 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2001/4-368
K: 2001/433
T: 23.5.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ (Yayın Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırı)
- YAYIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI (Manevi Tazminat Talebi)
- METİN GÖKTEPE DAVASI (Savcı Hakkında Görevi İhmal ve Delilleri Saklama İddiasına Dayalı Haber Yapan Gazeteye Karşı Açılan Tazminat Davası)
- TAZMİNAT DAVASI (Basın Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırı Nedeniyle Açılan)
5680/m.16,17
743/m.24
DAVA : Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 09/02/1999 gün ve 1998/90 E. 1999/54 K. sayılı kararın incelenmesi Davalı Sabah Yayın A.Ş.vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 16/09/1999 gün ve 7218-7153 sayılı ilamiyle; ( ..."Davacı, 29/01/1998 tarihli Sabah Gazetesinin birinci sayfasında başlayıp yirminci sayfasında devam eden "Herşey bir bir açığa çıkıyor" başlıklı yazı ve aynı gazetenin 01/02/1998 günlü "Göktepe fotoğrafları işte bu çuvalın içinde" ve "Bu fotoğraf dava dosyasında" başlıklı yazılarda gerçekdışı ve kişilik haklarına saldırı nitelikli haber verildiğini iddia etmiş, yerel mahkemece yayınların saldırı nitelikli olduğu kabul edilerek manevi tazminata hükmedilmiştir.
Dava konusu 29/01/1998 tarihli yayında Eyüp Cumhuriyet Savcısı olan davacının Metin Göktepe'nin gözaltına alındıktan sonra Eyüpte bir çay bahçesinde otururken fenalaşarak düşüp öldüğünü açıkladığı, 01/02/1998 tarihli yazıda ise davacının çektirdiğini söylediği fotoğrafların gizlendiğini, asıl sorumlunun savcı davacı olduğu, fotoğrafların müdahil Metin Göktepe'nin ailesinin avukatları tarafından dosyada görülmediği bildirildikten sonra hakkında dava reddedilen davalı Kamil Tekinsürek'in açıklaması olduğu bildirilen bölümde ise davacının Metin Göktepe'nin fotoğraflarının kaybolmaması için hiçbir çaba sarfetmediği ve sanıkları korur bir tavır sergilediği bildirilmiştir.
Davaya konu olan olaylar sonrasında yapılan işlemlere ilişkin olarak dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 04/01/1996 günü Üsküdar E tipi cezaevi isyanında ölen iki kişinin cenazelerinin cemevine götürülmeden defnedilmesi için önlem alınması konusunda verilen emir yönünde emniyet kuvvetlerince önlemlerin alındığı, cenaze konvoyunu takip eden gazeteciler içinde bulunduğu tespit edilen Metin Göktepe'nin meslektaşları ile birlikte gelmekte olduğu Alibeyköy mezarlığı yakınında bulunan polis barikatında yapılan kimlik kontrolünde adı geçen gazetecinin sarı basın kartı olmaması nedeniyle emniyet kuvvetlerince mezarlığa girişinin engellendiği, ancak muhabirin Evrensel Gazetesinin tek temsilcisi olması ve başka arkadaşının da bulunmaması nedeniyle barikatı aşarak mezarlığa gitme konusunda ısrarlı olması sebebiyle emniyet kuvvetlerince gözaltına alındığı ve Eyüp kapalı Spor Salonuna getirilip salon içinde görevli bir kısım kişilerce tartaklanması sonucu otopsi raporunda belirtildiği şekilde başından aldığı darbelerle geçirdiği beyin kanaması neticesi kapalı spor salonu içinde 08/01/1996 tarihinde vefat ettiği, Metin Göktepe'nin cesedinin daha sonra kapalı spor salonu yakınında bulunan Çayocağı önünde terkedildiği, olayın Cumhuriyet Savcılığına ihbar edilmesinden sonra davacının olay yerine giderek incelemeler yapıp, resimler çektirdiği, otopsinin adli tıp kurumunca yapılıp ölüm nedeninin belirlendiği, tanıklar dinlendiği ve fakat olayın sanıklarının isimleri tespit edilerek ifadelerinin alınmadığı, idari görevin ifası sırasında işlenen suç olması nedeniyle evrakın görevsizlikle Vilayet Makamına 26/01/1996 tarihinde gönderildiği görülmektedir. Görevsizlik kararında sanık olarak 08/01/1996 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar ile emrinde bulunan Emniyet Müdür Yardımcıları, İstanbul Çevik Kuvvet müdürü, Eyüp İlçe Emniyet Müdürü ve Müdür yardımcıları, görevli komiser ve yardımcıları ile olay tarihinde Eyüp Kapalı Spor salonunda görevli polis memurları gösterilmiş ne var ki burada isimler belirtilmemiştir.
Olayın sanıklarının yargılandığı Afyon Ağır Ceza Mahkemesinin 1996/270 esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonunda mahkumiyete dair kararın gerekçesinde de açıklandığı gibi davacı olayın soruşturmasını yaparken CMUK.nun ilgili hükümlerine uygun davranmadığına işaret edilmiştir. Mevcut yasal düzenlemeye göre; Ağır cezalık ve çok önemli nitelik taşıyan olayın ilk soruşturmasının bizzat Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılarak tüm deliller toplanıp, delillerin karartılmasına imkan verilmeden tanıklar dinlenip, yüzleştirmeler yapıldıktan sonra gerekiyorsa il idare kuruluna gönderilmesi gerektiği halde, bu yasal gerekliliğe uyulmadan polis hakkındaki tahkikatın yine polisler tarafından yapılmasına imkan tanıyıp kanıtların karartılmasına imkan verecek şekilde ehil olmayan kişilerce yapılan soruşturma sonucu lüzumu muhakeme kararı verilerek dosya Danıştay'a intikal etmiş ve Danıştay tarafından verilen karar sonucu güvenlik gerekçesiyle iki kez nakledilerek Afyon Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir. Soruşturmayı yapan davacının ilk soruşturma sırasında CMUK.na uygun olmayan inceleme ve soruşturmasının sanıkları koruduğu şeklinde yorumlanarak yayın yapılmasında hukuka aykırılık yoktur. Koruduğu biçimindeki nitelendirmenin, yukarıda yazılan ve olayın seyrindeki gelişmelerin bir sonucu olarak yazıldığı kabul edilmelidir. Hakkında dava reddedilen davalı Kamil Tekinsürek'in Yüksek Hakimler Kuruluna verdiği 30/06/1998 tarihli dilekçede davacının Metin Göktepe'nin çay bahçesinde otururken sandalyeden düşerek öldüğünün açıklandığı belirlenmiştir.
Açıklanan nedenlerden ve somut olayın gelişimine göre davacının olaydaki davranışları sonucu yayınlara neden olduğu gözetilerek tazminata karar verilmemesi gerektiği gözetilmeksizin manevi tazminata hükmedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı Sabah Yayıncılık A.Ş.vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde; 29 Ocak 1998 tarihli Sabah Gazetesinin birinci sayfasında manşette; "HER ŞEY BİR BİR AÇIĞA ÇIKIYOR" denildikten sonra 20. sayfasındaki metinde de "Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan, Göktepe'nin gözaltına alındıktan sonra Eyüp'te bir çay bahçesinde otururken fenalaşarak düşüp yaşamını yitirdiğini söyledi." Şeklinde bir habere yer verildiğini, davacının bu şekilde bir beyanının ve ifadesinin hiç olmadığını, davalı gazetenin böyle bir haberi yayınlarken hiç olmazsa telefonla davacıya sormak gereğini bile duymadığını,
Ölüm olayının meydana gelmesinden itibaren derhal olaya el koyan, delilleri toplayan, maktulün resimlerini çektirten savcının böyle bir beyanda bulunmasına mantıken imkan bulunmadığının düşünülmediğini, Bu yayının gerek manşeti gerekse içeriği ile, görevini titizlikle ve eksiksiz yerine getiren davacı savcıyı olayın gerçek mahiyetini gizleyen ve saptıran bir kişilik olarak takdim ederek halkın şahsına ve makamına olan güvenini ve inancını sarsacak mahiyette bir saldırı teşkil ettiğini,
Üç gün sonra yayınlanan 01 Şubat 1998 tarihli Sabah Gazetesinin 1. sayfasında da ; "SABAH GÖKTEPE OLAYINI BÜYÜTEÇ ALTINA ALDI." Başlığının 20. sayfasındaki devamında da, diğer davalı avukatın "SAVCI SORUMLUDUR" ve yine "FOTOĞRAFLAR GİZLENDİ" alt başlığı altında "......Bu zamana kadar dosyada Sabah Gazetesinde yayınlanan ve soruşturma Savcısı Erol Canözkan'ın çektirdiğini söylediği fotoğrafları görmediklerini belirterek, bu fotoğrafların gizlendiği anlaşılıyor. Bunları gizleyenlerin cezalandırılması gerekir. Tahminimize göre bu fotoğraf sonradan dosyaya konuldu. Diye konuştular" Ve "...fotoğrafların bugüne kadar ortaya çıkmamasından, polise Göktepe'nin bulunduğu yerde fotoğrafının çekilmesi emrini veren Savcı Erol Canözkan'ı sorumlu tuttu. Avukat Tekin Sürek, Erol Canözkan'a büyük sorumluluk düşüyor. Fotoğraflardan benim haberim yoktu. Madem savcı çektirdi. Fotoğrafların akıbetini neden sormadı. Neden bir delil listesi yaparak çekilen fotoğrafların dava dosyasında bulunduğunu gözler önüne sermedi. Canözkan bu önemli fotoğrafların kaybolmaması için hiçbir çaba sarfetmedi ve sanıkları korur bir tavır sergiledi. Fotoğrafın davayı uzatmak isteyen çevreler tarafından gizlendiğini düşünüyorum... Ve ben bu zamana kadar dosyada fotoğraf görmedim." Şeklinde beyanlarına yer verildiğini,
Davalı gazetenin gerek kullandığı başlıklar gerek alt başlıklar ve gerekse metin içeriği ile davacı savcıyı görevini kötüye kullanan, gerçekleri ve delilleri gizleyen bir kişilik olarak kamuoyuna teşhir ettiğini, oysa; davacının maktul gazetecinin çay bahçesinde bulunduğu yolunda beyanda bulunmadığını, ilk andan itibaren görevini tam ve titizlikle yaptığını, kaybolduğu iddia edilen resimlerin davacı tarafından emir verilerek çektirildiğini, 8.1.1996 tarihli Muayene ve Olay mahalli Keşif tutanağında resimlerin çektirildiğinin açıkça zapta yazıldığını, Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının hazırlık 1996/258 sayılı 26.1.1996 tarihli İstanbul Vilayet Makamına başlıklı "GÖREVSİZLİK KARARI" nın 2. sayfasında açıkça olay mahallinin resimlerinin çektirildiğinin yazılı olduğunu, yine bu dosyanın dizi pusulasında da 15. sırada maktul Metin Göktepe'ye ait olay yerinde çektirilmiş, iki adet resim bulunan zarf denildiğini, yine 6.2.1996 tarihli ACELE -ÖNEMLİ işaretli İstanbul Vilayet Makamına yazılan yazıda maktulün bulunduğu hali ile resimlerinin çektirildiğinin belirtildiğini, bütün resmi belgelerin dosyaların içinde olduğunu, olayın en başından beri dosyaya vakıf ve işin içinde görev yapan avukatın bunları görmemesinin sözkonusu olamayacağını, davalının amacının davacı savcıya ve onun şahsında adalete saldırmak olup, kendi bilinmeyen amaçlarına bu yolla hizmet etmek olduğunu, davalı avukatın bu beyanları nedeniyle, davalı gazetenin de davalı avukatın isnat ve iddialarını hiçbir araştırma yapmadan olduğu biçimde ısrarla yayınlayarak ve yayında özellikle kullandığı başlık ve alt başlıkların biçimi ile avukata iştirak etmesi nedeniyle 2.000.000.000 ( iki milyar ) TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan alınarak davacıya verilmesini istemiştir.
Davalı Sabah Yayıncılık A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle ; Davanın 5680 Sayılı Basın Yasasının 16. ve 17. maddeleri gereğince Sabah Gazetesinin imtiyaz hakkı sahibine, sorumlu yazı işleri müdürüne ve eser sahibine karşı açılması gerektiğini, Sabah Gazetesinin imtiyaz hakkı sahibi olmayan müvekkiline karşı açılan davanın husumetten reddini, gerek doktrinde gerek yargısal kararlarda basın özgürlüğünün ve bu özgürlükten yararlanma hakkının haberde gerçeklik, kamu yararı ve toplumsal ilgi, güncellik, konu ve ifade arasında düşünsel bağlılık kuralları ile sınırlı görüldüğünü, davacının davaya konu ettiği haber ve yazıların araştırılmadan gerçeğe aykırı olarak kaleme alınıp yayınlandığını iddia ettiğini, oysa haber yazıda yer alan olayların gerçek olduğunu, haberin aktarılışında gazetenin kendi yorumunun olmayıp, Metin Göktepe'nin ailesinin avukatının beyanlarının aktarıldığını, dava konusu yapılan haber yazıların hiçbir kasıt güdülmeden tarafsız bir şekilde basın meslek ilkeleri gözetilerek yayınlandığını ve takip eden günlerde de olayın gelişiminin haber konusu yapıldığını, hukuka aykırılık unsurunun bulunmadığını, dava konusu haber yazıda kamu yararının bulunduğunu, güncellik, konu ile ifade arasında bütünlük unsurlarının da yer aldığını, davacı tarafın talep ettiği tazminat miktarının fahiş ve haksız eylemi özlenir duruma getirecek nitelikte olduğunu, davanın reddini savunmuştur.
Davalı Avukat Kamil Tekin Sürek vekili cevap dilekçesinde özetle; kendisinin gazetede belirtildiği şekilde beyanda bulunmadığını, bu haberi tekzip ettiği halde gazetenin bu tekzibi yayınlamadığını, ancak başka gazetelerde gazetedeki alıntının doğru olmadığı yönündeki açıklamalarının yayınlandığını, kendisine husumet yöneltilemeyeceğini, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; Davalı avukatın diğer davalı gazeteye demeç vermediği yönündeki savunmasının aksinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın pasif husumet ehliyeti bulunmadığından reddine karar vermiş, diğer davalı hakkında da ; "...Basın hür olup, basının görevi kamuyu ilgilendiren konularda gerçekleri yansıtarak objektif biçimde olayları aydınlatmak ve bu konularda eleştiri, yorum ve uyarılarla fertleri düşünceye sevketmek ve bilinçlendirmek asıl görevidir, ancak bu görevi yerine getirirken sınırlı olduğu hususlar ise; haberde gerçeklik, kamu yararı ve toplumsal ilgi, güncellik ve konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık sınırlamalarından herhangi birinin bulunmaması halinde basının sorumlu olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Sabah Gazetesinin 29/01/1998 ve 01/02/1998 tarihli nüshalarında görevini yapan C.Savcısı davacı ile ilgili olarak tahkikatı yürüten davacı savcının sanıkları koruduğu ve kasıtlı hareket ettiği suçlaması ile vasıflandırılmıştır. Bu hususun doğru olmadığı yani gerçek olmadığı yapılan yargılama ile anlaşılmış olup, gerçeklik kuralının ihlal edilmiş olması sebebi ile davalı gazete aleyhine ve davacı lehine manevi tazminata hükmolunmuştur." Gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 1.000.000.000.-lira manevi tazminatın dava tarihinden itibaren % 50 faizi ile birlikte Sabah Yayıncılık A.Ş.'den alınmasına, fazla talebin reddine karar vermiştir. Hükmü davalı Sabah yayıncılık vekili temyiz etmiştir.
Özel Daire; yukarıda başlıkta açıklanan hususlar yanında sonuçta "somut olayın gelişimine göre davacının olaydaki davranışları sonucu yayınlara neden olduğu gözetilerek tazminata karar verilmemesi gerektiği gözetilmeksizin manevi tazminata hükmedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir." Gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
Mahkeme önceki kararında direnmiş, hüküm davalı Sabah Gazetecilik A.Ş. vekilince temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık; davacıya isnat edilen eylemin niteliğine göre olayda hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
Kural olarak; yayın yoluyla kişilik haklarına saldırının varlığını kabul için; haberde gerçeklik, kamu yararı ve toplumsal ilgi, güncellik ve konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık sınırlamalarından herhangi birinin bulunmaması gerekir.
Davacının tazminat istemine konu haber yazılar maddi olgulara dayanmaktadır. Dayanılan olguların doğru olması halinde olayın yorum ve eleştirisinin hukuka aykırılığından söz edilemez. Hatta Cumhuriyet Savcısı olan davalının olayı soruşturma şeklinin eleştirisi olayın önemi ve gelişmeler dikkate alındığında eleştiri sınırları içerisindedir.
Ne var ki davacıya isnat edilen eylem haber yazının özüne bakıldığında ölen Metin Göktepe'nin fotoğraflarının saklanması ve ya da en azından kaybından sorumlu olunmasıdır. Davacı Cumhuriyet Savcısının habere konu fotoğrafları bizzat çektirerek resmi tutanaklara geçtiği, sanıklar hakkında verilen görevsizlik kararında açıkça belirtip, düzenlenen dizi pusulasına da eklediği dosya kapsamı ile bellidir. Davacının olay tarihinde Cumhuriyet Savcısı olduğu dikkate alınırsa dava dosyasında önemli bir delil niteliğindeki resimlerin saklanması yada kaybına yol açılması gibi bu derece ciddi bir suçlamanın açıkça kanıtlanması gereği de ortadadır.
Diğer yandan, yayın yapan Gazete'nin dayanağı demeç verdiği iddia edilen diğer davalı Avukat olup, Avukatın demeç vermediği anlaşıldığına göre gazete haberinin dayanağı da ortadan kalkmaktadır. Bu durumda gerçeğe aykırı olduğu anlaşılan haberin tek başına dahi hukuka aykırı olacağında da kuşku yoktur.
Açıklanan nedenlerle mahkemenin hukuka aykırılığı tespit eden direnme kararı yerinde olup, usul ve yasaya da uygundur.
Ne var ki Özel dairece tazminat miktarının uygunluğu yönünden temyiz incelemesi yapılmamış olup, bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya özel dairesine gönderilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnmesi yerinde görüldüğünden davalı vekilinin tazminat miktarına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. HUKUK DAİRESİ'ne gönderilmesine, 23.5.2001 gününde oyçokluğu ile karar verildi.