 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2002/1-327
K: 2002/329
T: 17.4.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
743/m.648
Taraflar arasındaki "müdahalenin men'i ve kal" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Yumurtalık Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabul, kısmen reddine dair verilen 21.9.2000 gün ve 1999/117 E- 2000/174 K.sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 21.2.2001 gün ve 2001/1932-2011 sayılı ilamı ile; ( ...Davacı Hazine maliki olduğu 119 parsele davalının bina yaparak el attığını belirtip önlenmesini ve binanın yıkımını istemiştir.
Mahkemece, el atmanın önlenmesine, yıkımın fahiş zarar doğuracağı gerekçesiyle yıkım isteğinin reddine karar verilmiştir.
Medeni Kanunun 648/2.maddesinde ( ...eğer bina, arsa sahibinin rızası alınmaksızın malzeme sahibi tarafından yapılmış ise, yakılıp sökülmesi; diğer, bir anlatımla kal'i aşırı zararın doğumuna yol açmadıkça arsa sahibi yıkılıp sökülmesini isteyebilir. Yıkım masrafı da malzeme sahibinden alınır... )hükmüne yer vermiştir.
Hemen belirtmelidir ki, yasada "yıkımda aşırı zarar kavramı" tanımlanmış değildir. Bunun yanı sıra anılan kavram yönünden gerek öğretide gerekse yargısal uygulamada görüş birliği yoktur. Ancak Medeni Kanun 648/2.maddesinin uygulamasında meydana getirilen binanın korunması hususundaki genel yararın göz ardı edilemiyeceği kuşkusuzdur. Ne var ki, binanın davacı arsa sahibi yönünden de ( subjektif olarak )değerlendirilmesi ve hak ( yarar )dengesi kurulmak suretiyle adilane bir sonuca gidilmesi gerekir.
Öte yandan, kural olarak kal'in ( yıkımın )fahiş zarar doğurup doğurmayacağının takdiri hakime aittir. Hakim, takdir hakkını kullanırken elbette bilirkişinin yada bilirkişilerin bildirdikleri teknik bilgilerden ve görüşlerinden faydalanacaktır. Ancak, vardıkları sonuç bu yönden ( fahiş zarar doğup doğmayacağı yönünden )hakimi bağlamaz. Değinilen ilke, uygulamada kararlı bir şekilde ifade edilmiş ve benimsenmiş bulunmaktadır ( HGK. 20.3.1996 t, 1996/1-40 E, 1996/177 K; 24.4.1996 t. 1996/1-154 ).
Somut olaya konu yapının yukarda açıklanan ilkeler dikkate alınarak değerlendirildiğinde, özellikle davacı Hazinenin subjektif yararlanma durumu gözetildiğinde yıkımın aşırı zarar doğuracağını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, yıkıma da karar verilmesi gerekirken, anılan isteğin reddi isabetsizdir... )gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.
Davacı Hazinenin, arsa sahibi olarak açtığı davada, davalının haklı bir nedene dayanmadan davacının rızası olmaksızın kendi malzemesi ile davacı taşınmazına çekişmeli binayı yaptığı saptanmıştır.
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; MK.648/2 maddesinin uygulanmasından ve özellikle çekişmeli yapının yıkımının fahiş bir zarara neden olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, MK.nun 648/2 maddesinde ( ...Eğer bina, arsa sahibinin rızası alınmaksızın malzeme sahibi tarafından yapılmış ise, yıkılıp sökülmesi, diğer bir anlatımla kal'i aşırı zararın doğumuna yol açmadıkça, arsa sahibi yıkılıp sökülmesini isteyebilir. Yıkım masrafı da malzeme sahibinden alınır ). Hükmüne yer verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, Yasada "yıkımda aşırı zarar kavramı" tanımlanmış değildir. Bunun yanısıra anılan kavram yönünden gerek öğretide gerekse yargısal uygulamada görüş birliği yoktur. Ancak, MK.nun 648/2 maddesinin uygulanmasında, meydana getirilen binanın korunması hususundaki genel yararın gözardı edilemeyeceği kuşkusuzdur. Nevarki, binanın davacı arsa sahibi yönünden de ( subjektif olarak )değerlendirilmesi ve hak dengesi kurulmak suretiyle adilane bir sonuca gidilmesi gerekir.
Öte yandan kural olarak kal'in ( yıkımın )fahiş zarar doğurup doğurmayacağının takdiri hakime aittir. Hakim, takdir hakkını kullanırken elbette bilirkişinin yada bilirkişilerin bildirdikleri teknik bilgilerden ve görüşlerinden faydalanacaktır. Ancak, vardıkları sonuç bu yönden ( fahiş zarar doğup doğmayacağı yönünden )hakimi bağlamaz. Değinilen ilke, uygulamada kararlı bir şekilde ifade edilmiş ve benimsenmiş bulunmaktadır.
Somut olaya konu yapı, davacının kayden maliki bulunduğu 119 parsel üzerine inşa edilmiş, bilirkişi raporuna göre kaba inşaat bitmiş, doğramaları takılmış, tamamlanmamış durumdadır. Çekişmeli bina için verilen rapor yukarda belirtilen ilkeler doğrultusunda değerlendirildiğinde yıkımın aşırı zarar doğuracağını kabul etmek olanağı yoktur.
Bu itibarla Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
O halde, usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğine BOZULMASINA, 17.4.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.