 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E : 2001/13-1
K : 2001/51
T : 07.02.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- ALACAK
- GEÇ TESLİM NEDENİYLE CEZAİ ŞART
- HARÇTAN MUAFİYET
ÖZETİ : Sözleşmeyi fesheden davacının şartnamede belirtilen ve ifaya eklenen cezai şart niteliği taşıyan cezayı isteyemez.
Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 32.Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 30/6/1999 gün ve 1999/205-128 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 22/2/2000 gün ve 2000/983-1442 sayılı ilamı ile; (...Davacı, ihale sonucunda düzenlenen 20/8/1998 günlü sözleşmeyle iki kalem palet pim ve borçlarını teslim etmeyi taahhüt eden davalının normal, cezalı ve ihtarlı süreler içerisinde edimini yerine getirmediğini, bu nedenle sözleşmenin feshedildiğini ileri sürerek, şartnamenin 10.maddesi uyarınca 53 günlük, toplam 3.391.470.000 TL. tutarındaki ceza bedelinin dava tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, sözleşmeyi fesheden davacının, şartnamede belirtilen ve ifaya eklenen cezai şart niteliği taşıyan ceza bedelini isteyemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davalı yüklenicinin, 20.8.1998 günlü sözleşmeyle teslimini üstlendiği malzemeleri, normal süresinde ve şartnamedeki cezalı süre ile davacının verdiği 10 günlük ihtarlı süre içerisinde teslim etmediği ihale dosyası içeriğinden anlaşılmaktadır. Eksiltme şartnamesinin 10.maddesinde, yüklenicinin malı teslim etmemesi durumunda, geçen her gün için teslim edilmeyen iş bedelinin binde üçü oranında ceza ödeyeceği, bu gecikmenin (a) gününü geçmesi halinde feshe ilişkin 24.madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş, anahtar sayfanın 10.maddesinde ise, (a) ile ifade edilen söz konusu sürenin 30 gün olduğu açıklanmıştır. Böylece taraflar, sözleşmede kararlaştırılan normal teslim süresinin bitmesiyle davacı idarenin hemen fesih ihbarında bulunamayacağını, bunun için 30 gün bekleyeceğini, buna karşılık davalı yüklenicinin de, geçen her gün için iş bedelinin binde üçü oranında ceza ödeyeceğini kabul etmişlerdir. 2886 sayılı Yasa'ya tabi idareler, kamu hizmeti ifa ederler. İhale işlemleri de bu hizmetin gereklerindendir. İhale ve mal teslimi işlemlerinin gecikmesi, hizmetin aksamasına, gecikmesine ve dolayısıyla kamunun bundan zarar görmesine neden olur. Bu yüzden, bu tür sözleşmelerdeki ceza koşulu nitelendirilirken, idarelerin açıklanan özelliği gözden uzak tutulmamalıdır. Davacı, şartnamenin yukarıda değinilen hükmü uyarınca fesih ihbarından önce 30 gün beklemek zorunda kalmış ve böylece fesihten öncesine ait olmak üzere bu cezayı isteme hakkını da kazanmıştır. Öyle ise davacının eksiltme şartnamesinin 10.maddesinde kararlaştırılan 30 güne ait cezayı isteyebileceğinin kabulü gerekir. Mahkemece, davacının cezalı süre ile ilgili isteminin 30 gün ile sınırlı olmak üzere kabulüne karar verilmesi gerekirken, ceza koşulunun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı gerekçeyle istemin tümüyle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir...") gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Az yukarda açıklanan Özel Dairenin bozması üzerine Yerel Mahkemece verilen direnme kararını temyiz eden D.S.İ. (Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü) vekili; 6200 sayılı "Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü'nün Teşkilat ve Vazifeleri hakkındaki Kanunun 49.maddesi uyarınca Kurumun her türlü vergi, resim ve harçtan muaf tutulduğunu öne sürerek temyiz harcını yatırmamıştır.
İlkin belirtelimki; Harç Konusu Kamu düzeni ile doğrudan ilgili olması nedeni ile yargılamanın her aşamasında mahkemece doğrudan gözetilmesi gerekir.
Görüldüğü üzere, sorunun çözümü 6200 sayılı Yasanın 49.maddesi hükmünün yargı harçlarını kapsayıp kapsamadığı diğer bir anlatımla D.S.İ.leri Kurumunun yargı harandan bağışık olup olmadığının belirlenmesinde toplanmaktadır.
O nedenle, sağlıklı bir sonuca varabilmek için, önce harç konusu üzerinde durmak ve buna ilişkin yasa hükümlerinin kuruluş amacını belirlemekte yarar vardır.
Bilindiği gibi, Devlet, üzerine aldığı kamu hizmetlerinin görülebilmesi için gerekli harcamaların önemli bir bölümünü, vergi, resim ve harç gelirleri ile karşılamaktadır. Bir kamu alacağı olan harç, kişilerin kamu hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında, ödemekle yükümlü bulundukları para olup, verginin özel ve ayrık bir türüdür.
492 sayılı Harçlar Yasasının 1.maddesinde; harç kapsamına giren işlemler,'konuları bakımından 9 kısma ayrılmış; her kısımda ayrı mercilerin harca bağlı işlemleri düzenlenmiş olup, yargı harçları birinci kısımda yer almıştır.
Devlet tarafından, harç adı altında bir paranın alınabilmesi veya harçtan bağışıklığın söz konusu edilebilmesi için, bu konuda açık bir yasa hükmünün bulunması gerekir. Nitekim, Anayasanın 61.maddesi ile; (...Vergi, resim ve harçlar ve benzeri mali yükümlülükler ancak kanunla konulur...) hükmü getirilmiştir. Bu Anayasa kuralının, vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermiyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu bellidir. O halde, harca ilişkin bir yasa hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amaç gözden uzak tutulmamak gerekir. Aksi halde kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük alana sokulmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, Yasa koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur.
Konumuzla ilgili 6200 sayılı Yasanın 49.maddesinde aynen; (Umum Müdürlüğün varidatı Kurumlar Vergisinden ve muameleleri her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır denilmektedir.
Bu hükme göre, harçtan bağışık tutulan, idarenin yasa ile belirlenmiş olan görevlerini yerine getirebilmesi için yapması gerekli idari işlemlerdir. Bu nedenle söz konusu hükmün yargı harçlarını da içerdiği kabul edilemez. Böyle bir kabul, herşeyden önce maddenin açık hükmüne aykırı düşer. Çünkü, madde metninde yargı işlemlerinden söz edilmemiştir. Yargı işlemlerinin, idareye özgü işlerden sayılması ve bu kavram içinde düşünülmesi ise esasen mümkün değildir.
Ayrıca, yasada açık hüküm bulunmayan hallerde, parasal yükümlülük (mükellefiyet) olan haçtan bağışıklık kabul edilemez. Çünkü, Yasa Koyucu, bir kurum veya kuruluşuna yargı harçlarından bağışık tutmayı amaçladığında bunu açık bir şekilde göstermeyi ihmal etmemiştir.
Nitekim, harç bağışıklığını içeren benzer hükümlere yer verilmiş olan öteki bazı yasalarda, idari işlemlerle yargı işlemleri ayrılmış, yargı harçları konusunda ayrı ve açık hükümler sevkedilmiştir.
Gerçekten, 1479 sayılı Bağ-Kur Yasasının 20.maddesinin (D) bendi hükmü, 6200 sayılı Yasanın 49.maddesi hükmüne benzer bir hüküm olduğu halde, aynı maddenin (Ç) bendinde; (Kurum tarafından açılan davalar ve icra kovuşturmaları... her türlü vergi, resim ve harçtan bağışıktır) şeklinde ayrı ve açık bir hüküm sevkedilmiş bulunmaktadır. (Benzer hükümler için bakınız: 1581 S.Kanun, mad.19; 1784 S.Kanun, mad.18 gibi.).
Öte yandan, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 126.maddesinde de; (Kurum tarafından yapılan bütün işlemlerle, bu işlemler için ilgililere verilmesi ve bunlardan alınması gereken her türlü evrak ve belgeler ve bunların suretlerinden hiçbir resim, harç ve damga vergisi alınmaz) şeklinde bir hüküm getirilmiş olduğu halde, bu maddeye ilişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 3/3/1975 gün ve E. 1975/2, K.1975/3 sayılı kararında özetle; (Bu maddeki bağışıklığın yargılama harçlarını içermediği; işlemler denilince, o kurum veya kuruluşun yasa ile belli edilmiş görevlerini yapabilmesi için gerekli faaliyetlerin akla geleceği...) açıklanmıştır. Aynı konuda ve fakat başka bir yasa hükmüne ilişkin bu .kararın, olayımızda bağlayıcı gücü bulunmadığı kuşkusuzdur. Ne varki, 506 sayılı Yasanın 126.maddesi hükmü ile, incelemeye konu olan 6200 sayılı Yasanın 49.maddesi hükmü arasındaki benzerlik nedeniyle, anılan İçtihadı Birleştirme Kararındaki ilkelerin gözden uzak tutulmaması gerekir. Öteyandan kuşku ve duraksamaları önlemek için Anayasa Mahkemesinin, 17/12/1968 gün ve 1968/12 E, 1968/65 K. sayılı kararı; ile de değerlendirme yapılmasında yarar vardır. Anılan karar 6200 Sayılı Yasanın 49.maddesi hükmünü, Anayasanın 12.maddesindeki (eşitlik) ilkesi yönünden incelemiş olup, olayımıza konu uyuşmazlığa ışık tutan ve çözümleyen nitelikte bir karar değildir. Kaldıki bu karar ile söz konusu 49.madde hükmünün yargı harçlarını da içerdiği sonucuna biran için kavuşulsa dair, itirazın reddine ilişkin bu karar esasen bağlayıcı olarakta kabul edilemez. Esasen bir dava veya itirazın evvelce reddedilmiş bulunması, aynı kuralın başka bir dava veya itiraz üzerine yeniden incelenmesine engel değildir (Anayasa Mahkemesinin; 28/6/1966 gün, E. 1963/132, K.1966/2.; 6/3/1973 gün, E.1972/56, K. 1973/11 sayılı kararları). Açıklanan nedenlerle, 6200 sayılı Yasanın 49.maddesi hükmünün, yargı harçlarından bağışıklığı içerdiği kabul edilemeyeceğinden, davalı idarenin, Harçlar Yasası gereğince harçla yükümlü tutulması gerekir. Şu durum karşısında Harcın tamamlanması doğrultusunda usuli işlemlerin yürütülmesi için dosya mahkemesine gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı noksanlığın tamamlanması için dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 07.02.2001 gününde, oybirliği ile karar verildi.