 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E : 2001/19-17
K : 2001/151
T : 14.02.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- ALACAK
- HASAR BEDELİ
- TRAFİK KAZASI
Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Elmadağ Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.11.1998 gün ve 1996/320 E. 1998/402 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesi'nin 11.5.1999 gün ve 1999/2590 E. 1999/3241 K. sayılı ilamiyle; (... 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere,de!illerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre,davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Haksiz fiilden kaynaklanan zararın olay tarihinde ve memleket parasıyla gerçekleşeceği kabul edilerek davacının zararının o tarihteki Türk Lirası karşılığı tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde yabancı para üzerinden hüküm kurulması doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, haksız fiilden kaynaklanan zararın tazmini isteğine ilişkindir.
Davacı; yabancı plakalı aracını trafik kazası sonucu hasar aldığı için gümrüğe terk etmesinden kaynaklanan zararının yabana para ile tazmini, aracın rayiç değerinin esas alınması isteğiyle dava açmıştır.
Davalı davanın reddini savunmuştur.
Aracın % 25 hasarlı olarak gümrüğe terk edildiği dosya kapsamındaki belgelerden anlaşılmaktadır.
Mahkemece; "davanın kısmen kabulüne, 31.08.1998 tarihli bilirkişi heyet raporunda belirtilen 2400 DM ile 5.919.000 TL nin davalı taraftan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı tarafa ödenmesine, 2400 DM nin ödeme tarihinde aynen ya da o tarihteki kur üzerinden (piyasadaki kur üzerinden) hesaplanarak karşılığı olan Türk lirasının ödemesinin yapılmasına, aynı bilirkişi raporunda belirtilen ve davacı vekilince de karsı tarafın sigortalısından alınması gereken 25.000.000 TL nin davacı tarafça alınmış olduğu kabul edildiğinden bu miktarın ödeme sırasında davalı tarafça ödenmesi gereken miktardan indiriminin yapılmasına, Türk Lirası olarak ödenmesi gereken 5.919,000 TL ye olay tarihi olan 22.07.1994 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, fazla kısmın (TL ve DM nin ) reddine" karar verilmiştir.
Özel Daire; "Haksız fiilden kaynaklanan zararın olay tarihinde ve memleket parasıyla gerçekleşeceği kabul edilerek davacının zararının o tarihteki Türk Lirası karşılığı tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde yabana para üzerinden hüküm "kurulması doğru görülmemiştir." Gerekçesiyle hükmün oybirliği ile bozulmasına karar vermiştir.
Yerel Mahkeme önceki kararında direnmiş hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; haksız fiilden kaynaklanan zararın fiili ödeme tarihindeki aynen yabancı para veya yabancı paranın Türk parası karşılığı şeklinde tazmininin mümkün olup olmadığının çözümlenmesinde , toplanmaktadır.
Tazminat talebinin amacı, zarar gören kişinin zararının karşılanmasıdır. Burada tazminatın konusu olan para, zararın karşılanması için bir araçtır. Paranın miktarı ise zarar görenin , zararı ortadan kaldırmak için yapacağı harcamaya göre belirlenir. Zarar gören ve zarar veren ülke içinde oturan kişiler ise tazminatta ülke parasına göre belirlenecektir. Ancak zarar görenin yabancı olması ya da zararını yabana para ile karşılaması halinde hangi para biriminin uygulanacağı sorunu ile karşılaşılmaktadır. Bu konuda Alman Federal Mahkemesi kararlarında tazminat talepleri hakkında yabancı paraya değil ülke parasına hükmedileceği belirtilmiştir. Zararın yabana para ile giderilmesi halinde de yabancı paranın sadece zararın ve zarar miktarının tespitinde rol oynayacağı kabul edilmiştir. Bu kabul şekli Fransız Hukukunda da benimsenmiştir.
Türk hukukunda da bazı özel hallerde sözleşmeye bağlı olarak yabana para ile ödeme kabul edilmişse de haksız fiilden kaynaklanan alacaklar konusunda açık bir hüküm bulunmamaktadır. Sözleşme hukukunda taraflar tabi olacakları kuralları bilir ve aralarında aksini kararlaştırabilirler. Özellikle kasta dayalı olmayan (örn. trafik kazasından kaynaklanan) haksız fiillerde ise tarafların bu şartlan belirleme ve değiştirme olanakları yoktur. Haksız eylem mala ilişkin ise zarar da haksız fiilin gerçekleştiği anda gerçekleşir.
Somut olayda; Türk vatandaşı olan davacıya ait yabancı plakalı araçta Türkiye' de meydana gelen haksız fiil sonucu zarar gerçekleşmiştir. Zarar gören de zarar veren de Türk vatandaşıdır. Ortada sözleşme dışı bir sebepten kaynaklanan tazminat talebinin bulunduğu açıktır. Sözleşmeye dayalı olmayan tazminat taleplerinde ise yabancı paraya hükmedileceği konusunda yasalarımızda açık bir hüküm bulunmamaktadır. Türk parası üzerinden tazminata hükmedilmesi ise genel kuraldır. Diğer yandan Borçlar Kanununun 83. maddesi sözleşmelerle ilgili olup, haksız fiillere diğer bir deyimle haksız eylemden kaynaklanan tazminat taleplerine uygulanma olanağı da yoktur. Dahası haksız fiilin hukuki niteliği itibariyle kıyas yoluyla da uygulanamaz.
Öte yandan; bilindiği üzere mala ilişkin zarar haksız fiilin gerçekleştiği anda meydana gelir. Zararın gideriminde amaç ise haksız fiil tarihinde zarar görenin mal varlığında bu haksız fiilden kaynaklanan azalmanın giderilmesidir.
Şu durum karşısında; davacı zararının haksız fiil tarihinde ve memleket parası üzerinden gerçekleştiğinin kabulü ile buna göre hüküm kurulması gerekir.
Açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,istek halinde temyiz peşin haranın geri verilmesine, 14.02.2001 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Sayın Kamil A...'ın karşı oy gerekçesinde belirtildiği gibi gerek yerli ve yabancı bilim adamlarının görüşleri, gerekse benzeri davalarda temyiz incelemesini yapan Yargıtay 11. ve 4.Hukuk Dairelerinin içtihatları gerekse hak ve nesafet kurallarına göre yabana para olarak oluşan zararın tazmininde; söz konusu yabana paranın olay tarihindeki karşılığı olan Türk parasına değil ödeme tarihindeki karşılığı Türk parasına hükmedilmesi gerekir. Bu nedenle Yargıtay'ın diğer ihtisas dairelerinin uygulanmasına da aykırı olan çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞI OY YAZISI
Almanya'da ikamet eden davacıya ait yabancı plakalı otomobilin, hasara uğraması ve tamirinin ekonomik olmaması, nedeni ile gümrüğe terk edildiği tartışmasızdır. Davacı zararı karşılığı olarak otomobilinin rayiç bedeli olan 8500 DM'ın davalının kusuruna tekabül eden 6375 DM'lık bölümü ile Türkiye'de yaptığı giderlerin aynı kusur oranına tekabül eden 20.535.000.-TL'lık bölümünün olay tarihinden itibaren yasal faizleri ile birlikte tahsilini talep etmektedir.
Tazmin, borçlu tarafından yapılmalı ve zarar görenin mal varlığındaki eksilmenin giderilmesi amacı güdülmelidir. Tazmin, zarar verici olayın gerçekleşmesinden önceki durumun geri getirilmesi sureti ile AYNEN TAZMİN veya zarar verici olay gerçekleşmese idi zarara uğrayanın mal varlığının değeri ne olacak idi ise mal varlığını o değere yükseltecek bir paranın verilmesi şeklinde NAKDEN TAZMİN olmak üzere iki türlüdür (Bkz.Prof.Dr.K.Tunçornağ, Türk Borçlar Hukuku C-l, Sh: 479). Böylece mal varlığı aynen tazminde hem muhteva hem de değer itibarıyla; nakden tazminde ise sadece değer bakımından eski (zarardan önceki) haline getirilmiş olur (Bkz. Prof.Dr.S.S.Tekinay, Tekinay Borçlar Hukuku, C-l, Sh: 782).
Zararın giderilmesinde gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olarak doktrinde ileri sürülen görüşlerin önemli olan bazıları şöyledir.
Von Tuhr: "hakimin tazminatı tayin etmek için, mesela zararın çoğalması ve bu çoğalmanın durması gibi davanın açılmasından sonra meydana gelen vakıalar dahi dahil olmak üzere hüküm sırasında mevcut olan bütün vakıaları tetkikle mükellef olduğunu";
Prof.I.Postacıoğlu "hak sahibi için aynen tazmin istemek bir hak olduğuna nazaran, hüküm tarihinde aynen tazmine muadil bir durumun husule getirilebilmesi ve hak sahibinin aradaki fiyat temevvüçlerinden müteessir olmaması için hüküm, daha doğrusu keşif tarihindeki kıymeti gözönünde tutmak ve tazminata ona göre hükmetmek gerektiğini";
Prof.Dr.H.Tandoğan "zarar miktarının belirlenmesinde, zararın sonradan artıp azalması durumunun ve eşya kıymetlerinde kısa sürelerde meydana gelen tenezzüllerin usul hükümlerinin elverdiği ölçüde gözetilmesi gerektiğini; nitekim bedeni zararların tayininde hükmün Suduru anının esas teşkil ettiğine ilişkin BK.m.46/F-2 deki kuralın diğer zarar hallerine de teşmil edilmesinin uygun olacağını"
Prof.Dr.K.Tunçomağ."bu günkü baskın görüşün, zarar miktarının tayininde hüküm anının esas alınmasının; yani bu andaki olaylara göre zararın saptanmasının uygun olacağını; esasen BK.m.46/F-2 deki kuralın diğer zarar hallerine de uygulanmasına engel bir durumun bulunmadığını";
Prof.Dr. Feyzioğlu "kuralın, tazminatın zarar miktarını aşmaması olduğunu; zararın para ile ifade edilecek ekonomik değerinin bilinmesinde bu nedenle ihtiyaç bulunduğunu; bedeni zararların belirlenmesinde hüküm tarihindeki durumun gözetilmesine ilişkin BK.m.46/F-2 deki kuralın, kıyas yolu ile sair zarar hallerine de uygulanması icap ettiğinin, bugün için baskın görüş olduğunu";
Prof Dr. S.S. Tekinay" Doktrinin, mümkün olduğunca hüküm tarihinin veya hüküm tarihine yakın bir bilirkişi incelemesinin yapıldığı tarihin esas alınmasını salık verdiğini; gerçekten zararın yıllarca önceki iktisadi değerlere göre hesaplanmasının, hükmedilecek tazminatı yetersiz bırakabileceğini; zira hasara uğrayan veya telef olan bir malın yerinin, çok defa böyle bir tazminatla doldurulamıyacağını; hatta bu arada zarara uğrayan malın değerinde düşme olsa bile zarar görenin, bu malı, fiyatı yüksek seviyede iken satıp paraya çevirerek, fiyatın yükselmesinden faydalanabilme imkanı bulunduğundan, malın tazmininde aradaki yüksek değerin gözetilmesi gerektiğini";
Prof Dr.F.Eren "kundaklanmış bir aracın veya yırtılarak yok edilmiş hisse senetlerinin tazmininde olay tarihindeki değerlerinin esas alınmasının zarar görenin aleyhine alacağını; özellikle enflasyonist baskının ağır olduğu ülkemizde, baskın görüşün gerçeklere ve ekonomik adelete daha uygun düştüğünü; hakimin bu durumda zarar görene bir seçme' hakkı tanıması gerektiğini" belirtmişlerdir (Bkz. l-Von Tuhr, Cevat Edege çevirisi, Borçlar Hukuku I, Sh: 118; 2-Prof. İ.Postacıoğlu'nun 1955 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesince Fransızca olarak yayınlanan Annales isimli eseri; 3-Prof.Dr.Tandoğan, Türk Mesuliyet Hukuk, Sh: 264 ve 265; 4-Prof.Dr. K.Tunçomağ, Türk Borçlar Hukuku, Sh: 459-460; 5-Prof.Dr. Feyzioğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler I, 1976, Sh: 559-566; 6-Prof.Dr.S.S.Tekinay, Tekinay Borçlar Hukuku, 5.Baskı, CI Sh: 813; 7- Prof.Dr. F.Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C-I Sh:720-721).
Müelliflerin görüşlerinin birleştikleri husustan çıkan sonuç: davacının talebi bu doğrultuda olduğu, ya da aynen tazmine imkan bulunmadığı durumlarda dahi nakden tazminin, aynen tazminin zarar görene sağladıklarını olanaklar ölçüsünde- sağlayacak; değişik bir anlatımla, aynen tazminin sağladığı sonuçlara denk düşecek sonuçların elde edilmesini mümkün kılacak şekilde yapılması gerektiğidir.
Olaya bu açıdan bakıldığı takdirde hakkın kötüye kullanılması durumları hariç olmak üzere zararın, yabancı para ile giderildiği veya yabancı para ile giderilmesinin zorunlu olduğu durumlarda, aynen tazmine eşdeğer bir sonucun elde edilmesi amacı ve yabancı paraya, zararı giderme aracı olarak başvurulabileceği ve bu hal tarzının, Prof.Dr. F.Erenin deyişi ile ekonomik adalete uygun düşeceği ortadadır.
Zira Prof.S.Reisoğlu'nun deyimi ile "yabancı para... tıpkı altın, para gibi isminin para olmasına rağmen, hadiselere göre kıymeti artan veya azalan bir mal mesabesinde olduğundan (Bkz. S.Reisoğlu'nun, Baditer, yıl 1986, C.XIII deki yabancı para üzerine taahhüt altına girilmesi ve hukuki sonuçları makalesi) burada zararın yabancı paraya dönüştüğünün ve bunun giderilmesi gerektiğinin ya da en azından aynen tazmine yakın bir sonucun elde edilmesini temine en uygun vasıta olacağının kabulü icap etmektedir.
Nitekim sayın çoğunluğun dahi; zarar miktarının yabancı para olarak belirlenip ifade olunmasına karsı çıkmayarak, zararın yabancı para olarak oluştuğunu kabul etmek suretiyle yukarıdaki görüşü kısmen benimsediği anlaşılmaktadır. Bu durumda yabancı para olarak oluşan veya yabancı para ile giderilmesi zorunlu bulunun bir zararın, yabancı paranın olay tarihindeki rayici esas alınarak giderilmek istenmesinin hukuki hiçbir dayağı bulunmamaktadır. Kaldı ki BK.m.83 hükümlerinin sözleşmelere ilişkin bulunması nedeni ile haksız fiilden doğan tazminat alacaklarına doğrudan uygulanması mümkün bulunmamakta ise de haksız fiilden önce tarafların, zararın nasıl giderileceği hususunda anlaşmaları söz .konusu olmayacağına göre sözleşmeler için getirilmiş olan bu imkandan burada evleviyete ve kıyas yolu ile yararlanılması gerekir. Ayrıca ekonomik krizlerin sık sık yaşandığı, döviz fiyatlarının günlük büyük iniş ve çıkışlar gösterdiği, Batı Dünyası ile entegrasyona gidildiği günümüzdeki ihtilafların çözümüne bu düşünce tarzı ile yaklaşılması yakın geçmişe nisbetle bu gün daha da zorunluluk arz etmektedir.
Yargıtay'ın yerleşik uygulaması da bu doğrultu da olup;
a-Yerel mahkeme tarafından, hasar bedelinin olay tarihindeki rayice göre (TL) olarak istenebileceği gerekçesi ile (TL) olarak belirlenen tazminata ilişkin olarak verilen kararın, araçta belirlenen 5198,19 İsviçre Frankı hasar bedelinin, İsviçre Frankı'nın fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden TL karşılığının, devlet bankalarınca dövize uygulanan faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir şeklindeki gerekçe ile Yargıtay 11.H.D.nin 22.12.1997 gün ve 8727/4422 sayılı kararı ile bozulması,
b-Yerel mahkeme tarafından, bilirkişi aracılığı ile bir kısmı 2250 DM, diğer kısmı Türk parası olarak hesaplanan tazminatın olay tarihinden itibaren devlet bankalarının Alman Markına yıllık vadeli mevduat için ödedikleri en yüksek faiz üzerinden yürütülecek faiziyle ve .... TL. nın da olay tarihinden itibaren % 30 yasal faiziyle davalıdan alınıp davacıya verilmesine ilişkin olarak verilen kararın, doğru olduğu gerekçesiyle ve Yargıtay 11.H.D.nin 25.9.1995 gün ve 5962/6734 sayılı kararı ile onanması;
c-Yerel mahkeme tarafından, davacılardan tüzel kişiye sigortalı olan ve özel kişinin de maliki ve sürücüsü bulunduğu araca davalıların maliki ve sürücüsü oldukları aracın çarpması sureti ile ika olunan hasarın karşılığı olarak (...) Hollanda Florini'lik bölümünün davacı tüzel kişi için, (...) HFL'Iik bölümünün de malik özel kişi için olay tarihinden yürütülecek devlet bankalarınca HFL'ne uygulanan en yüksek faizi ile davalılardan .... tahsiline ilişkin olarak verilen kararın, doğru olduğu gerekçesi ile Yargıtay 11.H.D.nin 27.10.1998 tarihli 5669/7150 sayılı-kararı ile onanması;
d-Yerel mahkeme tarafından, tazminata esas hasar bedelinin kusur oranına tekabül eden 9300 Fransız Frankı'nın kaza tarihindeki karşılığı olan (....) TL.nın, kaza tarihinden itibaren % 30 yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline ilişkin olarak verilen kararın sigortasına Fransız Frankı ödediğine göre iş bu davada davacının Fransız Frankına karar verilmesini istemesinin mümkün bulunduğu gerekçesi ile Yargıtay 11.H.D.nin 11.3.1994 gün ve 5207/1939 sayılı kararı ile bozulması
e-Yerel mahkeme tarafından, aracın alıcıya teslim yerinin İstanbul olduğu gözetilerek taşıma sırasında oluşan hasar karşılığı 61.971.555.-TL'nın dava tarihinden itibaren % 30 yasal faizi ile tahsiline ilişkin olarak verilen kararın, Almanya'da bilirkişi aracılığı ile belirlenen zararın 6555,36 DM. olduğu, masrafın DM olarak yapıldığı ve davacının zararını DM olarak isteyebileceği gözetilerek bu miktar zararın fiili ödeme günündeki karşılığının tahsiline karar"verilmesi icap ettiği ve zarar için TL. karşılığına karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesi ile Yargıtay 11-.H.D.nin 22.12.1997 gün ve 8702/9492 sayılı kararı ile bozulması;
f-Yerel mahkeme tarafından davacı özel kişinin belirlenen (...) DM, birleştirilen davanın davacısı T olan yabana tüzel kişinin rücu edebileceği miktar olarak belirlenen (...) DM'ın olay tarihindeki Türk parası karşılığının, yasal faizi ile davalılardan müteselsilen tahsiline ilişkin olarak verilen kararın, davacı özel kişi: Almanya'da çalışıp bu para birimine göre ücretini aldığına göre ZARARIN BU PARA BİRİMİNE GÖRE OLUŞTUĞU; O HALDE DAVACININ DM OLARAK GERÇEKLEŞEN ZARARININ ödeme günündeki kur üzerinden Türk parası karşılığına hükmedilmesi ve diğer davacı yabancı Tüzel kişi de ödemeyi DM olarak yapmış olduğundan alacağının yine bu para birimini, ödeme tarihindeki Türk parası karşılığını isteme hakkı bulunduğu, bu itibarladır ki bu davacıya da gerçekleşen alacağının ödeme tarihindeki Türk parası karşılığı olan tutarına hükmedilmesi ve ayrıca bu paralar için devlet bankalarınca uygulanan oranda faiz yürütülmesi icap ettiği gerekçesiyle Yargıtay 4.H.D.nin 1.11.1999 gün ve 8908/9223 sayılı kararıyla bozulması buna örnek olarak gösterilebilir,
Yukarıdaki içtihatları oluşturan Daireleri ve konuyu işleyen başka Daireleri HGK'nda temsil ecen sayın Başkan ve Üyelerin, Dairelerinin yerleşik bu görüşlerine aykırı şekilde oy kullanmış olmalarına rağmen bu örneklerin çoğaltılması da mümkündür.
Somut olay görüşler açısından değerlendirildiğinde ortaya aşağıdaki sonuçlar çıkmaktadır.
Olayın vuku bulduğu 22,7.1994 de l DM. 19940 TL,dır. Yargıtay HGK.nca benimsenen görüşe göre hükmolunan 2400 DM karşılığı olarak davacıya ödenmesi gereken miktar 47.856.000.-TL'dır. HGK Kararının veriliş tarihi olan 14.2.2001 de l DM (yaklaşık) 330.000 TL.dir Yukarıda açıklanan görüş itibarıyla ve HGK kararının veriliş tarihinde davacıya ödemede bulunulacağının varsayılması koşulu ile davacıya ödenmesi gereken miktar 792.000.000.-TL. olmaktadır. Aradaki fahiş farkın paranın tahsili anına kadar daha da artması kaçınılmazdır. Bir başka yönden değerlendirmeyle şu durum ortaya çıkmaktadır. Davacıya ödenecek miktarın 47.856.000.-TL olması halinde 14.2.2001 deki rayice göre davacının alabileceği yabancı para miktarı 145 küsur DM.dir. Davacının uğradığı zararın 2400 DM olduğu düşünüldüğünde 14.2.2001 tarihi itibarı ile 145 küsur DM'a tekabül eden Türk parası ile zararının ancak çok cüzi bir bölümünü karşılayabileceği ortadadır. Sade vatandaşın izah ve yorumu ile otomobili zayi olan davacı, aldığı tazminat ile ödeme tarihindeki fiyatlara göre sadece lastiklerden birini dahi alamayacaktır. Halbuki bu tazminat zayi olan aracının davalının 6/8 oranındaki kusuruna tekabül eden bölümünü yerine koyması amacı ile verilmektedir. Hukuki dayanağı ne olursa olsun sayın çoğunluğun vardığı sonucun, davacının zararını tümü ile giderdiği ve adalet duygularını tatmin ettiği söylenemeyeceği gibi uzlaşma ve rızai ödemede bulunma arzusu ve eğilimini de ortadan kaldırır niteliktedir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, hakkın kötüye kullanılması durumları hariç olmak üzere, yabancı para olarak oluşan, ya da yabancı para ile giderilmesi zorunlu bulunan hallerde belirlenen ZARARIN, olay tarihinden itibaren devlet bankalarınca yabancı paraya uygulanan faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki TL. karşılığına hükmolunması suretiyle giderilmesine karar verilmesi gerekip; bu ilkeye... uygun olan yerel mahkeme kararının onanması icap ettiği kanaati ile sayın çoğunluğun bozma görüsüne katılmıyorum.