 |
T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E: 2003/21-43
K: 2003/97
T: 26.02.2003 Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
HİZMET TESBİTİ
İŞE GİRİŞ BİLDİRGESİ
KESİNTİLİ ÇALIŞMA KARİNESİ
ÇALIŞMALARIN EKSİK BİLDİRİLMESİ
İŞÇİLİK HAKLARININ ÖDETİLMESİ
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
İçtihat Özeti: Sigortalının aynı işyerinden verilmiş birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı halinde hak düşürücü süre, her kesim çalışma için ayrı ayrı hesap edilmelidir.
Kural olarak işe giriş bildirgeleri sigortalının imzasını içermelidir. Sigortalı, bildirgeyi hile, hata veya manevi baskı altında imzaladığını ileri sürmemiş veya imzanın kendisine ait olmadığını söylememiş ise, birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı ve işyerinden yapılan kısmi bildirimler, sigortalının o işyerinde kesintili çalıştığına karine oluşturur. Bu karinenin aksinin ancak eş değer de delillerle kanıtlanması gerekmekte olup tanık sözlerine değer verilemez.
Birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı göz ardı edilerek, işe giriş bildirgesi olduğundan hak düşürücü süreden söz edilemeyeceği gerekçesiyle salt tanık beyanlarına dayanarak devamlı çalışmanın tesbitine karar vermesi isabetsizdir. İşe giriş bildirgelerindeki imzaların davacıya ait olmadığının saptanması halinde diğer deliller hep birlikte değerlendirilerek çalışmanın tespitine karar verilebilir. Her ne kadar, somut olayda işe giriş bildirgelerindeki imzaların davacıya ait olmadığı, bildirgelerin hile hata veya manevi baskı altında imzalandığı ileri sürülmemiş ise de, davacı dilekçesinde devamlı çalıştığını, salt az prim ödemek kastıyla işverenin çalışmalarını eksik bildirdiğini iddia ettiğine göre, bu durumda mahkemece hizmet tespiti davalarının özelliği dikkate alınarak işe giriş bildirgelerindeki imzalar üzerinde yöntemince uzman bilirkişiler aracılığı ile inceleme yaptırılarak oluşacak sonuca göre hak düşürücü sürenin geçip geçmediği ayrı ayrı belirlenmek ve tüm deliller hep birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar vermek gerekir.
506 s. SSK/79
Taraflar arasındaki "hizmet tesbiti ve alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin İş Mahkemesince davanın kısmen kabul-kısmen reddine dair verilen 27.03.2002 gün ve 2001/650 E- 2002/165 K.sayılı kararın incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 11.06.2002 gün ve 2002/4414-5656 sayılı ilamı ile; (...1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektiriri sebeplere göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Mahkemece; davacının 20.07.1983 ile 05.03.2000 tarihleri arasında davalılar işyerinde kesintisiz çalıştığı ve buna göre sigortalı çalışma süresinin tesbiti ile diğer işçilik haklarına hükmediknişse de; bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
Gerçekten dosya içerisindeki bilgi ve belgelere göre; davacının davalı R.Ö.ye ait işyerine, 20.07.1983 tarihinde girdiği ve 10.08.1983 tarihinde çıktığı, daha sonra, 01.11.1985 tarihinde davalı H.Ö.ye ait işyerine girdiği ve bu işyerinden de, 15.11.1985 tarihinde çıktığı; 01.01.1988 tarihinde aynı işyerinde tekrar girerek bu tarihten itibaren istem tarihine kadar sürekli çalıştığı saptanmıştır.
506 Sayılı Kanun'un 79/8.maddesi hükmünce; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tesbiti istenilen hizmetlerin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde açılması gerekir.
Davacının tesbitini istediği çalışmaların bir kısmının 10.08.1983-01.11.1985 ve 15.11.1985-01.01.1988 tarihleri arasında geçtiği Mahkemeye 25.07.2001 tarihinde başvurduğu; bu döneme ilişkin hizmetin geçtiği yılın sonu olan, 15.11.1985 ve 31.12.1988 tarihinden dava tarihine kadar hak düşürücü sürenin fazlasıyla geçtiği anlaşılmaktadır. Davacının aynı işyerinde bu tarihten sonra çalışmasını sürdürmesinin veya hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışmasının, hak düşürücü sürenin işlemesine engel olamayacağı ve hak düşürücü sürenin kesilmesi ve durmasının mümkün bulunmadığı hukuksal gereği de ortadadır.
Mahkemece açıklanan maddi ve hukuki olgular nazara alınarak davanın, 10.08.1983-01.11.1985 ve 15.11.1985-01.01.1988 dönemi için hak düşürücü süre nedeniyle reddine ve buna bağlı olarak bu sürenin işçilik haklarının hesabında da dikkate alınması gerekirken yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, hizmet tespiti ve işçilik haklarının ödetilmesi isteğine ilişkindir.
Davacı, işverenler ile Sosyal Sigortalar Kurumu aleyhine 25.7.2001 tarihinde açtığı davada, davalı işverenlere ait iş yerinde devamlı çalıştığı halde işverence salt az prim ödeme kastı ile çalışma sürelerinin noksan bildirildiğini, 5.3.2000 tarihinde iş akdinin fesh edildiğini ileri sürerek, iş yerinde 20.7.1983-5.3.2000 tarihleri arasında devamlı çalıştığının tespiti ile ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin alacağının ödetilmesini talep etmiştir.
Davalı işverenler duruşmaya katılmadıkları gibi herhangi bir itiraz ileri sürmemişler, işyeri kayıtlarını ibraz etmemişlerdir.
Davalı Sosyal Sigortalar Kurumu vekili davacının davalı işyerine girişine dair birden fazla işe giriş bildirgesinin bulunduğunu, bu durumun çalışmanın kesintili olduğuna karine oluşturduğunu, işçilik haklan ile ilgili davanın tespit davası ile birlikte görülemeyeceğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin, tanık beyanlarına göre davacının davalı işyerinde 20.7.1983 -5.3.2000 tarihleri arasında devamlı çalıştığının tespitine, bilirkişi raporunda 20.7.1983 -5.3.2000 tarihleri arası için hesaplanan kıdem ve ihbar tazminatı ile yılık izin ücretinin davalı işverenden tahsiline"dair verdiği karar davalı işverenler vekili ile davalı kurum vekilinin temyizi üzerine yukarıda belirtilen nedenle Özel Dairece bozulmuştur.
Mahkemece, "işe giriş bildirgesi bulunduğundan hak düşürücü sürenin söz konusu olmadığı, devamlı çalışma olgusunun tanıklarca doğrulandığı, uygulamada işverenlerin çalıştırdıkları işçilerin çalışmalarını tam göstermedik-leri"gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını sadece davalılardan Sosyal Sigortalar Kurumu vekili temyiz etmektedir.
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı yasanın 79/10 maddesi olup, kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenilen hizmetlerin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde açılması gerekir. Yerleşik Yargıtay görüşlerine göre, Sigortalının aynı işyerinden verilmiş birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı halinde hak düşürücü süre, her kesim çalışma için ayrı ayrı hesap edilmelidir. Çıkış tarihinden sonra işçinin aynı işyerinde çalışmasını sürdürmesi veya hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışması hak düşürücü sürenin işlemesine engel olamaz.
Öte yandan; kural olarak işe giriş bildirgeleri sigortalının imzasını içermelidir. Sigortalı, bildirgeyi hile, hata veya manevi baskı altında imzaladığım ileri sürmemiş veya imzanın kendisine ait olmadığını söylememiş ise, birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı ve işyerinden yapılan kısmi bildirimler, sigortalının o işyerinde kesintili çalıştığına karine oluşturur. Bu karinenin aksinin ancak eş değer de delillerle kanıtlanması gerekmekte olup tanık sözlerine değer verilemez.
Somut olayda, davacının' önceleri R.Ö.ye ait olan işyerine 20.7.1983 tarihinde girdiği ve 20 gün primödenerek 10.8.1983 tarihinde çıktığı; daha sonra H.Ö.ye devredilen aynı işyerine 1.11.1985 tarihinde girdiği, 15 gün prim ödenerek 15.11.1985 tarihinde çıktığı; 1.1.1988 tarihinde aynı işyerine girerek bu tarihten istem tarihine kadar sürekli çalıştığı kurum tarafından gönderilen imzalı işe giriş bildirgeleri ve prim tahakkuk cetvellerinden saptanmıştır. Ne var ki, işverence ücret bordroları ibraz edilmediğinden çalışma sürelerine ilişkin davacının imzasının bulunup bulunmadığı, bildirimlerin bordroya uygun olup olmadığı saptanamamıştır.
Yukarıda açıklanan ilkeler karşısında, mahkemenin, birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığını göz ardı ederek, işe giriş bildirgesi olduğundan hak düşürücü süreden söz edilemeyeceği gerekçesiyle salt tanık beyanlarına dayanarak devamlı çalışmanın tesbitine karar vermesi isabetsizdir.
Ancak, işe giriş bildirgelerindeki imzaların davacıya ait olmadığının saptanması halinde diğer deliller hep birlikte değerlendirilerek çalışmanın tespitine karar verilebilir. Oysa mahkemece bu yönde hiçbir araştırma inceleme yapılmamıştır. Her ne kadar, somut olayda işe giriş bildirgelerindeki imzaların davacıya ait olmadığı, bildirgelerin hile hata veya manevi baskı altında imzalandığı ileri sürülmemiş ise de, davacı dilekçesinde devamlı çalıştığını, salt az prim ödemek kastıyla işverenin çalışmalarını eksik bildirdiğini iddia ettiğine göre, bu durafnda mahkemece hizmet tespiti davalarının özelliği dikkate alınarak işe giriş bildirgelerindeki imzalar üzerinde yöntemince uzman bilirkişiler aracılığı ile inceleme yaptırılmak oluşacak sonuca göre hak düşürücü sürenin geçip geçmediği ayrı ayrı belirlenmek ve tüm deliller hep birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar vermek gerekirken eksik inceleme ve yanlış gerekçelerle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykındır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı kurum vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 26.02.2003 gününde, yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
506 sayılı yasanın hizmet tespiti davalarının dayanağı olan 79. maddenin 10 (eski 8) nolu bendinde "Yönetmelikle tespit edilen BELGELERİ İŞVEREN TARAFINDAN VERİLMEYEN veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalılar 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak..." hizmet tespiti isteyebilecekleri açıklanmıştır.
Somut olayda davacıya ait işe giriş bildirgelerinin işveren tarafından süresi içerisinde S.S.K.ne verildiği anlaşılmaktadır.
H.G.Kurulunun birçok örneğin 4.11.1998 gün 1998/10 - 770 Esas 1998/790 Karar ve 21.2.2001 tarih 2001/21-153 Esas 2001/179 Karar sayılı ilamlarında da işe giriş bildirgesinin verilmesi halinde hak düşürücü sürenin uygulanmayacağı yasanın yukarıda açıklanan düzenlemesine uygun şekilde kabul edilmiştir.
Buna rağmen bu kez önceki kararlara aykırı şekilde oluşturulan HG.Kurulunun çoğunluğunun bozma kararına katılamıyorum.
Ayrıca dava konumuzda, davacı aynı dava içerisinde hizmet tesbiti yanında ihbar tazminatı, kıdem tazminatı, izin ücreti gibi işçilik alacaklarını da talep etmiş, mahkemece davacının çalışmasının ilk işe giriş bildirge tarihinden itibaren kesintisiz olduğu gerekçesi ile anılan istekler tüm kesintisiz çalışmaya göre belirlenip hüküm altına alınmıştır. Davalı işverenin temyiz isteminden vazgeçmesi sebebiyle aynı mahkeme karan içinde yer alan işçilik alacakları ile ilgili hüküm kesinleşmiştir.
İşçilik alacaklan yönünden davacının devamlı çalıştığı kesinleşmesine rağmen, aynı dosyada hizmet tesbiti yönünden çalışmalann fasılalı olduğu kabul edilerek hak düşürücü sürenin geçtiğini benimsemek aynı hüküm içerisinde çelişkili bir sonuç doğurur ki bu sonuç yasalara ve dosya içeriğine uygun düşmemektedir.
Davacı ile aynı soyadını taşıyan, aynı davalı işverene ait işyerinde çalışan ve aynı mahiyette dava açan işçiler Mustafa Bulat ve Muharrem Bulat hakkındaki davalar aynı vekil tarafından yürütülmüş, aynı mahkeme ve hatta aynı hakim tarafından temyiz incelemesine konu kararlardaki gibi kabul karan verilmiş ve bu kararlar 21. Hukuk Dairesinin 11.6.2002 gün 2002/4411-5653 ve 2002/4415-5657 sayılı kararlan ile onanmıştır.
Aynı konularda Yüksek Mahkemece farklı kararların verilmesi de adalet duygularını zedeler.
Açıklanan bu nedenlerle mahalli mahkeme kararının onanması görüşünde olduğumdan, Hukuk Genel Kurulunun Bozma kararına katılamıyorum.
|