 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E : 2001/8-185
K : 2001/222
T : 28.02.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TAPU İPTALİ-TESCİL
- GEZİCİ KADASTRO MAHKEMESİ
- KESİN HÜKÜM
Taraflar arasındaki "tapu iptali-tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir Asliye 3.Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 16/12/1996 gün ve 1994/524-1996/1133 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 2/3/1999 gün ve 1999/517-1806 sayılı ilamı ile; (...Davacılar tarafından Hazine aleyhine açılan tapu iptali ve teşdi davasının kabulüne ilişkin hüküm Hazinenin temyizi üzerine Dairece bozulmuştu. Davacılar vekili tarafından verilen 4/5/1998 günlü karar düzeltme dilekçesinde belirtilen nedenlere dayanılarak bozma kararının kaldırılmasını, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasını istemiştir.
Bozmada İzmir Gezici Arazi Kadastro Mahkemesinin 11.03.1963 gün ve 1957/156 esas, 1963/15 karar sayılı hükmün kesin hüküm kabul edilerek davanın bu sebeple reddine karar verilmesi gerekir iken, kabulüne karar verilmiş olmasının doğru olmadığı gerekçesi ile hüküm bozulmuştur. Yukarıda tarih ve sayısı yazılı İzmir Gezici Arazi Kadastro Mahkemesinin hükmünde. Hazine İskan işleminin iptal edildiğini iteri sürerek dava açmış ve dava Hazine lehine sonuçlanmıştır. İş bu davada da davacılar 3402 sayılı Kadastro Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra anılan Kanunun 46.maddesi ile getirilen 2 yıllık süre içerisinde açtıkları dava ile 46.maddeye dayanarak Hazine üzerindeki kaydın iptal ve tescilini istemişlerdir. Davacılar dava dilekçesinde 46.maddede belirtilen hangi sebebe dayandıklarını açıkça belirtmemiş olmakla beraber, yargılama aşamalarında imar ve ihyadan söz etmişlerdir. Bu durumda davacıların 46.madde ile getirilen imar ve ihya sebebine dayandıklarının kabulü gerekir. Hal böyle olunca, incelenmekte olan bu davadaki davacıların dayandıkları sebep ile Gezici Arazi Kadastro Mahkemesinde dayanılan sebep bakımından farklılık mevcut olmaktadır. Hükmün, HUMK.nun 237.maddesi uyarınca kesin hüküm sayılması için diğer koşullar yanında dava sebebinin de aynı olması gerekir. Açıklandığı üzere her iki davanın sebebi farklı olduğuna göre, İzmir Gezici Arazi Kadastro Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı yazılı hükmü bu dava bakımından kesin hüküm sayılmaz. Bozmada önceki hüküm yanlış nitelendirme suretiyle bu dava bakımından kesin hüküm sayılacağı kabul edilmiş ve hüküm bu bakımdan bozulmuş ise de, yukarıdan beri açıklanan olgular karşısında bozmamız yanlışa dayanmaktadır. Davacıların imar ve ihyaya ilişkin istemlerine gelince: Dava konusu 62 parsel 31.10.1956 tarihinde tespit edilmiştir. Kazanma koşulları ve ihya olgusunun bu tarihe göre hesap edilmesi gerekir. Daha açık bir deyimle; taşınmazın tespit tarihinden geriye doğru 20 seneden fazla bir süre içerisinde ihya ve zilyed edilmiş olması gerekir. Dinlenen yerel bilirkişi ve tanıkların sözlerine göre,tespit tarihinden geriye doğru taşınmazın ihya edildiği ve ihyanın tamamlandığı tarihten itibaren 20 yıldan fazla bir süre ile tasarruf edildiği kanıtlanamamıştır. Hükmün bu sebeple bozulması gerekirken,hatalı nitelendirme sonucu kesin hüküm sebebi ile bozulmuş olması doğru değil ise de, bozma sonucu itibariyle doğru olmaktadır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü;
Davacılar, dava konusu taşınmazın 1930 yılından beri önce ortak miras bırakanlarının , onların ölümünden sonra da kendilerinin zilyetliğinde olduğunu ileri sürerek, davalı adına olan tapu kaydıran iptali ile,paylan oranında kendi adlarına tesciline karar verilmesini istemişler; gerek dava dilekçesinde ve gerekse sonraki aşamalarda, bu isteklerini açıkça 3402 Sayılı Kadastro Kanunu'nun 46. Maddesine dayandırmışlardır.
Taşınmazın 2510 Sayılı İskan Kanunu gereğince 27.9.1954 tarihli meccanen tenlik kararı uyarınca Rıza B... ve müştereklerine verildiği ve tapuda 7.10.1954 tarih,73 sıra numarayla adlarına tescil edildiği; bilahare temlik kararının idarece iptali üzerine, Hazine tarafından açılan dava sonucunda İzmir Gezici Arazi Kadastro Mahkemesi'nin 11.3.1963 gün ve 1957/156 -1963-15 sayılı kararıyla, aynı kişiler adına yapılan tapulama tespitinin iptali ile, taşınmazın Hazine adına tesciline karar verdiği, bu kararın Yargıtay denetiminden geçerek 24.9.1963 tarihinde kesinleştiği toplanan delillerden anlaşıldığı gibi, bu yönlerden taraflar arasında bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır.
3402 Sayılı Kadastro Kanunu'nun geçici 4. Maddesine göre, Tapulama ve kadastro mahkemelerince Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kesin hükme bağlanmış uyuşmazlıklara bu Kanun uygulanmaz. Bu noktada,az yukarıda değinilen Gezici Kadastro Mahkemesince verip kesinleşen tescil kararının, eldeki davaya konu uyuşmazlığı, 3402 Sayılı Yasa'nın yürürlüğe girmesinden önce kesin hükme bağlamış olup olmadığının; dolayısıyla, uyuşmazlığın anılan geçici 4. Madde kapsamında bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerekmektedir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin metni yukarıda bulunan 2.3.1999 günlü bozma kararında etraflıca açıklandığı üzere, Gezici Arazi Kadastro Malzemesinde görülen davanın hukuki sebebi ile, eldeki davada dayanılan hukuki sebep farklı olduğundan, xteyda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 237. Maddesi anlamında,dava şartı niteliğinde kesin hüküm sözkonusu değildir. Ne var ki, 3402 Sayılı Yasa'nın geçici 4. Maddesindeki "kesin hükme bağlamış uyuşmazlık" ifadesinin, HUMK.nun 237 maddesinde dava şartı olarak düzenlenen "kesin hüküm kavramıyla birebir örtüştüğünün; eş söyleyişle, geçici 4. Maddenin sadece tarafları, müddeabbihi ve hukuki sebebi aynı olan uyuşmazlıklarla ilgili bir düzenleme getirdiğinin kabulüne olanak yoktur. Çünkü, 3402 Sayılı Kadastro Kanunu, bir tasfiye kanunu niteliğindedir ve geçici 4. Madde hükmüyle amaçlanan. ;farklı bir hukuki sebebe dayalı olarak açılan bir dava sonucunda verilmiş olsa bile, Kanunun yürürlüğünden önce kesinleşmiş bir mahkeme kararıyla mülkiyet durumu açıklıkla belirlenmiş bulunan taşınmazlarla ilgiii olarak, yeni uyuşmazlıklar yaratılmasının ve bunların dava yoluyla mahkeme önüne getirilmesinin engellenmesidir. Hal böyle olunca, anılan Gezici Kadastro Mahkemesi kararının, somut uyuşmazlık yönünden, 3402 Sayılı Kanun'un geçici 4. Maddesi anlamında, dava konusu taşınmazla ilgili uyuşmazlığı kesin hükme bağlamış bulunduğunun ,o nedenle, artık, farklı bir hukuki neden iteri sürülerek, aynı taşınmazla ilgili yeni bir mülkiyet uyuşmazlığı yaratamayacağının kabulü gerekir. Bu bağlamda hemen belirtelim ki az yukarda açıklananların ışığında oluşan kesin hüküm olgusu karşısında daha sonra oluşan yargılama aşamalarından dolayı bir kazanılmış hakkın varlığından da söz edilemez. Mahkemenin, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bu yöne işaret eden ve yukarıda değinilmiş olan kararına uyarak, davanın açıklanan gerekçeyle reddine karar vermesi gerekirken, olaya uygun düşmeyen gerekçelerle verdiği direnme karan bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 28.02.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.