 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2003/4-359
K: 2003/406
T: 11.06.2003
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 15.Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 20.11.2001 gün ve 2000/25 E- 2001/701 K. sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi'nin 15.05.2002 gün ve 2002/1359-5864 sayılı ilamiyle; (...Davacı, davalının hukuka aykırı eylemi sonucu zarar gördüğünü belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Mahkemece istemin zamanaşımına uğradığı gerekçesi ile dava reddedilmiştir.
Dosyadaki kanıtlara göre, davacının 18.04.1998 tarihinde meydana gelen olayı, kendisinin şikayet edilip sahte oy kullandığına ilişkin olan soruşturma üzerine ifadesine başvurulduğu 06.01.1999 tarihinde öğrendiğini, ayrıca gerçek kişi olan davalı tarafından da 26.10.1997 gününde de kendisine karşı etkili eylem ve hakarette bulunduğunu iddia etmemektedir.
Davacının şu açıklamasına ve dosyadaki kanıtlara göre ilk eylemin iftira suçunu, ikinci eylemin ise etkili eylem ve hakareti içerdiği anlaşılmaktadır. Açıklanan bu suçlara temas eden ceza yasasındaki maddeler itibari ile eylem suç teşkil etmektedir. Bu durum da davalıların eyleminin ceza zamanaşımı süresine tabi olduğu kabul edilmek gerekir. Bu halde, BK.nun 60, TCK.nun 102.maddeleri karşısında zararlandırıcı eylemin meydana geldiği ve davanın açıldığı tarih gözetildiğinde, olayda zamanaşımı gerçekleşmemiştir.
Mahkemece bu yön gözetilerek işin esası hakkında karar vermek gerekir iken, yazılı gerekçe ile davanın reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı, davalı Kooperatifin eski üyesi bulunduğunu, kooperatifin 18.04,1998 tarihinde yapılan Genel Kurul toplantısına kendine asaleten kooperatif ortağı M.Arif E...'in vekili sıfatiyle katıldığını, davalı kooperatif başkanı Murat Ş...'ın, SS.Ş... Konut Yapı Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanlığı adına Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçede M.Arif E... vekaletnamesindeki imzanın sahtecilik yolu ile tarafımdan düzenlendiğini ileri sürdüğünü hazırlık tahkikatı sırasında da aynı iddiaları tekrar ederek kendisini "sahte hususi evrak tanzim" etmekle suçladığını, hazırlık tahkikatı sırasında M.Arif E... vekaletnamedeki imzanın kendisine ait olduğunun kabul ettiğini, yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda da imzanın davacıya ait olmadığının tespit edilmesi nedeniyle hakkında takipsizlik kararı verilip bu kararın kesinleştiğini, böylece davalının kendi adına asaleten ve Kooperatif Başkanı sıfatiyle sahtecilik isnadında bulunduğunu, ODTÜ de öğretim elemanı olarak çalıştığını, bu suçlama sonucunda kooperatiften ayrılmak zorunda kaldığını, toplum içindeki saygın yerinin zedelendiğini, dürüst kişiliğinin gölgelendiğini ileri sürerek her iki davalıdan manevi tazminat talep etmiştir.
Dosyadaki kanıtlara göre davacının olay tarihinde kooperatif ortağı olduğu yargılama sırasında ortaklıktan ayrıldığı davalı Murat Ş...'ın Kooperatifin Yönetim Kurulu başkanı bulunduğu anlaşılmaktadır. Davalı Murat Ş... hakkında ayrıca davacıya etkili eylemde bulunmak ve hakaret etmesi nedeniyle de tazminat talep edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tüzel kişi davalı Kooperatif hakkında uzamış (ceza zamanaşımı )'nın (Bk.60/II) uygulanıp uygulanmıyacağı noktasında toplandığı anlaşılmaktadır. Diğer davalı Murat Ş... hakkında bozmaya uyularak yeni hüküm verilmiş olduğundan ve bu yeni hüküm özel dairece inceleneceğinden durum tartışma konusu yapılmamıştır.
Dosyaya ibraz edilen Türkiye Ticaret Sicil Gazetesindeki imza beyannamesine göre "Sınırlı Sorumlu Ş.. Konut Yapı Kooperatifini temsile, her türlü işlem ve muamele yapmaya tam ve sınırsız olarak Yönetim Kurulu Başkanı Murat Şahıstan ve yönetim kurulu başkan yardımcısı Dilek H..." yetki Kılınmıştır. Kooperatifler Kanunu'nun 55 ve 98.maddesi yoluyla uygulanan TTK 321.f.III.maddesi uyarınca temsil yetkisinin kullanılmasında çift imza ilkesi benimsenmiştir. Bilindiği gibi temsil yetkisi, ortaklık tüzel kişisini hak sahibi yapabilme ve borç altına sokabilme yetkisini ifade eder. Yönetim kurulu ortaklığın kanuni temsilcisidir (TTK. 317). Ancak temsil yetkisi somut olayda olduğu gibi yönetim kurulunun bazı üyelerine verilmek suretiyle kullanılabilir. TTK 321.maddesi bütün yönetim kurulu üyeleri tarafından birlikte temsil sistemi değil çift imza ilkesini benimsenmiştir. Ana sözleşme ile elbet temsil konusunda başka bir düzenleme, örneğin ferdi temsil kuralı veya ikiden fazla imza şartı konabilir. Temsil yetkisi, temsilcilerin belgeleri şirket ünvanı altında imzalamaları suretiyle kullanılır.
Somut olayda da davalı kooperatifin çift imza ilkesini benimsediği anlaşılmaktadır. Cumhuriyet Başsavcılığına verilen 07.10.1998 tarihli dilekçe'de şikayetçi olarak, S.S.Ş... Konut Yapı Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanlığı adına Başkan Murat Şahıstan yazılmış, dilekçenin altına imza sütununa S.S.Ş... Konut Yapı Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanlığı a.Murat Ş..., Başkan yazılarak bu davalı tarafından imzalanmıştır.
Öncelikle bu dilekçenin kooperatif Tüzel Kişiliği adına organ sıfatiyle verilip verilmediğinin de irdelenmesi gerekmektedir.
Yürürlükten kaldırılan 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 47-4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 49.maddesi uyarınca tüzel kişilere hak sahibi olabilme özelliği verildiği açıktır. Tüzel kişinin hak sahibi olarak 3. şahıslarla ilişki kurabilmesi ve iradesini açıklayabilmesi için organlara sahip bulunmasının gerekli olduğu kanunda hükme bağlanmıştır. 743 sayılı Kanunun 48, 4721 sayılı kanunun 50.maddesine göre "Tüzel kişinin iradesi, organlar aracılığıyla açıklanır. Organlar, hukuki işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokarlar. Organlar, kusurlarından dolayı ayrıca kişiselolarak sorumlu olurlar" kuralı konulmuştur.
743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 47 ve 48 (İMK 55), (4721 Sayılı Kanunun 50.md.) maddelerinde organ kavramı kullanılmıştır. Bu kavramın özel hukuk tüzel kişileri için ne şekilde uygulanacağı TTK 1/II ve aynı Kanunun 138 nci maddelerinde düzenlenmiştir. TTK 138.maddesine göre "Her şirket nevine mahsus hükümler mahfuz kalmak şartıyla Medeni Kanunun 45, 47, 48, 49.cu maddeleri... her şirket nev'inin mahiyetine uygun olduğu nisbette, Ticaret Şirketleri hakkında da tatbik olunur" denilmiştir. TTK 177/11. Bir ortağın şirkete ait vazifelerini ifa dolayısiyle işlediği haksız fiillerden şirket de doğrudan doğruya mesuldür. Aynı kanunu'nun 32l/son maddesinde "temsile veya idareye selahiyetli olanların vazifelerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerden Anonim Şirket mesul olur. Şirketin rücu hakkı mahfuzdur" denilmiştir.
Kooperatifler Kanunu'nun S9/son maddesinde organ terimi kullanılmaksızın "yönetime veya temsile yetkili şahısların kooperatife ait görevlerini yürütmeleri esnasında meydana getirdikleri haksız fiillerden doğan zararlardan Kooperatif sorumludur" kuralına yer verilmiştir. Anılan maddelerdeki temsilci kavramının Borçlar Kanununda hükme bağlanan (BK.32 vd.) temsilci kavramından farklı olduğu açıktır. Medeni Kanundaki organ kavramıyla TTK'daki temsilci kavramlarının aynı muhtevaya sahip oldukları bugün uygulama ve öğretide benimsenmektedir. (Bkz. Medeni Hukuk Tüzel Kişilerinde Organ Kavramı ve Organların Fiillerinden Doğan Sorumluluk Dr. Bilge Öztan ve orada anılan yazarlar Ank.1970 s.90 vd). Nitekim TTK.nun 321'nci maddesi ile ilgili Hükümet gerekçesinde "İdare ve temsil yetkisine" sahip kimseler kavramı ile şirketin organlarının kastedildiği açıklanmıştır. Kooperatifler Kanunu'nun 59/3.maddesindeki "yönetim ve temsile yetkili" deyiminden de Kooperatif organının kastedildiği anlaşılmaktadır.
Tüzel kişinin organının sözleşme dışı sorumluluğunda, öncelikle organın haksız fiilinden tüzel kişinin sorumlu olması için hangi koşullar aranmalıdır.
MK.47 ve 48 nci maddeleri birlikte değerlendirildiğinde "organ" kavramının kapsamına "tüzel kişinin varsayılan idaresinin oluşmasında ve açıklanmasında aracı olan kurulorganlar" girer. Ancak organ kavramını fazla daraltarak yalnız kurulorganları, organ saymak her zaman yeterli olmayabilir. Madem ki, organ tüzel kişinin (varsayılan) iradesinin oluşmasına ve açıklanmasına yol açmaktadır, şu halde kanun veya kuruluş belgeleri dolayısiyle belirli konularda karar verebilme ve icra edebilme yetkisine haiz olan kişiler de organ sayabiliriz. Bu irade açıklaması "hukuki muameleler" yanında sözleşme dışı sorumlulukta da söz konusu olacaktır. TTK. 321/V ve 1163 sayılı Kanun'un 59/III maddesi "temsile ve idareye (yönetime) selahiyetli olanlar" lafzı ile sorumluluk çerçevesini geniş tuttuğu sonucuna varılmalıdır. Böylece haksız fiil sorumluluğunda yönetim kurulunun, organ kurul sıfatı ile birlikle hareket etmeleri yanında, idare ve temsile yetkili bulunan yönetim kurulu üyelerinin ayrı ayrı fiilleri ile de tüzel, kişiyi sorumluluk altına sokabilecekleri kabul edilmelidir. (Bkz.Organın Eyleminden Dolayı Tüzel Kişinin Sorumluluğu Doç.Dr.Hüseyin Hatemi, Yargı Aylık Dergisi Nisan 1980 sayı: 48 s.lS vd., Dr.Mehmet Helvacı, Anonim Ortaklıkta Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu İst.199S s.l1 vd.). O halde, davalı Kooperatif başkanı Murat Şahıstan'ın, bu sıfatla davacıyı suçlayıcı dilekçe vermesi nedeniyle oluşan haksız fıilden dolayı kendisi ve tüzel kişi olan Kooperatifin sorumlu olduğu benimsenmiştir.
Tüzel kişinin sorumluluğuna gidilebilmesi için pozitif hukuk kurallarının BKA 1 -50 (İBK. 41-50), BK.SS,100 (İBK.SS, 101) MK. 48/II (4721 sayılı Kanun 50) (İMK. 55/II) ve bu hükümlerin özel görünüş biçimleri olan TTK 177, 321/son (İBK 722), 542/son fıkra, 1163 sayılı kanun 59/3.olduğu gözlenmiştir. Hukuk Genel Kurulunda, tüzel kişi davalı kooperatif hakkında bu maddi hukuk kurallarından önce hangi zamanaşımı kuralının uygulanacağı görüşülmüştür.
Hatırlanacağı gibi zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden (dava edilebilme) niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç haline dönüştürür ve dolayısiyle az yukarıda değinildiği gibi "alacağın dava edilebilme niteliğini ortadan kaldırır". Zamanaşımı BK.'nun 140 fT!addesinde yer alan (...ileri sürülmezse, hakim bunu kendiliğinden gözönüne alamaz...) kuralında da vurgulandığı gibi, kişisel bir savunma nedeni olup, bütün öteki savunmalarda olduğu gibi ve özellikle itiraz nedenlerinden farklı olarak savunulmadığı zaman mahkemece resen gözetilemez ve uygulanamaz (HUMK.m.75/1). Bu itibarla zamanaşımı savunması usulüne uygun ileri sürüldüğünde ve bu savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir. Somut olayda, özel daire ve yerel mahkemece tüzel kişi tarafından süresinde zamanaşımı savunması yapıldığı benimsendiğinden, burada BK 60/1, 60/II ve 126/IV maddelerinde yazılı hangi zamanaşımının uygulanacağı çözüme bağlanmalıdır. Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre 2918 sayılı yasanın 85/son ve 109/2,TCK 102 maddeleri uyarınca sürücünün eyleminin suç teşkil ettiği hallerde uzamış ceza zamanaşımının (Bk 60/II) işleteni de kapsadığı kabul edilmektedir (YA.H.D.nin 08.04.1999 gün E. 1163 K.3022 ve YA.H.D. 09.03.1990 gün E. 780S K. 2103, Y.11.H.D., 11.12.1996 gün E. 1996/6678 K. 1996/8686, Y.11.H.D. 24.02.1997 gün E. 1997/489 K. 1997/1067).
Yine uygulamada ilke olarak BK 60/II nci maddesi ile düzenlenen ceza zamanaşımının adam çalıştıran ve malca sorumlu olanlara uygulanamıyacağı kabul edilmektedir (Bkz.Tandoğan, Mesuliyet Hukuku 1961 s.363, Kemal Reisoğlu, İstihdam edenin mesuliyeti). Ancak Türk Ceza Kanunu'nun 46S maddesi bu kurala bir istisna getirmiştir. Bu madde düzenlemesine göre, bir kimsenin veya bir şirketin hizmetinde bulunanlar tarafından vazife ve hizmet sırasında işlenen TCK 455. yada, 459.maddelerde yazılı ürünlerden dolayı hükmedilecek tazminattan o kimse veya şirketmalen mesuldür. Bu hükme göre, istihdam edilen kişilerin anılan maddede belirlenen suçlardan birini işlemeleri halinde, bu kişilerin fiilinden zarar görenlerin, onlar hakkında açılan ceza davasına müdahale yolu ile katılarak malca sorumlu olan şirket veya idareden kişisel hak talep etmeleri veya ceza davası devam ederken ayrı bir hukuk davası açarak zararlarını malen sorumlu olan bu idareden talep etmeleri gerekir. Haksız fiili işleyenler aleyhine kullanılabilecek bu dava hakkı, TCK. 465 maddesinin verdiği imkanla malen sorumlu olanlar hakkında uygulanabilecektir. Bu şıkta dikkat edilmesi gereken husus, ceza davasının varlığı nedeniyle uzamış olan zaman aşımının (uzamış) zamanaşımı süresi kadar olmayıp, haksız fiil sorumlusu hakkındaki ceza davasının süresi ile sınırlı olduğudur. Bilimsel görüşler ve yargı kararları yukarıda yazılanları doğrulamaktadır (Bkz.Andreas Von Tuhr. C.Edege çevirisi s436, Oser - Schönenberger, Borçlar Hukuku R.Seçkin çevirisi s.8901 Haluk Tandoğan Mesuliyet Hukuku Ank. 1961 s.383, TekinaylAkmanl Burcuoğlu/Altop, Borçlar Hukuku Genel Hükümler 1993 s. 722 vd, Y.H.G.K. 27.06.2001 gün E.4/472 K.547).
Yargı uygulamasında uzamış ceza zamanaşımı yukarıda sayılanlar dışında uygulanmamaktadır. Nitekim mevkute sahibi A.Ş. hakkında BK.m.60/II uygulanmıyacağı, fail hakkında açılan şahsi ceza davasında, mevkute sahibi hakkında tazminat istenmesi zamanaşımını kesen nedenlerden bulunmadığı için başlamış zamanaşımı kesmiyeceği ve TCK.nun 465 maddesinin ancak TCK.nun 455 ve 459.maddesindeki suçlarla ilgili uygulanacağıı tüzel kişiliği olan şirket aleyhine uzamış ceza zamanaşımının uygulanmıyacağı benimsenmiştir (Bkz. YA.H.D. 29.11.1985 gün E.9623 K. 502, aynı dairenin 15.12.1998 gün E. 6013 K.10285, Y.ıı.H.D.04.12.1995 gün E.7971 K.8950).
Somut olayda davalı Kooperatif Ceza Hukuku açısından suçun faili değildir. Esasen Yargıtay'ımız ve öğretide baskın olan görüşe uygun olarak BK.60/ILmadde hükmünün, yalnız haksız fiili işleyen kimse (fail) için uygulanacağını tüzel kişilerin organlarının işledikleri haksız fiil aynı zamanda suç teşkil etse bile yukarıda anılan ayrık durumlar dışında tüzel kişi hakkında uzamış ceza zamanaşımının uygulanamıyacağını duraksamasız olarak kabul etmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, bir kısım üyelerı kooperatif organın haksız eyleminden dolayı tüzel kişi hakkında açılacak sorumluluk davasında B.K.126/4 bendindeki zamanaşımının uygulanması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Çoğunluk aşağıdaki gerekçeyle bu görüşe katılmamıştır.
BK'nun 126.maddesine eklenen 4.bentle diğer bazı sözleşmeler gibi ortaklık sözleşmesinden doğan (A.Ş. ortaklık sözleşmesi, Kooperatif ana sözleşmesi) davalar için getirilmiştir. Kanun tasarısına ilişkin Adliye Encümeni Mazbatasında;
"...İş hayatında çok geçen ve tarafların alacaklarını zamanında istememeleri yüzünden bir çok karışık ve çözülmesi gayet zor davalara sebebiyet veren ŞİRKET AKDİNDEN... doğan davalar hakkında on yılık mürürüzaman çok uzun ve bu günkü hayat ihtiyaçlarına aykırı görüldüğünden, bunların da beş senelik mürürüzamana tabi tutulması uygun bulunmuş ve bu bakımdan Borçlar Kanununun 126.maddesine 4.bent hükmü eklenmiştir.." Tatbikat Kanunulnun 41.maddesiyle BK'nun 126.maddesine eklenen 4.bende paralelolarak Türk Ticaret Kanununun Tasarısının V fıkrasına İsvicre Borçlar Kanunulnun 760.maddesinden- aktarılan beş ve on yıllık zamanaşımı süreleri 309/IV fıkra olarak iki ve beş yıla indirilmiştir. (Bkz.TBMM. Zabit Ceridesi 1956, C.12, S: 199 "Türk Ticaret Kanunulnun Yürürlüğe Giriş ve Uygulanma Şekli Hakkında Kanun Layihası ve Adliye Encümeni Mazbatası (1/15", s.15).
Görüldüğü gibi BK 126/4 de yazılı zamanaşımı ancak şirket akdinden doğan davalarda uygulama alanı bulacaktır. Nitekim Prof.Dr.Hikmet Sami Türk "Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerine Karşı Açılacak Sorumluluk Davalarında Zamanaşımı ve Başlangıcı" isimli makalesinde "Bk.126/4.maddesinin" uygulanmasının dar yorumlanması gerektiğine dikkat çekmiştir.
"Anonim ortaklığın normal faaliyet dönemindeki işlem ve ihmalleri nedeniyle yönetim kurulu üyeleri ve müdürlerle, denetçilere karşı pay sahipleri ve ortaklık alacaklılarınca açılacak sorumluluk davaları hakkında yollamalar nedeniyle Türk Ticaret Kanunu'nun 309.maddesinin IV fıkrasındaki özel zamanaşımı süreleri (TTK 340, 342,359 c.2), doğrudan doğruya ortaklık adına açılacak davalar hakkında ise BK.126/4 bendindeki beş yıllık genel zamanaşımı uygulanmalıdır." s.23rBu görüş dahi öğretide kabul görmediği anlaşılmaktadır (Bkz.PoroyfTekinalp/Çamoğlu Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku 8.Bası 2000 s.335, 612 paragraf).
Nitekim uygulamada BK.126/IV bendindeki davaların ticari olsun, olmasın bir şirket akdine dayanan ortaklar arasında veya şirketle ortaklar arasında açılmış bulunan davalara uygulanacağı, şirket akdine dayanmıyan, ortaklar arasında veya şirket ile ortak arasında suç teşkil eden haksız fıilden, başka bir anlatımla sözleşme dışı sorumluluktan doğan davalara BK.126/IV bendindeki zamanaşımının uygulanamıyacağı benimsenmiştir (Bkz.Y.11.H.D. 10.02.1992 E. 376 K. 1239, Y.13.H.D. 04.11.1983 E. 6001 K. 7625, Y.13.,H.D. 19.01.1984 E. 8509 K. 213).
Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekir.
SONUÇ: 1 -Davalı Murat Şahıstan hakkında bozmaya uyularak yeni hüküm verilmiş
olduğundan Özel Dairece incelenmek üzere dosyanın Yüksek 4.Hukuk Dairesine gönderilmesine,
2-Davacının temyiz itirazının reddi ile davalı SS.Ş.. Konut Yapı Kooperatifi
hakkındaki direnme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına,
11.06.2003 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, kooperatif ortağı tarafından, kooperatif tüzel kişiliği ve temsilcisi aleyhine açılan tazminat davasıdır. Hukuki neden ise, kooperatif genel kurulunda vekaleten oy kullanan ortağın, ibraz ettiği vekaletnamede ki imzanın sahteliği ve diğer konular sebebiyle yapılan şikayete dayanmaktadır.
Bilindiği gibi, Kooperatifler Kanunu'nun 2.maddesine göre, kooperatifi yedi ortak tarafından imzalanan anasözleşme ile kurulur. Diğer kişiler bu anasözleşmeye iltihak etmek ve diğer bazı koşulları da gerçekleştirmek suretiyle kooperatif ortağı olurlar. Kooperatif ortaklarının kooperatifle ve birbirileri arasındaki ilişkileri anasözleşme düzenler. Bu sebepledir ki, olayda "sözleşme ilişkisi yoktur" şeklinde beliren görüşe katılmak mümkün değildir.
Davalı kooperatif adına düzenlenen şikayet dilekçesinde, tek imzanın bulunması şikayeti geçersiz kılmaz. Şikayet dilekçesi üzerine başlatılan soruşturma aşaması, kooperatifi temsil ve ilzama yetkili temsilciler tarafından sonradan verilen vekaletname ile takip edilmesi karşısında, kooperatifin şikayeti benimsediği; yetkili organları eliyle şikayete icazet verdiği anlaşıldığından, vekaletin şikayetin başından beri varlığının kabulü gerekir. Bu nedenledir ki, "şikayet geçersizdir." şeklinde varılan düşünceye de katılmak mümkün değildir.
Kooperatif Kanunu/nun 98 nci maddesine göre, bu kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde Türk Ticaret Kanunundaki Anonim Şirketlere ait hükümler uygulanır.
1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu/na göre toplanan genel kurulda yöneticilerin seçimi ve alınan kararlar kooperatifi n idaresi ile ilgilidir. Kurulda kullanılan oy ve bu ayların kullanımında temsilin şekli anasözleşmede ve kanunda belirlenmiştir. Yapılan şikayet temsilen usulsüzlüğü ile ilgilidir. Çekişmenin çözwmü 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu ve bu kanunun atfıyla TTK/nun Anonim Şirketler hakkındaki hükümlerinin uygulanmasını gerektirir. Kooperatifler Kanunu'nun 56 ncı maddesine göre, yönetim ve temsile yetkili şahısların, kooperatife ait görevlerini yürütmeleri esasında meydana getirdikleri haksız fiillerden dolayı zararlarından kooperatif sorumludur. Davada kooperatif tüzel kişiliği adına ika edilmiş bir haksız miden kaynaklanan tazminat davasıdır.
Kooperatifler Kanununun 59 ve 98 maddesi delaletiyle uygulanacak hükümler, T.T.K.nun anonim şirketlere ilişkin hükümleridir. Borçlar Kanunun 126/4 maddesinde; "ticari olsun olmasın bir şirket akdine dayanan ve ortaklar arasında veya şirketle ortaklar arasında açılmış bulunan bütün davaların beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu hüküm altına alınmıştır. Olayda da B.K'nun 126/4 maddesinin uygulanması gerekir.
Açıklanan nedenlerden dolayı olayda B.K'nun 60/2 maddesinin uygulama yeri bulunmadığı, aynı kanunun 126/4 maddesinin uygulanarak sonuca varılması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan; yerel mahkeme kararının bu gerekçelerle bozulması gerektiği inancıyla, sayın çoğunluğun ona ma kararına katılmıyaruz.