 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E : 2002/4-436
K : 2002/370
T : 08.05.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 11.Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 5.10.2000 gün ve 214-395 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine,Yargıtay 11.Hukuk Dairesi'nin 30.4.2001 gün ve 244-4400 sayılı ilamıyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve. dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Mahkeme kararırında nelerin yazılacağı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 388.maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Aynı kural HUMK.nun 389.maddesinde de tekrarlanmıştır. Keza HUMK.nun 381.maddesi (kararın temimi en az 388.maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur). Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki,dava içinden davalar doğar,Hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Ayrıca bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır.
Öte yandan Yargıtay'ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulu'nun 19.6.1991 gün 323/391 sayılı ve 10.9.1991 gün 281-415 sayılı ve 25.9.1991 gün 355-440 sayılı kararları).
Ceza Genel Kurulu'nca da C.U.M.K.nun benzer hükümleri taşıyan 261 ve 268 maddelerinin uygulanmasında bozulan kararın geçerliliğini ve yerine getirilme yeteneğini yitirdiğinden "önceki hükümde direnilmesine" denilmekle yetinilerek ve atıf suretiyle hüküm kurulamayacağı kabul edilmiştir (Ceza Genel Kurulu'nun 2.2.1976 gün 22-25 sayılı karan).
Somut olayda da aslolan kısa kararda, hüküm fıkrası oluşturulmamış; yalnızca "Mahkememizce sayın Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 30.4.2001 gün ve 2001/244-4400 esas sayılı ilamında farklılık hukuka aykırılığın tanımlanmasından kaynaklanmaktadır.Açıkcası yerel mahkeme ile Yargıtay farklı pencerelerden hukuka aykırılığa bu olayda bakmaktadır.
Mahkememize göre hukuka aykırılık tartışılırken olayı yaratan etkenler son derece önem kazanmaktadır ve etkenler için çokça düşünmek gerekmektedir, olayı yaratan etkenler tartışılmadan ve onlar görülmeden sonuç çıkartmak mümkün değildir.
Yayının yapıldığı tarih görünürdeki gerçeklik tek başına hukuka aykırılığı tanımlamakta zayıf düştüğü kanısındadır. Şöyleki; hukuka aykırılık dar yorumlanmamalıdır, özellikle insan, adalet ve bilhassa yaratılan oluştan elde edilen maddi ve manevi değerler ve bu değerlerin tarafların maddi ve manevi olarak partminuanlarında meydana getirdiği eksiltme ve çoğaltma belki cesur bir deyimle bu kimlerin kazanç sağladığı düşünülmesi gerekir.
Gerekçeli kararda yukardaki ana öze bağlı kalınarak ama asla kelime kelime ele almadan yazılacağı üzere hukuka aykırılığın sosyal hayata uygunluğu ve oluşun özü ele alınarak değerlendirilmesi gerektiğinden mahkememiz oluşta hukuka aykırılık gördüğünden eski kararında direnmesine bu açıklamaların deyim yerinde ise, kısa karar gerekçeli karar şeklinde düşünülmemesine, ön çalışma olarak yorumlanmasına davacı vekili ve davalı vekilinin yüzlerine karşı verilen karar Yargıtay yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. denilmiştir. Bu karar yasanın açıkladığı anlamda hükmün unsurlarını taşımadığı gibi, sonuçta sadece direnildiği belirtilerek hüküm sonucu da açıklanmadığından ve gerekçeli kararla da çelişkili olduğundan usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
O itibarla mahkemece HUMK.nun 388.maddesinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istek halinde teniyiz peşin haranın iadesine, 8.5.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.