|
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2003/13-276
K: 2003/281
T: 09.04.2003
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki "alacak " davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri Asliye 3. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.12.1999 gün ve 1999/159-926 sayılı kararın incelenmesi davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 11,05.2000 gün ve 4272-4651 sayılı ilamıyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme karannın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Mahkeme hükmünün hukuki varlık kazanabilmesi için onun tefhim edilmesi gerekir. Verilen kararla, bu kararın ne şekilde tefhim edildiğinin duruşma tutanağına yazılması zorunludur (HUMK.nun 151/2 mad)
HUMK.nun 3156 sayılı Yasa ile değişik 381. maddesi ile de hükümlerin nasıl tefhim edileceği düzenlenmiştir. Bu madde hükmüne göre ; mahkeme hazır olan tarafın iddia ve savunmalarını dinledikten sonra yargılamanın sona erdiğini bildirerek karannı tefhim eder.
Kararın temimi en az HUMK. nün 388.maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur.
Zorunlu nedenlerle yalnız hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak onbeş gün içinde yazılması gerekir.
Hüküm sonucunun ne olduğu ise HUMK. nün 388/2 maddesinde belirtilmiştir. Anılan maddede; "Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin istek sonuçlarından herbiri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık , şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir." Hükmüne yer verilmiştir.
Aynı kural HUMK.nun 389.maddesinde de tekrarlanmış; " verilen karar ile iki tarafa tahmil ve bahsedilen vazife ve haklar şüphe ve tereda'ütü mucip olmayacak surette gayet sarih ve açık yazılmalıdır." Denilmiştir.
Kısa karar ve gerekçeli karann uyum içerisinde bulunması gerekir.
Bu kurallar yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki,dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barısı oluşturulamaz.
Somut olayda da aslolan kısa kararda; " 234.655.100 TL nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazla talebin reddine" karar verilmiş, gerekçeli kararda ise "234.655.100 TL nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazla talebin reddine" şeklinde hüküm kurularak kısa karara çelişik biçimde yasal faize ilişkin hükme yer verilmemiştir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Gene! Kurulunun 10.04.1992 gün ve 1991/7 Esas-1992/4 karar sayılı kararında açıklandığı gibi ; " kısa kararla gerekçeli karann çelişkili olması bozma nedenidir.
Bozmadan sonra yerel mahkeme önceki kısa kararla bağlı kalmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydıyla vicdani kanaatine göre karar verecektir."
Burada ayrıca mahkemece direnme kararı verilmekle gerçeklesen usulü kazanılmış hakların da gözetilmesi gerekir. Yapılacak iş , açıklanan ilkelere uygun ve çelişkili olmayan bir direnme hükmünün oluşturulması olmalıdır.
Bu itibarla ; kamu düzeni ile ilgili ve kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gereken bu usul kuralına aykırı biçimde yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Bu nedenle direnme karan bozulmalıdır.
O itibarla mahkemece HUMK.nun 388.maddesinin agk hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde çelişkili karar verilmesi doğru değildir. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdiiik yer olmadığına, 09.04.2003 gününde oyçokluğu ile karar verildi.