 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2003/11-68
K: 2003/136
T: 05.03.2003
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Keşan Asliye 2.Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 19.12.2000 gün ve 2000/270 E- 292 K.sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, önce Özel Daire'ce onanmış davacı vekilinin Karar Düzeltme istemi üzerine Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 09.10.2001 gün ve 2001/6832-7576 sayılı ilamı ile; (...Davacı vekili, dava dışı S.... Kul'un ait iken müvekkiline haricen satılan ve davalı S... Ltd Şirketinin acenteliğini yaptığı diğer davalı şirkete kasko poliçesi ile sigortalı aracın, trafik kazasında uğradığı hasardan doğan ve dava dışı Süleyman K...'dan temlik alınan sigorta tazminatının ödenmediğini ileri sürerek, 1.510.320.996.-TL sının faiziyle davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı K... Sigorta AŞ vekili, ilk peşinat sonrası taksitler ödenmediği için poliçenin iptal edildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı vekili de, menfaat sahibi değişikliği ve diğer taksitlerin ödenmemesi nedeniyle poliçenin münfesih hale geldiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemenin, davacının sigorta sözleşmesinin taran olmadığı için sözleşmenin feshedilmiş sayılacağı; ayrıca, sigorta sözleşmesinin C.1.maddesi uyarınca prim taksitleri zamanında ödenmediği için sigorta sözleşmesinin kendiliğinden münfesih olduğu gerekçesiyle verdiği, davanın reddine dair karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizce onanmıştır.
Davacı vekili, bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Dava, kasko sigorta tazminatının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece prim taksitleri zamanında ödenmediği için sigorta sözleşmesinin münfesih olduğu gerekçesiyle davanın reddine hükmedilmiş ve bu karar dairemizce onanmıştır.
Davaya konu kasko sigortası primlerinden sadece prim peşinatı olan 56.523.927.-TL sının rizikodan önce ödendiği çekişmesizdir. Davacı, sigorta alacağının sigorta ettiren kayıt maliki tarafından kendisine temlik edildiğini ileri sürmekte ve bu konuda bir yazılı temlik belgesi de ibraz etmiştir. Bu durumda, aracın haricen satın alınması, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 28.3.1995 gün ve 3176 sayılı yasa ile değişik 20/d madde ve bendinde öngörülen, trafik tescil şubesinde veya noterde yapılmayan her çeşit satış ve devirlerin geçersiz olduğuna dair hüküm uyarınca, aracı haricen satın aldığını iddia eden kişinin bu sözlerine değer verilerek malik olduğu ve menfaat sahibi değiştiği için sigorta akdinin sona erdiği düşünülemeyecek ve davacının temlik alan sıfatıyla dava hakkının mevcut olduğunun kabulü gerekecektir.
Öte yandan, prim taksitlerinin zamanında yatırılmaması halinde sigortacıya ihbarsız fesih hakkı tanıyan 537 sayılı KHK ile değişik TTK 1295/2 ve 1297/2. maddeleri, Anayasa Mahkemesinin 11.3.1997 gün ve 24-35 sayılı kararıyla ve 7.10.1997 tarihinin altı ay sonrasından itibaren yürürlükten kalkmıştır. "Davaya konu poliçe ve riziko tarihleri itibariyle anılan düzenlemelerin yürürlükte olmadığı kuşkusuzdur. Bu durumda iptal edilen yasa maddelerine dayanılarak yapılan sigorta genel şartlarının da uygulanabileceğinden söz edilemez. Kanun koyucu tarafından iptal edilen yasa maddeleri yerine yenileri getirilmediğine, bu durumda temerrüde dayalı fesih hali ile ilgili özel bir düzenleme bulunmadığına göre, borçlunun temerrüdü nedeniyle sözleşmenin feshinde uygulanabilecek hükümlerin, Borçlar Kanunundaki genel düzenlemelerde aranması gerekecektir. BK' nün 101 ve devamı maddelerinde ise, borçlunun temerrüde düşürülebilmesi için ihtar zorunluluğu getirilmiştir. Davaya konu olayda sigorta ettiren-; yapılmış usulüne uygun bir ihtar bulunmadığından, sigorta sözleşmesinin kendiliğinden münfesir olduğunun kabulü ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bu nedenle Dairemizin onama kararının kaldırılarak mahkeme kararının bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili, dava dışı Süleyman K...'a ait iken müvekkilince haricen satın alınan ve davalılardan S... Ltd Şirketinin acenteliğini yaptığı diğer davalı şirkete birleşik kasko poliçesi ile sigortalı aracın,, trafik kazasında uğradığı hasardan doğan ve dava dışı Süleyman Kul tarafından ödenip, davacıya temlik olunan sigorta tazminatının davalılarca ödenmediğini ileri sürerek, 1.510.320.996.-TL sının faiziyle tahsilini istemiştir.
Davalı K... Sigorta AŞ vekili, ilk peşinat sonrası taksitler ödenmediği için poliçenin ipta! edildiğini, sigortalısının yaralanamayacağı haktan temlik alanın da yararlanamayacağını, davanın reddini savunmuştur.
Diğer davalı S... Ltd. Şti vekili de, menfaat sahibi değişikliği ve diğer taksitlerin ödenmemesi nedeniyle poliçenin münfesih hale geldiğini savunarak, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin, aracı haricen satın alan davacının sigorta sözleşmesinin tarafı olmadığı ve menfaat değişikliği bulunduğu için sözleşmenin feshedilmiş sayılacağı; bunun yanında sigorta sözleşmesinin C. l maddesi uyarınca sigortalı tarafından prim taksitleri zamanında ödenmediğinden sigorta sözleşmesinin kendiliğinden münfesih olduğu aerekçesiyle verdiği, davanın reddine karar, davacı vekilinin temyiz: üzerine önce Özel Dairece onanmış, davacı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine de yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.
Mahkeme önceki kararında direnmiş, hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, kasko sigorta tazminatının tahsili istemine ilişkindir.
Yerel Mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık, iki ana noktada toplanmaktadır: Bunlardan birisi sigortalı aracın sigorta ettiren tarafından haricen satımı durumunda satın alanın aracın maliki olduğunu ve dolayısıyla sigorta ilişkisinde menfaat sahibinin değiştiğini kabule olanak bulunup bulunmadığı; diğeri ise sigorta prim taksitlerinin zamanında yatınimamasının sigortacıya ihbarsız fesih hakkı verip vermeyeceği, buna ilişkin uygulanacak yasa hükmünün ne olduğudur.
Öncelikle; sigortacının, peşinatı ödenen ancak kalan taksitleri ödenmeyen sigorta sözleşmesini ihbarsız fesih hakkının bulunup bulunmadığının irdelenmesinde yarar vardır.
Taraflar arasındaki Sigorta Poliçesinde ; "K... Sigorta A.S..: Bu birleşik Kasko Sigorta Poliçesi ile sigorta ettirenin yukarıda detayları yazılı aracının maruz kalacağı kazaların neticelerini, poliçede yazılı teminatları, ilişik genel, poliçede yazılı özel şart ve kloz gereğince temin eder.T.T.K.1294, 1295 ve 1297.maddeleri ve ekli genel şart hükümleri gereğince; Peşin olan ilk taksit ödenmediği taktirde poliçe teslim edilmiş olsa dahi sigortacının sorumluluğu başlamaz ve meydana gelecek hasarlarda tazminat ödenmez. Taksitler vadelerinde ödenmediği taktirde poliçe herhangi -bir ihtara gerek kalmadan feshedilmiş sayılır. ." ifadeleri yer almaktadır.
Yine Kasko(Birlesik) Sigortası Genel Şartlarının "Sigorta Priminin Ödenmesi, Sigortacının Sorumluluğunun Başlaması ve Sigorta Ettirenin Temerrüdü" başlıklı C. l maddesinde ; Sigorta priminin tamamının, primin taksitle ödenmesi kararlaştırılmışa peşinatın (ilk taksit) akit yapılır yapılmaz ve en geç poliçenin teslimi karşılığında ödenmesi gerekir. Aksi kararlastırılmadıkça. prim veya peşinat ödenmediği takdirde poliçe teslim edilmiş olsa dahi sigortacının sorumluluğu başlamaz ve bu husus poliçenin ön yüzüne yazılır. Sigorta ettiren kimse, sigorta primini veya primin taksitle ödenmesi kararlaştırıldığı takdirde peşinatını, sigorta poliçesinin teslim edildiği günün bitimine kadar ödemediği takdirde temerrüde düşer ve prim borcunu temerrüde düştüğü tarihi takip eden 30 gün içinde dahi ödemediği takdirde sigorta sözleşmesi hiç bir ihtara gerek olmaksızın feshedilmiş olur. Prim ödenmemiş olmasına rağmen poliçenin teslimi ile sigortacının mesuliyetinin başlayacağının kararlaştırıldığı hallerde, bu bir aylık sürenin ilk onbeş gününde sigortacının sorumluluğu - devam eder Primin-taksitte ödenmesi kararlaştırıldığı takdirde, taksitlerin kesin ödeme zamanı, miktan ve vadesinde ödenmemesinin sonuçlan poliçe üzerine yazılır veya poliçe ile birlikte yazılı olarak sigorta ettirene bildirilir. Sigorta ettiren kimse, kesin vadeleri poliçe üzerinde belirtilen ya da yazılı olarak kendisine bildirilmiş olan prim taksitlerinin herhangi birini vade günü bitimine kadar ödemediği takdirde temerrüde düşer. Sigorta ettiren, prim borcunu temerrüde düştüğü tarihi takip eden onbeş gün içinde ödemediği takdirde sigorta teminatı durur. Rizikonun gerçekleşmemesi kaydıyla, teminatın durduğu süre içinde prim borcunun ödenmesi halinde teminat durduğu yerden devam eder. Sigorta teminatının durduğu tarihten itibaren 15 gün içerisinde prim borcunun ödenmemesi halinde, sigorta sözleşmesi hiç bir ihtara gerek olmaksızın feshedilmiş olur. Poliçenin ön yüzüne yazılması kaydıyla, rizikonun gerçekleşmesi henüz vadesi gelmemiş prim taksitlerinin sigortacının ödemekle yükümlü olduğu tazminat miktarını aşmayan kısmı, muaccel hale gelir.Bu madde uyarınca sigorta sözleşmesinin feshedilmiş sayıldığı hallerde, sigortacının sorumluluğunun devam ettiği süreye tekabül eden prim gün esası üzerinden hesap edilerek fazlası sigorta ettirene iade edilir." Hükmü yer almaktadır.
Görülmektedir ki, gerek sigorta sözleşmesinde gerek genel şartlarda sigorta ettiren tarafından primlerin zamanında ödenmemesi halinde sigortacının bildirimsiz fesih hakkı olduğu belirtilmiştir. Bu hükümler açıkça mevcut yasal duruma aykırıdır.
Zira , prim.taksitlerinin zamanında yatırılmaması halinde sigortacıya ihbarsız fesih hakkı tanıyan 537 sayılı KHK ile değişik TTK 1295/2 ve 1297/2. maddeleri, Anayasa Mahkemesinin 11.3.1997 gün ve 24-35 sayılı kararıyla ve 7.10.1997 tarihinin alt ay sonrasından itibaren yürürlükten kalkmıştır. Davaya konu poliçe ve riziko tarihleri itibariyle anılan düzenlemelerin yürürlükte olmadığı kuskusuzdur. Bu durumda iptal edilen yasa maddelerine dayanılarak yapılan sigorta gene! şartiannı.n iptal tarihinden sonra düzenlenen sigorta sözleşmesi açısından uygulanabilirliği de düşünülemez. Kanun koyucu .tarafından iptal edilen yasa maddeleri yerine yenileri getirilmediğine, bu durumda temerrüde dayalı fesih hali ile ilgili özel bir düzenleme, bulunmadığına göre, borçlunun temerrüdü nedeniyle sözleşmenin feshinde uygulanabilecek hükümlerin, Borçlar Kanunundaki genel düzenlemelerde aranması gerekecektir. BK' nün 101 ve devamı maddelerinde ise, borçlunun temerrüde düşürülebilmesi için ihtar zorunluluğu getirilmiştir. Hemen belirtmekte yarar vardır ki; bütün borçlar açısından olduğu gibi, para borçları bakımından da temerrüdün temel şartı borcun muaccel hale gelmiş bulunmasıdır. Borçlar Kanununun 74. maddesinin mehazına göre "ifa zamanı ne sözleşmeyle ne de borç ilişkisinin niteliği ile belirlenmiş bulunmadıkça , borç hemen ifa edilir ve ifası derhal talep olunabilir. Anılan madde çerçevesinde ifa zamanı bakımından kural , borcun herhangi bir vadeye bağlı bulunmaması ve doğumu anından itibaren muaccel olmasıdır. Borcun ifası için bir vade öngörülmüşse kural olarak bu vadenin gelmesi ile muacceliyet oluşacaktır. Borcun muaccel hale gelmesi borçlu temerrüdünün ana şartı ise de, tek başına temerrüdün varlığını kabule yeterli değildir. Borçlar Kanununun 101 maddesinin l fıkrasında "muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile mütemerrit olur." Denilmektedir. Öyleyse borçlunun temerrüdü için ihtarın kura! olarak şart kılındığının kabulü gerekir. Genel olarak da ihtann normal gerçekleşme tarzı , alacaklının sırf ödeme talebinden ibaret iradesini borçluya bildirmesidir. Alacaklı tarafından borçluya yöneltilen ihtar onun ödemeyi talep ettiğini tereddüte yer bırakmayacak biçimde açık ve kesin bir şekilde ortaya koymalıdır. Uygulamada ihtar yerine geçen işlemler olarak dava açılması ya da icra takibi yapılması hallerinde de temerrüdün oluşacağı kabul edilmektedir (Dr.Nami Barlas, Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar İst. 1992 S.27 Vd)
Dosya kapsamına göre ; Dayalılardan Kapital Sigortaya Aracılık hizmeti sunan davalı Saros Sigorta tarafından düzenlenen 29.12.1999 başlangıç tarihli 1505158 nolu birleşik kasko sigorta poliçesi ile dava dışı Süleyman Kul isimli şahsa ait 34 UOS 77 plakalı araç 29.12.2000 tarihine kadar, sigortalanmıştır. Poliçe tesliminde sigorta ettiren tarafından peşin olarak 56.523.927 TL ödendiği, kalanının 5 takside bağlandığı ancak bu taksitlerin ödenmediği her iki tarafın da kabulündedir.
Şu durumda, davaya konu kasko sigortası primlerinden sadece prim peşinatı olan 56.523.927.-T sının rizikodan önce ödendiği , diğer taksitlerin ise ödenmediği çekişmesizdir. Ne var ki sigorta ettireni yapılmış usulüne uygun bir ihtar yoktur. Böyle olunca , dava dışı temlik eden/sigorta ettirenin taraf bulunduğu sigorta sözleşmesinin kendiliğinden münfesih olduğunun kabulü mümkün değildir. Sonuçta dava dışı sigorta ettiren kayıt maliki ve sigortalayan açısından sigorta sözleşmesi geçerli ve varlığın korumaktadır. Davalı sigorta şirketlerinin prim taksitlerinin ödenmemesi nedeniyle sigortacının ihbarsıı fesih hakkı bulunduğu, sözleşmenin münfesih olduğu, sigorta ettirenin sigorta bedeli talep etme hakk olmadığından davacının da bu hakkı olmadığı savunması mahkemece de kabul görmüşse de bu kabu şekli yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya uygun değildir.
Kısacası; sigortacının itibarsız fesih hakkının bulunmadığı , sigorta sözleşmesi gereğince primlerin ödenmesi hususunda sigorta ettirene yasal bir ihtar yapılmadığından sigorta ettirenin sözleşmeder
kaynaklanan haklarını isteme olanağının bulunduğu,açıktır.
Diğer taraftan; Somut olayda , dava dışı sigorta ettiren bu hakkını aracını haricen satın alar davacıya temlik etmiştir. Daha açık ifadeyle, davacı, kasko sigortalı aracı sigorta ettiren kişiden poliçe düzenlendikten sonra haricen satın almış, 17.08.2000 tarihinde meydana gelen kazada araç hasarlanmıştır. Tamir atölyesince düzenlenen 31.08.2000 tarihli fatura ile hasar bedeli sigorta ettiren ; Süleyman tarafından ödenmiş, sigorta alacağı sigorta ettiren bu kayıt maliki tarafından davacıya 09.10.2000 tarihli temlikname ile temlik edilmiştir. Davacının eldeki davayı açarken dayanağı da bu temliknamedir.
Yeri gelmişken, davacının hasara konu sigortalı aracı haricen satın almış olmasının ona araç maliki sıfatı kazandırıp kazandırmayacağının ve menfaat sahibi değişikliği anlamına gelip, gelmeyeceğinin , ardından da açıklanan temliknamenin bu duruma etkisinin irdelenmesinde de yarar vardır. Türk Ticaret Kanununun 1263 maddesinde sigorta "sigorta bir akittir ki bununla sigortacı bir prim karşılığında diğer bir kimsenin para ile ölçülebilir menfaatini halele uğratan bir tehlikenin, bir rizikonun meydana gelmesi halinde tazminat vermeyi yahut bir veya birkaç kimsenin hayat müddetleri sebebiyle yeya hayatiannda meydana gelen beiii bir takını hadiseier dolayısıyla bir para ödemeyi veya sair edalarda bulunmayı üzerine alır," Şeklinde tanımlanmış, aynı kanunun 1269 maddesinde ise; hangi" menfaatlerin kimler tarafından kendi adlarına sigorta ettirilebileceği gösterilmiş, ondan sonra gelen. 1270 ye 1271 -maddelerde ise bir kimsenin nam ve hesabına yapılan sigortalara ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Aynı Kanunun 1264. maddesinde de; 1269 maddesi hükmünün amir hüküm olduğu ,aksine yapılacak sözleşmelerin batıl olduğu açıklanmıştır. Mal sigortalarında sigorta konusu mal değil menfaattir. Bu itibarla sigorta akdinin tarafı olan kimsenin bir malı sigorta ettirmekte para ile ölçülebilir bir menfaatinin olması gerekir. Aksi halde TTK.nun 1264/2 maddesi gereğince sigorta sözleşmesi batıl olur. "
Kasko(Birleşik) Sigortası Genel Şartlarının "Menfaat Sahibinin Değişmesi" başlıklı C.5 maddesinde ise, "Sözleşme süresi içinde, menfaat sahibinin değişmesi halinde sigorta sözleşmesi kendiliğinden feshedilmiş olur ve feshin hüküm ifade ettiği tarihe kadar geçen sürenin primi gün esasına göre hesap edilir ve fazlası sigorta ettirene geri verilir. ....Süresinde kullanılmayan fesih hakkı düşer."denilmektedir. Bunun ne anlama geleceğinin tespitine gelince ; burada yeni bir hukuki tasarrufla sigortalının sigorta akdini yaptırmakla menfaatinin son bulması ve bu menfaatin sigortalıdan başkasına geçmesi anlamında bulunduğunu kabulde zorunluluk vardır.
Diğer taraftan aracı haricen satın aldığını, aracını kasko sigortası yaptırmak istediğini söyleyen kişinin aracın maliki olduğunu uygun ve yasal belgelerle, kanıtlayamadığı takdirde TTK.nun 1264/2 maddesi gereğince bu akdin batıl olacağı gerekçesiyle sigorta akdi yapamayacağı ortada iken , davalının aracın haricen satılması ile menfaat şartının değiştiğini ve sigorta akdinin sona erdiğini ileri sürmesi de açıklanan durum karşısında yerinde değildir.
Konuya diğer bir açıdan bakıldığında 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 28.3.1995 gün ve 3176 sayılı yasa ile değişik 20/d maddesinde öngörülen, "trafik tescil şubesinde veya noterde yapılmayan her çeşit satış ve devirlerin geçersiz olduğuna" dair hüküm uyarınca, bu şekilde satın almanın, davacıya araç maliki sıfatı kazandırmayacağı açıktır. Araç maliki yasanın aradığı biçimde değişmediğine , aracı haricen satın alanın ayrı bir sigorta akdine taraf olması olanaklı bulunmadığına göre ortada menfaat sahibi değişikliğinin bulunduğundan da söz edilemez. Şu surumda sigorta sözleşmesinin münfesih olduğunu kabule de oianak yoktur. Kısacası ;bu kurallar açtk ve ortada iken haricen satın almaya hukuki değer verilerek menfaat sahibinin değiştiğinin ve sigorta akdinin sona erdiğinin kabulü olanaklı değildir.
Türk Ticaret Kanununun 1303 maddesinde yer alan; mukavele müddeti içinde sigorta edilen malın sahibi herhangi bir surette değişmişse mukavelede aksine hüküm olmadıkça sigortadan doğan hak ve borçlar o malın rizikosu kendisine ait olduğu tarihten itibaren yeni sahibine intikal eder. Hükmü anlamında mal sahibi değişikliği söz konusu olmadığından davacıya sigortadan doğan borçlar ve hakların intikal etmesi de düşünülemez.
Ne var ki , davacı, sigorta alacağının sigorta ettiren kayıt maliki tarafından kendisine temlik edildiğini ileri sürerek yazılı temlikname ibraz etmiş ve davayı da yeni malik sıfatından çok bu belgeye dayanarak açmışör. Davacı ile dava dışı araç maliki arasında düzenlenen 09.10.2000 tarihli adi yazılı temliknamenin içeriğinde "Ben .... aracın maliki bulunan Süleyman Kul, bu aracın 17.08.2000 tarihinde, İmamoğlu ilçesi hudutlarında başka bir araç ile çarpışması sonucu meydana gelmiş bulunan trafik kazası ile ilgili olarak sigortalısı bulunduğum Kapital Sigorta A.Ş.nin 1505158 poliçe numarası ile 1-2-2101 Nolu Acentesine yaptırmış bulunduğum Kasko Sigortasından ötürü bu sigortadan almam gereken tüm maddi zararların karşılığı olan 1.678.320.996.TL.yi haksız fiil tarihinden itibaren oluşan yasal faiz ve başkaca tüm fer ileriyle beraber karşılığını nakden ve peşinen aldığım; Ferhan oğlu, 1969 doğumlu Ferhat B...'a temlik ettim. Yukarıda anılan alacak ile ilgili tüm dava ve icra takibi.haklarımı dahi Ferhat B...'a temlik ettiğimden, Ferhat B... benim bu alacağıma dayalı olan tüm haklarımın yasal takipçisidir.Ben; 1969 doğumlu Ferhan oğlu, Ferhat BURSAL; yukarıda anılan trafik kazasıyla ilgili olarak maddi karşılığı olan 1.678.320.996.TL.yi kendisine nakten ve peşinen ödediğim Süleyman K...'un K...
Sigorta A.Ş.'den olan alacağım taranma temlik işlemini kabul ederim." İfadelerine yer .verilmiş ve temlik alan ve temlik edenince imzalanmıştır. Bu durumda, davacının Borçlar Kanununun. 162 ve 163 maddeleri anlamında hukuken geçerli bu yazılı temlike dayanarak;temlik alan sıfatıyla daya hakkının tmevcut olduğunun kabulü gerekir.
Yerel Mahkemece, aynı yöne işaret eden özel daire bozma karanna, uyulması gerekirken,
uyuşmazlığın hukuksal nitelendirilmesinde ve Yasanın yorumunda yanılgıya düşülerek direnme kararı verilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Direnme karan bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin haranın geri verilmesine, 05.03.2003 gününde, oybirliği ile karar verildi.