Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2004/21-156
K: 2004/194
T: 31.3.2004

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


  • ANAYASA MAHKEMESİ İPTAL KARARININ ETKİSİ
  • KESIN HÜKÜM
  • YURTDIŞI HİZMETLERİNİN BORÇLANMASI
İçtihat Özeti: Anayasa Mahkemesinin iptal kararının, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak daha önce verilip kesinleşmiş olan hükme etkili olması olanaklı değildir.
Bu nedenle, davacı tarafindan daha önce açılıp kesinleşen "Kurum işleminin iptali ile borçlanmanın geçerli olduğunun. tespitine" yönelik davanın "reddine" ilişkin mahkeme hükmünün açılan eldeki davada talep yönünden kesin hüküm teşkil edip etmediği, 3201 sayılı Yasanın 3. maddesinde yazılı "yurda kesin dönüş yapma" koşulunu iptal eden ve Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararının kesin hükme karşın eldeki davaya etkisinin olup olmayacağı değerlendırildiğinde, mahkemece davanın kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar vermesi usul ve yasaya uygundur.
(1086 s. HUMK. m. 76, 237)
(3201s.ÇTHK.m.3, 6)
Taraflar arasındaki "tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara 12. İş Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 13.3.2002 gün ve 2001/933 E-2002/1634 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi'nin 30.6.2003 gün ve 2002/8706-2003/6247 sayılı ilamiyle; (...Dosyadaki, yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davalının tüm temyiz itirazlarının reddine,
Davacınıı temyizine gelince;
Davacının istemi 3201 sayılı Yasa gereğince yapılan borçlanmanın geçerliliğine ve yasal koşulları oluştuğundan 1.11.1998 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kesin hüküm varlığından ötürü reddine karar verilmiş ise de, bu sonuç yürürlükteki yasa ve usul hükümlerine uygun bulunmamaktadır.
Davacı uzun yıllar Almanya'da işçi olarak çalıştıktan sonra 11.5.1996 tarihinden itibaren yurda kesin dönüş yaptığınıbeyanederek yurt dışı çalışma sürelerini 3201 sayıtı Yasaya göre borçlanmış olup kendisine 1.11.1998 tarihi itibariyle de yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Ancak; 2.1.1995-31.10.1998 tarihleri arasında Almanya'da işsizlik sigortası yardımı aldığı ve bu nedenle de yurda kesin dönüş yapmamış sayıldığı kabul edilerek davacının borçlanma işlemi iptal edilmiş, yaşlılık aylığı kesilmiş, ödenen aylıklar da geri istenmiştir. Kurum 6.9.1999 tarihli yazısı ile bu hususu davacıya bildirmiştir. Bunun üzerine davacı Ankara Iş Mahkemesinde SSK hasım gösterilerek 16.8.1999 havale tarihiyle Kurumun 3201 sayılı Yasa borçlanmasını geçersiz sayan ve aylığını iptal eden işlemine karşı borçlanmanın geçerliliği ile aylık kesen işlemin iptali, kesilen yaşlılık aylıklarının ödenmesinin devamı ve sataşmanın giderilmesi talepli dava açmıştır. Mahkemece bu istem değerlendirildikten sonraesasa ilişkin olmak üzere sübut bulmayan davanın reddine şeklinde hüküm kurulmuş olup, 29.2.2000 tarihinde 10. Hukuk Dairesince de Onanarak kesinleşmiştir. Bu karar gerek 3201 sayılı Yasanın o tarihte yürürlükte bulunan amir hükümleri gereğince gerekse Yargıtay Yüksek ilgili Dairelerinin Içtihatları gereğince isabetlidir. Ancak daha sonraki Yargıtay uygulamaları nedeniyle davacının muttali olduğu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun E: 2001/21-106, K: 2001/140 karar sayılı ilamı içeriğine göre 3201 sayılı Yasa borçlanmaları ile buna dayalı olarak bağlanan yaşlılık aylıklarının bağlanması sırasında yurda kesin dönüş koşulunun gerçekleşmediği hallerde dahi uygulanacak yaptırımın, sadece yaşlılık aylığının kesilmesi veya bağlanmaması olup, yurda kesin dönüş tarihine kadar bu işlemlerin Kururnca askıya alınması aksi halde dövizdeki artışlar dikkate alınarak kişilerin fahiş zararlara uğrayacakları hususları gözlemlendiğinden, aylık kesme dışındaki tüm işlemlerin yapılmaması gerektiği yolundaki ilamına dayanarak, sigortalı Cemal yaptığı 3201 sayılı yasaya ilişkin yurtdışı hizmet borçlanmasının geçerliliği ve aylık bağlanması için yeniden 6.6.2001 tarihinde Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü Yurt Dışıişçi Hizmetleri Dairesi Başkanlığı'na başvurmuştur. Sigortalının istemi Kurumca incelendikten sonrakapsamı itibariyle 3201 sayılı borçlanma Yasası uyarınca değil sadece sigortalının Türkiye'deki hizmetleri esas alınarak 1.10.1998 tarihinden itibaren kısmi aylık bağlanabileceği 9.8.2000 tarih 598244 sayılı yazı ile sigortalıya bildirilmiştir. Ikinci defa yaratılan uyuşmazlık üzerine davacı Ankara İş Mahkemesinde. 15.10.2000 tarihinde yeniden 3201 sayılı Yasa çerçevesinde yaşlılık aylığına hak kazandığının tesbiti ile aylık bağlanmasına istemine ilişkin iş bu davayı açmıştır.
Her ne kadar bu davanın yargılaması bitirilerek mahkemece kesin hükmün varlığı nedeniyle dava red ile sonuçlandırılmış ise de HUMK.'nun 237. maddesi. içeriğine göregelişen dava safahatında kesin hükmün varlığından söz edilemez. Şöyleki; davacının iş bu davayı açmasına neden olan Kurumun yarattığı niza ikinci bir nizadır. Davacı yaratılan bu niza üzerine başlı başına yeni bir dava prosedürü başlatmış bulunmaktadır. Tarafları konusu ve istemler, şahsi haklarını ilgilendirdiği için doğalolarak ilk dava ile ayniyet arz etmekte ise de dikkatlice izlendiğinde idarenin yarattığı her niza için açılan iptal davaları diğerinden bağımsız olacaktır. Bu manada artık davacının ikinci açtığı dava ile birinci arasında konu benzerliği dışında irtibat bulunmamaktadır.
Diğer yandan hÜkmün, mahkemece kesin hükmün varlığı nedeniyle reddine sebep teşkil eden HUMK.'nun 237. maddesi gereğince mahkemenin gerekçesi ve dayanılan hukuki olgular irdelendiğinde kesin hükme dayanak teşkil eden hukuki unsurlar şöyle sıralanmaktadır. Davanın tarafı, müddeabihi (bu davanın nitelemesi tespit ve iptalolup belli bir meblağı içermemektedir.) ve dayanılan hukuki sebepleri n her iki davada da aynı olması hallerinde kesin hükmün varlığından söz edilebilecekken bu davada da davanın taraf
ları ve konusu itibariyle yine aynılık arz etmektedir. Her 2 davada da 3201 sayılı Yasa göre borçlanmanın geçerliliği ve yaşlılık aylığı bağlanması istemleri mevcut olup ancak üçüncüunsur olarak belirtilen dava sebebi kavramının açıklanmasına gereklilik vardır. Bu husus gerek yasa metninde gerekse doktrinde çok fazla açıklanmamıştır. Dava sebebi deyiminden anlaşılan olgu, öncelikle dava açılmasına neden olan maddi ve hukuksalolaylar ile zaman içinde oluşan nizaların öne sürülmesi, mevcut bu nizalara karşı mahkemelere dava açıldığında görevli mahkeme ve hakimlikçe çözüm için dayanılacak yasa maddeleri ile hukuki yaptırımların relsen belirlenmesinden ibarettir. Diğer bir anlatımla, mahkemeler önüne getirilen niza ve istemleri o sırada yürürlükteki Türk yasaları çerçevesinde çözümlenmekle yükümlüdürler. HUMK.'nun 76. maddesi bu konuda açık hüküm ifade etmektedir. Bu nedenle davacının birden fazla istemleri olduğu hususu gözönünde bulundurularak özetle, 3201 sayılı Yasa gereğince yaptığı yurtdışı hizmet borçlanmasının geçerliliği, ile buna dayalı yaşlılık aylığına hak kazandığı ve bağlanan yaşlılık aylığı iptalolduğundan yeniden bağlanması gerektiğinin tespiti şeklinde olarak sıralanmalıdır. İstemlerindeki öncelik 3201 sayılı Yasanın 3. maddesine göre yapılan yurt dışı borçlanmasının geçerliliğidir. Bu yasanın borçlanma sırasında yürürlükte bulunan şeklinde borçlanma yapabilmek için yurda kesin dönuş koşulu aranmakta olduğundan davacının borçlanma tarihi itibariyle ,bu koşul gerçekleşmediğinden Kurumca yapılan iptal işlemi yerindedir.
Öte yandan 22.3.1946 tarih 26/9 sayılı Içtihadı Birleştirme Kararına göre kuralolarak her olayın hukuksal hükümleri o olayın gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan Yasa hükümlerine tabidir. Ancak kamu düzeniyle ilgili bulunan veya metninde geriye yürüyeceği belirtilen yasalar bu kuralın istisnasıdır. Davacının her iki dava konusu yaptığı olaylarda 3201 sayılı Yasa'nın 3. maddesinde borçlanma için yurda kesin dönüş şartı aranmakta iken görülen lüzum üzerine Anayasa Mahkemesine başvurulmuş olup 3201 sayılı Yasa'nın 3. ve 6. maddelerinde 12.12.2002 gün ve 2002/36-2002/198 kararları ile değişiklik yapılarak borçlanma yapmak için aranan yurda kesin dönüşyapma koşulu iptal edildiğinden yasa metninden çıkarılarak 25.4.2003 'gün ve 25089 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Hal böyle olunca artık yurt dışında çalışan sigortalıların 3201 sayılı Yasa gereği borçlanma yapmaları için yurda kesin dönüş yapmaları gerekmemektedir. Bu sebeple borçlanmaları iptal edilen sigortalılar içın de yeni bir hak doğmaktadır. Gelişen bu koşullarda davacının 3201 sayılı Yasa gereğince yaptığı' borçlanmasının geçerlilik kazanması istemine ilişkin talebinin yeniden değerlendirilmesi de gerekmektedir. Bu husus aynı zamanda mevcut davalar için mevcut yasaların uygulanması gerekliliği ilkesinin bir sonucudur.
Davacı 15.10.2001 tarihinde açmış olduğu iş bu davanın kesin hükmün varlığı sebebiyle reddedilmesi sonucu temyizi üzerine yerel mahkemenin davadan el çekmiş bulunmasıyla yüksek mahkeme sıfatıyla Yargıtay Yirmi birinci Hukuk Dairesinin te my iz incelenmesi sırasındadavacının istemi ve gerekse isteme uygulanacak yasa maddelerinin re'sen belirlenmesi sırasında 3201 sayılı Yasadan 3 ve 6. maddelerinde Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı ile oluşan hak ve mükellefiyetler yeniden ele alınmalıdır. Kesinleşmernişyargılama sürecinin her aşamasında dikkate alınması gereken yeni oluşum ile davacının 3201 sayılı Yasanın 3 ve 6. maddelerinde yapılan değişiklikle ve HUMK.'nun 237. maddesindeki anlatılan hukuki sebepler gereği mevcut yasanın artık son şeklinin bu nizada da uygulanması neticesi oluşacak haller verilen son hükümle uygunluk arz etmemektedir. Gerek usul hükümleri gerekse yasaların zaman bakımından uygulanabilirlik kuralı gereği 3201 sayılı Yasada lehe oluşan şartları davacı hakkında uygulamadan davadan el çekilmesi yerinde bir karar olmayacaktır. Yüksek Mahkeme temyiz incelemesi aşamasında da olsa kesinleşmemiş bir yargı süreci mevcut bulunduğundan ilgili yasa maddesinin en sonşekliyle bu davaya da uygulanmasını gözetmelidir. Uygulaması önceden mevcut bulunmasa dahi Yüksek Mahkemelerin örnek teşkil eden kararları veiçtihat oluşturma gerekliliği kuralından kaynaklanan bir durum söz konusudur. Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararları Türk Yargılama ve hukuk,sistemi açısından ileriye dönük hükümler doğurur. Dolayısıyla derdest ve kesinleşmemiş her dava için de uygulamalıdır. Bu manada elimizdeki dava için dahi uygulanması gerekliliği vardır. (Anayasa Md. 153)
Diğer bir bakış açısından dava, konusu itibariyle kişinin sosyal güvenlik haklarına ilişkin olup, doğrudan kamu düzenini ilgilendirmektedir. Bu haliyle de olaya daha duyarlı yaklaşıp sosyal güvencenin vazgeçilmezliği ilkesinden hareketle Anayasa Mahkemesince dahi hassasiyetle karşılanıp kabul gören bir hakkın kullandırılmasından geri durmak dahi sosyal güvenlik hukuku ilkelerine ve Sosyal devletin korumacılık anlayışına aykırı bir davranış olacaktır. Ancak burada asıl güdülen amaç, hükmün niteliği itibariyle HUMK.'nun 237. maddesindeki olguların öncelikie irdelenmesi ve buna karşılık dava dosyasında gelişen yeni oluşuma uygulanması' gerektiğinden kaynaklanmaktadır. Öncelikle, kesin hükmün varlığı nedeniyle davanın reddedilmesi yukarıda anlatılan nedenlerleyerinçje olmadığından usul hukuku yönünden hükmün bozulması gerekmektedir. Diğer yandan yine usule ilişkin olmak üzere dava konusu nizaya uygulanacak olan 3201 sayılı Yasada iptal nedeniyle meydana gelen yasal değişiklikler gözönünde bulundurularak Uygulanacak yasa maddesinin mahkemece en son şekli belirlenerek tatbik edilmesi gerekmekte olduğundan (yargılama süreci halen zorunlu olarak Yüksek 21. Hukuk Dairesinde devam etmektedir.) yasanın zaman bakımından uygulanabilirlik ilkesine ve Anayasa'nın 153. maddesi uygulamalarına da aykırı bulunduğundan mevcut hükmün bozulması gerekmektedir.
Mahkemece yapılacak iş; davacının istemi iki bölümde ele alınarak sigortalının şahsi dosyasındaki bilgiler değerlendirilerek~ 3201 sayılı Yasanın son şekli dikkate alınarak davacının yurt dış borçlanmalarına geçerlilik kazandırılmalı ve yurda kesin dönüş tarihi belirlendikten sonra bu tarihi izleyen aybaşından itibaren yaşlılık aylığı bağlanmasına, ödenen aylık1ardan davacının sorumlu olacağı miktarı uzman bilirkişiden rapor alınıp belirlendikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmasından ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde kesin hüküm gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacın!n bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Taraflar vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyooaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı, 11.5.1996 tarihinde yurda kesin dönüş beyanı ile 3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Yasadan yararlanarak hizmet borçlanması yaptığını, sonrasında ise bağlanan yaşlılık aylığının, kesin dönüş koşulunun yerine getirilmediği nedenle iptal edilerek ödenen aylıkların icra yoluyla geri alındığını, ancak 31.10.1998 tarihi itibariyle yurda kesin dönüş koşulunu yerine getirmiş ve bu tarih itibariyle yeniden yaşlılıkaylığı bağlanması için davalı Kuruma başvurmuş olmasına karşın, isteminin reddedildiğini belirterek; 1.11.1998 tarihi itibariyle 3201 sayılı Yasa çerçevesinde yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti ile, bu tarih itibariyle yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesini istemektedir.
Davalı Kurum, yurda kesin dönüş koşulunun yerine getirilmemesi nedeniyle, dav,acının3201 sayılı Yasa uyarınca yaptığı hizmet borçlanmasının ve bağlanan yaşlılık aylığının Kurum tarafından iptal edildiğini, davacı tarafından açılan; borçlanmanın geçerli olduğunun tespiti Ve kesilen yaşlılık aylığının devamına karar verilmesi ile buna aykırı Kurum işlemlerinin iptali istemine ilişkin davanın, "yurda kesin dönüş koşulunun" yerine getirilmediği nedenle mahkemece reddine karar verilerek, kararın Yargıtay 10. Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği, artık ortada mevcut geçerli bir borçlanma işleminin bulunmadığı belirtilerek, davanın öncelikle kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği savunmuştur.
Yerel Mahkeme; "Ankara 2. İş Mahkemesinin 1999/2266 Esas ve 2000/30 Karar sayılı dosyası incelendiğinde; davacı Cemal vekilince davalı SSK Genel Müdürlüğü aleyhine açılmış 3201 sayılı Yasaya göre yapılan borçlanma işleminin geçerli olduğunun ve buna aykırı Kurum işleminin iptali ile kesilen yaşlılık aylığının ödenmesi gerektiğinin tespitine ilişkin bir dava olduğu, 26.1.2000 tarihli kararla davanın reddedildiği ve Yargıtay 10. H.D.nin 29.2.2000 günlü onama ilamı ile onanarak kesinleştiği görülmüştür. Yukarıda sözü edilen ilk dava ile Mahkememizdeki bu davanın her ikisinin de, davacının 3201 sayılı Yasaya göre yaptığı borçlanma işleminin geçerli kabul edilmesi ve ...Kurum işleminin iptali istenmekte ayrıca bu dava ile de ayrıca 1.11.1998 tarihinden itibaren davacının 3201 sayılı Yasa uyarınca yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istenmektedir. Görüldüğü gibi her iki davanın tarafları, dava konusu ve dava sebebi aynıdır" gerekçesi ile "kesin hüküm nedeniyle davanın reddine" karar vermiştir.
Davacının isteminin 3201 sayılı Yasa uyarınca yaşlılık aylığı bağlanması olması ve 3201 sayılı Yasa ile borçlanılan süre dışında sadece 865 prim gün sayısı yurt içi sigortalılığı bulunduğu, bu sürenin de yaşlılık aylığı bağlanmasına imkan vermediği dikkate alındığında; dava nitelikçe; 3201 sayılıYasaya göre yapılan borçlanma işleminin geçerli olduğunun ve 1.11.1998 tarihten itibaren yaşlılık aylığının tekrar bağlanması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.
Davacı 3201 sayılı Yurt pışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanundan yararlanarak yurt dışında geçen 31.7.1972-31.12.1995 devresinde birkısım (4900 gün) hizmetini 11.5.1996 tarihinde yurda kesin dönüş yaptığını bildirerek davalr kuruma borçlanıp, tebliğ edilen prim bor~unu yasal koşullarına uygun şekilde ödemiştir. 15.7.1996 tarihinde yaşlılık ayIığı tahsis talebinde bulunmuş, 1.8.1996 tarihinden geçerli oln:ak üzere de davacıya yaşlılık aylığı bağlanmış, daha sonra Kurumca Alman sigorta merciinden getirtilen hizmet cetvelinden davacının borçlanma ve tahsis talep tarihi ile sonrasında 31.10.1998 tarihine kadar yurt dışında işsizlik yardımı aldığı anlaşıldığından "yurda kesin dönüş yapmadığı" kabul edilerek borçIanması ve yaşlılık aylığı-tahsis işlemi iptal edilmiş, davacının, Ankara'2. Iş Mahkemesinin 1999/2266 Esas ve 2000/30 Karar Sayılı dosyasında 16.8.1999 tarihinde açtığı dayada; kurumun borçlanma ve yaşlılık aylığını iptal eden bu işleminin iptalini istemiş, Mahkemece verilen davanın reddine ilişkin 26.1.2000 günlü karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 29.2.2000 günlü ilamıyla onanarak kesinleşmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire, başlıkta yazılı 30.6.2003 günlü kararında; kesin hükmün varlığı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olmasının bozma nedeni olduğu belirtilerek; "davacının isteminin iki bölümde ele alınarak sigortalının şahsi dosyasındaki bilgiler değerlendirilerek, 3201 sayılı Yasanın son şekli dikkate alınarak davacının yurt dışı borçlanmalarına geçerlilik kazandırılmalı ve yurda kesin dönüş tarihi belirlendikten sonra bu tarihi izleyen aybaşından itibaren yaşlılık aylığı bağlanmasına, ödenen aylıklardan davacının sorumlu olacağı miktarı ... belirledikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulması gerektiği" ifade edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Ku,rulu önüne gelen uyuşmazlık; Davacı tarafından daha önce açılıp, kesinleşen; "Kurum işleminin iptali ile borçlanmanın geçerli olduğunun tespitine" yönelik davanın "reddine" ilişkin mahkeme hükmünün açılan bu davada, talep yönünden kesin hüküm teşkil edip etmediği, 3201 sayılı. Yasanın 3. maddesinde yazılı, "yurda kesin dönüş yapma" koşulunu iptal ederı ve 25.4.2003 günlü Resmi Gazetede yayımlanan 12.12.2002 gün ve 2000/36-2002/198 sayılıAnayasa Mahkemesi kararının kesin hükme karşın eldeki davaya etkisinin olup olmayacağı, noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle; yargılama hukuku açısından "dava şartı" ile "kesin hüküm" kurum ve kavramlarır:ıın temel hukuki esasları.üzerinde durulmasında yarar vardır.
Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamada bulunabilmesi için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla; Dava şartları, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan Kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.
Mahkeme, hem davanın açıldığı günde, hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp, inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartları dava açılmasından, hüküm verilmesine kadar varolmalıdır. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması yada bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkeme davanın mesmu (dinlenebilir) olmadığından reddetmesi gerekir.
Bu bağlamda, olayla sıkı bağlantısı nedeni ile hemen vurgulayalım ki, dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile çözümlenmemiş olması da (olumsuz) dava şartıdır. 1. dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur. (H.U.M.K. Md. 237). Kesin hüküm, hem bireyleriçinhem de devlet için hukuki durumda bir kararlılıkortaya koyar. Bununla, hukuki güvenlilik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu
yararı ile doğrudan ilgilidir.
Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemede; (Yargıtay'da) davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay'da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) da, dahası. bozmadan sonrada ileri sürülebilir. Bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığı, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olmaşı diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez.
Yeri gelmişken, uyuşmazlığın diğerayağını oluşturan Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün özelliği, geriye yürüme (ex tunc) etkisinin hukuki kapsam ve uygulamaalanı üzerinde durdurulmasındayarar vardır.
Öncelikle belirtelim ki, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları resmi gazetede yayınlandıkları tarihten itibaren ve geleceğedönük olarak hüküm ve sonuç doğurur. Anayasa Mahker:neşininiptal kararlarının etkisi henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalar yönünden geçerlidir.
Gerçekte de, Anayasal yargıda; idari yargıdaki iptal kararının (ex tunc) geriye yürüme etkisiilke olarak kabul edilmemiş ve iptal edilen kuralın baştan beri geçersiz duruma geldiği esası benimsenmemiştir. Diğer bir anlatımla Anayasa Mahkemesinin iptal kararının geri yürümezliği kuralına öncelik tanınmıştır (Anayasa m. 153).
Özel Dairece üzerinde durulan bir başka husus yaşlılık aylığının hukuksal niteliğidir. Dairece yaşlılık aylığının anayasal ve yasalar karşısındaki konumuna göre sürekli kullanılması zorunlu bir hak olduğu ve bu haktan vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağı vurgulanmış ve kesin hüküm dahil diğer özel hukuk alanında yer alan kurumlarla karşılaştırılamayacağı ve bu kurallarla açıklanamayacağı, sosyal güvenlik hukuku çerçeveside çözümü gerektiği vurgulanmıştır. Ne var ki, Anayasanın 153/V maddesine bakıldığında, iptal kararının geri yürümeyeceği ilkesine, yasa koyucu tarafından bir istisna tanınmadığı kuşku ve duraksamaya yer olmaksızın görülmektedir.
Türk Anayasal sisteminde benimsenen iptal kararının geriye yürümezliği kuralının getiriliş amacı, Devlete güven duygularını sarsmamak, Devlet yaşamında kargaşaya neden olmamak, toplum huzurunun sarsılmamasınısağlamak olarak özetlenebilir. Bu hükmün Anayasada yer almasının nedeni, 1961 Anayasası'nın 150. maddesinin gerekçesinde "içtimai huzur mülahazasına" dayandırılmıştır. Esasen bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında bu kurala uygun biçimde, tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların (kazanılmış haklar) korunması hukuk devletinin gereğidir. O nedenle hukuksal ve maddi alanda etkisini göstermiş hukuk kuralları uyarınca tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş bulunan kazanılmış haklara Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün geriye yürümeyeceğinin (ceza mahkumiyetlerinde durum farklıdır) kabulü kaçınılmazdır.
Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsarlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2. maddesinde açıklanan "Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir" hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Anayasa Mahkemesi kararlarının mahkemeleri bağlayıcı niteliği açıktır. Bu etki yukarıda da açıklandığı üzere, hem kararın yayımlanması ile ortaya çıkar hem de yayımlandığı sırada derdest olan davalar açısından etkiye sahip olabilir.
Uyuşmazlığın çözümünde akla gelebilecek bir başka yön ise; borçlanmanın geçerliliği için aranan fakat, Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilen "kesin dönüş" koşuluna bu kez geçerlilik koşulu olarak yer vermeyen, 6.8.2003 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4958 sayılı Yasanın 56. maddesi ile 3201 sayılı Yasanın 3. n:ıaddesinegetirilen yeni düzenlemenin, aynı nedene dayalı iptal ile oluşan kesin hükme etkisinin olup olamayacağıdır.
Yasa değişikliği ile getirflen bir düzenlemenin, ancak bu yönde bir ihya hükmü içermesi durumunda buna olanak bulunmaktadır. Ne var ki anılan yeni düzenlemede bu tür bir hükme yer verilmemiş olması karşısında, kesin hüküm olgusu nedeniyle oluşan hukuksal engeller tekrar karşımıza çıkmaktadır.
Konu ile ilgili temel hukuk kurallarının açıklanmasından sonra bu ilkelerin ışığında somut olayın değerlendirilmesine sıra gelmiştir.
Ankara 2. İş Mahkemesinin 1999/2266 Sayılı dosyasının yukarıda açıklanan içeriğinden anlaşılacağı üzere; aynı davacı tarafından davalı SSK aleyhine aynı maddi vakıalara dayanılarak ve aynı isteklerle dava açılmış, yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş ve 10. Hukuk DairEpsinin ilamıyla onanarak kesinleşmiştir. Eldeki davanın tarafları ve konusu önceki dava ile aynı olup, dayandıkları maddi vakıalar da aynıdır. Bu açık durum karşısında kesin hükmün varlığında kuşku bulunmamaktadır. Kesin hükme rağmen açılan ve tarafları, dava konusu, sebebi, dayanakları aynı olan ikinci davanın dinlenmesine olanak bulunmadığı gibi, bu ikinci davanın temyiz aşamasında verilen Anayasa Mahkemesi kararının yine yukarıda açıklanan i.lkeler karşısında bu davaya etkisinin olabileceği de düşünülemez. Diğer önemli bir hususta, dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile (H.U.M.K. Md. 237) çözümlenmiş olmasının dava şartı olması ve olumsuz dava şartı adıyla adlandırılan bu şartın başkaca araştırma yapmaksızın, davanın salt bu nedenle reddini gerektirmesidir. Kısacası; eldeki davada davanın görülebilirlik şartları yoktur ve ileriye etkili olacak bir iptal kararının bu olumsuz şartı oluşturan kesin hükmü ortadan kaldırıcı bir niteliği de bulunmamaktadır.
Anayasa Mahkemesini" iptal kararlarının kuralolarak resmi gazetede yayınlandıkları tarihten itibaren ve geleceğe dönük olarak hüküm ve sonuç doğuracağı unutulmamalıdır. Bu nedenledir ki dairenin görüşünün aksine Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önceiptal edilen yasa kuralına daydnııarak kesinleşmiş mahkeme kararının Anayasa Mahkemesi kararından etkilenmeyeceği açıktır. Daha açık anlatımla Anayasa Mahkemesinin iptal kararının, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak daha önce verilip kesinleşmiş olan hükme etkili olması olanaklı değildir. Mahkemece davanın kesin hüküm nedeniyle reddi ve aynı nedene dayalı direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanması gerekir.
Sonuç: Davacı vektlinin temyiz itirazlarını reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal. olmadığına, davalı SSK. 4792 sayılı S.S. Kurumu Kanunun 2868 sayılı Yasa ile değişik 24/c maddesi uyarınca kurumdan harç alınmasına mahal olmadığına, 31.3.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler



YARGITAY KARARLARI :
İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

Diğer Bölümlerimiz +
Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini