 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2003/10-7
K: 2003/53
T: 5.2.2003
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- HİZMET TESBİTİ ( İşe Başlama Tarihi - Hak Düşürücü Süre Dolduktan Sonra İşe Giriş Bildirgesi Verilmesi ve Primlerin Ödenmesi )
- İŞE GİRİŞ BİLDİRGESİ ( Hak Düşürücü Süre Dolduktan Sonra Verilmesi ve Primlerin Ödenmesi - Hak Düşürücü Süreyi Yeniden Canlandırmayacağı )
- HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Dolduktan Sonra İşe Giriş Bildirgesi Verilmesi ve Primlerin Ödenmesi - Hak Düşürücü Süreyi Yeniden Canlandırmayacağı )
- TESPİT DAVASI ( İşe Başlama Tarihi - Hak Düşürücü Süre Dolduktan Sonra İşe Giriş Bildirgesi Verilmesi ve Primlerin Ödenmesi )
506/m.79
DAVA : Taraflar arasındaki "işlem iptali ve tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 24.9.2001 gün ve 2000/798-2001/369 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 5.11.2001 gün ve 7302/7317 sayılı ilamı;
( ...Davacının 13.10.1972 tarihini içeren işe giriş bildirgesi 01.08.1980 tarihinde kuruma verilmiştir. Anılan tarihte hak düşürücü süre Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 79.maddesinin 5. fıkrasına göre 5 yıl olarak belirlenmiştir. Hak düşürücü süre hakkın özünü ortadan kaldıran bir süredir. Hak Düşürücü süre dolduktan sonra, işe giriş bildirgesi verilmesi ve primlerin ödenmesi hak düşürücü süreyi yeniden canlandırmaz.
Bu durumda davacının İşe Giriş Bildirgesi, aradan 5 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra Kuruma intikal ettiği gözetilmeksizin davanın reddi yerine kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı, 13.9.2000 tarihli dava dilekçesi ile, Durmuş Köse'ye ait işyerinde 13.10.1972-28.2.1973 tarihleri arasındaki bildirimi yapılan 134 günlük çalışma ve bu çalışmaya ait 13.10.1972 tarihli işe giriş bildirgesi geçerli sayılarak 13.10.1972 tarihli sigortalılık başlangıcına göre 1.7.1999 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitini talep etmiştir.
Davalı kurum vekili, 13.10.1972 tarihli işe giriş bildirgesinin 506 sayılı Yasanın 79/10 maddesinde öngörülen 5 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 1.8.1980 tarihinde kuruma verilip primlerin ödendiğini ileri sürerek davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddini savunmuştur.
Mahkemenin, davanın kabulüne dair verdiği karar, yukarıda açıklanan nedenle Özel Dairece bozulmuştur.
Mahkemece, "çalışmayı tanıkların doğruladığı, giriş bildirgesinin verilip primlerin ödendiği tarihte işlem 5 yıllık hak düşürücü süreye tabi ise de, kurumca işlem yapılıp primlerin tahsil edildiği, hak düşürücü sürenin 20.6.1987 tarihinde yürürlüğe giren yasa hükümleri ile 10 yıla çıkarıldığı, 1.8.1980 tarihinde kuruma verilen bildirgenin 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde verilmiş olması nedeniyle geçerli sayılması gerektiği, aksine bir düşüncenin Medeni Kanunun iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağı" gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Uyuşmazlık, işverence işe giriş bildirgesinin 5 yıllık süre geçtikten sonra verilip, primlerin ödenmiş olması halinde 506 sayılı Yasanın 79/10 maddesinde düzenlenen 5 yıllık sürenin olayda uygulanıp uygulanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunun 79. maddesidir. Anılan maddede "iş verenin bir ay içinde çalıştırdığı sigortalının sigorta primleri hesabına esas tutulan kazançlar toplamı ve prim ödeme gün sayıları ile sigorta primlerini gösteren ve örneği yönetmelikte belirlenen prim belgelerini ait olduğu ayın sonuna kadar kuruma vermek ile yükümlü olduğu", 10. fıkrasında da "yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilemeyen sigortalıların çalıştıklarını, hizmetlerini, geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının nazara alınacağı" hükme bağlanmıştır.
Maddeden de anlaşılacağı üzere, çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden yasa ile getirilen bu süre doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü süredir. Hak düşürücü sürenin zaman aşımının aksine hiçbir nedenle kesilmesi söz konusu olmadığı gibi, bu sürenin dolması ile hakkın özü ortadan kalkar ve yeniden canlanmaz.
Anlatılanların ışığında somut olay değerlendirildiğinde, 506 sayılı Yasanın 79. maddesine göre iş veren çalıştırdığı işçiler için yönetmelikle tespit edilen bildirgeleri 1 ay içinde kuruma vermekle yükümlü olduğu halde, iş veren davacının 13.10.1972 tarihli işe giriş bildirgesini ve 13.10.1972-28.2.1973 tarihleri arasındaki çalışma süresini 1.8.1980 tarihinde bir aylık bildirim süresi geçtikten sonra kuruma verdiği gibi, olayda kanunda öngörülen 5 yıllık hak düşürücü süre de dolmuştur. Süresinde yapılmayan bildirimleri kurumca kabul edilip, primlerin kullanılmış olması hatalı işlemi geçerli hale getiremeyeceği gibi, hakkın özünü ortadan kaldıran hak düşürücü süreyi de yeniden canlandıramaz. 13.10.1972 tarihini içeren işe giriş bildirgesinin kuruma verildiği 1.8.1980 tarihinde hak düşürücü süre 506 sayılı Yasanın 79. maddesinin 5. fıkrasına göre 5 yıl olarak belirlenmiştir. Davalı tüzel kişi olup, mevcut delil durumuna göre tüzel kişiyi temsil eden organın iyiniyet kurallarına aykırı davrandığı da kanıtlanamamıştır.
Bu durumda mahkemece 5 yıllık hak düşürücü süre, 20.6.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Yasa hükümleri ile 10 yıla çıkarılmış olduğundan bildirimin süresinde yapıldığının kabulü gerektiği, aksine düşüncenin Medeni Kanunun iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi yukarıda anılan kurallar karşısında isabetli görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı kurum vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA), yapılan 2. görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY:
Davacı 37248.42.13 sicil sayılı Durmuş Köse'ye ait işyerinde 13.10.1972-28.2.1973 tarihleri arasında 139 gün çalıştığını, işe giriş ve prim bildirgelerinin 20.8.1980 tarihinde S.S.K.na verildiğini ve primlerinin ödendiğini, 1999 yılında yaşlılık aylığı bağlanması için başvurduğunda, S.S.K.Konya Bölge Müdürlüğünün 28.8.2000 günlü yazısı ile anılan primlerinin iptal edildiğinin ve 25 yılı dolmaması sebebi ile yaşlılık aylığı bağlama isteğinin reddedildiğinin bildirildiğini iddia ederek kurum işlemlerinin iptalini talep etmiştir.
Davalı SSK. davanın reddini istemiştir.
Mahalli mahkeme davayı kabul etmiştir.
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 506 sayılı yasanın 79/5. maddesindeki 5 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra bildirgelerin verildiği gerekçesi ile Mahkeme kararının bozulmasına karar vermiş, Hukuk Genel Kurulu çoğunluğuda özel daire kararını benimsemiştir.
506 sayılı yasanın 79/5. maddesinde düzenlenen hizmet tesbit davaları, BELGELERİ İŞVEREN TARAFINDAN VERİLMEYEN veya ÇALIŞTIKLARI KURUMCA TESBİT EDİLMEYEN SİGORTALILARLA ilgilidir. Eğer böyle bir bildirim ve tesbit yoksa çalışanlarca hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurularak anılan madde gereği mahkeme ilamı almaları gerekir.
Dava konusunda olduğu gibi yedi yıl geçtikten sonra 1980 yılında işveren bildirgeleri vermiş ve primlerini ödemişse aradan 20 yıl geçtikten sonra 2000 yılında S.S.K.nun bu primleri iptal etmesi ve davacıya bunu bildirmesi üzerine kurum işlemlerinin iptali için açılan davalar 506 sayılı yasanın 79/5.maddesinde belirtilen süreye tabimidir.
"Çözülmesi gereken itilaf budur. Yukarıda açıkladığım gibi somut olayda işveren süre geçtikten sonrada olsa işe giriş ve prim bildirgelerini SSK.na verdiğine ve primleri ödendiğine ve SSK.da 20 yıl bu primleri kullanıp davacının yaşlılık aylığı bağlanması talebine kadar ses çıkarmayışına göre burada 506 sayılı yasanın 79/5.maddesinin uygulaması olanağı yoktur.
Dava, davalı SSK.nun davacıya 28.8.2000 gün ve 74579 sayılı yazısı ile bildirilen iptal işlemine karşı açılmıştır. İşyerinin SSK.tescilli olduğu bildirgelerin bu işyeri işvereni tarafından verildiği ve çalışmaların fiilen gerçekleştiği kanıtlandığına göre mahalli mahkeme kararının onanması gerekir.
Aksinin kabulü, sosyal güvenlik hukukunun ilkelerine, hak ve nesafete aykırı düşer. Zira bildirgelerin gecikerek verilmesinde bu çalışmaların gerçeği yansıtıp yansıtmadığının 20 yıl araştırılmamasında, davacı işçinin hiçbir kusuru yoktur. Karar tamamen zamanında bildirge vermeyen işverende ve denetim görevini yapmayan SSK.ndadır. Hiç kimse kendi kusurundan yararlanarak başkasının aleyhine kendisinin lehine sonuç çıkaramaz.
Aynı mahkeme tarafından 1995/681 esas, 1996/87 karar sayı ile 6.3.1996 günü verilen aynı mahiyetteki kabul kararının Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 1.4.1996 gün 1996/1829/1881 tarihli kararı ile onandığı dosya içerisinde mevcut fotokopilerden anlaşılmıştır.
Açıklanan bu nedenlerle Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına katılamıyoruz.
Osman Güven Çankaya Cevdet İlhan Günay
9. Hukuk Dairesi Üyesi9. Hukuk Dairesi Üyesi