 |
T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E: 2003/21-23
K: 2003/56
T: 05.02.2003 Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
ÖLÜMLE SONUÇLANAN İŞ KAZASI
MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT
SOSYAL SİGORTALAR KURUMUNCA KARŞILANMAYAN ZARARIN GİDERİLMESİ
İLLİYET BAĞI
TARAF TEŞKİLİ
ÖZETİ: Dava sürekli iş göremezlik durumunun saptanmasına ilişkin olmadığından, 506 sayılı Yasa'nın 109. maddesinin uygulanma yerinin bulunmadığı gerekçesiyle bu yöndeki bozma kararına direnil-miş ise de, husumet yöneltilmek suretiyle kurumun taraf olacağı bu davada kaza ile ölüm nedeni arasındaki illiyet bağı ancak, 506 sayılı Yasanın 109. maddesindeki prosedürün işletilmesi ve ilgililerin Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu Kararı'na itirazları halinde 28.6.1976 gün ve 1976/4-6 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kurulu Kararı gözetilerek Adli Tıp Kurumu Başkanlığı veya Tıp Fakültelerinin ilgili kürsü konseylerinden rapor alınması suretiyle saptanabilir.
506 s. SSK/İl, 23,26,109
2709 s. Anayasa/141
Taraflar arasındaki "maddi-manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2.İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.07.2002 gün ve 2002/17 E- 817 K.sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 23.09.2002 gün ve 2002/7205-7290 sayılı ilamı ile; (...Davacılar, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir.
Dava, nitelikçe Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından karşılanmayan zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Sosyal Sigortalar Kurumu müfettişlerince hazırlanan 29.4.1999 tarih ve 37 sayılı müfettiş raporu içeriğinden davacıların miras bırakanı D.Y.nin ölümüne neden olan 17.10.1996 tarihli kazanın 506 sayılı Yasanın 11. maddesi koşullarına uygun iş kazası niteliğinde olduğu belirtilmiş ve ancak bu ölüm nedeninin bir iş kazasına bağlı olduğu konusunda yeterli bir araştırma yapılmadan ve uzman kuruluşlardan görüş alınmadan davacılara Kurumca gelir bağlanmamıştır. Oysa ki, davanın açılmasının temelinde yatan asıl neden mirasçıların ölenin desteğinden yoksun kalmaları sonucu mahrum kaldıkları desteğin Kurum ve işveren tarafından giderilmesi isteğidir. Bu bakımdan, davanın niteliği gözönünde tutularak,ölüm ile kaza arasındaki illiyet bağının belirlenmesi amacıyla tüm bilgi ve belgeler eksiksiz olarak getirtilmek, 506 sayılı Kanun'un 109. maddesinde öngörülen prosedür işletilmek suretiyle bahsi geçen illiyet bağı tereddütsüz bir şekilde ortaya konulmak ve davada menfaati olduğu kuşkusuz olan Sosyal Sigortalar Kurumu Mahkemece doğrudan davaya dahil edilmek suretiyle taraf teşkili de yapıldıktan sonra davaya bakılarak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iş kazası sonucu ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili işveren aleyhine açtığı tazminat davasında, davacıların murisinin davalı iş yerinde çalışırken 17.10.1996 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu yaralandığını, bir dizi operasyon ve tedavi geçirdikten sonra 26.6.1998 tarihinde ölmesi nedeniyle davacıların destekten yoksun kaldıklarım ileri sürerek maddi ve manevi tazminat talep etmiştir.
Davalı işveren vekili, iş kazasının 17.10.1996 tarihinde olduğunu, ölümün kazadan 2 yıl sonra 26.6.1998 tarihinde olması nedeniyle olay ile ölüm arasında illiyet bağının bulunmadığını, bu hususun sigorta müfettişi raporunda da belirtildiğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
Davacılar vekili, iş kazası ile ölüm arasinda illiyet bağı bulunduğunun tazminat davası içinde hadise şeklinde ele alınarak çözümlenebileceğini, kurum raporunun iptali için ayrıca dava açmayacaklarını bildirmiştir.
Mahkemenin, "Sosyal Sigortalar Kurumu müfettiş raporunda ölümün iş kazası sonucu değil, kanser dahil değişik hastalıklardan meydana geldiği saptanarak hak sahiplerine 506 sayılı yasanın 23. maddesine göre gelir bağlanmadığı, bu nedenle hak sahiplerinin öncelikle sosyal Sigortalar Kurumunu hasım göstererek ölümün iş kazası olduğunun tespiti için dava açmaları gerekirken dava açmayacaklarını beyan ettikleri, kurum kararı ortada iken tazminat davasında bu yönde bir inceleme yapılamayacağı "gerekçesiyle davanın reddine dair verdiği karar yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Mahkemece, "davacıların kurum müfettişi raporunun iptali için dava açmayacaklarını bildirdikleri, mahkemenin H.U.M.K 'nun 414 ve devamı maddelerini işleterek hazineden alınacak para ile Sosyal Sigortalar Kurumunu davaya dahil etmesinin mümkün olmadığı, Hukuk Usulü muhakemeleri kanununda dahili dava kurumuna yer verilmediği, uyuşmazlık 506 sayılı Yasanın 23 ve 26'ncı maddelerinden kaynaklandığından aynı yasanın 109. maddesindeki prosedürün somut olayda uygulanma yerinin bulunmadığı" gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; sigorta müfettişi raporunun ayrı bir dava ile iptal edilmesine gerek olup olmadığı, tazminat davasında mahkemece doğrudan Sosyal Sigortalar Kurumuna husumet yöneltilerek iş kazası ile ölüm arasındaki, illiyet bağının 506 sayılı yasanın 109. maddesindeki prosedür işletilerek saptanıp saptanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Dava nitelikçe, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından karşılanmayan maddi zararın giderilmesi istemine ilişkindir.
Hak sahiplerinin başvurusu üzerine Sosyal Sigortalar kurumu müfettişlerince düzenlenen 29.4.1999 tarih 37 sayılı raporda "davacıların miras bırakanı D.Y.nin işyerinde 17.10.1996 tarihinde geçirdiği kazanın 506 sayılı yasanın 11, maddesi koşullarına uygun iş kazası niteliğinde olduğu ancak kanser değişik hastalıklar sonucu kalbin durması nedeniyle 26.6.1998 tarihinde meydana gelen ölüm ile kaza arasında illiyet bağı bulunmadığından hak sahiplerine iş kazası sigortası kolundan gelir bağlanamayacağı" belirtilmiştir.
Ne var ki, kurumca kaza ile ölüm nedeni arasında illiyet bağı olup olmadığı konusunda yeterli bir inceleme yapılmadan ve uzman kuruluştan görüş alınmadan davacılara gelir bağlanmamıştır. Oysa ki, bu davanın açılmasının temelinde yatan asıl neden mirasçıların ölenin desteğinden yoksun kalmalan sonucu mahrum kaldıkları desteğin kurum ve işveren tarafından giderilmesi isteğidir.
O halde mahkemece, davanın bu niteliği göz önünde tutularak, ölüm ile kaza arasındaki illiyet bağının belirlenmesi için tüm bilgi ve belgeler eksiksiz olarak getirilmeli ve inceleme yaptırılmalıdır. İnceleme sonucu illiyetin saptanması halinde kurum 506 sayılı yasanın 23. maddesine göre hak sahiplerine gelir bağlamak zorunda olup, kurumca bağlanacak peşin değer karşılanmamış zararın tespitinde gözetileceğinden illiyetin saptanması kurumun menfaatini doğrudan etkileyecektir. Bu nedenle kurum, yasal hasım durumunda olduğundan mahkemece doğrudan Sosyal Sigortalar Kurumuna husumet yöneltilerek taraf teşkilinin sağlanması gerekirken davacıların ayrı bir dava açmayacaklarını bildirdikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir.
Ayrıca mahkeme, dava sürekli iş göremezlik durumunun saptanmasına ilişkin olmadığından 506 sayılı yasanın 109. maddesinin uygulanma yerinin bulunmadığı gerekçesiyle bu yöndeki bozma karanna da direnmiş ise de, husumet yöneltilmek suretiyle kurumun taraf olacağı bu davada kaza ile ölüm nedeni arasındaki illiyet bağı ancak, 506 sayılı Yasanın 109. maddesindeki prosedürün işletilmesi ve ilgililerin Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu karanna itirazları halinde 28.6.1976 gün ve 1976/4-6 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kurulu Kararı gözetilerek Adli Tıp Kurumu Başkanlığı veya Tıp Fakültelerinin ilgili kürsü konseylerinden rapor alınması suretiyle Anayasanın 141/ son maddesinde gösterildiği biçimde en az masrafla ve daha kısa sürede saptanabilir. Aksine bir uygulama sonuca ulaşmayı geciktireceği gibi, davanın da uzamasına neden olur.
Bu durumda mahkemece doğrudan Sosyal Sigortalar Kurumuna husumet yöneltilmeli tüm bilgi ve belgeler eksiksiz getirtilip 506 sayılı Yasanın 109. maddesindeki prosedür ve 28.6.1976 tarih 6/4 sayılı Y.I.B.B.G.K.karan göz önünde tutularak kaza ile ölüm nedeni arasındaki illiyet bağı saptanarak sonucuna göre karar verilmelidir. Bu nedenle direnme karan bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlannın kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K'nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 05.02.2003 günüde bozmada oybirliği, sebebinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacıların murisi D.Y.nin davalılara ait işyerinde 17.10.1996 tarihinde iş kazası geçirdiği ve ayağından yaralandığı, tedavi sonucu işe başladığı, ancak yeniden rahatsızlanarak sevk edildiği sağlık kuruluşunda 26.6.1998 tarihinde vefat ettiği, davacıların murislerinin bu iş kazası sonucu ölümü sebebiyle davalı işverenden maddi ve manevi tazminat talep ettikleri,
Davalının ise ölümle iş kazası arasında illiyet rabıtası bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddini istediği,
Malıkemece davacılara mehil verilmesine rağmen Sosyal Sigortalar Kurumunun davaya dahil etmediği gerekçesi ile davanın red edildiği anlaşılmıştır.
Davacıların temyizi üzerine 21. Hukuk Dairesince ".... davanın niteliği göz önünde tutularak, ölüm ve kaza arasında illiyet bağının belirlenmesi amacıyla tüm bilgi ve belgeler eksiksiz olarak getirilmek 506 sayılı kanunun 109 maddesinde öngörülen prosedür işletilmek suretiyle bahsi geçen illiyet bağı tereddütsüz bir şekilde ortaya konulmalı ve davada menfaati olduğu kuşkusuz olan Sosyal Sigortalar Kurumuna mahkemece doğrudan davaya dahil edilmek suretiyle taraf teşkili yapıldıktan sonra davaya bakılarak sonucuna göre bir karar verilmesi " gerekçesi ile karar bozulmuştur. Mahkemenin direnmesi üzerine Hukuk Genel Kurulu da özel daire bozma kararını benimsemiştir. Murislerinin ölümü olayından sonra hak sahibi davacılar Sosyal Sigortalar Kurumuna iş kazası nedeni ile 506 sayılı yasanın 23. maddesi gereği aylık bağlanması için aynı yasanın 99. maddesindeki süre içerisinde başvuruda bulunmuşlar, kurum müfettişince 29.04.1999 tarihli raporda olayın iş kazası olduğu tesbit edilmesine rağmen, ölümle kaza arasında, illiyet rabıtası olmadığı belirlendiğinden davacılara gelir bağlanmamıştır.
Davacılar aynı yasanın 31. maddesinde belirtilen bir yıllık süre içerisinde kurumun bu red işlemine karşı yetkili mahkemeye başvurmadıklarından aynı maddenin 4. fıkrası gereği kuruma ret karan kesinleşmiştir.
Davacılar bu suretle Sosyal Sigortalar Kurumundan gelir bağlanması istemlerini sürdürmemişler, bu nedenledir ki mahkemenin karanna rağmen ne önce açılan ve takipsizlik sonucu açılmamış sayılma karan ile sonuçlanan, nede temyiz incelemesine konu dosyada Sosyal Sigortalar Kurumunu davaya dahil etmemişlerdir.
Davacılar Sosyal Sigortalar Kurumunca gelir bağlanma olanağı kalmadığından işverenden zararlarının karşılanmasını istemektedirler. Bu dava içerisinde mahkemenin davacılann murislerinin ölümü ile iş kazası arasında illiyet rabıtasının mevcut olup olmadığını belirleyerek bir karar vermesi gerekir. Mahkemenin yukarıda açıklanan nedenlerle davacılan Sosyal Sigortalar Kurumunu davaya dahil etmeye zorlaması ve bunun yerine getirilmemesi sebebiyle davayı red etmesi doğru değildir.
Bozma kararında belirtildiği gibi Sosyal Sigortalar Kurumunun mahkemece doğrudan davaya dahil edilmesine de Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun düzenlemesinin cevap vermediği düşünülmektedir.
Bozma kararına gerekçe yapılan 506 Sayılı Yasanın 109. madde prosedürünün işletilmesi gerektiği hususuna gelince, anılan madde sigortalıların sürekli iş göremezlik, malullük ve erken yaşlanma halleri ile hak sahibi kimselerin malullük durumlarının tesbiti ile ilgilidir. Bu nedenle dava konumuzda uygulama yeri olmadığı kanaatindeyim.
Davacıların kuruma başvuruları aynı Yasanın 23 ve devamı maddeleri gereğince çözümlenmesi gerekir.
Bu hususlara aykırı olan daire bozmasının Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen ve yukarıda açıklanan bir kısım bozma gerekçelerine katılmıyorum.
Mahkemece davacıların murisi ile ilgili tüm tedavi ve ölüm evrakları celp edilmeli, iş kazası ile ölüm arasında illiyet rabıtası bulunup bulunmadığı adli tıp kurumundan mütalaa alarak belirlenmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir.
Mahalli mahkeme kararının bu gerekçe ile bozulması görüşündeyim.
|