 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E : 2001/2-239
K : 2001/300
T : 28.03.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- NAFAKA VE MANEVİ TAZMİNAT
- BABALIK DAVASI
Taraflar arasındaki "nafaka ve manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sultanbeyli Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabul- kısmen reddine dair verilen 28.4.1999 gün ve 97/149 E.- 99/141 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 20.4.2000 gün ve 2000/4834 E.5078 K. sayılı ilamiyle; (...Ana tarafında istenebilecek olan maddi (MK.304) ve manevi (MK.305) tazminatın babalık davası kapsamında olduğu Medeni Kanunun 297. maddesinde "dava, ana ve çocuk lehine nakti tediyatta bulunması talebine dair alabileceği gibi sözü ile ifade edilmiştir. (Y.H.G.K. 30/3/1983 tarihli 2/34-260 sayılı karan) Şu halde manevi tazminat, babalık davasına bağlı olup, davanın bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gerekir. (MK.296,305) Toplanan delillerden çocukların 1992 ve 1994 senesinde doğduğu ve davanın bir yıllık süre içerisinde açılmadığının anlaşılmasına göre manevi tazminat isteğinin reddi gerekir. Bu yön gözönünde tutulmadan yazılı şekilde tazminata karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Gene! Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava hukuksal nitelikçe MK.nun 305 inci maddesine dayanan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Öncelikle belirtelim ki; babalık davasının açılması için yasanın koyduğu bir yıllık süre, zaman aşımı süresi olmayıp sükuta hak süresidir. (Hakkı düşüren süre) (Mk. Md. 296) Yargıtay Özel Dairesi ile yerel mahkeme arasında, uyuşmazlık anılan sürenin başlangıç zamanının tesbit ve tayininde toplanmaktadır. Olay kendine özgü özelliği ve verileri ile sınırlı olarak incelenmiştir.
Kural olarak; sözü edilen bir yıllık hak düşürücü sürenin geçmesine davalı taraf bir takım hileli davranış tutum ve olaylarla; örneğin, anayla evleneceğine dair vaadlerle ve ona güven vererek oyalamış ve bu nedenle bir yıl içinde dava açılmasını engellemiş ise; süre geçmesine rağmen yine dava açılması mümkündür. Gerçekte de bu şekilde ortaya çıkan ve gelişen olgular karşısında, davalının kendi hukuka aykırı eyleminden yararlanarak hakdüşürücü itirazı ile savunmada bulunması Medeni Yasanın 2. maddesindeki hakkın kötüye kullanılması kuralına aykırı olduğundan nazara alınamaz. O nedenle davanın süresinde açılmasını imkansız kılan az yukarda açıklanan hileyle gelişip güven yaratan, ümide dayalı olguların kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde ortadan kalkmasından sonra bir yıllık sürenin başlayacağının kabulü gerekir.
Dosyadaki bilgi, delil ve belgelerden tarafların çocuklarının doğumundan önce ve sonra birlikteliklerini bir aile oluşumu içinde sürdürdükleri resmi evliliğin gerçekleşmesi yönünden davalının davacıya güven duygusu yarattığı ve onu bu tarz ve eylemlerle oyaladığı kanıtlanmıştır. Az 'yukarda açıklanan kural ışığında, bu kabul değerlendirildiğinde"davanın süresinde açıldığı açıktır ve yerel mahkemenin direnmesi yerindedir. Onanmalıdır.
Tazminatın miktarı yönünden özel dairece, temyiz incelenmesi yapılmadığından dava dosyası özel dairesine gönderilmelidir.
SONUÇ : Davanın süresinde açıldığına ilişkin yerel mahkemenin direnme kararının ONANMASINA, hükmedilen tazminat miktarı yönünden inceleme yapılması için dava dosyasının Yargıtay 2.HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 28.03.2001 gününde yapılan ikinci görüşmede oybirliği ile karar verildi.