 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2002/15-917
K: 2002/1041
T: 11.12.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
6183/m.66
Taraflar arasındaki "istihkak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya Asliye 3. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 11.12.1995 gün ve 1995/830-1018 sayılı kararın gün ve 1996/1747-1887 sayılı ilamı ile; ( ...Davacı üçüncü kişi ( S.Ü. ), davalı alacaklı ( Vergi Dairesi ) tarafından dava dışı eşi borçlu ( A.Ü. ) aleyhine 6183 sayılı yasa uyarınca yapılan takip sonucu, müşterek konuttaki malların 18.08.1995 günü haczedildiği, oysa bu mahcuz malları, kocasının şirketi aleyhine bir başka şahsın Konya 6. İcra Müdürlüğünün 1993/2041 sayılı dosyasıyla yaptığı icra takibi sırasında 10.08.1993 günü çıkartıldığı açık artırmadan satın aldığını ileri sürerek, haczin kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı alacaklı ( Vergi Dairesi ) vekili ise, 10.08.1993 tarihli icra satışının usulsüz olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkeme, haczedilen dava konusu malların, daha önce icra takibi sırasında davacı tarafından icradan açık artırma ile satın alındığı ve dolayısıyla mahcuz mallara malik bulunduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne hükmetmiştir.
Kararı davalı alacaklı ( Vergi Dairesi ) vekili temyiz etmiştir.
Dava, 6183 sayılı yasanın 66. Maddesine dayalı istihkak istemine ilişkindir.
Davacı üçüncü kişi ile dava dışı borçlunun karı-koca olup, haczin yapıldığı konutta oturdukları ve mahcuz malların borçlu kocanın bir başka borcu nedeniyle yapılan icra takibi sırasında eşi davacı tarafından açık artırmada satın alındığı konularında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, 18.08.1995 günü yapılan son haczin, daha önce usulüne uygun cereyan eden icra satışı sonucu davacı kadının kazanmış olduğu mülkiyet hakkı karşısında geçerli ve bağlayıcı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hangi türü olursa olsun, haciz nedeniyle istihkak davalarından amaç, mülkiyet hakkının tespiti değildir. Amaç dayanılan hakkın kapsamına uygun eylemli bir durum yaratmak ve mahcuz malın iadesini sağlamaktır. Bunu sağlamak için de, haczin dayanılan hak karşısında bağlayıcı olup olmadığına bakmak gerekir.
Davacı, ev kadınıdır. Bir işte çalıştığı ve geliri olduğu da iddia ve kanıtlanmış değildir. Bir tanığın, davacının babasının durumunun iyi olduğuna ilişkin soyut anlatımından başka bir delil de dosyada yoktur. Davacı, mahcuz malları, ihaleden hangi parayla satın aldığını izah ve ispatlamış değildir. Geliri bulunmayan bir ev kadınının ihaleye katılması, kaldı ki, geliri olsa dahi kocasının borcunu icra müdürlüğüne ödeyecek yerde sanki yabancı bir kişinin mallarını satın alıyormuş gibi, onun eşyalarını ihaleden alması. Hayatın olağan akışına ve memleket gerçeklerine ters olup, sonraki alacaklılardan mal kaçırmak kasdına matuftur.
Bu itibarla, ihaleden şeklen kazanılan mülkiyet hakkı karşısında 18.08.1995 günü yapılan hacze, alacaklının haklarının ihlal edildiği oranda geçerlilik tanımak, bu tür uyuşmazlıklarda daha gerçekçi bir yaklaşım olur.
O halde, davanın reddi yerine yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesi doğru olmamış ve hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 11.12.2002 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.