Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2001/1-958
K: 2001/1035
T: 21.11.2001

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
  • VASİYETTEN ZIMNİ RÜCU ( Vasiyet Alacaklısının Vasiyetçi Tarafından Yapılan Satış İşlemi Hakkında Muvazaa İddiası )
  • MUVAZAAYA DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI ( Vasiyet Alacaklısının Hakkını Bertaraf Etmek İçin Vasinin Taşınmazları Satmış Gibi İşlem Yaptığı İddiası )
  • TAPU İPTALİ VE MURİS ADINA TESCİL TALEBİ (Vasiyetnamenin Hükmünü Bertaraf Etmek İçin Vasiyetçi Tarafından Yapılan Satışın Muvazaalı Olduğu İddiasıyla)
  • HUKUKİ YARARIN VARLIĞI ( Vasiyetnameye Konu Taşınmazların Sonradan Muris Tarafından Satılması İşleminin Muvazaalı Olduğu İddiasıyla Açılan Davada )
 
743/m.489,491,541
 
DAVA : Taraflar arasındaki "vasiyetnamenin iptali, tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.3.2000 gün ve 1999/891 E. 2000/259 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 19.12.2000 gün ve 2000/14465-15963 sayılı ilamı ile; ( ....Birleştirilerek görülen davalardan ilki, kanuni mirasçının, murisin sağlar arası tasarruf ile vasiyetten rücu ettiğinin, bu nedenle vasiyetnamenin hükümsüz kaldığının tesbiti isteğine ilişkindir. Bu davanın davalısı ve karşı davacı olan vasiyet lehdarı; murisin vasiyetten sonra tapuda yaptığı satış işleminde Borçlar Yasasının 18. maddesinde gösterilen muvazaaya başvurduğunu tapu sicil memuru huzurunda irade birleşmesi olmadığından, vasiyete de konu olan taşınmaz mal satımının iptalini istemiştir. Mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamından sonra, birleştirilen muvazaa davasının kabulüne, vasiyetnamenin mutlak butlanla hükümsüzlüğüne ilişkin davanın reddine karar verilmiştir.
Oysa, dosyaya getirtilen bilgi ve belgelerden önceden mirasçı olmayan kişiye vasiyet edilen çekişmeli iki adet bağımsız bölümün ( 567 ada 3 nolu parseldeki köşkün bahçesinde, kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle dava dışı yükleniciye yaptırılan ve arsa malikine verilecek olan 8 adet bağımsız bölümden ikinci kattaki bir daire ile dördüncü kattaki bir dairenin ) miras bırakanın sağlığında, mirasçı sıfatını taşıyan ve evlatlık olan davacıya, tapuda intifamı uhdesinde tutarak çıplak mülkiyetini temlik ettiği sabittir.
Bilindiği ve gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamada benimsendiği üzere; muayyen mal vasiyeti niteliğiyle düzenlenen vasiyetnameler ilgilisi yada ilgililerine kişisel hak sağlar. Öte yandan, vasiyetnamelerden rücunun olanaklı bulunduğu da Medeni Kanunun 489. ve devamı maddelerinde ifade edilmiştir. Öyle ise, murisin sağlığında kafi satış olarak gerçekleştirdiği işlemle ( sözleşmeyle ) henüz ifa aşamasına gelmeyen vasiyetnameden rücu ettiğinin kabulü gerekeceği kuşkusuzdur. ( MK.nun 491. Maddesi ).
Bu itibarla, vasiyetnameden zımni rücu nedeniyle mirasçılık sıfatını hiçbir zaman kazanmayan kişinin eldeki iptal davasını açabilme sıfatının varlığından söz edilemez.
Hal böyle olunca, vasiyetnameye dayalı olarak sonraki temliki işlemden ötürü muvazaadan söz edip davayı açan Meral yönünden davanın sıfat yokluğundan reddine, birleştirilen davada ise vasiyetnamenin hükümsüzlüğünün tespitine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.. ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı Fatma Y... vekili, müvekkilesinin miras bırakan Mehmet Halid E...'nün manevi evladı ve tek mirasçısı olduğunu, miras bırakanın dava konusu taşınmaz üzerine kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre yapılacak binada kendisine verilecek 8 dairenin 1/4 er payını davalıya vasiyet ettiğini, sözkonusu vasiyetnamenin Kadıköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1997\1113 sayılı dosyası ile 26.3.1998 tarihinde açıldığını, ancak, vasiyetnamenin düzenlenmesinden kısa bir zaman sonra miras bırakanın vasiyet edilen daireler ile birlikte tüm dairelerini intifa hakkı üzerinde kalmak üzere müvekkilesine sattığını, bu suretle, miras bırakan tarafından sağlararası tasarrufla geri alındığını ve hükümsüz hale geldiğini ileri sürerek vasiyetnamenin hükümsüzlüğünün tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Meral G.... vekili ise, yapılan satışın muvazaalı olduğunu, davacı tarafından miras bırakana hiçbir bedel ödenmediğini, davacı hakkında Kadıköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/476 sayılı dosyası ile iptal ve tescil davası açtıklarını o davanın bekletici mesele sayılması gerektiğini savunmuştur.
Yerel Mahkemece Beyoğlu 8. noterliğince düzenlenen 5.1.1989 tarih 1395 yevmiye numaralı vasiyetname, dava konusu taşınmazların satışına ilişkin resmi sözleşme ve tapu kayıtları getirtilmiş, 10.2.1999 tarih 1998/317 esas, 1999/75 sayılı kararla, murisin sağlığında vasiyetname ile bağdaşmayan bir tasarrufta bulunarak açık iradesini satışla belirlediğinden ve vasiyetnamenin geçerliliğinin kalmadığından bahisle vasiyetnamenin "hükümsüzlüğüne ve iptaline" karar verilmiş, davalının temyizi üzerine bu karar 2. Hukuk Dairesince özel bir hukuki yarar ortaya konulmadıkça bağımsız tesbit davasının dinlenemeyeceği, bu dava ile ilgili olup davalı tarafından açılan iptal ve tescil davası ile eldeki davanın birleştirilmesi, iptal ve tescil davasının derdest olmaması halinde davacının tespit davası açmasında hukuki yararı bulunmadığından davanın reddi gerektiğinin düşünülmemesi gerekçesi ile bozulmuş, bozmaya uyularak her iki dava birleştirilmiş, bu kez Kadıköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından 28.3.2000 tarih 1999/891 esas, 2000/259 sayılı kararla Meral Gaspralı'nın açtığı iptal ve tescil davasının kabulü ile dava konusu iki dairenin tapu kayıtlarının muvazaa nedeniyle iptali ile muris adına tesciline, vasiyetnamenin hükümsüzlüğüne ilişkin davanın reddine karar verilmiştir. Yerel Mahkeme kararı, 1. Hukuk Dairesince; muayyen mal vasiyeti niteliğinde düzenlenen vasiyetnameler, ilgilisi ya da ilgililerine kişisel hak sağlar. Öte yandan vasiyetnamelerden rücunun olanaklı bulunduğu da Medeni Kanunun 489. ve devamı maddelerinde ifade edilmiştir. Öyle ise, murisin sağlığında kati satış olarak gerçekleştirdiği işlemle ( sözleşmeyle ) henüz ifa aşamasına gelmeyen vasiyetnameden rücu ettiğinin kabulü gerekeceği kuşkusuzdur. ( MK.nun 491. Mad. ) Bu itibarla vasiyetnameden zımni rücu nedeniyle mirasçılık sıfatını hiçbir zaman kazanmayan kişinin eldeki iptal davasını açabilme sıfatının varlığından söz edilemez. Hal böyle olunca, iptal ve tescil davasının sıfat yokluğundan reddine, birleştirilen davada ise vasiyetnamenin hükümsüzlüğünün tesbitine karar verilmesi gerekir görüşü ile oybirliği ile bozulmuş, karar düzeltme isteği ise oy çokluğu ile reddedilmiş, Yerel Mahkeme eski kararında ısrar etmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere, yerel mahkeme ve azınlık görüşü ile Daire çoğunluğu arasındaki uyuşmazlık, kendisine muayyen mal vasiyet edilen kişinin vasiyetnameden kaynaklanan kişisel hakkına dayanarak miras bırakan tarafından daha sonra aynı taşınmazın başka bir kimseye tapuda satış yoluyla devrine karşı, muvazaa nedeniyle iptal ve tescil davası açıp açamayacağı, böyle bir dava açmakta sıfatının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, miras bırakan tarafından kendisine isabet edecek 8 daireden ikisi hakkında düzenlediği 5.1.1989 tarih 1395 yevmiye numaralı vasiyetname, Medeni Kanunun 479 ve devam maddelerine göre yapılmış resmi bir vasiyet olup, aynı kanunun 464. maddesi anlamında muayyen mal vasiyeti niteliğindedir. Esasen bu yönde taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı gibi mahkemenin kabulü de bu yöndedir. Kendisine muayyen mal vasiyet edilen kişinin vasiyet edenin külli halefi olmayıp cuz'i halefi olduğu, miras açıldığı zaman vasiyet edilen malın kendiliğinden geçmeyip Medeni Kanunun 541. maddesi uyarınca, vasiyeti ifa ile yükümlü olan mirasçılara karşı sadece vasiyetin yerine getirilmesine yönelik bir dava hakkının bulunduğu, mirasçıların ancak, borçlarını yerine getirdikten sonra vasiyet edilen taşınmazlara malik olacağı tartışmasızdır. Ayrıca, Medeni Kanunun 489. maddesi hükmüyle, vasiyetçiye, vasiyet için kanunda muayyen şekillerden biri ile vasiyetinden her zaman rucu edilebilme hakkı verilmiş, 491. madde ile de vasiyetten rücu şekilleri düzenlenerek vasiyetten daha sonra yapılacak bir vasiyetname ile rucu edilebileceği gibi vasiyetname ile kabili telif olmayan bir tasarrufla da vasiyetnameden rücunun mümkün olduğu hükme bağlanmıştır.
Vasiyetçi, vasiyet ettiği daireleri daha sonra tapuda davacı ve karşı davalı Fatma Y...'a satış yoluyla temlik etmiş olup, davacı Meral Gaspralı miras bırakanın para almadığını, vasiyeti hükümsüz bırakmak için taşınmazların muvazaalı olarak satış gibi gösterilmek suretiyle devredildiğini iddia etmiştir.
Muvazaa, kısaca; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla ve fakat gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmeyen bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları şeklinde tanımlanabilir. Muvazaa iddiasını sözleşmenin tarafları ileri sürebileceği gibi hukuki yararı bulunan, ayni veya kişisel hak sahibi üçüncü kişiler tarafından da ileri sürülebilir. Örneğin kendisini kiralanandan çıkarmak için mecurun muvazaalı olarak temlikine karşı kiracının, borcu ödememek için taşınmazın muvazaalı devredilmesine karşı alacaklının, kişisel haklarına dayanarak muvazaa nedeniyle iptal ile taşınmazın eski maliki üzerine yazılmasını isteme hakları mevcuttur. Muvazaa isbat edildiği takdirde yapılan sözleşme mutlak butlan ile batıl olacağından hiçbir hüküm ve sonuç doğurmayacaktır.
Vasiyetçi her ne kadar vasiyetnameden, vasiyetname ile bağdaşmayan bir hukuki tasarrufla rücu edebilirse de o tasarrufun hukuki sonuç doğurabilmesi daha açık bir anlatımla vasiyetnameyi ortadan kaldırabilmesi için sonradan yaptığı hukuki tasarrufun geçerli olması gerekir. Öyleyse lehine muayyen mal vasiyetinde bulunulan davalı ve karşı davacı Meral Gaspralı vasiyetnameden kaynaklanan kişisel hakkına dayanarak vasiyetçinin daha sonra yaptığı satışın muvazaa nedeniyle hüküm ve sonuç doğurmayacağını ileri sürüp iptal ve vasiyetçi adına tescili yönünde dava açmakta hukuki yararı ve hakkı bulunduğunun kabulü gerekir. Böylece, lehine muayyen mal vasiyetinde bulunulan kişi vasiyetnameden doğan kişisel hakkını Medeni Kanunun 541. maddesine göre vasiyetçinin mirasçılarına karşı ileri sürme, hakkına kavuşmuş olacaktır.
Somut olayda, yararına vasiyette bulunulan Meral Gaspralı'nın muvazaa nedeniyle iptal ve tescil davası açmakta hukuki yararının bulunduğu yönünde mahkemenin kabulü doğrudur. Ancak Özel Daire hükmü sıfat yokluğu nedeniyle bozup davanın esasını incelemediğinden dosya 1. Hukuk Dairesine gönderilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, dosyanın, esasa yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için, 1. Hukuk DAİRESİNE gönderilmesine 21.11.2001 gününde yapılan 2. görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Medeni Kanunun 464. maddesi anlamında muayyen mal vasiyeti vasiyetçinin tek taraflı yaptığı hukuki bir muamele olup, vasiyetçinin ölümünden sonra lehine vasiyette bulunulan kişiye Medeni kanunun 541. maddesi uyarınca varsa vasiyeti ifa ile yükümlü olan kişiden, yoksa vasiyetçinin kanuni veya mansup mirasçısından vasiyet edilen malı istemeye yönelik bir kişisel hak sağlar. Vasiyetname tek taraflı bir hukuki muamele olup vasiyet edilen mal üzerinde, lehine vasiyet edilen kişi yararına ancak mirasın açılmasından sonra bir kişisel hak doğurduğundan vasiyetçi ölümüne kadar vasiyet ettiği malı dilediği gibi tasarruf eder. Vasiyetçi vasiyet ettiği malı bağış satış veya herhangi bir yolla elinden çıkarabileceği gibi Medeni Kanunun 489 maddesi hükmün uyarınca "vasiyet için kanunda muayyen şekillerden biri ile vasiyetinden her zaman rücu edebilir. Rücu tamamen olduğu gibi kısmen de olabilir"
vasiyetçi bu şekilde vasiyetinden açıkça rücu etmese dahi aynı Kanunun 491. maddesine göre vasiyetle bağdaşmayan bir tasarrufta bulunarak vasiyeti hükümsüz bırakabilir.
Açıklamalardan anlaşılacağı üzere kanun koyucu vasiyetçiye vasiyetnamenin belirtilen özelliğini gözönünde tutarak vasiyet ettiği mal üzerinde dilediği gibi tasarruf edebilme yönünde tam bir serbesti, vasiyetten dilediği zaman rücu etme hakkı tanınmıştır.
Gerek vasiyetname düzenlenirken gerekse vasiyetten rücu halinde aranılan tek koşul kanunda muayyen şekillere riayet etmektir. Şekil koşulunun giderilmesindeki amaçta vasiyetçinin ölümünden sonra vasiyetname üzerinde doğacak kuşkuları ve çekişmeleri önlemektir.
Muvazaanın esaslı unsurlarından biri ise gerçek amacı gizlemek, üçüncü kişileri aldatmaktadır.
Muayyen mal vasiyetinde bulunduktan sonra vasiyet ettiği taşınmazı bir başkasına satan vasiyetçinin gizlediği hiçbir şey bulunmadığı gibi üçüncü kişileri aldatmak için bir nedende yoktur. Vasiyetçi vasiyetini ikinci bir vasiyetle gizlice ortadan kaldırabilme hakkı bulunduğu halde aksine aleni ve resmi bir muamele yaparak vasiyetnameyi hükümsüz bırakma yolunu seçmiştir. Vasiyetçinin aslında bağışlayabileceği taşınmazların satış gibi göstererek devretmesinde üçüncü kişileri aldatmak için bir neden bulunmamaktadır. Somut olayda, muvazaanın gizleme ve aldatma unsurları gerçekleşmesi mümkün değildir.
Muris, mirasçının kanundan doğan miras hakkına dilediği şekilde elinden alamaması nedeni ile muvazaalı temlik yapmaktadır. Mal sahibi kiracısını mecurdan yasal yollardan çıkaramadığından taşınmazın muvazaalı olarak kiracıyı çıkarabilecek kimseye devretme yoluna başvurmakta, borçlu alacaklısından mal kaçırabilmek için taşınmazını bir başkasına temlik etmektedir. Vasiyetçinin ise vasiyetnameden rücu etmesi veya onu hükümsüz bırakması yönünde kanunun kendisine açık yetki verdiğinden muvazaalı işlem yapması için hiçbir neden bulunmamaktadır. Vasiyetçinin muayyen mal vasiyetinde bulunduktan sonra vasiyet ettiği taşınmazlarını aslında bağışladığı halde satış gibi göstererek muvazaalı temlik ettiği görüşü Medeni Kanunun muayyen mal vasiyetine ilişkin hükümleri ve muvazaa ilkeleri ile bağdaşmamaktadır.
Vasiyetçi vasiyet ettiği taşınmazları bir başkasına satarken hiçbir sebep gösterme zorunda bulunmadığından kanunun öngördüğü şekil şartına uyulmak suretiyle yapıldığı takdirde bu satış sözleşmesinin içersine girilerek muvazaalı olup olmadığının araştırılmasına yasal olanak yoktur. Bu nedenlerle direnme kararını yerinde gören sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
KARŞI OY YAZISI
Miras bırakan 5.1.1989 tarihinde vasiyetname ile muayyen mal vasiyetinde bulunmuş, bilahare vasiyet ettiği taşınmazları 28.2.1990 tarihinde kanuni mirasçısına intifa hakkını üzerine bırakarak sağlararası tasarrufla satış yoluyla temlik etmiştir.
Muayyen mal vasiyetinde vasiyete konu olan mal kendiliğinden lehine vasiyet yapılana intikal etmez. Vasiyet lehdar varsa tenfiz memurundan yoksa mirasçılardan malın teslimini isteyecek/Teslimden kaçınırlarsa istihkak davası açacaktır. Şu halde, vasiyet lehdarının hakkı sözleşmeden doğan kişisel haktır.
Medeni Kanunumuz vasiyet müessesesini düzenlerken miras bırakanın tek taraflı idaresine saygı gösterilmesini ve bu iradenin ölümünden sonra yerine getirilmesini kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıkladığı gibi, bu tek taraflı iradeye vasiyetten rucü ( cayma ) hallerinde de saygı gösterilmesi gerektiği ve korunacağı ilkesinden hareketle rücua ilişkin yasal düzenlemeler yapmıştır. ( MK.'nun 489 madde vd )
Medeni Kanunumuz 491. maddesinin son cümlesinde "Bir kimsenin muayyen bir mal hakkındaki vasiyetinin sonradan yaptığı tasarrufla telifi kabil olmazsa hükümsüz olur denilmektedir. Şu halde muayyen bir mal hakkındaki vasiyete konu olan malın ivazlı veya ivazsız temlik edilmiş olması halinde Medeni Kanunun 491. maddesinin son cümlesi rücu (cayma) karinesi görmektedir Konumuzu ilgilendiren sağlar arası hukuki işlem ise zımni rücudur Bu davranışla rücunda denilmektedir.
Vasiyet tek taraflı bir hukuki işlem olduğuna göre, vasiyetten rücuda hiç kimsenin muvafatına bağlı değildir. Miras bırakanın sağlığında vasiyetname düzenlemesinden sonra, tapu memuru huzuruna gidip bir başkasıyla sağlararası hukuki işlem yaparak, işlem yaptığı kişi lehine satış iradesini açıklaması ile Medeni Kanunun hükümsüzlük izafe ettiği önceki muayyen mal vasiyeti ve buna bağlı kişisel hak kendiliğinden ortadan kalkar.
Tapudaki temliki işlemin karşılıklı iradelerini taşıyan bir tasarruf olması tek taraflı rücuun ortaya çıkardığı vasiyetnamenin hükümsüzlüğünü etkileyemez. Diğer bir deyişle tapudaki satış işleminin yapıldığı anda miras bırakanın iradesini açıklaması ile rücuun ( dönmenin ) tüm unsurların ortaya çıkmış olmaktadır. Bu itibarla tapudaki sözleşmenin maddi anlamda niteliğinin araştırılmasına gerek yoktur.
Öyle ise, vasiyet lehtarının hükümsüz kalan vasiyete bağlı kişisel hakkı kalmadığından eldeki davayı açmakta sıfatının ve hukuki yararının varlığından söz edilemez.
Olayımızda vasiyet lehdarı mirasçı olmadığı için konusu ve sonuç bölümü itibariyle bağlayıcı olan 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağında ittifak edildiğine göre Borçlar Kanununun 18. maddesi uyarınca vasiyetçinin irade beyanındaki gerçek amacın ne olduğunun saptanması gerekir.
Muvazaa irade ile beyan arasında uyumsuzluk yaratmak şeklinde tanımlanmaktadır. Olayımızda ise miras bırakanın iradesi muvazaalı bir işlem yapmak değil önceki vasiyetinden dönmeyi amaçlayan bir irade bildirimi olarak yorumlanmalıdır.
Nitekim Genel Kurulumuz 28.12.1988 gün ve 1/742-1059 sayılı kararında özetle "Temlikin muvazaa amacıyla mı yoksa gerçekten bir paylaştırma amacıyla mı yapıldığı araştırılmalıdır."
5.5.1993 gün ve 1/96-198 sayılı kararında özetle "Bakıp gözetme sözleşmesi taraflara hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. Genel olarak bu sözleşmeye dayalı temlikin muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi mümkündür.
Asıl saptanması gereken husus bu temlikin mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yapılmış olup olmadığı ve temlikte bakıp gözetme koşulunun değil, bağış amacının üstün tutulmuş bulunup bulunmadığının belirlenmesidir"denilmek suretiyle miras bırakanın irade beyanındaki amacının araştırılması gerektiği vurgulanmıştır.
Medeni Kanunumuzun 491 inci maddesinin son cümlesinde bir karineye yer vererek belli bir mal hakkındaki vasiyetin sonradan yapılan tasarrufla bağdaşmaması halinde hükümsüz olacağını kabul etmiş, aynı kanunun 464/son maddesi vasiyet edilen muayyen mal terekede çıkmazsa vasiyeti yerine getirmekle yükümlü olan mirasçı ve vasiyet lehtarının mükellefiyetten kurtulacağını hükme bağlamıştır.
Bu olgular birlikte değerlendirildiğinde vasiyet lehtarının miras bırakanın amacının tartışılmaya açılmasını istemeye hukuki yararı ve dava açmakta sıfatının bulunduğunu söyleme olanağı yoktur.
Bu nedenle Yüksek Genel Kurulu'nun onama kararına katılamıyoruz. Yerel mahkeme kararının bozulması gerektiğini düşüncesindeyiz
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini