 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E : 2003/6-91
K : 2003/85
T : 19.02.2003
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki "şufa" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Göksün Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 07.03.2002 gün ve 2000/49 E-2002/85 K. sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6.Hukuk Dairesi'nin 20.05.2002 gün ve 2002/3381-3464 sayılı ilamiyle; (...Davacı, 10.2.2000 günlü dava dilekçesi ile 524 parsel sayılı taşınmazda paydaş olduğunu, davalının pay satın aldığını belirterek şufa hakkının taşınmasını talep etmiştir.
Davalı, tapuda yapılan işlemin bağış olması nedeniyle davanın reddini savunmuştur.
Davacının davalı aleyhine açtığı ve tapuda yapılan işlemin iptaline yönelik dava işbu dava ile birleştirilmiştir.
Birleştirilen dava ile birlikte mütalaa edildiğinde davacının açmış olduğu dava ile şufalı payın tesciline ilişkin işlemin (bağışın) muvazaalı olduğu, gerçek işlemin satış olduğu ve şufa hakkının tanınmasının istendiği görülmektedir.
Davacının paydaşı olduğu 524 parsel sayılı taşınmazda, paydaşlardan Mehmet S... ile davalı Ünsal K... arasında yapılan 28.12.1999 günlü bağış işleminde davacı Melek A... işlemin yanı değildir.
O nedenle işleme göre 3. şahıs olan davacının iddiasını her türlü delille ispat etmesi mümkündür. Bu amaçla dinletilen tanıklarda işlemin satış olduğunu bildirdiklerine göre gerçek işlemin satış olduğu ortaya, çıkmış olup, bu husus mahkemenin de kabulündedir. Hal böyle olunca davanın süresinde açılıp açılmadığı konusunun değerlendirilmesi gerekir. Şura davalarında davanın ıttıladan itibaren bir ay içinde açılması Medeni Kanunun 658 ve 659.maddeleri gereğidir. Davanın, davacının bildirdiği tarihler itibariyle davanın süresinde olup olmadığını, hakim resen araştırır. Olayımızda davalının süre geçirildiğine dair bir savunması yoktur. O nedenle davacının bildirdiği tarihler itibariyle davanın süresinde kabul edilmesi gerekir. Bu husus gözardı edilerek davanın süre yönünden reddedilmesi doğru değildir.
Mahkemece yapılacak iş, depo karan vererek satış bedelini depo ettirip, sonucu dairesinde karar vermekten ibarettir. Bu hususlara riayet edilmeden süre yönünden davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykın olup hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve
dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, şufa hakkına dayalı tapu iptali ve tescil; birleştirilen dava ise, tapuda bağışlama olarak gösterilen işlemin gerçekte satım olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Davacı, paydaşı olduğu taşınmazdaki diğer payın, 28.12.1999 günü davalıya bağışlandığını, bu işlemin gerçekte satış niteliğinde olduğunu, kendisinin şufa hakkını kullanmasının önlenmesi amacıyla bağış olarak gösterildiğini ileri sürerek, payın davalı adına olan tapusunun iptali ile kendisi adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, işlemin gerçektende bağış olduğunu, esasen davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını savunmuş, davanın reddini istemiştir.
Yerel mahkemece verilen, davalıya yapılan bağışın gerçekte satış olduğunun toplanan delillerle sabit bulunduğu, davacının tapudaki, 28.12.1999 günlü işlemi aynı gün öğrendiği, bu durumda, 28.02.2000 günü açılan davanın bir aylık yasal hak düşürücü süre içerisinde olmadığı gerekçesine dayalı, davanın süre yönünden reddine dair karar, Özel Dairece yukarıda belirtilen gerekçeyle bozulmuştur.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle, davalının 22.06.2000 günlü dilekçesinde, davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını savunmuş olmasına; esasen, böyle bir savunması bulunmasa dahi, kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle hak düşürücü sürenin mahkemece re'sen gözetilmesinin, dolayısıyla davanın süresi içinde açılmadığını gösteren delil ve olguların re'sen değerlendirilmesinin zorunlu bulunmasına; keşifte her iki tarafın muvafakatiyle görevlendirilip dinlenen yerel bilirkişilerin, davalıya yapılan bağışlamanın aslında satış olduğu, davacının gerek bu hususu ve gerekse işlemin varlığını aynı gün öğrendiği şeklindeki beyanlarına davacının herhangi bir itirazı bulunmadığını bildirmiş ve bu beyanını imzalamış olmasına; bu durum ve tüm dosya kapsamı karşısında, davacının davaya konu işiemi, 28.12.1999 günü öğrendiğinin ve 28.02.2000 günü açılan davanın bu nedenle hak düşürücü süre içerisinde olmadığının kabulü gerekmesine göre, direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanmehdır.
SONUÇ : Davacının temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan
nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı (2.920.000) ura bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 19.02.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.