 |
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2000/8-1264
K. 2000/1250
T. 11.10.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sincanlı Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 09/09/1999 gün ve 1997/180 E. 1999/153 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin 28/02/2000 gün ve 2000/1510-1680 sayılı ilamiyle; ( ...Davacılar, zilyetlik hukuki nedenine dayanarak dava konusu taşınmazın adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir. Mahkemece, taşınmazın tespit dışı bırakıldığı tarihten dava tarihine kadar 20 yıllık sürenin geçmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmazın bölgede yapılan kadastro çalışmaları sırasında tespit dışı bırakıldığı dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır. Afyon Kadastro Müdürlüğünün 10/06/1999 tarih 646 sayılı müzekkeresi ile kadastro çalışmalarını izleme defterine ait fotokopide Sincanlı Şerban Kasabasında kadastro çalışmalarının 16/06/1976 ila 15/12/1977 tarihleri arasında yapıldığı bildirilmiştir. Kadastro tesbitinin yapıldığı tarih ile dava tarihi arasında 20 yıllık sürenin dolmuş olması karşısında davanın özelliğine uygun şekilde MK.nun 639/1 ve 3402 sayılı Yasa'nın 14. maddesi hükümleri uyarınca delillerin toplanması ve toplanan delillerin tartışılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, tespit dışı bırakılma tarihi ile dava tarihi arasında 20 yıllık sürenin dolmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava hukuksal nitelikçe, kadastro çalışmaları sırasında tesbit dışı bırakılan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
İlkin belirtelim ki, tesbit dışı bırakılan taşınmaz mal hakkında zilyetlikle iktisap koşullarının oluşması halinde Medeni Kanunun genel hükümlerine göre tescilinin istenebileceğinde asla duraksanamaz.
Davanın dayandığı somut olayda;Taşınmazın bulunduğu çalışma alanında 16/06/1976 tarihinde kadastro çalışmalarına başlanıldığı, 15/12/1977 tarihinde son verildiği ve kadastro işlemleri 03/03/1978 tarihinde kesinleştirildiği, Tapu Sicil Müdürlüğünün bildirmesi üzerine, yerel mahkemece kadastro işlemlerinin kesinleşme tarihinden 28/10/1997 dava tarihine kadar kazanma koşullarının gerçekleşmediği kabul edilmiş davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece, taşınmazın tesbit dışı bırakılma tarihi zilyetliğin başlangıç tarihi olarak alınmış ve mülk edinmek için 20 yıllık kazanma süresi ve koşulları oluştuğundan davanın kabul edilmesi önerilmiş ve yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Görülüyor ki, uyuşmazlık, bu tür davalarda; Medeni Yasanın 639/1 ve 3402 sayılı Kadastro Yasasının genel hüküm niteliğinde bulunan 14 ve 17 maddelerinde, anlamını bulan mülkiyeti kazanma koşullarının hangi tarih esas alınarak başlatıldığı noktasının hukuki belirlenmesinde toplanmaktadır.
Belirtmek önemlidir ki, Kadastro/Tapulama dışı bırakma işlemi, taşınmazın geometrik durumu belirlenmediğinden bir tesbit işlemi değilse de, görevlilerce bir yerin tescile tabi olmadığının saptanarak hukuksal durumunun belirtilmesi nedeniyle öncelikle bir Kadastro/Tapulama işlemi olduğunda kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Tesbit dışı bırakılan taşınmazların her ne kadar kadastroca hukuksal durumu belirlenmekle birlikte, haklarında kadastro tutanağı düzenlenmemekte, sadece paftasında gösterilmekle yetinilmektedir. Bu olgu 3402 sayılı Kadastro Yasasının 7/4 maddesindeki "çalışma alanı sınırı içinde veya bitişiğindeki taşınmaz mallar ile dışında tapulu olarak bulunan taşınmaz mallardan kadastro tutanağı düzenlenmeyen yerlerin" sözcüğüyle de açıkça doğrulanmıştır.
Gerçekten de; Kadastro ekibince kadastro yapılarak, ada da taşınmazların, hukuksal durumu tesbit edildikten sonra, tesbit ve sınırlandırılması yapılmayan ve bu nedenle tutanağı düzenlenmeyen taşınmazın, paftasında gösterilmek suretiyle tesbit dışı bırakma işlemi hukuken tamamlanmış olur.
Öte yandan, Kadastro Yasasının 12/1 maddesi sırf tesbit ve sınırlandırması yapılan taşınmazlara ilişkin tutanakların kesinleşmesinin sözkonusu olabileceğini öngörmektedir. Hal böyle olunca, tesbit dışı bırakılan bir taşınmaz hakkında, kadastro tutanağı düzenlenmediği için anılan 12/1 maddeden yola çıkılarak sonuca kavuşulamayacağında asla duraksanamaz. Şu durum karşısında, tesbit dışı bırakılan bir taşınmaz hakkında kadastro tutanağı düzenlenmediğinden paftasının düzenlenmesi ile işlemin tamamlandığının kabulü zorunludur.
Bu bağlamda; şu ayrık durumu gözden kaçırmamakta yarar vardır. Tesbit dışı bırakılan bir taşınmaz hakkında itiraz üzerine Kadastro Yasasının 7/4 maddesine göre tutanak düzenlenerek, komisyonca tesbit dışı bırakılmasına karar verilmesi veya Kadastro Mahkemesi kararı ile tesbit dışı bırakılması hallerinde, Kadastro komisyonu veya mahkeme kararı ile taşınmazın hukuksal durumu belirlenmiş olduğundan bu kararların kesinleştiği tarihte tesbit dışı bırakma işlemi kesinlik kazanır ve bu tarih mülk edinme zamanının başlangıcında esas alınır. Olayımızda az yukarıda açıklanan ayrık durum sözkonusu değildir.
Yerel mahkemenin direnme kararına dayanak yaptığı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 19/02/1997 T. 1996/8-768 E., 1997/100 K; 18/02/1998 T. 1998/8-15 E. 1998/129 K. Sayılı kararları ile ayrıca 17/03/1999 T. 1999/8-168 E. 1999/158 K. Sayılı kararlarında vurgulanan şimdiki gibi, tapulamaca tesbit dışı bırakma işleminin bir tapulama işlemi olduğu ne varki tesbit işlemi olmadığıdır. Anılan kararlar daha çok kendine özgü somut olaylar içinde değerlendirilmiş, önümüzdeki olayda olduğu şekilde tesbit dışı bırakma işleminin mülk edinmeye ilişkin başlangıç tarihini tayin yönünden belirgin açıklanması yapılmamıştır.
O nedenle bu konuda Hukuk Genel Kurulu kararları arasında temelde bir çelişki bulunduğundan söz edilemez.
Esasen, tesbit dışı bırakılan bir taşınmazın tesbit veya sınırlandırılan komşu parsellerin tutanaklarına dayanılarak kesinleştiğine ilişkin kıyas yoluyla yorumun da yasal dayanağı bulunmamaktadır. Yine kadastro yasası hükümlerince, her parsel hakkında ayrı ayrı tutanak düzenlenip, ayrı ayrı kesinleştirildiği gözden kaçırılmadığında; komşu parsellerden hareketle tesbit dışı bırakılan taşınmazın kadastro işleminin kesinleştiği tarihi belirlemeye çalışmak olanaksız olduğu gibi anılan yasa hükümlerine de uygun düşmez.
Yukardan beri açıklanan maddi ve hukuki olguların ışığında, kadastro ekibince hukuksal durumu belirlenerek, tesbit dışı bırakılan bir taşınmazın, kadastrosunun yapıldığı; diğer bir deyimle paftasının düzenlendiği tarihin kadastro müdürlüğünden sorularak tesbit edilmesi ve bu tarihten başlatılarak kazanma süresinin ve koşullarının hesaplanması ve hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekir. Şu da var ki, Kadastro Yasasının 7/4 maddesi hükmünce itiraz üzerine tutanak düzenlenmiş ve Kadastro Komisyonunca hukuksal durumu belirlenerek tesbit dışı bırakmaya ilişkin bir kararının varlığı durumunda bu kararın veya Kadastro Mahkemesince verilen tesbit dışı bırakılma kararının kesinleşmesi tarihinden itibaren kazanma süresinin ve koşullarının başladığının kabulü gerekir.
Açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 11/10/2000 gününde oyçokluğu ile karar verildi.