 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2003/21-18
K: 2003/35
T: 29.01.2003
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki "prim borcun iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara l0. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 24.10.2001 gün ve 2001/721 E- 801 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 12.02.2002 gün ve 2001/8830-2002/1025 sayılı ilamı ile; (...Taraflar arasındaki uyuşmazlık Sosyal Sigortalar müfettişince saptanan bildirim dışı kalmış işçiliğin takibine ilişkindir.
Mahkemece her ne kadar davanın yasal dayanağını oluşturan 4792 sayılı Yasanın değişik 6.maddesinde düzenlenen öicümleme hakkının 616 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile iptal edildiği ve dayanağı kalmadığı gerekçesiyle davacı isteminin kabulüne karar verilmiş ise de bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
Gerçekten Yargıtay HGK.'nun 21.11.2001 gün 965-1038 sayılı kararında da belirlendiği üzere 616 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin de Anayasa Mahkemesince iptali karşısında ortaya bir hukuksal boşluk çıkmıştır. Yasaya karşı hile veya başka bir nedenle Yasanın öngörmüş olduğu yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin yasal boşluktan söz edilerek haklannda hiçbir işlem yapılmaması veya başka bir anlatımla bu eylemlerin hukukça tasvip edilmiş olması düşünülemez.
Mahkemece bu gibi durumlarda yapılacak işlem yöntemince işin esasına girmek ve dava konusu iş nedeniyle gerçekten işverenin prim borcu bulunup bulunmadığını veya ödenmemiş bir prim konusu bulunup bulunmadığını saptamak ve bu yolda tüm kanıtları topladıktan sonra bir sonuca ulaşmaktan ibarettir. Böylece 506 sayılı Yasanın 79.maddesinde göngörülen biçimde Kurumun yasal prim alacağı olup olmadığını saptamak ve sonucuna göre karar vermek gerekirken, salt, Kurum öicümleme hakkının kalktığından bahisle, davanın kabulüne karar vermek usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme karannın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı, kurumca resen tahakkuk ettirilen prim ve gecikme zammı borcunun kaldırılmasını talep etmiştir.
Mahkemenin, "davanın yasal dayanağını oluşturan 4792 sayılı Yasanın değişik 6.maddesinde düzenlenen öicümleme hakkının 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile iptal edildiği, re'sen öicümleme işleminin dayanağı kalmadığı" gerekçesiyle davanın kabulüne dair verdiği karar, yukarıda belirtilen nedenle Özel Dairece bozulmuştur.
Mahkemece, "hüküm tarihi itibariyle uyuşmazlığın çözümüne yasal dayanak oluşturacak bir yas3 maddesinin bulunmadığı, 4792 sayılı Yasanın değişik 6.maddesinin 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırıldığı, Kanun Hükmünde Kararnamenin de Anayasa Mahkemesince iptal edildiği, Anayasa Mahkemesinin öngördüğü süre içinde yasal bir düzenleme yapılmadığı, öte yandan dava konusu olayda işyerinde fiilen ve kayden çalışmanın tesbit edilmesinin söz konusu olmadığı, sigorta müfettişince eksik isçilik saptanması nedeniyle resen prim tahakkuk ettirildiği, bu nedenle 506 sayılı Yasanın 79.maddesinin uygulanarak sonuca gidilmesinin mümkün olmadığı" gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Dava nitelikçe, 4792 sayılı Yasanın 3917 sayılı Yasa ile değişik ö.maddesi kapsamında sigorta müfettiş raporuna dayanılarak kurum tarafından resen yapılmış olan öicümleme işleminin iptali istemine ilişkindir.
Somut olayda öicümleme işlemi kesinleşmemiş olup, dava devam ederken 04.10.2000 tarihli 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 66.maddesi ile sigorta müfettişlerinin işyerinde belirtilen nitelikte inceleme ve öicümleme yapma ve bu raporlara dayalı olarak da kurum tarafından resen prim tahakkuk ettirme yetkilerini düzenleyen 4792 sayılı Yasanın 3917 sayılı Yasa ile değişik 6.maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
Ne var ki, 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararname Anayasa Mahkemesinin 31.10.2000 tarihli karan ile iptal edilmiş, iptal edilen Kanun Hükmünde Kararnamenin doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden Anayasanın 153.maddesinin 3.fıkrasıyla 2949 sayılı Yasanın 53.maddesinin 4. ve 5. fikralan gereğince iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin bu iptal karan 10.11,2000 tarihli Resmi Gazetede yayınlanmış olup, iptal hükmü 10.11.2001 tarihinde dava devam ederken yürürlüğe girmiş kararda öngörülen süre içinde yasal bir düzenleme yapılmamıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.12.1997 gün, 97/19-665 Esas, 97/1018 sayılı kararında da belirtildiği pibi, Kanun Hükmündeki Kararnameler Anayasada öngörüldüğü biçimi ile yapısal (organik -uzvi) bakımdan yürütme organı işlemi, işlevsel (fonksiyonel) yönünden ise yasama işlemi niteliğindedir. Doğurduğu hukuki sonuçlar bakımından, Kanun ile arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır.
Bir Kanun Hükmünde Kararnamenin T.B.M.M. tarafından kabul edilmemesi veya Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi hallerinde, o Yasanın veya K.H.K.'nin yürürlükten kaldırdığı veya değiştirdiği Yasa hükümleri uygulanabilir hale gelmez veya kendiliğinden yürürlüğe girmez, hukuki bir boşluk meydana gelir.
Hukukun görevi toplumsal yaşamı düzenlemek ve ilişkilerden doğacak sorunları çözümlemektir. O nedenle, herhangi bir olay, hakkında kural yoktur diye çözümsüz bırakılmaz. Bu gibi hukuki boşluğun bulunduğu durumlarda; hakim bizzat yasa koyucu gibi davranarak, olayı çözümlemek üzere Medeni Kanunun 1.maddesi hükmünce olaya uygulanacak kuralı bulmak ve uygulamakla yükümlüdür (Y.İ.B.K. 18.11.1964 T. 2/4). Bu, hakim için aynı zamanda bir görevdir. Hakim önündeki davayı sonuçlandırmak zorundadır. Anayasanın 36/2.fıkrası uyarınca hiç bir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz". O nedenle yasada; örf ve adette olaya uygulanacak bir kural bulunmadığına dayanarak bir hakim önündeki uyuşmazlığı çözmekten kaçınamaz. Aksi halde sorumlu olur (H.U.M.K.573/6,7). Esasen, Türk Medeni Kanunun 1.maddesinin özelliği, hakime kanun koyucu gibi kural koyma yetkisi vermiş olmasıyla önemi haizdir.
Hakimin, hukuk yaratma alanına girebilmesi için, çözümü gereken olaya uygulanabilir yasa hükmü veya örf ve adet kuralının bulunmaması yeterlidir. Hakimin yasal boşluğu doldururken takip edeceği yol; Medeni Kanunun 1.maddesinde açıklandığı üzere, yasa koyucu gibi hareket etmekten ibarettir. Bu aşamada hakim, yasa koyucunun yapacağı gibi, tarafların karşılıklı menfaatlerini tesbit ederek, bunları adalet süzgecinden geçirip; hayat ihtiyaçlannı karşılayan ve aynı zamanda mevcut hukuk düzeni ve hukuki güvenlikle bağdaşan bir kural bulmalıdır (Prof.Kemal Oğuzman Medeni Hukuk Dersleri İstanbul 1990 sh.80-81).
Bu durumda mahkemece, dava devam ederken ortaya çıkan bu yeni durumun kamu düzeni ile ilgili olduğu ve Anayasa Mahkemesinin iptali, yeni bir içtihadın ortaya çıkması gibi durumlarda eski düzenlemelerin yasal dayanaaı kalmadığından usuli kazanılmış naktan bahsedilemeyeceği dikkate
alınarak ortaya çıkan boşluğun, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası, Sosyal Sigortalar Kuruluş Yasası, Sosyal Güvenlik ilke ve esasları ile genel hükümler ve yukarıda açıklanan nedenler göz önünde bulundurularak uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekirken salt kurumun ölçümleme hakkının kalktiğır.dan söz edilerek davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazların kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma karannda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 29.01.2003 gününde oyçokluğu ile karar verildi.