 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2001/4-603
K: 2002/363
T: 8.5.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TAZMİNAT DAVASI ( Geçmiş Günler Faizini Aşan Zarar Miktarıın Tazmini Talebi )
- MUNZAM ZARAR ( Alacaklının Oluşan Zararının Temerrüt Faizinden Fazla Olduğunu İddia Etmesi Nedeniyle Bunu İspatlamasının Gerekmesi )
- TEMERRÜT FAİZİNDEN FAZLA OLAN ZARAR (Alacaklının Munzam Zararını İsteyebilmesi İçin Zararını İspat Etmesin in Gerekmesi)
818/m.103
DAVA : Taraflar arasındaki " tazminat " davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya Asliye 2.Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 16.11.1999 gün ve 1998/243 E. 1999/1142 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 9.3.2000 gün ve 1166-2301 sayılı ilamı ile; ( ....1-Dosyadaki yazılara,kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Diğer temyiz itirazlarına gelince; " Dava, geçmiş günler faizini aşan zarar istemine ilişkindir. Yerel mahkemede yapılan yargılama sonunda; icrada satışı yapılan bir taşınmazın ihalesine katılan davacı, ihalenin üzerinde kalması nedeniyle ihale bedelini ödediği halde ihale konusu bağımsız bölümün tapuda bir başkası adına tescil edilmiş olduğundan, intikalinin mümkün olmaması nedeniyle zarar gördüğü için davalı hakkında açılan ek tazminat davasının kabul edilip Yargıtay aşamasından geçerek kesinleştiği , eldeki davada ise fazlaya ilişkin hak ile birlikte 500 milyon TL munzam zarar isteminde bulunduğu ve davanın istem gibi kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Borçlar Kanunu'nun 103. maddesinde düzenlenen temerrüt faizi, para borçlarının öngörülen sürede ödemede bulunmayan borçlunun alacaklısına ödeyeceği miktardan ibarettir.Temerrüt faizinin ödenmesi için zarar koşulu aranmadığı gibi borçlunun da kusurlu olmasına gerek yoktur. Ancak alacaklı oluşan zararın temerrüt faizinden fazla olduğunu iddia etmesi halinde bunu ispat etmek durumundadır.
Somut olayda; davacı her ne kadar faizi aşan zararın doğduğunu bildirerek bu doğrultuda istemde bulunmuş ise de, bu konuda ne gibi bir zarara uğradığını somut bir biçimde kanıtlanmış değildir. O halde faizi aşan zarar bakımından davacının var ise kanıtlarını toplamak suretiyle varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken bu bölüme ilişkin istemin kabul edilmesi doğru olmadığından karar bozulmalıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre,Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 8.5.2002 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, yasal temerrüt faizini aşan munzam zararın BK.nun 105 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece ülkemizde yaşanan enflasyonist ortam nedeniyle yasal temerrüt faizini aşan munzam zararın ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmadığı gerekçesiyle verilen hüküm Özel dairece bozulmuştur.
Mensubu olduğumuz 11.Hukuk Dairesinin yerleşik ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun bir kısım kararlarında borçlunun temerrüdü nedeniyle para alacağına zamanında kavuşamayan alacaklının,ülkemiz ekonomisinin içinde bulunduğu enflasyonist ortam nedeniyle yasal temerrüt faizini aşan oranı üzerinde gerçekleşen enflasyondan dolayı munzam zararı doğduğu yönünde fiili karine bulunduğu, bu nedenle zarar olgusunun alacaklı tarafından ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmadığı kabul edilmiş, zarar miktarının ise hesaplanma biçimi açıklanmıştır.Bu nedenle aksi görüşü benimseyen sayın çoğunluğa katılmadığımızdan, zarar olgusunun ayrıca kanıtlanmasına gerek olmadığı,zarar miktarının sözü edilen emsal kararlardaki hesaplama biçimine göre saptanması ve bu saptamada ayrıca B.K.nun 42 ve 43.maddelerinin de gözönünde tutulması düşüncesiyle karşı oy görüşündeyiz.