 |
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu
E. 1993/4
K. 1994/1
T. 28.1.1994
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
TAHKİM SÖZLEŞMESİ VEYA ŞARTI
HAKEMLER
MADDİ HUKUK KURALLARI
KARAR ÖZETİ Taraflar, tahkim sözleşmesi veya şartında hakemlerin, uyuşmazlığı maddi hukuk kurallarına göre çözümlemelerini öngördükleri takdirde, hakemler bu kurallar çerçevesinde karar vermek zorundadırlar. Aykırı karar vermek temyiz sebebini oluşturur.
(1086 s. HUMK. m. 530, 533)
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi Başkan ve Üyeleri 3.5.1993 günlü bir kararla; hakem kararlarına ilişkin temyiz nedenlerinin HUMK.nun 533. maddesinde sayılan usul kurallarıyla sınırlandırıldığı ve hakem kararlarının hiçbir zaman maddi hukuka uygunluğunun incelenemeyeceği şeklinde Daire kararları bulunduğu gibi bunun aksine, tahkim sözleşmesi veya şartında uyuşmazlığın; "Türk Maddi Hukuk kurallarına göre çözümleneceği" Öngörülmüş ise, bu durumda hakemlerin verdiği kararların maddi hukuka uygun bulunması gerektiği, aksi halde kendilerine verilmiş yetkinin dışına çıkmış sayılacaklarından HUMK.nun 533. maddesinin 3. bendi uyarınca kararın maddi hukuka uygunluğu bakımından incelenip, yasaya aykırılık saptandığında bozulmasına ilişkin Daire kararlarının da mevcut olduğu, uygulamada bu görüşlerden herhangi biri üzerinde oybirliği sağlanamadığı ve farklı kararların verilmesi halinin önlenemediği ileri sürülerek, içtihadı birleştirme yolu ile farklı uygulamanın giderilmesi istenmiştir.
2797 sayılı Yargıtay Kanununun 45/2. maddesi uyarınca, konuyu inceleyen 1. Başkanlık Kurulu'nca 17.6.1993 gün ve 23 sayılı kararla, 15. Hukuk Dairesi'nin uyuşmazlık konusu ile ilgili kararları arasında aykırılık bulunduğu sonucuna varılarak, bu aykırılığın Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'nda görüşülmesine karar verilmiştir. 28.1.1994 günü toplanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'nda Raportör Üye'nin açıklamaları dinlenerek, öncelikle Daire kararları arasında içtihat aykırılığı bulunup bulunmadığı ve içtihadı birleştirme yoluna gidilmesine gerek olup olmadığı yönü üzerinde durulmuştur.
15. Hukuk Dairesi'nin 12.11.1973 gün ve 68/212; 12.11.1973 gün ve 145/222; 28.12.1973 gün ve 379/425 sayılı kararlarında, "Yargıtay'ın hakem kararları yönünden mahkeme kararlarında olduğu gibi maddi veya şekli hukuk açısından ve hakka aykırı düşen yönlerden geniş bir temyiz inceleme yetkisine sahip olmadığı" kabul edilmiş; 26.2.1985 gün ve 4288/652; 15.6.1985 gün ve 1023/2841 sayılı kararlarda ise, "Hakem sözleşmesi veya şartında; Türk Maddi Hukukunun uygulanması kabul edilmiş ise, hakemlerin bununla bağlı oldukları ve buna uyulup uyulmadığı hususunun temyiz konusu yapılabileceği" benimsenmiştir.
Özet olarak değinilen bu kararlardan ilk üçünde, Usul Yasasının 533. maddesine göre hakem kararlarının temyizi yönünden özel ve sınırlı bir düzenlemenin getirildiği benimsendiği halde, diğer kararlarda, eğer hakem sözleşmesi veya şartında, "Hakemlerin, taraflar arasındaki uyuşmazlığı maddi hukuk kurallarına göre çözümleyecekleri" öngörülmüş ise, hakemlerin maddi hukuk kuralları çerçevesinde karar vermeleri gerektiği ve verilen bu kararların da, mahkeme kararları gibi temyiz edilebileceği esası kabul edilmiştir.
özel Dairenin açıklanan bu kararları arasında içtihat aykırılığının bulunduğuna oybirliğiyle karar verildikten sonra konunun esasının görüşülmesine geçilmiştir.
Yapılan görüşmelerde, hakem kararlarının temyizinin Usul Yasasının 533. maddesinde özel biçimde düzenlendiği ve bu kuralın gözönüne alınması gerektiği ileri sürüldüğü gibi, eğer hakem sözleşmesi veya şartında hakemlerin uygulayacakları kurallar bakımından özel uygulama kuralları, yani maddi hukuk kurallarının uygulanması
öngörülmüşse, hakemlerin bu kuralları gözönüne alarak karar vermelerinin zorunlu bulunduğu ve bu kurala uymama halinin mahkeme kararları gibi temyiz nedeni yapılabileceği öne sürülmüştür. Bu görüşmelerde, tahkim sözleşmesi veya şartında hakemlerin uygulayacakları maddi hukuk kuralları yönünden özel bir düzenleme yoksa, hakem kararlarının temyiz incelemesinin içtihadı birleştirmenin kapsamı dışında kaldığı vurgulanmış ve görüşmelerde, hakem sözleşmesi veya şartında maddi hukuk kurallarının öngörülmesi hususu ve bu koşula aykırı karar verilmesinin temyiz edilip edilemeyeceğinin değerlendirilmesi yapılmıştır.
İçtihadı birleştirmenin asıl konusuna geçmeden önce de, hakem kararları ve bunların temyiz
koşulları hakkında, Mukayeseli (karşılaştırmalı) Hukuk ve Türk öğrentisindeki görüşlere yer
verilmiştir.
Mukayeseli Hukuk açısından konuya baktığımızda, ülkelerin Usul Yasalarının değişik sistemler kabul ettiğini görmekteyiz. İsviçre Hukukunda, 1969 günlü Tahkime ilişkin İsviçre Anlaşmasının 31/3. maddesinde aynen: "Taraflar, hakim mahkemesinin hakkaniyetle karar vermesi yolunda anlaşmadıkça, hakem mahkemesi, mevcut hukuk kurallarına göre karar verir' denmektedir. Yine aynı Anlaşmanın hakem kararının iptali (yani bozulması) nedenleriyle ilgili olarak 36. maddesinin '1" bendinde de; "Hakem kararı dosyada mevcut vakıalara aykırı olmasından veya hukuka yahut hakkaniyete aykırı bulunmasından dolayı keyfi (hatalı) ise, iptal nedenidir" hükmü öngörülmüş bulunmaktadır.
öte yandan, İsviçre Kanton Usul Yasalarının çoğu, hakem mahkemesinin mevcut hukuk kurallarına göre karar .vermesi hususunu düzenlemektedirler. Ancak, taraflar hakemin, hakkaniyet çerçevesinde karar vermesi hususunda onu yetkilendirebilirler. Bazı münferit yasalarda (sözgelimi, Aargau, ZPO 364), bunun tersi öngörülmüş olup, hakem mahkemesinin maddi hukuka göre karar vermesi taraflarca kararlaştırılmadıkça, hakemler hakkaniyet çerçevesinde karar verirler.
Alman Usul Yasasının 1041. paragrafında, hakem kararları için, iptal (yani bozma) davası kabul edilmiştir. Bu paragrafın 2. bendine göre, "Hakem kararının tanınması Alman Hukukunun temel ilkelerine ve özellikle temel haklarına aykırılık oluşturuyorsa, bu hakem kararları iptal edilir". Alman Usul Hukukçularından Leo Resenberg ve Karl Heinz Schwab'a göre; "Taraflar, hakemin maddi hukuka göre karar vermesini şart koşmuşlarsa ve fakat hakem buna aykırı karar vermişse, bu karar ZPO 8t 1041/1 göre iptal edilir' (Zivilprozessrecht, 1969, s. 954).
Avusturya Hukukuna göre de, taraflar yazılı olarak hakemlerin hakkaniyete göre karar vermelerini kararlaştırmadıkça, hakemler maddi hukuka göre karar vermek zorundadırlar (Fasching, Lehrbuch des österreichischen Zivilprozessrechts, Vien 1990, s. 1081).
Fransa'da da tahkim, Fransız Usul Kanunu (CPC) ile Fransız Ticaret Kanununda düzenlenmiştir. Fransa'da hakemler, kural olarak, maddi hukuk kuralları çerçevesinde karar verirler (CPC 1019). Ancak, taraflar aynı madde uyarınca hakemlerin arabulucu olarak karar vermelerini de kararlaştırabilirler. Bu taktirde, hakemler maddi hukuk kurallarını uygulamakla zorunlu olmayıp, hak ve adalete göre karar verirler. Bununla beraber, hakemler arabulucu olarak tayin edilmiş olsalar bile, kamu düzeniyle ilgili kurallarla bağlıdırlar.
Mukayeseli Hukuk açısından yaptığımız bu açıklamalardan şu sonucu çıkarabiliriz; Hakemler, kural olarak maddi hukuk kurallarını gözönüne alarak karar vermek zorundadırlar. Ancak, uyuşmazlığın tarafları özel bir sözleşme yapmış ise, hakemler bu sözleşme hükümlerine göre uyuşmazlığı çözümlemelidirler.
Türk öğretisinde de, hakemlerin maddi hukuk kurallarına göre karar vermelerinin gerektiğine ve bu kurala uyulmaması halinde bunun bir temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceğine ilişkin bazı görüşler açıklanmıştır.
Bu konu üzerinde ayrıntılı açıklamalar yapan Alangoya; "Tahkimin Niteliği ve Denetlenmesi" adlı eserinde özet olarak şunları söylemektedir:
Yasalarımızda, hakemlerin maddi hukuka bağlı olmayacakları ve hakkaniyete göre karar verecekleri hususunda bir kural yoktur. Tahkim bir yargı niteliğinde olduğuna göre, kural yasaların uygulanmasıdır. Hakemde dava açan kimse, kendi yasal hakkına dayanmış demektir. Yani, yasa uygulamasını istemektedir.
Hakem önünde dava açılması halinde yasaların uygulanmayacağı gibi bir sonuca varılması için haklı nedenler bulunmamaktadır. Öte yandan, taraflar hakeme başvurmakla objektif bir uygulamadan vazgeçmiş değillerdir. Objektif uygulama istemi de ancak yasaların uygulanmasıyla oluşur. Bununla beraber taraflar, hakemlerin buyurucu maddi hukuk kuralları dışında kalan maddi hukuk kurallarının uygulanmayacağı hususunda bir anlaşma yapabilirler (Yavuz Alangoya, Tahkimin Niteliği ve Denetlenmesi, İstanbul-1973, s. 153 vd.).
Yine aynı yazara göre, hakemlerin maddi hukuk kurallarına aykırı olarak verdiği kararlar yönünden temyiz yolu açık tutulmalıdır. Çünkü, asıl olan hakemlerin maddi hukuk kurallarına uymak suretiyle karar vermeleridir. Her ne kadar HUMK.nun 533. maddesinde temyiz nedenleri sınırlı olarak gösterilmiş ise de, Yargıtay bu temyiz nedenlerini zaman zaman genişletmiştir. Yasanın sınırlı ifadesi yasanın amacı karşısında, daha doğrusu tahkime başvurulmasının nedenleri gözönüne alındığında, bu temyiz nedenlerinin genişletilmesi gerekir. Yasanın, belli bir hususun çerçevesini çok dar tutmak suretiyle düzenlemiş olması, yasanın amacını haklı gösterdiği hallerde bir tamamlamaya gidilmesi yani yasada bir boşluğun varlığı kabul edilerek bu boşluğun doldurulması olanaklıdır (Alangoya, age., s. 217).
Bilge'de; "Hakem Yargılamasında Hukuk Kaideleri" adlı Tebliğinde; "... Uyuşmazlığın esasını hal bakımından Türk Hukuk sisteminde şu görüşler ileri sürülebilir: Yasa'da açık bir hüküm bulunmamasına karşın, hakemlerin, bu örgütün özel bünyesi olarak tarafların tesbit edecekleri maddi hukuk kurallarına göre karar vereceklerini kabul etmek gerekir. Demek ki, maddi hukuk kuralları bakımından da hakem yargılamasında taraflar irade serbestliğine sahiptirler. Ancak, kamu düzeni ve genel ahlak kuralları saklıdır" demektedir (Necip Bilge, Hakem Yargılamasında Hukuk Kaideleri, Tahkim, Banka ve Ticaret Hukuku Haftası, Ankara 1966, s. 105 vd.).
Az önce değinilen Tebliğ'le ilgili tartışmalara katılan Kuru' da, tahkim sözleşmesinde uyuşmazlığın çözümü için "Borçlar veya Medeni Kanuna göre" hakemlerin karar vereceği öngörülmüşse, hakemlerin bu koşula göre karar vermelerini ve aksi halin temyiz nedeni yapılabileceğini kabul etmiştir (Baki Kuru, Tahkim, s. 109; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt: 4, 5. Baskı, İstanbul-1991, s. 4073 vd).
Yeğengil' de "Tahkim" isimli eserinde, aynen; "Usul Kanunumuz, hakem kararlarının ancak kanunda gösterilen sebeplerden dolayı bozulabileceğini kabul etmiştir../ Mehaz Kanunun karşılık 488. maddesi farklı bir hükmü kapsamaktadır. Mezkur maddenin 1. fıkrasında, hilafına mukavele olmadıkça hakem kararlarına karşı aşağıda yazılı haller dışında temyiz yoluyla itiraz edilemez, denilmiş ve son fıkrasında da, hakem kararları son üç sebepten (biriyle) bozulduğu taktirde muayyen olan şeklide yeni bir hakem mahkemesi teşkil olunur ve ona yeni bir müddet verilir, denilmiştir. Mehaz kanun maddesinin birinci fıkrası hükmüne nazaran taraflar hakem kararlarına karşı kanunun kabul ettiği sebepten başka sebeplen de kabul edebilirler. Kanunumuzda buna cevaz verildiğine dair bir hüküm bulunmadığına göre, tarafların kanunda sayılan sebepler dışında mukavele ile başka sebeplen de kabul edip edemeyecekleri hususu yoruma ihtiyaç gösteren bir meseledir. Tarafların temyiz sebepleri konusunda aralarında aktedebilecekleri mukavele, aynı zamanda hakemlerin yetkilerini sınırlayan bir usul mukavelesi niteliğindedir. Kamu düzenli hükümlere aykırı olmayan usul mukavelelerinin hem tarafları ve hem hakemleri bağlayıcı ilim ve yargı içtihatlarıyla kabul edilmiştir.. J. Taraflar hakem kararlarının, adalet ve nesafet kaidelerine uygun olmamasının bir bozma sebebi olacağını mukavele etmişlerse bu esaslara aykırı hakem kararının mukaveleye dayanılarak bir bozma sebebi teşkil etmesi gerekir.... Taraflar temyiz sebeplerinin genişletilmesi hakkındaki mukavelenin geçerli olmasına karşılık, bu sebeplerin azaltılması ve daraltılması hakkındaki mukavelelerin geçerli olamayacağı kanısındayız" görüşüyle (Rasih Yeğengil, Tahkim, İstanbul- 1974 s. 323 vd.) tarafların, hakem sözleşmesi veya şartına özel kuralları getirmek suretiyle temyiz nedenlerini genişletebileceğini kabul etmiştir.
"Kanun Yolları ve Tahkim" adlı eserinde, Üstündağ, aynen; "... Tarafların hakemleri maddi hukuk ile bağladıkları hallerde, buna hakemlerin uyması yerinde olur. Zira, gerçi maddi hukuka aykırılık hakem kararları için bir temyiz sebebi değilse de, tarafların maddi hukuka bağlı tutma hususundaki anlaşmasına rağmen, buna aykırı hareket eden hakemlerin kararları, HUMK. m. 533/3 uyarınca nakzedilmelidir" demektedir (Saim Üstündağ, Kanun Yolları ve Tahkim, 2. Bası, İstanbul-İ973, s. 122).
Ansay (Sabri Şakir Ansay, Hukuk Yargılama Usulleri, Ankara-1960 s. 419) ve Dayınlarlı'da (Kemal Dayınlarlı, Hakem Kararlarının Bozulması Sebeplen, Prof. Dr. Ernst E. Hirsch'in Hatırasına Armağan, Ankara-1 986, s. 798 vd.) hakem kararlarının bozma nedenlerinin genişletilebileceği görüşündedirler.
Yukarıdan beri görüşlerini açıklamaya çalıştığımız yazarlar,. Mehaz Neuchatel Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 488. maddesinden farklı bir biçimde Usul Yasamızın 533. maddesinin düzenlenmiş bulunduğu ve bu hususun gözönüne alınması ve ayrıca, hakem sözleşmesi veya şartında, hakemlerin maddi hukuk kurallarına göre karar vermeleri hususunu kabul edilmişse, hakemlerin bu kurala uymalarının gerektiği ve bu kurala uyulmaması halinin de bir temyiz nedeni olmasının icabettiğini savunmuşlardır.
Öğretideki baskın görüşün aksini savunan Rabi Karal' da, Usul Yasamızın 533. maddesindeki düzenlemenin, hakem kararlarının denetlenmesini kolaylaştırmak ve sadeleştirmek amacıyla yapıldığını açıklamıştır (Rabi Koral, İç Hukukumuzda Tahkim, İHFM. 1947/3, s. 1038 vd.).
Postacıağıu ise, konuya değişik bir açıdan yaklaşmış ve Usul Yasamızın 533. maddesinin duraksamaya neden olacak bir hüküm taşımadığı ve maddi hukuk kurallarına uyulmaması halinin temyiz edilebilmesi için yasa değişikliğine gerek bulunduğunu öne sürmüş bulunmaktadır (İlhan E. Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, İstanbul 1975, b. 807).
Bilindiği üzere gerçek veya tüzel kişilerin, kamu düzenine ilişkin olma-. yan ve fakat, doğmuş veya doğacak olan hukuki uyuşmazlıkların çözümünü, hakem veya hakemlere bıraktıkları sözleşmeye, hakem veya tahkim sözleşmesi adı verilir. Hakem sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, bu sözleşmenin yazılı olarak yapılması gerekir. Tarafların karşılıklı olarak iradelerini açıklamaları ve bunu yazılı olarak imza altına almaları ile hakem sözleşmesi oluşur. Hakem sözleşmesi bağımsız bir sözleşme olarak yapılabileceği gibi, bir sözleşmenin şartı olarak da düzenlenebilir.
Hakem sözleşmesi, sözleşme serbestliği ilkesinin bir sonucu olarak özel hukuk ilişkilerinden doğan uyuşmazlıkların çözümü hakkında yapılabilir. Hakem sözleşmesinde taraflar, uyuşmazlığın en sağlıklı çözümüne katkıta bulunabilecek tüm olasılıkları gözönüne alabilirler. Özellikle taraflar, hakem ve hakemlerin, uyuşmazlıkta uygulamalarını istedikleri veya uygulanmasında zorunlu duydukları usul ve esasa ilişkin kurallara yer verebilirler. Bu hususlar arasında en önemlisi, uyuşmazlığın çözümünde uygulanması istenilen maddi hukuk kurallarının öngörülmesidir.
Usul yasamızda ve diğer yasalarda, hakemlerin hangi kurallar çerçevesinde karar verecekleri hususunda herhangi bir kural mevcut değildir. Bugün için kökleşmiş Yargıtay İçtihatlarına göre, hakemlerin hak ve nesafet kurallarını gözönüne alarak karar verecekleri kabul edilmektedir. Az önce de değinildiği üzere taraflar, hakem sözleşmesi veya şartında, uyuşmazlığın maddi hukuk kurallarına göre çözümlenmesi gerektiğini öngörebilirler. Böyle bir durumda artık hakemlerin hak ve nesafet kurallarına göre değil, tarafların uyuşmazlık hakkında uygulanmasını istedikleri maddi hukuk kuralları uyarınca karar vermeleri gerekir. Başka bir deyişle, hakem sözleşmesi veya şartında, taraflarca öngörülen maddi hukuk kurallarının uygulanması istemi, hem tarafları ve hem de uyuşmazlığı çözmekle yetkili hakemleri bağlar.
Usul Yasamızın 533. maddesinde, hakem kararlarının hangi nedenlerle temyiz edilebileceği gösterilmiş bulunmaktadır. Bu maddede aynen "Hakemlerin kararı ancak aşağıdaki haller de temyizen nakzolunur: / 1- Tahkim müddetinin inkızasından sonra karar verilmiş olması, / 2- Talep edilmemiş bir şey hakkında karar verilmesi, / 3- Hakemlerin salahiyetleri dahilinde olmayan meseleye karar vermeleri, / 4- Hakemlerin, iki tarafın iddialarından her biri hakkında karar vermemeleri, / Karar son üç sebepten birine binaen temyizen nakzedilirse hakemler ve müddet yeniden intihap ve tayin olunur" denmektedir.
Görüldüğü üzere bu maddede, temyiz nedenleri arasında yasaya, yani maddi hukuk kurallarına aykırılık hali, bir temyiz nedeni olarak gösterilmemiştir. Gerçekten, Usul Yasamızın 428. maddesinde öngörülen "Yasanın ve iki taraf arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanması" hali, Usulün 533. maddesinde bir temyiz nedeni olarak düzenlenmemiştir. Öte yandan, Usul Yasamızın 533. maddesi, Mehaz Neuchatel Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 488. maddesinden farklı biçimde tercüme edilerek oluşturulmuştur. Mehaz Yasanın 488. maddesinin 1. fıkrasındaki; "Aksine sözleşme yoksa" sözcükleri her nasılsa 533. maddeye alınmamıştır. Ayrıca, hakem sözleşmesi veya şartında, hakemlerin maddi hukuk kurallarını gözönüne alarak karar vermeleri kararlaştırılmış ve fakat, bu kurala uyulmamış ise, bu halin bir temyiz nedeni olup olmadığı da Usulün 533. maddesinde öngörülmemiştir. Bu durumda, Usulün 533. maddesindeki düzenlemenin değinilen hususlara açıkça bir cevap vermediği gözlenmiş ve bunun yeni bir yasal düzenlemeyi gerektirmediği, ancak Usulün 533. maddesinin geniş bir çerçeve içinde yeniden yorumuna gerek duyurduğu sonucuna varılmış bulunmaktadır.
Hakemler, görev ve yetkilerini tarafların yapmış olduğu hakem sözleşmesi veya şartından alırlar. Demek ki hakemler, hakem sözleşme veya şartına uymak zorundadırlar. Hakemlerin, hakem sözleşmesi veya şartının dışına çıkmaları veya bu sözleşme veya şartı eksik yahut yanlış uygulamaları durumunda, hakemlerin görev ve yetkilerini aştıkları veya eksik yahut yanlış kullandıkları sonucuna varılır. Hatta bazı hallerde de, bu yanlış uygulama nedeniyle, hakemler bilinçli veya bilinçsiz olarak hakem sözleşmesi ve şartındaki maddi hukuk kurallarına aykırı karar vermiş olabilirler. İşte, hakem sözleşmesi veya şartında öngörülen maddi hukuk kurallarına hakemlerin uyup uymadıkları hususunun denetimini, yani hakem kararının temyizini tarafların istemeleri hali, taraflar için en tabii bir hak olmalıdır. Çünkü, taraflar, hakemlere maddi hukuk kurallarına uygun biçimde karar vermek üzere görev ve yetki vermişlerdir. Maddi hukuk kurallarına göre karar verilmesi hususu sadece mahkemelerin görev ve yetkisi içinde değildir. Bu uygulama için tarafların hakemlere görev ve yetki vermeleri ve hakemlerin de bu görev ve yetkilerini maddi hukuk kuralları çerçevesinde kullanmaları gerekir.
Usul Yasamızın 533. maddesinin sadece sözcüklerine bakmak suretiyle bir yorum yapmak gerekirse, bu maddenin sınırlı bir temyiz biçimini kabul ettiği söylenebilir. Ancak, bu maddenin, Mehaz Yasaya göre eksik tercüme ile Usul Yasamıza alındığı ve bu eksikliğin, hakem kararlarının Yargıtay'ca denetimi yönünden günün gereksinmelerine cevap vermediği anlaşılmıştır.
Mukayeseli Hukukta, hakemlerin maddi hukuk kurallarına göre karar vermelerinin asıl olduğu ve bu kurallara aykırı davranmanın, yöntem değişik olmakla beraber, Yargıtay denetimine kadar uzandığı bir gerçektir. Türk öğretisindeki baskın görüş de, hakem sözleşmesi veya şartında, taraflarca öngörülen ve uygulanması istenilen maddi hukuk kurallarına uyulmaması halinin Yargıtay denetimine tabi tutulması biçimindedir.
Yargıtay'ımız da zaman zaman vermiş olduğu kararlarda; hakem kurulunca hiçbir usul? işlem yapılmadan karar verilmesini, davalının savunması alınmadan karar tesisini, usul kurallarına uygun harekat edildiğini gösteren bir tutanak düzenlenmemesini, hakem kararlarının Usul Yasasının 530. maddesinde yazılı hususları içermemesini, hakemlerin kendi ücretlerini tayin etmelerini, hakim ve savcıların hakem olarak görev almaları ve karar vermeleri ile tarafların veya vekillerinin kendi işlerinde hakemlik yapmış olmalarını temyiz nedeni olarak kabul etmiş ve böylece usulün 533. maddesindeki sınırlı temyizi genişletmiş bulunmaktadır.
Öte yandan, Usul Yasamızın 533. maddesinin 3. bendinde, Hakemlerin yetkileri içinde olmayan uyuşmazlıklara karar vermeleri; hali bir temyiz nedeni olarak kabul edilmiştir. Bu temyiz nedenine göre, hakemler, yetkili kılındıkları hususlarda karar vermelidirler. Taraflar, uyuşmazlığın çözümü için "Maddi hukuk kuralları" koşulu üzerinde anlaşmaya varmakla, hakemlerin karar verme yetkilerini sınırlamış olmaktadırlar. Bunun olağan sonucu olarak, hakemlerin maddi hukuk kuralları dışına çıkmak suretiyle karar vermeleri halini yetkilerinin aşılması saymak gerekir. Yargıtay'ın bu hali denetlemesi, aynı zamanda, taraflar arasındaki hakem sözleşmesinin yerine getirilmesi gerektiği amacına da uygundur. Özellikle hakemlerce, İçtihadı Birleştirmenin konusunu oluşturan veya uyuşmazlıkta uygulanması öngörülen maddi hukuk kuralları bir yana bırakılarak karar verilmesi veya bu kurallara aykırı karar oluşturulması da, bir tür yetki dışına çıkılması sayılmalıdır.
Hal böyle olunca, hakem sözleşmesi veya şartının taraflarına, bu sözleşme veya şartta öngörülen maddi hukuk kurallarına uyulmaması halini, hakem kararları bakımından bir temyiz nedeni olarak kabul etmek gerekir. Aksi halin düşünülmesi ise, hakem sözleşmesi veya şartının hakemlerce uygulanmaması veya eksik ve hatta yanlış uygulanmasına olanak verilmesi anlamını taşır. Yasa ve sözleşme tanımazlık anlamına gelen bu düşünce ve uygulamaya Hukuk Devletinde yer verilemeyeceği açık ve seçiktir. Hakem sözleşmesi veya şartının taraflarınca öngörülen kurallar yönünden hakemlerin denetime tabi tutulması, hak ve adalete de uygundur.
Bütün bu açıklama ve kabulden şu sonuç çıkarılabilir: Hakem sözleşmesinin tarafları, hakem sözleşmesi veya şartında, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünde maddi hukuk kurallarının uygulanması gerektiğini öngörmüşlerse, artık hakemler bu kurallar uyarınca karar vermelidirler. Maddi hukuk kurallarının uygulanmasında, başta Anayasa olmak üzere kamu düzenine ilişkin kurallar ile öğretideki bilimsel görüşler ve bu konudaki Yargıtay uygulaması da gözönüne alınmalıdır. Hakemlerin öngörülen bu maddi hukuk kurallarına uymadığı hususu tarafların herhangi bin tarafından ileri sürülerek bir temyiz nedeni yapılabilir. Ve bu temyiz isteminin de Yargıtay'ca mahkeme kararları gibi temyizen incelenmesi gerekir.
Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler, hakem kararlarına karşı temyiz yolunun sınırlı bulunduğunu hakemlerin maddi hukuk kurallarına aykırı karar vermeleri halinin temyiz nedeni sayılabilmesi için yasa değişikliğinin gerekli olduğunu ve Mehaz Yasaya göre yorum yapılmasının olanaksız bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak, yukarıda ayrıntılı olarak yapılan açıklamaların ışığında, bu görüş ve düşüncelere katılma olanağı bulunmamıştır.
Ayrıca, 18.12.1972 gün ve 2/12 sayılı İçtihat Birleştirme Kararının uyuşmazlık konusu içtihat birleştirme ile ilgisi de olmadığı anlaşılmıştır. Çünkü, Yargıtay'ın kökleşen uygulamasına göre, bir İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesi, bu Içtihadı Birleştirme Kararının sonucu ile doğrudan doğruya bağlantılı değilse, bu gerekçeler uyulması gereken bir kural sayılamazlar. Anılan İçtihat Birleştirme Kararının gerekçesindeki açıklamalar yine anılan İçtihadı Birleştirme Kararının sonucu ile doğrudan doğruya bağlantılı değildir. Bu gerekçeler, ancak usul hukuku yönünden bazı değerlendirmeleri belirtme niteliğindedir.
S o n u ç :Yukarıda açıklanan nedenlerle, taraflar, tahkim sözleşmesi veya şartında hakemlerin, uyuşmazlığı maddi hukuk kurallarına göre çözümlemelerini öngördükleri taktirde, hakemlerin bu kurallar çerçevesinde karar vermek zorunda olduklarına, aykırı karar vermenin temyiz sebebi oluşturacağına, 28.1.1994 gününde yapılan ilk toplantıda üçte ikiyi geçen çoğunlukla Yargıtay Kanununun 45. maddesi uyarınca karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
İçtihadı Birleştirmenin konusu, tahkim şartı, yada sözleşmesinde uyuşmazlığın "Türk maddi hukuk kurallarına göre çözümleneceği"nin öngörülmesi halinde hakem kararının, maddi hukuka aykırı olduğundan bahisle temyiz edilip edilemeyeceği hususudur.
Aşağıdaki gerekçe ve nedenlerle hakem kararlarının maddi hukuka aykırılık yönünden temyiz edilebileceğini kabul etmek lazımdır. Şöyle ki:
1- Uyuşmazlıkların hakeme çözdürülmesi için yapılan anlaşma, tarafların daha hızlı sonuç alma, adli bürokrasiden kurtulma, ya da ehil, bilgili ve güvenilir gördükleri bir kişiyi hakem tayin etme amacıyla yapılmakta olup, hiçbir taraf, hakem eliyle yanlış, hatalı, gayri adil ve mevzuata aykırı, keyfi bir sonuca ulaşmayı arzulamaz. Diğer bir deyişle, hakem tayin etmekle, hiç kimse, hak ve nesafete, yada maddi hukuka aykırı bir çözümü, peşinen kabul etmiş sayılamaz. İşin özünü, sürate feda etmiş kabul edilemez.
2- Taraflar sözleşme hükümlerine bağlı olmalıdırlar. Sözleşmede maddi hukuka atıf yapıldığına göre, hakemin bu kurala uymamasından yararlanarak, sözleşmenin öteki tarafına bir hak verilmesi sözleşmenin ihlali olur.
3- Hakem dahi, hakem sözleşmesi ve şartları ile bağlıdır. Bu belgelerde, uyuşmazlıkları, hangi mevzuata göre çözeceği yazılı iken, buna uymaz ise hakem sözleşmesi veya şartına aykırı davranmış olur. Oysa yetkisinin kaynağı bu belgelerdir. Hakeme böyle bir insiyatif tanınamaz.
4- Aksinin kabulü, hakemleri, keyfilik ve suistimale iter. Tarafların rızalarıyla seçtikleri bir hakim niteliğinde olan ve yargı fonksiyonu üstlenen, sözleşme ve onun atıf yaptığı hukuk sistemi ile bağlı olan hakeme, keyfi karar verme yetkisi verilemez.
5- Hakem kararı, karar düzeltmeye ve ısrar müessesesine tabi tutulmamasına göre, hiç olmazsa, temyiz yolunun kapsamlı tutulması yollu yorum, taraflar için hukuki güvence yaratır.
6- Türk mevzuatında, yanlış hakem kararlarının düzeltilmesi için başka yolların öngörülmemesi de, hakem kararlarının temyiz nedenlerinin genişletici yoruma tabi tutulmasını haklı kılar.
İmdi burada, HUMK. m. 533 'deki dört temyiz sebebinin özel nitelikte ve tahdidi olup olmadığı, bu maddenin varlığı karşısında, HUMK. m. 428 genel kural olup asla uygulanmayacağını önermenin tutarlı bulunup bulunmadığını saptamak önem taşımaktadır. Gerçi, 2310.1972 T. ve 2/12 sayılı Y. İçt. B. Kararının gerekçesinde; " 4 sebebe inhisar ettirilmiştir. Kanun koyucu aksini düşünseydi özel bozma sebepleri tesbit etmek.... HUMK. m. 428 'e atıf yapmakla yetinirdi...." denilmiş ise de, bu gerekçeyle ilgili ve paralel bir sonuca varılmamış, hakem kararı, HUMK. m. 533/1 bent dışındaki herhangi bir sebepten bozulmuş ise, yeni hakemin bozma çevresinde inceleme yapıp, karar vereceği ve bozma kapsamı dışına çıkamıyacağı, bozma dışında kalan kısımların usulü kazanılmış hak oluşturacağı sonucuna varılmıştır. 0 halde, gerekçeyle sonuç arasında bir bağlantı bulunmamakla, bu tevhiti içtihadın temyiz kapsamını sınırladığı söylenemez. Madde 533 'de dört temyiz sebebi sıralan4ı diye, acaba bunların mefhumu muhalifinden başka sebeplerle bozma yapılamaz manası çıkar denilebilir mi? Mevfumu muhalifinden anlam çıkarabilmek için, ulaşılan sonucun, yani 533 'deki dört hal dışında, hakem kararının Türk maddi hukukuna veya atıf yapılan hukuk sistemine veya adalet ve nesafete aykırı bulunmasından ötürü temyiz edilemeyeceği ve bozulamayacağı yollu sonucun, mantığa, hukuk sistemine, hayat tecrübelerine aykırı düşmemesi, bunlara uygun olması lazımdır. Oysa, burada mefhumu muhalif deliliyle ulaşılan sonuç, mantığa, hukuka ve hayat deneyimlerine aykırı düşüyor. Zira, dikkat edilirse 533 'de yer alan dört bozma sebebi usuldür. Süreye, taleple bağlılığa, hakem kararının sonucunun iki tarafın iddialarını karşılaması ve hakemin selahiyetine ilişkindir. İşin özü, esasına dair, sözleşme veya şartta atıf yapılan kuralların uygulanmaması yada yanlış uygulanması konusu, bunlar arasında yoktur. Fakat değil mi ki yoktur, o halde, o konu Yargıtay'ca incelenemez, hakem istediği gibi karar verebilir denilir mi? Böyle bir düşünce, bir hukuk devleti olan Türkiye'de mevcut Anayasa düzeni içerisinde savunulamaz. Hakem sözleşme ve şartındaki açıklık ve mantık kuralları karşısında, savunulamaz. Hiçbir kişi, hukuka, adalete aykırı bir sonuç almak için hakeme gitmez. Ve buna katlanmaya mecbur edilemez. Burada Kanun boşluğu da varsa yılamaz. Kanunda mevcut hükümleri, yukarıdaki düşüncelerin ışığı altında bağdaştırmak lazımdır. Yasa koyucu 533. maddede, sadece HUMK. m. 428/4 'deki usuli bozma sebeplerini tafsil etmiştir. Bunun dışında, iki' taraf arasındaki sözleşmenin yanlış tatbiki veya tatbik edilmemesi ki burada hakem sözleşmesi veya şartının uygulanmaması yada yanlış uygulanması suretiyle mukavelenin ihlali veya mukavele veya şart herhangi bir kanuna atıf yaptığı halde onun uygulanmaması, yada yanlış uygulanmasıyla, kanuna aykırı davranılması hali evleviyetle 428/1. madde uyarınca Yargıtay'da temyiz ve bozma sebebi yapılabilecektir. 533. maddeyi 428/1 'in uygulanmasını engelleyen bir kural saymak hatalıdır.
Bu nedenle, bu gibi hallerde, hakem kararı maddi hukuka aykırılık nedeniyle temyiz edilebilmeli ve aykırılık varsa bozulabilmelidir. Sayın çoğunluğun görüşüne varılan sonuç bakımından katılıyorum.
Ancak, bu sonuca varmakta dayandığı gerekçe ve argümanlar bakımından karşıyım, yukarıdaki gerekçeyle sonuca gidilmesi görüşündeyim.
Teoman OZANOĞLU
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi Başkanı
KARŞI OY YAZISI
Mehaz Nöşatel Kanunu tarafların temyiz sebebi hakkındaki anlaşmalarını saklı tuttuğu halde, hükmün bu kısmı kanunumuza alınmamış ve hakem kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulduğu takdirde Yargıtay'ın inceleme görevi (yetkisi) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 533. maddesinde yazılı dört hal ile sınırlandırılmıştır. Bu yön kanun metninde şöyle ifade edilmektedir: "-Hakemlerin kararı ANCAK aşağıdaki hallerde temyizen nakzolunur..-". Ortada bir tercüme hatası yoktur. Mehaz Kanundaki hükmün bilinerek alınmadığı da belirgindir.
23.10.1972 gün ve 2/12 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararında da hakem kararlarının temyizi ile ilgili olarak şu açıklamalar yer almaktadır: "-Bir an önce uyuşmazlığı sonuçlandırma ilkesine uygun olarak hakem kararlarının bozulması, HUMK.nun 533. maddesinde yazılı dört sebebe inhisar ettirilmiştir. Şayet kanun koyucu aksi bir düşüncede olsa idi, o zaman, hakem kararları için özel bozma sebepleri tesbit etmez, mahkeme kararlarının Yargıtay'ca bozulması ile ilgili Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 428. maddesi hükmüne atıfta bulunurdu....-".
Gerçekten de Yargıtay'ın çok sınırlı sebeplerle bir hakem kararını bozabileceği düşüncesiyle, bozma kararlarına karşı karar düzeltme yolu (HUMK. md. 440/111- 4) ve direnme hakkı tanınmamıştır.
Prof. Dr. Saim Üstündağ'ın (Medeni Yargılama Hukuku Cilt: Il, Kanun Yolları ve Tahkim, 3. Bası, İstanbul 1977) eserinin 169. sahifesinde şu bilgiler yer almaktadır: "-Tasarı 195. maddesi ile hakem kararlarına karşı temyiz sebeplerini genişletmiştir. Bu genişletme cümlesinden olarak bilhassa 7. bendi ile tarafların hakemleri, maddi hukuka veya usul kanunu kaidelerine göre hüküm vermekle yükümlü tutmuş olmaları halinde, bu gereğe riayetsizlik bozma sebebi olarak düzenlenmiştir...-". Usul kanunu değişikliği yasa tasarısında böyle bir hükme gerek duyulmuş olması hali dahi (tahkim sözleşmesinde, hakemlerin maddi hukuka göre karar vermelerinin kararlaştırılmış olmasına rağmen buna uyulmamış olmasının) 533. maddenin şimdiki metni karşısında bozma sebebi olamayacağının bir kanıtıdır.
Yüce Kurulun benimsediği şimdiki içtihadı birleştirme kararı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 428. maddesinde yer alan ve mahkeme kararlarının Yargıtay'ca bozulması nedenlerinden biri olan "-Kanunun ve iki taraf beynindeki mukavelenin yanlış tatbik edilmesi-" yolundaki 1 Nolu bendi (yorum yolu ile) hakem kararlarında da bozma nedeni olarak 533. maddeye kısmen ithal edilmiştir. Oysa, yasa hükümlerinin konuluş amaçlarına aykırı bir biçimde uygulanamıyacağı yönü, içtihadı birleştirme kararlarımıza da geçmiş, bir evrensel hukuk kuralıdır.
Yorum yolu ile normun içeriği aşılamaz. İçtihat hukukunun gelişiminde en büyük etken olan yorum kurumunun, yasanın açıkça düzenlediği hükümlerin aşımında kullanılması, sonu gelmez tartışmaları ve yetki tecavüzlerini de birlikte getirir. Hakimin yetkisi yasa hükmünü yasada yer aldığı biçimde uygulamaktan ibarettir. Eğer kanun hukuki bakımdan haklı ve doğru gözükmüyorsa, bu hususta gereğini yapmak hakime değil, kanun koyucuya aittir. Hakim kanunu ihtimamla tatbik etmek suretiyle hem kanuna ve hem de (yasama organının müdahalesinisağlamak amacıyla Yargıtay'ın onama gerekçelerine veya bozma nedenlerine bu doğrultuda kayıtlar koymak suretiyle) onun islahına hizmet etmiş olur.
Kabul edilen bu içtihadı birleştirme kararı karşısında hakem kararları maddi hukuka aykırılık gerekçesiyle de Yargıtay ilgili Dairesince bozulabileceğinden; bozma kararına karşı hakemlerin direnemeyecekleri yolundaki uygulamanın yeniden gözden geçirilerek, direnme yolu açılmalı ve hatta Usulün 440. maddesi Yasama Organınca değiştirilip karar düzeltme yolu da kabul edilmelidir.
Açıklanan nedenlerle yüksek çoğunluğa kabul edilen içtihadı birleştirme kararındaki sonuca katılamıyoruz.
A. İsmet ARSLAN M. Cahit KESKİN
13. Hukuk Dairesi Başkanı 4. Hukuk Dairesi Üyesi
KARŞI OY GEREKÇESİ
Özel hukuk dalında mahkemelerce kurulan hükümler, maddi hukuk ve usul hukukuna dayanır. Kontrol mahkemesi olan Yargıtay, HUMK.nun 428. maddesinin son tümlecindeki ayrık durumlar dışında sonuca etkili olmayan usul yanlışlarından dolayı kararı bozamaz. Maddi hukukta yanılgı, HUMK.nun428. maddesinin 1 ve 5. bentleri uyarınca bozma sonucunu doğurur.
Hakem kararları ise, HUMK.nun 533. maddesindeki koşullarla bozulabilir. Bu maddede sayılan tüm nedenler usule ilişkindir (Uygulamada, usule yönelik, kimi durumlarda yorum genişletmeleri yapılmıştır). Maddeye, maddi hukuka dayanan yanılgılar alınmamıştır. Karar, başka bir şey temel alınamayacağından doğal olarak maddi hukuka (MK.nun 1. maddesindeki belirlemeye) göre verilecektir; ancak maddi hukuktaki yanılgı, Yargıtay denetiminden dış tutulmuştur.
İçtihadı Birleştirme Kurulu, sözleşmede (hakem şartında) maddi hukuka göre karar verileceği biçiminde bir sözcük dizisi bulunduğu takdirde aykırılığı bozma nedeni saymıştır.
Oysa bu dizi, bir artıklama (haşiv)dir. Olsa da olmasa da maddi hukuka göre karar verilecektir. Böyle bir eklentinin varlığında ona dayanılarak kararın temyiz edilmesi durumunda Yargıtay'ın maddi hukuk açısından dosyayı incelemesi gereğini doğurur ki, inceleme yöntemi bakımından hakem kararlarının, mahkeme kararlarından farkıkalmamış olur. Fazladan yazılmış bir ibare ile içerik bakımından temyiz yolu (tarafların iradelerine bağlı olarak) açılmış bulunur.
Hakem kararları, yalnızca kısıtlı usul hatalarından dolayı bozulabilir. Sınırlı usul yanılgılarına maddi hukukun eklenmesiyle maddeye yeni bir bent ilavesi anlamını taşıması bakımından (kanun koyucunun yetkisine giren işte) içtihadı biri eştirme yolu ile Kurul çoğunluğunun açıklanan biçimde ulaştığı sonuca katılamıyorum.
Er bay TAYLAN
4. Hukuk Dairesi Üyesi
KARŞI OY YAZISI
Yasada belirli bir şekilde sayılan temyiz sebeplerinin yorum yolu ile genişletilebilmesi ancak yasada boşluk olması halinde mümkün olabilir. Şayet yasada açık ve kesin bir şekilde hüküm getirilmişse yorum yolu ile yasada sınırlı şekilde sayılan temyiz sebeplerinin arttırılması yasaya aykırılık teşkil eder.
Bu nedenle öncelikle hakem kararlarına karşı temyiz sebeplerini düzenleyen HUMK.nun 533. maddesinin düzenlenmesinde yasa boşluğu veyahut yorumu gerektiren bir belirsizliğin bulunup bulunmadığının saptanması gerekir.
HUMK.nun 533. maddesinin mehazını teşkil eden İsviçre Neuchatel, Code de Procedure Civile'nin 488. maddesi; "taraflar sözleşmede aksine kararlaştırmadıkça... hakem kararları ancak dört sebepten bozulabilir" hükmünü içerdiği halde bu hükmün Usul Yasamıza aktarılması sırasında maddenin bu metni değiştirilerek yasamıza "hakemlerin kararı ancak aşağıdaki hallerde temyizen nakzolunur" şeklinde alınmış bulunmaktadır. Görüldüğü gibi İsviçre metnindeki "aksine sözleşme yoksa" bölümü metne alınmadığı gibi bu alınmamanın bilinçli bir şekilde olduğu (ANCAK) kelimesi kullanılarak kuvvetlendirme edatı ile vurgulanmış bulunmaktadır. O halde, yasa maddelerinin kaleme alınışında kuşku ve duraksamaya meydan vermeyecek bir kesinlik vardır.
Öte yandan, mehaz yasadaki hakem kararlarına karşı kanun yolları ile yasamızdaki kanun yolları arasında da sistem farkı vardır. İsviçre 'de mehaz düzenlemeye göre, hakem kararlarına karşı bidayet ve/veya istinaf mahkemelerinde iptal davası yargılamanın yenilenmesi davası açma imkanı tanınmış ve bu şekilde ilk inceleme yerel yargı yerlerinde yaptırıldıktan ve hakem kararları hakim denetiminden geçtikten sonra ancak bu aşamada mahkemelere ve temyize getirilme imkanı tanınmış bulunmaktadır. Görüldüğü gibi bu düzenleme ile Temyiz Mahkemesi'ne uyuşmazlık ancak hakim süzgecinden geçtikten sonar intikal ettirilmektedir. İşte Türk yasa koyucusu da mehazdaki bu sistemi aynen yasaya intikal ettirmemiş olması nedeniyle doğrudan Yargıtay'a başvurma imkanı tanınırken hakem kararlarının bünyesel niteliği de dikkate alınarak mehaz metninden kasden ayrılmış ve temyiz inceleme sebeplerine sınırlama yoluna gitmiştir. Nitekim, Dr. Rabi Koral'da "İç Hukukumuzda Tahkim" isimli incelemesinde Usul Kanunumuzdaki yasal düzenlemenin yüksek mahkemenin,hakem hükümlerinin mürakabesini kolaylaştırmak ve sadeleştirmek amacıyla kasten bu şekilde düzenlendiğini açıklamaktadır (Bkz. age., İÜHFM. cilt: XJII, sayı: 3 'ten ayrı bası. İst. 1947). 0 halde, yasanın bilinçli olarak bu şekilde düzenlendiği ve boşluk bırakılmadığı iki yargı sisteminin hakem davası bakımından farklılığından da ortaya çıkmaktadır.
Yasa koyucu HUMK.nun 533. maddesinin bu şekilde ve yukarıda belirtilen amaçla sınırlı olarak düzenlendiğinin o kadar bilincindedir ki bundan önceki usul yasası değişikliği taslağı mehaz yasaya uydurulmak istendiği halde (Tasarı Md. 195, bend 7) yasa değişikliğinde bu değişiklik ö~ncesi dikkate alınmamış ve yasa metni aynen eski şekli ile korunmuş bulunmaktadır.
Bütün bu saptamalarımızdan anlaşılacağı üzere HUMK.nun 533. maddesi metninde ne bir boşluk, ne de yorum gerektiren bir belirsizlik mevcuttur. Yasa maddesi bilinçli, kesin ve açık bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır. Buna rağmen madde metnini farklı sistem içeren mehaz yasaya göre yorumlamaya çalışmak mevcut bir yasa hükmünü uygulamama sonucu doğurur. Şayet ortada yasa değişikliğini gerektiren bir gereksinim var ise bu görev ve yetki artık yasayı uygulamakla yükümlü mahkemelere ait değildir. Böyle bir düzenleme ancak yasama organına aittir. Nitekim, böyle bir gereksinim bulunduğunu benimseyen Prof. Dr. İlhan Postacıoğlu dahi bunun ancak yasa değişikliği ile gerçekleşebileceğini kabul etmektedir (Bkz. Prof. Dr. 1. Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, İst. 1975, Sh: 807).
İşte yukarıda açıklamaya çalıştığım nedenlerle yasaya, 18.12.1 972 gün ve 1972/ 2-12 sayılı I.B.K. gerekçesinde yer alan ilkeye ve nihayet Usul Yasasının yürürlüğe girdiğinden beri istikrarlı bir uygulamaya ters düşen sayın çoğunluk düşüncesine katılmadığımdan karara, karşı oy kullanmış bulunmaktayım.
Işıl ULAŞ
11. Hukuk Dairesi Üyesi
MUHALEFET ŞERHİ
Konu, 18.12.1972-2/12 tarih ve sayılı İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu ' nda çözülmüş bulunmakta idi. Orada Bir an önce uyuşmazlığı sonuçlandırma ilkesine uygun olarak hakem kararlarının bozulması, HUMK.nun 533. maddesinde yazılı dört sebebe inhisar ettirilmiştir. Şayet kanunkoyucu aksi bir düşüncede olsa idi, o zaman, hakem kararları için özel bozma sebepleri tespit etmez, mahkeme kararlarının Yargıtay'ca bozulması ile ilgili HUMK.nun 428. maddesi hükmüne atıfta bulunurdu. Bu dahi hakeme intikal eden uyuşmazlıkların bir an önce kesin şekil alması amacına ön planda yer verildiğini göstermektedir" denilmiştir. Bu gerekçeden gidilerek, tahkim müessesesi ihdas sebebinin bir an önce uyuşmazlığın çözülmesi olduğu kararın değişik bölümlerinde vurgulanmış, o halde kararın bozulması halinde yeni seçilerek hakem kurulunun bozma kapsamında kalarak inceleme yapacağı, lehine karar verilen taraf için kazanılmış hak teşkil eden yönleri tekrar inceleyemeyeceği sonucuna varılmıştır. Yani, hakem kararlarının Yargıtay'ca incelenmesinin de dört sebebe inhisar ettirilmesi uyuşmazlığın bir an önce halli isteğine bağlı tahkimin temel ilkesi olarak vurgulanmıştır. O halde sözkonusu içtihadı birleştirmenin bu gerekçesi sonuca götüren, sonuçla sıkı sıkıya bağlı bir gerekçedir ve bağlayıcı niteliktedir. Nitekim muhalefet şerhinde de (Semahat Tüzün); "... hakem kararlarının incelenmesinde ise temyiz tetkikatı Usulün 533. maddesinde yazılı dört hal ile sınırlandırılmıştır... Yargıtay'ın çok mahdut sebeplerle bir hakem kararını bozabileceği düşünülerek böyle bir karara ısrar hakkı tanınmamıştır... Temyiz Mahkemesi hakem kararında gördüğü her yanlışlığı bir mahkeme kararında olduğu gibi bozamaz...." denilerek, hakem kararlarında temyiz sebebinin inhisari oluşu, genişletilemeyeceği tekrar tekrar belirtilmiştir. Tıpkı mahkeme kararlarındaki gerekçe-hüküm (sebep-sonuç) ilişkisi gibi o içtihadı birleştirme kararında da bu gerekçeye dayanılarak sonuca varılmıştır. 0 halde Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin kendi içindeki içtihat aykırılıklarının 18.12.1972-2/12 tarih ve sayılı İçt. Biri. Büyük Gnl. K. kararı doğrultusunda çözümlenmesi, birleştirme talebinin reddi yolunda sonuca varılması gerekirken işin esasınageçilmesi öncelikle söz konusu Içt. Biri. Büyük Genel Kurulu'nca varılan sonucu ortadan kaldırıcı niteliktedir. Oysa, içtihadı biri eştirmenin konusu 15. Hukuk Dairesi içtihatları arasındaki aykırılıkların giderilmesi olarak getirilmiş, 18.12.1972-2/12 tarih ve sayılı İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararından dönülmesi olarak getirilmem iştir. Bağlayıcı o içtihadı birleştirme geçerliğini korurken başkalarının (15. HD.) birleştirilmesini gündeme getirmek konunun usule aykırı ele alınması sonucunu doğurmuştur.
İşin esasına gelince: Tahkim; anlaşmazlığa düşmüş tarafların, bu anlaşmazlıklarını, mahkemeler dışında, bir an önce, özel fakat konusunda uzman kişilere, adalet ve nasafet (MK. 4) esastan dairesinde çözdürmek arzusundan kaynaklanmış ve Usul Kanunumuzda da ayrı bir "bab" halinde düzenlenmiş (m. 516-536) bir hukuk müessesesidir. Bu kendine özgü kuralları olan müessesenin, kendine özgü temyiz sebepleri de konulmuş "ancak" kelimesi de kullanılarak temyiz sebepleri dört bent (fıkra değil) halinde tahdit edilmiştir (HUMK. 533). Böylece kanun koyucu, yargı organının tem_ incelemesindeki yetki sınırlarını çizmiştir. Yargı organının görevi bu sınırlar içinde uygulama yapmaktır. Ayrıca, temyiz incelemesi sonucunda varılacak karara karşı "karar düzeltme" yolunu da kapatmıştır (HUMK. 440/
111-4).
Kanuni durum, tartışılmayacak derecede açıkça böyle olduğu halde, "kanun koyucunun mehaz kanundaki "aksine sözleşme yoksa" ibaresini unutmuş (?> olabileceği; tahkim sözleşmesinde şayet "maddi hukuk kurallarının uygulanacağı" gibi bir şart yer almış ise o takdirde maddi kuralların isabetli uygulanıp uygulanmadığını Temyiz Mahkemesi'nin elbet incelemesi gerekeceği; gerekçesiz yahut hak ve nasafete aykırı bir karar verilmiş ise temyiz incelemesinde buna göz yumulamayacağı...." gibi görüşler HUMK.nun 533. maddesine 5. bent (?> eklemekten ibaret, yargı organının yetkisini aşan, yasama organı gibi davranılmış fazla teorik buluşlardır. Hakeme gidenler o takdirde, daha başlangıçta hakeme değil mahkemeye gitselerdi?... Hem hakeme gidilip, hem de sonunda karar aleyhine olanın mahkeme kararı çapında temyizden inceleme istemesi dürüstlük kurallarına da uygun değildir.
Tahkim müessesesinin yapısına ve hukuki konumuna aykırı olarak çoğunlukça varılan sonuca muhalifim.
Hakkı Süha TERZİBAŞIOĞLU
11. Hukuk Dairesi Üyesi
KARŞI OY YAZISI
Bilindiği gibi Anayasanın 9. maddesi uyarınca Yargı yetkisi Türk Ulusu adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. Buna göre Yargı yetkisi Türkiye 'de devletin inhisarı altındadır. Onun içindir ki, bu yetkinin, uyuşmazlığın taraflarınca, devletten gayri bir makama, mercie, heyete veya şahsa tanınması, yani "Tahkim" devlet yargısına karşı istisnai bir nitelik taşır ve bu vasfi ile özel, hususi bir kaza yolu teşkil eder. Türk Hukukunda "Tahkim ", "tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri işlerde aralarında çıkan hukuki uyuşmazlıkların, hallini kendi istekleri ile bir veya birkaç kişiye bırakabilmelerini ifade eder ". Türkiye'de Hakemlik ile ilgili konular HUMK. 516-536, 2675 sayılı Yasa, 3533 sayılı Mecburi Tahkim Yasası, 1615 sayılı Gümrük Kanununun 80:82, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmeleri,
Grev ve Lokavt Kanununun 32 ve 52. maddelerinde tanzim edilmiştir (Bkz. Prof.Turgut Kalpsüz, Milletlerarası Ticarette Uyuşmazlıkların Tahkim Yolu ile Halli,1989, sh. 1-2; Rasih Yeğengil, Tahkim, 1974, sh. 93; Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1984, C. 4, sh. 3965). İhtiyari Tahkim diye isimlendirilen hakemliğin kamu hukukundan değil, özel hukuk nizarnından kaynaklanan, temelinde iki taraflı irade mahsulü karşılıklı anlaşma yatan, varlık olarak Kamu Yargısına paralel, onunla aynı önemi taşıyan fakat mahiyet itibariyle onda ayrı olan özel yargısal faaliyet ürünü bir hakemliğin geliştiği ve Uluslararası uyuşmazlıklarda sıkça uygulanan bir yargı yöntemi olarak benimsendiği gözlenmektedir. Burada hakemliğin fonksiyon itibariyle tıpkı devlet yargısı gibi yargısal bir fonksiyon olduğu, hakemin, gaye itibariyle ister hukuku tatbik etsin, ister dostane bir usul ile (amiable corn positeur) olarak uyuşmazlığı halle çalışsın, netice itibariyle hakkı ve adaleti tecelli ettirme maksadını taşıdığı bir gerçektir. 0 halde Hakemlik devlet yargısı ile olan irtibatını gittikçe koparan istiklalini her geçen gün daha çok elde eden bir özel Yargı (Justice Privte müessesesidir (Bkz. Hakemliğin Hukuki Mahiyetinin Tayininde Kullanılan Kriterler ve Türk Ekonomik Hukuk Araştırmaları Vakfi, Ist. 1983, Prof. Dr. Rabi Koral, sh. 95 vd.).
Düşüncemize göre Yargıtay İçtihadı Birleştirme müzakerelerinde HUMK. 533. md.nin tartışmaları sırasında Hakemlik Müessesesinin hukuki mahiyetinin net bir şekilde açıklığa kavuşamadığı anlaşılmaktadır. Prof. Dr. Yavuz Alangoya, Medeni Usul Hukukumuzda Tahkimin Niteliği ve Denetlenmesi İst. 1973 tarihli eserinde sh. 55-62 ve 63-65 Hakemlik müessesesini inceledikten sonra neticede hakemliğin galip vasfı itibariyle bir maddi Hukuk müessesesi olmaktan ziyade her yönden devlet yargısına benzetilebilen hatta Hakemlik sözleşmesi neticesi devlet mahkemesinin ihtilaf hakkında karar verme yetkisinin kaldırılması dolayısiyle devlet yargısı ile doğrudan irtibatı bulunan bir müessese olarak mütalaa etmiştir. Bu düşünceleriyle Alangoya, hakemliği özel hukuk müessesesi olmaktan çıkarmıştır. Sayın çoğunluk bu görüşleri benimsediğinden HUA4K. 533. maddeyi de bu doğrultuda yorumlamıştır. Oysa İsviçre'de Klein, Türkiye'de Prof. Dr. Rabi Koral tarafından benimsenen ve doktrinde çoğunlukla benimsenen görüşe göre "Bir ihtilaf hakeme tevdi edilmekle Devletin ve Adliyenin salahiyetinden bir şey nez" edilmiş olmaz, ihtilaf hususi yollarla izaa edilmek suretiyle bunun adli mercilere intikati önlenmiş olur" (Prof. Rabi Koral, M. Reşit Seviğ'e Armağan, 1956, sh. 13, Hakemliğin Milliyeti ve Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 1976 tarihli Kararının Eleştirilmesi, 1979, sh. 450-451 orada sözü edilen Balladore-Pallieri, 1935, C. 1, sh: 293 ve Klein sh. 243). Böylece Hakemlik ister maddi hukuk sözleşmesi, ister Usul hukuku sözleşmesi sayılsın, hiçbir zaman Kamu Hukukundan madut bir sözleşme durumuna ulaşmıyacağı bu müessese özel hukuka ait bir müessese olduğu için HUMK.nun 516-536. Maddelerini yorumlarken müessesenin bu hukuki yapısının hiçbir zaman gözden uzak tutulmaması gerekmektedir. Yoksa tartışmalarda bir kısım Sayın Üyelerce bu müessese sanki bir Kamu Hukuku müessesesi olarakalgılanıp kamu menfaatı vesaire gibi düşüncelerle kanunda tahdidi olarak zikredilen hususların yorum yolu ile genişletilmesi olanağı bulunmamaktadır.
Taraflar, hakemlerin maddi hukuk kurallarına göre karar vermelerini öngördükleri takdirde, hakemler bu kurallara uymadıkları takdirde bu bir temyiz sebebi midir?
Doğru bir sonuca varılabilmesi için mukayeseli Hukukun incelenmesi gerekmektedir. Alman Usul Kanununda hakem hükümlerine karşı İstinaf ve Temyiz yolları kapalıdır. Buna mukabil ZPO hakem hükümlerine karşı 1044'de sayılan sebeplerle normal mahkemelerde (Bkz. 1046 ve atıf yaptığı 1041 bir iptal (Ref) davası imkanı tanımıştır. Böyle bir dava ikame edilmediği takdirde bu sebepler hakem hükmünün icrası için gerekli olan "icra edilebilirlik beyanı" tenfizhususundaki talebe karşı da derman edilebilecektir, 1041 f. 2 usulüne uygun olarak verilmiş tenfiz kararının kesinleşmesinden sonra hakem hükmünün kaldırılabilmesi ancak 1041 f. 1.b 6 hükmündeki sebeplerle olabilir. Alman Hukukunda hakem hükmüne karşı müracaat edilebilecek kanuni yollar bunlar olmaktadır.
Buna mukabil Fransız Usul Kanunu (CPC) bu konudaki düzenleme tarzı tamamen farklıdır. Bir kere CPC'de ZPO1041 'e benzeyen bir imkan tanımaktadır. Ancak bu imkan yanında Fransız Usul Kanunu normal Kanun yollarını da bütün şumulü ile cevaz vermektedir. Böylece Hakem Kararlarına karşı Art 1028 'de yer alan iptal davasından başka istinaf (Art 1010) ve İadei Muhakeme yoluna tekabül eden Requéte Civile (Art 1026) 'i tanımıştır. Buna mukabil CPC Art. 1028f. 3 'de hakem kararlarına karşı temyize müracaat imkanı olmadığını belirtmekte ancak hakem kararlarına ilişkin istinaf ve yargılamanın iadesi usulleri sonunda verilmiş kararlara karşı müracaat edilebileceğini belirtmektedir" (Prof. Yavuz Alango ya, age., sh. 191 vd.).
İsviçre 'deki sisteme gelince, Kantonların yeknesak hakemlik Kanunu mesabesinde olan "Concrdat Suisse Sur I'Arbitrage'in yani "Kantonlararası Hakemlik Anlaşmasının" öngördüğü hükümlere göre, İsviçre'de hakem kararlarına karşı biri doğrudan biri dolaylı olmak üzere başlıca iki kanuni müracaat yolu vardır. Doğrudan başvuru yolları ezcümle; iptal davası (concrdat madde 36) yolu, hakem kararının tamamlanması veya değiştirilmesi için hakemlere havalesi yolu, nihayet yargılamanın iadesi yolu öngörülmüştür. Dolaylı müracaat yolu olarak ise "hakem kararlarının tenfizi prosedürüne karşı itiraz yolu vardır ki (concrdat m. 44) bu yolun anlaşılması zor olan bir sistemin içinde yer aldığını açıklayabiliriz. Bizdeki dört temyiz sebebine karşılık İsviçre 'de dokuziptal sebebinin varlığı sistemin karşılığını ortaya koymaktadır. İsviçre hukukundaki benzer hükümlerin Hollanda, İtalya ve diğer Avrupa ülkelerinde mevcut olduğu görülür (Geniş bilgi, Türk Hakem Kararlarına Karşı Kanun Yolları Sistemimiz, Prof. Rabi Kordi, 1988, sh. 568 vd.).
Bizdeki Kanuni düzenlemeye gelince; HUMK.nun 533. maddesinde aynen:
"Hakemlerin Kararı ANCAK aşağıdaki hallerde temyizen nakzolunur.
1- Tahkim müddetinin inkizasından sonra karar verilmiş olması,
2- Talep edilmemiş birşey hakkında karar verilmesi,
3- Hakemlerin salahiyetleri dahilinde olmayan meseleye karar vermeleri,
4- Hakemlerin, iki tarafın iddialarından her biri hakkında karar vermemeleri gerçekten bu hükmün mehazı Neuchatel Code de Procedure Civile'nin 488. maddesidir. Mehazın 488. maddesinin birinci fıkrasında; "Aksine sözleşme yoksa" sözcükleri bulunduğu halde, bu sözcükler HUMK.nun 533. maddesine alınmamıştır. Böylece HUMK.nun 533. maddesinde ANCAK kelimesi ile ifade edilen kesin ifadeler kullanılmıştır. Sayın çoğunluk bu kelimelerin kasden, alınmadığı şeklindeki görüşe, itibar etmemiştir. Değinilen sözcüklerin bir unutma sonucu HUMK.nun 533. maddesine alınmadığı inancındadırlar. Bu görüşün doğru olmadığının koyucunun karışık İsviçre sisteminden ayrılarak, sadeliği tercih ettiği sonucuna varılmalıdır. Öncelikle kanun koyucu temyiz sebeplerini sınırlandırmak istemiş bu cümleden olarak ANCAK sıfatı ile niyetini açıklamıştır. "Aksine sözleşme yoksa" sözcüğünü unutmuş da niye ANCAK kelimesini unutmamıştır. Bu bir unutma değil bilerek, isteyerek işin sade ve çabuk çözüme ulaştırılması için yapılmış bir düzenlemedir.
Bu konuda bir sonuca varılabilmesi için bu tartı$maların Türk Hukukunda 1939 yılından beri devam ettiği ve son kez 23.10.1972 tarih 1972/2-12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde tartışıldığı görülür. Büyük Hoca, İlim adamı, rahmetli Belgesay, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 1939, Cilt: 2, sh. 493 vd. eserinde; - "Usul Kanunumuz, tarafların ihtilafın mevzuunu tayin etme haklarını yeter derecede himaye etmiş ve hakemlerin bun[a aykırı hareketlerini ha-kem hükmünü bozmakla müeyyelendirmiştir (HUMK. m. 533). Tarafların hakemleri Kanuna ve usul kaidelerine tevfikan hükmetmekle mükellef kıldıkları takdirde bunun kanunumuzda ne şekilde himaye edildiği cayi sualdir. Yabancı Devlet Kanunlarının bazılarında, muayyen şartlar altında Kanuna veya usule uymamak istinaf veya iptal sebebi teşkil eder (Code de Procédure Civile M. 1009, 1019; Codice di procedura Civile m. 828 son). Halbuki Usul Kanunumuzda Kanuna veya usule aykırılık halleri bozma sebepleri arasında sayılmış değildir. Fakat acaba tasarruflar, hakem mukavelesi ile; hakemlerin hareket serbestisini usule ve kanuna uyma noktasından takyit ettikleri takdirde, bu bizde hüküm ifade etmeyecek midir? Prof. Belgesay, 533. maddenin tahdidi mahiyette olmadığına işaret ederek ...Filhakika Usul Kanunumuz 535. maddesinde, tarafların temyizden önceden vazgeçemeyecekleri hususunu hüküm altına alırken, şöyle ibare kullanmaktadır. İki tarafın... 533. maddede muayyen şeraitin tahakkuku halinde temyizden feragatları hakkında evvelce aktedecekleri mukavele hükümsüzdür... ". Sayın hocamız bu ibareden, Kanunumuzun meskür maddesinin "alelıtlak hakem kararının temyizinden değil, yalnız 533. maddeden muayyen sebeplerin tahakkuku halinde temyizden feragati hükümsüz addettiği,' binanaleyh umumi bozma sebeplerinden dolayı ve hususiyle mukavele ile kararlaştırılacak hususlara (usule, kanuna bağlılık gibi) aykırılık halinde hakem hükümlerinin bizde bozulabileceğinin kabul edilmesi gerektiği neticesine varmaktadır ".
Görülüyor ki Sayın Hocamız, Usul Kanunumuz İsviçre'den alınmasından çok uzun olmayan bir zamanda (1939) eserinde 533. maddenin bazı hükümlerinin İsviçre'den alınırken unutulduğu şeklindeki fikre itibar etmemekte, başka bir yorum tarzı ile Sayın çoğunluğun fikrine başka yönden katılmaktadır.
Oysa, bu konuda geniş araştırmaları bulunan Prof. Rabi Koral bu fikre karşı çıkarak; "... Bilakis 535. maddenin 533. maddeye ettiği atfın, tahkimde sadece 533. maddede derpiş edilen sebeplerden ötürü temyize başvurabileceği prensibini teyit ve takviye eder mahiyette teh2kki edecek olursak iki madde hükmünü telif etmiş oluruz. Kanun daha ziyade tali mahiyette olan hususlar için bile bilfarz "Tahkim müddetinin inkizasından sonra karar verilmesinden" ötürü temyizden evvelce feragati kabul etmediği halde, umumi sebeplerden ötürü ve hususiyle hakemlerin kanuna ve usule veya mukaveleye aykırı hareket etmeleri ihtimali karşısında temyizden önceden feragati neden dolayı caiz telakki edeceği izah olunamaz. Esasen, tarafların bir yandan, hakem mukavelesiyle, hakemlerin tabi olmaları gereken şartları tesbit ettikleri halde öte yandan bu esas ve şartlara aykırılık halinde temyize başvurmaktan vazgeçecekleri yolunda bir kaydı kabul etmeleri batıl sayılmak lazımdır (İç Hukukumuzda tahkim, Rabi Koral, 1947, sh: 52-53).
Nitekim Sayın Hocamız Belgesay, bu fikri ortaya attıktan sonra dahi şerhinde "Hakem kararlarına karşı, tarafların Kanuni sebepler icabı tahakkuk edecek temyiz sebeplerinden birinin varlığı halinde hakem hükmünün ancak ve sadece HUMK. nun 533. maddesinde yazılı dört sebepden birinin bulunması dolayısıyla bozulabileceğini" kabul etmiştir (age., sh. 359).
Nitekim bu tartışmalardan sonra konu dolaylı olarak Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu'nda da gündeme gelmiştir. Konusu itibariyle bu içtihadı birleştirme kurulunda bugün gündemde olan husus tartışılmamış ve bu içtihadı birleştirmenin gerekçe kısmı bağlayıcı olmamakla birlikte düşüncelere açıklık getirdiği ve tatbikatı yönlendirdiği de bir gerçektir. 23.10.1972 gün ve 1972-2/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında aynen: "Bir an önce uyuşmazlığı sonuçlandırma ilkesine uygun olarak hakem kararlarının bozulması, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 533. maddesinde yazılı dört sebebe inhisar ettirilmiştir. Şayet kanun koyucu aksi düşüncede olsa idi, o zaman hakem kararları için özel bozma sebepleri tesbit etmez, mahkeme kararlarının Yargıtay'ca bozulması ile ilgili HUMK.nun 428. maddesi hükmüne atıfta bulunurdu. Bu dahi hakeme intikal eden uyuşmazlıkların bir an önce kesin şekil alması amacını ön planda yer verildiğini göstermektedir".
Şimdi, Neuchatel Kanununun HUMK.numuzun 533. maddesine tekabül eden 488. madde metni yukarıda açıklandığı gibi bizim Kanunumuzdan farklıdır. Mehaz Kanunda "Taraflar mukavelede aksini kararlaştırmadıkça...~ hakem hükümleri ancak dört sebepden dolayı iptal olunabilir" tarzındadır. C) olabilir ki kanunkoyucunun Neuchatel metnindeki "taraflar mukavelede aksini kararlaştırmadıkça" ibaresi kasten ihmal etmiştir. Yargıtay'ımızın esasen yüklü olan mesaisi birde tahkim dolayısiyle arttırılmaktan çekinilmiş ve Yüksek Mahkeme 'nin hakem hükümlerini murakabesi kolaylaştırılmak ve sadeleştirilmek istenmiştir. Gerçekten Usul Kanunumuzun 533. maddesinin hükmü incelenecek olursa, bu madde gereğince, Yargıtay'ın ifa ettiği fonksiyonla, HUMK.nun Genel Temyiz sebeplerini gösteren 428. maddesi hükmüne göre sayılan temyiz sebepleri dolayısıyla Yüksek Mahkeme 'nin ifa ettiği görev arasında bariz bir farkın varlığı göze çarpar. HUMK.nun 428.maddesinin birinci, dördüncü ve altıncı bentleri gereğince Yargıtay Mahkeme hükmünü Mı~hakeme etmekle mükelleftir. Bu görevi dolayısıyle Yargıtay'ın bir mahkeme olma farik vasfı tam olarak belirir. Halbuki I4UMK.urnuzun 533. maddesi dolayısıyle Yargıtay'ın görevi hakem hükmünü muhakeme etmek değil sadece kontrola münhasır kalmaktır. Nitekim aynı mahiyetteki fonksiyonun ifası, Fransız Code de Pıocédure Civile'si gereğince sadece mahkeme başkanına bırakılmıştır (İç Hukukumuzda Tahkim, 1947-Rabi Koral, 1947, sh. 55 vd.). Bu konuda geniş araştırmaları bulunan Prof. Rabi Koral aynı eserinde, hakemin, taraflarca mukavelede kararlaştırılan hususlara aykırı surette hareket etmesi ihtimalinin derpiş edilmemesi ihtimalinin, kanunun alınması sırasında kanun koyucunun maksadının başka türlü olabileceğini kabul etmektedir.
Şimdi, Fransız kanununa' göre tahkimde asıl olan usule ve kanuna riayet olunduğundan bu esasa muhalefet halinde tarafların istinaf ve hatta temyiz yoluna başvurmaları imkanı vardır fakat aynı kanuna göre hakemler birer uzlaştırıcı olarak hareket etmiş iseler, bunların verdikleri kararlar aleyhine istinaf ve binnetice temyiz yoluna başvuramazlar. Fransa 'da tarafların tahkim kararlarına karşı her daim başvurabilecekleri hususi müracaat yolu daha vardır ki bu mahkemenin hakem hükmünü tenfiz kararı vermesine karşılık itiraz yoludur. Fransız kanunundaki tenfize itiraz, bizim kanunumuzun 533. maddesinde yazılı temyiz sebepleri de aslında birer iptal sebebidir. iptal hallerinde bir hukuki muamelenin varlık veya yokluğu araştırılırken, istinaf, temyiz ve Yargılamanın iadesi gibi Kanun yollarında daha ziyade kararların isabeti ve bunun kanun karşısındaki durumu incelenir. Nitekim bizdeki 533. maddedeki bozma sebeplerinin umumi bozma sebeplerinden (HUMK. 428) farklı olarak birer iptal sebebi olduğunu 533. maddenin son fıkrasındaki "Hakem hükümlerinin Yargıtay'ca naksı halinde yeniden hakem ve müddet intihap ve tayin olunur" hükmünden çıkarmak mümkündür. Bundan çıkan sonuç 533. madde bir iptal sebebi olunca bunun Yasada yazılı hallere münhasır ve tahdidi olduğunu kabulde zaruret vardır.
Olaya Kanunkoyucunun iradesi açısından baktığımızda şu sonuçlara varılabilir: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuz 18.6.1927 tarihinde kabul edilmiştir. İlk değişiklik 28.5.1928 gün ve 1268 sayılı kanunla yapılmış ve ondan/sonra kanun tam 20 kez değiştirilmiştir. Kanunun çatısı son kez 85.1973 tarihinde 1711 sayılı, 18.7.1981 tarihinde 2494 ve 5.3.1985 tarihinde 3156 sayılı Kanunlarla değiştirilmiştir. Yargılamanın hızlandırılması ve mehaz kanundaki değişiklikler dikkate alınarak kanun koyucu adeta Türk tatbikatından esinlenerek kanuna yeni bir hayatiyet kazandırmıştır. Bu değişiklikler ile kanunun birçok önemli maddeleri değiştirilirken hakemlik müessesesi ile ilgili 516 ve 536. maddelerinde hiçbir değişiklik yapmamıştır. HUMK.nun 533. maddelerindeki bu tartışmalardan kanun koyucunun haberinin bulunmadığı iddia edilebilinir mi? Kanunkoyucu hadi 1927 yılında bizim 533; maddeye mehaz teşkil eden 428. maddesindeki "taraflar mukavelede aksini kararlaştırmadıkça" cümlesini unuttu kabul edelim. Bu kadar tartışılan bir konuyu niye duymamış ve değişikliklerde yasayı ithal etmemiştir. Sebebi açıktır. Kanunkoyucu ben bunu bilerek, isteyerek yapmadım, çünkü Yargıtay'daki iş hacmi bellidir. Birde Hakem, hükümlerinin Yasa ve Usul hükümlerine aykırı olduğunun incelenmesini Yüksek Mahkemeden istemek onun iş hacmini bir kat daha arttırmaktan ve bekleyen dosyaların adedini çoğaltmaktan başka bir işe yaramayacağını sezdiği için bu hükmü kanuna ithal etmemiştir. Diğer taraftan, Neuchatel Kanunu alınırken İsviçre'deki karışık düzenden kurtulup Yargıtay'ın hakem ile ilgili dosyaları incelerken yalın, sade ve iptal sebeplerini içeren nedenleri inceleyip acele sonuca varmasını istemiştir.
Nitekim, halen Meclis Adalet Komisyonunda görüşülen HUMK. ile ilgili tasarı Adalet Bakanlığı'nca hazırlanırken Üniversite ' lerden görüş istenmiş, bildiğimiz kadarıyla hiçbir Üniversite' den 516-536. maddelerin değiştirilmesi konusunda görüş bildirilmemiştir.
Bu. tasarı görüş bildirmek üzere Yüce Yargıtay'a da gönderilmiş ve Yargıtay'ca kurulan komisyonda incelenmiş ve sonuç olarak 533. madde yerine tasarıda 382. madde olarak;
Madde 382-Hakem kararlarının taraflara tebliğinden itibaren, 15 gün içinde temyiz yoluna Yargıtay ' a başvurabilir.
Hakem kararları aşağıdaki sebeplerle bozalabilir:
1- Tahkim süresi geçtikten sonra hüküm verilmiş olması,
2- Ortada geçerli bir tahkim sözleşmesi veya şartı bulunmadan veya tahkim konusuna girmeyen anlaşmazlıklar hakkında hüküm verilmiş olması,
3- İstenmemiş bir husus hakkında hüküm verilmiş veya iki tarafın istek sonuçlarından herbiri hakkında hüküm verilmemiş olması,
4~- Tahkim sözleşmesi veya şartı kanunen geçerli olduğu veya tahkim süresi geçmediği yahut anlaşmazlık tahkim konusuna girdiği halde, hakemlerce aksine hüküm verilmiş olması,
5- Hakem kurulunun usulen teşekkül etmemiş olması,
6-378. maddeye aykırı davranılmış olması.
Görülüyor ki ağır basan ilmi görüşler dikkate alınarak yine mehaz Neuchatel Kanununun 388. maddesini dikkate almamış ve 533. maddenin hemen hemen aynı olan metni benimsemiştir. Yargıtay'ca hazırlanan metne ilişkin madde gerekçelerinde "Madde 364-386 Tahkim ile ilgili bu hükümlerde esas yönden bir değişiklik yoktur. Ancak uygulamada görülen tereddütleri ortadan kaldırmak için bazı hükümlere açıklık getirilmiştir. Hakemlerin ehliyeti 368. maddede düzenlenmiştir" denilmiştir. Böylece, Rahmetli Belgesay'ın 1939 tarihinde ortaya attığı tartışma bu tasarı ile de benimsenmemiş mevcut uygulamanın doğru ve Türk tatbikatına ve gerçeklerine uygunluğu bir daha vurgulanmıştır.
Sonuç olarak, kanun koyucu HUA4K.nun 533. maddedeki temyiz sebeplerini tahdidi olarak saymıştır. Maddenin lafzına, kanun koyucunun açık iradesine göre hakem kararlarının taraflar sözleşmede uyuşmazlığın maddi hukuk kurallarına göre çözümleneceğini kararlaştırmış olmalarına rağmen hakemlerin şu veya bu biçimde bu kuralları uygulamadan veya ihmal ederek hak ve nisfetle hüküm vermeleri halinin mevcut yasal düzenleme karşısında bir temyiz sebebi teşkiledemeyeceği görüşünde olduğumdan aksine oluşan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
İhsan DEMIRKLRAN
11. Hukuk Dairesi Üyesi