunun, komşu köyde 1951 yılında yapılan kadastro çalışmasında mükerrer tespit yapılarak davalıların miras bırakanı adına 823 parselin tescil edildiğini, ikinci kadastro tespitinin yok hükmünde olduğunu ileri sürerek tapu iptali isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, tapu kayıtlarına göre işlem yapılmasını istemişlerdir.
Mahkemece, çekişme davanın tapu müdürlüğünce idari yoldan giderilebileceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Sadettin Akyol'un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, mükerrer kayıt nedeniyle tapu iptal, tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, sorunun idari yoldan düzeltilebileceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden, davacının maliki olduğu 2516 parsel sayılı taşınmazın geldisi 46 nolu parselin Kıbrıs Köyünde 1950 yılında yapılan kadastro tespiti ile oluştuğu, davalıların murisi A.Y. adına tespit gören 823 parselin ise komşu Kusunlar Köyünde 1951 yılında yapılan kadastro çalışması sonucu oluştuğu ve her iki kaydın bir bölümünün tedahül ettiği (iç içe girdiği) ve böylece bu yerle ilgili olarak sicil kaydının oluştuğu anlaşılmaktadır.
Davacı, mükerrer durumun düzeltilmesi için eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; 766 sayılı Tapulama Yasasının 46 ve daha sonra yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Yasasının 22. maddelerinde, evvelce kadastrosu yapılan yerlerin ikinci kez kadastrosunun yapılamayacağı, yapılmış ise ikinci kadastronun bütün sonuçları ile hükümsüz sayılacağı öngörülmüş bulunmaktadır. 3402 sayılı Yasanın 22. maddesini değiştiren 5304 sayılı Yasanın 6. maddesi ile aynı hükümler yinelenmiş olup bu konuda bir değişikliğe yer verilmemiştir. Bu nedenle bu tür uyuşmazlıkların çözümünde sonradan yapılan kadastro işlemine değer verilemeyeceği açıktır. Diğer bir anlatımla, uyuşmazlık sonraki tapulama tespitinde ortaya çıkan mülkiyet durumuna göre değil, ondan önceki kayıtlara ve haklara bakılmak ve ona değer verilmek suretiyle çözümlenmelidir.
Diğer taraftan, ikinci kadastro işleminin süreye tabi olmaksızın ilgili tapu sicil müdürlüklerince re'sen iptali mümkün ise de, tarafların müracaatı ile dava yoluyla düzeltilmesine de yasal açıdan mani bir hüküm bulunmamaktadır.
Nitekim, davacı mahkemeye müracaatta sicilin düzeltilmesini istediğine göre dava dinlenilmeli ve görülmelidir.
Hal böyle olunca, mahkemece işin esasına girilerek gerekli inceleme, araştırma ve uygulamanın yapılması, özellikle mükerrer bir kadastral işlemin bulunup bulunmadığının saptanması, hangi kadastral işlemin geçerli olduğunun gerekçeleri gösterilmek suretiyle açıklanması, taraf delilleri toplandıktan sonra varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece uyuşmazlığın tersimat ve hesaplamalardan doğan fenni hatalardan kaynaklandığı, bu nedenle idari işlem niteliğinde olduğu gerekçe gösterilmek suretiyle davanın reddedilmiş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir.
SONUÇ : Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.03.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.