Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu Kararı
E: 2003/1
K: 2004/1
T: 20.5.2004

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


  • VAKIF ŞERHİNİN TAPU SİCİLİNDEN
  • SİLİNMESİ YA DA YAZILMASI
  • 10 YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
İçtihat Özeti: "Vakıf Şerhi'nin Tapu Sicilinden silinmesi ya da Tapu Siciline yazılmasına ilişkin istemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun.12/3. maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması
gerektiğine. "
(3402 s. Kadastro K. m. 12/3)
(766 s. Tapulama K. m. 31/2, 35)
(743 s. MK. m. 638,1339, 657, 764/1, 779, 931)
(4721 s. MK. m. 712,713, 731, 839, 849, 864, 892, 1023)
(2762 s. VAK. m.27, 28, 29, 30, 31, 41)
(2004 s. İİK. m. 45)
I- İçtihatları Birleştirmenin Konusu:
Kadastroca yapılan tespitten sonra şerhsiz oluşan tapu kaydına usulsüz düşürülen Vakıf Şerhi'nin Tapu Sicilinden silinmesi ya da kadastra tespit tutamı.ğında bulunmayan Vakıf Şerhi'nin sonradan Tapu Siciline yazılmasına ilişkin istemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde öngörülen "on yıllık hak düşürücü sürenin"; uygulama yeri olup olmadığına ilişkindir.
II- İçtihatları Birleştirme İstemi:
3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.fıkrasında öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanıp uygulanamayacağı konusunda Birinci ve 17. Hukuk Daireleri ile 14. Hukuk Dairesi kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek içtihatların birleştirilmesi istenmiştir.
III- Yargıtay Birinci Başkanhk Kurulu'nun 30.5.2003 gün ve 62 sayıh kararı:
Konu ile ilgili Yargıtay Birinci, 14. ve 17. Hukuk Daireleri Başkanlıkları ile HukukGenel Kurulu Başkanlığından alınan görüşlerin ve gönderilen kararların değerlendirilmesinde "Vakıf Şerhi'nin Tapu Sicilinden silinmesi ya da Tapu Siciline yazılmasına ilişkin istemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde açıklanan on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanıp uygulanamayacağı" konusunda 1.Hukuk Dairesinin 18.12.2000 gün ve 2000/14635-15909 ve aynı doğrultuda bulunan 17. Hukuk Dairesinin 4.10.1995 gün ve 5545/5666, 14.Hukuk Dairesinin 18.11.2002 gün ve 7651/7502, 25.10.2002 gün ve 7409/7246, 18.10.2002 gün ve 7167/7048, 18.12.2000 gün ve 8102/8533, Hukuk Genel Kurulunun 26.6.2002 gün ve 2002/14-517-554 ve 20.11.2002 gün ve 2002/14-8281002 sayılı kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğuna ve bu aykırılığın İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca giderilrrıesine, görüşme tarihinin daha sonraBirinci Başkanlıkça belirlenmek üzere raportör üye görevlendirilmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
İçtihatları Birleştirmenin Konusu Olan Vakıf Şerhinin Oluş Biçimi;
Taşınmaz, Vakıf malı olduğu halde,kadastro çalışmaları sırasında taşınmaza ait tapu kaydı esas alınarak mutasarnfı adına tespiti yapılmaktadır. Ancak, kadastro tutanağının şerhler bölümüne bu taşınmaz "Vakıf malidır" yada "...Vakfına aittir" gibi bir kayıt düşürülmesi gerekirken, bu yapılmadan kadastro tutanağı düzenlenmekt~ ve tespit maliki adına tapu oluşmaktadır. İşte tapu kayıtlarında Vakıf Şerhi olmadığından Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 27/29.maddelerinde öngör,ülen Vakfın hakkı olan taviz bedelini (ivaz alacağını) almama gibi bir durumla karşılaşmaktadır. Vakıflar Genel MÜdürlüğü, taviz bedelinin tahsilini sağlamak için ya doğrudan doğruya Tapu Kadastro Genel Müdurlüğüne yada Yerel Tapu Sicil Müdürlüklerine idari yoldan başvurmak suretiyle Tapu Siciline "Vakıf malıdır" yada "...Vakfına aittir" şerhinin yazılmasını sağlamakta veya hasımsız dava açmak suretiyle veyahut benzer yollarla söz konusu şerhi Tapu Kütüğüne (Siciline) işletmektedir. Ve şerh bu şekilde oluşmaktadır. Tapu kayıt malikleri de, kadastro tutanağının kesinleştiği tarihten itibaren 3402. sayılı. Kanununun 12/3.fıkrasında öngörülen on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra tapu kütüğüne yazılan bu şerhin tapu sicilinden silinmesi (terkini) için dava açmaları sonucu olayyargıyaintikal etmektedir. Ve Içtihatları Birleştirmenin konusunu' sözüedilen bu şerh, oluşturmaktadır.
IV- lçtihatlarınBirleştil'ilmesine Gerek OlupOlmadığı (Kararlar Arasında Aykırılığın Bulunup Bulunmadığı) Sorunu:
a- Hukuk GenelKurulu, Birinci, 17. ve 14. Hukuk Daireleri kararları arasındaki ortak noktalar:
İcareteynli ve Mukataalı taşınmazlardan, Vakıflar Idaresinin almış olduğu taviz bedelinin TMK.nun 839(MK..nun 754). ve devamı maddelerinde düzenlenen "Taşınmaz Yükü" (Gayrimenkul Mükellefiyeti) olduğu, tescile tabi olmadığı, Tapu Sicilinde Vakıf Şerhi olmasa dahi hükümifade edeceği, taşınmaz mal tamamen ortadan kalkmadıkça mutasarrıfın veya yeni malikin bu yükümlülükten kurtulmasının olanaklı bulunmadığı, önceki kayıt ve belge., lerden, taşınmazın vakıf malı oldLJğunun anlaşılması halinde, gitti kayıtlarina sonradan vakıf şerhi işlenmemiş olsa bile, yeni malikin bu taşınmaz yükünden kurtulmasının "taviz bedeli" ödenmesine bağlıolduğu, kanundan doğan taşınmaz yükü karşısında yeni malikin iyi niyet savunmasında bulunarak TMK.nun 712(MK.nun 638). ve 1023 (931).madqelerinden yararlanılmasına yasalolanak bulunmadığına ilişkin' ilkeler bakımından bir görüş aykırılığı bulunmamaktadır.
b- Hukuk Genel Kurulu, Birinci ve 17. Hukuk Daireleri Kararları ile 14. Hukuk Dairesi Kararları arasında farklı noktalar:
1-Hukuk Genel Kurulu ile Birinci ve 17. Hukuk Daireleri Kararlarında; 3402 sayılı Kadastra Kanununun, bir tasfiye kanunu olduğu, aynı Kanunun 12/3.fıkrasının hiçbir ayrım yapmaksızınkesinleşen tespitten önceki hakları tasfiye kapsamına aldığı, on'yıl geçtikten sonra bu hakların itiraz ve dava konusu yapılamayacağı, "mülkiyet" gibi mutlak bir ayni hakkı tasfiye kapsamına alan kanunun bu maddesinip, "mülkiyetin gayri ayni hak" niteliğindeki taşınmaz yükünü bu kapsamdışında tuttuğunun'düşünülemeyeceği, 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 29.maddesinde açıklanan taviz bedelinin bir para alacağı olup, vaktın bu hakkının kişisel bir hakka dönüştüğü, o nedenle bu hakka: "kamusal" nitelik verilmesinin mümkün bulunmadığı ve 26.5.1935 tarih, 78/6 sayılı Yargıtay Içtihatları Birleştirme Kararı ile "vakıf malların Devlet malı" sayılmadığınınkabul edildiği, vakıf malların 3402 sayılı Kanunun 16.maddesinde sayılan taşınmazlardan olmadığı, görüş ve ilkelerden hareketle 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. fıkrasının vakıf taşınmazlar bakımından da uygulanaçağı görüşünü benimsemişlerdir. HGK'nun 20.11.2002 gün, 2002/14-828-1002 ve aynı tarih 1003 sayılı iki kararının bu görüş doğrultusunda olduğu saptanmıştır.
2- 14. Hukuk Dairesi ise kararlarında; 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 2888 sayılı Kanunla değişik 29.maddesinin getirdiği kanuni "ipotek hakkı" gayrimenkulü izleyeceğinden, vakıf şerhinin artık bir yasal takyit olduğu, TMK.nun 731 (MK.nun 657). maddesi uyarınca tapu siciline tescil edilmeksizin de etkili olacağı, öte yandan taviz bedelinin taşınmaz yükü sayılması ve vakıf malların kendine özgü bir "kamusal mülkiyet" türü olarak nitelenmesi nedeniyle, tesisinde (tespitten önceki revizyongören kayıtlarında) bulunupta, kadastro tespitinde tapuya yazılmayan vakıf şerhinin tekrar yazılmasının istenmesi durumunda 3402 sayılı Kanunun 12/3.maddesinin vakıf taşınmazlarda uygulanmasına olanak bulunmadığı görüşünü kabul etmiştir. HGK'nun 26.2.2002 gün ve 2002/14-517-554 sayılı kararının bu görüş doğrultusunda çıktığı belirlenmiştir.
Bu açıklamalar ve benimsenen görüşler karşısında; Hukuk Gene1 Kurulu, Birinci ve 17. Hukuk Daireleri kararları ile 14. Hukuk Dairesinin kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğu ve bu aykırılığın Yargıtay Kanununun 16. ve 45.maddeleri ile Yargıtay Iç Yönetmeliğinin 14.maddesi uyarınca içtihatla'rın birleştirilmesi yolu ile giderilmesi gerektiğine, ilk oylamada oybirliğiyle karar verilip işin esası
nın görüşülmesinegeçilmiştir.
V- Içtihatları Birleştirmenin Gerekçesi;
1- Konu İle Ilgili Yasal Düzenlemeler;
A- Vakıflar Kanununun İlgili Maddeleri;
Madde 27: (26.6.2001 tarih, ve 4690 sayılı Kanunla değişik)Vakfın türüne göre ayrım yapılmaksızın üzerinde taviz şerhi bulunan mevcut mukataalı veya icareteynli vakıf taşınmaz malların mülkiyetleri, taşınmazların bulunduğu illerde Defterdarlık, ilçe'lerde Mal Müdürlüğü bünyesinde yer alan Hazine taşınmaz malının satış ihalesine yetkili olan komisyon tarafından takdir edilecek rayiç bedelinin yüzde yirmi oranında 'hesapedilecek taviz bedeli karşılığında mutasarrıflarına geçirilir. Taviz bedeli ödenmeden ortaklığın giderilmesi veya cebri icra yoluyla satışı yapılacak taşınmaz malların taviz bedellerinin hesaplanmasında satış bedeli esas alınır.
Madde 28: (4.4.1995 gün ve, 4103 sayılı Kanunla değişik)Yukarıdaki maddede yazılı tavizler toptan ödendiği takdirde gayrimenkul'ün mülkiyeti mutasarrıfı adına tapuda tescilolunur. Bu tavizin yarısı peşin ve geri kalanı üç yılda üç müsavi taksitle de ödenebilir. Bu takdirde mülkiyet mutasarrıfı adına tescil edilmekle beraber gayrimenkul'ün tamamı geri kalan taksitler için birinci derecede ve birinci sırada ipotek sayılarak tapuya böylece kaydolunur. Taksitler için kanuni faiz yürütülür. Bu taksit.zamanında ödenmezse geri kalan taksitlerin tamamı muaccel olur. Mülkiyetin mutasarrıfı adına tescilinden itibaren mukataave icare alınmaz..
Madde 29: (22.9.1983 gün ve 2888 sayılı Kanunun 2.maddesi ile değişik) On yıl içinde bu kanun hükümlerine göre taviz vermek yolu ile icareteyn veya vakfın mukataa kayıtları terkin edilmemiş olan gayrimenkullerin mülkiyeti on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıflarına geçer ve vakfın hakkıda ivaza dönerek gayrimenkulün tamamı bu ivaz karşılığında birinci derece ve birinci sırada ipotek sayılır. Genel Müdürlük O yıl tahakkuk ettirilen icare veya mukataa üzerinden hesaplanabilecek olan bu tavizferle vaktinde ödenmeyen taksitleri mutasarrıfın başka mallarına müracaat yolu ile ve Amme Alacaklarının Tahsil ve Usulü Hakkındaki Kanuna göre tahsile dahi yetkilidir.
Bu madde gereğince mÜlkiyeti mutasarrıflarına geçmiş olan gayrimenkullerde maliklerin Hazineden başka varis bırakmadan ölümler,i halinde, mülkiyet mahıalen vakfına rücu eder. Bu Kanunun yayımı tarihine kadar maliklerinin ölümleri üzerine son mirasçı sıfatıyla Hazineye intikal edip de bu husus tapu kaydına işlenmemiş bulunan gayrimenkullerde yukarıdaki fıkra hükmüne tabidir.
Madde 30: Bu Kanun hükümleri yürümeğe başladıktan sonra mukataalı veya icareteynli gayrimenkullerin tavizleri tamamen vakfa verilmiş olmadıkça o mallar üzerindeki temliki tasarruflar Tapu Dairelerince tescil oluna maz.
B- Türk Medeni Kanununun İlgili Hükümleri:
Madde 731/1 ( MK. m.657/1): Taşınmaz mülkiyetinin kanundan doğan kısıtlamaları, tapu siciline tescil edilmeksizin etkili olur.
Madde 839/1 (MK. m.754/1): Taşınmaz yükü, bir taşınmazın malikini ,yalnız o taşınmazia sorumlu olmak üzereçliğer bir kimseye bir şey vermek veya yapmakla yükümlü kılar.
Madde 849/1 (MK. m.764/1): Taşınmaz maliki ,"değişirse yeni malik, başka bir işleme gerek bulunmaksızın taşınmaz yükünün yükümlüsü olur.
Madde 864 (MK. m.779):Rehnin tapu kütüğüne tesciledilmesinden sonra alacak için zamanaşımı işlemez.
Madde 892 (4721 sayılı TMK. ile getiriimiştir. Eski MK.nundabuhüküm bulunmamakta idi.): ,Kanuni ipotek haklarının doğumu, aksi kanunda öngörülmüş olmadıkça tapu kütüğüne tescil edilmelerine bağlı değildir.
Madde 1023 (MK. m.931): Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan 3. kişinin bu kazanımıkorunı:ır.
C- 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/1, 2 ve 3.fıkraları:
Madde 12: 30 günlük ilan süresi geçtikten sonra, dava açılmayan kadastro tutanaklarına alt sınırlandırma ve tespitler kesinleşir.
Kadastro Müdürü tarafından onaylanarak kesinleşen tutanaklar ile Kadastro Mahkemesinin kesinleşmiş kararları; kesinleşme tarihleri tescil tarihi olarak gösterilmek suretiyle en geç üç ay içerisinde tapu kütüklerine kaydedilir.
Tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere da.yanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz, denilmektedir.
Bu maddede açıklanan sürenin hak düşürücü süre olduğu konusunda uygulama ile öğreti arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.fıkrasl hükmüne ilişkin hükümet gerekçesinden şu sonuçları çıkarmak mümkündür;
a- Düzenlikütük ve kadastro işlemlerinin korunması amaçlanmıştır.
b- Kadastro işlemlerinin eski olaylara dayanılarak süresiz bir biçimde askıda bırakılması, kamu düzenini ters yönde etkileyeceği ve kamu zararını doğuracağı gözetilerek bunun önlenmesi hedeflenmiştir.
c- 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması bakımından kamu ve özel mal ayrımı yapılmamıştır. Vakıf taşınmazlarla ilgili ayrık bir durum da getirilmemiştir. .
Şu halde; 3402 sayılı Kadastra Kanununun 12/3.fırkasından. çıkartılan bu sonuçlar ve benimsenen bu ilke ile; mülkiyet hakkı değil, sadece hak arama özgürlüğünün (dava açma hakkının) ve başvuru hakkının kısıtlandığı anlaşılmaktadır (Anayasa Mahkemesinin 8.10.1991 tarih ve 1991/9-36 sayılı kararı).
VI- Eski Vakıflar ve Ilgili Müesseseler:
Vakıf; insanlar tarafından yararlanılmak üzere bir ayni (malı) Allah'ın Mülkü hükmünde olmak koşulu ile temlik (mülkiyetin devri) ve temeııUkten.
(mülkiyetin devralınmasından) hapis ve men eylemektir, şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanıma göre vakıf mal, kamu malı, vaktın kişiliği ise. kamu kişiliğidir. Vakıf mal Allah'ın Mülkü hükmündedir. Bu nedenle vakıf mallar, her türlü nüfus ve otoritenin elatmasından uzak kalmış ve sürekliliği bu ilkelerle sağlanmıştır.
VII- Osmanlı Devletinde Toprak Rejimi:
Osmanlı Devleti'nin Toprak Rejimine göre; arazinin büyük bir bölümü Devletin malı idi. Kişilerin araziden yararlanması, Devlet ile kişi arasında
meydana gelecek sözleşmeyle mümkündü. Devleti bu sözleşmelerde, Has, Tımar ve Zeamet sahipleri temsil etmekte idi. Devlet, 1847 (1263) yılına kadar araziye ilişkin işlemlerle doğrudan doğruya ilgilenmerlıişti. Ülkenin gerçeklerine ve Osmanlı Devletinin yapısı gereklerine uygun olarak arazi ile ilgili düzenlemeler yapılmıştı.
1858 (1274) tarihli Arazi Kanunnamesi; teknik anlamda ve toprak hukuku konusunda düzenlenmiş ilk temel 'kanundur. Arazi Kanunnamesinin 1.maddesine göre; arazi beş bölüme ayrılmakta idi.
1- Mülk (Memluk) Arazi; Özel mülkiyet kapsamına giren arazi türüdür. Gerek gerçek ve gerekse tüzel kişiler mülk araziye malik olabilirlerdi.
2- Miri (Emriye) Arazi; Mülkiyet hakkı Devlete ait olan arazi idi. Devlet bu araziden yararlanma hakkını süresiz olarak kişilere muaccele denilen
ve arazinin değerine göre alınanbirmiktar para karşılığı devrederdi. Bundan ayrı, miri arazi mirasçılara da intikal ederdi.
3- Metruk Arazi; Yararlanma hakkı kamuya ya da belli bir köy veya kasaba halkına ayrılmış (tahsis ed.ilmiş) yerlerdi. Genel yollar, Meralar, Yaylak ve Kışlak gibi benzeri yerler bu tür araziyi oluştururdu.
4- Mevat Arazi (Ölü Topraklar); Tarıma elverişli olmayan topraklardı. İmar ve ihya ile kazanılması mümkün olan arazi lerd i. (Arazi Kanunnamesi, madde 6, Mecelle, madde 1270).
5- Vakıf Arazi (Arazi-i Mevkufe); Vakıf, islam hukuku kurumlarındandır.
Arazi Kanunnamesinin 4.maddesine göre vakıflar; mülkiyet hakkının devredilip edilmemesine göre, yani nitelik bakımından sahih ve sahih olmayan vakıflar olmaküzere iki bölüme ayrılmışlardır.
A- Sahih Vakıflar (Mukataalı - Icareteynli Vakıflar); Bunlar aynı zamanda akara tahsisli yani gelirlerinden yararlanılan vakıflar olarakta nitelend iri Imektedirler.
1- Mukataalı Vakıflar; Zorunluluklar sonucu doğmuştur. Vakıf yer haraptır.
Vakıf taşınmaz kendi olanakları ile vakıf tarafından inşaa ve onarılmasının mümkün olmaması sebebiyle bina yapmak, ağaç veya bağ çubuğu dikmek ve bunların durması karşılığında vakfa her sene maktu bir zemin kirası (İcare-i zemin) ödenmek suretiyle kiralanmış, yapılan bina ve dikilen ağaçlar yapanın veya dikenin malı sayılmış ve ölümü ile de, mirasçılarına geçeceği ve kira karşılığı verildiği sürece sözleşmenin geçerli kalacağı ve arazi üzerine yapılan muhtesatın kaldırılamayacağı kabul edilmiştir. Bu tür vakıfların kurulması için, mahkemece verilen izin (hakimin izni) yeterli olmayıp aynca Padişahın izin ve iradesine de ihtiyaç duyulmuştur.
2- İcareteynli Vakıflar; Mukataalı vakıflar gibi olayların meydana getirdiği zorunluluklar sonucu doğmuş bir vakıf türüdür. Vakıf binalarının yanması, yıkılması ve vakıf tarafından tekrar inşaa için ekonomik gücün yaratılmaması veya kısa süre ile kiralann;ıasının mümkün olmaması ya da kısa süreli kiralamaya istekli çıkmaması nedeniyle bir tür süresiz kiraya benzeyen usule gidilmiş, mutasarrıfından gerçek değerine yakın veya eşit "icare-i muaccele" denilen peşin kira bedeli alınıp yanan, harap olan bina vakıf tarafından yeniden inşaa ve tamir ettirilerek her sene icare~i müeccele (vere§iye kira) denilen küçük bir bedel karşılığında süresiz olarak kiracılara (mutasarrıflara) bırakılmıştır. Peş'in veya her yıl alınan icar (kira) usulüne de "iki yaniçifte, icare" anlamında icareteyn adı verilmiştir.
B- Sahih Olmayan (Tatlsis ve Irsad KabilindenGayri sahih) Vakıflar; Padişah ya da onun izin verdiği başkaları tarafından miri arazi üzerinde meydana getirilen Vakıflardır. Miri araziler, kadim köy ve kasabaların tümüyle dışında kalan tarla, çayır, yaylak, kışlak, korularve benzeri yerler olarak kabul edilmiştir. (Arazi Kanunnamesi madde 3, 25, 53, 81, 83 ve 90.)
Osmanlı Sultanları ya da onların izin verdiği başkaları miri arazide 1858 (1274) tarihli A.K.inun 4/2.fıkrasına göre üç türlü tahsis ve irsat kabilinden
vakıf kurabilirlerdi.
a- Miri Arazinin Yalnızca A'şar ,(Toprağın Ürününün Ondabiri) gibi yergi ve resimleri (A'şar ve rüsumatı) bir hayır cihetine tahsis edildiği vakıflarda tasarruf hakkı, tapu kayıtlarında yazılı fertlerde kalırdı.
b- Miri arazinin yalnızca "tasarruf hakkını,n" bir hayır cihetine tahsis edildiği vakıflarda tasarruf hakkı sahih olmayan vakıfta kalırdı. Sahih olmayan vakıf A'şarı Devlete öderdi.
c- Miri arazinin hem tasarruf hakkının hem de A'şar gibi "vergi ve resimlerinin" bir hayır cihetine tahsis edildiği vakıflarda vakıf: arazinin tasarruf hakkına sahip olduğu gibi, Devlete A'şar ya da başkaca vergi ve resim ödemezdi.
Görüldüğü gibi sahih vakıfların konusunu kadim köy, kasaba ya da şehir içindeki mülk topraklar teşkil ettiği halde, sahih olmayan vakıfların konusunu, anılan kadim yerleşim birimlerinin tümüyle dışında kalan miri (Devlete ait) araziler oluşturmalqa idi.
VIII- Vakıf Taşınmazlarında; Zamanaşımının Uygulanıp Uygulanamayacağı Sorunu;
Vakıf taşınmazlarında, zamanaşımı uygulanıp uygulanamayacağı konu, sunda Türk pozitif hukukunda farklı düzenlemeler mevcuttur. Tapu kaydı olmayan bazı vakıf malların varlığı bir gerçektir. Nitekim 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 44.maddesinde bu tür mallardan sözedilmektedir. Aynı Kanunun 41/1 maddesinde "Kanunu Medenideki müruruzaman hükümleri, vakıf mallar hakkında da tatbik olunur." denildiğine göre, vakıf mallar hakkında da kazandırıcı zamanaşımı hükümlerinin uygulanmasına olanak tanınmıştır. Vakıflar Kanununun 8.maddesi ise, "Vakıfların doğrudan doğruya hayrattan olan taşınmazlarının kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemeyeceğini" hükme bağlamıştır. Herkes tarafındanaynı'ndan yararlanılan Camii, Okul, Medrese, Köprü ve Hastane gibi yerler bu tür mallardan sayılmışlardır. Buna karşılık hayrattan olmayan fakat akaratından olan yani aynı'nından değil de gelirinden yararlanılan vakıf taşınmazları' ise,TMKnun 713.maddesinde açıklanan taşınmaza ve zilyetliğe ilişkin tüm koşulların oluşması halinde zamanaşımı ile kazanılması mümkün bulunmaktadır.
Öte yandan MKnuna 13.7.1967 tarih ve 903 sayılıkanunla eklenen 81/B (TMK 117). maddesine göre "Vakıfların malları üzerinde zilyetlik yolu ile kazanma hükümleri tatbik olunmaz.",demek suretiyle Vakıf taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisabını yasaklamıştır.
Bu kazanma yasağının sadece TMKnun hükümlerine tabi yani Cumhuriyetten sonra kurulan Vakıflar hakkında uygulanabileceği, eski Vakıflar hakkında uygulanamayacağı ileri sürülmüştür. (Prof. Dd)ungurbey,lsmet, Eski Vakıfların Yeni Sorunları, Istanbul, 2001, sh: 28 vd. aynı kitap, aynı sayfa, Prof. Dr. Ümit Doğanay ve Dr.Hasan Güneri'nin görüşü, Yrd. Doç. Dr.Veysel Başpınar, Vakıf Medeniyeti Sempozyumu Kitabı, 12-13 Mayıs 2003 Vakıflar Genel Müdürlüğü yayınları, Ankara, 2003, sh: 89~98, 7 HD. 27.1.1970 tarih 120/424 K. Ali Em "Y.18. H.D. Üyesi", Ayten Sözen, Zümre Yılmaz ve Nazif Kaçak'ın Açıklamalı-Gerekçeli Türk Medeni Kanunu ve Uygulama Kanunu, Ankara, 2002, sh:14S- Aynı eser aynı sayfa; 4721 sayılı TMKnun T.B.M.M. de görüşüldüğüsırada dönemin Adalet Bakanı'nın yaptığı konuşma)
4.3.1959 gün ve 1959/2-19 sayılı Yargıtay Içtihatları 'Birleştirme Kararı uyarınca intikal sahibi bulunmadığından mahlulen vakfına dönen icareteynli
taşınmazların zilyetlikle kazanı,lamayacağıöngörülmüştür.
MKnun 81/B (TMKnun 117). maddesi geriye doğru yürüyemeyeceği için, bu değişikliğin yeni kanunun yürürlük gününe kadar oluşan kaz.anılmış hakları etkilemesi mümkün değildir. O halde 903 sayılı Kanunun yürürlüğe, girdiği 13.7.1967 tarihine kadar kazanmakoşulları oluşmuş. ise zilyed; kazandırıcı zamanaşımından yararlanabileceği görüşü ifade edilmiştir. (Oğuzman i Seliçi, Eşya Hukuku, 1988, sh:428, Ozanalp, A.N., Tapulama Kanunu Şerhi, 1976, sh: 383, Prof Dr. Hatemi, Hüseyin, Medeni Hukuk Tüzel Kişileri, Istanbul, 1979 c:1, sh: 729 vd., HGK. 5.2.1975 gün, 1972/7-1424 E, 1975/127 K). Bu konuda gerek uygulamada ve gerekse öğretide görüş. birliği olduğu söylenebilir.
IX- Taviz Bedeli;
Taviz bedeli; eski vakıflar hukuku açısından "rakabe" kuru mülkiyet hakkı karşılığı, tasarruf hakkı bedeli, icare ve mukataa (kira) karşılığı anlamına gelmektedir. Vergi niteliğinde değildir. 13.12.1925 tarihinde yürürlüğe giren 2762 sayılı VK.nun 29.maddesi ile taviz bedelinin ödenmesi için tanınan on yıllık süre 13.12.1945 yilında dolduğu halde, bu süre içerisind(3 pek çok vakfı n taviz bedeli ödenip tapudaki kayıtlarına bu yönde konulan şerhlerin terkin edilmediği anlaşılınca 13.6.1945. gün ve 4775 sayılı Kanunla bu sürenin sona erdiği tarihten başlayarak on yıl daha uzatdıp yirmi yıla çıkarılmıştır.
Sözü edilen bu 20 yıllık süre ise 13.12.1955 yılında sona ermiştir. 2762 sayılı VK.nun 27.maddesinde, icare ve mukataa; vakıf taşınmazın rayiç bedelinin yüzde yirmisi oranında olduğu kabul edilmişken, 18.4.1995 gün ve 4103 sayılı Kanunla yapılan değişiklik ile bu sefer rayiç-değerinin yüzde yirmisi 01
. ması öngörülmüş, ancak bu oran 26,6.2001 gün v.e 4690 sayılı Kanu'nla tekrar .yüzde yirmiye düşürülmüştür.
Sahih vakıflardan olan icareteynli ve mukataalı vakıflarda; taviz bedelinin ödenmesi karşılığında "vakıf şerhinin" silinmesi gerektiği gerek uygulamada ve gerekse bilimsel görüşlerde tartışmasız olarak kabul edildiği ve bu nedenle sahih vakıfların taviz bedeli ile sorumlu oldukları kabul edilmektedir.
1-Taviz Bedelinin Niteliği-Taşınmaz Yükü-Kanuni Ipotek Hakkı;
2762 sayılı VK.nun 29/1.fıkrasl; "on yıl içinde bu kanun hükümlerinegöre taviz vermek yolu ile icareteyn veya mukataa kayıtları terkin edilmemiş olan gayrimenkullerin mülkiyeti on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıflarına geçer vevakfın hakkı ivaza dönerek gayrirrıenkulün tamamı bu taviz' karşılığında birinci derece ve birinci sırada İPOTEK sayılır:' şeklindeki ipoteğin "kanuni ipotek Hakkı" olduğu ileri sürülmüştür. (Bertan, Dr.Suad, Ayni Haklar, Ankara 1976, c.2 sh: 1573-1578).
Ancak, tarafların iradesi dışında kanunla vakıf yararına getirilen bu güveı;ıcenin (teminatın) taşınmaz yükü mü (gayrimenkul mükellefiyeti mi) yoksa gayrimenkul ipoteği mi yani kanuni ipotek hakkı mı olduğu tartışma konusu olmuştur. Bilindiği üzere bir alacağın ödenmesini güvence altına all"!laları bakımından her iki mülkiyetin gayri ayni hakları birbirlerine çok benzemektedirler. Nevarki, gayri menkul ipoteğinde, ipotekli borç senedi ile irad senedi dışında kalan ipotek hakkının bağımsız bir varlığı olamaz. Ipotek hakkıancak alacak hakkının fer'i olur. İpoteklerde ana hak kişiler arasında bir hukuki bağdan doğan şahsi bir borç münasebetidir. Ipotekte ayni hak amaç değil, bir emniyet sağlama çağrısıdır. Gayrimenkul mülkellefiyetinde ise, ayni hak ana haktır. Yüklü gayrimenkul mükellefiyetine bağlı bulunı:ıo,bir şeyi yapmaya veya vermeye ilişkin olan bir borç, o gayrimenkul ile emniyet altına alınmış olur. Ayrıca sorumluluk bakımından da taşınmaz yüküile ipotek hakkıarasında fark vardır. Ipotek hakkında taşınmaz, ana borcu güvence altına alır. Sorumluluk taşınmazın değeri ile sınırlı değildir. İpotek konusu taşınmazın değeri, borcu tamamen, ödemeye yetmezse bile, ana borcun ödenmeyen kısmı için asıl borçlunun borçluiuğu sürer. Taşınmaz yükümünde ise, borçluluk yüklü taşınmaz ile sınırlıdır. (Bertan, Dr.Suat, Ayni Haklar Ankara 1976, c.2, sh: 1576-1577)
Vaktın ivaz alacağı ister rakabet 'kuru mülkiyet" ister icare ve mukataa veya bunlara ilişkin şerhin kaldırılması karşılığı kabul edilsin, mutasarrıfın ivaz borcunun vakıf taşınmazın değerini aşacağı ve fazla kısımiçin mutasarrıfın diğer malları ile sorumlu olacağı düşünülemez. Öte yandan İcra İflas Kanununun 45. maddesine göre rehinle temin edilr;niş bir alacağın borçlusu, iflasa tabi şahıslardan olsa bile, alacaklı yalnız rehinin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapabilir. Rehnin tutarı borcu ödemeye yetmediği takdirde alacaklı kalan alacağını iflas ve haciz yolu ile takip edebilir. Oysa VK.nun 29.maddesinin 1.fıkrasında, "...bu tavizlerle vaktinde ödenmeyen taksitleri mutasarrıfın başka mallarına müracaat yolu ile ve Amme Alacaklarının Tahsili Usulühakkındaki Kanuna göre tahsile dahi yetkilidir." Hükmü getirilmek suretiyle sorumluluk ve tahsil açısından tamamen ipotekten ayrı bir teminat getirilmiştir. Bunun yanında kuralolarakipotek edilmiş bir taşınmaz alacaklının olurunu almaya gerek duyulmaksızın başkasına satılarak tapusu devredilebilir. Meğerki aksine sözleşme olsun. VK.nun 30.maddesine göre, "...mukataalı veya icareteynli gayrimenkullerin tavizleri tamamen vakta verilmiş olmadıkça O mallar üzerindeki temliki.tasarruflar Tapu Dairelerince tescil olunamaz." demek suretiyle tapuda yapılabilecek devirleri yasaklamıştır.
O halde, vakfın ivaz alacağına kanunla getirilen güvencenin, taraflar arasındaki bir sözleşmeden doğan asıl alacak hakkının bir fer'i olmayıp, bir ana hak olarak doğması, sorumluluğun vakıf taşınmaz ile sınırlı bulunması, fakat vakfın alacağının taşınmazia bağımlı kalınmaksızın mutasarrıfın başka malIarına müracaat yolu ile tahsil edilmesi, temliki tasarrufun ancak borcun ödenmesine yani yükümlülüğün kalkmasına bağlı tutulması, taviz bedelinin (ivaz alacağının- teminatın), TMK.nun 839 (MK.nun 754).maddesi anlamında bir Gayrimenkul Mükellefiyeti (Taşınmaz Yükü) niteliğinde olduğu kabul edilmiştir. (HGK.nun 19.9.1990 gün ve 1990/1-333 esas, 1990/4 t6 ve aynı tarih 332/415 sayılı kararları, TBMM.nin 12.6.1940 gün ve 1188 sayılı yorum kararı, Uyuşmazlık Mahkemesinin 13.7.1981 gün 5/15, 28.12.1981 gün 13/12 ve 10.6.1985 gün 8/13 sayılı kararları). Kesin bir biçimde ifade edilmemekle beraber öğretide de baskın görüşün bu yönde olduğu anlaşılmaktadır.
2- Tapu Kütüğüne Güven Ilkesi (TMK.nun 841,849 ve 1023. maddeleri);
TMK.nun 841/1. fıkrası; "Aksine hüküm yoksa, kamu hukukuna ilişkin taşınmaz yükünün tapu kütüğüne tescili gerekli değildir", aynı Kanunun 849/1.fıkrasl ise, "Taşınmaz maliki değişirse yeni malik, başka bir işleme gerek bulunmaksızın taşınmaz yükünün yükümlüsü olur" ilkelerinden hareketle önceki kayıt ve belgelerden
aslının vakıf taşınmaz olduğunun anlaşılmasıhalinde, vakıf şerhinin intikal (gitti) kayıtlarına sonradan işaret edilmiş olsun, olmasın yeni maliki bu yükümlülükten yani taviz bedelini ödemekten.kurtaramaz. Şu halde, kanundan doğan bu taşınmaz yükümlülüğü karşısında sonraki malikin "iyi niyet savunmasında" bulunarak TMK.nun 1023 (MK.nun 931).maddesinde açıklanan tapu kütüğüne güven ilkesinden ve TMK.nun 712 (MK.nun 638).maddesinde ifade edilen "olağan kazandırıcı zamanaşımına dayalı iyi niyetten" yararlanamaz, görüşü uygulamada ağırlıklı olarak benimsenmiştir.
X- Hak Düşürücü Süre;
Hak düşürücü süre, doğrudan doğruya hakim tarafından kendiliğinden gözönünde tutulması gereken, davada "itiraz" olarak başvurulması zorunlu olan ve zamanaşımı gibi "kesme" ve "durma" hükümlerine bağlı olmayan, uyulmama halinde "hakkın" kaybına yol açan yani hakkınözünü ortadan kaldıran süredir. 3402 sayılı Kadastra Kanununun 12/3.fıkrasında öngörülen on yıllık sürenin de hak düşürücü süre olduğu kuşkusuzdur. Çünkü bu madd,e de öngörülen süre ile tapu sicilinde kararlılık kazanması, sicilierin bozulmaması, belli bir süre geçtikten sonra yargı organlarınca bu sicilierin tartışma konusu yapılmaması amaçlanmıştır.
Hak düşürücü sürenin kamu mallarına etkisi; Hak düşürücü sürenin kamu mallarına etkisi tartışma konusu olmuş ve Yargıtay Içtihatları Birleştirme BüyükGenel Kurulu; 8.5.1987 gün ve 1986/3 E, 1987/4 sayılı kararı ile, "766 sayılı Tapulama Kanununun 35.maddesi uyarınca sınırlandırılan taşın
maz mallar hakkında aynı Kanunun 31/2.maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerektiği" kabul edilmiştir. Bundan şu sonucu çıkarmak mümkündür. Anılan Kanunun 35.maddesinde yer alan Mera, Yaylak, Kışlak"Otlak, Genel Harman Yeri, Panayır ve Pazar yerleri gibi taşınamazların kişi adına tespit ve tescili halinde, bu tescil aleyhine açılacak dava 31.maddedeki süreye tabi olmadan her zaman açılabilecektir. Uygulamada bu doğrultudadır.
Fakat Yargıtay Içtihatları Birleştirme Umumi Heyeti; 26.5.1935 tarih ve 78/6 sayılı kararı ile vakıf malların "Devlet malı olmadığı" görüşünü benimsemiştir. Bu bakımdan vakıf malların kendine özgü bir "Sui Jeneris - kamusal mülkiyet" türü olarak nitelendirilmesi ve buna bağlı olarak bu mallara Devlet malı niteliğinin kazandırılması ol~Jlağl bulunmamaktadır. Kaldı ki 766 sayılı Kanunun 35. ve 3402 sayılı Kadastra Kanununun 16/B maddesinde sayılan ve kamunun yararlanılmasına terk ve tahsisedilen Mera, Yaylak, Kışlak, Genel Harman Yeri, Pazar ve Panayır yerlerigibi benzeri mallar sadece pattasında sınırlandırılmakla (geometrik durumu belirlemekle) ve özel sicilIerine işlenmekle yetinilen,kadastraca hukuki durumu saptanamayan ve tapu siciline tescil edilmeyen taşınmazlar olması nedeniyle Hazine ve ilgili kamu tüzel kişileri tarafından bu tür taşlnmazlar için açılan davalarda 3402 sayılı Kadastra Kanununun 12/3. ve 766 sayılı Tapulama Kanununun 31/2.maddeleri uygulanmaz. Zaten bu gibi yer,ler kişiler adına tespit ve tescil edilse bile, bu husus "yolsuz tescil" oluşturacağından her zaman bunlar için tapu iptali davası açılması mümkündür. Vakıf şerhi ile ilişkilendirilmeleri düşünülemez. Öte yandan uKamu malları" başlığını taşıyan 3402 sayılı Kadastra Kanununun 16. maddesinde sayılan kamu malları arasında vakıf mallarına yer verilmediği açıktır. Bunun dışında, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Umumi Heyeti; 3.4.1940 tarih ve 1939/12 E., 1940/65 sayılı kararı ile "icareteynli ve icare-i mukataalı vakıf yerleri kira alacakları beş yıllık zamanaşımına tabi" olduğunu benimsemiştir. Bukarardan da vakıf mallarının Devlet malı olmadığı sonucuna varılmaktadır.
XI- Değerlendirme;
Içtihat aykırılığına neden olan 3402 sayılı Kadastra Kanununun 12/3.maddesi fıkrası ile ilgili hükümetgerekçesinde de açıklandığı üzere "...kadastra işlemlerinin eski olaylara dayanılarak süresiz olarak askıda bırakılmasının kamu düzenini ters yönde etkileyeceği ve kamu zararı doğuracağı gerçeğinden hareketle kadastro tutanaklarınınkesınleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastradan önceki. hukuki sebeplere dayanılarak dava açılamayacağı" esası getirilmiştir. Getirilen böyle bir ilke ile, mülkiyet hakkı değil, sadece hak arama özgürlüğü (dava açma hakkı) ve başvuru hakkı kısıtlanmıştır. (Anayasa Mahkemesinin 8.10.1991 tarih ve 1991 /9-36 sayılı, 3402 sayılı Kanunun 12/3.fıkrasının, iptali isteğinin reddine ilişkin kararı) On yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması bakımından kamu ve özel mal
ayırımı yapılmamıştır; Vakıflar Kanunu gibi Kadastra Kanunu da bir tasfiye kanunu olup, 12/3.madde ve fıkrasında vakıf taşınmazlarla ilgili ayrık bir durum getirilmemiştir. Uygulamada ve öğretidebaskın görüşün 3402 sayılı Kadastra Kanununun 12/3.fıkra hükmünun kamu malı niteliğindeki taşınmazlar için uygulanmaması gerektiği yönünde olduğu görülmektedir. Ancak, 26.5.1935 tarih ve 78/6 sayılı Yargıtay içtihatları Birleştirme Kararı ile vakıf malların "Devlet malı olmadığı" kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu karardan çok sonra MK.nuna eklenen 81/B (TMK.nun 117). maddesinin ve .3402 sayılı Kadastra Kanunundaki düzenlemenin Yargıtay.lçtihatları Birleştirme Kararında benimsenmiş olan görüşü ortadan :kaldırıcı nitelikte bulunmadığı kabul edilmektedir.
VK.nun 26, 27, 28, 29, 30 ve 31.maddeleri mukataalıve icareteynli vakıf malların tasfiyesine yönelik olup, bir yandan bu tür vakıfların yeniden kurulması yasaklanırken, diğer yandan önceki hukuk döneminde ikurulmuşolan bu türden vakıfların sona erdirilmesi amaçlanmıştır.O halde bu tür vakıf taşınmaz mallar kamu malı niteliğinde kabul edilse idi, hiç kuşkusuz bunların doğrudan Devlet mülkiyetine geçmesini sağlayacak bir düzenleme getirmesi gerekirdi. 2762 sayılı VK.nun 29.hıaddesinde açıklanan taviz bedeli; bugünkü hukuk karşısında gerek uygulamada ve gerekse öğretide "taşınmaz yükü" olarak nitelendirilmektedir. (TMK.nun m.839, MK.nun m.764). Ancak taviz bedeli nedeniyle mevcudiyeti kabul edilen taşınmaz yükünün, TMK.nun731 (MK.nun 657). maddesi kapsamında bir yasal kısıtlama sayılmasına olanak yoktur.
2762 sayılı VK.nundan çok sonra yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastra Kanununun 12/3.fıkrasında öngörülen on yıllık hak düşürücü süre, en geniş
ve en kapsamlı "ayni hak olan mülkiyet hakkının bile ortadan kaldırılması sonucunu doğururken, mülkiyet hakkına oranla dahaçok dar kapsamlı, çok daha az yetkileriiçeren bir sınırlı (fer'i) ayni hak olan taşınmaz yükünün hak düşürücü süre dışında kaldığının kabulüne olanak bulunmamaktadır." Zira çoğun içinde az da vardır.
Açıklanan bu somut ve hukuki olgular karşısında 3402 sayılı Kadastra Kanununun 12/3.fıkrasında öngörülen on yıllık hakdüşürücü sürenin vakıf taşınmaz mallar bakımından da uygulanması gerektiği, sonucuna varılarak İnançların Yüksek Hukuk Genel Kurulu, Birinci ve 17. Hukuk Daireleri kararları doğrultusunda birleştirilmesine karar verilmesi gerekir.
SONUÇ: "Vakıf Şerhi'nin Tapu Sicilinden silinmesi ya da Tapu Siciline yazılmasına ilişkin istemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerektiğine" 2.4.2004 tarihinde yapılan ilk toplantıda üçte iki çoğunlukla karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini