 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2001/4-1177
K: 2002/40
T: 30.1.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
4721/m.24
818/m.49
5846/m.2,83
Taraflar arasındaki "maddi ve manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 3. Ticaret Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 2.3.2000 gün ve 1998/879-2000/117 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 14.11.2000 gün ve 7191-10078 sayılı ilamı ile ( ...Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğramasından doğan maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece dava reddedilmiş, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davaya konu olan yayında, davacının yazarı olduğu "İlköğretim Milli Tarih 6" isimli kitapta yanlış bilgilere yer verildiği, "yıllardır bildiğimiz Anadolu Selçuklu Devletinin adının Türkiye Selçuklu Devleti, Altınordu Devletinin adının Altınorda Devleti yapıldığı, kitaplardaki bilgi yanlışının fazlalığı nedeniyle düzeltme olanağı bulunmadığı" anlatılmıştır.
Gerek mahkemece bilgisine başvurulan bilirkişi görüşleri, gerekse dosyaya delil olarak sunulan Milli Eğitim Bakanlığı müfredat programından, davacıya ait kitaptaki yanlış olarak tanıtılan bölümlerin aslında yanlış olmadığı anlaşılmaktadır.
Basının haber vermek hakkı gerçeklik, güncellik, kamu yararı ve kamusal ilgi, konu ile ifade arasındaki düşünsel bağlılık temel kuralları ile sınırlıdır. Eleştirinin söz konusu olabilmesi için, yayının gerçek olgulara dayanması gereklidir. Davalı taraf, kitaptaki bilgilerin yanlışlığını ileri sürmeden önce bu konuda yeterli araştırma yapmamıştır. Şu durumda yayınların hukuka uygun olduğundan söz edilemez. Mahkemece, uygun görülecek miktarda tazminata hükmetmek gerekirken yazılı gerekçe ile davanın tümden reddedilmiş olması doğru görülmemiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı "İlköğretim Milli Tarih 6" adlı ( 1996 Basım ) kitabın yazarı, davalı ise televizyon şirketidir.
Davacı vekili, davalı yayın kuruluşuna ait televizyon kanalında 25.9.1997 tarihinde yayınlanan 19.30 haber bülteninde yazarın "İlköğretim Milli Tarih 6" adlı kitabı ile ilgili olarak "düzeltme olanağı olmayacak kadar yanlış bilgilerle dolu" ifadeleriyle yapılan yayınla adı geçen eser ve yazarı olan davacının bilim dünyasında ve kamuoyunda aşağılandığını ve küçük düşürüldüğünü, tam okulların açılması zamanında ve en yoğun TV izleme saat diliminde yapılan bu yayının davacının ve eserinin Türkiye düzeyinde itibar kaybına neden olduğunu, satışlarının düştüğünü, gerçekte adı geçen eserde hiçbir yanlışlık olmayıp yayında sözü geçen kavramların kullanılmasının yazarın tercihi değil T.C. Milli Eğitim Bakanlığının talimatı yani tasarrufu sonucunda olduğunu, kitabın bilimsel gerçeklere ve Talim ve Terbiye Kurulu tamimlerine uygun olduğunu, MEB 1993 yılı müfredat kitapçığında da aynı kavramlara yer verildiğini, nitekim yazarın 1993'teki program değişikliğinden önce çıkardığı 1992 basım kitabında eski kavramların yer aldığını davalı TV'nin kasıtlı olarak piyasada aynı deyimleri zorunlu olarak kullanan 10'dan fazla kitap olmasına karşın sadece müvekkili yazarın kitabını TV ekranlarında yakın plan ve izleyiciyi etkileyici bir yöntemle göstererek yazarın ve eserinin yıpratılarak kitap için diğer kitaplara karşı haksız rekabet sorunu doğurduğunu, dava konusu eserin 5846 sayılı FSEK 2/1 fıkrası çerçevesinde bilimsel eser niteliğinde olup, eserden doğan tüm hakların bu yasanın koruması altında olduğunu, davalının kastı ve ağır kusurunun açık olduğunu, oysa davalının yayınını bilimsel doğrulara ve gerçeklere uygun yapmak zorunda olduğunu, ayrıca müvekkilinin manevi zararının da doğduğunu ifadeyle; eylemin hukuka aykırılığının tespitine, müvekkili yazarın kitabının yanlış olmadığının ve yapılan yayının gerçeği yansıtmadığının aynı vasıtayla yani davalı TV'nin 19.30 haber bülteninde yayımlanmasına, davacının kitap satışlarının düşüşü nedeniyle defter kayıtlarına kısmen yansıyan maddi zararlarının karşılanması için MK.'nun 24/a-2, BK. 48/1, 49 ve TTK. 57/1 gereği olarak fazlaya dair hakların saklı kalması kaydıyla 1.000.000.000 TL. maddi tazminatın, hakların ihlal tarihinden itibaren reeskont faiziyle ödenmesine, tarih alanında önemli bir bilim adamı olan müvekili yazar aleyhine yapılan gerçek dışı yayının müvekkilinin şahsi menfaatlerini önemli ölçüde haleldar ettiğinden BK. 49 ve MK. 24/a-1, 2 gereği olarak 500.000.000 TL. manevi tazminatın, hakların ihlal tarihinden itibaren reeskont faiziyle ödenmesine, karar verilmesini istemiştir.
Davalı yayın kuruluşu vekili cevabında, davaya konu edilen yayının 1997-1998 eğitim-öğretim yılının başlaması, bu dönemde 8 yıllık zorunlu eğitime geçilmesi ve bu dönemde okullarda öğrencilere okutulacak kitaplarla ve bu kitaplardaki yanlışlıklarla ilgili olduğunu, haberde vurgulanmak istenenin 8 yıllık kesintisiz eğitimle çağı yakalayacak gençlerin yetiştirilmesinin amaçlandığı ancak bu eğitim sırasında okutulan kitaplarla çocukların yanlış bilgilerle donatıldığının vurgulandığını, bunun eleştiri konusu yapıldığını, yapılan yayında davacının şahsının hedef alınmadığını, böyle olsa idi kimliğinin açık olarak belirtilerek hakaretamiz açıklamalarda bulunulması gerektiğini, oysa haberde kitaplardaki yanlışlar vurgulanıp ispat bakımından kapaklan ve ilgili sayfalarının ekrana getirildiğini, yapılan yayının basın özgürlüğünün sınırları içerisinde yapılan bir eleştiriden ibaret olduğunu, yayınlanan haberde herhangi bir kişi veya kurum veya kuruluşun hedef alınmadığını, haberin verilmesi sırasında sadece davacının kitabı değil diğer kitaplardaki yanlışların da izleyiciye tarafsız olarak aktarıldığını, haberin kamuoyunu ilgilendiren güncel bir haber olduğunu, müvekkilinin haber verme hakkı içinde kalan hukuka uygun bir yayın olduğunu, basının Devlet yönetimini eleştirip kamunun üstüne çıkarı uyarınca görevlileri ve kişisel davranışları kınayabileceğini, kamusal nitelikli olan bu haber verme eleştirme görevinin üstün değerde olduğunu ve yapılan eleştiri kişilik haklarına zarar verse bile yayın eyleminin bu amacı nedeniyle hukuka uygun kabul edildiğini, gerçekliğin somut gerçeklik değil olayın haber yapıldığı andaki beliriş biçimine uygunluk olarak anlaşılması gerektiğini, buna göre yapılan haberin yayının yapıldığı sırada gerçek olduğunu, kamu yararı ve toplumsal ilginin varlığının da açık olduğunu, konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık bulunduğunu, dava konusu haberde tahkir edici, davacının şeref ve haysiyetine saldırı teşkil edecek hiçbir ifadenin bulunmadığını, manevi tazminatın istenme koşulları bulunmadığı gibi istemin de fahiş olduğunu, ayrıca maddi tazminat taleplerinin de yerinde olmadığını, bu yayına davacının kendi kusurlu davranışının neden olduğunu, dava dilekçesinin açıklama kısmında yer verilmeyen yayınlanma ile ilgili talebinin de dayanaktan yoksun olduğunu, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu olayda, davalı tarafından davacıya ait kitabın mali yada manevi haklarına yönelik bir ihlalin olmadığı, FSEK 83. maddesinde öngörülen haksız rekabetin koşullarının da oluşmadığı, davacının eserinin ad ve alametlerinin iltibasa mahal verecek şekilde kullanılmadığı, gerçek dışı yayına yönelik tazminat talebine esas maddi zararın da kanıtlanamadığı, aynca haberdeki ifadelerin kitaba yönelik olup, davacının kişiliğinin hedeflenmediği, böylece manevi tazminat şartlarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece; mahkemece yapılan incelemede yayına konu kitapta bilgi yanlışının olmadığının anlaşıldığı, davalı tarafın, kitaptaki bilgilerin yanlışlığını ileri sürmeden önce bu konuda yeterli araştırma yapmadığını, bu durumda yayınların hukuka uygun olduğundan söz edilemeyeceği, uygun görülecek miktarda tazminata hükmetmek gerekirken yazılı gerekçe ile mahkemece davanın tümden reddedilmiş olmasının doğru görülmediği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece önceki kararda direnilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir. Davacı, dava konusu bu yayında kendi kitabının ön plana çıkarılarak yanlış bilgilerle dolu olduğunun söylendiğini, oysa bilgilerin doğru olduğunu, bu yayın nedeniyle maddi ve manevi zararın gerçekleştiğini ileri sürerek tazminat isteminde bulunmuştur.
Öncelikle, basının haber verme hakkının, gerçeklik, güncellik, kamu yararı ve kamusal ilgi, konu ile ifade arasındaki düşünsel bağlılık temel kuralları ile sınırlı olduğunu vurgulamakta yarar vardır.
Dosya kapsamına göre, ilköğretimde 8 yıllık eğitime geçiş döneminde haber saatinde yayımlanan dava konusu haber ile bu sisteme geçilmesi konusunda olumlu eleştiriler yanında okullarda okutulan kitaplardan örnekler verilerek bu kitaplarda çağa uygun olmayan hatalı ve yanlış bilgiler olduğu, eğitim sistemi ele alınırken çocuk ve gençlere okutulan kitapların da gözden geçirilmesi gerektiği ana teması vurgulanmıştır. Yayının sonunda kullanılan "evet çağı yakalamak için sadece eğitimin süresini uzatmak değil, bu süre içinde öğretilenleri de çağdaşlaştırmak gerekiyor" şeklindeki ifadeden de bu anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, davaya konu yayında irdelenen ve haber konusu yapılan tek kitap davacının kitabı değildir. Davacının kitabı yanında okutulan diğer kitaplardan da örneklemeler yapılmıştır. Hiçbir kitabın yazarının ismi belirtilmemiş, yazara yönelik değerlendirme de yapılmamıştır. Kitapların yakın plan gösterilmesi de yazara yönelik bir saldırı olarak düşünülemez. Haberin bir bütün olarak ele alınması ve değerlendirilmesi gerekir.
Davaya konu yayın davacının "İlköğretim Milli Tarih 6" kitabıyla ilgili kısmı Türkiye Selçuklu ve Altınorda Devleti biçimindeki isimlerin tarih bakımından yanlış olduğu, doğrusunun Anadolu Selçuklu Devleti ve Altınordu Devleti olması gerektiği yönündedir. Nitekim yazarın 1993 yılından önce basılan kitabında da Anadolu Selçuklu Devleti ve Altınordu Devleti kavramlarına yer verilmiştir. Davaya konu 1996 basım Milli Tarih kitabında üst başlık Türkiye Selçuklu Devleti iken "B. Anadolu Selçuklu Devletinin Dağılması" alt başlığında bundan farklı olarak "Türkiye" kavramı yerine yine eski basımdaki gibi "Anadolu" kavramına yer verilmiştir. Bu bilgi kendi içinde çelişki oluşturduğu gibi hem bu kitabı okuyan hem de eski basım elinde olan öğrenciler yönünden ikileme yol açacak, ikisinin aynı Devlete ait olduğu konusunda hiçbir açıklama ve değerlendirme yapılmayan bu kavramların doğruluğu şüphe ile karşılanacaktır.
Yeri gelmişken önemle vurgulanmalıdır ki, eğitim ve öğretim için hazırlanan kitaplar elbette ki daha çok özen ve bilimselliği gerektirmektedir. Bu tür kitaplarda basım yanlışlıkları dahi yer almamalıdır.. Bu özen konusunda kitabın yazarı kadar hatta daha da fazlasıyla bu kitapların eğitimde kullanılmasını belirleyen mercilere iş düşmektedir. Nitekim bu kitaplarla ilgili kuralları belirleyen müfredat programında öncesinin aksine "Anadolu Selçuklu Devleti" yerine davaya konu kitaptan daha farklı olarak "Türkiye Selçuklu Devleti" kavramı kullanılmıştır. Yine aynı programda "Altınordu" kavramı yerine "Altınorda" kavramı kullanılmış, kitapta da bu bilgi aynen kullanılmış, ancak bunun bir basım hatası mı yoksa gerekçesiyle birlikte bilinçli bir değişiklik mi olduğu belirtilmemiştir.
Nitekim mahkemece yapılan incelemede uzman bilirkişiler "Altınordu" yerine kullanılan "Altınorda" ifadesinin anlam itibariyle doğruluğunu belirtmişler, "Anadolu Selçuklu Devleti" kavramının coğraiı nitelik taşıdığı "Türkiye Selçuklu Devleti" kavramının ise siyasi nitelik taşıdığını vurgulamışlardır. Bu konular bilimsel anlamda açıklamalarla aydınlanabiliyorken, bu konuda hiçbir açıklamaya yer vermeden sırf müfredata uygunluk için yapılan değişiklikler bilgilenme konusunda yaratacağı çelişkiler nedeniyle elbette eleştiriye açık olacaktır. Üstelik ülkede eğitim sisteminin tümüyle eleştirildiği ve köklü değişikliklere gidildiği bir dönemde eğitimin en önemli parçası olan kitaplarla ilgili eleştirinin yapılması da doğaldır. Elbette bu eleştiri yazara değil yazarı buna yönlendiren sistemidir.
Somut olayın açıklanan bu özellikleri karşısında yayında önemli biçimde kamusal ilgi ve kamu yararı bulunduğu, güncel olduğu tartışmasız kabul edilmelidir. Yayının açıklanan ana teması karşısında yayında özle biçim arasındaki dengenin korunduğunda da kuşku bulunmamaktadır. Diğer yandan, FSEK 83. maddesinde öngörülen haksız rekabetin koşullarının oluşmadığı ve davacının eserinin ad ve alametlerinin iltibasa mahal verecek şekilde kullanılmadığı, davacının maddi zararının ispatlanmadığı noktalarında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, yayının gerçeklik ögesi noktasındadır. Bu öge açısından somut olaya bakıldığında bir ders kitabının yazımında, bir özel isim birden fazla adlandırılabiliyorsa veya bugüne kadarki bilgilerden farklı bir anlamı da bulunabiliyorsa, bunların ikisi birden parantez içi açıklama ile kullanılmalı ve gerçeği budur ancak şu isimle de adlandırılabilir biçimde bir not düşülmelidir. Zira, öğrenciye verilecek bilginin net biçimde gerçeği yansıtması gerekir. Davaya konu yayında yer alan davacının yazarı olduğu kitapta bu husus gerçekleşmemiştir. Müfredat programında yer alan ifade "Türkiye Selçuklu Devleti" iken kitapta "Türkiye Selçuklu Devleti" hatta aynı bölümün alt başlığında "Anadolu Selçuklu Devleti" kavramı kullanılmıştır. Yine yukarıda ifade edildiği gibi sırf müfredata uygunluk için ancak uygun olmayan şekilde yapılan bu değişiklik en azından bu noktasıyla yanlışlık ve eksiklik olarak kabul edilebilir.Bunun yanında ''Altınordu Devleti'' yerine hiçbir açıklamaya yer vermeden kullanılan ancak gerçeğini tarihçilerin bildiği belki de tartışmalı kabul edilen "Altınorda Devleti" kavramının da bir basım yanlışlığı olarak görülebilmesi mümkündür. Yine tek başına müfredata uygunluk doğruluk anlamına gelmeyip, bunun da eleştiri konusu yapılması olanağı vardır. Bilimsel açıdan da coğrafi ya da siyasi tercihe konu bir kavramın birinin diğeri yerine kullanılma gerekçesi ve böyle bir halin varlığı açıklanmadan ders kitabına alınması da başlı başına eleştiriye konu olacaktır. Haber bir konunun ana hatlarıyla kamuoyu önünde değerlendirilmesi ve tartışılmasında toplumsal ilgiliyi sağlar; bunun bilimsel tartışması da yine bu ilginin yaratılması ile gerçekleşebilir. Açıklanan bu olgular karşısında haberde gerçeklik ögesinin varlığı ve haberin hukuka uygunluğu kabul edilmelidir.
Açıklanan nedenlerle davanın reddine ilişkin direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı ( 1.720.000 ) lira bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 30.1.2002 gününde oyçokluğu ile karar verildi.