Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E : 2001/19-938
K : 2001/1047
T : 21.11.2001

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Köyceğiz Asliye
Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 30/5/2000 gün ve 1999/209-2000/116 sayılı
kararın incelenmesi davacı-birleşen dosya davalısı Arif A... vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 18/12/2000 gün ve 8118-8750 sayılı ilamı ile; ("1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere göre davacı Arif A...'ın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davacı Arif A...'ın kusur oranına göre belirlenen tazminat miktarının sigorta şirketi dışında kalan diğer davalılar yönünden de olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmemesi doğru olmadığı gibi, davanın taraflarından Ümmet B... açmış olduğu davasında Arif A...'ın olayda tam kusurlu olduğunu ileri sürerek talepte bulunmuş olmasına rağmen, mahkemece kabul edilen bilirkişi raporunda adı gecenin % 70 kusuru olduğu gözetilerek davacı Ümmet B...'ın aracında gerçekleşen zararın % 70'nın davalı Arif A...'tan tahsiline karar verilmesi gerekirken, tüm zarardan sorumlu tutulması doğru değildir...") gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı Birleşen dosya davalısı Arif A... vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve somut olayın özelliğine göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı Birleşen dosya davalısı Arif A... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, Arif davası yönünden 14/11/2001 tarihinde oybirliği ile, Ümmet davası yönünden 21/11/2001 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, araç hasarından kaynaklanan maddi tazminat isteğine ilişkindir.
Davaya konu zararlara yol açan trafik kazası 16/3/1999 tarihinde Arifin kullandığı aracın tali yoldan ana yola çıkarken ana yolda seyretmekte olan Erdal'a ait Feyzullah yönetimindeki araca arkadan çarpması, ardından da yol kenarında restorana ait park yerinde park etmiş haldeki Ümmet aracına çarpması şeklinde meydana gelmiş, olayda Ümmet yaralanmış, üç araç ta hasara uğramıştır.
Ümmetin yaralanması nedeniyle Arif hakkında açılan ceza davasında Arif % 100 kusurlu kabul edilmiş, karar kesinleşmiştir.
Erdal ve Ümmet kendilerine ait araçlardaki hasarın tazmini için aynı vekili tayin ederek Arif aleyhine dava açmışlardır. 25/3/1999 tarihli dava dilekçesinde davacılar vekili aynen; "Bu olayda müvekkillerimin herhangi bir kusuru yoktur. Kusurun tamamı davalıya aittir" demek suretiyle Erdal için 663.530.000 TL, Ümmet için 742.600.000 TL. hasar tazminatının olay tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsilini istemiştir.
Bu dava görülmekteyken Arif 6/7/1999 tarihli dava dilekçesiyle Erdal, Feyzullah ve Sigorta şirketi aleyhine 732.000.000 TL. zararının giderimi için dava açmış; her iki dava son açılan dava. ürerinden mahkemece birleştirilerek, yargılama sürdürülmüştür.
Dosya kapsamına göre; trafik kazası tespit tutanağında Arif asli kusurlu, diğer sürücüler kusursuz; ceza dosyasında Arif % 100 kusurlu, diğerleri kusursuz; eldeki dosyada alınan raporlarda Arif % 70, sürücü Feyzullah % 30, Ümmet kusursuz; kabul edilmişlerdir.
Yerel mahkeme; Arifin açtığı dava yönünden 123.937.500 TL tazminatın dava tarihinden yasal faiziyle birlikte davalı sigorta şirketinden alınarak davacıya verilmesine; Erdal'ın açısından davanın kısmen kabulü ile 308.875.700 TL. tazminatın 16/3/1999 tarihinden yasal faiziyle birlikte davalı Ariften alınarak Erdal'a verilmesine; davacı Ümmet açısından da 476.950.000 TL tazminatın tamamının 16/3/1999 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalı Ariften alınarak Ümmet'e verilmesine karar vermiş, hüküm Arif tarafından temyiz edilmiştir.
Özel Dairece; davacı Arifin kusur oranına göre belirlenen tazminat miktarının sigorta şirketi dışında kalan davalılar yönünden de kabulü; ayrıca, Ümmet'in açtığı davada davacının zararının % 70'nden davalı Arifin sorumlu olması gerektiği, gerekçesiyle mahkeme karan iki noktadan bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Arifin temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan ilk görüşmede Arif davası yönünden Özel Daire bozma gerekçeleriyle direnme kararının bozulmasına oybirliği ile, Ümmet davası yönünden ise çoğunluk sağlanamadığından yapılan ikinci görüşmede kararın bozulmasına oyçokluğu ile karar verilmiştir.
Ümmet'in Erdal'la birlikte açtığı dava yönünden çoğunluk görüşüne aşağıda açıklanan nedenlerle katılınmamıştır.
Öncelikle; konunun çözümü açısından çoğunluk ile azınlık arasındaki görüş ayrılığının kaynağım teşkil eden müteselsil sorumluluk kavramı üzerinde durmakta yarar vardır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanunun 142.maddesinde müşterek borçluların sorumluluğu düzenlenmiş, "alacaklı müteselsil borçluların cümlesinden veya birinden borcun tamamen veya kısmen edasını .istemekte muhayyerdir. Borcun tamamen edasına kadar bütün borçluların mesuliyeti devam eder." Hükmüne yer verilmiştir. Yine 2918 sayı,. Yasanın zarar verenlerin birden fazla olması halini düzenleyen 88.maddesinde; "Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur. Birden fazla kişinin sorumlu olduğu durumlarda, bunlar arasındaki ilişki bakımından zarar, olayın bütün şartları değerlendirilerek paylaştırılır. Özel durumlar ve özellikle araçların işletme tehlikeleri, zararın iç ilişkide başka türlü paylaştırılmasını haklı göstermedikçe işletenler ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahipleri kusurları oranında zarara katlanırlar." Denilmektedir. Aynı Yasanın 90.maddesinde de; ""Maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlar Kanunu'nun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır." Hükmü düzenlenmiştir. Bunun yanında, birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen B.K.nün 50.maddesi ve birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan sorumluluklarını düzenleyen B.K.nün 51.maddesi uyarınca ve aynı yasanın 142.maddesi hükmüne dayanarak davacı zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de istemde bulunabilir. Ancak, aynı yasanın 141.maddesi gereğince teselsül ister yasadan, ister sözleşmeden doğsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın diğer söyleyişle alacaklınındır. Zarara uğrayan yani alacaklı, bu hakkını kullanmadıkça, mahkeme resen teselsül kuralını uygulayamaz. Bu HUMK.nun 74.maddesinden kaynaklanan bir kabul şeklidir. Ne varki ana kural bu olmakla birlikte davacı dava dilekçesinde "müteselsilen" sözcüğünü açıkça kullanmasa bile, kullanılan sözlerden, ileri sürülen olaylardan ve bunların yorumundan, davacının dolaylı bir biçimde müteselsilen ödetme isteğinin" bulunduğu anlaşılıyorsa, talebin teselsüle dayandığı yasal olarak kabul edilebilir.
Nitekim bu görüş Hukuk Genel Kurulunun 23/3/1966 gün ve 9/3 Esas, 80 karar sayılı ve 26/6/1983 gün ve 1981/9-533 Esas, 1983/724 Karar sayılı, 19/12/1986 gün ve 1985/4-822 Esas, 1986/1140 Karar sayılı ilamlarında da açıkça vurgulanmıştır."
Hemen belirtmek gerekir ki, yapılan yorumlarda temel dayanak Borçlar Kanunun 18.maddesidir. Bu genel yorum kuralı, dava sırasındaki bir beyanın ya da dava dilekçesi ile sözlü ve yazılı bildirimlerin yorumunda da uygulanır. Çünkü, gerek dava dilekçeleri, gerekse tarafların dava sırasındaki yazılı yada sözlü bildirimleri kura! olarak birer hukuksal işlemdir ve her hukuki işlem gibi B.K.nun 18 ve M.K.nun 2.maddesi gereğince bildirimde bulunanın kullandığı sözlere bakılmayarak, iyiniyet kurallarınca kullanılan sözler veya yazılardan ne gibi bir anlam çıkarılması gerektiği belli edilerek yorumlanmalı ve bu yorum sonucuna göre işlem yapılmalıdır. Bu kabul şekli Hukuk Genel Kurulunun 3/4/1963 gün ve 2/93 Esas, 29. K. sayılı kararında da ifade olunmuştur.
Somut olayda; davacı Ümmet vekili dava dilekçesinde açıkça müteselsilen sözcüğünü kullanarak tazminat talebinde, bulunmuş değildir. Ne var ki, vekil, davacı müvekkillerinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını açıkça ifade etmiş, kusurun tamamının davalıya ait olduğunu bildirmiştir. Her iki müvekkilinin bu arada uyuşmazlığa konu Ümmet'in taleplerini de ayrı ayrı miktarlar olarak ortaya koymuştur. Bir kısım kusurun ümmetle birlikte ayni vekil vasıtasıyla dava açan Erdal'ın aracın sürücüsü Feyzullah'ta olduğu ise sonradan bu davanın görülmesi sırasında anlaşılmıştır. Davacı Ümmetin dava açarken kusurun tamamının davalıda olduğunu bildirmesindeki amacın kendisinin hiçbir kusuru olmadığını açıklamak olduğunun kabulü yukarıda açıklanan ilkelere ve özellikle M.K.nun 2.maddesine uygun bir yorum şekli olacaktır. Böylece davayı açarken davacı Ümmet'in davalı yönünden teselsül hükümlerine dayandığında kuşku bulunmamaktadır.
Ümmetin dava açarken belirlenen kusur durumuna göre kusursuz, ancak yargılama sonunda % 30 kusurlu olduğu anlaşılan Feyzullah'ın kullandığı aracın maliki ErdaHa birlikte dava açmış olması, sırf bu nedenle teselsülle dayanmadığı anlamında yorumlanmamalıdır. Her dava açıldığı zamandaki şartlarda değerlendirilmeli, dava dilekçesindeki anlam sonradan değişen duruma göre sınırlandırılmamalıdır. Bu kabul şekli yukarıdan beri açıklanan ilkelere daha uygun düşecektir.
Diğer taraftan; davacı Ümmet ile davacı Erdal mecburi dava arkadaşı olmayıp, ihtiyari dava arkadaşlığı ile eldeki davayı açmışlar, ayrı ayrı talepte bulunmuşlardır. Bu açıdan bakıldığında da tek dava olarak açılmakla birlikte özünde iki ayrı davanın bulunduğu açıktır.
Bir başka açıdan bakıldığında da; Ümmet olayda % 30 kusur durumuna göre hem araç maliki Erdal'a, hem de sürücüsü Feyzullah'a karşı ve onları birlikte hasım göstererek, dava açabileceği gibi; sadece sürücü Feyzullah'ı hasım göstererek ve yine sadece onun hakkında dava açabileceği de unutulmamalıdır. Zarar gören için araç sahibine gitmek bir zorunluluk değil yasayla getirilmiş bir olanaktır. Bu husus gözardı edilerek sırf Erdal'la birlikte hareket etti diye Ümmetin teselsüle dayanmadığı sonucuna varmak mümkün olmadığı gibi, hakkaniyete de aykırıdır.
Sonuç olarak; açtığı dava ile kendisinin kusursuz olduğunu ifadeyle zararının tamamını davalıdan isteyen davacı Ümmet'in bu talebinin gerçekleşecek kusur oranına göre tahsile yönelik olduğunu kabule olanak bulunmadığı gibi, zararı meydana getiren müteselsil borçlulardan biri aleyhine açtığı bu davada zararının tümünü istemesi örtülü olarak değil, açıkça B.K. 142.maddesinde öngörülen teselsül kuralına dayandığının en belirgin kanıtıdır. Müteselsilen sözcüğünün dava dilekçesinde kullanılmamış olması sonuca etkili değildir. Davada ihtiyaren Erdalla birlikte hareket etmiş olması bu sonucu değiştirecek bir olgu olarak düşünülemez.
O halde; davalının zararın tümünden sorumlu olduğu, davada teselsül kuralına dayanıldığı gözetildiğinde, mahkemenin gerçekleşen Ümmet zararın tamamının davalı Ariften tahsiline ilişkin direnmesi yerinde olup, kararın bu yönüyle onanması gerekir.
Çoğunluk görüşüne açıklanan nedenlerle katılmıyorum.
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Beraat sonrası yurtdışı çıkış yasağı kaldırma sorunu 
  • 16.04.2024 15:18
  • [İcra takipleri] Icrada borçlunun yaptiği işlem zamanaşimini keser mi? 
  • 16.04.2024 14:18
  • Memnu Hakların İadesi TMK 7/2 Hk. 
  • 15.04.2024 17:33
  • Taahhüt ve Muvafakat İptali 
  • 14.04.2024 14:27
  • [Sigorta hukuku] Dain-i Mürtehin ve Kasko Ödeme Süreçleri 
  • 13.04.2024 08:25


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini