Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2004/21-226
K: 2004/223
T: 14.4.2004

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


  • DAVALARIN AYRILMASI
  • BAĞLANTILI DAVALARIN BİRLİKTE GÖRÜLMESİ
İçtihat Özeti: Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde, davaların arasında bağlantı var sayılır.
Temyiz mercilerinin ayrı olması; davalar için bir ayırma nedeni değildir.
Birbirleriyle bağlantılı olan davalatın birlikte açılıp, sonuçlandırılması olanaklı olup salt temyiz inceleme mercilerinin ayrı olması ve ispat şekillerinin farklı olması gerekçeleri ile ayrılmalarına karar verilemez.
(506 s. SSK. m. 6, 79)
(1086 s. HUMK. m. 45, 46)
(2797 s. Yargıtay K. m. 14)
Taraflar arasındaki "çalışma tesbiti ve tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Pazar/Tokat Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın kısmen kabulüne dairverilen 27.5.2002 gün ve 2000/81 E. 2002/59 K.sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 23.1.2003 gün ve 10164-329 sayılı ilamıile; (... Sigortalılığa ilişkin, "hizmet tespiti" davaları Sosyal Güvenliğe yönelik ortaya çıkan davalardır. Yasal dayanağını 506 sayılı Yasanın 6. ve 79/10. maddelerinden almaktadır. Sözü edilen 6. madde de, çalıştırılanların, işe alınmaları ile kendiliğinden sigortalı olacakları, sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamayacağı ve vazgeçilemeyeceği belirtilmiştir. 79/10. madde de isesigortalıların çalışmalarının tespiti ile ilgili dava açabilecekleri hükme bağlanmıştır. Bu bakımdan bu tür davalar Sosyal Güvenlik hakkı ve Kamu düzeni ile ilgilidir. Kamu Hukuku içerisinde yer alan bir hukuk dalında kişi iradesi önemli değildir. Doğrudan yasal statüsü gereği içerisinde bulunduğu durum dikkate alınır. Hakimin doğrudan gerçeği bulma yükümü bulunmaktadır.
İşçilik haklarına gelince; bu tür davalar 1475 sayılı Yasadan kaynaklanmaktadır. Kişi iradesi önemli roloynadığı gibi, taraf anlaşmaları dahi geçerlidir. Ayrıca bu tür haklardan her zaman için vazgeçilebilir. Alacak ve tazminat türü davalardandır.
Bu durumda; her iki davanın yasal konumları birbirinden tamamen farklıdır. Her iki dava arasında; birlikte görülmelerini veya birleştirilmelerini gerektiren bir neden bulunmamaktadır. Kaldı ki, birbirinden bağımsız sonuçlandırılmalarında da yarar bulunmaktadır. Öte yandan, bu davaların Yargıtay inceleme mercileri de farklıdır; ayrı ayrı açılıp, görülmeleri gerekli bu tür davaların birleştirilmek suretiyle birlikte görOlmeleri usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Mahkemenin bu maddi ve hukuksalolguları gözetmeksizin, birbirinden tamamen farklı ikidavayı birlikte bir aradagörmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Yapılan iş her iki davayı ayırmak ve yargılamayı birbirinden bağımsız olarak sonuçlandırmaktan ibarettir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yenidem yapılan yargılama sonunda, mahkemeceönceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalılar vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının 'süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, hizmet tespiti ve işçilik alacaklarının tahsili isteğine ilişkindir.
Davacı, davalı Ü... Belediyesinde 25.5.1992 tarihinde mevsimlik işçi olarak işe başladığını, daha sonra daimi işçi olarak görevlendirildiğini, 1946 yılı çalışmasının her nasılsa Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirilmediğini; 1999 yılında 53 günlük çalışmasının eksik bildirildiğini; Sendikaya üye olduğu için hiçbir ihtar yapılmaksızın 1.11.1999 tarihinde işten çıkartıldığını; Sosyal Sigortalar Kurumuna eksik bildirilen 1996 yılına ait 120 gün, 1999 yılına ait 53 gün çalışmasının tespitine, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 246.786.232 TL. ihbar tazminatı; 762.393.150 TL: kıdem tazminatı; 109.910.000 TL. yıllık izin ücreti; 740.358.696 TL. kötüniyet tazminatı ve ödenmeyen zorunlu tasarruf (nemasının) davacının işten çıkartılmasından itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Ü... Belediye Başkanlığı vekili davanın reddini savunmuş, Yerel Mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, hizmet tespiti davası ile işçilik alacakları davasınınbirlikte görülüp görülmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle davacı işçinin birlikte açtığı her iki davanın hukuksal. nitelikleri üzerinde durulmalı ve ardından da bu iki davanın usul hükümleri çerçevesinde birlikte görülme olanağının bulunup bulurmadığı hususu yani uyu şmazlığın kilitlendiği nokta irdelenmelidir.
İlkin sigortalı hizmetin tespiti davalarının hukuksal niteliği ve yargılama yöntemi üzerinde durulmasında yarar vardır.
Ülkemizde Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi olması gerektiği halde Kurumun bilgisi dışında çalıştırılan büyük bir kitlenin olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle sigortalı hizmetin tespiti davaları iş mahkemelerini ve giderekde Yargıtay'ın ilgili dairelerini en çok meşgul eden uyuşmazlıklar arasında yer almaktadır.
Sosyal güvenlik hakkı, bireylerin geleceğe güvenle bakmalarını sağlayan bir insan hakkıdır. Aynı zamanda "sosyal güvenlik, sosyal hukuk devleti içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir". Bu esası göz önüne alan anayasa koyucu "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" başlığı altında sosyal güvenlik hakkını da düzenlemiş ve 60. madde ile "herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu. güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar" hükmünü getirmiştir.
Görüldüğü gibi vatandaşlara bu konuda Anayasal bir hak tanınırken, devlete de onların bu haktan yararlanmasını sağlayacak şartları hazırlama görevi yüklenmiştir. Bu Anayasal görevin yerine getirilmesi için getirilen yasal düzenlemeler ve kurulan kurumların görevleri de bu bilinçte değerlendirilmelidir.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79/10. maddesi genelolarak sosyal güvenliğin sağlanmasıaraçlarından birisidir. Söz konusu düzenlemenin özel amacıise, kanunun diğer maddeleriyle birlikte değerlendirildiğinde daha açık biçimde ortaya çıkar. Anılan maddede "yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştl~larınl hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayab,ilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün ve sayıları nazara alınır" hükmü yer almaktadır.
Yine aynı yasanın 6/1. maddesinde,' "çalıştırılanlar işe alınmakla kendiliğinden sigortalı olurlar" denilmektedir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında "sigortalı olmak hak ve yükümünden vazgeçilemeyeceği" öngörülmüştür.
Gerçekten, işe başlamakla sigortalılık niteliği kazanııır ve sigorta kolIarına tabi olunur. Ne var ki, tek başına sigortalılık bazı sigorta kollarının sağladığı birtakım haklardan yararlanmak için yeterli değildir. Bunun için belli bir süreden beri sigortalı olmak velveya o sigorta kolu için belli bir prim ödeme gün sayısına ulaşmak gerekir. Sigortalı hakkındaki böylesine önemli bilgilerin, bu doğrultuda işlem yapılabilmesi için Kuruma ulaşması gerekir. Bunu sağlamak için de sigortalı çalıştıran işverenlere sosyal sigorta ilişkisi çerçevesinde bazı yükümlülükler getirilmiştir.
İşveren öncelikle işyerini (SSK m.B) ve çalıştırdığı sigortalıları (SSK m.9) Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirmek zorundadır. Böylelikle Kurum, işyeri ve sigortalıdan haberdar olur, onları takip edebilir. Işveren ayrıca çalıştırdığı sigortalı sayısı, sigorta primleri hesabına esas tutulacak kazançlar toplamı (SSK m.77), prim ödeme gün sayıları ve sigorta pr(mleri miktarını da Kuruma bildirmelidir. (SSK m.79/1). Bu da örn.ekleri Sosyal Sigortalar Işlemleri Yönetmeliğinde gösterilen "aylık sigorta primleri bildirgesi" (SSIY m.16) ve "dört aylık sigorta primleribordrosu" (SSIY m.17) düzenleyerek yapılır. Işveren bu yükümlülüklerini yerine getirmez, Sosyal SigortalarKurumu da bunu tespit edemezse Kurumun bilgisi dışında, sigortalı çalıştırılması söz konusu olur.
Diğer taraftan, işverenin bildırim yükümlerini yerine getirmemesi çalışanın sadec,e sigortalılığını değil, buna bağlı tüm haklarını kazanmasını engeller ki bu da Anayasa ve yasalar karşısında kabul edilebilir bir durum değildir. Işte bu noktada SSK m.79/10'daki hbkmün amacı, sigortalıların açacakları bir dava ile işverenin Kuruma vermediği belgelerde bulunması gereken hususların tespit edilerek bunun Kurum tarafından nazara alınmasını sağlamaktır. Bu özelliği nedeniyle de çoğu zamanhizmet tespiti istemleri ile işçilik haklarından kaynaklanan istemlerin iç içe girmeleri, aynı davada ileri sürülmeleri söz konusu olmaktadır.
Sosyal Sigortalar Kanununun 79/10 maddesinde sözü edilen dava, nitelik.itibariyle bir olumlu tespit davasıdır. Ne var ki, bu dava ileride açılacak olan eda davasına esas teşkil edecek bir tespit davası olarak nitelenemez. Kanuni düzenlemeye göre davacı, açacağı davada sigortalı hizmetlerinin tespitini isteyecek; talebi kabul edilirse alacağı ilamı gerekli işlemleri yapması için Kuruma iletecektir. Davacının bu davayı açmaktaki hukuki yararı bizzat kanun koyucu tarafından açıkça öngörülmüştür.
Sigortalı hizmetintespiti davasında davacı, tespitini istediği süreler bakımından sigortalı niteliğini taşımalıdır. Taraf sıfatına sahip olabilmesi için bu şarttır. Burada sözü edilen sigortalı zorunlu sigortalıdır. Sigortalı hizmetin tespiti davasını açabilecek olan zorunlu sigortalılar ise kanunun lafzından ve yorumundan çıkan şekliyle, iş ilişkisi kuralolarak hizmet akdine dayanan, SSK m.3'teki istisnalara girmeyen ve işini işverene ait işyerlerinde yapan kişilerdir. Bu kişilerin İş Kanunu kapsamında Olmaları gerekmez. Iş ilişkisi hizmet akdine dayanan kişilerin yanında memuriyet ilişkisine dayanarak çalıştırılan koruma bekçileri (SSK m.2/2) ile istisna akdine dayanarak çalıştırılan sanatçı, düşünür ve yazarlar (SSK Ek m.10) da sigortalı sayılmışlardır. Sigortalı sayılmada önem taşıyan bir diğer husus da işin işverene ait bir işyerinde yapılmasıdır. Kanun işyerini SSK m.2'de belirtilen sigortalıların işlerini yaptıkları yer olarak tanımlamış, eklentileri ve araçları da işyerinden saymıştır (SSK m.5). Görüldüğü gibi, işyeri tanımlanırken sigortalı .esas alınmıştır. Diğer taraftan, Sosyal Sigortalar Kanununun 79/10 maddesinde sigortalı hiz'metin tespiti davasının kime karşı açılacağı konusunda bir düzenleme yoktur. Ancak yargı kararları ile davanın işveren ile birlikte.Kuruma karşı da açılması gereği vurgulanmaktadır. Gerçekten, Sosyal' Sigortalar Kurumu tespit ilamını aldığında işverenden o döneme ait prim belgelerini vermesini ister. Aksi halde bunlar Kurumca re'sen düzenlenir. Tespit edilen döneme ilişkin primler de gecikme zammı ve faizi ile birlikte Kurum tarafından tahsil olunur. Ayrıca tespit edilen hizmet süresi, prim ödeme ,gün sayısı ve aylık kazanç toplamları Kurum tarafından yapılacak yardımlarda ve bağlanacak aylıklarda dikkate alınır. Bu yüzden Kurumun sonucunda alınacak ilamı infaz edeceği ve hak alanını ilgilendiren bir davada taraf olması doğaldır. Dava sadece işverene veya Kuruma karşı açılmışsa davacıya diğerini de davaya dahil etmesi için süre verilecektir. Kanunda açık bir hüküm bulunmamasına rağmen sosyal sigorta ilişkisinin ve hizmet tespiti davasının özellikleri göz önünde tutularak bu husus kabul edilmiştir.
Bu noktada davalı işveren üzerinde kısaca durmakta yarar vardır. SSK mA/1 sigortalı çalıştıran gerçek ve tüzel kişilerin işveren sayılacağını belirtmiştir. Koruma bekçileri koruma ve ihtiyar meclislerince seçilirler, atamaları vali ya da kaymakamca yapılmasına rağmen (Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun m.7/2) bunların işverer:ıleri kendilerini seçen meclistir. Dava tespiti istenen dönemdeki işverene karşı açılır. O tarihler arasında işyeri el değiştirmişse husumetin bu dönemdeki bütün işverenlere yöneltilmesi gerekir. Kendilerine husumet yöneltilmeyen işverenler karşı usulüne uygun olarak dava açılmazsa onların işverenliği dönemi tespite konu olmaz.
Ayrıca, Hukuk düzeni alacakların sahipleri tarafından uzun süre takip edilmedenöylece bırakılmalarına izin vermemiş; bu haldeki alacakların ya tamamen ortadan kalkacaklarını ya da varlıklarını sürdürmekle beraber artık talep edilemeyeceklerini çeşitli düzenlemelerle hükme bağlamıştır. Bu tip bir düzenleme SSK m.79/10'da mevcuttur. Maddede sigortalıların sigortalı hizmetin tespiti davasını " hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde ... "açmaları gerektiği öngörülmektedir.
Davacı hizmet tespiti davasında belli bir dönemdeki çalışmalarının tespitini ister. Bu istek, dava dilekçesinde açıkça belirtilmiş olmasa da prime esas kazançlarının ve prim ödeme gün sayılarının tespiti talebini de içerir. Mahkeme ilamı işveren'in Kuruma vermediği bildirgeler yerine geçecek belge niteliğindedir. Bu nedenle mahkeme de dava sonunda vereceği kararda, tespit edilen dönem için aylar itibariyle prim ödeme gün sayıları ile SSK m.77'ye göre hesaplanacak olan "o dönemdeki" bir günlük ücreti belirtecektir. Ücretlerin miktarlarının farklı oJduğunun saptanması halinde, tüm devre için aynı günlükÜcret esas alınamaz. Farklı ücret miktarları kararda ayrıntılı olarak gösterilmelidir. Tespit edilen dönemde işveren tarafından yatırılmış primler varsa bunların o dönemdeki toplam prim ödeme gün sayısından indirilerek karar verilmesi gerekir. Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarında tespit için incelemenin hangi sıraya göre yapılması gerektiği belirtilmiştir. Buna göre öncelikleSSK m.79/10'da sözü geçen belgelerin işverence verilip/verilmediği veya çalışmanın Kurumca tespit edilip edilmediği araştırılacaktır. Belgeler verilmişse yada çalışma Kururnca tespit edilmişse dava hukuki yarar yokluğundan reddedilecektir. Sonra tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı (işyerinin o dönemde gerçekten varolup olmadığı, kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı, yapılan işin kanun kapsamına girip girmediği vb.) araştırılmalıdır. Hizmet sigortalı bir hizmet değilse dava tarafsıfatının yokluğundan reddedilmelidir. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabilir. Işe girişbildirgesinin işlevi Kurumu sigortalının çalışmaya başladığından haberdar etmek olduğundan bildirgenin verilmiş olması mutlaka çalışıldığını göstermez. O nedenle çalışma olgusunun ispatı başka deliilere ihtiyaç gösterir. Sigortalı hizmetin tespiti için verilen kararlarda bu davaların özel bir duyarlılığı gerektirdiği ve suistimaliere açık olduğu düşünülmelidir.
Çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabilmesine karşılık ücretin ispatında bu denli bir serbestlik söz konusu değildir. Ücret miktarı HUMK m.288'deki sınırları aşıyorsa,hüküm altına alınabilmesi için yazılı delil aranmalıdır. Bu sınırın altında kalan miktar için tanık dinletilebilir. Tespiti istenen miktar sınırı aşıyor olsa bile varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgeler bulunuyorsa tanık dinletilmesi mümkündür (HUMK m.292). SSK m.78/lide prime esas günlük kazançların alt ve üst sınırlarının ne olacağı gösterilmiştir. Günlük kazancın alt sınırı HUMK m. 288'dekisınırı aşıyorsa ücretin yazılı delille saptanması gereğir;1in pratikte bir önemi kalmayacaktır. Çünkü zaten SSK m. 78/2'ye göre, " .... günlük kazançları alt sınırın altında olan sigortalılarile ücretsiz çalışan sigortalıların günlük kazançları alt sınır üzerinden hesaplanır." ücretin alt sınırla tespit edilen miktardan fazla olması halinde ise günlük kazancın hesaplanmasında asgari ücret esas alınır.
Sosyal güvenlik hakkının kişiye sıkı sıkıya bağ!ı bir hak olması sonucunda işverenin kabulü ya da davacının feragati tek başına hükme etkili olmaz (HUMK m. 95). Feragat veya kabule rağmen hakim delilleri hep birlikte değerlendirerek bir karara varacaktır. Yine aynı nedenle bu davalarda yemin teklif olunamaz (HUMK m. 346). Buna rağmen hakim taleple bağlıdır (HUMK. m. 74). Talepten fazlaya karar verilebilmesi ancak davalının muvafakatiyle mümkündür (HUMK m. 185/2). Kurum sigortalı hizmetin tespiti davası sonucunda mahkemenin verdiği ilarnın gereğini yerine getirmek zorundadır. Aksi halde davacı infaz hukuku çerçevesinde ilgili mercilere başvurabilir.
İşçilik haklarına gelince; bu tür davalar 1475 sayılı Yasadan kaynaklanmaktadır. Kişi iradesi önemli rol oynadığı gibi, taraf anlaşmaları dahi geçerlidir. Ayrıca bu tür haklardan her zaman için vazgeçilebilir. Alacak ve tazminat türü davalardandır.
Bu davaların anılan nitellikleri, kendineözgü olmakla birlikte hizmet tespiti davalarından tamamen ayrı, bağlantısız kabul edilemez. Zira her iki dava ayrı açılsalar bile verilecek hükümler diğer dava için kesin delilolarak ele alınabilmektedir. çoğu zaman iç içe ve birbirinin doğal sonucu olarak açılabilmektedirler. Zira işçinin sigortalı hizmetinin tespiti çoğu zaman, işçilik haklarını etkilediği gibi, işçilik haklarının tespit edilmiş olması da sigortalı hizmetin tespiti davalarında kesin delilolarak ele alınmaktadır.
Yeri gelmişken Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının davaların birleştirilmesi ve ayrılmasına ilişkin hükürhlerinin ve bu konudaki uygulamanın irdelenmesinde yarar vardır.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 45. maddesinde; "Aynı mahkemede görülmekte olan davalar, aralarında bağlantı bulunması halinde, davanın her safhasında, istek üzerineveya kendiliğinden mahkemece birleştirilebilir. Davalar ayrı mahkemelerde açılmış ise, bağlantı nedeni ile birleştirme talebi ikinci davapın açıldığı mahkeme önünde ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. 1. davanın açıldığı mahkeme, ilk itirazın kabulüne ve davaların birleştırilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra bununla bağlıdır. Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde bağlantı var sayılır. Temyiz mercii ayrı olan davaların bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu halde temyiz incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararları inceleyen Yargıtay dairesince yapılır... ; (Değişik: 26.2.1985-3156/4 md.)." Hükmü yer almaktadır.
Yine aynı Yasanın 46. maddesinde; "Mahkeme, yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesinisağlamakiçin, birlikte açılmış veya sonradan biHeştirilmiş davalarınayrılmasına, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden karar verebilir." 48. maddesinde de;" Birleştirme ve ayırma istekleri, dilekçe ile veya duruşmada sözlü olarak da yapılabilir... . Aynı mahkemede görülmekte olan davalar yönünden verilen birleştirme ve ayırma hususundaki kararlar hakkında ancak hükümle birlikte temyiz yoluna gidilebilir. Şu kadar ki, bu husus tek başına bozma sebebi teşkiletmez." Denilmektedir.
Görüldüğü üzere, yasanın bu açık düzenlemesi karşısında dayaların temyiz mercilerinin ayrı olması bır ayırma nedeni olamayacağı gibi, ayırma kararı verilmemiş olmasi da tek başına bozma nedeni yapılamaz.
Diğer taraftan, her iki davanın birbirine açık etkisi gözetildiğinde "Davaların aynı sebepten doğması veya biri halskında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halindebağlantı var sayılır." Hükmü karşısında aralarında bağlantının bulunduğu da açıktır.
Ayrıca usul hukukumuzda davaların birleştirilmesi ve ayrılması kurumlarınıngetirilmesi nedeni davaların gereksiz yere uzamasını önlemek, az masrafla ve az zamanda sonuçlanmasını,' sağlamaktadır. Gerek Sosyal Güvenlik gerek Iş Hukukuna ilişkin davalar süratı'e sonuçlanması gereken, ekonomik yönden güçsüz durumdaki işçinin taraf olduğu davalardır. Kanunun aradığı anlamda aralarında bağlantı bulunan davalar birlikte açılmış, görülmüş bitirilmişken sadece temyiz mercilerinin ve ispat şekillerinin farklı olduğu gerekçesiyle hükmün bozu.lması yukarıda açıklanan hükümler karşısında yasal olarak da mümkün olmadığı gibi, bu hükümlerin getirilmesindeki amaca da uygun düşmeyecektir.
İki davanın birlikte açılması durumu, uygulamada sıklıkla görülmektedir. Örneğin muvazaaya dayalı iptal ve tenkis davaları birlikte kademeli olarak açılabilmektedir. (22.5.1987 tarih 1986/4 E., 1987/5 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı; Tenkis-Muvazaaya dayalı iptal; miras bırakanın yaptığı temliki tasarruflardan zarar gören mirascılar; tenkis davası ile birlikte kademeli olarak veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile Borçlar Kanunun 18. maddesine dayalı muvazaa nedeniyle iptal, tescil davası da açabilirler.)
Yargıtay Kanununun 14. maddesinde dairelerin görevleri belirlenmiştir. Anılan maddeye göre bir davada birkaç Hukuk dairesinin görevine giren uyuşmazllk söz konusu ise, temyiz incelemesi uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait hüküm ve kararları inceleyen dairece yapılır.
Açıklanan durum karşısında sigortalihizmetin tespiti davası ile işçilik haklarından kaynaklanan tazminat ve alacak davalarının birbirleriyle bağlantılı .olduğu, birlikte açılıp, sonuçlandırılmalarının olanaklı olduğu, anılan davaların salt temyiz inceleme mercilerinin ayrı olduğu ve ispat şekillerinin farklı olduğu gerekçesiyle ayrılmaları gerektiği hususunun bozma nedeni yapılamayacağı Sonucuna varılmış ve direnme kararı açıklanan bu gerekçeyle yerinde görülmüştür.
Ne varki işin esasına ilişkin temyiz itirazları incelendiğinden gerek hizmet te.spiti gerek işçilik haklarından kaynaklanan tazminat ve alacak istemleri yönünden işin esasına yönelik temyiz incelemesinin yapılması için dosyanın Özel Dairesince gönderilmesi gerekir.
S o n u ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan dosyanın işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi , için dosyanın (21. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE), 14.4.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini