 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2002/11-633
K: 2002/847
T: 23.10.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
· İHRAÇ KARARININ İPTALİ, TAZMİNAT DAVASI
· YARGITAY İNCELEMESİ
· KISMİ BOZMA KARARI
ÖZET: Açık bir onama hükmü bulunmasa dahi, Yargıtayca bozma kapsamı dışında bırakılmış olan karar bölümü onanmış sayılır.
(1086 s. HUMK. m. 427 vd.)
Taraflar arasındaki "ihraç kararının iptali, tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye ikinci Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 4.4.2001 gün ve 1998/323 - 2001/393 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15.11.2001 gün ve 2001/6647-9028 sayılı ilamı ile (...Davacı vekili, müvekkili hakkında daha önce verilen davalı kooperatif ortaklığından ihraç kararının açılan dava ile iptal ettirildiğini, zamanında kura çekimine davet edilmeyen müvekkilinin konut tahsisi ve borç dökümü isteğinin cevapsız bırakıldığını, ardından 9.11.1997 tarihli yönetim kurulu kararı ile ikinci kez haksız ihraç kararı verildiğini ileri sürerek, ihraç kararının iptalini ve konut tahsisi mümkün olmazsa ona kaimen şimdilik 1.000.000.000.-TL tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının ortaklık ilişkisi boyunca yaptığı toplam ödemenin (4.730.000.-) TL.dan ibaret olduğunu ve bunun davacının eşine iade edildiğini, akçalı yükümlülüklerini yerine getirmeyen davacının haklı nedenlerle ortaklıktan ihraç edildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, sunulan kanıtlara ve bilirkişi raporlarına dayanılarak, 7.10.1997 tarihte tebliğ edilen ikinci ödeme ihtarının bir ay yerine (30) gün süre içermesinin 1163 sayılı Kanunun 27. maddesine aykırı olduğu, kendisine konut tahsis edilmeyen davacı ortağın isteyebileceği tazminatın talepten fazla olduğu gerekçeyle davanın kabulü ile ortaklıktan ihraç kararının iptaline ve fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile 1.000.000.000.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
"...1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Ancak, kendisine ortağı bulunduğu davalı kooperatifçe konut tahsis edilmeyeceği anlaşılan davacının bu hakkına kaimen isteyebileceği tazminatın hesaplanma biçimi Dairemizin 1999 yılından bu yana benimsediği yöntem ve ilkelere uygun değildir.
Davacının isteyebileceği tazminatın saptanması için önce kooperatif ortaklarına tahsis edilen konutun dava tarihindeki rayiç değeri belirlenmeli, daha sonra kooperatife akçalı yükümlülüklerini eksiksizce yerine getiren bir ortağın ödemelerinin ödeme tarihleri itibarı ile toplamının dava tarihine kadar Toptan Eşya Fiyat Endeksi (TEFE) artış ortalama rakamları esas alınarak ulaştığı güncel değeri bulunmalı, ardından, konutun rayiç değerinden eksiksiz ödemelerin güncel değeri indirilerek normal ödeme yapan bir ortağın bu ödemeleri karşılığında ne miktar yararlanma sağladığı ortaya çıkarılmalı, bu işlemden sonra ödemelerini aksatan davacı ortağın yaptığı ödemeler dava tarihine taşınarak güncelleştirilmeli ve davacının yaptığı ödemelere karşılık sağlayacağı yarar normal bir ortağın elde ettiği yarar ile oranlanıp yani davacı ödemelerinin güncelleştirilmiş değeri normal bir ortağın sağladığı yararlanmanın ifade ettiği değerle çarpıldıktan sonra çıkan miktarın normal bir ortağın ödemelerinin güncelleştirilmiş değerine bölünmesiyle bulunacak miktarın davacının konut edinememesinden dolayı uğradığı toplam zarar olduğu gözetilerek isteyebileceği tazminatın saptanması ve mahkemece bu miktardan daha az olması halinde talep edilen kısmi tazminat isteminin hüküm altına alınması yerine, açıklanan yöntem ve ilkeleri dikkate almayan ve salt davacı ödemelerinin eskalasyon hesaplaması ile yetinen bilirkişi raporu esas alınarak verilen kararın bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı vekili
Hukuk Genel kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK. 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/11. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali ve tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalı kooperatifin üyesi olan davacının haksız ve usulsüz şekilde üyelikten ihraç edildiğini ileri sürerek, ihraç kararının iptaline, verilebilecek bir dairenin bulunmaması nedeniyle, daire rayiç değerinden şimdilik 1 .000.000.000.-TL nın tazminat olarak ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Yapı Kooperatifi vekili, davacının, iki defa ihtar gönderilmesine rağmen kalan aidat borcunu ödemediğini, kötü niyetli olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Yerel mahkemenin, davacının üyelikten ihracına ilişkin kararın dayanağını oluşturan 17.7.1997 tarihli ikinci ihtarın verilen ödeme süresi yönünden usulsüz olduğu, buna dayalı ihraç kararının da bu nedenle yasaya aykırı bulunduğu gerekçesiyle ve tazminat miktarı yönünden alınan bilirkişi raporunu benimsemek suretiyle verdiği davanın kabulüne, ihraç kararının iptaline, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak üzere, 1 .000.000.000-TL. tazminatın davalıdan tahsiline dair karar, Yüksek Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.
1- Yerel mahkeme, ihraç kararına yönelik hükmün bozma dışında bırakılmış olması nedeniyle kesinleştiğini gerekçe göstererek, bu yönden yeniden hüküm tesisine yer olmadığına, tazminat miktarının hesaplanmasına yönelik bozmaya karşı ise direnilmesine karar vermiştir.
Bu noktada, öncelikle, metni yukarıda yer alan bozma kararının "Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir." şeklindeki (1) no-lu bendi karşısında, üyelikten ihraç kararının iptaline dair yerel mahkeme hükmünün kesinleşmiş olup olmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Yerel mahkemenin bozulan hükmü, davacının dava dilekçesindeki talepleri doğrultusunda, üyelikten ihraç kararının iptaline ve buna bağlı olarak,usulsüz şekilde ihraç edilen ve kendisine konut tahsisi yapılamayan davacının bu hakkına kaimen tazminat ödenmesine ilişkindir. Eş söyleyişle, davacı, birinin (tazminat) kabulü, ancak diğerinin (ihraç kararının iptali) kabul edilmesine bağlı bulunan iki ayrı talepte bulunmuş; mahkeme her iki talebinde kabulüne karar vermiştir. Bozma kararının (1) numaralı bendinde, davalı vekilinin bu hükme yönelik diğer temyiz itirazları reddedilmiş, (2) nolu bentte ise, tazminatın hesaplanmasında izlenen yöntemin yanlış olduğu belirtilerek hüküm sadece bu yönden bozulmuş; böylece ihraç kararının iptaline yönelik karar bozmanın kapsamı dışında bırakılmış; ancak, bu yönden açık bir onama kararı da verilmemiştir.
Açıktır ki, Yargıtay, temyiz edilen kararın bir kısmını onayıp; diğer kısmını bozabilir; böyle bir durumda, ortada bir "kısmi onama ve kısmi bozma" karan bulunacaktır. Böyle bir durumda mahkeme kısmi bozmaya uysa bile, artık hükmün onanan bölümü üzerinde yeni bir inceleme yapamaz. (Prof.Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 4. Baskı, 1984, Cilt:4, sayfa: 3397-3398)
Hemen belirtilmelidir ki, usul hukuku ilkeleri açısından doğru olan ve bu nedenle de benimsenmesi gereken tutum, ilgili Yargıtay Dairesinin, hakkındaki temyiz itirazlarını reddettiği hüküm bölümünü açıkça onamasıdır.
Ancak, öteden beri, somut durumda olduğu gibi, Yargıtay Dairelerinin kısmi onama ve kısmi bozma kararı verilmesi gereken durumlarda, gerçekte onanmasına hükmettikleri hüküm bölümü yönünden, sadece ilgili tarafın temyiz itirazlarını reddetmekle yetinip, açık bir onama hükmü kurmadıkları ve bu tür kararların özellikle infaz yönünden tereddütlere neden olduğu bilinmektedir.
Bu nedenle, bu tür Yargıtay kararlarının usul hukuku açısından doğurdukları sonuç üzerinde ayrıca durulmalıdır:
Öğretide, bir davadaki birden fazla talepten bir veya daha fazlası hakkında verilen kararın bozma kapsamı dışında kalması halinde, o karara yönelik açık bir onama hükmü olmasa dahi, ortada kısmi bir bozma ve kısmi bir onama kararının bulunacağı kabul edilmektedir. Başka bir ifadeyle, açık bir onama hükmü bulunmasa dahi, salt taleplerden biri veya daha fazlası hakkındaki yerel mahkeme kararına ilişkin temyiz itirazları Yargıtay'ca reddedilmiş ve böylece kararın o bölümü bozma kapsamı dışında bırakılmış ise, reddedilen temyiz itirazlarının ilgili bulunduğu karar bölümü onanmış sayılır. (Prof.Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 4. Baskı, 1984, Cilt:4, sayfa: 3421 ve devamı).
Hükmün bir bölümünün, taraflarca o yönden temyiz yoluna gidilmemesi nedeniyle kesinleşmesi veya temyiz edilip de bozma kapsamı dışında kalması arasında; gerek kesin hükmün bağlayıcılığı, gerek infaz kabiliyeti ve gerekse o konudaki uyuşmazlığın artık mahkemece yeniden ele alınmasının mümkün bulunmaması yönlerinden, herhangi bir fark yoktur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25.3.1992 gün ve 1992/2-121 esas, 1992/197 karar sayılı kararı da bu doğrultudadır. Yine, usule ilişkin kazanılmış hak konusundaki 9.5.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararı da, öğretide ve uygulamada aynı sonucu doğuracak şekilde yorumlanmıştır. (Prof.Dr. Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Usulü, 3. Baskı, Cilt 2, istanbul 1977, sayfa:90)
Bu açıklamalar çerçevesinde somut durum değerlendirildiğinde: Yerel mahkeme davacının ihraç kararının iptali ve tazminat taleplerinin tümünün kabulüne karar vermiş ve Yüksek Özel Daire, davalının bu karara yönelik temyiz itirazlarından sadece tazminat hesabına ilişkin bulunanlarını kabul edip, diğerlerini reddetmiş olmakla, açık bir onama kararı vermemekle birlikte, ihraç kararının iptaline yönelik yerel mahkeme hükmünü onamış bulunmaktadır.
Bu durumda, mahkeme hükmünün üyelikten ihraç kararının iptaline yönelik bölümü bozma kapsamı dışında bırakılmakla onanmış ve bu yön kesinleşmiştir. Dolayısıyla, kısmi bozmaya karşı kurulan direnme hükmünde, artık üyelikten ihraç kararının iptaline ilişkin davacı talebi hakkında yeniden hüküm kurulmasına gerek yoktur.
Hal böyle olunca, yerel mahkemenin, anılan konuda hüküm tesisine yer olmadığına karar vermiş olması doğrudur.
2- Direnme hükmüne gelince: Yerel mahkemece bozmadan önce yaptırılan inceleme sonucunda düzenlenen 25.12.2000 günlü bilirkişi raporunda, kendisine konut tahsis edilemeyen davacının bu hakkının yerine geçmek üzere isteyebileceği tazminatın tutarı, Yüksek 11. Hukuk dairesinin bu konuda halen uygulamakta olduğu ilke ve yönteme uygun olarak hesaplanmış, dayanakları denetime elverişli şekilde ortaya konulmuş, mahkemece de bu rapor benimsenmek suretiyle hüküm kurulmuştur.
Bu durumda direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanmalıdır.
Sonuç: 1 numaralı bentte yazılı nedenlerle Yargıtay Özel dairesince yerel mahkemenin ihraç kararının iptaline ilişkin kararına karşı vaki temyiz itirazlarının reddine ait kararı, yerel mahkeme kararının onanması anlamında olup manken,enin üyelikten ihraç kararının iptaline dair kararı artık kesinleşmiş bulunduğundan bu konuda yeniden hüküm kurulmasına mahal olmadığına dair kararı doğru bulunduğundan ve 2 numaralı bentte yazılı nedenlerle direnme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle direnme kararının 1 ve 2 nolu bentlerde yazılı nedenlerle (ONANMASINA) ve (49.040.000.) lira bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 23.10.2002 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, davacı hakkında alınan ihraç kararının iptali ve konut bedelinin tazminine ilişkin olup, her ne kadar mahkemenin tazminata ilişkin kararı, Dairemizce bozma kararından sonra 2002 yılı içerisinde oluşturulan yeni içtihada uygun ve bu sebeple davalı tarafın bu yöne ilişen temyiz itirazları yerinde değil ise de, 1163 sayılı Yasa ve davalı kooperatif ana sözleşmesine göre, konut veya bedeli kooperatif üyeliğine bağlı bir hak olduğundan konut bedeline hükmedilmesi üyeliğin devam etmesi koşuluna bağlıdır. Bu sebeple mahkemece öncelikle davacı hakkında verilen ihraç kararının iptali gerekir. Dairemiz ilamında her ne kadar davalı tarafın yerel mahkeme kararının tazminat hesaplanmasına yönelik temyiz itirazlarının dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş ise de, kararın ihraca ilişkin bölümünün onanması yolunda bir karar tesis edilmemiş, mahkeme kararı tümüyle bozulmuştur. Sayın çoğunluk tarafından benimsendiği gibi sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş olması da mahkeme kararının tazminattan tamamen bağımsız olan ihraca ilişkin bölümünün kesinleştiği anlamına yorumlanamaz. Bu itibarla, mahkemece ısrara ilişkin kararda öncelikle ihraç kararının iptaline karar verilmek gerekirken, anılan husus gözden kaçırılarak bu konuda karar ittihazına yer olmadığı şeklinde hüküm tesisi doğru olmadığından ve yerel mahkeme kararının bu sebeple bozulması gerektiğinden sayın çoğunluğun onama yolundaki görüşüne katılmıyoruz.
11. Hukuk Dairesi Başkanı Işıl ULAŞ
11. Hukuk Dairesi Üyesi Mehme KILIÇ