 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:2002/1-157
K:2002/300
T:10.04.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI
- KIYI KENAR ÇİZGİSİ
ÖZET:Kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin, 3621 sayılı Kıyı Kanunu 9.madde hükmüne göre tesbiti zorunludur. Aksi tekdirde uyuşmazlık, yapılacak araştırma ve uzman bilirkişilerden alınacak raporların değerlendirilmesi ile çözülecektir.
(3621 s. Kıyı K. m. 5, 9)
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Urfa Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 28.12.1999 gün ve 1998/246 E. 1999/466 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 22.11.2000 gün ve 2000/13947-14689 sayılı ilamı ile; (...Davacı Hazine, çekişmeli 1 parsel sayılı taşınmazın, kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek iptal ve tescil istemiştir.
Hükmüne uyulan bozma ilamında belirtildiği üzere mahkemece uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılmış ve bilirkişiler yerinde incelemeler yaptıktan sonra, kıyı kenar çizgisini belirlemişlerdir. Saptanan bu kıyı kenar çizgisi bozmadan önce alınan bilirkişi raporlarıyla da teyit edilmiştir. Bilirkişiler ayrıca 1978 yılında çizilen kıyı kenar çizgisi haritalarının yanlış olduğunu raporlarında gerekçeleriyle açıklamışlardır.
Bilirkişilerin belirttiği kroki ve haritaya göre çekişmeli taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı sabit olmuştur. Hemen belirtmek gerekir ki, Denizel alanı içerisinde kalan kumluk niteliğindeki taşınmazın özel mülkiyete konu olmasına yasal olanak yoktur.
Hal böyle olunca, tarafları bağlayan bir mahkeme kararı da bulunmadığına göre, bilirkişi krokisinde kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı belirtilen bölüm hakkında davanın kabul edilmesi gerekirken yasal olmayan gerekçelerle davanın tamamen reddine karar verilmesi doğru değildir...) gerekçesiyle bozularak dosya geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı Hazine, 289 ada, 44 parsel sayılı taşınmazın 775 sayılı Yasa uyarınca belediye adına tespit ve tescil edildiğini; Belediye tarafından 2981/3290 sayılı Yasalar uyarınca imar uygulamasına tabi tutulduğunu; anılan parselin ifrazı sonucu oluşan davaya konu 1074 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması nedeniyle tapusunun iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı taşınmazını 13.12.1988 tarihinde Urla Belediyesi'nden bedelini ödeyerek satın aldığını, tapuda kısıtlayıcı herhangi bir şerh bulunmadığını, Kıyı Kanununa göre taşınmazın kıyı kenar çizgisi dışında kaldığını, davanın reddini savunmuş; yerel mahkemece Bayındırlık ve Iskan Müdürlüğünce bildirilen 14.2.1978 tarihli kıyı kenar çizgisi haritası mahalline uygulanmak suretiyle, dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi dışında kaldığı tesbit edilerek, davanın reddine karar verilmiştir.
Kadastro Kanunu'nun 16. maddesinin C. fıkrasında açıkça belirtilmemekle beraber, deniz, göl, akarsu kıyıları ve sahil şeritleri Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerdir ve kadastro dışı bırakılır.
1982 tarihli T.C.Anayasasının 43 ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 5. maddesine göre kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyıları ile deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmakta, öncelikle kamu yararı gözetilir.
Deniz kıyıları, idari bir tahsis kararı gereğince değil, mahiyetleri gereği halkın yararlanacağı yerlerden olduğundan, idarenin yani Devlet, belediye, köy gibi kamu tüzel kişilerinin idari bir kararla, deniz kıyılarından halkın yararlanacağı yer niteliğini kaldırmaya yetkisi yoktur.
Kıyı çizgisi, deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda taşkın durumları dışında, suyun kara parçasına deydiği noktaların birleşmesinden oluşan, meteorolojik olaylara göre değişen doğal çizgidir.
13.3.1972 tarihli, 7/4 sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi kıyı, denizin temadisi, ondan faydalanma hususunda zaruri bir unsur, bir kelime ile denizin mütemmim cüzüdür. Kumluk ve kayalık sahaların derinliği; dalgaların en fazla erişebildiği nokta, med ve cezirde denizin en son varabildiği yerlerdir.
Kıyı Kenar Çizgisi; Deniz, tabii ve suni göl ve akarsuların, alçak-basık kıyı özelliği gösteren kesimlerinde, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde, su hareketlerinin oluşturduğu, kumsal ve kıyı kumullarından oluşan, kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırı; dar yüksek kıyı özelliği gösteren kesimlerinde ise, şev yada falezin üst sınırıdır.
Bu sınır, doldurma suretiyle arazi elde edilmesi halinde de değiştirilemez.
Kıyı, kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alandır.
Dar-Yüksek kıyı: Plaj yada abrazyon platformu olmayan veya çok dar
olan, şev, falezle son bulan kıyılardır.
Alçak - Basık kıyı; Kıyı çizgisinden sonra da devam eden, kıyı hareketlerinin oluşturduğu plajı hareketli ve sabit kumulları da içeren kıyı kordonu, la gün alanları, sazlık, bataklık ve kumluk, çakıllık, taşlık ve kayalık alanları içeren kıyılardır. (Y.I.B.K.13.3.1972 T.7/4)
Kıyı Kanunlarımızın temelini teşkil eden mülga 6785/1605 sayılı imar Kanununun ek 7 ve ek 8. maddelerine ilişkin yönetmelikler, kıyılardan eşitlik ve serbestlikle toplumun yararlanması, kıyıların doğal yapısının değiştirilmemesi ve kirletilmemesi yönünde hükümler getirmiş ise de bu yönetmelik yerine 27.11.1984 t., 3086 sayılı "Kıyı Kanunu"na bırakmıştır.
Ancak, 3086 sayılı Kıyı Kanunu ile getirilen "Kıyı Kenar Çizgisi" ve "Kıyı"ya ilişkin teknik tanımlar ve bazı maddeleri Anayasa'ya aykırı bulunması nedeniyle iptal edilmiş, böylece Kıyı Kanununun yeniden hazırlanması gereği ortaya çıkmıştır.
Anayasal bir hak olarak ortaya çıkan kıyılardan yararlanma imkan ve koşullarının gösterilmesi amacıyla bir yasa çıkarılması zorunlu hale gelince 3621 sayılı Yasa bu amaçla çıkarılmıştır. Yasanın bu işlevi "Amacı" başlıklı birinci ve "kapsam" başlıklı ikinci maddelerinde açıkça ortaya konmuştur. Sözü edilen birinci madde aynen "Bu kanun, deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir." Dedikten sonra ikinci maddede belirtilen amaca paralel biçimde yasanın kapsamını göstermiş ve aynen "Bu kanun deniz, tabii ve suni göller ve akarsu kıyıları ile deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerine ait düzenlemeleri ve bu yerlerden kamu yararına yararlanma imkan ve şartlarına ait esasları kapsar" kuralına yer vermiştir.
Denilebilir ki; Yasa, bütünüyle değerlendirildiğinde; kıyıların kamuya açık tutulması ve bu yerlerden toplumun genellik, eşitlik ve serbestlik ilkelerine uygun faydalanmasını sağlama yönünden; idareye görevler yüklemiş ve bu alanda yapılacak işler gösterilmiş ve kıyıya ilişkin teknik ve hukuki esaslar, Anayasal doğrultuda ortaya konmuştur.
Kıyının kamuya açık tutulabilmesi ve yasanın bu alanda idareye verdiği görevlerin yerine getirilebilmesi ve kıyıda planlama ve uygulamanın yürütülebilmesi için öncelikle, kıyıya ilişkin bir tespitin yapılması zorunludur. Bu nedenle idarenin kendi açısından kıyı kenar çizgisini belirlemesi gerekir, işte Yasa koyucu 3621 sayılı Kanun'un 9. maddesiyle, salt bu amaçla sınırlı olmak üzere Valiliğe kıyı kenar çizgisini kamu görevlerinden oluşan beş kişilik bir komisyon aracılığıyla belirleme yönünden bu görev verilmiştir. Nitekim Yasanın 5/4 maddesi bu durumu aynen "kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur" biçiminde ortaya koymuştur. (28.11.1997 gün ve 1996/5-35 sayılı Y.l.B.K.)
Somut olayda 6785/1605 sayılı imar Kanunu'nun Ek 7. ve Ek 8. maddeleri gereğince çıkarılan yönetmeliğe dayalı olarak idarece belirlenen 14.2.1978 tarihli kıyı kenar çizgisinin 13.3.1972 tarih, 7/4 sayılı Y.I.B.K. doğrultusunda yapılacak soruşturmada delil olarak değerlendirileceği, kararlılık kazanmış yargısal uygulamada benimsenmiş ve uygulama da bu doğrultuda sürdürüldüğünden yönetmeliğe dayalı belirlemenin doğrudan bağlayıcı olamayacağı sonucuna varılmış, hükümden sonra çıkarılan ve somut olayda uygulama olanağı bulunan 28.11.1997 gün ve 1996/5-35 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararı dikkate alınmıştır. Alınan kararda açıklandığı şekilde 3621 sayılı Kanun'un 9. maddesi gereğince idare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisi taraflara tebliğ edilmemiş; bu konuda idari yargıya başvurulmamış veya idari yargı tarafından verilen kesinleşmiş bir karar bulunmadığından 28.11.1997 gün ve 1996/5-35 sayılı Y.I.B.K.nın sonuç bölümünde öngörülen anlamda bir kıyı kenar çizgisi oluşmadığı anlaşıldığından uyuşmazlığın 13.3.1972 tarih 7-4 sayılı Y.l.B.K. çerçevesinde yapılacak araştırma ve uzman bilirkişilerden alınacak raporların değerlendirilmesi suretiyle çözümlenmesi gerekir.
Mahkemece; hükmüne uyulan ilk bozma kararından sonra uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılmış, bilirkişiler mahallinde kıyı kenar çizgisini belirlemişlerdir. Bu rapor, bozmadan önce alınan bilirkişi raporlarıyla birbirini tamamlar niteliktedir. Ayrıca bilirkişiler, 14.2.1978 tarihinde çizilen kıyı kenar çizgisi haritalarının yanlış olduğunu raporlarında gerekçeleriyle açıklamışlardır. Öte yandan Belediyeden denizel alanda kaldığı saptanan bir kısım yerin satın alınmış olması davalı yönünden MK.nun önceki 931 (yeni 1023) maddelerinin uygulanması sonucunu doğuramaz.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru değildir. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), 10.4.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.