 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2001/4-1000
K: 2002/25
T: 30.1.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- MANEVİ TAZMİNAT ( Yayın Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırı Nedeniyle )
- YAYIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT ( Görünürdeki Gerçeğe Uygun Yazıların Kişilik Haklarına Saldırı Teşkil Etmemesi )
- BASININ SORUMLULUĞU ( Objektif Sınırlar İçinde Kalmak Suretiyle Olay ve Konu İle İlgili Olan Herşeyi Araştırıp Olayları Olduğu Biçimi İle Yayımlamasının Gerekmesi )
- GERÇEKLİK ( Basının Objektif Sınırlar İçinde Kalmak Suretiyle Olay ve Konu İle İlgili Olan Herşeyi Araştırıp Olayları Olduğu Biçimi İle Yayımlamasının Gerekmesi )
- GÖRÜNÜRDEKİ GERÇEK ( Olayda Davaya Konu Yayın ve Yetkili Mercilerin Raporları Birlikte Değerlendirildiğinde Yayının Görünürdeki Gerçeğe Uygun Olduğunun Belirlenmesi )
7201/m.24,25
818/m.49
5680/m.1
DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir Asliye 13. Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabul, kısmen reddine dair verilen 1.5.2000 gün ve 99/471 E. 2000/334 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 27.2.2001 gün ve 2000/9926 E. 2001/2035 K. sayılı ilamı ile ( ...Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Davacı, Y. Hayat adındaki derginin Şubat 1999 sayısında "Organize Suç ve F.'cılar" başlığı altında yayımlanan yazıda adından yola çıkılarak "F.'cılar" isminde bir örgüt olduğu, "Hocaefendi başta olmak üzere deşifre olmuş organizasyon yöneticileri" şeklindeki ifadeyle kendisinin ''Hocaefendi'' lakabıyla bu örgütün başında bulunduğunun ileri sürüldüğü, ''F.''cılık' ve ''Hocaefendi'' ibareleriyle gerçek dışı, tezyif edici iddia ve isnatlarla başında olduğu ileri sürülen F.'cıların "Türkiye'nin laik hukuk sistemine, Türklük bilincinin kökleşmesine, Cumhuriyet bireyi oluşmasına, tam bağımsızlığa yönelmiş en büyük iç ve dış tehdit organizasyonudur." "F.'cılık cürüm işlemek için oluşturulan bir teşekküldür." "Bu organizasyon laik hukuk sistemimizi ve de anayasal sistemimizi yıkma noktasına gelmiştir." "F.'cı organizasyon Cumhuriyet tarihimizin gelmiş geçmiş en tehlikeli örgütüdür" denildiğini ve Mart 1999 sayısında "Nurcuların Mahkumiyet Belgesi ve İmralı Davetiyesi" başlığı altında yayımlanan yazıda da, İmralı'da tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan ile birlikte kendisinin de yasal muameleye tabi tutulması gerektiğinin ileri sürüldüğünü, hiçbir belgeye dayanmayan isnatlarla okuyucuya, kamuoyuna sayısız cinayet faili ve ülkemizin birlik ve beraberliğine kasteden bölücü terör örgütü PKK'dan daha tehlikeli olarak sunulduğunu belirterek kişilik haklarına saldırıdan dolayı manevi tazminata hükmedilmesi isteminde bulunmuştur. Davalılar ise, davacının sistemli olarak niyet ve düşüncelerini hayata geçirmek, ülkede yaşayanları bölmek, birbirine düşürmek, şeriat devleti kurmak faaliyetlerinin ortaya çıktığını, yazıda ortadaki gerçeğin kamuoyuna duyurulduğunu belirterek istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Yerel mahkemece istem kısmen kabul edilmiştir. Karar davacı ile davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyada bulunan Y Hayat dergisinin 1999/Şubat sayısında "Organize Suçlar ve F.'cılar" başlığı altında yayımlanan yazıda; F.'cılık olarak adlandırılan yapının tanımı, siyasal hayatımızdaki konumu, literatürdeki karşılığı, hukuk sistemimizdeki statüsünün tartışıldığı ve bazı önerilerde bulunulduğu, 1999/Mart sayısında "Nurcuların Mahkumiyet Belgesi ve İmralı Davetiyesi" başlığı ile yayımlanan yazıda ise, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.9.1965 gün ve E. 234/D-1 K. 313 sayılı kararı incelenip Nurculuk ve Saidi Kürdi hakkında bilgi verilerek onların da cezalandırıldıkları anlatıldıktan sonra "İmralı, Abdullah Öcalan'a çok büyük geliyor. İmralı'daki konukevi tesislerinden rantabl biçimde faydalanmak, marjinal yarar sağlamak için, başta F.'cı suç organizasyonunun önde gelen yöneticileri olmak üzere tüm şeriatçı yapılanmaların türedi-sahte şeyhlerin de bu tesiste ağırlanması gerekiyor.... Türk Devleti'nin bilgilerine..." biçiminde yayın yapıldığı anlaşılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile diğer özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan basın özgürlüğünün amacı, kamuyu ilgilendiren konularda doğru ve gerçeğe uygun haber vermeyi sağlamaktır. Basının görevi, genel yararları ilgilendiren konularda olayları doğru ve objektif olarak yansıtmak, çeşitli sorunlarda kamuoyunu düşünmeye sevk edecek biçimde tartışmalar açmak, halkı toplumsal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları hakkında bilinçlendirmektir. Basın, halka ulaştırılmasında kamu yararı bulunan haberleri zamanında ve haberin gerektirdiği ayrıntılarla ve doğru olarak toplayıp topluma ulaştırdığında kamuoyunun serbestçe oluşumunu sağlamak suretiyle kamu görevi niteliğindeki fonksiyonunu yerine getirmiş olur. Ancak basın özgürlüğü ve bu özgürlüğün getirdiği ayrıcalıklar sınırsız değildir. Anayasanın 28. maddesinde düzenlenen basın özgürlüğünün özel hukuk alanındaki sınırı, MK. 24 ve BK. 49. maddeleridir. Basının haber verme görevini yerine getirirken kullanacağı bu hakkın özel hukuk alanındaki sınırı; gerçeklik, güncelllik, kamu yararı ve toplumsal ilgi, konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık kuralları olarak belirlenmiştir. Haber verme hakkı bu sınırlar içinde kullanıldığı sürece hukuka uygundur. Anılan unsurlardan biri olan gerçeklik, haberin dayanağı olan olayın gerçeğe uygun olması, haberin olayın vuku buluş biçimine uygunluğu şeklinde anlaşılmalıdır. Gerçeklik, verilen habere ya da anlatılmak istenen amaca ve hedefe konu olan içeriğin, yayın sırasında olayla ilgili durumuna uygunluğudur. Haberin, olayın maddi gerçekliği saptandıktan sonra verilebileceği kabul edilecek olursa, haber verme hakkı sınırlandırılmış olur. Bu bakımdan gazeteci de maddi gerçeği araştırmak ve ortaya çıkarmakla yükümlü değildir. Haber verme hakkı bu sınırlar içinde kullanıldığı sürece hukuka uygundur. Bu unsurlardan biri olan gerçeklik, somut gerçeklik olmayıp, olayın haber verildiği andaki yayın biçimine göre anlaşılmalıdır.
Davalıların delil listesi ekinde mahkemeye sundukları Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün 21 Nisan 1999 gününde Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına yazdığı "I. Tarikatı ( F.'cılık )" konulu yazıda; "...F. G. hareketinin veya tarikatının örgütsel yapı taşıyıp taşımadığını, Devletin mevcut anayasal nizamını yıkarak yerine şer-i esaslara dayalı bir sistem kurmayı amaçlayıp amaçlamadığını anlamak için taraftarlarını etkilemede kullandığı yöntemin ideolojik tahlilinin yapılmasına gerek duyulmuştur. F. G., alışılmış ''Din Adamı'' profılinden uzak, din adına farklı söylemleri bulunan kimi zaman ''Sfenks'' kadar sessiz, kimi zaman Atatürk'ü övmeye gerek duyan, kimi zaman 8 yıllık eğitime destek verecek kadar reformcu, rejim yandaşı ve aydın bir düşünür, kimi zaman da farklı dinlerin temsilcilerine dünya barışı adına çağrılar yapacak, hatta Papa ile fikir teatisinde bulunabilecek kadar da enternasyonal yanı güçlü biri olarak görüntüler vermektedir. Tarikat mensupları da baş imam F. G.'den aldıkları fetvalar doğrultusundaki davranışları ile kendi düşüncelerinin zıttı olanlara karşı ''hile mubahtır'' yöntemi ile tedbirler geliştirmektedirler. F. G.'nin yeterli bir din eğitimine ve bilgisine sahip olduğu kuşkuludur. Ama, dini bütünüyle bilmeyen fakat itikatlı olduklarına inanan insanları etkileyebilecek noktayı iyi keşfetmiş, üstün bir zeka sahibi olduğu söylemleri de gündemdedir. Alim olmayı gerektirmeyen dini hikayeleri, ızdırap yüklü ses tonu eşliğinde, sohbetlerinde göz yaşı suyu ile kişilerin manevi alanlarına nüfuz edecek şekilde anlatan ve kişileri istediği yöne sevk etmeyi başarması bir çok entellektüel kesimin kendisinden etkilenmesini sağlamıştır... Türkiye sathını mücadele alanı olarak değerlendiren ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkma, parçalama, en hafifinden Cumhuriyetin temel niteliklerini değiştirme veya kendine göre yön verme ya da Devlet içinde hakim güç olma sevdasındaki bu gibi suç yapılanmalarını dünlerde olduğu gibi bugünlerde de etkileyip kullanmada ön planda tuttuğu hedef kitlenin başında aktıvitelerı, heyecanları ve coşkuları ile gençlerimizin gelmesi son derece düşündürücüdür... F. G. cemaatinin Devlet içerisindeki yapılanması alışılmış örgütlenme modelinin dışındadır. Tarikata göre, makamlar öncelikli, kişiler ikinci plandadır. Bu nedenle kişiler makamlara tercih edilmekte ve gerekirse ya da herhangi bir nedenle güç durumda kalındığında kişiler feda edilerek yerlerine hazır tutulan kendilerinden olan kişilerin getirilmesi için yoğun çaba sarf edilmektedir. Mümkün olmaması halinde mevcut bürokrat ya da siyasetçilere hoş görünmek suretiyle kendi tabirleriyle ''Kullanabildiğin sürece ya da sana zarar vermeyecekse istifade et'' taktiği ile yönetim kademelerini kontrol altında tutmaya çalışmaktadırlar. ''I. Tarikatı'' olarak adlandırdığımız F. örgütlenmesinin yol göstericilik ve irşad edicilik şeklinde tanımlanan yapısının dışında, F. G.'nin kendi deyimi ile ''Dava adamı ne muzafferiyetinde ne de mağlubiyetinde tavrını değiştirmez... Her yüce davada, yerinde sebat edip cepheyi koruma bir yiğitlik nişanesidir'' tarzındaki karakter telkini ile ''İbni Erkanı ( L ) evlerinde yetiştirmeden sabırla pişirip olgunlaştırmadan yapılacak her şey ham hayaldir.'' şeklinde mensuplarına ihtiyat telkin eden, söylemleri gibi birçok beyanı ışığında ''I. Tarikatına'' geçirilmiş örgütsel yapı ortaya çıkacaktır... F. G.'nin ''I. Evleri' ya da ''I. Kışlaları'' diye tanımladığı ve ''Bayrak yere düşmüştür oradan kaldırılmalıdır'' şeklinde örtülü olarak Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan önceki döneme gönderme yaptığı ve büyük bir titizlikle gizlemeye çalıştığı hedefı için `Hizmet insanı gönül verdiği dava uğrunda, kandan, irinden dar yolları geçip gitmeye azimli ve kararlı, varıp hedefine ulaştığında da sahibine verecek kadar olgun ve yüce yaratıcıya edepli ve saygılı, muvafakiyetinden ötürü alkışlayacağı kimseleri de putlaştırmayacak' şeklindeki izahı hem mücadelenin tarzını anlatmaya, hem de lidere tabi olmak suretiyle ondan irşad ve emir beklemeyi telkin ettiği açıkça ortadadır... Yazının ekindeki rapordan da anlaşılacağı gibi, F. G.'nin kitaplarında gerçek niyetini gizlemek için kullandığı bazı kelimelerin yerine, gerçekte onun niyetini ihtiva eden sözcükler koyduğumuzda çok kullandığı, ancak ne olduğunu bir türlü izah etmediği `Hedef'inin gelecekte zümre hakimiyetini hedefleyen teokratik bir rejim olduğu hemen anlaşılmaktadır. Şeriat yerine İslam, Cumhuriyet dönemi yerine talihsiz dönem veya karanlık ya da upuzun hicranlı dönem, militan yerine hizmet erleri veya ışık süvarileri, laik kesimler yerine karşı cephe veya hasım cephe, Cumhuriyet dönemi yöneticileri yerine o kafalar, Atatürk dönemi ya da İsmet İnönü dönemi yerine mabede giden yolların kapatıldığı zaman dilimi, şeriat düzeni yerine hedef, Atatürk yerine deccal şeklinde ifadeleri `hedefinin' ne olduğunu açıklamaya yeterlidir. Militanlarına nasihatlarda bulunurken ya da eleştirel boyutlara girdiği konularda adeta ölçüyü kaçırdığını farketmişçesine, İslami sürecin arkasına saklanarak cahiliye dönemi veya Müslümanlığın ilk dönemleri ile tanınmış İslam Alimleri ve onların içtihatlarından-veyahut haçlı zihniyetinden örnekler vermesi, gerçek niyetini saklama bakımından geçmiş dönemlere indirgediği düşüncelerini takiyye kuralı ile günümüze aktarmaktadır. F. G., henüz evrim aşamasında olduklarını, daha devrim aşamasına geçemediklerini eserlerinin satır aralarına sıkıştırdığı düşüncelerinde ima etmektedir. Şu anda yeteri kadar güçlü olmadıklarını ifade ettiği örgütsel seviyelerini stratejik savunma aşamasından stratejik denge aşamasına doğru hızla yol aldıklarını, bunun için de zaten `mevsimin ve ortamın müsait olduğunu ve eğer bir muhalif rüzgar esmez ise, arzulanan hedefe ulaşmakta güçlük çekilmeyeceğini' belirtirken endişesini de açıklamaktan çekinmediği, ...`Müslümanların kuvvet dengesini kurmaları ve harekete geçmeleri gerekmektedir' derken, oluşturduğu cepheyi uyarmakta ve bir anlamda dinsel bölücülüğü netleştirmektedir... F. G., değişik kitaplarda geçen I. Evleri ya da I. Kışlaları veya I. Süvarileri, I. Erleri gibi tabirleri sık sık kullanarak `bir örgütsel yapılanma' içerisinde olduğu teşhisine kuvvet kazandırmaktadır. Tarikat lideri konumundaki F. G.'nin Devletin anayasal nizamını değiştirerek yerine şer-i esaslara dayalı bir İslam Devleti kurmayı hedeflediği değerlendirilen F. G. ve yandaşları, 28 Şubat kararlarının alınmasından sonra ve özellikle soruşturma ile ilgili yazışmaların başlaması ile birçok örgüt evini boşaltmış, örgütsel yapılanmaya zarar vermemek için faaliyetlerini mevzi koruma kuralına uyarlamışlardır. Şu anda birçok örgüt mensubu ve talebeleri aile evlerinde örgütsel faaliyetlerini sürdürmektedirler. G. örgütlenmesinin ekonomik boyutu da göz önüne alındığında, gelecekte ülkemizi bekleyen tehlikenin büyüklüğü endişe verici boyuttadır. `I. Tarikatı illegal örgütlenmesi' ile ilgili Emniyet Genel Müdürlüğümüzce hazırlanan rapor tetkik ve gereği yapılmak üzere ekte gönderilmiştir" biçiminde ifadelerin yer aldığı, ekdeki raporun ise, özeti yukarıya alınan yazının geniş kapsamlı bir anlatımı olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca davacı hakkında 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasasının 7/1. maddesinde düzenlenen suçtan dolayı Ankara 2 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde açılan davanın sürdüğü konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Dosyaya sunulan belgeler ve yukarıda belirtilen ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu edilen davacı hakkındaki yazıların görünürdeki gerçeğe uygun bulunduğu, hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşmediği, böylece davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulmadığı sonucuna varılmak gerekir. Bu durumda yerel mahkemece istemin tümden reddedilmesi gerekirken, dosyadaki maddi olgulara uygun düşmeyen yanılgılı değerlendirmeyle, yazılı biçimde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya uygun görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
SONUÇ :
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.'nun 2494 Sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı, yapılan yayının hukuka aykırı olması nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığı savı ile manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar, yayının Basın Yasasının tanıdığı sınırlar dışına çıkılmadan, özle biçim arasındaki denge korunarak verildiğini, bu nedenle davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, istem kısmen kabul edilmiş, karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğradığı savına dayanmaktadır. Diğer bir anlatımla davada, yapılan yayında yer alan açıklamaların kişilik değerlere saldırı içerdiği ve böylece hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Böyle bir uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerden farklı bir yöntemin izlenmesi ve ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması gerekmektedir.
Bunun nedeni, Anayasanın 28. maddesindeki basının özgür olduğu güvencesine ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 Sayılı Basın Yasasının 1. maddesindeki düzenlemedir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan-yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir.Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Ne yar ki basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlannda kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan ve gerekse MK.'nun 24 ve 25. maddelerinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluk ve gerekliliktir.
Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı üzere, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği, diğer bir anlatımla, hukuk düzenince koruma altına alınan yararların birbirine karşı çatışma içinde bulunduklan biçiminde bir görünümün var olduğu kanısı uyanmaktadır.
Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, yapılan düzenleme, hukukun diğer temel kavramları ile birlikte incelendiğinde, iki yararın aynı anda ve aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği anlaşılacaktır. Bunun sonucunda da, daha az üstün olan yarar, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, o olayda ve o an için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.
Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Başka bir anlatımla yayın salt toplumun yararı gözetilerek yapılmalıdır. Bu yayın yapılırken objektif sınırlar içinde kalınmalıdır. Ayrıca basının haber verme hakkı, gerçeklik, geçerlilik, güncellik, toplumsal ilgi, konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık temel ilkelerine dayanmalıdır. Basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle olay ve konu ile ilgili olan, görünen, bilinen her şeyi araştırıp olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Buradaki gerçeklik uygulamada somut gerçeklik değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olgulan yayınlamalıdır. Gerçeklik somut gerçeklik değil; olayın haber yapıldığı andaki beliriş biçimine uygunluk şeklinde anlaşılmalıdır. Yayının ancak maddi gerçekliği saptandıktan sonra verilebileceği şeklindeki düşüncenin kabul edilmesi halinde, haber venne ve kamuyu aydınlatma hakkının özü sınırlandırılmış olur. Zira maddi gerçeğin araştınlıp ortaya çıkarılması çok zaman alacak ve bu durumda haberin güncelliği de ortadan kalkacaktır. Önemli olan olayların doğması ve bunların kamuya aktarılmasıdır. Bu ilkeleri gözeten yayın Anayasa'ya, Basın Kanunu'na ve dolayısıyla hukuka uygun bir yayın olacak ve bu tür yanının kişilik değerlerine saldırı teşkil etmeyeceği kabul edilecektir.
Davaya konu edilen olayda, Y. Hayat Dergisi'nin Şubat 1999 sayısında yayınlanan "Organize Suçlar ve F.'cılar" başlıklı yazı ile aynı derginin Mart 1999 sayısında yayınlanan "Nurculann Mahkumiyet Belgesi ve İmralı Davetiyesi" başlıklı yazılarla "F.'cılar" isimli bir örgüt olduğu, davacının da "Hocaefendi" lakabıyla bu örgütün başında bulunduğu, ikinci yayınla da davacının İmralı da tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan ile birlikte anıldığını, davacının sayısız cinayetin faili olan bölücü terör örgütü
PKK örgütü liderinden daha tehlikeli biri olarak kamuoyuna sunulduğu, F.'cılığın cürüm işlemek için oluşturulan bir teşekkül olup laik hukuk sistemini ve anayasal düzeni yıkma noktasına geldiğini, F.'cı organizasyonun Cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en tehlikeli örgütü olduğunun belirtildiği konularında yayın yapılmıştır.
Yapılan yargılama sırasında davalıların delil olarak bildirdikleri Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün 21 Nisan 1999 günlü Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına yazdığı "F.'CI KADROLAŞMA" "I. Tarikatı ( F.'cılık )" konulu yazı "F. G. hareketinin veya tarikatının örgütsel yapı taşıyıp taşımadığını, Devletin anayasal nizamını yıkarak yerine şer-i esaslara dayalı bir sistem kurmayı amaçlayıp amaçlamadığını anlamak için taraflarını etkilemede kullandığı yöntemin ideolojik tahlilinin yapılmasına gerek duyulmuştur. F. G. alışılmış `Din Adamı' profılinden uzak, din adına farklı söylemleri bulunan kimi zaman `Sfenks' kadar sessiz, kimi zaman Atatürk'ü övmeye gerek duyan, kimi zaman 8 yıllık eğitime destek verecek kadar reformcu, Papa ile fikir teatisinde bulunabilecek kadar enternasyonal yanı güçlü biri olarak görüntüler vermektedir. Tarikat mensupları da baş imam F. G.'den aldıkları fetvalar doğrultusundaki davranışları ile kendi düşüncelerinin zıttı olanlara karşı `hile mübahtır' yöntemi ile tedbirler geliştirmektedirler... Özellikle birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz ve 2000'li yıllara girmek üzere olduğumuz şu günlerde Türkiye sathını mücadele alanı olarak değerlendiren ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkma, parçalama en hafifinden Cumhuriyetin temel niteliklerini değiştirme veya kendine göre yön verme ya da Devlet içinde hakim güç olma sevdasındaki bu gibi organize suç yapılanmaları, ön planda tuttuğu hedef kitlenin başında aktiviteleri, heyecanları ve coşkuları ile gençlerimizin gelmesi son derece düşündürücüdür. Gençlerimiz üzerinde oynanan bu oyunlardan da anlaşılacağı gibi Devletin bazı önemli mevkileri ile birlikte teşkilatımız bünyesinde bulunan başta Polis Koleji ve Akademisi olmak üzere birçok eğitim kurumumuz adı geçen tarikatın ilgi alanına girmiş, teşkilatlanmaları bir sistematiğe bağlanmış gibi devam etmektedir. F. G. cemaatinin Devlet içerisindeki yapılanması alışılmış örgütlenme modelinin dışındadır. Tarikata göre makamlar öncelikli, kişiler ikinci plandadır. Bu nedenle kişiler makamlara tercih edilmekte ve gerekirse ya da herhangi bir nedenle güç durumda kalındığında kişiler feda edilerek yerlerine hazır tutulan kendilerinden olan kişilerin getirilmesi için yoğun çaba sarf edilmektedir... Kendi tabirleriyle `kullanabildiğin sürece ya da sana zarar vermeyecekse istifade et' taktiği ile yönetim kademelerini kontrol altında tutmaya çalışmaktadırlar. `I. TARİKATI' olarak adlandırdığımız F. örgütlenmesinin yol göstericilik ve irşad edicilik şeklinde tanımlanan yapısının dışında; `İbni Erkanı ( L ) evlerinde yetiştirmeden sabırla pişirip olgunlaştırmadan yapılacak her şey ham hayaldir' şeklinde mensuplarına ihtiyat telkin eden bir çok beyanı ışığında `I. TARİKATINA' geçirilmiş örgütsel yapı ortaya çıkacaktır. F. G.'nin `I. EVLERİ' ya da `I. KIŞLALARI' diye tanımladığı, yazı ekindeki rapordan da anlaşılacağı, üzere `Hedef'in gelecekte zümre hakimiyetini hedefleyen teokratik bir rejim olduğunun anlaşıldığı, şu anda yeteri kadar güçlü olmadıklarını ifade ettiği, `örgütsel seviyelerini stratejik denge aşamasına doğru hızla yol aldıklarını, eğer muhalif rüzgar esmez ise, arzulanan hedefe ulaşmakta güçlük çekilmeyeceğini' belirttiği kuvvet dengesi çok önemlidir. Bunun için de mutlaka Müslümanların kuvvet dengesini kurmaları ve harekete geçmeleri gerekmektedir" derken oluşturduğu cepheyi uyarmakta ve bu anlamda dinsel bölücülüğü netleştirmektedir... F. G.'nin değişik kitaplarında I. EVLERİ, I. KIŞLALARI, I. SÜVARİLERİ, I. ERLERİ, gibi tabirler kullanılarak `bir örgütsel yapılanma' içerisinde oldukları gözlenmiş, 28 Şubat kararlarından sonra bir çok örgüt evi boşaltılmış, örgütsel yapılanmaya zarar vermemek için faaliyetlerini mevzi koruma kuralına uyarlamışlardır. Şu anda bir çok örgüt mensubu ve talebeleri aile evlerinde örgütsel faaliyetlerini sürdürmektedirler. G. örgütlenmesinin ekonomik boyutu da göz önüne alındığında ülkeyi bekleyen tehlikenin büyüklüğünün endişe verici olduğu, Genel Müdürlüğün başlattığı soruşturmayı takiben cemaat mensuplarının tedirginliğinin arttığı, G. örgütlenmesinin temel taktiklerinden olan takiyye yöntemleri uygulanmak suretiyle savunma boyutundan saldırı boyutuna geçildiğine" ilişkin rapordur.
"I. Tarikatı illegal örgütlenmesi" ile ilgili raporlar dosyaya sunulmuştur. Ayrıca hizmete özel -H. Terör Örgütü ve Diğer İrticai Faaliyetler başlıklı- Eylül - 1999 tarihli Jandarma Genel Komutanlığı, 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı - Şırnak başlıklı raporda da; Nurculuk başlıklı bölümde, F. G. grubu Nurcuların Şeriat esaslarına dayalı bir Devlet kurma yönündeki amaçlarını gerçekleştirmek için izledikleri yöntemin irdelendiği, grubun 1969 yılından beri yurt içindeki faaliyetleri ( yurt sathında 200 Vakfı, 200 Özel Okul, 56'sı büyük 500 şirket, 460 dersane ve yaklaşık 500 öğrenci yurdu ile Z. Gazetesi ve S. TV gibi medya organları sigorta ve finans kurumu faaliyetleri ile 1992 yılında eğitim başta olmak üzere ticari faaliyetlerini, K. Afrika'dan, Rusya Federasyonu'na, Uzakdoğu'dan ABD'ye yayılan bir genişleme içerisinde 54 ülkedeki faaliyetlerinin vurgulandığı, yurt dışı faaliyetleri başlıklı rapor ve cemaatin çalışmaları, örgütlenmesi, cemaatin geleceğine ilişkin ayrıntılı araştırmayı gösteren ve Türkiye'de Silahlı Kuvvetler olmasaydı bugün hayalini kurdukları İslam Devletini tesis etmiş olacaklarına ilişkin rapor da dosya içerisinde sunulmuştur.
Yukarıda özeti verilen yayının içeriğine ve yetkili mercilerin raporlarına göre somut olaya baktığımızda; 7.11.1982 tarih ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2. maddesinde "Türkiye Cumhuriyeti'nin, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olduğu" açıklanmıştır. Bu ilkeler Cumhuriyetimizin vazgeçilmez, olmazsa olmaz, temel ilkelerindendir.
Bu yayınlar nitelikçe toplumsal ilgiyi çekerek, toplumun bu ilkelere sahip çıkması gerektiğini, laik düzenin Cumhuriyetimizin ve genç demokrasimizin temel ilkesi olduğunu ileri sürmek suretiyle toplumu bilgilendirmek ve aydınlatmak işlevini yerine getirmeyi amaçladığı görülmektedir. Nitekim yetkili merciilerin raporları ve bu yayınların da etkisi ile davacı hakkında Laik Cumhuriyet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan soruşturma açıldığı, ayrıca Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasasının 7/1 maddesine aykırılıktan kamu davası açıldığı anlaşıldığından somut olayda maddi gerçeklik unsurunun da gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Dava konusu olan ve yukarıya özeti alınan yayın ile, resmi kurumlarca davacının çalışmaları hakkında hazırlanan ve dosyaya sunulan raporlar ve diğer deliller birlikte değerlendirildiğinde, yayının hukuka aykırı olmadığı ve kişilik değerlere saldırı teşkil etmediği sonucuna varılmak gerekir.
Tüm anlatımların ışığında, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı bulunduğıından yerel mahkeme karan bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 30.1.2002 gününde oyçokluğu ile karar verildi.