 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2002/13-396
K: 2002/388
T: 8.5.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- KİRA SÖZLEŞMESİNİN İPTALİ ( Sahte Olarak Düzenlenmiş Kira Sözleşmesinin İptalinin İstenmesi )
- SAHTE KİRA SÖZLEŞMESİ ( Sahte Olarak Düzenlenmiş Kira Sözleşmesinin İptalinin İstenmesi )
- KiRALAYANIN BORÇLARI ( Kiralayan Kiralanan Binanın Tümünü Kiracının Hizmetine Sunması Nedeniyle Kiracının Bunu Ne Ölçüde Kullanıp Kullanmadığının Önemli Olmaması )
- KİRA SÖZLEŞMESİNİN GEÇERLİLİĞİ ( Bunun Yazılı Şekle Tabi Olmaması )
- İMZA EKSİKLİĞİ ( Bunun Sözleşmenin Geçersizliğine Neden Olmaması )
818/m.285
DAVA : Taraflar arasındaki "kira sözleşmesinin iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Beyoğlu Asliye 4.Hukuk Mahkemesince, 31.12.1997 gün ve 1996/198 Esas ve 1997/956 Karar sayılı ilamı ile davanın kabulüne dair verdiği karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin, 15.09.1998 gün ve 1998/5836-6558 sayılı ilamı ile; ( ...Davacı, davalılara ait taşınmazda 1993 yılından beri kiracı olduğunu, 1995 yılında sözleşmenin yenilenerek, aylık kira parasının 40.000.000 TL. olarak kararlaştırıldığını, buna rağmen davalıların, aynı dönem için aylık kira parasını 15.000 Dolar olarak gösteren başka bir kira sözleşmesine dayanarak, o miktarın ödenmesini isteyip, bilahare tahliye davası açtıklarını; davalıların dayandıkları sözleşmenin, teminat olarak alınan boş bir kağıdın sonradan doldurulması suretiyle düzenlendiğini, sahte olduğu gibi tarih ve imza da taşımadığını ileri sürerek, iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davacı şirketin dayandığı sözleşmenin, yetkili temsilcisi Abidin A. tarafından, kendi avukatlarının imzası taklit edilmek suretiyle düzenlendiğini, sonradan bu sahteciliğin ortadan kaldırılması için, bu kez gerçekten imzalattırıldığını, kendilerinin o sözleşmeye muvafakat etmemeleri üzerine de, gerçek kira bedeli olan aylık 15.000 Dolar üzerinden bu davaya konu diğer sözleşmenin tanzim ve öncekinin imha edildiğini, bu yüzden aslının dahi mevcut bulunmadığını, esasen kiralanan taşınmazın yedi katlı olması ve yüksek kazanç getiren bir işin yapılması karşısında, kira bedelin aylık 40.000.000 TL. olmasının mümkün bulunmadığını savunarak davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, taraflarca dayanılan her iki sözleşmenin de asıllarının mevcut olmadığı, davacının dayandığı ve vergi dairesine sunulmuş bulunan sözleşme uyarınca davacının aylık 40.000.000 TL. üzerinden kira bedelini konutta ödemeli olarak gönderdiği, kiralanan binanın sadece iki katının kullanılmakta olduğunun keşfen saptandığı, imzalar ve damga pulu bulunmayan dava konusu sözleşmenin sonradan doldurulduğu yolunda bir izlenim oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 01.02.1995 tarihli ve aylık 15.000 Dolar kira parası ihtiva eden sözleşmenin iptaline karar verilmiş; hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, şirketin, davalılara ait taşınmazda 1993 yılından itibaren kiracı olduğu, 1995 yılında kira sözleşmesinin yenilendiği uyuşmazlık konusu değildir. Yine, taraflar arasında, her ikisi de aynı tarihli ve fakat farklı kira bedellerini ihtiva eden iki ayrı kira sözleşmesinin bulunduğunda da uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık konusu olan yön, bu sözleşmelerden hangisinin geçerli bulunduğudur. Hemen belirtilmelidir ki, karar gerekçesindeki kabulün aksine, davalılar tarafından geçerli olduğu ileri sürülen aylık 15.000 Dolar kira parasını havi kira sözleşmesinin aslının mevcut bulunduğu ve sözleşme aslının, daha önce açılan ve Beyoğlu 4.Sulh Hukuk Mahkemesinin 1995/575 esasında görülmekte olan tahliye davasının 17.05.1996 günlü duruşmasında o davanın davacısı olan kiralayanlar vekili tarafından mahkemeye sunulduğu ve aynı duruşmada mahkeme kasasında saklanmasına karar verilmiş olduğu, buna ilişkin duruşma tutanağıyla sabittir. O nedenle, mahkemenin taraflarca dayanılan her iki sözleşmenin de asıllarının mevcut olmadığına ilişkin kabulünde isabet bulunmamaktadır. Bu sözleşmede, davalı kiralayanların imzalarının bulunmadığı ihtilafsız ise de, kira sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekil şartına bağlı olmadığından imza eksikliği sözleşmenin geçersizliği sonucunu doğurmaz. Kaldı ki, sözleşme davacı şirket tarafından kiracı sıfatıyla imzalanmış olup, davacı bu imzayla ve sözleşmedeki hükümlerle bağlıdır. Keşif sonucu düzenlenen 23.06.1997 günlü bilirkişisi raporunda, kiralananın konumuna mevkiine kullanım alanına ve diğer unsurlara göre, her iki kira sözleşmesinin düzenlendiği 01.02.1995 tarihi itibariyle aylık kira parasının 365.000.000 TL. olabileceği, sözleşmede yazılı aylık kira bedeli 15.000 Doların yine o tarihteki karşılığının 620.565.000 TL. olduğu açıklanmıştır. Bilirkişilerce saptanan bu değerin, davacı tarafından ileri sürülen aylık 40.000.000 TL. kira parasının yaklaşık 9 katı; davalılarca ileri sürülen miktarına ise yarısından daha fazla olduğu, eş söyleyişle, davalıların iddia ettikleri miktara çok daha yakın bulunduğu açıktır. Esasen, toplam yedi kattan ibaret bulunduğu ihtilafsız olan kiralananın kullanım alanı ve yürütülen ticari faaliyet nazara alındığından, sözleşme tarihi itibariyle aylık 40.000.000 TL. kira bedelinin, makul ve tarafların serbest iradeleriyle kabul edebilecekleri bir miktar olmadığının kabulü de zorunludur. Her ne kadar davacı, yedi katlı binanın sadece iki katının kullanıldığını, bu nedenle kira parasının kullanılan alana göre değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de, kiralayan davalılar binanın tümünü kiracı davacının kullanımına hazır halde bulundurup, kendi edimlerini yerine getirmiş olduklarından, kiracının kiralanandan hangi ölçüde yararlanmakta olduğu hususu,kira parasının değerlendirilmesinde artık göz önünde tutulamaz. Öte yandan, her ne kadar davacı, aylık kira parasının 1995 yılında 40.000.000 TL. 1996 yılında ise 80.000.000 TL. üzerinden ödendiğini ve davaların miktar konusunda bir itirazlarının bulunmadığını ileri sürüp, ödemelere ilişkin posta havale belgelerini sunmuş ise de, davalıların ödenen bu tutarların eksik bulunduğu iddiasıyla ve temerrüt nedenine dayalı olarak 15.09.1995 tarihinde tahliye davası açmış oldukları, buna ilişkin ve yukarıda numarası belirtilen dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacının ödediği aylık kira parası miktarının davalılarca itiraza uğramadığının kabulü de mümkün değildir. Hal böyle olunca davacının dayandığı aylık 40.000.000 TL. kira bedeli taşıyan sözleşmenin salt vergi dairesine sunulmak üzere ve masrafın azaltılması amacıyla düzenlendiğinin, davalıların o sözleşmeyle bağlı tutulamayacaklarının, tarafların gerçek iradelerine uygun kira sözleşmesinin ise bu davada iptali istenilen 15.000 Dolar kira parasını havi sözleşme olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece bu yön göz önünde tutularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş olması usule ve yasaya aykırıdır, bozma nedenidir... ) gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozmadan sonra yerel mahkeme 09.09.1999 gün ve 1999/102-421 sayılı ilamı ile ilk hükümde direnmeye karar vermiş, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 05.07.2000 gün 2000/13-1120-1116 sayılı ilamı ile usulüne uygun hüküm fıkrası oluşturulmadığı gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
Yerel mahkeme hakiminin değişmesi üzerine; Yargıtay Dairesinin verdiği bozma kararının doğru olduğu mahkemece verilen direnme kararının yerinde olmadığı kanısıyla 17.01.2001 gün ve 2000/625 E, 2001/3 K. sayılı Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyarak davanın reddine karar vermiştir.
Bu kararın davacı vekilince temyizi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin, 09.07.2001 gün ve 2001/5796-7550 karar sayılı ilamı ile; bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki ilk karar direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Dairenin 15.09.1998 gün ve 1998/5836-6558 sayılı bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 08.05.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.