Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E : 2002/6-618
K : 2002/659
T : 2.10.2002

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
  • ÖNALIM (ŞUFA)
· ÖZET:Muvazaa; Bir sözleşmenin taraflarının, üçüncü kişilerden gerçek durumu gizleyerek, onları aldatmak maksadıyla, gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında geçerli olmayan bir hususta anlaşılmalarıdır.
Nispi (mevsuf ) muvazaa görünüşteki işlem tarafın gerçek iradesine uygun bulunmadığından, her koşulda geçersizdir. Gizli işlem ise yasanın o işlem için öngördüğü şekil şartına ayrıca bir sözleşmenin
Geçerli olabilmesi için aradığı genel geçerlilik şartlarına uygun bulunduğu takdirde geçerli olabilecektir.
Nispi (mevsuf) muvazaaya sözleşmenin niteliğinde, ya kanunusun da ve şartlar yada tarafların şahısında ortaya çıkarabilir. Somut olayda davacının iddiası sözleşmenin niteliğinde muvazaa bulunduğu (gerçekte satış sözleşmesi yapıldığı halde trampa şeklide gösterildiği ) yolundadır.
Görünüşteki hukuki işlemin muvazaa nedeniyle geçersiz bulunduğu iddiası hukuken korunması gereken bir hakkı bulunan üçüncü kişiler tarafından da ileri sürülebilir. Çünkü muvazaa hukuki işlem ile üçüncü kişinin zarara uğratılması, ona karşı işlenmiş bir haksız fiil niteliğindedir.
- Görünürdeki işlemin  geçerliliği ve ispatı bir şekilde bağlı bulunsa bile ,üçüncü kişiler muvazaa iddiasını tanık dahil her türlü delille ispat edilebilir. Esasen, üçüncü kişiye tarafı olmadığı bir sözleşmedeki muvazaa olgusunun yazılı delil ile kanıtlama yükümü getirilmesine hukuken olanakta yoktur.
- Yasal önalım hakkı, tapuda kayıtlı birlikte mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlar da paydaşlardan birinin payının üçüncü kişiye satması halinde o pay alıcaya neye mal olmuşsa o miktar ile belirli sürede satın alam yetkisi veren yenilik  doğrudan bir haktır.
Önalım hakkının kullanılabilmesi için gerçek bir satım akdinin bulunması gerekir. Takas- Trampada şüfu hakkı cereyan etmez.
 
Taraflar arasındaki " onalım " davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 22.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 9.10.2001 gün ve 2000/211-2001/490 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,Yargıtay 6.Hukuk Dairesi'nin 18.2.2002 gün ve 2002/703-1119 sayılı ilamıyla (...Yasal onalım hakkı, tapuda kayıtlı, birlikte mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda paydaşlardan birinin payını üçüncü bir kişiye satması halinde o pay alıcıya neye mal olmuşsa o miktar ile belirli sürede satın alma yetkisi veren yenilik doğuran bir haktır. Onalım hakkının kullanılabilmesi için gerçek bir satım akdinin bulunması gerekir. Takasta şufa hakkı cereyan etmez.
Olayımızda:30.3.2000 gününde davalı kooperatif ile paydaşlardan Sevim A... ve Yaşar A... arasında bir trampa akdi yapılmıştır. Unsurları itibariyle gerçekleşen trampadan sonra kooperatiften alınan yerleri eski paydaşların, başka kooperatiflere satması oluşan trampanın varlığını etkilemez. O nedenle bu trampanın danışık sebebiyle iptalini gerektirir herhangi bir hal söz konusu değildir. Diğer paydaşlar Veli Y...ve Mehmet Ş...in yaptıkları satışlar ise 31.3.2000 ve 4.4.2000 tarihlerinde olup, bu tarihler itibariyle davalı kooperatif paydaş durumundadır. Paydaşın paydaş aleyhine onalım davası açamayacağı kuralı da gözönüne alındığında bu paylar nedeniyle de onalım cereyan etmeyeceğinden davanın reddedilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın kabulü doğru bulunmamıştır. Bu nedenle hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, onalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, paydaşı olduğu taşınmazların diğer paydaşları Yaşar A... ve Sevim A...'ın 30.3.2000 tarihli sözleşmelerle paylarını davalı kooperatife ait taşınmazlarla trampa ettiklerini; bu işlemlerin gerçekte satış niteliğinde olduğunu, trampa olarak gösterilmesinin ve bu şekilde muvazaalı işlem yapılmasının, kendi onalım hakkının önlenmesi amacına yönelik bulunduğunu; trampa sözleşmesi yapılmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını, trampaya konu taşınmazlar arasında eşitlik de bulunmadığını, bu olguların muvazaanın varlığını ortaya koyduğunu; davalı kooperatifin muvazaalı trampa işleminden ve bu şekilde paydaş durumuna geçmesinden sonra, başka paydaşlara ait paylan da satın aldığını ileri sürerek; trampanın muvazaalı, bulunduğunun ..'ve gerçekte satış akdi niteliğinde olduğunun tespitine, gerek trampa ve gerekse sonraki satış işlemleriyle davalı adına tescil edilen paylara ait tapu kayıtlarının iptali ile kendi adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davalı kooperatifin daha uzakta olan kendi taşınmazlarını vermek suretiyle, maliki olduğu taşınmazın devamı niteliğindeki deva konusu parsellerden trampa sözleşmesi yoluyla pay aldığını, işlemlerde muvazaa bulunmadığını, davacının onalım hakkının -bertaraf edilmesi amacının da güdülmediğini savunarak davanın reddi istemiştir.
Yerel- mahkemenin,   muvazaa  iddiasının  toplanan  delillerle  kanıtlandığı  ve  böylece trampa işlemlerinin gerçekte satış niteliğinde olduğunun belirlendiği gerekçesine dayalı olarak verdiği davanın kabulüne dair karar, Yüksek Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur. Bu noktada, muvazaa kavramının hukuksal niteliği hakkında şu açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür.
Muvazaa, en basit tanımıyla, bir .sözleşmenin  taraflarının,üçüncü kişilerden, gerçek durumu gizleyerek, onları aldatmak maksadıyla, gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında geçerli olmayan bir hususta anlaşmalarıdır. Bu şekilde yapılan işlemlere de,muvazaalı işlemler adı verilir.
Nispi (mevsuf) muvazaada, görünüşteki işlem tarafların gerçek iradesine uygun bulunmadığından, . her koşulda geçersizdir. Gizli işlem ise, Yasanın o işlem için öngördüğü şekil şartına ve ayrıca herhangi bir sözleşmenin geçerli olabilmesi için aradığı genel geçerlilik şartlarına uygun bulunduğu takdirde geçerli olabilecektir.
Nispi (mevsuf) muvazaa, ya sözleşmenin niteliğinde, ya konusunda ve şartlarında ya da tarafların şahsında ortaya çıkabilir.
Somut olayda  davacının  iddiası,  sözleşmenin  niteliğinde  muvazaa  bulunduğu  (gerçekte  satış sözleşmesi yapıldığı halde, trampa şeklinde gösterildiği) yolundadır.
Bu açıklamalardan sonra, sıra, muvazaa iddiasının ispatı konusuna gelmiştir:
Görünüşteki hukuki işlemin muvazaa nedeniyle geçersiz bulunduğu iddiası, hukuken korunması gereken bir hakkı bulunan üçüncü kişiler tarafından da ileri sürülebilir. Çünkü,muvazaalı bir hukuki işlem ile üçüncü kişinin zarara uğratılması,ona karşı işlenmiş bir haksız fiil niteliğindedir. Somut olay yönünden önem taşıyan yön de, budur.
Görünüşteki işlemin geçerliliği ve ispatı bir şekle bağlı bulunsa bile,üçüncü kişiler muvazaa iddiasını tanık da dahil olmak üzere her türlü delille ispat edebilirler. Esasen, üçüncü kişiye, tarafı olmadığı bir sözleşmedeki muvazaa olgusunu yazılı delille kanıtlama yükümü getirilmesine hukuken olanak da yoktur.
Bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Davalı kooperatif ile dava dışı paydaşlar arasındaki trampa akitlerinin muvazaalı olduğunu ileri süren davacı, anılan sözleşmeler yönünden üçüncü kişi durumunda bulunduğundan, bu iddiasını, usul hukukunun cevaz verdiği her türlü delille kanıtlama hak ve yetkisine sahiptir. Davacının, trampa işlemlerinin muvazaalı olduğu yolundaki iddiasını dayandırdığı olgulardan biri, dava dışı paydaşlar Sevim A... ve Yaşar A....'ın davalı şirketle yaptıkları trampa sözleşmelerinde, aldıkları   paylar  ile  verdikleri   paylar  arasında  eşitlik  bulunmamasıdır.  Yerel mahkemede, anılan taşınmazlar arasındaki mesaha farkını, trampanın muvazaalı olduğu yolundaki kabulünün gerekçelerinden biri olarak göstermiştir .Gerçekten de, özellikle paydaşlardan Sevim A....'ın trampa yoluyla davalı şirketten aldığı tarla nitelikli taşınmaz payı (4.772 metrekare) ile, davalı şirkete verdiği arsa nitelikli taşınmaz payı (1.160 metrekare) arasında açık bir mesaha farkı bulunduğu görülmektedir. Ne var ki, salt mesaha farkı, söz konusu paylar arasında gerçekten de bir eşitsizlik bulunduğunun kabulüne olanak vermez. Zira, paylar arasında gerçek bir eşitsizlik olup olmadığının belirlenmesinde, mesaha yanında,
değer unsuru da gözetilmelidir. Özellikle, somut olayda olduğu gibi, daha değerli (arsa nitelikli) bir taşınmaz payı ile daha az değerli (tarla nitelikli) bir taşınmaz payının trampasında, sırf .mesahalar gözönüne alınarak eşitlik unsuru değerlendirilemez. Trampaya konu payların, mesaha ve nitelikleri birlikte değerlendirildiğinde, .aralarında .değer farkı bulunup bulunmadığı ise, ancak, her iki taşınmaz başında yöntemince yapılacak bir keşif sonucunda,  konusunda  uzman bilirkişiden veya  bilirkişi kurulundan" alınacak raporla saptanabilir
Yerel mahkemece keşif yapılmamıştır.
Hal böyle olunca, mahkemece yapılması gereken iş; davalı   kooperatif ile, dava dışı paydaşlar  Sevim A... ve Yaşar A.... arasındaki 30.3.2000 trampa sözleşmelerine konu taşınmazlar başında -uzman  bilirkişiler eşliğinde yöntemine uygun şekilde keşif yapılarak, mesaha,  mevki, nitelik,imar  durumu, emsal taşınmazlar ile benzeri objektif ölçütler ve varsa davalının bu yönde dayanıp sunacağı delil ve karşı deliller çerçevesinde, anılan sözleşmelere konu payların sözleşme tarihindeki değerlerinin ayrı ayrı saptanıp,bu yolla trampa edilen payların toplam değerlerinin belirlenmesi; bulunacak değerlerin birbirleriyle karşılaştırılması; trampa sözleşmelerinde, trampaya konu malların değerlerinin birbirine eşit olduğu yönünde, sözleşmenin tarafları arasında sübjektif bir değerlendirmenin bulunacağının ve fakat bunun  mutlak surette objektif bir eşitlik anlamı taşımayacağının da göz ardı edilmemesi; sonuçta .varılacak, yargının, trampaya konu .paylar arasında, mesaha ve değer açısından   bir eşitsizliği ortaya koyması durumunda, muvazaa iddiası yönünden toplanan diğer deliller de birlikte değerlendirilerek, davacının muvazaa iddiasının kanıtlanmış olup olmadığının belirlenmesi; iddianın kanıtlandığı sonucuna varıldığı takdirde davanın kabulüne, aksi takdirde ise reddine karar verilmesidir.
Eksik incelemeyle, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usule ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 2.10.2002 gününde oyçokluğuyla karar verildi
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Türk Telekom Borç 
  • 13.06.2025 08:58
  • [Mal Paylaşımı davaları] Mal Paylaşımı dava sonucu alacak Nafakadan düşülebilir mi 
  • 12.06.2025 08:44
  • SGK sözleşmeli özel hastane Savcılığa şikayet edilebilir mi ? 
  • 11.06.2025 20:01
  • Fuzuli İşgalci Evin Demirbaşlarını Söküp Götürebilir Mi 
  • 11.06.2025 18:54
  • Solidworks Lisanssiz kullanımi yanlış adreste arama 
  • 10.06.2025 01:05


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini