Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
İçtihatı Birleştirme Genel Kurulu
Esas No : 1997/2
Karar No : 1999/1
Tarih :  8.10.1999

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
I - İÇTİHADI BİRLEŞTİRME TALEBİ
Vehbi Ü... 12.8.1996, 5.5.1997, 18.6.1997, 24.6.1997, 27.6.1997, 30.6.1997, 17.9.1997, 23.10.1997, 20.11.1997 tarihli dilekçeleri ile, Av. Funda V...., Av. Tamer K..., 5.11.1996, Av.Cahit T... 14.2.1997, Av.Hüsnü D... 26.6.1997 Av.Recep G..., Şenol Ş..., Şinasettin A... 17.9.1997 tarihli dilekçeleri ile, Nusret K... 21.12.1997, Türkiye Barolar Birliği Başkanlığının 30.12.1997 tarihli yazısı ile;
Borçlar Kanununun 105. maddesince düzenlenen faizi aşan (munzam) zararın ispatı ile ilgili olarak;
Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 15.1.1995, 1994/6546-1995/65, 27.11.1995, "1994/4985-363, 3.7.1997, 1117/2727-3428, 27.3.1996, 1996/1430-1711, 26.4.1995, 1994/5937-2476, 21.4.1994, 1994/1684-2522, 15.5.1996, 1996/298-269, 14.10.1996,6349-5235,
5.Hukuk Dairesinin 12.4.1994, 1994/4947-7947, 22.10.1996, 1996/13828-14754,
18.Hukuk Dairesinin 22.3.1994, 19942060-3571,
19.Hukuk Dairesinin 27.10.1993, 1542-7085 ve HGK.nun 23.2.1994, 1993/5-600-1994/80. 8.3.1995, 1994/5-893-146, 19.6.1996,  1996/5-144-503 sayılı kararlan ile;
Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 5.6.1595, 1995/3602-4569; 23.12.1996, 1996/6505-8987, 7.4.1997. 1945-2533;
13.Hukuk Dairesinin,   1.6.l995/267-5451,  14.10.1996, 5616-8714, 13.2.1997,   1996/9985-1997/810  30.6.1997,   5667-5936   sayılı   kararları arasında; içtihat ayrılığı bulunduğu; Türk paracının yasada öngörülen faizin üzerinde, % 70-80-90 ve daha yüksek oranda değerini yitirdiği bir dönemde para borcunun temerrüdünden çağan munzam (aşkın) zararın gerçekleştiğine ilişkin bir karinenin varlığı ve dolayısıyla somut delillerle kanıtlanmasına gerek olup olmadığı yönünde oluşan içtihat aykırılığının istikrar kazandığı,
11.Hukuk Dairesinin, il-12021 zararın ispatı konusunda somut delillere dayanmamış olsa da tacirin alacağını zamanında alması halinde onu ticari işletmesinde değerlendireceği konusunda bir karinenin varlığını kabul ettiği, 13.Hukuk Dairesinin; "paranın yasal faizin çok üzerinde değerini yitirdiği bir dönemde alacağını zamanında elde eden ve ticari hayatın içinde bulunan alacaklının bunu bir an önce mal veya hizmet yatırımlarına yöneltmesi ve dövize dönüştürmesi yasanım gerçeklerine uygun bir davranış olduğu konusunda bir karinenin bulunduğu ve bu karinenin aksinin ispatı yükünün ise borçluya ait olduğu görüşünde olduğu, Yüksek 5, 15, 18 ve 19, Hukuk Daireleri ile Yüksek Genel Kurulun, böyle bir karinenin varlığını kabul etmediği, paranın değer yitirmesinin munzam zararın gerçekleşmesi ve kanıtlanmış sayılabilmesi için yeterli olmadığı, bu halde dahi munzam zararın somut delillerle kanıtlanması gerektiği görüşünde oldukları ilen sürülerek, içtihat aykırılığının yüksek 11 ve 13. Hukuk Dairesinin görüşleri yönünde giderilmesi işleminde bulunmuşlardır.
Yüksek 1. Başkanlık Kurulu 5.6.1997 gün ve 41 sayılı konu ile ilgili kararında; "...4, 11,  13,  l 5 ve  19 Hukuk Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun anılan kararları arasında, uyuşmazlıkların niteliklerinden ve somut olayların özelliklerinden kaynaklanan farklılıklar  dışında, ilke ve uygulama yönünden, aykırılık sonucunu doğuracak bir durum mevcut olmadığından, içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmesine gerek bulunmadığı" sonucuna varmış, daha sonra içtihat aykırılığının varlığına ilişkin taleplerin artması ile yukarıda anılan  karara yapılan  itiraz üzerine Yüksek 1. Başkanlık Kurulu 4.12.1997 tarihinde yeniden toplanarak Yargıtay Yasasının 17/1-d maddesi uyarınca itirazın incelenmesi için yapılan inceleme ve görüşmede;
"......Konuya ilişkin içtihatların birleştirilmesi başvuruların çok sayıca olması;
-Aykırılığı ilen sürülen içtihatların süreklilik kazanma eğilimi göstermesi,
-Aradan geçen süre gözetildiğinde aykırılığı ileri sürülen konuda verilen karar sayısının artıyor olması;
-İtiraza konu 1. Başkanlık Kurulu kararından sonra bu konuda yeniden yapılan başvurularla ilgili Daire bildirimlerinde özellikle, yeni ve değişik görüşlere yer verildiğinin gözlenmesi,
-1. Başkanlık Kumlunun herhangi başvuru üzerine içtihatların birleştirilmesi gerektiği yönünde yönetsel karar vermiş olması hallerinde dahi konuyu görüşmek, üzere toplanacak içtihadı Birleştirme Genel Kurulunda toplantı başlangıcında öncelikle içtihat aykırılığı olup olmadığı hususu görüşülerek oylama yapılması ve bu yöntemle yargısal nitelikli bir karardan sonra esasa geçilmesi,
-İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun sayısal oluşumu, yetkilerinin kapsamı,  kararının niteliği, işbu konunun hukuk literatüründeki yeri ve hukuksal önemi gözetildiğinde Birine, Bakanlık Kurulunca bu tevhidi içtihat isteminin Genel Kurula sunulmasında hukuksal yarar bulunduğunun belirlenmesi gözetilerek......"   "munzam zarar" konusunda içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmesine karar verilmiştir.
II- YARGITAY DAİRE VE HUKUK GENEL KURULU KARARLARININ İNCELENMESİ
A-4. Hukuk Dairesinin Kararlarında Kabul Edilen ilkeler
4.Hukuk Dairesinin konu ile ilgili önemli ve yayınlanan kararı haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğranılan zararın tazminine ilişkindir (4.3.1986 tarih ve 1986/685-2012).
Karara konu olayda, izalei şüyuu yolu ile satılan taşınmazın bedeli (1.200.000. TL.) üzerine ihtiyati tedbir konularak davacıya ödenmesi geciktirilmiş, tedbirin haksız olduğu nedeni ile paranın uzun süre kullanılmamasından doğan, zararın tazmini istenilmiştir.
Daire genel bir karine yerine davacının sıfatı ile tedbir konulan paranın miktarını göz önünde bulundurarak dar gelirli bir memurun eline geçecek 1.200.000.TL.'yi vadeli banka hesabına veya benzer gelir getiren yerlere yatırarak yararlanmasının beklenen bir davranış olduğu" yönünde fiili karinenin varlığını kabul etmiştir. Bu suretle davacının iddiası ispat edilmiştir. Davacının yasal faiz üzerinde ek zararının bulunmadığı artık davalı tarafından ispat edilmelidir.
Dairenin zararın ve tazminatın nasıl hesap edileceğine ilişkin bir görüşü bulunmamaktadır.
Yüksek Daire paranın değer yitirmesini zararın nedeni olarak görmekte, ancak para değerindeki eksilmenin başlı başına zarar "fiili zarar" olduğunu kabul etmemektedir. Burada zarar "paranın sağlayacağı geliri" yani kaçırılan kazanç yahut yoksun kalman kazançtır.
B- 13.Hukuk Dairesinin Kararlarında Kabul Edilen İlkeler
13-Hukuk Dairesinin 1.6.1995 tarihli ve E.1995/167-5451 sayılı kararın konusunu oluşturan olayda, davacı, davalının işlettiği depoya emaneten bırakılan eşyanın yangın nedeni ile uğradığı zararı istemiş yargılama 13 yıl sürmüştür. Zarar, 1977 yılında 529.000 Tl.dir ve faizi ile 1991 yılında 1.248.000 TL.. olarak tahsil edilmiştir. (1977 yılında 529.000 TL. iç alım gücü itibariyle 1991 yılındaki 200 Milyon Liraya  tekabül etmektedir)
Yüksek Daireye göre;
"....Enflasyonun yoğun olarak yaşadığı bir dönemde alacağını zamanında elde eden, ticari hayatın içinde bulunan  alacaklının, paranın değer kaybını önleyici mal ve hizmet yatırımlarına yönelmesi,  banka mevduat faizine, devlet tahviline yatırması veya dövize  dönüştürmesi, yaşamın gerçeklerine uygun bir davranış olarak kabul edilmiştir. Enflasyon olgusu belirli düzeylerde devam ettiği müddetçe buna. bağlı olarak paranın alım gücünün azalmasından dolayı alacağını geç tahsil eden alacaklının zarar gördüğü %30 oranındaki temerrüt faizinin bu zararı karşılamaya yetmeyeceği tartışmasız  bir gerçektir. O nedenle   hukukumuzda para değerinin düşmesi, alım gücünün azalması şeklinde ortaya çıkan zarar işlemlerinin B.K.nün 105. maddesi kapsamında yorumlanması kaçınılmazdır. Hal böyle  olunca bu ekonomik olgular, davacının ayrıca zararını ispat yönünden kanıt getirmesini ortadan kaldıran normal durumlar ve fiili karineler niteliğinde olduğunun kabulü zorunlu olmaktadır."
Zararın ve tazminatın nasıl hesap edileceğine gelince; Daireye göre; "bilirkişi  düşüncesinden de yararlanmak suretiyle temerrüt süresince para değerinin düşmesi, alım gücünün azalması nedeniyle alacaklının ortalama maruz kaldığı zarar B.K.nün 42/2. maddesi hükmü de dikkate alınmak suretiyle tespit edilmelidir.
Diğer kararında (13.12.1997 tarih ve 1996/9985-1997/810) davacı müteahhit, davalı ise davacıya ait daireleri onun vekili sıfatı ile satan kişidir. Davalı davacıya ait daireleri satmış, bedelini davacıya 28.10.1988 tarihinde ödemesi gerektiği halde yaklaşık 6 yıl sonra borcun ödenmemiştir. Bu yüzden davacı "ticari hayatın içinde bir kişi olarak bir takım sıkıntılarla karşılaştığını, başka yerlerden kredi almak zorunda kaldığını,  ilave masraflar yaptığını, parayı  alıp işinde değerlendirme imkanından  mahrum kaldığını,  mevduat hesabına, tahvile yatırma imkanı veya döviz alma olanağını kaçırdığını ilen sürerek munzam zararın tazminini istemiştir.
Davacı belirli bir vakıa, somut bir nedene dayanmamaktadır. Genel olarak taşınmazın bu   günkü değerinden de söz ederek para değerinin düşmesi ve alım gücünün azalması ile oluşan   zararının ödetilmesini istemektedir
Yüksek daire, bir önceki kararında olduğu gibi ticari hayatın içinde olan davacının (müteahhit) eline geçecek parayı en azından vadeli banka hesabına veya benzer gelir getiren   kurumlara yatırarak en iyi şekilde yararlanacağı beklenebilecek bir davranış olduğunu, bu   yönde fiili bir karinenin varlığını kabul etmiş bununla ispat yükünün yer değiştirildiği sonucuna varmıştır.
Diğer olayda davacı davalı bankanın (14.10.1996 gün ve 1996/5616-8714 bkz.s.19) satışa arz ettiği uluslararası ticaret ve turizm merkezi adı altında inşaa edilen iş merkezinde bağımsız bir bölüm almak üzere 2 8.1990 tarihinde 486.700.TL. öder, iş merkezinin yapımı imkansız hale gelir ve davalı, paralı iadede temerrüde düşer. Davacı, zararında ödenmiş olsaydı bu meblağı     vadeli banka hesabında tutulması durumunda paranın 1.357.910.582.TL sına ulaşacağını ilan sürerek munzam zararın tazminini istemiştir. Yüksek Daire, olayda "Ev kadım olan davacının eline geçecek parayı, vadeli banka hesabına veya benzer gelir getiren kurumlara yatırarak en   iyi şekilde yararlanması beklenebilecek bir davranış...,"   olduğunu belirterek davacının iddiasının ispat edildiği sonucuna varmıştır.
C- 11. Hukuk Dairesinin Kararlarında Kabul Edilen İlkeler
11.Hukuk Dairesi enflasyonun yıllık o nal ama % 50 ile % 90 oranında, seyrettiği bir"ortamda alacağını zamanında elde eden ve ticari hayatın içinde bulunan tacirin bir an önce paranın alım gücünün azalmasını önleyici mal veya hizmet yatırımlarına yönelmesi, en azından tacirin bu parayı zamanında tahsil etmesi halinde ticari işletmesinde değerlendireceği ve bu durumda daha yüksek bir kazanç sağlayacağı varsayımına kabul etmektedir.
Zararı hesabında Yüksek Daire, önceleri (1995 yılma kadar) bir yıllık mevduata verilen faizi esas alırken (5.6.1995 gün ve 1995/3602-4569) daha sonra temerrüt süresince üçer aylık vadelerle ve vade bozulmadan bir banka hesabına yatırılması halinde getirebileceği faiz getirişinin esas alınmasını öngörmektedir (24.12.1996 gün ve 4892-9072)
D- 5, 15,  18 ve 19. Hukuk Dairelerinin Kararlarında Kabul Edilen İlkeler
Yüksek 5, 15, 18 ve 19. Hukuk Daireleri paranın temerrüt süresinde değer yitirmiş olması nedenine dayanılarak munzam zararın tazmininin istenilmesi halinde zararın somut olarak iddia ve ispat edilmesi görüşündedirler. Alacaklının tacir olması yahut alacak miktarının yatırıma elverişli olması bir önem taşımamaktadır. Bu halinde 5, 15, 18 ve 19. Hukuk Dairesi uygulamaları itibariyle 13 ve 11. Hukuk Dairesinin tam karşısında yer almaktadır.
E- Hukuk Genel Kurulu Kararlarında Kabul Edilen İlkeler
Yüksek Genel Kurul görüşünü dava yoluyla artırılan kamulaştırma bedelinin geç ödenmesinde doğan munzam zarar istekleri ile ilgili olarak açıklamıştır. Genel Kurul'a göre (Y.H.G.K.   19.6.1996,   1996/144-503), zararın doğuşu paranın değer yitirmesine dayandırıldığı takdirde de zararın somut olarak ispatı gerekmektedir;  Paranın değer yitirmesi kanun koyucu tarafından faiz oranları belirlenirken dikkate alınmıştır. Bu bakımdan yoğun yaşanan   enflasyona  dayanılarak tazminat istenilmesi,  kanun   koyucunun iradesiyle bağdaşmamaktadır. Nitekim kanun koyucu gecikme faizi oranını belirlerken paranın değer kaybını ve mevduat faizlerini de dikkate almıştır. Aynı nedenlere dayanarak gecikme faizinin dışında ve onun üzerinde oluşan munzam zarara hükmedilmedi gecikme faizi ile ilgili 3095 sayılı kanun hükümlerine aykırıdır. Bu durumda, kamulaştırma davalarına bakan 5 ve 18. Hukuk Daireleri  ile büyük ölçüde tacirler arasındaki hukuki ilişkilerden doğan uyuşmazlıklara bakan  19. Hukuk Dairesi, eser sözleşmesi ile ilgili davalara bakan  15.Hukuk Dairesi, çoğunluk görüşü itibariyle 4.  Hukuk Dairesi, paranın değer kaybı nedenine dayanılarak B.K. md. 105 uyarınca faizi aşan zararın tazmininin istenilmesi halinde, zararın somut olarak ispatım öngörmektedir. 5 ve 18. Hukuk Deresi ile Hukuk Genel Kurulu tacir olmayan kişilerin paranın değer yitirdiği bir dönemde alacağın zamanında ödenmesi halinde alacaklının, banka mevduat veya döviz hesabına yatırma, repo işlemi yapma vs., gibi parenin değer yitirmesini önlemek eğiliminde olduğu şeklinde bir yaşam deneyi kuralı bulunduğunu kabul etmemektedir.
Genel Kurul'a göre kanun koyucunun enflasyon olgusunu dikkate alarak faiz oranını düşük tutması karşısında aynı hukuksal nedenlere dayanarak munzam zararın tazmininin istenilmesi kanun koyucunun iradesiyle bağdaşmamaktadır. Başka bir anlatımla paranın değerini yitirmesine dayanılarak BK.nun 105. maddesi uyarınca, munzam zararın tazmini istenememelidir.
Buna karşılık 13.Hukuk Dairesi para borcunun zamanında ödenmemesi halinde bir zarar karinesinin zaten varolduğunu, temerrüt süresince yasal % 30 üzerinde paranın değer kaybı halinde faizi aşkın zararın doğduğa, paranın değer kaybının B.K.nün 105 inci maddesinde yer alan faizi aşkın zarar olarak nitelendirileceği görüşündedir. Zira Daireye göre paranın hızla değer yitirdiği bir dönemde kişinin paradan kaçış eğilimi bulunmaktadır Kısmin bu eğilimi fiili karine olarak kabul edilmeli, davacının faizi aşan zararı ispat yükü ters çevrilmelidir.
11.Hukuk Dairesi de benzer görüştedir. Paranın değer yitirdiği bir dönemde ticari hayatın içinde olan tacirin en az banka faizi kadar kazanç sağlayabileceği kabul edilmelidir. Bu olgu onun zararını somut olarak ispat etmesi yükünü ortadan kaldırır. Aksini borçlu ispat etmelidir.
Az yukarıda açıklandığı üzere, içtihat aykırılığına konu tüm kararların dayandığı  maddi  olgularda izlenen, ortak yön; paranın vadesinde tahsil edilmesi halinde alacaklının mevduat   faizi, repo, döviz geliri ve sair nedenlerle kazanç sağlayabileceği iddiasına ve varsayımına dayanmaktadır. Bu itibarla sorun yalnız paranın yoğun ve sürekli olarak değer kaybettiği dönemlerde paranın değer yitirmesi hukuki nedenine dayanan, bu dönemde paranın, sağlayacağı kazanç kaybından doğan zarar istemleri ile sınırlıdır. Zarar  bu  niteliği   itibariyle  "kaybedilen  kazanç",  "mahrum kalınan kar" niteliğindedir. Zararın varsayıma dayanması  bu  tür zararlarının ispatında Borçlar Kanununun 42/2 ve yargılama hukuku bakımından da Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 240. maddesinin uygulanmasını ön plana çıkarmaktadır.
Borçlar Kanununun 42/2. maddesi "hakimin takdir hakkı" Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 240. maddesi de "hakimin delilleri serbestçe edindiği kanaate göre takdirini düzenlemektedir". Görüldüğü şekilde her iki konuda hakimin önüne gelen somut olayların kendine özgü doğrudan ilgili olduğu açıktır. Bu nitelikte, kaynağını değişik ve çok türlü maddi olgulardan alan zararların kanıtlanması işleminin içtihatların birleştirilmesi yolu ile tek bir isbat vasıtasına bağlanması;
Hakimin, delilleri serbestçe takdir edip vicdani kanaatine göre hüküm kurmasını öneren yasal kuralı sınırlandıracağı gibi hukukun zaman içinde gelişimimde önleyeceği sonucuna kavuşulmuş, bu düşünce ve sakıncalar önde tutularak içtihatların birleştirilmesine gerek görülmemiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan gerekçelerle, içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmesine gerek olmadığına 8.10.1999 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini